Etiket arşivi: filipinler

Risale-i Nur ile Yenilenen ve İnkişaf Eden Bir Hayat

Risale-i Nur Külliyatını tanımadan önce istediğim şekilde bir hayat yaşadığımı zannediyordum. Kalbim dünyevi isteklerle doluydu, zengin olmak hatta Bill Gates’den de zengin olmak istiyordum. Beni mutlu eden meşru veya gayrı meşru her şeyi satın almak istiyordum. Kendim memnun ve hoşnut olduğum sürece diğer insanların hislerini hiç önemsemiyordum. Ailem benim iyi bir evlad olduğumu düşünüyordu, halbuki ben ailenin yüz karasıydım.

Sonra, bazı insanlardan nefret etmeme sebep olan çok sarsıcı bir hadise yaşadım. On yıl boyunca kalbim nefret ve intikam isteğiyle dolu olarak, alacağım intikamın hayaliyle geçti. Annem beni öğrendiklerini uygulayan bir Hristiyan olarak yetiştirmişti; buna rağmen ezberlediğim dualar ancak dilimin ucuna geliyordu. Çocukluğumda öğrendiğim duaların ehemmiyetini kolayca unutmuştum. Allah’ı sadece bir problemim olduğunda veya yardıma ihtiyacım olduğunda hatırlıyordum. Kiliseye gitmeyi bırakmıştım; çünkü rahip her seferinde aynı şeyleri anlatıyordu. Günah çıkarma sırasında rahip günahlarımın affedildiğini söylemesine rağmen içim Allah tarafından gerçekten affedilip affedilmediğim şüpheleriyle doluyordu. Kiliseye sadece ailemi ve öğretmenlerimi memnun etmek için gidiyordum.

Hayatımın hakiki sahibi kendim  olduğuma inandığım için özgür olmak, her istediğimi yapmak istiyordum. İnsanların benim ne kadar güçlü olduğumu görmelerini istiyordum ve insanların bana şunu yapma, bunu yapma demelerinden nefret ediyordum. Ne zaman insanlar “deli misin” “neden bunu yapıyorsun” diye sorduklarında benim ne kadar deli, farklı biri  olduğumu görmelerini istiyordum. Hayattaki düsturum “Yaşadığım sürece hayatın azami tadını çıkarmak” idi. Ta ki Risale-i Nurla tanışana kadar… İhlas ve Uhuvvet risalelerindeki düsturları ilk okuduğumda hayatta bağlandığım bütün prensip ve kurallarım aniden değişti. Özellikle de şu cümleyi okuduğumda:

Bismillahirrahmanirrahim. Onlar ki öfkelerini yenenler ve insanları affedenlerdir ve Allah, ihsanda bulunanları sever.” (3:134)

Bismillahirrahmanirrahim. Muhakkak ki, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra da onu aşağıların en aşağısına döndürdük. Ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna — onlar için ardı arkası kesilmeyecek bir ödül vardır.” (95:4-6).

Ne hissettiğimi anlayamıyordum. Kendi kendime en iyisi bu kitaplarda yazanları tamamen unutayım ve üzerinde daha fazla düşünmeyeyim dedim. Ben düşünmemeye çalıştıkça kitaplar  başka hiçbir şeye yer bırakmayacak derecede zihnimi daha çok meşgul etti. Gururum yüzünden kitaplarda yazanların doğru olduğunu kabul etmek istemiyordum.  Nefsimden gelen sesle mücadele etmeye başladım ta ki düşüncelerimi Sally Abla ile paylaşana kadar. O da bana Allah’ın adalet edenlerin en adaletlisi olduğunu, bu dünyada olmasa bile ahirette mutlaka adaleti yerine getireceğini söyledi. Bunun üzerine intikam isteğimi bir kenara bırakıp risale okumalarıma devam etmeye karar verdim.

Günlük beş vakit namazın hikmetini okuduğumda Müslümanların ne kadar dindar, Allah’a bağlı olduğunu anladım. Uyumadan önce  dua etmeye ve uyandıktan sonra Allah’a şükretmeye başladım. Ramazan risalesindeki Şükür ve İktisad dersini dinledikten sonra Müslümanlarla birlikte oruç tutmaya başladım. Leyle-i Kadire ulaştığımızda ise aileme haber vermeden şehadet getirip İslamı kabul ettim. Ailem bunu öğrendiğinde çok kızdı özellikle de rahibe kardeşim çok karşı çıktı. Ne yapacağımı bilemiyordum çünkü ailem Müslüman arkadaşlarımla artık görüşmememi ve eve geri dönmemi istiyorlardı. Tanıdığım ilk Müslüman ağabey bana Allah’a güvenmeye devam etmemi, Allah’ın bana mutlaka yardım edeceğini söyledi. Elhamdülillah! Gerçekten Allah bana yardım etti ve şimdi ailem beni Müslüman kızları olarak kabullenmiş durumdalar.

Birkaç ay sonra, Marawi’deki dersanede kalmaya karar verdim ve Mindanao State Üniversitesinde AB-İslami Çalışmalar bölümüne kaydımı yaptırdım. Elhamdülillah! Risale okumak bana çok yardım etti. Dersanede kalmak hayatımdaki en zevkli ve tatlı şey oldu. İslam’daki hakiki kardeşliğin hakiki önemini dersanede kaldığım sürede anladım. Dersanede sabrımı genişletmeyi ve kardeşlerimi Allah rızası için sevmeyi öğrendim. Unutmayı ve affetmeyi, kusurlarımı kabul edip özür dilemeyi öğrendim. Fark ettim ki Allah, Allah olduğu halde Rahmeti ve Affı en geniş olandır, aciz bir insan olarak ben nasıl affedemem? Neden insanları affedemediğimi ve gururum yüzünden düştüğüm hataları fark ettim.

Şu cümleyi okuduğumda çok utandım:

Bir insan eğer kendisini yaratan Halık’ına şükretmeyi bilmiyorsa insan ünvanına layık değildir.” Hayatımdaki hayır ve bereketleri fark etmeyi ve bunlar için Allah’a şükretmeyi öğrendim. Gerçek arkadaşım olduklarını düşündüğüm insanları kaybettim ama elhamdülillah, Allah İslam dairesinde bana daha hakiki ve samimi kız ve erkek kardeşler verdi. Şimdi ailemden uzaktayım ama elhamdülillah! beni Allah rızası için sevip alakadar olan yeni ve daha geniş bir aileye İslam dairesinde sahip oldum.

Anne babaların evladlarına olan şefkat ve fedakarlıkları hakkındaki mektubları okuduğumda şimdiye kadar ailemin özellikle de annemin bana olan şefkatini takdir etmediğim için çok utandım. Yaratılmış olan her şeyi Halık’ından ötürü sevmeyi öğrenince anne babama olan muhabbetim inkişaf etti. Risale-i Nur Külliyatını okudukça hayattaki bütün sorularım cevabını bulmaya başladı. Daha önce hayatın gayesinin ne olduğunu ve hayatta ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Risale-i Nur Külliyatını okuduktan ve hayatın gayesini anladıktan sonra Allah’tan beni affetmesini istedim, halime şükrettim ve bana hayat için bir şans daha vermesini istedim.

Sonra birden zamanın, ömrün ne kadar kıymetli olduğunu fark ettim, her günkü 24 altınımı bir hiç için boşa harcamıştım. Risale-i Nur ve Kur’anın ışığıyla içinde yürüyüp gittiğim karanlık yol aydınlandı ve hakiki mecrasına döndü. Şimdi hayatımın gayesinin, hedefinin ne olduğunu biliyorum ve sadece Halık’ıma hizmet etmek istiyorum. İnşallah okulda öğrettiğim dersler ve sosyal yardım faaliyetlerimiz vasıtasıyla diğer insanların da İslam’ın güzelliğini görmelerine vesile olmak istiyorum. Aynı şekilde ailemin de ve kendi hatalı hayatımdan ötürü kötü örnek olduğum insanların da doğru yolu fark etmelerine vesile olmak istiyorum. Beni doğru yol olan İslam’a hidayet eden Halık’ıma ve doğru yolu fark etmemde vesile olan insanlara çok minnetdarım. Bize İslam’ı ve kemal-i imanı ihsan eden Allah’a hamd olsun.

Salvy Nualda Niones / Filipinler

Not: Bu yazı orijinal haliyle “Risale-i Nur Institute Of Philippines Lahika Connections” dergisi Şubat sayısında yayımlanmıştır.

Jakarta’da İlk Hanımlar Dersanesi

6 Mart 2011, Jakarta, Endonezya – Yakınımızdaki UIN Syarif Hidayatullah Devlet İslam Üniversitesinden gelen genç, meraklı öğrenciler, entellektüeller, yanlarında çocuklarıyla misafirperver anneler Endonezya’nın başkenti Jakarta’da İlk Hanımlar Dersanemizin açılışına katıldılar. Hanımlar için bu Risale-i Nur çalışma merkezi -diğer adıyla Yayasan Nur Semesta (Dünya Nur Enstitüsü)– buradaki Nur talebeleri ve Nuriye kardeşin katkılarıyla kurulmuş. Nuriye hanım, Türkiye’de muhtelif dersanelerde 1 yıllık bir inceleme ve eğitim süreci sonrası memleketine döner dönmez hanımlar dersanesinde hizmet etmeye başlamış.

Nuriye hanım, Risale-i Nura ve hizmete karşı şevk ve gayret dolu.. Yeni bir dersane açmanın beklenen olumsuzluklarına rağmen capcanlı, kararlı, iyimser ve memnunâne hizmete devam eden bir kardeşimiz. Maşallah, çok da şaşırmamak lazım ki, kardeşimiz bu dersi daha 18 yaşında iken almış. Geçirdiği bir kaza sonrası hem kötürüm hem de âmâ olan kardeşimiz, bir buçuk ay boyunca bu büyük imtihanı kabullenemeyip şikayet etmiş ve kadere karşı “Neden ben?” sorusunu sorup ağlamış. Ne zaman Allah’ın kendisi hakkındaki takdirine razı olmuş, Cenab-ı Hakk kemal-i rahmetinden Nuriye’ye yürüme ve görme nimetlerini tekrar ihsan etmiş!

Nuriye henüz Risale-i Nurla tanışmadan önce Nur Kütüphanesi dediği kendi İslamî eserler kütüphanesini oluşturmuş. Üstadımızın mektupları ile tanışır tanışmaz da Nurlara gönülden bağlanmış.

Dersanenin açılışı biraz gecikmeli olarak Mevlid-i Nebevî (ASM) merasimi ile başladı. Resulullah (ASM)’ın amcası Hz.Abbas (RA)’ın soyundan olan Prof. Nabila Lubis, UIN Syarif Hidayatullah Devlet İslam Üniversitesi Arapça Bölümüne mensup olup, Küçük Sözler ve Lemalar’ı Bahasa -Endonezya diline- tercüme etmiş.

Prof. Nabila, Peygamber  Efendimiz (ASM) konulu bir konuşma yaptı. Aynı üniversitenin Arap Tarihi Bölümünde görev yapan kızı Prof.Dr. Amany Lubis de Risale-i Nurların müellifi vasfıyla, Bediüzzaman Said Nursi hakkında kısa bir biyografi sunumu yaptıktan sonra Türkiye’de yaşadığı güzel hatıralarını nakletti. Filipinler Risale-i Nur Enstitüsünden Sally Tayaban kardeşimiz de nur faaliyetleriyle ilgili bir sunum yaptı.

Daha sonra yaptığımız sohbette, dersaneye sık sık hanım kardeşleri getiren dersane müdavimlerinden Titin Mufarrohah, kendisi ve arkadaşlarının dersaneye her gelişlerinde manen bir iyileşme ve inkişaf hissettiklerini ifade etti. İslamî Araştırmalar Bölümü mezunu olan Titin, Rabbi ile daha yakın bir intisab kurmayı istemiş ama hayatı boyunca buna muvaffak olamamış. İslamiyetteki namaz gibi temel ibadetlerin hakikî hikmetini ve özünü aramış ve nihayet dersanedeki derslerde bulmuş. Bu yüzden Jakarta Hanımlar Dersanesi müdavimleri için, kırık kalplilerin, hakikî hikmeti arayanların, imanlarında daha derin ve manidar bir nazara kavuşmak isteyenlerin merkezi..

Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü / Sally Tayaban

yazının İngilizcesi için tıklayın : www.nurnet.org/first-womens-dersane-in-jakarta

Filipinler’de Risale-i Nur Okuma Programı başladı

Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü’nin düzenlediği Risale-i Nur okuma programı başladı.

Dünya telaşı bitmek bilmiyor. İçte ve dışta siyasi, ekonomik, sosyal hadiseler birbiri ardına gelişirken dünyanın bir ucunda, Filipinler’den güzel haberler geliyor. Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü’nin düzenlediği Risale-i Nur okuma programı başladı.

İşte Filipinler’den Mustafa Samur’un mektubu.

Bismihi Subhanehu

Yaz günleri çiçekleriyle bilinir tüm dünyada. Renk renk çeşit çeşit desen desen çiçekler savrulur dört bir yanına zemin yüzünün. O çiçeklerle alırlar arılar ballarını, onlarla güler yerler, yerdekiler. İlhamlarını renklerin cümbüşünden alır şairler, yazarlar ve ressamlar. Biz de şevke susamış, ilhama gözlerimizi dikmiş çiçeklerimizi bekleriz yaz gelince.

Ve yaz gelir, biz de bayram sevinciyle süsleriz, şevke bürürüz, baştan tırnağa coşmuş ruhlarımızı. Yaz gelir ve bedenlerimizde çiçekler açar mis gibi kokan. Ve yaz gelir, yazılanları okumaya gideriz hep birlikte. Yaz sayfasını yeniden yazmaya gideriz.

Evet bütün dünyada oldugu gibi Filipinler’de de okuma programlarına gidilir yaz sezonunda, onlarca Rabbini tanıyacaklarla. Bize Halıkımızı tanıttır, öğretmenlerimiz bize O’ndan bahsetmiyor diye yananlarla ışıklar bulmaya nurlanmaya, parlatmaya gideriz çehrelerimizi.

Farklı birçok kabilenin farklı dilleri konuşan gençleriyle aynı dili konuşmaya, anlamaya gideriz ülkenin bir ucundan bir ucuna. Kimi zaman bir ada parçasında geçer bu cennet asâ günler, kimi zaman ormanlıklar içinde çadır kurularak, kimi zaman da şehrin diğer ucuna taşınır valizler.

Günler günleri kovalar, saatler saatleri ama dakikalar geçsin istenmez bu program zarfında. Çünkü cenneti yaşarlar katılanlar. Kokladıklari taze aşmış adn gülleridir.

Gördükleri laleler Naim cennetinin, meyveler ise firdevs’den gelmiştir adeta. Vakit dursun istenir. Dualar kurumuş toprağın suya hasreti gibi birer yakarıştır. Güller açar gülen yüzlerde. Program Bayram olur. Filipinler’de bir Bayram olur program.

Risale Haber

Nur(a) “Dershanesine” Seyahatim (Filipinler)

Nur(a) “Dershanesine” Seyahatim

Ben GüneyBatı Mindanao’nun Sulu bölgesinden, Müslümanların arasından geldim. Ezan sesinin bir melodi halinde sıkça duyulduğu bir toplumda yaşadım. Sürekli “iyi bir Müslüman” olmam hususunda beni uyaran bir ailede büyüdüm. Bayanların eşarp, erkeklerin takke taktığı bir İslami liseden mezun oldum. Bu benim üniversiteden önceki çevremdi, hristiyanlarin hâkim olduğu, Kuzey Mindanao’da üniversite hayatına başladığım Katolik bir okuldan önceki hayatım.

Önceleri Cagayan de Ora şehrine gitmeyi, -orada yalnız başına Katolik bir okulda okumayı, benim gibi Müslüman birisinin çok zorlanacağı bir hal olduğunu düşünerek- ağırdan alıyordum, isteksiz davranıyordum. Ailemin benimle beraber olamayacağını bilmek benim gibi genç bir Müslüman için zor bir imtihan olacağını düşünüyordum. Kısacası imanımın giderek zayıflayacağından korkuyordum. Etrafımdaki zehirli balların etkisiyle boğulacağımı, kendimden geçeceğimi düşünüp korkum ziyadeleşiyordu. Sonra babamdan şu sözleri işittim:

Ahir zaman fitnesi her yerdedir, hatta Mekke gibi bir şehirde bile bulunur. Onlardan kaçıp uzaklaşamazsın. Bu bizim için açılmış bir imtihanın parçasıdır. Sen böyle bir durumla karşılaştığında yalnızca imanını kalbinde sağlamca tutmayı bilmelisin. Bundan sonra ancak bu şekilde ödüllendirilirsin ve hatırlamalısın, Allah’ın Hidayet Kapısı acıktır.

Bu sözlerle hareketlendim ve daha parlak bir nazarla geleceğe baktım. Xavier Üniversitesinin sunduğu bursu almaya karar verdim. Düşündüm ki, bu Halık-ı Kerim tarafından hayatta bir defa karşımıza çıkarılan bir fırsattır, neden almayayım ki? Evet babam haklıydı. Ben yalnızca pozitif olmalıydım ve daima Allah’tan Sırat-ı Müstakim üzere olmak ve zehirli ballara karsı sağlam bir muhafaza bağışlaması için dua edip yalvarmalıydım.

Elhamdülillah Yüce Rabbim dualarıma cevap verdi ve etrafımdaki herşey mükemmel bir tarzda benim ihtiyaçlarımı karşılamaya geliyordu. Üniversitenin kapısından girdiğimde Müslüman bir öğrenci grubu ile karsılaştım. Grubun ismi Siraç’dı. Beni sıcacık bir gülümseme ile karşıladılar. Okulda namazlarımı vaktinde kılabileceğim bir de oda şeklinde mescit vardı. Müslüman bir öğrenci olduğum için Hristiyanlik Dersi almak yerine İslam Dersine girebilme ayrıcalığı tanınmıştım. Diğer yandan okulun dışında da yeni Müslüman erkek ve bayan arkadaşlar edinmiştim. Hatta bazıları benim akıl hocam olmuştu. Oruç ayı olan ramazana yaklaştığımızda beklediğim kadar zor olmadığını gördüm, her nasılsa şehirde bir İslami atmosfer hissettim.

Ama beni gerçekten ulvi hislere bürüyen başka bir olay vardı. Latif olan Allah beni Risale-i Nur ile tanıştırdı. Nurlarla alakalı olan grup ile karşılaşmam ilk yılımın ikinci döneminde dinler-arası manevi diyalog seminerinde olmuştu. Organizatörlerden biri de, benim de üye olduğum Saraç grubu idi. Kur’an’ın ve hususen İman hakikatlerini, ta Türkiye’den gelerek latif bir tarz ile anlatan konuşmacının sözleri beni kendine cezp etti, sonuna kadar dinlemek arzu ettim. Daha sonraları ismini Rıza ağabey olarak duyduğum bu insanla tanışmak, konuşmak istedim ama maalesef utangaçlığım beni yendi ve köşemde yalnızca çıkışa doğru gitmelerini izledim. Ama dilimden kalbime gizliden gizliye “Sübhan ve Kadir Olan Allah’ım beni bu grup ile bir kere daha karşılaştır” duaları dökülüyordu. Elhamdülillah karşılaştırdı.

Risale-i Nur Enstitüsü başkanlığını yapan Muhammed Rıza Dalkılıç abi yeni gelen Müslüman öğrenciler için bir konuşma yapıyordu. Yine Halik’ımızın varlığına dair delilleri beni çarpmıştı. Risale-i Nur’u tanıma ve öğrenmeye ilgim, isteğim ziyadeleşiyordu. Daha sonra bu Enstitünün öğrencileri, nur dershanesi olarak adlandırdıkları, kendi açtıkları evlerde kalmak için davet ettiklerini duydum. Hiç düşünme ihtiyacı duymadan bu daveti kabul ettim ve  üniversitedeki arkadaşlarımla konuşup onları da dersanede kalmaya teşvik ettim.

Benim bütün emelim, iman ve İslam hakkında bu güzel açıklamaları daha fazla dinlemek ve imanın ve dinin kışırsız hakikatini anlayan doğru bir Müslüman olmaktı. Bunu başarmanın bu zamanda yalnızca bir yolu olduğunu düşündüm ki bu da bana sürekli Allah’ı hatırlatan kimseler ile beraber yaşamaktı, yani nur dershanesinde yaşamaktı. Çoğunluğunu Gayri-Müslim kimselerin oluşturduğu bir yerde,  tonlarca Zehirli Bal ile beraber yaşadığımın farkına, nur dershanesine olan ihtiyacımı bütünüyle nefsimin gözüne dahi gösterdi. Elhamdülillah, Muhammed Eşref isminde yakın bir arkadaşım da benimle aynı fikirdeydi. Böylece ikimiz de dershaneye taşınıp, dünya çapında büyüyen dev bir kardeşliğin birer parçaları olduk.

İki yıl süren dershane hayatımda (aslında 3 yıl olmalıyken yurt dışına öğrenci değişim programı ile gitmem nedeniyle bir yıl dershanede kalamadım) yalnız kendi dinim ve imani mevzular hakkında değil, gerçek bir Müslüman olarak nasıl yaşanacağını da öğrendim.

  • Allah’ın varlığının delillerinden bahseden 33 pencereyi öğrendiğim gibi, mahlûkat üzerinde tefekkür etmeyi de öğrendim.
  • Ölüm ve ahireti öğrendiğim gibi, ubudiyet vazifedarlığımı da öğrendim.
  • Hayatın gayesini öğrendiğim gibi, kendime ve diğerlerine hidayet vesilesi olmayı da öğrendim.
  • Acı ve hastalık hakkındaki hikmetleri öğrendiğim gibi, olaylar karşısında sabırlı ve kararlı olmayı da öğrendim.
  • İhlâs hakkında öğrendiğim gibi, kendimi kibirden ve bencillikten uzak tutmayı da öğrendim.
  • Allah’ın nimetlerini öğrendiğim gibi, şakir ve muktesit bir insan olarak yaşamayı da öğrendim.
  • Zehirli balı öğrendiğim gibi, Rabb-i Rahimimden her an hidayet ve muhafaza talep etmeyi de öğrendim.

Elhamdülillah dershanede kalmak ve Risale-i Nurları tanımak Rabbimin bana en büyük bir ikramı bir lütfudur. Beni genç bir Müslüman olarak hidayet üzere kılması ve bir öğrenci olarak hayatımı muhafaza etmesi kelimelerle tarif edilemez bir lütufdur. Rabbime binlerce  şükür ki beni Bediuzzaman’in eserleri ile tanıştırdı. Ve Risale-i Nur dairesi içinde benim fikir üstadım ve esin kaynağım olan ve benim daha mükemmel bir Müslüman olmakla kalmayıp hayatımda bildiklerimi yaşamaya vesile olan harikulade onlarca bacı ve kardeşler ile tanıştırdığı için yine şükrümü kelimelerle ifadeden acizim. Allah’tan dileğim odur ki, bize ihsan ettiği hikmet ve iman kuvvetini daim kılması, birbirimize ve diğerlerine Nur-u İlahiyi yansıtmaya ilelebet vazifedar eylemesidir.

Ridwan N. Landasan

Xavier Üniversitesi, Ateneo de Cagayan

Aluba dershanesi – Cagayan De  Oro

Bediüzzaman’ın talebeleri

Bediüzzamanın talebeleri

 

Kurban Bayramını, kıymettar kardeşlerimizle beraber Filipinlerde geçirdik.

Filipinler, 120 Milyon insanın yaşadığı 7.000 küsur adadan oluşan bir ülke. 12-16. yy’da müslüman olduktan sonra İspanyol misyonerleri tarafından hristiyanlaştırılan bir ülke. Budistler, Paganlar var. Müslümanlar azınlık. Fakir bir ülke. İhtiyaçlar içinde. İnsanı perişan, gençleri perişan, kadınları perişan bir halde. Kilise ve dünyanın süper güçleri buralarda hakim ve etkin.  Dünyadaki en çok kilise sanki bu ülkede vardı. En küçük yerleşim yerlerinde bir çok kilise var ve inanılmaz güzel yapılmış. Camiler ise sundurmadan yapılmış, genelde mescit gibi bakımsız durumda.

Fakat orada, Cagayan de Oro’da insanların üçte ikisinin Hristiyan olduğu, 600.000 kişinin yaşadığı bir Filipin şehrinde ve etrafında, Hristiyan ve Müslümanların yarı yarıya olduğu İligan’da bir şeyler oluyor. Buralarda Bediüzzamanın talebeleri bir enstitü kurmuş. Çok cevval bir faaliyet var.  Burada bir hakikat gösteriliyor. Türk insanı dünyada okul açıyor. Yardım faaliyetleri yapıyor.

Bunlar güzel. Fakat burada dünyaya örnek olacak başka bir şey var. Olağandışı, olağanüstü. Kainatın en muazzam meselesi olan, imana, İslama, Kur’ana hizmet etmek gibi. Dünyaya bir şeyler gösteriyorlar. Asıl mesele olan ebediyete hizmet. Türk insanı, özellikle Bediüzzaman’ın talebeleri. Buralarda Kuran hakikatlarını sergiliyorlar, iman hakikatlerıinin tevhidin güzelliğini, neşrediyorlar. Tevhidin hakikatını aleme ilan ettikleri gibi Hristiyanlara Hz. Peygamberin (a.s.m.) kemalatını gösteriyorlar.

Bediüzzaman’ın talebeleri , Hz. İsa’nın (a.s.) talebelerine, sevgilimiz Hz Muhammed’i (a.s.m.) sevdiriyor . Tevhidi gösteriyor ve diyor “dünyadaki hakim güç, dünyada insanlığı zülümata(karanlığa) atıyor, her yerde kan var. Gelin biz beraber Kuranın içindeki gerçek İsa (a.s.) ile beraber, adaleti ve saadeti dünyaya ilan edelim”.

İslama hücum eden İslam düşmanlarına bir Osmanlı tokadı aşkediyor ve onların yanlış fikirlerine kapılmış bazı ehli imanı ise uyandırıyorlar. “Ahir zamanda İsa (a.s.) gelecek ve Hz Peygambere tabi olacak” hadisinin  tezahürleri buralarda gözüküyor.

Bediüüzzamanın talebeleri hiç durmuyorlar. Hele o Filipinli Saidler. Öyle kahramanlar ki, durmuyorlar, durmak bilmiyorlar. Bediüzzaman’ın Türk ve Filipinli talebeleri, Filipin alemine kardeşlik neşrediyorlar. Kur’an ayetleri Kiliselerde okunuyor.

Her şeye rağmen Bediüzzaman’ın talebeleri Filipinler’de her yerde seviliyor ve kendilerini sevdiriyorlar. Sadece buralarda değil. Filipinli Müslümanların tüm camilerinde Bediüzzaman’ın talebeleri var. Onlar konuşuyor. İttihadı İslamı anlatıyorlar.

Müslümanların tekrar aziz olması gerektiğini öğretiyorlar. Kendilerine güveni azalmış, zelil kalmış, fakir kalmış, azınlıkta kalmış Filipinli kardeşlerini gayrete getirmeye azm etmişler.

Sonra girişte dünyanın tek İslam şehri diye yazan Marawi’ye geliyoruz. Burası Müslümanların hakim olduğu şehir. Orada Avrupadan Avustralyadan gelmiş Milli görüşteki kardeşlerimizden Enes ve arkadaşlarını, Bediüzzaman’ın talebeleri ile beraber İslam bölgesinde beraber hizmet etmenin süruru içinde görüyoruz. Bu bölgede Risale-i Nur Enstitüsü çok faal.

Kuran’ın bu asrın fehmine bir dersi, müslümanların ilacı, gıdası, Kuran hakikatlarının manzumesi olan Risale-i Nur, 64 üniversitede ders kitabı olmuş. Üniversitelerde bu hakikatlar konuşuluyor. Bu hakikatlar anlatılıyor. Üniversitelerde kürsüler kurulmuş. Risale-i Nur dersinin öğretim görevlileri var.

Görüyoruz kii ahir zamandaki iman hizmetini yapmanın yanında İttihad-ı İslam’ı sağlamaya en ehliyetli,,  kudretli ve  varis-i Nebevi ve Muhammedi, Risale-i Nur olacağı müjdesini gözlerimizle teyit ediyoruz.

Bunun yanında Bediüzzaman’ın talebeleri Kuranın güzelliğini, İslamın izzetini, kiliselerde ilan ediyorlar terennüm ediyorlar.

İslamı kabul etmiş, namaz kılan, Kuran okuyan yeni Müslüman olan bir çok Filipinlileri görünce insan gerçekten dünyada, son devirde “Hristiyanlık tasaffi edecek, tevhide ait yanlışlarını bırakacak ve müslümanlarla beraber dünyadaki hakim adaletsizlik ve zulme son verecek” hakikatının ne muazzam bir hakikat olduğunu müşahede ediyor ve dünya bunu bekliyor.

“Kuranın güzelliği, alemde son defa tam ve mahza şekilde güneş gibi doğacak” müjdesinin bir cilvesini burada görmüş olduk.  Kuran talebelerinin sadece ve sadece Allah’a (c.c.), Kurana Tevhide hizmet etmeleri, diğer alanlarda yapılan hizmet ile imana yapılan hizmet arasındaki farkın dünya ile ahiret kadar olduğunu hissediyoruz.

Özellikle meşhur Datu ile tanıştık, eskiden Paganmış, yıldıza, tabiata tapıyormuş. Bir kabile reisi. Yanlış anlamadıysam 16 hanımı 80 çocuğu varmış. Risale-i Nur ona imanı tattırmış ve kabilesi ile beraber İslam’a girmiş. Şimdi hanımlarını 4’e indirmiş. Fakat tüm kabileye bakıyor. Kabilenin büyük talebeleri İslam’ın hadimi olmuşlar. Küçüklerinin başlarında bile başörtüsü var.

İman bir güneş gibi. Kalbe girince kainat o kalpte nurlanıyor. Bir değil, bin güneş bin esma aydınlanıyor. Sonuçta koca bir ağaç gibi cennet meyvesini veriyor.

Oradaki hizmet kahramanlarına binler selam olsun.

Filipininleri ziyaret eden kardeşleriniz.