Etiket arşivi: Mustafa Sungur

Nur Kahramanı ve İnsan Seli..

Bir önceki hastalığında, Sema hastanesinde kendisini ziyaret etmiştim. Tekrar sağlığına kavuştuktan sonra da birkaç defa çeşitli etkinliklerde ve BEDÎ apartmanında da görüşmüştük kendisiyle. Ölüm; hepimize çok yakın ve ummadığımız bir zamanda geleceğine inandığımız halde, Sungur abimim vefatını öğrenince, çok şaşırdım ve birkaç saniye bocaladım. Oysa bu gerçekten, Peygamberler bile müstesna değildi. Kendimi toparladıktan sonra ilgili haberi okumaya devam ettim.

En çok ilgimi çeken husus ise son gününde, maneviyat âleminde geçen ilginç bir gelişme ile Diyanet işleri Başkanımızın “vefat ânına” davet edilmesiydi.

Şöyle ki:

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, o gece rüyasında önemli bir toplantı sırasında, masada heybetli bir adam görür. Yaklaşır ve kim olduğunu sorar. Adam: “Ben Mustafa Sungur’un babasıyım. Sungur gözünü açtı, seni bekliyor” der.

Mehmet Görmez bu rüya üzerine Mustafa Sungur acaba iyileşti mi, diye yakınlarını arar. Mustafa Sungur ağabeyin, uzun zamandır hastanede bilinci kapalı vaziyette yattığını öğrenir. Prof. Görmez ertesi gün ilk uçakla İstanbul’a gelir ve Mustafa Sungur abiyi ziyaret eder.

Aylardır bilinci kapalı vaziyette yatan Mustafa Sungur ağabeyin gözleri açılır ve Diyanet İşleri Başkanımıza “Es Selamu Aleyküm” dedikten sonra, gözlerini yavaşça kapatır ve bir-iki dakika içinde vefat eder. Bu zamanlama tesadüf olabilir mi hiç?…

Yüce Rabbim ganî-ganî Rahmet eylesin…

Diyanet İşleri Başkanımızın kıldırdığı cenaze merasimine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile AK Parti İl Başkanı Aziz Babuşcu katıldı. Fatih camiinin içi tamamen dolduğu gibi, camiin avlusu dahi bir insan seli gibiydi.

VASİYETİ:

Babasının Eyüp Mezarlığı’ndaki defin işlemleri sonrası Cihan Haber Ajansı’na açıklamalarda bulanan Muhammed Sungur, “Babam her fani gibi, gayri faniden rufakiyeye intikal etti. Bu Allah’ın kanunudur. Her nefis ölümü tadacaktır.” ifadeleri kullandı.

Babasının hayatını iman ve hakikatleri anlatmakla geçirdiğini söyleyen Sungur, “Babam 17 yaşından itibaren, tüm hayatını Kuran Hakikatleri davası yolunda sarf etti. Hakikatleri neşrederek yaşadı. Her gün ya bir derste ya da bir toplantıda, birilerine iman ve hakikati anlattı. Cenabı Hak inşallah cennetlerde buluşturur.” diye konuştu.

Babasının şöhretten hoşlanmadığını söyleyen Sungur, esas meselenin Cenabı Hakkın rızası istikametinde hareket etmek olduğunu dile getirdi. Sungur, “Üstadımız kendini bir hiç olarak görmüştür. Üstadımız mahiyet, tevazu bunların üzerinde çok duruyor. En büyük sır, en büyük vazife Allah’ı tanıtmak ve Allah’la yaşayabilmektir. Efendimiz (a.s) ‘Birisinin senin elinle hidayete gelmesi dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.’ şeklinde buyurmuştur.” ifadelerini kullandı.

Cenaze merasimine gelenlere dualar eden Muhammed Sungur şunları söyledi: “Babam da sevdiklerinin, dostlarının yanına gitti. Dostlarıyla buluşmaya gitti. Ölüm firak değil, belki lika-dır. Kavuşmaktır, buluşmaktır. Yurt içinden ve dışından gelen tüm kardeşlerimizden ve dostlarımızdan Allah razı olsun.”

Bir NUR KAHRAMANI olan Mustafa Sungur abi için yazılması gerekenler, köşe yazılarına ve sütunlara sığmayacağı için, sizleri H.İhsan Atasoy hocamın, “Üstâdın Manevî Evlâdı, FENÂ FİNNÛR – MUSTAFA SUNGUR” adlı eserine havale ediyorum.

Mutlaka okuyunuz…

A. Raif Öztürk / Moralhaber.net

Cumhurbaşkanından Sungur Ağabeye Taziye

 

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, Merhum Mustafa Sungur ağabeyin oğlu Muhammed Sungur’u telefonla arayarak taziyelerini bildirdi.

Sayın Cumhurbaşkanımız şu sözlerle duygularını ifade etti;

“Mustafa Sungur ağabeye Allah’tan rahmet diliyorum.Dünkü cenaze namazındaki muhteşem kalabalık herşeyi ifade ediyor, başka söze ihtiyaç bırakmıyordu.Mustafa Sungur ağabey, hepimizin çok sevdiği ağabeyimizdi. Hepimizin başı sağolsun.”

risale ajans

 

Gel Sungur kardaşım gel!

Bir çınar gitti.

Hem de koca bir çınar.

Üstad’ı sanki bir kez daha uğurluyoruz.

Bir kez daha Resulullah’a bir komşu gönderiyor gibiyiz.

İpek Palas oteli 27 numaralı odanın bir benzeri var Sema hastanesinde.

Koridorlarda sanki manevi bir ses “gel kardaşım” diyor.

Sungur! Yanıma gel”.

Vazifeni ifa ettin yanıma gel” diyor adeta.

Evet, Sema hastanesinde sanki vize işlemlerini yapıyor Sungur ağabey.

Resulullah’a (asm) gidiyor Sungur ağabey.

Elli yıldır hasreti ile yandığı Üstadına gidiyor.

Herkeste buruk bir bekleyiş var.

Keşke ölmeseydi, keşke hayatta kalıp Kur’an ve iman hizmetlerine sıkılmadan, yorulmadan devam etseydi.

Bu bir firak hüznü değildi.

Bu vuslat özlemi de değildi.

Çünkü biliyorlar ki bir terhis tezkeresidir ölüm.

Bir bahar nevruzudur.

En sevgiliye varmaktır ölüm.

Peki neydi buruk bekleyiş?

İman ve Kur’an hizmetlerindeki ağır yükü acaba Sungur ağabeyden sonra biz taşıyabilecek miyiz” endişesidir.

O ağır yükün altından belimizi doğrultabilecek miyiz” derdidir.

Onun fedakârlığını biz yapabilecek miyiz” hissidir bu bekleyiş.

Madem derdimiz kudsi ve madem hizmeti en birinci gaye yapmışız.

Gelin hep beraber bir olalım.

Gelin Fatih camisinde omuzdan omuza Sungur ağabeyimizi Eyyüb’e taşıyalım.

Kimse aramıza girmesin.

Kimse nefsimizi alevlendirmesin.

Zira biliyoruz ki; nefis cümleden ednâ, vazife cümleden âlâ!

Vazifemizi yapalım, bayrağı biz alalım artık.

Sungur yok belki ama aramızda yeni Sungurlar çıksın.

Yeni Hulusiler, yeni Bayramlar yeni Tahiriler çıksın içimizden.

Onlar da vefat edince;

Üstad: “gel kardaşım sen de gel desin.”

Biiznillah…

 

Ömer Çelebi

En Garip Hadise!

EN GARİP HADİSE..

Sungur Ağabey vefat etti. “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn.” Allah (c.c.) rahmet eylesin. Ölüm, mü’minler için kayıp değil; geçici bir firaktır. Allah (c.c.) bizi ebedî cennetlerde buluştursun.

Şimdiye kadar ölen yalnız kendisi olmadığı gibi, şimdiden sonra da büyük kıyamete kadar ölüm kervanıyla dünyayı terk ederek küçük kıyametleri tahakkuk edecek insanlar olmakta daima devam edecektir.

Kendisi Risale-i Nur câmiası içinde çok tanınmış bir kişi olduğu için, hakkında çok kişinin söyleyebileceği şeyler vardır. Bu vesile ile, bize “vaiz olarak kâfi gelebileceği” bildirilmiş ve hayatın en büyük gerçeği olan ölümle ilgili düşüncelerimizi murakabe etmemizde mutlaka fayda vardır.

Çünkü bu dünyada ölüm herkesin değişmez akıbetidir; kimse onun dışında kalamaz. Hergün yüzbinlerce insan bu dünyaya gelirken, yüzbinlerce insan da bu dünyadan ayrılmaktadır. Hz. Ömer’in kendisine hergün ölümü hatırlatması için parayla bir adam tuttuğu, o adamın hergün Hz. Ömer’e (r.a.) gelip;

“-Ya Ömer, öleceksin!

dediği, bir müddet sonra o adamın hatırlatmasına ihtiyaç duymadan da hergün ölümü düşünebilecek hale gelmesi sebebiyle, Hz.Ömer’in (r.a.) o adamın işine son verdiği bilinmektedir.

Bediüzzaman, Risale-i Nur Külliyâtı Yirmibirinci Lem’a’da, “İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, râbıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır.” demektedir.

Acaba biz, “İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi olan râbıta-i mevt”i kendi nefsimizde yapabiliyor muyuz? Yapamıyorsak, en mühim şey olan ihlâsı kazanmak ve onu muhafaza etmenin en tesirli sebebine müracaatı ihmal ediyoruz demektir. Bu ihmalimizin bize zararının ne olacağının farkında mıyız?”

*

Çeşitli vesilelerle, dünyadaki garip hadiselerden bahsedildiğini duyarız veya okuruz. Hattâ, dünyadaki garip hadiselerden birlikte, mukayeseli olarak bahseden kitaplar da vardır.

Mısır’daki Gize Piramidi’nin dünyanın yedi harikasından biri ve dünyanın en garip binası olduğu iddiasını insanlara kabul ettirebilmekte fazla güçlük çekilmez. Fakat;

‘-Dünyadaki en garip hadise acaba hangisidir?’ sorusuna,

‘-Dünyadaki en garip hadise, insanların birbirlerinin ölümlerinden birçok defalar haberdar oldukları halde, ölümü kendilerinden uzak görmeleridir.’

cevabında insanların ittifakını temin edebilmek kolay değildir.

Çünkü, dünyadaki garip hadiseleri nakledenler ve diğer bütün insanlar, imanlarının zaaf veya kuvvetiyle mütenasip olarak ölümden gaflet halini nefislerinde derece derece yaşadıkları için, bizzat yaşadıkları bu hadisenin garabetini fark edebilmeleri de aynı derecede olamaz!

Prof. Dr. Mustafa NUTKU

Mustafa Sungur Abi’nin “manidar” Gördüğü Rüya!

Sene 2005, Diyarbakır’ın en eski ve emektar on numara ile bilinen, balıkçılar başı semtindeki dershaneye gidiyordum. O sırada cadde gidiş-gelişli idi. Urfa kapıdan dershaneye arabayla giderken sağdan gidilip çarşı başında şimdiki otobüs durağı olan yerden tekrar  –U-  dönüşü yapıp dershaneye gidiliyordu. İşte –U–  dönüşü yapılan balıkçılar başı caddesinin başında birkaç tane resmi, siyah üniformalı, düzgün giyimli güvenlik görevlileri durakta beklediklerini rüyamda gördüm.

Güvenlikçilere yaklaştım, “Neyi bekliyorsunuz?” dedim

Biri  “ Bediüzzaman geliyor” dedi.

Biraz sonra siyah kaportalı bir otomobil, bulunduğumuz yere doğru geldi. Üstad, arabanın arka sağ koltuğunda oturmuş bir vaziyette, Şoförü, Abdurrahman Aras’ın kardeşi, Hasan ARAS idi. Hasan ARAS beni Üstada göstererek, “işte Rüstem abi” dedi.

Araba yanımda durdu: Arabanın bana taraf olan sağ kapıyı açtım. Üstada hitaben “Efendim, müsaade ederseniz kemal-i iştiyakla ellerinizi öpeyim” dedim. Üstad: “bizde el öptürme yok kardeşim” dedi.Üstadın elini öpmeye ısrarlıydım,“ büyük bir heyecanla, efendim böyle bir fırsatı bekliyordum, elini öpmek istiyorum” dedim.

Üstad  sağ elini bana doğru uzattı, birkaç kez üst üste o mübarek yaşlı elini doya doya öptüm.  Üstad, şoföre hitaben! “Mustafa SUNGUR, on numaradadır.  Oraya gidelim” dedi ve On numara tabir edilen dershaneye doğru gittiler.

Üstadımızın Mustafa SUNGUR abiye  “HAYATINLA HAYATIM DEVAM EDECEK” demiştir.

Rüyanın yorumunu siz değerli okuyuculara havale ediyorum.

Bir müddet sonra Diyarbakır’da esnaflık yapan Ali BALAT’a rüyamı anlattım. Ali BALAT hoca da, telefonla Sungur abiye rüyamı anlattı, Rahmetli Sungur abi  “Çok manidar bir rüyadır” dedi.

Bundan iki sene önce İstanbul’da, Rahmetli Sungur abinin kaldığı dershanede rahatsız olduğu halde cemaatin bulunduğu bir ortamda, Sungur abiye bu rüyamı heyecanla anlatım. Sungur abi: “güzel kardeşim” dedi, ilaveten: “Diyarbakır’daki kardeşlerimize de selam söyle” dedi.

Sungur abi!  Kabrin pür nur olsun.

Makamın Cennet-i âlâ olsun.

Tüm Nur camiasının başı sağ olsun.

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org