Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

İslama Davet Etme Hassasiyeti

İslâm’a davet nasıl olur? İnsanları İslâm dinine davet ederken, nasıl bir üslûp, bir metot takip etmek icap eder diye soru yöneltenlere, bazı kaideleri tavsiye etmek istiyorum. İlk önce imkân dairesinde kendimizi zorlayıp, Allah’ımızı sıfatları ile tanımak için asrımızın ihtiyaçlarına cevap veren Kur’an tefsirlerini, yani Risale-i Nur Eserlerini bol bol okuyarak  imanımızı kuvvetlendirmeliyiz. Ondan sonra büyük mucize olan, kendi vücudumuzu incelemek için, yalnız dıştan seyretmek değil,  iç inceliklerini tanıtan kitaplardan bilgi edinmeliyiz. Artı kâinattaki yaratıklara baktığımız zaman, ne güzelmiş demekle kalmayıp, ne güzel yapılmış demek için, Yaratıcının kudret ve azametini anlamaya çalışmalıyız.

Böylece Allah’ımıza  karşı inancımızı ve bağlılığımızı pekiştirerek, kendimize hizmet için lazım olan enerjiyi temin etmiş oluruz. Ondan sonra biz bu enerji sayesinde hısım ve  akrabalarımızdan başlayarak, komşularımıza ve iş çevremizde görüştüğümüz kimselerin de imanlarını kurtarmağa çalışabiliriz. Bu vazifeyi yaparken onlara, güler yüz ve tatlı sözle yaklaşacağız. Bu şekilde onlara, kendilerini sevdiğimizi kabul ettireceğiz. Ondan sonra kendimize acaba filan kardeşle nasıl ve nerede görüşebilirim diyerek düşüncesi ile, hayatımızı sürdüreceğiz. Bunu kendimize vicdani bir borç bilip, devamlı kardeşlere bir şeyler verebilme gayreti içerisinde olacağız.

Tanışıp samimi olduğumuz kardeşlerle görüştüğümüz zaman, sohbetimiz başka konularda olsa bile, İnsan için en büyük mesele olan iman meselelerini daha çok mevzu edinip, karşımızdakinin kafasında birikmiş olan şüphelerini gidermeye çalışacağız. Bunda başarılı olmamız için ve İslam’a davet etme hizmetini becerebilmek için de Allah’a karşı samimi olacağız. Yani bunu yaparken hiçbir maddi menfaat düşünmeden, sırf Allah rızası için o vazifeyi yapabilme gayretinde olursak, beklediğimiz neticeyi daha iyi elde etme imkanını sağlamış oluruz.

Başka değil bunun ehemmiyetindendir ki Bediüzzaman hazretleri  yirminci Lem’a olan İhlâs Risalesini, laakâl (En azından) on beş günde bir defa okumayı tavsiye ediyor.

Evet! Samimiyetsiz hiçbir  meseleden netice alınamaz. Hele o mesele dini meselelerden biri ise, onu anlatan efendinin o meselede samimiyeti derecesine göre faydalanma çoğalır. Ondan sonra o ihlâslı zattan dinlenilen sözlerin tesiri, dinleyenin her işinde kendini göstermeye başlar.

Evet! Bir Müslüman’ın Allah’a karşı samimi olup imanının gelişmesi nispetinde, fedakârlığı gelişir. O zaman o insan cimrilikten kurtulup cömert olur. Ücret dağıtılırken kendini arkaya atıp din kardeşlerini öne sürer, hizmet icap ettiği yerde, başkasını değil, kendisini öne atar. İşte bu Müslüman kardeşimiz, bu şekilde  fedakârlığın mükemmel bir örneğini ortaya sermiş olur.

Bunu daha iyi izah etmek için çok mükemmel  bir misal vereyim:

Mübarek bir zata biri sorar? Muhterem, Müslüman ve Müslüman olmayanı nasıl tanıyacağız: O zat fırlayıp dizleri üzere çöker ve der: Sen ile ben yalınız menfaatimizi gözeterek çalışırsak o hal Mülüman olmamamızın alametidir. Eğer ben senin menfaatini sende benim menfaatimi gözeterek çalışırsak işte bu Müslümanlıktır. Anladık değimli Müslüman nasıl fedakâr olacak.

Bilhassa, herkes maddi menfaatin peşine koştuğunu gördüğümüz bir zamanda, böyle bir fedakârlıkta bulunabilmenin tesiri de, tabii ki ona göre olur. Maddeye tok olan gözlere insanların hasret olduğu bir devirde, o güzel haslete, böyle bir gayrete sahip olabilen bir kimse, çok kimse için  mükemmel bir örnek teşkil ederek sözleri her tarafa ışık saçar.

Şunu da unutmamalıyız ki, “hayırlı işlerin çok muzır manileri (engelleri) olur, şeytanlar o hizmetin hadimleri ile (hizmetçileri ile) çok uğraşır.” İşte böyle bir zamanda yaşayan bir insan çevresinde dizilmiş türlü türlü cazibeli engellerden kendini kurtarabilmesi için, bilgili ve imanı sağlam olması lazımdır. Çünkü bu kadar hislerini ve menfaatini okşayan maddi sebepler peşin para gibi karşıda dururken, onları bir tarafa bırakıp, başkasını faydalandırma peşine koşmak ancak alınan sağlam bilgi neticesinde sarsılmaz bir imanla olabilir.

Bakın nasıl bir devirde yaşıyoruz? İki ay önce birisine, maddi menfaat gözetmeden çalışmaktan bahsediyordum; o da öyle şey olmaz dedi. bir başkası da  sizin gibi biri de iddia etmişti, bir araştırdım hiçte dediği gibi çıkmadı. Evet Ahretteki ücretler bu dünyadaki ücretlere göre hiç kalır inancı insanların çoğunda sıfıra yakın bir mertebeye düştüğünden öyle diyebiliyorlar

Ona cevaben dedim ki, sağlam imanlı insanlar azaldı desen haklı olabilirsin, ama madde karşılığı beklemeden hiç kimsenin çalıştığına inanmam demen, Allah’a ve ahret gününe inanmamandan ötürüdür. Çünkü madde için değil de Allah rızası için çalışanlar âhirette yaşanacak mutluluğa ve azabı sonsuz bir hayata, inanman lazım ki, maddi menfaat beklemeden çalışıldığına inanasın. Bu inanç sende olmadığı için bana inanmaman senin için normaldir.  Halbuki senin dediğin doğru olması için haşa ve kella! Allah’ın olmaması lazım. Ahiret olmaması lazım. Hazreti Ademden bugüne kadar gelen 124.000 peygamberi inkâr etmen lazım. Allah tarafından insanlara inen 104 kitabı inkâr etmen lazım. Yeryüzünde ibadet etmek için yapılan ibadethaneler, kiliseler şöyle dursun, yalınız Türkiye’mizde yapılan 72.000 camileri yapanları akılsız olduklarını kabul ettikten sonra senin dediğin doğru olur. O da olmayacağına göre, sen öldükten sonra ki hayata inanmadığından ötürü bunu diyebiliyorsun dedim. Bu sözüme biraz kızdı ise de bu matematiksel bir gerçektir, bunun alternatifi yoktur.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Allahın Hakim İsmini Herşeyde Görelim

Allahın san’at eserlerini gördüğümüz zaman: Ya Rab ne kadar büyüksün demeyelim mi? Bütün mahlûkat namına Allah’ımıza Şükranlarımızı takdim etmeyelim mi? Kâinatın ne tarafına baksak, Allah’ın onlara ihsan ettiği o mükemmelliği görmeyelim mi? Ama dikkat edin! Bir işe insan karıştı mı onu karıştırır, o başka! Tozları temizlemek için Allah bir rüzgâr, bir yağmur gönderir, ortalık tertemiz olur. Ormanlarda telef olan hayvanların leşlerinden ormanları kurtarmak için, kartalları ve bazı canavarları temizlik memurları yapar, hem ormanı temizlettirir, hem de leşleri, onlara rızık yapar. Allah’ın  Rezzak (Rızık veren)  ve Kuddus (Kusurdan pâk) isimlerinin tecellisini birbiri içinde böyle tecelli ederken biz düşünüp ders almayalı mı ?..

Hayatını suda devam ettiren timsah, öteki balıkları yiyor yiyor, dişlerini temizletmek için, su kenarına çıkıyor, ağzını açıp kafasını bir yere dayıyor, kuşlar da gelip gagaları ile hem timsah efendinin dişlerini temizliyorlar, hem de kendilerine rızık temin etmiş oluyorlar. Timsaha oraya çıkmayı, kuşları oraya toplayıp temizlik yapmayı kim öğretti? Tavşan yavrulayacağı zaman sağdan soldan çabucak ot toplayıp altına döşüyor, tam yavrular doğacakları zaman yavrularının rahatsız olmamaları için ayakları ile göğsünden yolabildiği kadar tüylerini yoluyor, altına seriyor sonra o tüylerin üzerine yavruluyor.

Acaba bu hayvancık bunu hangi okulda öğrendi? Bu davranışı buna kim öğretti? Bunu ona ilhamla Allah’ın öğrettiğini tavşan bilmese de, bizde mi  bilmeyelim?

Allah’ın ihsan ettiği akılla insan bazı buluşlar yapıyor ise de, o buluşlar bir çok kimsenin araştırması ile o noktaya geliyor. Yani o buluşu tamamlamak için başkalarının daha önce yaptıkları çalışmalardan yararlanan o insan, Allah tarafından kendine verilen akıl için şükretmeden, o buluşu oraya kadar getirenleri hiç düşünmeden, buluş sahibi gururundan yerlere sığmıyorsa. Ondaki bu hal, ne kadar acınacak bir hal değil mi?

Dediğim gibi daha önce başkalarının yaptığı keşiflerden yararlanan insan, uçak yapabiliyor ama, gelsin sivrisineği de yapsın bakalım? O küçücük sinek insandaki damarı bulur, oraya hortumunu sokar, gıdasını alır ve eğitilmiş asker gibi, savunmasını yapar yakalanmadan kaçar gider. Biz, sinek gibi küçük bir canlıda böyle büyük bir sanat göstereni eğer  görmüyorsak kendimize insan diyebilir miyiz?

Bu gururlu insana soralım, kumru kuşuna yavrusunu gagasıyla ağzından beslemesini kim öğretti? O güzel sesle öten bülbül, ötmeyi hangi okulda öğrendi?  Tavuk çok korkak mahlûk iken, ana olduğu zaman yavrusu olan civcivi kurtarmak için ite, aslana saldırma cesaretini ona kim verdi? Bal arısına o kadar uzaklarda olan çiçeğin yerini kim gösteriyor? Çiçekten, işine yarayan bal olmağa yarayan maddeyi ona kim bildiriyor? Bir tarafta zehir taşıdığı halde zehrini balla karıştırmamayı ve altıgen olan petek gözlerini, yani kendi yuvasını yapma eğitimini o arıya kim veriyor? Kıt’alar arası füze yapan bu keşşaflar, gözle görünmeyen küçücük mikroba karşı mağlup düşüyorlar. Tabii ki düşecekler. Çünkü onlar Allahın mucizeleridir ki insanı âciz bırakır. Akıllı insan bunu Allah’tan bilir, O Yüce kudrete inandığı için bu yalınız onun emriyle olur der. Doğru yoldan sapanlar, bunun tam tersine düşünür, onlar ibadetten kurtulup kendilerini rahatlatmak için, en büyük sanatkâr olan Allah’ın sanatını, kör, sağır, şuursuz tabiata isnat edip tabiat yaptı deyip geçerler.

Ey insan, bunları ve bunlar gibi daha nice Allah’ın san’at eserlerini, hayranlıkla seyrederek düşün ve  O Yüce Kudretin karşısında başını secdeye koyma şerefine nail ol. Ancak bu şekilde en yüce varlık olma şerefine yükselebilirsin.

Ey insan! Çalış, oku, öğren, dinle, ve bil ki; insan olduğun bilinsin. Canlı cansız, bütün mahlûkat hal dilleri ile Allah’a karşı hamd ve tespihlerini yaparken, sana ihsan edilen bu akıl nimeti ile fayda ile zararı tartmak sureti ile nefsini yenmek için onu kullanmaya kendini zorla. İsyancılar sınıfına katılanların çok büyük kayba uğrayacaklarını bil, onlara hidayet temenni et. İsyandan uzak duranları, sen de benim gibi takdir ve tebrik et.

Çünkü, onlar Cennet gibi sonsuz bir mutluluğu kazanacaklar İnşâallah. Hem de yalnız o kârla kalmayıp, Cehennem gibi müthiş ateşte yanmaktan da kurtulacaklar İnşaallah. Ben o kardeşlere Maşaallah diyorum. Çünkü o pişmanlık günündeki pişmanlığın faydası olmayacağını bildikleri için “Ebrar” (özü sözü doğru) olanların yolunu tuttular. Ne mutlu onlara ki, dünyaya ne için geldiklerini öğrendiler ve Allah’ın kanununa uymaya kendilerini zorladılar. Ufak tefek günahları olsa bile, onlar Allah’tan bağışlanacaklarını ümit ediyoruz. Bu Müslüman kardeşlerimi büyük Allah’ın bol rahmetine  havale ediyorum. Biz dünyaya ne için geldiğimizi öğrenmek için, zamanın ihtiyacına cevap veren Kur’anı Kerimin bu zamana bakan tefsirleri olan Risale-i Nur eserlerini  bol bol okuyalım ki, kurtuluşa erip şeytana oyuncak olmayalım.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Kainat Kitabından Bazı Sayfalar

Şanı yüce Allah’ımız, bizi buraya kim gönderdi, ne için gönderdi ve en son nereye gideceğiz,  endişesinden kurtarmak için, bize Kur’an-ı Kerimi gönderdi. Ta ki çok şerefli mahluku olan biz  müşkülümüzü çözelim diye. O Kur’ânı Kerim ki, Mehmed Akif’in dediği gibi “Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için” indirilmemiştir. Belki bu şerefli mahluk olan insana, kim olduğunu bildirmek ve yapacağı vazifeyi tayin etmek için nazil olmuştur. Aynı zamanda başka kitaplar gibi geçici değil,  hükmü kıyamete kadar geçerli olan, İlâhi bir Kanun, bir yol gösterici olarak, Rabbimiz tarafından bize gönderilmiştir.

Yine Kur’an-ı Kerim; aklını kullanıp düşünenlere, imanlarını takviye etmek için, kâinat kitabını okumalarını emrediyor. Kafası çalışıp kalp gözü  kör olmayanlar için, kâinat kitabında,  büyük ibret dersi bulunduğu şüphesizdir. Zaten bu âlemde hiçbir şeyin nizamsız, intizamsız, yaratıldığını göremezsiniz. Belki her şey Allah-u teâla‘nın sıfatlarının tecelli yeri olup, Şanı Yüce olan Allah’ın   Esma-ül Hünsasını (Güzel İsimlerini) onda  görebilirsiniz.

Bu insan, vücudunu olumsuz yerlerde yıpratmaması için, Allah gönderdiği Kur’an-ı Kerimde: “İman edip yararlı işler yapanlar ise bütün insanların en hayırlılarıdır”, “ Onların mükâfatı Rableri tarafından altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. İçlerinde  ebedi kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut, onlar da On’dan hoşnutturlar. Bu mükâfat, işte Rabbine saygı duyanlara aittir!”(Beyyineh 7-8) . buyurmuştur. Evet! Hiç şüphesiz ki: Bu âlemde o kadar nimetleri bize ihsan eden Allah, O alemde Cennet gibi mükemmel bir mekânı de yaratabilir ve yaratmış ve Allah’ı memnun etme çabasında olanları lütuf olarak oraya koyacağını va’d etmiştir.

Onun o eşsiz merhametini bu dünyada da görebiliriz. Mesela,  Allah, “Rezzak” (Rızık veren) sıfatı ile her canlı mahlûka göre rızık hazırlamış. Öyle hazırlamış ki; bitkileri hayvanların imdadına, hayvanları insanların yardımına koşturuyor. Tarlaları insan için türlü türlü mahsulatı üretebilir kapasitede akıl almaz bir fabrika, bir laboratuar yaratmış.

Bu akıllı insan küçücük tohumlara bakınca, hangisi nedir fark edemezken, kesif toprak onları fark edip içinde programlanmış en ince özelliklerini yer altında toprak ayırıp meydana çıkarıyor. Demek toprak o işi yapmıyor Allah yapıyor. Büyük bir bidona tartarak 500 kilo toprak koysak, oraya bir ağaç diksek, ağaç büyüyerek 300 kilo ağırlığında olduğu halde, topraktan 1 kilo bile noksanlaşmadığını görürüz. Acaba bu ağaç bu kiloyu nereden aldı? Aklı başında olan insan bunu düşünmeyecek mi?

 Şanı yüce Allah’ımız gül çiçeğini yaratıp, onun letafetiyle, güzelliğiyle, kokusuyla, gözümüzü ve burnumuzu okşamasını murad etmiştir. Gülü, çoluk çocuk ve kaba insanlar, ellerini sokup kolayca yok etmesinler diye, gülün çubuklarına silah olarak dikenler takıp onu muhafazaya almış. Hatta bu silahlandırma yalnız güle mahsus kalmamış. Bütün mahlûkata, kendine mahsus bir savunma kabiliyeti vermiş. her yaratığa korunabilmesi için bir çeşit silah vermiş. Sivrisineğin savunma kabiliyetini gör, kirpinin oklarına da bak, tehlikeyi gördü mü  nasıl dikenlerini çıkardığını düşün! Saldırgan tilkiden korunmak ve ev sahibinden  yardım istemek amacıyla çığlık atan tavukları dinle, bütün mahlukata hayatlarını devam ettirebilmeleri ve düşmanlarına karşı gelebilmeleri için, ayrı ayrı silahlar Allah tarafından verildiğine şahit ol.

Ormanların kralı olan aslan canavarları parçalayabiliyor, ama anne olunca, Allah tarafından onun içine konulan o annelik şefkat duygusunun hakimiyeti ile, bulduğu eti  kendi yemeyip yavrusuna yedirir. (Gayri meşru yollarla anne olup sonra çocuğun derdinden kurtulmak için yavrusunu çöplere atabilen insan kıyafetinde iki ayaklı canavarların kulakları çınlasın). Evet mahlûkata verilen savunma cihazları ve onların içine yerleştirilen bu şefkatli duyguları onlara kim verdi? Şuursuz mahlûklar bilmeseler de, biz insanlar onlardaki o halleri seyrederken, onlarda Allah’ın hikmetinin büyüklüğünü görmeyelim mi?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Risale-i Nurlara Sarılmak

Müslüman dinini iyi öğrenecek ki,                        

burada iman cevherini kaybetmesin.

O Mârifetullah’ta ilerleyecek ki,

Öbür âleme rahatlıkla göçebilsin.

 

Risaleleri durmadan okuyacak ki,

saldıran sefahatlerden kurtulabilsin.

Nurları araştırıp inceleyecek ki,

yakini bir imana sahip olabilsin.

 

Okuyanlarla çok temas edilecek ki,

Nurların üstünlüğü açık fark edilsin.

Derste ki uhuvvet net görülecek ki,

Çekinmeden onlara sarılabilinsin.

 

Ara vermeden derslere gidilecek ki,

öbür aleme bir ak yüzle gidebilsin.

Bu fikirle daim yaşayabilmeli ki,

ebedi alemde kârı elden gitmesin.

 

Vaktimizi  boş yere harcamamalı ki,

menfilere karşı mukavemet edilsin.

Hedefimizi sağlam tayin etmeli ki,

vücut dinamikliğe sahip olabilsin.

 

Biz Nurları okuyup araştırmalı ki,

bu fitneli asrın mahiyeti bilinsin.

Derslerden alâkamızı kesmemeli ki,

beklenen netice elde edilebilsin.

 

Ana hedef imanla ölmek olmalı ki,

Nurlardan ona sermaye temin edilsin.

İnsan önünü sağlam görebilmeli ki,

çaresi için Nurlarla sarmaşabilsin .

 

Müslüman ana kültürünü alacak ki,

noksanını tamamlama peşine koşsun,

Gayesi peşine durmadan koşmalı ki,

ihlas ile can vermeye durmadan coşsun.

 

Rabbine kulluğunu unutmayacak ki,

ana bahtiyarlığı elde edebilsin,

O huzuru daimiyi koruyacak ki,

yakini imanla ruhunu verebilsin.

 

 Nurlardan çok hayır gören,

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Doğru Yolda Yürüyebilmek

yol üzerinde soru işaretiEvet aklı yerinde kalbi bozulmamış insan kendini ebedi azaptan kurtarmak için, ne pahasına olursa olsun eski olumsuz hayatını terk edip  doğru yolu bulmayı arayacaktır. Arkadaşları mı onlara ters bakacak, akrabaları mı ayağını kesip haksız olarak onlarla dargınlık tutacak, hiç mühim değil, yeter ki bu kardeşler, kendilerini ölü atomlardan yaratıp önlerine türlü türlü nimetler seren Allah’ı darıltmasınlar, üstelik  öbür hayatta Allah onlara vaad ettiği nimetleri elden kaçırmasınlar. Orada ki o güzel nimetlerden mahrum kalmamak için lazım olanı yapsınlar. Evet geleceği görmek için düşünüp çalışmak yine size düşüyor benim genç kardeşlerim.

Ah! Ölüm fırsatlarını ellerinden daha almayan kardeşlerim! Allah bizleri çok sevdiği için, bize taşıyamayacağımız yükü yüklememiş. Yasak ettikleri şeyleri için, yani sınırı tecavüz ederek herhangi bir günahı yaparsak, günahlarımızı bire bir yazıyor, hem belki pişman oluruz diye fırsat tanıyıp yedi sekiz saat geçtikten sonra sağ taraftaki melek solda olan meleklere yazmaya izin veriyor. Çünkü hüküm onda. Fakat Allah yap dediği şeylere Yani yapmamızı emrettiği şeylere  boyun eğip  yaparsak sağdaki melek sevaplarımızı, en az bire on, yüz, yedi yüz, yedi bin, Ramazan ayında Allahın emri ilebir sevap için 30.000 yazıyor. Ne mutlu aklını kullanıp nefsin, şeytanın ve iki ayaklı şeytanların oyunlarına gelmeyenlere.

Bunun için, genç erkek ve hanım kardeşlerime çok rica ederek yalvarıyorum! Aklı sağlam kalbi bozulmamış kardeşlerim! İlk önce Allahın yasaklarından kaçının, sonra  beş vakit namazı terk etmemeye kesin karar verin. Çünkü Allah’u Azimüşşan Kur’an-ı Keriminde namazı 119 yerde zikrederken onların içerisinde 70 yerde kılmamızı emrediyor. Düşünün bir patron işçisine ayni işi, iki üç defa emrederse, o iş çok ehemmiyetli olduğu meydana çıkmaz mı? Peki yalnız namaz değil, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah, bu kadar çok defa bu emri bize tekrarlarsa, demek bizim onu yapmaya çok ihtiyacımız var ki, Rabbimiz bize ısrarla onu emrediyor. Evet! Bu sözümü sakın unutmayın! Müslüman için namaz çok ehemmiyetlidir.. Namazın  ehemmiyetinden ötürü, burada birkaç ayetin manasını ortaya koymaya çalışacağım:

Allah’u Azimüşşan Kur’an-ı Kerim’de “Hem âilene (ve ümmetine) namazı emret, hem de sabırla ona devam et!”  (Taha 132)

Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım isteyin (Bakara 45)

Namazlara, özellikle orta namaza devam edin ve kalkın Allah için divan durun! (Bakara 238)

Sana vahy edilen Kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl! Muhakkak sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan alıkoyar. (Ankkebût 45)

Onlar, Allah anıldığı zaman, kalpleri oynar, kendilerine gelen musibetlere sabrederler namazı devamlı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz şeylerden başkalarına dağıtırlar. (Hac 35)

Bir de namaz kılın, zekatı verin ve Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz. (Nûr 56)                                                                                                            (Şûrâ 38)

Ey iman edenler Cuma günü namaza çağırıldığınız zaman, hemen Allahın zikrine (anılmasına) koşun ve alım satımı bırakın; eğer bilirseniz o sizin için daha hayırlıdır. (Cuma 9)

Hadisi şeriflerde:

”Namaz dinin direğidir.”

“Ahirette ilk olarak namazdan suale tabi olacağız.”

“Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır.”

“ Sizin amellerinizin en hayırlısı vaktinde kılınan namazdır.”

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in şöyle söylediğini işittim:

“Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?”

“Bu hal, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” Ondan sonra Aleyhissalâtu vesselâm:

“İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah kılınan namazlar sayesinde (namaz kılanın) bütün hatalarını siler” buyurdu.” (Buhari mevakıf:6 Müslim 282 ….)

Biz Müslümanlara, bu büyük kârı elde etmek çok kolay. Yeter ki karar kesin olsun ve eski hayattan kurtulmak için tesirli bir sebep olan, önümüzde dikilmiş ölümü akılla görebilmek ve ister istemez yapayalnız gireceğimiz o mezarı düşünebilmektir. Biz ancak bu şekilde eski kötü alışkanlığımızdan kurtulup Allah’ın dediğini yapabiliriz.

Evet başka hiçbir  alternatif yok, o mezar ağzını açmış bize bakıyor, ama bugün ama yarın, hiç şüphesiz ki bir gün oraya girilecektir. O mezar bizim karşımızda, insanları asan darağacı gibi dikilip dururken, akıllı insan için oraya giden yolu çim halı döşeseler, halının güzelliğinden kıvanç duyup zevk alınır mı? O yolun etrafında güzel kokulu güller, karanfiller, tatlı baklavalar serseler, önünde o darağacı dururken onlar insana lezzet verir mi? Hayır! Akıllı insan için, o ölüm problemini halletmeden ona hiçbir şey ne tat verir ne lezzet. Onun için biz dünya hayatımızla beraber ahiret hayatımızı da cennet yapmak için ibadetlerimizi, bilhassa namazımızı terk etmemeye çalışacağız.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org