Mü’min, Devamlı Belalarla Başbaşadır

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Gün gelecek, Allah’ı sayıp haramlardan sakınan müttakileri, Rahman tarafından ağırlanacak konuk heyet olarak toplayacağız.

Suçluları da susuz olarak o yakıcı cehenneme süreceğiz.

[Meryem Suresi 19,85-86]

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vessellem buyurdu ki:

Mü’min, mütemadiyen rüzgarın eğici tesirine maruz bir bitkiye benzer. Mü’min, devamlı belalarla başbaşadır.

Münafığın misali de çam ağacıdır. Kesilip kaldırılıncaya kadar hiç ırgalanmaz.

(Buhari, Marda 1)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mâbeyninde(arasında) bir emniyet-i mütekabile(karşılıklı güven) ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder.

(24. Lem’a’dan)

…….

Cevşen’den ;

42.
Ey denizde ve karada yolunu koyan,
Ey dış âlemde âyetleri bulunan,
Ey âyetler içinde delili olan,
Ey ölümde kudreti tecelli eden,
Ey kabirlerde alınacakibret vesileleri bulunan

Ey kıyamette saltanat sahibi olan,
Ey hesaba çekmede heybetli olan,
Ey hükmü geçen,
Ey cennette sevabı, mükafatı olan,
Ey (cehennem) ateşinde sevabı, mükafatı olan,
Ey (cehennem) ateşinde ceza ve azabı bulunan!
Münezzehsin sen,

Ey kendisinden başka bir ilah olmayan…
Kurtar bizi ateşten ey Rabb’im!

www.NurNet.Org

Farklılıklarımıza Rağmen Biriz!

Eski Rus milletvekili ve milli eğitim bakan yardımcısı Vladimir Semyonoviç Yujikov Risale-i Nur’dan yararlanarak girdiği bir yarışmada birinci oldu. Yarışma sürecini ve yaşadıklarıyla ilgili duygularını Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Mustafa Sungur ağabeyle 21 Nisan 2011 tarihli mektup vasıtasıyla paylaşan Yujikov, aralarında seçkin davetlilerin bulunduğu kalabalığa Allah’a imanın ne kadar güzel bir inanç olduğunu da anlattı.

Yujikov, yarışmayı kazanmasını “Ehl-i iman adına kazanılan bu zafer esasında o kardeşlerimize aittir, koca Alem-i İslamın şanlı zaferidir” şeklinde yorumladı.

İşte Vladimir Semyonoviç Yujikov’un mektubu:

Benim muhterem hocam Mustafa Sungur Abi, Muhterem Ali İhsan Abi ve bütün dünyadaki aziz kardeşlerim! Hepinize kucak dolusu selamlar.

Rusya’nın batısında bulunan Kaliningrad şehrindeki, binlerle kıymetli talebelerimin ve onların onbinlerle anne-babalarının, yakınlarının gönüllerine; iman hakikatlarının saadetler bahşetmesi, bende tarifi mümkün olmayan sevinçlere medar oldu. İçim içime sığmadığından daha fazla bekleyemedim. Sevincimi ve hissiyatımı sizlerle paylaşmak istedim.

Gün geçtikçe artan engellere rağmen; Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden istifade adına yürüttüğümüz faaliyetler ve bu faaliyetlerin neticeleri, ışığın karanlığı delip geçmesi gibi; nurdan bihaber olan gençlerin kalplerindeki cahiliyet ve imansızlık zulmetini delip geçiyor. Onlara imanı, hakiki kuvveti, Allah’a muhabbeti aşılıyor. Nur talebeleriyle devam ettiğimiz bu saadetli hizmetler uzun senelerdir beni hayretler içerisinde bırakıyor ve devlet idaresini de ister istemez takdire sevkediyor.

2008 senesinde Kaliningrad valiliği ve meclisi, bütün kolejlerin dahil olduğu, vatanperverliği ve gençlerin manevi açıdan terbiyesini konu alan bir yarışma düzenledi. Yarışma komisyonuna beşyüzden fazla proje sunuldu. Ben de hazırladığım projeye Sungur Abinin duasını ekleyerek, projemi valilik yetkililerine gönderdim. Yarışma komisyonun azalarını bu şehirdeki 450 bin insandan ilim ve sanat noktasında en zirve şahsiyetler teşkil ediyordu. Teslim edilen projeleri bir kaç ay değerlendirmeye tabi tuttular. Gizli oylama yöntemiyle ödüle layık 10 proje belirlendi. Bu on projenin sahipleri arasında yazarlar, şairler, ressamlar, bilim adamları, profesörler bulunuyordu ve elhamdülillah benim projem de on proje arasında yerini aldı.

2006’dan 2011’e kadar nur talebeleriyle, kolejde, talebelerin terbiyesi için gerçekleştirdiğimiz; Risale-i Nur araştırmaları dersleri, soru-cevap gibi etkinlikler “bütün yeryüzünde Allah birdir ve biz O’nun kullarıyız” mevzusu etrafında hayat buluyor ve şekilleniyordu. Ben de bu noktaları göz önünde bulundurarak projem için “Farklılıklarımıza rağmen biriz” adını uygun buldum.

6 Nisan 2011’de şehrin merkezindeki Medeniyet ve Kültür Sarayı’nda ödül töreni düzenlendi.  Bu törene bin öğretmen, şehre büyük hizmetler vermiş eşraf, bürokratlar ve mebuslar davetliydi. Ayrıca bütün yerli televizyonlar salonda yerini almıştı. Törene esas ismi Maşinka, bizim ise Maşaallah dediğimiz kızımla beraber katılmıştım.

Herkesi “ Acaba ödülü kim alacak?” merakı sarmıştı. Salonu dolduran yüzlerce insanın heyecanı tebessümlerinden okunabiliyordu.  Törenin ilerleyen dakikalarında bir taraftan devlet marşı çalındı ve diğer taraftan programın sunucusu ödülün verileceği kişiyi şöyle anons etti: “Ödülünü almak üzere, en yüksek oyu alan, Kaliningrad bölgesi mesleki eğitim öğretmenlerinden Vlademir Semyoneviç Yujikovu sahneye davet ediyorum.”

İlkokul üniformasını giymiş Maşaallah’ın elinden tuttum ve yürümeye başladım. Salonun göz kamaştırıcı ışıkları altında,  renk renk kurdelelerle  ve yer yer bayraklarla tezyin edilmiş sahneye doğru yöneldim. Tören müziği eşliğinde,  sahnenin  basamaklarını kızımla beraber birbir çıktık.  Sahnede Kaliningrad valisi ödülü vermek için hazır bekliyordu.  Çok neşeli bir edayla şöyle dedi: “Bu gülü ve plaketi kızınıza vermek istiyorum. Adı ne?” Cevaben, “Maşinka Maşaallah” dedim.

Hristiyanlar ve Yahudilerle ara ara muhaverelerimiz oluyordu. Ne zaman bir araya gelsek kızımı da götürüyordum. Yedi senedir devam eden Müslümanlarla görüşmelerimizin bütün safahatında yine benimle beraberdi. Camide, bayramlarda, büyük meclislerde, şehirleri gezerken, her zaman beraber bulunuyorduk. Bütün faaliyetleri beraber omuzladık.

Bu yüzden kızım, Said Nursi’nin irşadıyla yetişenlerin ve bütün Müslümanların namına böyle kudsi bir zaferin ödülünü almayı hak etmiyor mu? Evet hak ediyordu. Kızım valinin elinden ödülü alırken iftiharla bu manzarayı seyrettim. (NOT)

Evet ey kardeşlerim bakınız!  Babasına ait böyle manidar bir ödülün,  vali tarafından kızına verilmesi; çocuklarımızın istikbalde  iman dolu kalplerinin  hükümet tarafından kabul görmesine bir işaret değil mi? İşte bu kalplerdeki imanın kuvvetidir. İşte bu imanlı sinelerin dünya istikbalini tenvir etmesinin emaresidir.

Sahnedeyken salondakilere hitaben  şunları söyledim.  “Bütün mevcudiyetimizle şunu idrak etmemiz gerekiyor. İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Müslüman kardeşlerimiz beş senedir bizimle irtibat halinde kolejde hizmet ediyorlar, konferanslar veriyorlar, dersler okuyorlar. Gönülleri hakikat nurlarıyla dolup taşan, saffet numunesi bu kimseler lise talebelerinin ruhlarında iman ışığını yakıyorlar. Sınıflarda yaptığımız derslerde Risale-i Nur okuyoruz, Üstad Bediüzzaman’ın ve talebelerinin fotoğraflarına bakıp onları yad ediyoruz. Talebeler, Üstad için “Ne kadar ciddi ve derin bakıyor” diyerek hayretlerini ifade ediyorlar. Ben de bu tepkilerine  “Evet bu zat küre-i arzın  en nadide ve mümtaz bir şahsiyetidir” diyerek mukabele ediyorum. Üstadın en önemli talebelerinden ve bizim hocamız Mustafa Sungur Abi’nin fotoğraflarını gösteriyorum. Türkiye’de yaşadığını, onun dualarının ve diğer bütün nur talebelerinin dualarının dünyanın hidayetine vesile olacağından bahsediyorum. “Onlar sizin kardeşlerinizdir.” diyorum. İşte talebelerime bunları anlatıyorum.

Senelerdir kolejimize hizmet için gelen Amin Abuyev ve Rasul Abi, ayrıca Kaliningrad’dan Zaur Abbasov, Şemsiye Apa, çok aziz kardeşim Muhammed Said ve Almanya Nur Talebeleri… Hepimiz Üstadımızın anlattıklarından aldığımız ilhamla gençlerin hakikatları kavraması için çabalıyoruz. Üstadımız Gençlik Rehberi adlı eserinde şöyle diyor “Sizdeki gençlik katiyyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve namusluluk ve taatte sarfetseniz, o gençlik manen baki kalacak. Ve ebedi bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Bütün bu konuştuklarım üzerine davetliler epeyce düşündüler. Belli ki kendilerinin, çocuklarının, torunlarının ahvalini ve Allah ile münasebetlerini bir kez daha gözden geçirmeleri, bu derin düşünceleri tetikledi. Törenin sonunda çok sayıda insan beni tebrik etti.

Ben, nice mukaddes zaferlerden biri olan bu zaferle bütün kardeşlerimizi tebrik ve tebşir ediyorum. Ehl-i iman adına kazanılan bu zafer esasında o kardeşlerimize aittir, koca Alem-i İslamın şanlı zaferidir. Dualarıyla bize muavanet eden büyük ruhlu kardeşlerimize çok müteşekkirim. Bunun yanında muhterem Sungur Abinin duaları Rusya gençliğinin hidayet yolcuğunda nur kapılarını aralıyor ve onların iman hakikatleriyle hemhal olmalarına vesile oluyor. Cenab-ı Hakk Sungur Abi’ nin himmetini Rusya’nın ve dünyanın başından eksik etmesin. Amin

Gençlerimiz imana çok muhtaç, imansızlıktan gelen ızdırap onları yakıp kavuruyor. Ne zamanki Müslümanlar ve Hristiyanlar gençlerimizin yüzlerini Allah’a teveccüh ettiriyorlar ve şükrü öğrensinler diye gözlerini açmaya çalışıyorlar. İşte o zaman hem ihtiyarlar hem de gençler iman ile saadete eriyor, ebedi hayatın var olduğunu ve Allah tarafından vaad edildiğini idrak etmeye başlıyorlar. Dillendirilen her iman dersi talebelerim için dinsizliğe, sefahate, şeytana ve hilelerine karşı büyük bir kuvvet ve bir zırh hükmüne geçiyor.

En büyük muradım odur ki, nur-u iman tüm dünyaya intişar etsin, neşv ü nema bulsun, kök salsın. Ey kardeşlerim! İmanınızı tahkiki yapınız ve unutmayınız ki sizin dualarınız Kaliningrad, Rusya, hatta bütün dünya gençliği için kurtuluş vesilesidir. Allah’ın kalplerinize ilka ettiği nur-u iman bütün insaniyeti imanla buluşturacak kadar kavidir. Hasbunallahu ve ni’mel vekil.

Ruhları azap içinde kalmış, hissiyatı perişan olmuş ve devamlı sıkıntıya duçar olan niceleri için sizin dualarınız Allah’ın ipidir. O gençler ki çoğu itibariyle anasız-babasız yaşıyorlar, onların manevi desteklerinden ve rehberliklerinden mahrum kalıyorlar. Zaten imansızlık çukuruna düşmüş  böyle bir genç, bu haletin sürüklemesiyle bataklığa battıkça batıyor.

İşte ey kardeşlerim! Şu gençlerin dualarınıza ne kadar muhtaç olduğunu siz hesap edin.  Risale-i Nur İstanbul’dan Erzurum’a, Barla’dan gülistan olan Isparta’ya, Suriye’ye, Ürdün’e, bütün Alem-i İslam’a kadar iyiliği, muhabbeti, uhuvveti götürüyor. Bu nur, alemin hidayete yürümesi için nurdan koridorlar açıyor.

Vatanınızdaki gençler için manevi birer ana-baba olun, hidayetleri ve manevi hayatlarının ihyası için gayret sarfedin. İslam kahramanları mukaddes İslam memleketlerinde gençleri terbiye ediyor. Müslümanlar, bu yolda karşılarına çıkacak, gençlerin maneviyatını zedeleyen bütün engelleri Kur’an hakikatlarıyla ve tesiratıyla aşacaklardır.

Ey İslam gençleri! Kalplerinizdeki imanın safiyetini ve halisiyetini muhafaza ediniz. Sizin safi imanınız hak yolunda ilerleyenler için en mühim mürşitlerden olduğu gibi, aynı zamanda herkese güzel numuneler teşkil edecektir. Sizdeki şüpheler ve sarsılmalar ise en büyük matem kaynağı olacaktır.

Bedi ve muazzam Türkiye! Toprağı ve suyu ne kadar mübarek, havası ne kadar berrak. Türkiye‘de iki defa bulunmak ve sizlerle görüşmek nasip oldu. Mütebessim simalar ve pak ellerden başka bir şey görmedim. Kolejdeki gençlere “Hayatınızın rehberi bu insanlardır” diyorum. Oradaki ehl-i imanla yeniden görüşmeyi iştiyakla arzu ediyorum.

Halkın içinde Allah rızası için damla damla, nefes nefes çalışıyor; mütevekkilane, sabırla ve hassasiyetle adım adım ilerliyoruz. Allah’a her an şükrediyorum. Çünkü rahmetiyle ve hikmetiyle bizi bu uğurda istihdam ediyor, üzerimize sabır yağdırıyor. İnşaallah bir öğretmen olarak nur talebeleriyle beraber ilelebed bu hizmetlere devam edeceğim.

Kusurlu kardeşiniz Yujikov
21 Nisan 2011 Kaliningrad

(NOT): Değerlendirme safhasında müfettişler projeleri yerinde takip etmek için kolejleri geziyorlar. Yujikov’un faaliyetlerinin dini merkezli olduğunu söyleyip, “Neden medeniyet harikalarından, yeni terbiye sistemlerinden bahsetmiyorsun?” diye Yujikovun üzerine gidiyorlar. O da ilk planda kendi kendine, biraz acele ettiğini, biraz daha ihtiyatlı davranması gerektiğini söylüyor. Bir zaman sonra müfettişler talebelerin nabzını ölçmek için tedkikat yapıyorlar. Kolej talebeleri;  Allah’ı tanıdıklarını, ahireti öğrendiklerini ve hayatlarına istikametin geldiğini anlatarak şiddetle bu dersleri müdafaa ediyorlar. Müfettişler bu müsbet neticeleri ve talebelerin bu işe sahip çıktıklarını müşahede edince projenin devam etmesine müsaade ediyorlar. Yujikov ödül verildiği esnada, müfettişlerin tazyikatı karşında “Acaba bu projeden vaz mı geçmeliyiz?” şeklindeki şüphelerini hatırlıyor. Ve içinden şöyle diyor: “Bu işin arkasında Allah’ın inayeti var, ben neden şüphe ettim ki!”

 

Mektubun Rusçası:

Моему Благородному Учителю Мустафа Сунгураби ,
Уважаемому Али Сану,
Моим дорогим братьям и сестрам во всем мире.

Дорогие друзья! Дорогие братья и сестры!
Саллям  Алейкум!

Спешу поделиться с вами радостной вестью, которая наполняет благотворной  верой  тысячи  моих дорогих учеников, десятков тысяч их родителей, и друзей в нашей западной  области России.! Вся  работа по изучению трудов Саида Нурси, плоды ее , несмотря на возрастающее  сопротивление темных  сил, как луч света пробивает невежество и безверие в сердцах молодых людей, которые раньше не знали Рисале-Нур , а теперь обретают веру, силу, любовь к Творцу. Счастье  работы в колледже вместе с братьями вот уже многие годы восхищает меня и радует и заставляет власть оценивать эту работу как полезную и благородную.
Не так давно( в 2008 году) глава города Калининграда и большой совет депутатов города учредил конкурс среди всех школ и колледжей за лучшую работу в патриотическом и духовном воспитании  молодежи. В этом году свыше пяти сотен  участников –  номинантов направили свои труды в главную комиссию, как и я собрал и обобщил материалы о нашей работе и, приложив молитву Сунгураби, передал ее членам комиссии в администрации главы города Калининграда. Комиссия составленная из самых достойных представителей науки и образования  нашего города , в котором проживают свыше 450 тысяч человек несколько месяцев изучала труды участников.

Тайным голосованием отобрано 10 работ для награждения. Литераторы, художники, композиторы, певцы и поэты, ученые и профессора.  В их числе оказалась и  моя работа, слава Творцу, с программой воспитания студентов  нашего колледжа за 2006-2011 годы под названием « Мы разные – мы едины!». Так называется моя авторская программа, которую мы с братьями реализуем  в колледже с этого времени.  Наши изучения Рисале-Нур и лекции и семинары, что Един Господь Аллах и мы все его дети. Во всех концах земли. Это программа патриотического воспитания молодежи, потому что люди веры и Любви к Господу уважают веру своих отцов, уважают и чтут заветы старших, которые учат мудрости Всевышнего. Я хочу вам сказать, что для Калининграда впервые получилось, чтобы духовное воспитание власть города признала важной и главной для молодежи. Не признак ли это того, что сила духа перебарывает все остальные малозначные усилия безбожников призывать молодежь изучать оружие для безопасной жизни. Так они, безбожники управляли столько лет в СССР, готовя молодежь для войны и смерти за коммунизм. Теперь же я написал,  я утверждаю в моей братской работе,что патриот – это верующий человек , и рассказа как мы вместе с братьями изучаем Рисале-Нур и молодежь патриотична с верой в сердце.  Только верующие люди способны так любить свою Родину, чтобы в ней не было насилия, вражды, ненависти, пьянства, разврата. И вот случилось чудо, братья мои! Безбожники, атеисты,  коммунисты, члены конкурсной комиссии,  изучавшие несколько месяцев мой труд , нашу работу в колледже пришли к выводу: программа духовного воспитания веры в  нашем колледже  – самая лучшая патриотическая программа и ее следует распространить на все учебные заведения. Не изучение автомата, пистолета, атомной бомбы и средств защиты от врагов, которую безбожники предлагали раньше целым поколениям молодежи, а Вера – вот что является победной силой
молодежи. Господь милостив!
6 апреля 2011 года  вместе с моей дочерью Машалла я был приглашен в огромный зал дворца  Дома искусств, где собрались тысяча учителей, ветеранов труда, члены правительства и депутаты. Торжественная церемония открыта и называют мое имя для приглашения на сцену.  « Для  награждения приглашается преподаватель высшей категории градостроительного колледжа , лидер профессионального образования Калининградской области Ежиков Владимир Семенович «–объявляет диктор.

Я вместе с дочерью, держа ее за руку, поднимаюсь под звуки медных труб  по ступенькам к главе города на  ярко освещенную сцену, которая украшена  живыми цветами и шелковыми  лентами,  государственными флагами. Маша одета в красивую форму ученицы 1 класса лицея. Глава улыбается и говорит : « Я вручу цветы и почетную грамоту вашей дочери. Как ее зовут?  Я отвечаю : Ее зовут Машенька, Машалла, на зывают ее мои братья-мусульмане и мы в семье.»  Глава города вручает цветы и грамоту победителя моей дочери под овации всего зала, под торжественный гимн и улыбки людей, которым очень нравится такой неожиданный  поворот  главного события.

С первых шагов , дорогие братья и сестры,моя доченька всегда сопровождает  меня во всех встречах с братьями мусульманами. Во встречах с христианами и иудеями. В мечети, на собраниях, на праздниках.   Во всех городах нашего края. Вот уже  почти семь лет! Разве она не заслужила на сцене представлять собой победу своих братьев и сестер по вере? Миллионов верующих. Миллионов верующих  великого Ислама и учения Саида Нурси! Как я был горд в эти минуты!
Да братья, вручение награды  дочери за победу ее отца – это  признание всей  власти, что будущее в сердцах наших детей, мои дорогие братья и сестры! В сердцах верующих людей! Свет веры- это будущее всего мира!

После окончания церемонии  сотни людей подходили ко мне . Я, стоя на возвышении, сказал обращаясь к  ним: « Всем сердцем мы должны  понять –вера делает человека человеком! Когда мои братья из исламской общины приходят  на уроки и лекции вот уже пять лет к моим студентам. Это приходят со светом веры верущие в Творца и свет чистый и прекрасный в сердце своем зажигают в сердцах моих студентов. Мы читаем Рисале-Нур и рассматриваем фотографии Саида Нурси. «Какой сильный у него  взгляд! –восхищаются  мои студенты. Да – это величайший человек на планете, – я отвечаю им. Вот его ученики. Вот Мустафа Сунгураби,  его великий ученик и наш учитель. Он живет в Турции и его молитвы спасают мир. Молитвы Всех его учеников, ваших братьев.» Я веду такой разговор с моими учениками. Это прекрасно. День за днем, год за годом приходят в колледж мои братья Амин Абуев, Имам Расул, Заур Аббасов, Шамси-опа, любимый брат  Мухаммед Саид, братья из Германии. Мы все вместе помогаем молодежи познать истину, о  которой писал Устад:» Ваша молодость пройдет. Если вы не удержитесь в кругу Божественных Законов, то эта молодость исчезнув принесет вам беды и мучения. Если же с помощью исламского воспитания, воспитания в вере вы будете использовать ее сохраняя целомудрие, порядочность и смиренность, то эта молодость запечатлеется в вечности и станет причиной для обретения вечной молодости!»

Люди слушали это и думали о своих детях, внуках. Задумывались о служении Всевышнему.
Я хочу поздравить вас всех братья с этой  еще одной замечательной победой, она принадлежит всем верующим людям, всему Великому Исламу во всем мире.  Я  хочу сказать вам, мои братья и сестры, люди великой веры и великого сердца огромную благодарность всем вам за ваши молитвы и вашу ежедневную поддержку. Молитва Сунгураби всегда освещает великой верой  сердца  российской молодежи и всех людей. Сила Сунгураби в России и во всем мире! Аминь!

Как нуждается в вере наша молодежь!
Она очень страдает от безверия и когда Всевышний через моих братьев христиан и  ислама открывает им глаза и души для благодати Творца, молодежь и старики счастливы. Что обрели Веру. Что имеют вечную жизнь, которую дарует Всевышний. Это великое откровение, которое получают мои студенты является мощным щитом и силой в битве против безверия, разврата,   сатанизма и  его хитростей.

Как я хочу чтобы свет веры распространился во всем мире. Братья! Усиливайтесь в вере! Помните, что ваши молитвы спасают молодых людей Калининграде, России , во всем мире. Великая сила всевышнего в ваших сердцах приведет весь мир к вере!
« Достаточно нам Аллаха, Он – прекрасный доверенный!» (Коран).
Ваши молитвы – это духовный стержень для многих молодых неопытных душ. Они часто страдают. Рядом  с ними не живут их родители, погрязшие в безверие. Они растут без родительского благословления. Как они нуждаются в нашем благословлении , дорогие братья и сестры! От Стамбула и до Эрзерума, от Гюлистана и Барлы, Сирии , Египта, Иордании и всего великого Исламского мира добра и света, любви и веры, счастья и братства! Идет свет веры от вас! Он  – спасение для всех людей!

Станьте всегда для молодых духовными родителями, отцами и матерями.  Станьте всегда для их жизни и словом молитвы дайте всем молодым людям моей Родины спасение. И христиане и мусульмане! Все верующие! Великая мудрость Корана, энергия и мощь выдающаяся из всех в мире – преодолеет и победит все преграды на пути веры. Преграды, которые закрывают сердца значительной части молодых от веры. Юноши и девушки Великого Ислама сохраняйте огонь чистоты и веры в душе своей! Ваша чистая  вера – спасение для  всех неверующих.  Ваши  сомнения – трагедия  всем неверующим, их духовная смерть.

Великие мужи ислама прекрасно воспитывают молодежь в прекрасном Святом исламском мире.Как прекрасна чудесная и великая Турция, ее благодатная земля и вода, ее чистый воздух и велика Турция, где мне  посчастливилось побывать дважды и видеть вас мои братья и сестры.Я видел только добрые улыбки и чистые руки и говорю студентам – вот пример вашей жизни. Ислам, вера, – пример и путь вашей жизни. Верующих людей. Всем сердцем хочу увидеть вас снова.

Шаг за шагом, капля за каплей, вздох за вздохом, мы В Калининграде и все братья в России смиренно и терпеливо, скромно и трудолюбиво работаем среди людей во имя Творца Небесного, и мусульмане и христиане, во имя его мудрости. Ежесекундно благодаря Его Величие, Мудрость, Силу и Милосердие за то что Он разрешает нам трудиться на этой тропе до последнего часа земной жизни.
Я – учитель своих учеников буду служить этому вместе с моими братьями всегда.
Ваш Владимир Ежиков.
Калининград, Россия. 21 апреля 2011 года.

http://www.risalehaber.com/news_detail.php?id=105839

Hz. Ebu Eyüp El-Ensari Kimdir?

Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd b, Küleyb el-Ensârî (ö. 49/669) Hicret sırasında Hz. Peygamber’i Medine’de evine misafir eden ve Türkiye’de “Eyüp Sultan” unvanıyla anılan sahâbî.

Hazrec kabilesinin Neccâroğulları kolundandır. Hicretten iki yıl kadar önce hanımı Ümmü Eyyûb ile birlikte müslü­man oldu ve ensardan İslâmiyet’i ilk kabul edenler arasında yer aldı. Nübüvve­tin 13. yılında yapılan İkinci Akabe Biatı’nda bulundu (622], Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onunla, ileri gelen sahâbîlerden Mus’ab b. Umeyr arasında kar­deşlik bağı (muâhât) kurdu. Hz. Peygamber’le birlikte Bedir, Uhud, Hendek,  Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn baş­ta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaşlarda ona zarar gelmemesi için ya­nından ayrılmaz, hatta bazı geceler ça­dırı etrafında nöbet tutardı. Vahiy kâ­tiplerinden olması sebebiyle Hz. Peygam­ber zamanında Kur’ân-ı Kerîm âyetleri­nin bir araya getirilmesine hizmet etti. Ashap arasında ilmiyle de tanındığı için kendisine sorulan dinî konularda pek çok fetva verdi.

Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan Ebû Eyyûb el-Ensârî, “Kendi elinizle kendi­nizi tehlikeye atmayınız” (el-Bakara 2-195) mealindeki âyette sözü edilen teh­likeyi savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meş­gul olmak şeklinde açıklardı. Bu sebep­le ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti. Katıldığı seferlerin sonuncusu müslümanların ilk İstanbul kuşatması oldu. Onun bu ku­şatmadan bir yıl sonra (49/669) gönde­rilen Yezîd b. Muâviye kumandasındaki takviye birliğin içinde bulunduğu da ri­vayet edilmektedir.

Ebû Eyyûb. kuşatma devam ederken hastalanarak 49 (669) yılında vefat etti. Ancak 50 (670) veya 55 (675) yıllarında öldüğü de ileri sürülmüştür. Cenaze namazını Ye­zîd b. Muâviye kıldırdı. Vasiyeti üzerine bir askerî birlik tarafından surlara ya­kın bir yere götürülerek oraya defnedil­di. Durumu öğrenen Bizans imparatorunun kuşatma kalktıktan sonra onu kab­rinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedire­ceğini söylediği, fakat İslâm ordusu ku­mandanı tarafından gönderilen cevap­ta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan hıristiyanların ve kili­selerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat ver­diği nakledilmektedir.

Ebû Eyyûb’un kabrinin sonraları bir bina içine alındığı, kıtlık zamanında kab­rini ziyarete gelen hıristiyanların onun hürmetine yağmur istediği ve asırlar bo­yunca bu kabrin itina ile korunduğu söy­lenmekte, bazı seyyahların verdiği bilgiler de bu rivayetleri doğrulamaktadır. Bu seyyahlardan Ali b. Ebû Bekir el-Herevî (o. 611/1215), Ebû Eyyûb el-Ensârfnin kabrini ziyaret ettiğini belirtmiştir. Fâtih Sultan Mehmed’in İs­tanbul’u fethinden sonra kabrin yerinin Akşemseddin tarafından keşf yoluyla belirlendiğine dair Osmanlı tarih kaynak­larında geniş şekilde yer alan haberlerle bu bilgiler çelişmemektedir.

Zira kabrin yeri korunmuş olmakla beraber İstan­bul’un fethi sırasında sur dışında çok sayıda manastır, kilise, ayazma ve kutsal sayılan mezar bulunduğu için herhalde kabrin yeri kesin olarak bilinmemekteydi. Bir başka ihtimal de 1204 yılında Latinler’in İstanbul’u istilâsı esnasında şehir üç gün boyunca yağmalandığı ve hıristiyanlarca kutsal sayılan yerler yıkıldığı için Ebü Eyyûb’un kabrinin de tahrip edilmiş olmasıdır. Osmanlı padişahlarının tahta cülusunda kılıç kuşanma merasimleri, şeyhülislâm ve bilhassa nakîbüleşrafın da bulunduğu bir törenle Ebû Eyyûb el-Ensârfnin türbesi önünde yapılırdı.

Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret edin­ce Medineli müslümanların her biri onu evinde misafir etmek istedi. Ancak Hz. Peygamber, bir tercih yaparak onlan gü­cendirmemek için devesinin çökeceği ye­re en yakın eve misafir olacağını söyle­di. Kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp bi­raz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Resûlullah oraya en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib’in annesi tarafından ken­disine yakınlığı da bulunan Ebü Eyyûb’un evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. Bundan dolayı Ebû Eyyûb “Mihmandâr-ı Nebî” unvanıyla anılır.

Bu ev İslâmiyet’in öğretildiği bir mektep duru­mundaydı. Hz. Peygamber fakir muha­cirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada da­ğıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve afiyet içinde olmalarını dilerdi. Resûl-i Ekrem kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebû Eyyûb’un evine misafir olurdu.

Ebû Eyyûb haksızlıklara tahammül edemez, doğru bildiğini söylemekten çe­kinmezdi. Cihad maksadıyla gittiği Mı­sır’da vali olan sahâbî Ukbe b. Âmir’in akşam namazını geç kıldırdığını görün­ce onu uyardı. Resûl-i Ekrem’in akşamı geç kıldığının zannedilmesine sebebiyet vererek halka kötü örnek olmamasını söyledi.

Namazları müstehap olan vakit­lerinde kıldırmayan Medine Valisi Mervân b. Hakem’e muhalefet eder. Resulullah’a uyduğu takdirde kendisine uya­cağını, aksi halde aleyhinde bulunacağı­nı açıkça söylerdi. Bir gün Ebû Eyyûb’u Resûl-i Ekrem’in kabrine başını dayamış olduğu halde ağlarken gören Mervân bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyleyince Ebû Eyyûb, “Ben bu mezar taşına değil Resûlullah’a geldim. Onun, “din işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olma­yanlar başa geçince ne kadar ağlasanız yeridir” dediğini duymuştum” diye ce­vap verdi.

Medine döneminden itibaren Hz. Peygamber’den hiç ayrılmadığı halde Ebû Eyyûb el-Ensârî’den sadece 150 hadis rivayet edilmesinin iki önemli sebebi var­dır. Bunlardan biri hadis rivayetinde çok titiz olması, diğeri de ömrünün savaş­larda geçmesidir. Kendisinin bilmediği bir hadisi Ukbe b. Âmir’den bizzat riva­yet etmek için Medine’den Mısır’a ka­dar gitmesi, söz konusu titizliğin eşsiz bir örneğini ortaya koymaktadır. Ondan hadis rivayet edenler arasında İbn Ab­bas, İbn Ömer, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâ­lik, Câbir b. Semüre gibi sahâbîler ve Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Salim b. Abdullah, Atâ b. Yesâr gibi tabiîler bu­lunmaktadır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Annelikte Beynin Yapısı Değişiyor

Anne olmak bir kadının hayatında çok farklı bir evredir. O zamana dek gözetilen biri iken, hamilelikle başlayan annelik sürecinde adım adım gözeten kişi olmaya doğru ilerler. Bir annenin yavrusu olmaktan, bir yavrunun annesi olmaya doğru yaşanan bu geçiş sürecinde, ihtiyaç duyulan davranış örüntüleri de değişir. O vakte değin kendini yöneten, kendi ihtiyaçlarına ve kendi hayatını sürdürmeye adanmış olan bünye, yavrularının iyi durumda olmasına ve onların bakımına odaklanmaya başlar.

Uzun zamandan beri bilim adamları tarafından gözlemlenen bu değişimin biyolojik temeli yakın zamana kadar aydınlatılamamış bir sahaydı. Fakat son yapılan araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme süreçleri boyunca ortaya çıkan heyecan verici hormonal değişimlerin annenin beyin yapısında birtakım değişikliklere neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre beynin bazı bölümlerinde nöronların hacmini arttırdığı, bazı bölümlerde yapı değişikliklerin meydana geldiği görüldü. Bilim adamları beyinde görülen bu biyolojik değişimlerin annenin beyninin anneliğe uygun davranışlar sergilemek amacıyla yeniden biçimlenmesi anlamına geldiğini düşünüyorlar.

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar annenin beyninde meydana gelen değişimlerin yuva inşa etmek, yavrusunu yetiştirmek ve onları yırtıcı hayvanlardan korumak gibi annenin annelik görevlerini yerine getirmesine zemin oluşturduğunu ortaya koyduğu gibi; bazı değişimlerin de hafıza, öğrenme, korku ve strese verilen tepkileri kontrol etmeyle ilgili olduğu sonucuna vardı. Örneğin, fareler üzerine yapılan bir çalışma, anne farenin avını yakalamada diğer farelere göre daha başarılı olduğunu ortaya koydu. Avcılık kabiliyetinin yanında, anne farelerin yiyecek arama ve bulma beceresinin de daha ileride olduğunu ortaya koyan bu çalışmaya göre, anneliğin getirdiği değişimler fareler yaşlanana dek sürüyor. Peki insanlar açısından durum ne?

Toronto Üniversitesi’nden Alison Fleming, annelerin hamilelik döneminden itibaren beş duyularının hassasiyetlerinde artış olduğunu ortaya koydu. Anneler bu sayede küçük bebeklerinin kokularını ve seslerini ayırd edebilir hale geliyorlar. Fleming’e göre anneler doğum sonrası yüksek seviyedeki ‘cortisol’ hormonu sayesinde bebeklerinin kokularına daha fazla dikkat kesildikleri gibi, onların ağlama seslerini de daha duyarlı oluyorlar. Normalde stresle birlikte ortaya çıkan ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan ‘cortisol’ tam tersine annede son derece işlevsel ve faydalı bir rol yükleniyor. Cortisol hormonu seviyesi yükselen anne, hormon sayesinde dikkati, uyanıklığı ve duyarlılığı arttığı için bebeğine karşı görevlerini çok daha başarıyla yerine getirebiliyor.

Anneliğin hormonlar ve beyin yapısı üzerinde yaptığı değişimlerin etki süresine gelince, bu konuda en çarpıcı bulgu Boston Üniversitesi’nden Thomas Perls ve arkadaşlarından geldi. Hamilelik yaşına ilişkin yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, kırklı yaşlarda hamile olan kadınların yüz yaşına kadar yaşama ihtimalleri erken yaşlarda hamile olanlara göre dört kat daha fazla. Perls’in bu konudaki yorumu, kırklı yaşlarında hamile olan kadınların daha yavaş yaşlandığı yönünde. Bunun muhtemel sebeplerinden birinin, hamilelikte yaşanan hormonal değişikliklerin menopoz devresinde ortaya çıkan yıkımları dengelemesi olarak düşünülüyor.

Tüm bu bilgilerden sonra, anneliğin kadınların sağlığını deformasyona uğrattığı şeklindeki genelgeçer kabulün ne kadar hatalı olduğu da görülmesi gereken bir başka nokta. İlâhî hikmet, bir canlı dünyaya getiren annenin annelik görevini yerine getirebilmesi için, onu olduğundan daha dayanıklı ve sağlıklı kılıyor.

KAYNAK: The Maternal Brain,Scientific American

Melike Kabay / Zafer Dergisi

Sünnete Uymak Bize Ne Kazandırır?

Bid’aların yaygınlaştığı, ümmetin fesada gittiği zamanımızda sünnete tâbi olmak daha ehemmiyetlidir. Bu zamanda bir sünneti işlemek binlerce sevap kazandırabilmektedir. Efendimiz (asm) bir hadislerinde bu gerçeği şöyle ifade eder:

“Bid’at ve dalâletlerin her tarafı istilâ ettiği ve ümmetimin bozulduğu bir zamanda sünnetime sarılana yüz şehit sevabı vardır.”

Sünnete tâbi olmanın bu derece büyük sevap kazandırmasının sebebini şöyle izah edebiliriz:

Bir Müslümanın en yüksek gayesi, Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Allah’ın rızasını kazanma yolları içerisinde en sağlamı, en makbulü ve en kısası, Resûlullahın (asm) gösterdiği ve takip ettiği yoldur. Resûlullah’ı (asm) sevmek ve ona tâbi olmak bizi Allah’ın rızâsına götürecek yegâne yoldur. Bu gerçek bizzat Rabbimiz tarafından şöyle ifâde edilir:

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”

Yüce Rabbimiz Nisa Sûresi’nin 69. âyetinde de kendisine hakkıyla iman etmeyi, her hususta Resûlullâh’ın (asm) hükmünü tam bir teslimiyetle kabul etme şartına bağlamıştır. Bu âyet-i kerîmede de meâlen şöyle buyurur:

“Her kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddîklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdir. Onlar ise ne güzel arkadaşlardır!”

Bununla ilgili olarak bir başka âyet-i kerimenin meali ise şöyledir:

“Sizden kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder ve güzel işler yaparsa, ona da mükâfatını iki kat veririz. Onun için biz Cennette pek güzel ve arkası kesilmeyecek bir rızık hazırlamışızdır.”

“Andolsun ki, Allah’ın rahmetini ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için, Allah’ın Resulünde size güzel bir nümûne vardır”

İşte bizler bu dehşetli zamanda kalemizi sünnet-i seniyye seçmeliyiz ki, bu zamanın gafletini püskürtebilelim. Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak isteyen bir kişi en başından itibaren binasını sağlam bir temel üzerine kurmalıdır. Kendisine Kur’ân’ı rehber edinmiş ve Peygamberimizin (asm) ahlâkını örnek almış bir kişi, doğru olan yola uymuş ve sağlam adımlarla bu yolda ilerleyen bir kişidir.

Risale-i Nur Enstitüsü

 

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version