Etiket arşivi: medya

Hırsız-Polis Oyunu

Hırsız-polis oyununu bilmeyenimiz yoktur. Hırsız; çalar ve kaçar, polis de onun izini sürer ve baskın yapıp yakalar. Bütün dünya da böyledir. Bu oyunun daha büyüğü son günlerde Ülkemizde oynanıyor ve herkes de bu oyunun içinde. Kimisi seyirci, kimisi figüran, kimisi pazarlamacı. Ama yönetmeni bir tane ve o; uzaktan bakarak ellerini sevinçle ovuşturuyor, herkese dağıttığı rollerin ne de güzel oynandığını görüyor. Çünkü o; sahnedeki bu oyunla bakanları meşgul ederken oyun içinde başka bir oyun daha kurmuştur. Seyircilerin zihninde sakladıkları kapalı bir zarf vardır, niyeti onu çalmaktır. Ve herkesten gizlenen hırsız; herkes hırsız-polis oyununu seyrederken o zarfları çalacaktır. Bu bir algı operasyonudur.

Ülkemizde yaşanan olayları herkesi iyi analiz etmelidir. 17 Aralıkta sahneye konan hırsız-polis oyununu iyi anlamalıdır. Medya-polis-yargı üçlüsünün marifetiyle sahneye konan bu oyunu, yalnız gözleriyle değil, aklıyla da seyretmelidir. Hırsızlık; bu toplumun hassas olduğu konulardır ve her zaman lanetlenir. Öyleyse oynanacak büyük oyun; toplumun bu değerlerinden hareketle kurgulanarak sahnelenmelidir ki başarılı olabilsin.

Son 10 yıldaki Türkiye’nin kazanımları içerde her türlü muhalefeti, dışarıda ise küresel güçleri ve yandaşlarını rahatsız etmiştir. Halkın üst üste seçimlerde hükümeti desteklemesi, oyunu artırması ve istikrarı bozdurmaması üzerine yeni yollar denenmeye başlamıştır. Bu ülkede askeri vesayet şimdilik bitmiş gibi görünüyor ama yargı vesayetinin yapılan değişikliklere rağmen henüz bitmediği anlaşılıyor.

Cemaat-hükümet çatışması üzerinden çıkartılan hırsız-polis oyununa son verilemezse asıl oyunun sonuçları görülmeye başlanacaktır. Daha şimdiden ülkeye ekonomik maliyeti milyarları buldu. Bu zarar bu ülkede yaşayanların cebinden çıkacaktır. Mallar ve hizmetler zamlanacak, ücret artışları duracak veya artışlar zamları karşılamayacaktır. Banka faizleri yükseldi, Dolar ve Euro yükseldi tabii ki bunlar ekonomimizi olumsuz etkileyecektir. Zaten amaç da odur, siyasal zeminde iktidarı yıkamayanlar, ülkenin ekonomik istikrarını bozarak, sokak hareketleriyle yolsuzluk protestoları yaparak iktidarı yıkmak istiyorlar.

Hükümet güçlü bir sınavdan geçiyor. Rakiplerinin oyunlarını bozacak olan da odur. Bütün güç ellerindedir. Hırsızlık varsa önce kendileri bulmalı ve yargıya teslim etmelidir. Yoksa önümüzdeki 3 seçim sürecinde aynı oyunları yine oynayacaklardır.

Hizmet grubu da kendine yeniden bir daha bakmalıdır. Gerçekte insanların manevi dünyaları için çalışırken içlerine sızmış bir grup onların ismi altında derin işlerle mi ilgilenmektedirler. Cemaat büyüyünce idaresi uzaktan güçleşir. Medya kanallarıyla savaşın ülkeye zararı çok olmaya başlamıştır. Bu ülkede yaşayan İnsanların maddi hayatının dengesini bozmak hamiyetperver bir hareketin herhalde istemediği bir şeydir.

Bu ülkeyi seven herkes, hizmet hareketi ve hükümet tekrar yeniden düşünmeli. Arınması gerekenler arınmalı ve kendi içlerindeki çürükleri ayıklamalıdır. Kimse ben temizim içimde çürük yok, diğerleri kendi çürüklerini ayıklasın dememeli ve en kısa zamanda çürüklerini bulup ayıklamalıdır.

İnsanların kendi menfaatleri için girmeyeceği kılık yoktur. Kimse bizim içimize giremez diye ön kabul içinde olanlar gerçekler ortaya bir bir çıkınca milletin güvenini kaybedeceklerdir.

2. Abdülhamid’e atfen söylenen ’’Oturduğu yerden, iğne deliğinden bakıp da Hindistan’ı göremeyen hükümet etmesin’’ sözü her iki kesim içinde doğrudur. Herkes kendi çürüklerine bakmalıdır.

Bugün ülkemizde halkın ilgisini hırsız-polis oyununa çekenler; gerçek hırsızı saklayarak zihinlerde saklı olan zarfların içindeki ’’EVET’’ oylarını çalmak istemektedirler. Müminler ferasetli olmalı, yakına bakarken uzağı da iyi görebilmelidir. Yaratılmak istenen algıya kapılıp onun arkasındaki gerçekleri okumalıdır.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.org

“Elde var sonsuz” diyebilmek için…

Modern zamanların belki en büyük ve en kuşatıcı musibeti, ‘arzuların ihtiyaca dönüşmesi’ gerçeğidir. Arzuların ‘olmazsa mutlu olmam’ derecesinde insanların gönüllerine ve zihinlerine yer ettiği bir zeminde, gerçekte zarurî olmayan şeyler dahi insan için ‘zarurî ihtiyaç’ haline gelir; bu ise insanı bitmek bilmez bir ‘uyandırılmış arzular’ girdabında, bir dipsiz kuyuda boğar, öldürür.

Hz. Peygamber’in (a.s.m.) hadislerinden öğrendiğimiz bir derstir oysa. Canının her çektiğinin peşine düşmek, insana israf olarak yeter. Canının her çektiğinin peşine düşen, yani arzusunu ‘ihtiyaç’ gibi algılayan insan ise, gözünü ulaşmak istediği hedefe diker, zaten elinde olan nimetlere karşı körleşir. O hedefe ulaştığında, canı yeni bir şey daha çeker ve yeni bir hedef belirir gözünde. Bu defa onun peşinde derken, sonuç, hadiste bildirildiği üzere, ‘yiyen ama doyamayan adam’a dönüşmektir!

Yine Hz. Peygamber (a.s.m.) şükrün geniş kapısına girmenin de yolunu bize göstermiştir: Varlıkta bizden daha geride olana, musibette bizden daha önde olana bakmak. İnsanın eldeki nimetlerin farkına varması için nebevî formül, işte budur.

Gelin görün ki, modern zamanlar, bunun tam aksini öğretiyor insanlara. Reklamlar, habire, ihtiyaç olmayan nice nice şeyi ihtiyaç gibi göstermenin derdinde. Böylece, reklamların ağında ‘fizyolojik’ açıdan bakarsak o olmadan pekâlâ yaşayabileceğimiz halde, ‘psikolojik’ olarak o olmadan yapamam, yaşayamam noktasına sürüklüyor bizi. Televizyon dizileri, filmler derken, ‘gördüğüne imrenme’de bir adım daha ilerliyoruz üstelik. Hele bizde olmayan o şeyi yanıbaşımızdaki komşunun, işyerindeki arkadaşımızın elinde gördüğümüzde, bütün dünyamızı o şey meşgul eder hale geliyor artık.

Görenek belası

Bediüzzaman’ın ‘görenek belası’ dediği şey gerçekleşiyor işte. Reklamlarda gördüğümüz, filmlerde-dizilerde gördüğümüz, arkadaşımızın-komşumuzun elinde gördüğümüz derken, canımızın çektiği şey bizim için psikolojik anlamda bir ‘zorunluluğa’ dönüşüyor ve bu sarmal başka başka ürünler için habire tekrarlanırken, insan aslolanı, elinde olanı unutuyor. Dünyasını henüz elde edemediği şey doldurmuşken, elinde olan o kadar şeye karşı şükürsüz ve kör bir ‘elde var sıfır’ psikolojisi kuşatıyor insanı.

Halbuki, elde olan o kadar çok şey var ki… İnsanın, farkına varması gereken o kadar çok şey var ki…

Meselâ, tek taş yüzüğün hayali ve hasretiyle dolu bir insan, hakikat-ı halde en âlâ elmastan daha değerli halde her gün o kadar su damlasına muhatap olunuyor ki… Elmas ve altın yüklü devesiyle çölde susuz kalmış ölmek üzere olan bir adamı düşünelim. Bu adam, yol üzerinde rastgeldiği, yanında suyu olan adama o su karşılığı bütün yükünü de vermeye razı olur. Çünkü ya elmaslardan vazgeçecektir, ya hayatından. İşte öyle bir sınanmada çıkar insanın karşısına, elmasın mı, suyun mu daha aziz ve daha değerli olduğu. Gelin görün ki, bu karşılaştırmaları yapmadan, elde olanların kıymetini asla bilmeden ve şükrünü asla eda edemeden, akılsız ve iz’ansız bir hırsla yaşıyor insanoğlu.

Farkındalık eğitimi

Bizi şükürden alıkoyup israfa, kanaatten alıkoyup israfa sürükleyen bu hale karşı, elimizde olan nimetlerin farkına varabilmeyi mümkün kılacak; israflı ve hırslı bir hayata bedel, iktisatlı ve şükürlü bir hayata yöneltecek bir adres sunuyor bize Bediüzzaman. Bir ‘farkındalık eğitimi’ne bizi davet ediyor: Özgürlüğün kıymetini anlamak için, git, hapishanelere bak. Sağlığın kıymetini bilmek için, git, hastanelere gör. Hayatın kıymetini anlayıp aldığın her nefes için şükür borçlu olduğunu anlaman için ise, git, kabristanları, mezarlıkları ziyaret et!

Bir yapabilsek bunu; gitsek bu diyarlara, gitmesek bile hayalen gidebilsek, göreceğiz âlemler Rabbinin bizi hangi nimetlerle donatmış ve yaşatıyor olduğunu.

Bir başparmağı, insanı hayvanların yapamadığı nice nice şeyi yapar hale getirirken; bir el için, bir göz için, dil için, damak için, ayak için, her biri ayrı vazifeler yüklü nice nice azalarımız ve ayrı ayrı hücrelerimiz için; ve her birinin ihtiyacına cevap vermek üzere yaratılıp elimize verilen sayısız gıdalar için ne çok şükre borçluyuz oysa.

Hastanede ancak solunum cihazına bağlı halde zorlukla nefes alabilen bir insan, farkına bile varmadan, rahatça alıp verdiğimiz her nefes için ne kadar da şükretmemiz gerektiğini gösteriyor oysa…

Bir yapabilsek Hz. Peygamber’in öğrettiğini; nimet noktasında bizden geride olana, musibette ise bizden ileride olana bakabilsek…

Bir yapabilsek bu nebevî dersten ilhamla Bediüzzaman’ın teklif ettiğini; hapistekilere bakıp hürriyetin, hastanelere bakıp sıhhatin, kabristanlara bakıp hayatın bir nimet olarak farkına varabilsek…

O zaman göreceğiz ki, ‘ne var ki elimde?’ gibisinden bir soruyu asla soramaz insan. Bilakis, ‘elde var sonsuz’ idrakiyle ve buna mukabil sonsuz şükürler ederek yaşamaktır her insana yakışan…

Metin Karabaşoğlu

MoralDunyasi.com

Risale-i Nur’u medyaya taşımayı bırakın medya siz olun

Dr. Vehbi Karakaş Risale-i Nur ve Medya sorularını cevapladı.

Risale-i Nur’un medya (televizyon, radyo, yazılı basın, internet) kanalları aracılığı ile duyurulması, anlatılması, konuşulması ve tartışılması için uygun kişi ve uygun dil, yakışır üslûb konusundaki düşünceleriniz…

Biraz öz eleştiride bulunacağım. Güneşin güzelliğine en büyük delil, yine güneştir. Risale-i Nur’un güzelliğine en büyük delil de Risale-i Nur’un kendisidir. Yani güneş varlığını hissettirebilmesi için başkasının kuvvetine ve himmetine ihtiyaç duymaz. Risale-i Nur’un temsilcisi durumunda olanlar veya kendisini o konumda görenler, ona gölge düşürmesinler, ona perde olmasınlar, ona ayna olsunlar yeter. Risale-i Nur, sadece İslam’ın ve Kur’an’ın ilmi değildir. O aynı zamanda İslam’ın hali ve Kur’an’ın ahlakıdır. Bu hal ve bu ahlak, herkesten çok Risale-i Nur’u okuyanların yaşama biçiminde görülmelidir. Risale-i Nur, tesanüdden, teanukden, tecavüpten, teavünden, müfritane irtibattan, şefkatten, muhabbetten, uhuvvetten, vifaktan, ittifaktan, ittihattan, isardan ve ihlasdan bahsediyorsa ve bu özellikler fert ve cemaat olarak Nur talebelerinde görülmüyorsa kimse kusura bakmasın böyle bir cemaatin etkin gücü olmaz ve böylelerini de kimse kale almaz.

Bu halinizle siz medya kanallarında Risale-i Nur’u etkin bir şekilde duyuramaz, anlatamaz, konuşamaz, tartışamaz ve tartıştıramazsınız. Bu işten önce Risale-i Nur ekolüne intisaplı olanların aralarındaki ihtilafı, dağınıklılığı, soğukluğu, kırgınlığı, düzensizlik ve disiplinsizliği, başsızlığı ve programsızlığı gidermeleri, herkesin birbirinden ve değerlerinden haberdar olmaları lazım. Bu gerçekleştirilirse soruda belirtilen uygun kişiler, uygun diller, yakışır üslûplar bulmakta zorluk çekilmez. Üstad-ı Muhterem ne demiş: “Kardaşım hizmet, hikmet-i ilahi ile bütün dünyaya yayılacaktır. Siz aranızdaki uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüd düsturlarını çiğnemeyin.

Risale-i Nur, uygulanmak için okunmalıdır. Ezberlenmek için değil. Kur’an, Tevrat’ı ezberleyip de amel Onun dediklerini yapmayan Yahudileri Cuma sûresinde şiddetle kınamış, bizim de aynı konuma düşmememiz için dikkatimizi çekmiştir.

Bediüzzaman, İslam’ın sadece dili değildir. O aynı zamanda İslam’ın halidir ve Rasulullah’ın ahlakıdır. Mevıza-i hasene ve hikmetle davet, onun davet şekli, kavl-i leyyin ve müsbet hareket onun hareket tarzı, ilim ve marifet onun en müessir silahı, pozitif enerji ve nur onun bombasıdır. Bu bomba nereye düşerse orayı imha değil, ihya eder. Ölmüşleri diriltir, cahilleri âlim eder. Bediüzzaman Nur talebesini tarif ederken şöyle der: Koyun gibi olmalı, kuş gibi olmamalıdır. Çünkü koyun yavrusuna süt (yaşadığını ve ürettiğini) verir. Kuş yavrusuna kay (kusmuğunu, yaşamadığını ve üretmediğini) verir.

TV, Radyo, gazete, kitap ve dergi yayıncılığı dışında alternatif yayın araçları konusunda neler söylenebilir?           

Hele siz öncelikle bu yayın araçlarını bir kullanın. Alternatiflerini sonra düşünelim. Bana göre daha başka alternatifler aramak yerine bu araçları etkili kullanmanın yolları aranmalıdır. Elin oğlu bu gün bu araçların hepsini kullanıyor. Hem de en etkili bir şekilde kullanıyor. Ama biz onlar kadar bu araçları etkili kullanamıyoruz. Bu araçları kullananlarımızdan bir kısmı da körler-sağırlar birbirini ağırlar olmuşlar. Aynı adamlarla oturmuş, aynı adamlarla kalkmışlar. Bu yüzden etkileri de kapının eşiğinden dışarı çıkamamıştır.

Bugün bütün dünyanın kullandığı en etkili iletişim araçları ve aygıtları nelerdir? Biz bunları ne kadar kullanabiliyoruz?

Radyo, televizyon, internet, gazete, dergi ve benzeri araçlar en etkili iletişim araçlarıdır. Biz bunları yeterince kullanamıyoruz. Neden? Nedenini birinci ve ikinci cevapta arz ettim. Bir sebep de üçüncü cevapta arz edeyim: Galiba Allah’ın yardımına liyakat kesp edemiyoruz. Muhabbetin yerini, adavet alırsa, tevhidin yerini tefrika alırsa, tevazuun yerini tekebbür alırsa, mahviyetin yerini hava atma ve kendini gösterme hevesi alırsa, yardımlaşma ve diğergamlığın yerini bencillik alırsa… Herkes mevcut imkânlarıyla Allah’ın dinine hizmet etmesi gerekirken, Allah’ın dinini ve hizmeti dünyevi nimetleri ve imkânları elde etme aracı olarak görürse Allah’ın yardımı geri dönebilir. Allah’ın yardımı gelmezse muvaffakıyet olur mu? Olmaz. Allah ne buyuruyor? Siz Allah’a (ve Allah’ın dinine) yardım ederseniz, Allah da size yardım edecek ve ayaklarınız kaymayacak, sırtınız yere gelmeyecektir.”

Müslüman yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Allah ise hâkim-i mutlaktır. Allah’ın halifesi olan Müslüman yeryüzünün hâkim-i mutlakı olması gerekmez mi? “Kur’an, yeryüzüne Allah’ın salih kulları varis ve hâkim olacaktır” demiyor mu? Hani nerde? Bu gün “dünyanın hâkimi ve süper gücü Müslümanlardır” diyebiliyor muyuz? Hayır. Neden yeryüzünün varisleri ve hâkimleri Müslümanlar değil? Neden? Lütfen bir düşünün.

Risale-i Nurun iletişim dili konusundaki düşünceleriniz?

Risale-i Nur’la insan arasında iletişim sağlanmalı. İnsan Risale-i Nur’la buluşmalı ve onu anlamalıdır. İletişim dili olarak da kendi orijinal dili kullanılmalıdır. Risale-i Nur’un dili nedir? Risale-i Nur, ne Türkçedir, ne Kürtçedir, ne de Arapçadır. Risale-i Nur Risale-i Nur’cadır. Risale-i Nur’u anlamak için bu dil öğrenilmeye değer. Fani dünyayı kazanmak için bir sürü yabancı dil öğrenen insan, baki dünyayı kazanmak için Risale-i Nurca öğrenmeyi ihmal etmemelidir. Risale-i Nur, İslamî ilimlerin harmanlanmış halidir. Onu çok iyi anlamak için bu ilimlere ihtiyaç vardır. İslamî ilimleri bilmeyenler onu anlayamaz, ondan nasibini alamaz, demiyorum.  Okuyan herkes ondan nasibini alır. Ama herkes anladığı ve algıladığı kadar alır. Kim ne alırsa alsın, alınan şey, Risale-i Nuru eskitmez, ondan bir şey de eksiltmez. Risale-i Nur, insan ve iman kurtarma aracıdır. O hep taze ve genç olmalıdır ki bu kurtarma operasyonu kıyamete kadar devam etsin. Bu özelliği Allah Kur’an’a ve Kur’an’dan ilhamını alan Risale-i Nur’a vermiştir. Onun için diyorum ki nasıl dil kursları açılmakta, Risale-i Nur’u anlamak için de özel birimler, fakülteler ve kurumlar açılmalıdır. Risale-i Nur okuma ve anlama kursları diye. Herkes buranın müdavimi olmalıdır. Kimisi öğretmen ve kimisi öğrenci olarak. Öğretmen de kendisini öğrenci hissetmeli, asla ona karşı müstağni durmamalıdır.

Mevcut medya organları –özellikle televizyon kanalları- üzerinden Risale-i Nur’un tanıtımı nasıl yapılabilir?

“Herkesin ve her kesimin muhtaç olduğu ilim” şeklinde bir sloganla medya organlarına reklam verilmeli. Risale-i Nur’un hakikatlerini anlatmak için takvalı simalar, güler yüzler, tatlı diller, tatlı dilliler, anlayan dimağlar, anlatan kabiliyetler kullanılmalıdır. Bunun için fonlar tahsis edilmeli. Bu tahsisat israf sayılmamalı. Sizin defineniz var, mücevher hazineniz var ama kimsenin ondan haberi yok. Neye yarar o define ve o hazine? Onu alan, bulan Kur’an’la tanışacak, Peygambere sevdalanacak. Allah’ın sevgili kulu olacak. Bu sonuca götürecek olan bir duyuru, bir reklam, bir hakikat her yerde, her insanın karşısına çıkarılmalıdır. Bu yolda bir veren, bin, on bin ve nihayet cennet kazanacaktır.

Televizyon programcılığında karizmatik ve medyatik isimlerin daha etkili olduğu göz önünde bulundurulursa mevcut potansiyelimiz ile tanıtım ne düzeyde yapılabilir?

Eskimemiş karizmalar aranmalı, bulunmalı, şovdan, şöhretten, riyadan uzak, anlayan, yaşayan ve anlatma kapasitesinde olan herkese ve her kesime hitap edebilecek çapta ve tipte isimler istihdam edilmeli. Bunlar mevcut potansiyelden (tabii varsa) ve mevcut olmayan potansiyelden, hatta farklı fraksiyonlardan çıkarılmalıdır.

Bilim adamı, gazeteci, sanatçı, yazar gibi mesleklerinde tanınmış isimlerimiz ile televizyon yayımcılığı konusunda harekete geçmemizin zamanı gelmiş midir?

Geç bile kalınmıştır. Bu geç kalmanın vebali ve günahı nasıl telafi edilecektir bilmem. Bu meselenin de müzakere ye ihtiyacı vardır. Ve derhal harekete geçilmelidir.

Nur hareketinin kendi medyası olacaksa bunun alt yapısı nasıl oluşturulabilir? Cemaati kanallar mı olmalı yoksa cemaatler üstü bir anlayışla yeni bir yapılanmaya doğru gidilmeli? Tamamen özel girişimciler eliyle yürütülecek işlere destek mi verilmeli?

Nur hareketinin medyası demeyin, iman hareketinin medyası deyin. Çerçeveyi daraltmayın, tekele düşürmeyin, çok elleri işin altına sokun. Bu hususta çok ciddi çalışmalar yapılmalı, bu hususta ittifak ve ittihadın sağlanması, kurulacak medyanın da başarısını beraberinde getirecektir. Bu meselenin de hiç zaman kaybetmeden müzakere mutfağına alınıp pişirilmeye ihtiyacı vardır. Risale-i Nur ekolüne mensup olanlardan birçoğu, ellerindeki üründen başka ürünleri kullanamıyorlar; çünkü bunların çoğu İmam-Hatip ve İlahiyat kökenli değil. (Onun için kullanmıyorlar demedim, kullanamıyorlar, dedim.) Risale-i Nur ekolüne mensup olmayan Müslümanlar da Risale-i Nur’a yanaşmıyor ve yaklaşmıyorlar. Bu insafsız ve izansız yanlışı ortadan kaldırmanın yollarını bulmak lazım. Risale-i Nur’u tekelde tutan zihinlerdeki bariyerleri kırmak lazım.

Risale-i Nur’u ne tür programlar ve formatlar aracılığı ile ekrana taşımalıyız?

Ehl-i dünyanın kullandığı meşru anlamdaki bütün programlardan ve formatlardan yararlanılabilir. Yeni ve orijinal formatlar bulunabilir. Bu hususta format yarışmaları tertiplenebilir. Şimdilik bu kadar söylemekle yetinelim.

Toplum neyi niçin seyrediyor? Bizi niçin ve nasıl seyretmeli?   

Toplumun ilgi ile izlediği her şey, toplumun yararına olduğu söylenemez. Hattâ bazen toplum, zararına olanları da ilgiyle izlemektedir. Bu zararlı gidişi durdurmanın en etkili yollarından biri, toplumun ilgisini çeken daha kaliteli programlar ve projeler toplumun önüne koymak ve ekranlara getirmektir. Bir bu. İkincisi de toplum, size ihtiyacını hissetmelidir. Ve siz onun ihtiyacı olduğunuzu, orijinal olduğunuzu üstünlük havasına kapılmadan topluma hissettirmelisiniz. Üçüncüsü de, abi-kardeş, ahbab-çavuş ilişkisiyle ekranlar doldurulmamalıdır. İşin erbabı ekranlara davet edilerek bir taşla birkaç kuş avlama hedeflenmelidir.

Risale-i Nur camiasına yakın/uzak TV kanalları ile ilişki kurma ve irtibata geçme konusunda ne gibi çalışmalar yapılabilir?

Kimsenin yapmadığını yapma niyetiyle yola çıktığınızı söyleyerek. Bunu söyleyebilmeniz için de ciddi hazırlıklarınız olması lazım. Kimi zaman da yakın bulduğunuz medyaya iş birliği ve güç birliği teklifinde bulunarak. Mehtap TV, Radyo Cihan, nasıl Samanyolu TV’nin rakibi değil de yardımcısı ise sizin kuracağınız radyo, televizyon da mevcut kanalların destekleyicisi olabilir ve olmalıdır. Her şeye rağmen sizin çıkışınızı hoş karşılamayabilirler. Hiç önemli değil. Önemli olan sizin İslam ve ihlas düsturları içinde hayırlı hizmete teşebbüs etmiş olmanızdır. Kur’an’ın ifadesi ve işareti ile söyleyeyim, siz doğru ve dürüst olduktan sonra başkasının sizin hakkınızda olumsuz düşünceleri size zarar veremez.

Medyanın gündemine Risale-i Nur’u taşımak için yapılması gereken uygun sosyal ve kültürel faaliyetler nelerdir? Bu faaliyetler ile medyayı buluşturma konusunda neler yapılabilir?

Medyanın gündemine Risale-i Nur’u taşımayı bırakın. Medya siz olun. Öyle bir medya kuracaksınız, öyle programlar icra edeceksiniz ki, medya sizi gündemine taşımak mecburiyetinde kalacaktır. Ölü toprağını üzerinizden atacaksınız. Her yere medrese açmak, medrese binalarını büyütmek ve büyük binaları medrese haline getirmek ne kadar önemli sanıldıysa –ki şimdiye kadar hizmet hep böyle telakki edildi- en az bunun kadar önemli olan da hizmeti medyalaştırmak, medyayı hizmetin emrine sunmak, böylece vatan sathını, hattâ dünyayı medreseleştirmek, iman ve Kur’an eğitim merkezi haline getirmektir. Üstad-ı Muhterem’in hedefi de bu idi. “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bize tedenni dünyası olsun?” Sözünün ve sorusunun anlamı da budur. Bizim yeni yayınlanan “Hz. Peygamberden Bediüzzaman’a Yansımalar” kitabımızdaki “Bediüzzaman’ı Anlamak” başlığını lütfen herkes okusun. Bizim bu sözlerimiz, uyarı değil, bir çığlıktır. Lütfen lütfen lütfen… Çabuk olun.

Risale-i Nur yayıncılığı yapanlar için yayın standartları ortaya koymak istense, önerileriniz ne olacaktır?

Önerilerim, yukardaki cevaplar içinde saklıdır ve açıktır. Bu söylenenler istikametinde adımlar atıldıktan sonra, özel bir gündemle neler yapılabileceği masaya yatırılabilir ve yatırılmalıdır. Önce bu işleri yapacak kadrolar, beyinler ve dimağlar tesbit edilmelidir.

Sizce Risale-i Nurları tanıtmada en etkili araçlar nelerdir? İlk üç tanesini belirtir misiniz?

İletişim araçlarının hepsidir. Biri diğerinden önemsiz değildir. Herkes arabanın motorunu en önemli görür. Şiddetli bir yağmurda ve karda arabanızın silecekleri olmazsa ya olduğunuz yerde kalırsınız, ya da uçurumdan aşağıya yuvarlanır paramparça olursunuz. Derler ki “Küçük bir şey yoktur.” Büyük büyüklüğüne güvenmesin, küçük de küçüklüğünden dolayı mahzun olmasın, ye’se kapılmasın. İkisini Allah bir birine muhtaç yaratmış. Bu hikmetli icraatından dolayı O’na namütenahi şükürler olsun.

Yerel, bölgesel, ülke çapında ve uluslararası platformlarda Risale-i Nur yayınlarına bakıldığında, Cemaatlerin durumu nasıl gözükmektedir?

Düzensizlik ve disiplinsizlik içinde görüyorum. Vifak, ittifak ve ittihadsızlık noktasındaki başarısızlık bu faaliyetlere yansımaktadır. Vifak, ittifak ve ittihad en büyük ihtiyacımızdır. Cemaatleri bu noktaya yönlendirecek barış timlerine, takımlarına acilen ihtiyaç var. Bu barış elçilerinin ve timlerinin oluşturulmasına da acilen ihtiyaç var. Bu görev çok önemlidir. Bunun önemini önce Allah ortaya koymuş, sonra da Rasulullah Efendimiz gerek icraatıyla ve gerekse sözleriyle perçinlemiştir. Gerekirse bir başka platformda bu meseleyi açabiliriz; şimdilik bu kadarla iktifa edelim.

Son olarak derim ki tebliğ araçları içinde Risale-i Nur’un orijinalliği dikkate sunulmalı, farklı olduğu çok iyi hissettirilmelidir. Bediüzzaman’ın işlediği konular mercek altına alınmalı, Bediüzzaman’ca işlenmelidir. Mesela: Risale-i Nurda iman esasları, Risale-i Nur’da Hz. Peygamber, Risale-i Nurda Melekler ve Azrail, Risale-i Nurda hayat ve ruh, Risale-i Nurda üç aylar ve Ramazan, Risale-i Nur’da haşir ve ahiret, Risale-i Nur’da Kader, Risale-i Nur’da Miraç…

Bu ve benzeri konuları sempozyum, konferans, panel ve medyaya taşımakla hem geniş çapta İslam’ın esaslarını işleyerek millet evlatlarının imanını takviye etmiş olacaksınız; hem akademisyenleri tebliğ hazırlamaya davet ederek onlara Bediüzzaman’ı okuma ve tanıma fırsatı vermiş olacaksınız, hem akademik dünya ile halkı bütünleştirmiş olacaksınız; hem de Bediüzzaman’ın farkını âleme fark ettirmiş olacaksınız. Bir taşla birçok kuş avlamak buna derler. Allah hepimizi yardımına layık eylesin, tevfiki hepimize refik olsun. Vesselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.

Risale Akademi

İslam Ülkeleri Ortak “Medya ve Yayın Birliği” Kuruyor

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) enformasyon bakanları toplantısında 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgasıyla mücadele stratejileri kararlaştırıldı.

İİT’nin 9. enformasyon bakanları toplantısı Batı Afrika ülkesi Gabon’un başkenti Libreville’de gerçekleştiriliyor. 17-18 Nisan tarihlerinde yapılan kıdemli memurlar toplantısının ardından, enformasyon bakanları düzeyindeki toplantılara geçildi.

Gabon’da ilk kez düzenlenen toplantıda ağırlıklı olarak, 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgası ile mücadele stratejileri ve bu çerçevede İİT’nin medya alanında başlatacağı girişimler kararlaştırıldı.

BM’den sonra uluslararası yaygınlık bakımından dünyadaki en büyük kuruluş olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısında, Genel Sekreterliğin raporu doğrultusunda, üye ülkelerin enformasyon bakanlıklarının medya alanında ortak hareket etmelerini sağlayacak kurumsal işbirliği imkanları ile üye ülkelerdeki medya birikimlerinin ortak bir amaç doğrultusunda yönlendirilmesi seçenekleri üzerinde duruldu. 11 Eylül olayları sonrasında Müslüman ülkelerin medya alanında aktif işbirliği sergilemesinin bir zorunluluk haline geldiğine işaret edilen toplantıda, gerek 57 üye ülke arasında kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerekse İslam karşıtlığıyla etkin mücadeleye dönük önemli kararlar alındı.

‘RTÜK’ benzeri kuruluşlar ortak forumda buluşacak

Enformasyon bakanları toplantısında alınan kararlar arasında, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumu’nun kurulması bulunuyor. Türkiye tarafından gündeme getirilen öneri çerçevesinde, üye ülkelerdeki Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) benzeri kuruluşların bir araya gelerek, ortak bir forum oluşturması öngörülüyor. Edinilen bilgiye göre, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumunun ayrıntıları, hazirandaki Cidde toplantısında ele alınacak.

İslamofobi’ye karşı uydu atağı

Toplantıda, tüm üye ülkelere uydu üzerinden yayın yapacak İslami İşbirliği Teşkilatı (İİTV) isimli bir televizyon kanalının kurulması önerisi üzerinde de mutabık kalındı. Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada yayın yapması öngörülen kanalın kurulma süreci ve teknik ayrıntıları, İİT bünyesinde oluşturulacak bir komite tarafından belirlenecek. Türkiye’nin de yer alacağı komitenin ilk toplantısını haziran ayında Cidde’de yapması kararlaştırıldı. İİT’nin uygulaması doğrultusunda kanal resmi diller olan İngilizce, Arapça ve Fransızca olarak yayın yapacak. Kanalın, önümüzdeki dönemde aralarında Türkçe’nin de bulunduğu diğer dillerde de yayın yapabileceği bildirildi.

İslami Yayıncılar Birliği kuruluyor

İİT’nin Gabon’da aldığı bir diğer karar da üye ülkelerde medya sektörleri arasındaki bağlantıları güçlendirmek ve gazetecilerin birbirlerini tanımasını, işbirliği yapmalarını kolaylaştırmak için İslami Yayıncılar Birliği kurulması oldu. Birliğin, 57 üye ülkede görev yapan gazetecileri, belirli tarihlerde düzenlenecek seminer ve çalışma toplantılarıyla bir araya getirmesi öngörülüyor.

İİT’nin yeni belirlediği medya stratejisi çerçevesinde, üye ülkelerin dışında da medya ofisleri açarak, İslam dininin daha iyi anlatılması, özellikle Batı ülkelerinde baş gösteren İslam karşıtlığına karşı medyanın ve halkın ilk elden bilgilendirilmesi ve bu yönde kampanyalar düzenlenmesi de var.