Kategori arşivi: Yazılar

Teravih Namazı pazarlık ürün gibi oldu.

Ramazan ayı geldi ve geçiyor. Mübarek Kadir Gecesine ulaştık Elhamdülillah. Yine bereket dolu bir ramazanı geride bırakıyoruz çok şükür. Bırakıyoruz bırakmasına da içimiz biraz buruk bırakıyoruz doğrusu. Yine her ramazanda olduğu gibi gerek medyadan takip ettiğimiz kadarıyla gerekse internet aracılığı ile, bazı hadiselere ve hiç değişmeyen konularla karşılaştık.

Bunları sıralarsak şöyle:

 

1- Teravih namazı 8 mi 20 rekat mı?

Öncelikle ramazan aylarında imamlara ısrarla sorulan sorulardan biri 8 mi 20 rekat mi olması. Teravih namazını illa 8 rekata indirme çabaları gözüküyor. Bu soru ve çaba, hem Allah’a hem Peygamber efendimize yapılan bir terbiyesizlik olarak görüyorum. Sebebini de şöyle açıklayabiliriz.

Müslümanlar televizyon karşısında herhangi bir dizi olsun futbol maçı olsun, saatlerce izlemekten sıkılmıyor da, Allah için kılınacak 20 rekatta pazarlığa mı oturuyor?

8 rekatta direnenlerin sadece daha az namaz kılma çabaları, samimiyetsizliklerini ortaya koymaktadır. Yoksa okadar çok imanlı ve sünnete bağlı olarak, Peygamber efendimize bağlılığını isbat etmek mi istiyorlar, bu çabaları ile? Hadi diyelim ki öyle. Madem ki Resulullah efendimizi taklit etmek ise gayeleri, Peygamber efendimiz teravih namazını 8 rekat kıldığı gibi, 12, 20 ve 36 rekatta kılmıştır. Niçin illa ki 8 rekat diye diretiyorlar da Peygamber efendimize uymak arzusu ile, Allah için 36 rekatta ısrar etmiyrorlar? Nitekim Malikiler 36 rekat teravih ile 3 rekat vitir kılınca 39 rekat kılıyorlar. (İhtilafu’l-Ulema, C.1, Sh.312 Madde:271)

Mekke veya Medine de yaşamış olsa idik sanırım teravihi hiç kılmıycaz. Çünkü orada teravihlerde hatim indiriliyor, özellikle medinede bu güzel adet yıllardır sürdürülmektedir.

Her rekatta birer sayfa Kuran’dan okunur.

Yapmayın canım kardeşlerim, inanın hızlı kılmakla tadili erkana riayet ederek kılınan teravihde var sa varsa 15 dakika fark var. 15 dakika fazladan ALLAH için ayıramazmısınız?

Bunları bir düşünmek lazım ve niyetlerimizi bir süzgecden geçirmek gerekir diye düşünüyorum.

 

2-  Teravihi daha hızlı kılsak olmaz mı?

Teravih olsun başka namaz olsun, tadili erkan’a uyarak kılınır. Cemaatinin camiye  gelmeyeceğinden korkan bazı imamlarımız maalesef jet imamlığa soyunuyorlar. Bunun misalini yaşadık seneler önce değil mi herkes hatırlar. İmam efendi cemaate hızlı kıldırayım düşüncesiyle teravihi kıldırdı ardından cemaatten de dayak yedi. Gülermisin ağlarmısın?

Aşırı bir şekilde hızlı kılınan namaz, namaz hırsızlığından başka birşey değildir. Ne imamın okuduğunu anlayabiliyorsunuz ne de yetişebiliyorsunuz. Peki ne için? Bir an evvel camiden çıkmak için. Peki çıkınca ne yapar ki insan? Bu saaten sonra büyük bir ihtimal evine gider ve  ertesi gün çalışması gerektiği için, bir an evvel uyur.

Peki evine hemen giden müslüman gider gitmez yatağına mı yatıyor? %90’i yatmıyordur.

Peki niçin hızlı ve faidesiz bir namaza diretiyorsun be ey müslüman? Nasıl bir kulluk bu anlamış değilim doğrusu.

Zaten borcumuz olduğu halde 5 vakit namaz kılmaya zorlanıyoruz, yüce Allah’ın huzuruna bir nebze sünnet veya nafile ibadetlerle huzuruna varmayalım mı? Günah işlediğimiz zaman afetmesini ümit ediyoruz. Farz ibadetlerde yeterince gevşeklik gösterdiğimiz zaman “Rahmetim gazabimi geçmiştir” kutsi hadisi hemen aklımıza getiriyoruz. Resulullaha uygun bir ümmet olmaktan uzaklaşıyoruz ama yüzsüzce şefaatini istiyoruz.

Ne Garip ki, kul hep istiyor ama çaba göstermekten de kaçınıyor. Bu doğru değil. Elimizi vicdanımıza koyalım inşallah.

3- Iftar yemekleri

Hamdolsun iftarlarda soframız halil ibrahim sofrası gibi dolu. Herşey var. En az 3-4 çeşit yemek yanında mutlaka salata veya cacık gibi yiyecekler ardından da tatlı eksik olmaz. Sıcacık ramazan pidesi. Soğuk gazlı içecekler. Yemekten sonra da çay içeriz. Karnımızı iyice doyurur sonra da teravihi kan ter içinde kılmaya çalışıyoruz. Tabiiki 20 rekatı 8’e düşürmek isteriz. Tabiiki jet imamlara rağbet artar. Namaz kılmaya güç kuvvet kalmaz ki.

Ramazan orucunun farziyeti dışında çok sayıda maddi ve manevi faideleri bulunmaktadır. Bunlardan biri de aç insanlar gibi açlığı his etmektir. Bu nasıl açlık his etmek Allah aşkına. Tüm gün oruç tutuyor aç duruyoruz, akşam olunca da patlayana kadar yiyoruz. Böyle aç’ların halinden anlayamayız. O aç insanlar akşamları da yemek bulamıyorlar, sen ben gibi sadece gündüzleri aç değiller ki. Senenin her günü açlık çekiyorlar. Ayrıca Peygamber efendimiz hiçbir zaman bu tarz yemek israfı yapmamıştır.

Yanlış anlaşılmasın aç durun demiyorum. En azından Peygamber efendimizin sünnetini yerine getirmeye çalışalım. Bu sadece ramazanda olsa da. Peygamber efendimiz “Midenin üçte birini yiyeceğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de rahatça nefes alıp vermek için boş bırakmayı tavsiye ederdi.” (Buharı, Müslim, Tirmizi)

Değerli kardeşlerim!

Şurada kaldı ramazanın bitmesine bir kaç gün. En azından son kalan günleri sünnetlere uygun geçirmeye çalışalım.

Şunu söylemekte de fayda görüyorum. Maalesef  bazı Hoca ve Din adamı diye geçinenler, sanki şimdiye kadar din anlaşılmamış da sadece kendileri anlamışçasına, müslümanların kafasını karıştırmaya çalışan Profesörlerin teravih namazı diye birşey yok demelerine inanmayın. Bu fitneye kanmayın. Bunu söyleyen kişi, emekli olmadan önce, imamlık yapıp cemaate teravih namazı kıldıranların ta kendisidir. “Allah gaybi bilmez” ve “Kader diye birşey yoktur” diye küstahlaşan dinadamların sözleri mundardır.

“Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buharî, İman, 25, 27; Müslim, Musafi’in, 173, 176; İbn Mace, İkametu’s-Salâ, 173; Tirmizî, Savm, 83)

 

Arif Ağırbaş

https://www.facebook.com/arif.agirbas

https://twitter.com/Arif_Agirbas

arif.agirbas@hotmail.de

 

Cola’nın Rengi!

Coca Cola adlı gazozun renginin, ezilip kaynatılarak bir böcekten elde edildiğine dair e-posta şimdiye kadar değişik çok sayıdaki kişiden yıllardır bana gönderilmekte devam ediyordu. Bu e-posta birkaç gün önce bana bir kere daha gelince, helal gıda hatıraları mevzuunda bir şeyler daha yazmak için masaya oturduğumda başka konuları bir kenara bırakıp, çok mühim olmasa da, bu mevzuu ele alarak Coca Cola’nın renginden bahsetmeye karar verdim.

Yıllardır internette Coca Cola markalı meşhur gazozun renginin Cochineal adlı bir böcekten elde edilen bir boya olduğu, o böceğin dişisinin ve erkeğinin resimlerinin, o böcekten boya elde edilişine ait renkli fotoğrafların, altına da büyük harflerle “Paylaşalım!” yazısının konulmuş olduğu bir dosya halinde yayılmasının ve gönderildiği tarihe kadar o dosyayı paylaşanların sayısının da ayni e-postada bildirilmesinin üzerinde durulabilecek yönü ne olabilir?

Konuyla ilgili hiçbir kimya bilgisi olmayanın bile, o internet dosyasında gönderilen renkli resimlerde açıkça görülen Cochineal böceğinden elde edilmiş kazandaki kıpkırmızı boya rengiyle Coca Cola ve diğer tüm cola’lı gazozların rengi olan koyu kahverengi arasındaki renk farklılığına bakarak, bu iddianın yanlışlığına kolayca hükmedebilmesi mümkündür. Bu farka dikkat edilmemesine ve Coca Cola’nın renginin de sadece Coca Cola’da değil tüm cola’lı gazozlardaki renkle ayni ve koyu kahverengi olmasına rağmen, gazoz rengiyle ilgili o asılsız iddiada niçin yalnız Coca Cola’nın hedef alındığına –şimdiye kadar internetten bana kaç defa gönderildiğini sayamadığım- o dosyanın internetten bana her gelişinde bir kere daha hayret ediyordum.

Bu mevzuda hayret etmemin ötesinde, bazen de;

“-Acaba bu iddiayı Coca Cola firması mı yıllardır kendisi yaymağa çalışmaktadır?

diye düşünmekten de kendimi alamıyordum. Çünkü, reklamcılıkta alışılmış ve yaygın şekliyle, ekseriya ürünün medhiyesi yapılmakla beraber, bazen de bir ürün ile ilgili “haklı olumsuz tepkiler” varsa, bir reklamcılık taktiği olarak o tepkileri “hedef saptırarak yok etmek” için, o ürün hakkında asılsızlığı kolayca ispatlanabilecek gerçek dışı olumsuz iddialarda da bulunulabilir.

Bilhassa internet medyasında, ilk kaynağı belirsiz olarak yoğun şekilde, “asılsızlığı kolayca ispatlanabilecek gerçek dışı olumsuz iddialar” yayılırsa, muhatap kitle o ürün ile ilgili olumsuz özelliğin sadece internette yoğun şekilde yayılan o asılsız iddialar olduğuna şartlandırılmış olur ve şartlandırıldıkları o asılsız iddiaların gerçek dışı olduğunu anladıklarında da, o ürün onların nazarında sanki tamamen aklanmış olur ve ekseriya hakkında başka olumsuzluk aramazlar.

Coca Cola firması gibi, dünyanın en pahalı markasının yöneticilerinin müşterilerindeki marka itibarını korumak için böyle bir reklamcılık taktiğini gerçekten kullanıp kullanmadığını bilmek ve iddia etmek benim için tabii ki mümkün değil; fakat böyle bir reklamcılık taktiğini kullanan ve ürünü hakkında aksi çok kolayca ispatlanabilecek olumsuz bir iddianın asıl kaynağı ve ilk yayıcısı kendileri olmasa bile, bu halden rahatsız olmak değil; tam aksine memnun olacakları da söylenebilir.

Yıllardır internette Coca Cola gazozunun rengiyle Cochineal böceğinden çıkarılan boya ilişkisinin yayılmasına karşı bu firmanın yöneticilerinin sessiz kalışının bu iddiayı ehemmiyetsiz görüp cevap vermeye lüzum görmemekten başka bir sebebi belki, bu asılsız iddianın Coca Cola satışlarına menfi değil; müsbet etkisinin olacağını bilmeleriyle de ilgili olabilir.

İstanbul Üniversitesindeki kimya tahsilimde, ilk yıl okutulan derslerden biri olan Organik Kimya dersinde “Boyar maddeler Kimyası” adlı bir bölüm de vardı. İlk defa o derste, Organik Kmya profesörü hocamız Muvaffak Seyhan’dan Cochineal adlı böcekten Carmine isimli kırmızı boyanın elde edilişini teferruatı ile dinlemiştim. Avrupa Birliğinin kullanılmasını kabul ettiği ve E-120 kod numarası verdiği bu boyanın, çekirge hariç tüm böcekler ve böcek ürünlerinin yenilmesini yasaklayan Hanefî fıkhına göre gıdalarla alınmaması gerektiği halde, Şafiî fıkhında bunun gıdalarla alınmasına mani bulunmamaktadır. Carmine boyası sucuk, salam gibi et ürünlerini cazip göstermek ve kozmetikte de bilhassa rujlara kırmızı rengini vermek için kullanılmaktadır.

Böcekten elde edilen bu boyaya tepki gösterenlerin ve tepkilerini yanlış mecralarda tüketip bu mevzuda sadece Coca Cola gazozunu hedef alanların, aslında kırmızı renginin cazibesine kapılıp tereddütsüz aldıkları et ürünlerindeki o rengin Cochineal adlı bu böcekten elde edilmiş gıda boyası olup olmadığını merak etmeleri daha isabetli olacaktır. Bunu da ancak, o et ürünü markasının güvenilir bir helal gıda sertifikalandırma kuruluşundan “Helal” sertifikalı olup olmadığına bakarak kontrol edebilirler.

Merkezi ve fabrikası Anadolu’da bulunan bir et ürünleri firmasının sahibinin oğlu ve İstanbul satış temsilcisi, kendisiyle bizzat tanışıyor olmamız sebebiyle, bir defasında beni tenha bir köşeye çekip, cebinden çıkardığı küçük bir şeffaf poşet içindeki kırmızı tozu göstererek;

“-Bu, Cochineal adlı böcekten elde edilen E-120 kodlu gıda boyası Carmine’dir. Çok az bir miktarı ile et ürünlerimize müşteriyi celb edici cazip bir kırmızı rengi veriyoruz. Bunu kullanmazsak, bunu kullanan rakip firmalar kadar et ürünlerimizi satamıyoruz. Bu durumda ne yapmamız lâzım?

diye bana sormuştu.

Ben de, bu sorusunun bir fetva konusu olduğunu, benden ziyade fıkıh âlimlerini ilgilendirdiğini, fakat alışverişle ilgili genel bir dinî bilgi olarak satılan malın özelliklerini ve varsa kusurunu gizlemeden söylemek gerektiği göz önüne alınacak olursa, böcekten elde edildiği için Hanefilerin gıdalarıyla almamaları gereken bu gıda boyasını et ürünlerinde mutlaka kullanmakta devam edeceklerse, ürünlerinde bu boyayı kullandıklarını tüketicilerin anlayacağı şekilde etiketlerine yazmalarının doğru olabileceğini; ürünlerinin etiketindeki o yazıya ve güvenilir bir helal sertifikası almamış olmasına bakarak tüketicilerin onu satın almakla ilgili kararlarını verebileceklerini söylemiştim.

Coca Cola ve diğer kolalı gazozların koyu kahverenginin Cochineal’ adlı böcekten değil, “karamel” adlı gıda boyasından kaynaklandığını, karamel’in de şekerin (çay şekeri=sakkaroz) yavaşça uzun müddet ısıtılması neticesinde suyunu kaybettikten sonra 170’C sıcaklıkta moleküllerinin oksitlenmesi ve teşekkül eden bazı uçucu maddelerin uzaklaşması sonucu kahverengi bir renk almasıyla meydana geldiğini uzun zamandır biliyor ve bunu yeri geldikçe söylüyordum.

16 Temmuz 2013 tarihli Yeni Şafak gazetesinde “Kolada kanser bilmecesi” başlıklı bir haberde Kaliforniya mahkemesinin Coca Cola içindeki kanserojen karamel boyası miktarını düşürdüğünden bahsederken, ayni zamanda Coca Cola’nın rengini verenin de Cochineal böceğinden elde edilen Carmine adlı boya değil, karamel boyası olduğunu da bu vesileyle açıklamış oluyordu.

Gazozlarla ilgili 4080 No.lu Türk Standardı’nda da KOLA (COLA) sınıfı gazozların spesifik maddelerinin, kola ekstraktı, karamel ve kafein olduğu belirtilmektedir.

Coca Cola ve diğer kola sınıfı gazozların koyu rengini veren karamel adlı gıda boyasının kanserojen etki göstermemesi için, bu içeceklerdeki miktarının düşürülmesi gerektiğiyle ilgili son tartışmalardan önce, ABD Başkanı Obama’nın 2009 yılında, ülkesindeki çeşitli hastalıklara ve ekonomiye zarara sebeb olan obezite (çok fazla kilolu) oranının düşürülmesi için kolalı içeceklere “günah vergisi” adı altında özel bir vergi uygulanabileceğini açıklaması da çok dikkat çekici olmuştu.

Bu haberin, 10.4.2009 tarihli Vatan gazetesinde veriliş şekli şöyleydi:

“Ülke çapında obezite oranlarının düşürülmesi için

Obezitenin önüne geçmek ve eyalet bütçelerini düzeltmek için kolalı içeceklere yüzde 18 vergi getirmeyi planlayan Obama’ya büyük gıda şirketleri baskıya hazırlanıyor. ABD Başkanı Barack Obama, ülke çapında obezite oranlarının düşürülmesi için kolalı içeceklere “günah vergisi” adı altında özel bir vergi uygulanabileceğini açıkladı. Ülkenin en çok satan sağlık dergilerinden Men’s Health’e kapak olan Obama, New York eyalet Valisi David Paterson’ın Eylül’de verdiği ancak hararetli tartışmaların ardından geri çekmek zorunda kaldığı kolalı içeceklere eyalet çapında yüzde 18 vergi uygulanması teklifini ulusal sağlık paketine alabileceğini söyledi. ABD’nin gelmiş geçmiş en fit başkanlarından biri olan Obama kendi çocuklarının da bu içecekleri tüketmesine izin vermediğini söyledi ve “Bence bu öneriyi masaya yatırmalıyız. Çocukların aşırı miktarda kolalı içecek tükettiği şüphe götürmez bir gerçek. Şimdiye kadar yürütülen tüm bilimsel araştırmalar da bu içeceklerin obezite riskini önemli oranda artırdığını ortaya koydu” dedi. Ancak “günah vergileri” yüzünden maddi kayba uğrayabilecek olan büyük gıda şirketleri, kabul edilmemesi için hükümete baskı uygulayabilir. ABD’deki Kamu Yararı İçin Bilim Merkezi tarafından yürütülen bir çalışma ise “günah vergileri”nin eyaletlerdeki bütçe açıklarını kapatabileceğini belirledi. Ülkedeki 25 eyalette kolalı içeceklere özel, ayrı bir vergi uygulanıyor. (Vatan , 10.04.2009)”

Dinî Kavramlar Sözlüğü’ne göre “Günah” Farsça bir kelimedir ve sözlükteki manâsı: “Suç”tur. Dinî bir kavram olarak, ilâhî emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranış manasında kullanılmaktadır. Kur’an’da ve hadislerde günah kavramını ifade eden birçok kelime vardır.

Kolalı içecekler günah mıdır ki, Obama onlarla ilgili vergiye böyle bir isim vermektedir? Haberin metni okunduğunda; tüm dünyada aşırı şişmanlık (obezite) en yaygın ülkenin Amerika olması, ABD’nin sağlık sistemi zaten bozuk iken, sadece obezite kaynaklı hastalıkların bile sağlık harcamalarının yüzde onunu meydana getirmesi, Amerikalıların üçte ikisinin ya fazla kilolu veya obez olması ile Obama’nın kolalı içeceklere karşı bu olumsuz bu tavrı ve onlara koymak istediği vergi ismi arasında belki ilişki kurulabilir.

2008 Yılında Antalya’da bir mahkemede açılan dava sebebiyle Coca Cola firmasının mahkemeye resmen verdiği cevapta, o gazozun bileşiminde yüzde on kadar şeker ihtiva ettiği bildirilmişti; o kolalı gazozun taklitleri ve emsallerinde de şeker muhtevasının bundan pek farklı olmadığı söylenebilir. Herhalde, yüzde on kadar şeker ihtiva eden kolalı içeceklerin bağımlılık da meydana getirip su gibi çok tüketilmesinin sebeb olduğu obeziteyi frenlemek ve daha az tüketimlerini sağlayabilmek, ayni zamanda da bozuk ABD ekonomisinin vergi gelirini biraz daha arttırıp ona katkı sağlayabilmek için, Obama böyle bir vergiyi yasallaştırmak istemiş ve muhtemelen, bu mevzuda haklılığına delil gibi çarpıcı bir tesir yapması için, ona “Günah Vergisi” ismini vermeyi uygun görmüş olabilir.

Kola sınıfı gazozlardan biri olan Coca Cola’nın rengi ve obeziteyle ilişkisinden başka, kamuoyunun yıllardır merak ettiği diğer bir özelliği de, bu gazoz sınıfı ile ilgili standartta kısaca “kola ekstraktı” olarak bahsedilenin hangi maddelerin karışımı olduğudur. Bunun ticarî bir sır olması sebebiyle firma tarafından tam olarak açıklaması yapılmamakta, Amerika gibi gayriislâmî bir ülkede hazırlanmış gizli bir formül olması da bazı Müslümanların “şüpheliden sakınmak” Nebevî tavsiyesiyle ona karşı tavır almasına sebeb olmaktadır.

Bir asırdan fazla geçmişi olan, yaptığı reklamlarla bütün dünyaya yayılmış ve bir Amerikan sembolü haline gelmiş olan Coca Cola hakkında şimdiye kadar çok sayıda kitap da yazılmıştır. Onunla ilgili en son yazılmış kitaplardan biri de Mark Pendergrast adlı bir Amerikalı tarafından yazılmış ve 1983’te yayınlanmıştır. Kitabın ismi de şöyledir: “Tanrı, Ülkem ve Coca Cola İçin” (“For God, Country and Coca Cola”, Mark Pendergrast, Charles Scriber’s Sons, Mac Millan Publishing Company, 866 Third Avenue, New York NY 10022).

Harvard Üniversitesi mezunu olan Pendergrast Coca Cola şirketinin tarihçesini yazmak için bu şirketin arşivlerinde yıllar süren araştırmalar yapmış ve kitabının son bölümünde firmanın kendi arşivlerinde bulduğu Coca Cola’nın formülünü de açıklamıştır.

Kitabında anlattığına göre, bir gün Coca Cola’nın Amerika’nın Atlanta şehrindeki merkezinin arşiv görevlisi Phil Mooney ona her zaman olduğu gibi bir deste belge vermiş. Bu belgelerden birinde, baş tarafı X işaretiyle işaretlenmiş bir formül varmış. Pendergrast o zamana kadar yaptığı araştırmalar ve mülakatlara göre bunun Coca Cola’nın orijinal formülü olduğu kanaatine varmış. Daha önce de William Poundstone adlı başka bir yazar 1983’te yayınlanan “Büyük Sırlar” (Big Secrets) adlı bir kitap yazmış ve o kitabında açıkladığı Coca Cola’nın formülü ile Pendergrast’ın Coca Cola arşivindeki belgeler arasında bulduğu formül arasında büyük benzerlik varmış.

“-Kimyasal analiz metotlarıyla Coca Cola’nın içindeki maddelerin neler olduğu öğrenilemez mi?” sorusu, bu mevzuda çok sorulur. Pendergrast’ın Coca Cola’nın psikometri uzmanı Harry Waldrop’tan bu soruya aldığı cevap da; başka rakip firmaların Coca Cola içindeki maddeleri ilmî metotlarla bulabilecekleri halde, hiçbir zaman karışım oranını tam tamına ayarlayamayacakları olmuş.

Pendergrast Coca Cola firmasının bir sözcüsüne, Coca Cola’nın formülünü kitabında yayınlarsa ne olacağını sorduğunda ise, firma sözcüsü ile aralarında şu konuşma olmuş:

“-Mark, diyelim ki sana orijinal formülü ben verdim, onunla ne yaparsın?

-Kitabıma alırım.

-Sonra?

-Birisi Coca Cola ile rekabete girmeye karar verebilir.

-Peki, ürünlerine ne isim verirler?

-Coca Cola diyemezler tabii, çünkü onları mahkemeye verirsiniz. Diyelim ki Yum Yum dediler . Ayni zamanda bunun Coca Cola’nın aynisi olduğunu ima eden reklamlar yaparlar.

-Tamam. Peki sonra onu kaça satacaklar? Nasıl dağıtacaklar? Nasıl reklam yapacaklar? Ne demek istediğimi anlıyor musun?

Biz Coca Cola markasını bugünkü hale getirene kadar 100 yıl ve hesapsız para harcadık. Bizim sürümden sağladığımız kâr ve müthiş pazarlama sistemimiz olmadan, kimse bizim ürünümüzü taklit edemez. Etse de, ayni fiyata satamaz. Hem sonra kim Coca Cola’nın kendisini dünyanın her yanında daha ucuza almak varken, taklidini daha pahalıya almak istesin?”

Pendergrast, Coca Cola firması sözcüsünün bu söylediklerine verecek cevap bulamadığını kitabında yazıyor ve özetle; Coca Cola firması sözcüsünün kendisi tarafından Coca Cola’nın orijinal formülünün bulunmuş olduğunu inkâr etmediğini, fakat orijinal formülünü bilmekle hiç kimsenin Coca Cola ile rekabet edemeyeceğini söylediğini naklediyor.

Mark Pendergrast’ın bahsettiğimiz kitabının sonunda Coca Cola’nın orijinal formülü olarak bildirdiği formül ve bu formüle göre Coca Cola’nın yapılışı şöyledir:

Formül-1 (Ana çözelti): Kafein Sitrat (1 oz), vanilya özütü (1 oz), sıvı Coca özütü (4 oz), sitrik asit (3 oz), limon suyu (1 gt), şeker (30 lbs), su (2,5 galon), karamel (isteğe göre). Bunlara, kaynar suda karıştırıldıktan sonra, “Formül-2 (Tadlandırıcı)”ilave edilir.

Formül-2 (Tadlandırıcı): Tarçın yağı (40 mg), Coriander yağı (20 mg), Neroli yağı (40 mg).

(1 oz: yaklaşık 28 gram, 1 gt (guatr): yaklaşık 1 litre, 1 galon: yaklaşık 3,8 litre, 1 lb (libre): yaklaşık 0,453 gram)

Bu tatlandırıcı karışımındaki maddelerin hepsi, yağ cinsindendir ve suda çözünmezler. Bu karışımı su bazlı ana çözeltide çözünür hale getirebilmek için, hem suyla hem de yağlarla her oranda karışabilen alkolün (etil alkol) 1 guart kadar miktarı üzerlerine ilave edilip, alkolde tamamen çözünmeleri için, bir gün (24 saat) bekletilir.

Daha sonra da, etil alkolde çözünen “tatlandırıcı yağlar karışımı”nın su bazlı ana çözeltiye ilave edilmesi ile, berrak bir çözelti elde edilir. Bahsedilen kitaba göre, Coca Cola markalı meşrubat budur.

Coca Cola’nın Mark Pendergrast’ın kitabında verilmiş bu formülünde ve yapılış şeklinde helal gıda bakımından üzerinde durulabilecek husus, yalnız Coca Cola’ markalı gazozda değil; dünyanın her tarafında çeşitli markalarla sade, meyveli, kola (cola), tonik (acı) aromalı bütün gazoz sınıflarında da yaygın bir özellik olarak, bir damlasının bile vücuda bilerek kasdî olarak ithal ile alınmasının haram olduğu sekerat verici etil alkolün gazoz ana çözeltisine dışarıdan ilave edilerek hazırlanmasıdır.

Helal gıda hatıralarından bahsederken, daha önce de bu mevzu üzerinde durduğum gibi;

Alkol (etil alkol), şarabın ve bütün sarhoşluk verici alkollü içeceklerin sekerat verici maddesidir; pancar küspesinden, patatesten ve daha birçok nişastalı ve şekerli maddeden bol miktarda ve nisbeten ucuz elde edilebilir. Gazozların imalatında “etil alkol” yerine ayni maksatla kullanılabilen ve sekerat verici olmayan “propilen glikol” gibi maddeler de vardır; ancak, maliyete ancak çok cüzî bir artış getirebileceği halde, İslâmî hassasiyeti olmayan gazoz imalatçıları dışarıdan ana çözeltiye ilave ettikleri “etil alkol” yerine bunu kullanmaya lüzum görmez.

Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.” hadisine göre; bilerek, kasıtla, dışarıdan ilave edilmiş etil alkolü ihtiva eden Coca Cola ve emsali kolalı veya diğer cinslerden, etil alkolde çözüldükten sonra ana çözeltiye ilave edilmiş tad ve koku verici esansları ihtiva eden tüm gazozların içilmelerinin helal olup olmadığı, zamanımızın Müslümanları için üzerinde durulması gereken konulardan biridir.

Peki, zamanımızın bazı Müslümanlar niçin bu konuda net bir hükme ve davranışa varmakta zorlanıyorlar?

Bunun sebeblerini, 2008 ve 2009 da İstanbul’da yapılan iki Uluslararası Helal Gıda Konferansı’na sunduğum tebliğlerimde açıklamaya çalışmıştım. 2009’daki tebliğimde, Müslüman tüketiciyle helal gıda arasındaki engelleri, şu beş başlık halinde vermiştim: 1- Şahsî sebebler, 2- İlmî sebebler, 3- İktisadî sebebler, 4- Sosyal sebebler ve 5- Siyasî sebebler.

Burada tekrar ve sadece; “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.” hadisine verilebilecek manâ ile ilgili kilit hükmünde önemli bir soruyu sorarak akıllara kapı açıp iradelerini onlardan almadan, cevabını düşünmeyi ve hükme varmayı muhatablara bırakacağım:

“- Hadiste bahsedilen “çoğu” kelimesinden, “herhangi belirsiz bir çokluk miktarı” değil; kişinin “bir oturuşta içebileceği en fazla miktardaki içecek” manâsında anlaşılmasının akla uygun olduğu göz önüne alınırsa; bir insan, bir oturuşta ne kadar “etil alkol” almasının kendisini sarhoş edebileceğini (meselâ: 200 gram) tesbit ettikten sonra, “hîle-i şer’iye” yaparak, bir oturuşta içebileceği (Meselâ: 2 litre) içeceği, 2 litresinde 200 gramdan daha az alkol bulunacak şekilde, her türlü alkollü içkiden (rakı, şarap, votka, kanyak, likör, cin, kımız, bira, kefir..vs) sulandırarak hazırlasa; o zaman, bu sulandırdığı içkilerin bir oturuşta içebileceği 2 litre miktarları onu sarhoş etmeyeceği için onları içmek, o “hîle-i şer’iye”yi yapana helal mi olacaktır?”

Bu soru karşısında Müslümanların alacakları tavır, belki de bu dünya imtihanlarındaki nazik sorulardan birine verecekleri cevabı teşkil edecektir.

Böyle bir durum karşısında ise, Coca Cola’nın renginden çok, kendimizin bu konudaki rengimizin ne olduğunu merak etmemiz, üzerinde durmamız ve düşünmemiz daha doğru olmaz mı?

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Toplumsal ruhun renkleri: “Ramazan ibadetleri”

Ramazan ayında ibadetler; toplumda birlik, beraberlik ve dayanışmayı inşa etme hususunda ve topluma kattıkları manayla, bahçedeki rengârenk çiçekler gibidirler. Renkleri, kokuları ve ahenkleriyle her çiçek bahçemizi güzelleştirirken, ibadetlerde sağladıkları faydalarla mana dünyamızı ve İslam toplumunu renklendirirler.

Mesela sufilere göre, en önemli ibadet namazdır. Çünkü namaz, insanı kendi gerçeğiyle karşılaştırır. İnsanın bir kabuğu, bir de özü vardır. “Namaz, ilâhî aşkın nuruyla insanın dış kabuğunu yakarak onu saf özüyle karşılaştırır. Ateşin demiri eğriliklerden doğrultması gibi, insanı da günah ve haramların yol açtığı eğriliklerden ilâhî aşkın ve isimlerin ateşiyle düzeltir.” (1) İnsanın ve toplumun; Rabbimizin “Hay” ismiyle, hayata kattığı manayı kavraması ve kendi gerçeğiyle karşılaşması için namaza ihtiyacı vardır.

Namaz, Allah dışındaki her şeye algılarımızı kapayış olduğu gibi, aynı zamanda namaz Allah’a içten gelen bir yöneliş, kıyamette O’nun huzuruna çıkacağımızı hissediştir. Ebu Said el-Harrâz’a “Namaza nasıl girileceği sorulunca şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’ya, kıyamette kendisine yöneleceğin gibi yönel. O’nunla senin aranda hiçbir tercüman olmadan huzurunda bulunulduğunu ve O’nun münâcaatta bulunduğunu düşün. En büyük melikin huzurunda durduğunu bil.” (2)

Namaz ibadeti, hesap gününde Allah’ın huzurunda hesaba çıkmadan önce, hesap anını kula ve namaz kılan toplumun ruhuna yaşatır. Hesap bilincini yaşayış, toplumların hem Allah’a hem de birbirlerine karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmelerini sağlar. Böylece toplumlar, kendilerini hatalarından dolayı hesaba çekerler ve hatalarını tekrar etmeme kararlılığı kazanırlar.

Namaz esnasında günahları affedilen ve nefsi hatalardan temizlenen bir toplumun ferdi için, namaz sevgisi her an gönülde olması gereken doğal bir haldir. “Namazda iken hatırladığın bir şey olur mu?” sorusuna bir mutasavvıfın verdiği cevap “Namazdan daha çok sevdiğim bir şey var mıdır ki, namazda iken aklıma o düşünce gelsin?”olmuştur. (3)

Tasavvuf ehline göre, namazda dikkati dağıtan her şey, engellenmesi gereken bir durumdur. Mutasavvıflar, namaz sevgisiyle beraber namaza kalbî, zihinsel ve ruhsal odaklanma olan huşunun beraberliğine dikkat çekerek sevgi ve bilincin insanı huşuya yönlendireceğini ifade etmişlerdir. Namaz, sevgiden beslenirse ve namaza odaklanma sağlanabilirse, toplumda sevginin inşası da mümkün olabilir. Böylece Rabbini seven ve Rabbini sevdiği için O’nun kullarını da seven bir toplum inşa edilebilir.

Oruç ve ahlak inşası

Oruç da namaz gibi, toplumda Allah sevgisinin, ahlak güzelliğinin ve sorumluluk bilincinin inşasında farklı bir renk ve neşveyle İslâm bahçesini ve toplumu renklendirir.

Abdülkadir Geylânî, orucu iki kademeye ayırmıştır. O, zahirî ve batınî oruç yerine, şeriat ve tarikat orucu tabirini kullanmıştır. “O’na göre şeriat orucu; gündüz yiyecek, içecek ve cimadan uzak durmaktır. Tarikat orucu ise; kişinin, bütün azalarını, zahirî ve bâtınî olarak haram, yasak ve kötü olan şeylerden uzak tutmasıdır. Kendini beğenme, kibir, cimrilik orucun savaş açtığı olumsuz özellikler grubuna girer. Zira bunların hepsi, tarikat orucunu bozar.” (4)

Bütün bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, namazın zahirî ve batınî olmak üzere iki yönü olduğu gibi, orucun da zahirî ve batınî olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Namaz ve orucun zahirî yönü önemli olmakla beraber asıl amaç, onların batınî yönünü uygulamak ve yaşamaktır. Ahlak güzelliği ve ruh huzurunu hedefleyen namaz ve oruç, İslâm toplumunu ahlak ve ruh duyarlılığı kazandırarak güzelleştirirler.

Sûfiler, oruca çok özel bir mana verip masivâdan el etek çekmeyi ve kalbin orucu ile Hak’tan başkasını gönle koymamayı da oruç başlığı adı altında ele almışlardır.” (5) “Bu manada Allah’ın seçkin kulları için ömür, bütünüyle bir oruç demektir. İşte bu hikmete binaen ömürleri boyunca bu kimseler, Allah’tan uzaklaştıran şeylerden uzak kalmakta ve bunlardan sakınmaktadırlar. Mâsivadan el-etek çekerek perhize giren seçkin kullar, oruçlarını da Allah’ın muhabbetine erişinceye kadar devam ettirirler.” (6) Allah dışındaki her şeyden uzak kalarak terbiye edilen toplumlar, hem birlik beraberliği sağlamada hem de ahlakî güzelliği yakalamada örnek olabilirler.

Hem fizyolojik güdülerini, hem duygularını ve heveslerini kontrol altında tutan toplumlar için oruç, onları huzura doğru taşıyan bir ibadet niteliğindedir. “Oruç, kalbin murâkabesine toplumu yönlendirir. O, murâkabeyi canlı tuttuğu sürece, hakiki oruçtur. Çünkü kalbin murâkebe ile kontrol altına alınması, onun olumsuz düşüncelerle olan alâkasını ve kötülüklerle olan bağlantısını keser. Ebu’l-Abbâs Câfer, murâkebeyi bu anlamıyla ele alarak “Hakk Teâlâ’nın sana nazar etmekte olduğunu düşünerek kalbine gelen her tür düşünceden kalbini korumaktır.” şeklinde tanımlar.” (7)

Toplumlar, orucun kendilerine kazandırdığı ahlakla; bedenlerini zihinlerini ve gönüllerini bütünüyle Allah’ın rızasına aykırı her şeyden korurlar. Böylece Allah’ın kendi kalplerine nazar etmekte olduğu düşüncesiyle, kalplerinin ve ruhlarının muhafazasını oruç ibadeti vasıtasıyla sağlarlar. Bu manada oruç ibadeti, Allah’ın bizim gönüllerimizi her an kontrol ettiğine dair bir bilinç kazandırarak kalplerimizi kötülüklere karşı bir kalkan gibi korur.

Sufiler açlığı bir ganimet bildikleri gibi, onlar şeytanın tok bir insana vereceği vesveseyi de çok etkili bir dille ifade ederler. Onlar, şeytanın ayaktaki tok adamın boynuna sarılıp içine girip istediği gibi vesvese verdiğini ifade etmişlerdir. Onlara göre açlık, kalbi sâfileştirir, hevâyı öldürür, ince ve sırlı ilimleri te’min eder. Bu manada Zunnûn el-Mısrî “Doyana kadar yiyip, kanana kadar içtiğim bütün zamanlarda, ya Allah’a isyan etmiş ya da bir masiyete niyetlenmişimdir.” (8) demiştir. Bu nedenle insanın Allah’a ve ibadetlere duyduğu açlık, ne kadar değerli ve önemliyse ruhu beslemek üzere oruç tutması da, o kadar değerlidir. İnsanın bedensel açlığı, nefsi terbiye eder. Allah’a kavuşmaya yönelik açlığı da, gönlü terbiye eder; ruhu doyurur.

Sufiler, açlığı kendileri için büyük bir ganimet bilirlerdi. Onlar açlığı Allah’a niyazla, manevî tecrübeyle ve ilâhi aşkla özdeşleştirmişlerdi. Yahyâ b. Muâz “Eğer açlık çarşıda satılan bir şey olsa, ahiret taliplerinin çarşıya çıktıklarında, ondan başka bir şey satın almamaları gerekirdi.” derdi. (9) Açlık, gönlü Allah’a yaklaştırdığı mideyi ise dünya nimetlerinin peşinde koşmaktan kurtardığı için ahireti dileyenlerin en çok isteyeceği nimettir. Açlık, Allah’ı dileyen müritler için Rablerine bir niyaz ve yöneliş; Allah’a tevbe edenler için Allah dışındaki her şeyden uzaklaşma tecrübesi; dünya nimetlerinden gönlünü ve zihnini özgürleştirenler için bir yaşam tarzı; ilmini yaşayan Allah âşıkları için ilâhi aşkın kaynağıdır.

Zekât çiçekleri

Zekât da diğer ibadetlerin içerisinde güzelliğiyle ve eşsiz huzuruyla gönüllerde açan bir çiçek hükmündedir. “Zekât, Allah ile kullar arasındaki perdeleri kaldırarak melekî gücü kulların gönlünde üstün kılmıştır. Böylesine yücelen toplumlar için, malın zekâtı olduğu gibi makam, mevki ve itibarın da zekâtı vardır. Çünkü bu da, tam bir nimettir. Zekâtın aslı ve hakikatı, nimetin cinsinden olmak üzere nimetin şükrünü eda etmektir. Sıhhat, büyük bir nimettir. Her organın, bir zekâtı vardır. Bu da, insanın bütün organlarını hizmete hasretmesi, ibadetle meşgul bir halde bulundurması, nimetteki zekât hakkını ödemiş olmak için, hiçbir oyun ve eğlenceye meyletmemesidir.” (10)

Bu bağlamda makam ve mevkinin zekâtı, o makamda bulunulurken yapılan hizmetin hakkını vermektir. İtibarın zekâtı; itibarını dürüstlük, istikamet ve iyi niyetle korumaktır. Sağlığın zekâtı, organlarını rıza yolunda kullanmaktır. Gönlün zekâtı, gönlü güzel hislerle doldurmaya alıştırmaktır. Zihnin zekâtı, zihni güzel düşüncelerle terbiye etmektir. Bu düşünce tarzıyla, aslında her nimetin zekâtı kendi cinsinden verilmiş olacak ve toplumsal değerler güzel ahlakla yüceleceklerdir.

Her nimetin zekâtını, nimetin cinsinden veren kişiler, zekâtlarını mallarının en beğendikleri ve kaliteli buldukları kısmından vermelidirler. Verdiği şeyler, insanlar tarafından biriktirilebilecek, sahiplenilecek ve beğenilecek türden olmalıdır. Kişiler, zekât verdikleri malda Rabb’in rızasını tercih etmelidirler. Allah Teâlâ da bunu emretmiş ve şöyle bir misal vermiştir: Kazandıklarınızın güzellerinden infak edin.” (11) Kişiler, kazandıklarının güzellerinden verirlerse, onların da dünya ve ahirette kazandıkları kendileri için hayırlı olur. Toplumlar, bu gerçeğe göre zekâtlarını verirlerse, mana âleminde çok büyük kazançlar elde ederler.

Toplumlar, zekâtı Allah’ın ikramlarının şükrü olarak görürlerse, verdikleri zekâttan dolayı kibre düşmezler. Verdikleri kişiden, minnet beklemezler. Aksine zekâtımızı verdiğimiz kişi, bizleri Allah’a yaklaştıran bir veli nimettir. Aslında ihtiyaç sahibi, Allah’ın bizdeki zenginlik ve şükür hakkını verdiğimiz hak sahibidir. Bu bağlamda verdiği esnada en güzeliyle veren Allah dostları, zekât verdikleri kişiyi minnet etmesini gerektirecek her tavır ve davranıştan hassasiyetle kaçmışlardır. “Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme; herhangi bir fakire bir şey gönderdikleri zaman, elçiye ‘Onun duasını iyice ezberle’ derlerdi. Sonra da o fakirin ettiği duayı aynen tekrar eder ve şöyle derlerdi: “Ta ki sadakamız, yalnız bize has olsun. Sadaka veya zekât verdiğiniz fakirden size dua etmesini beklemeniz ya da bunu bizzat istemeniz, ondan övgü ve hamd beklemeniz yakışık almaz.” (12) Bu açıdan sufiler, verdikleri için asla bir dua ve minnet beklemezler. Ancak onlar, muhtaç kişinin ettiği duayı da çok önemserler; onun Allah katında geri çevrilmeyecek bir dua olduğuna inanırlar. Ve bu duayı, kabul edileceği ümidiyle kendileri için yaparlar.

Anlaşıldığı üzere toplumsal ruh ve duyarlılığın kazanılmasında ve manevî dünyamızın zenginleştirilmesinde, özellikle Ramazan ayında bütün ibadetler, büyük hizmetler görürler.

Namaz ve orucun zahirî yönü önemli olmakla beraber asıl amaç, onların batınî yönünü uygulamak ve yaşamaktır. Ahlak güzelliği ve ruh huzurunu hedefleyen namaz ve oruç, İslâm toplumunu ahlak ve ruh duyarlılığı kazandırarak güzelleştirirler.

İnsanın Allah’a ve ibadetlere duyduğu açlık, ne kadar değerli ve önemliyse ruhu beslemek üzere oruç tutması da, o kadar değerlidir. İnsanın bedensel açlığı, nefsi terbiye eder. Allah’a kavuşmaya yönelik açlığı da, gönlü terbiye eder; ruhu doyurur.

Esma Sayın

Moral Dünyası Dergisi

Kaynaklar:

(1) Sühreverdî, Ebû Hafs, Avârifü’l-Maarif, Dâru’l-Kitabi’l-Arabiyyi, Beyrut, 1966,  s. 301

(2) Sühreverdî, a.g.e., s. 303

(3) Uludağ, Süleyman, İnsan ve Tasavvuf, Mavi Yayıncılık, İstanbul, 2001,  s. 27

(4) Geylânî, Abdülkadir, Sırru’l-Esrâr, (çev. Mehmet Eren), Gelenek Yay., İstanbul, 2006, s. 75

(5) Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, İstanbul, 1999, s. 418

(6) Ankaravî, İsmail, Minhacü’l-Fukara, (haz. Saadettin Ekici), İnsan Yay., İstanbul, 1996, s. 169

(7) Yılmaz, H. Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2002, s. 165

(8) Bkz. Sühreverdî, a.g.e., s. 328

(9) Tûsi, Serrâc, el-Lümâ fi Tarihi’t-Tasavvufi’l-İslamiyyi, Dâru’l-Kütübi’l İlmiyyeti, Beyrut, 2001, s. 184-185

(10) Hucvirî, Ali b. Osman, Keşfü’l-Mahcûb, (thk. Mahmûd Âbidî), İntişârât-ı Sâdâ ve Sîmâ, Tahran, 1384, hş. 2006, s. 459; Hucvirî, Keşfü’l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, (haz. Süleyman Uludağ), Dergah Yay., İstanbul, 1996, s. 454

(11) Bakara, 2/267

(12) Mekkî, Ebû Talib, Kûtu’l-Kulûb, Mektebetü’t- Dârü’t-Türas, Kahire, 2001, C.3, s. 1233

Ümit ve Korku (Şiir)

Günde kaç kez , kaç dakika… çalıyorum kapını

yerde; taş, toprak, ağaç, çiçek ve böcekler.. şahit

gökte; güneş, ay, bulut ve yıldızlar

gündüzümde Sen varsın, gecemde yine Sen

görüp duysan da beni,

içimde hep korku ve ümit

gece gündüz gibi, giriyor iç içe..

 

Açılacak mı acaba kapılar bir gün,

yoksa, yüzüme mi kapanacak?

 bir yağmur mu yağacak üzerime?

Güneş’in ışığı mı saracak beni?

 içimde, hem korku hem ümit

 gece gündüz gibi giriyor iç içe

  

Ey ezeli Güneş!

kavuştur beni de ümitlerime!

 son bulsun, içimdeki korkular…..

 

Dr.Selçuk Eskibuçuk

www.NurNet.Org