Kategori arşivi: Şiirler

İstanbul Şiiri: Belde-i Tayyibe

Kubbende hazin ezanların akseder.
Hafif bir yağmur şıpırtısı derinden..
Gökte martılar huşû ile raks eder
Ağlar mı bulut? Ağlarsa kederinden…

Açsın gün, ışıldasın Boğazında su
Bırak kavuşsun sana seni özleyen.
Ufkunda boğulsun gecenin kâbusu
Yıldızın yaldızı; yüzünü gözleyen…

Tebessümünle gülümsüyor Beyazıt,
Beyoğlu’nun kahkahası da cabası..
Renklerin kardeş de siyah ve beyaz zıt.
Senden gayrılık İstiklal’ in çabası..

Eminönü’ nde esen deniz kokusu…
Sirkeci sokakları eski-püskü, dar..
Karşıya geçmek; yaşlı vapur korkusu,
Hatıralarda kalan, eski Üsküdar…

Bin bir çeşit çiçek çağırır baharı
Yedi tepende yetmiş iki buçuk renk…
Çamlıca’da uçar çayların buharı,
Kanlıca’nın keyfi de Beşiktaş’a denk.

Emirgan’da hürdür hep kelebekler,
Tertemiz hava, mavi gök ve sarı yer…
Kayıklar koyda, İstinye’de bekler
Ve üşür her rüzgârda serin Sarıyer.

Bak, haşmetiyle Fatih, surlarda dimdik!
Gör, Eyüp taşlarına değen başları:
“Hâdimiz Mevlâ’ya, evvel de hâdimdik”
Ve düşer bir ihtiyarın gözyaşları…

Ey Belde-i Tayyibe!(*) Mahzunsun neden?
Senin yerinde Ayasofya inlesin.
Fethinin marşını okutalım minareden
Âlem seni Sultanahmet’ten dinlesin..

Şimdi sevdamız; hayalimizsin dünkü;
Geldik mazide, seni rumistan bulduk.
Bilsinler ebediyen bizimsin çünkü,
Biz on dört asır önceden İstanbul’duk!

Ali Nureddin

(*) Peygamber Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde; “Konstantiniyye elbet feth olunacaktır. Onu fetheden Kumandan ne güzel Kumandan, fetheden Asker, ne güzel Askerdir” buyurmuşlardır. 

Kur’an-ı Kerim’de, Sebe Süresi’nin 15. Ayetinde geçen; “Allah tarafından koruma altına alınan güzel bir belde vardır.” Bu Ayette geçen “Tayyib” çok güzel, “Belde” yaşanılan yer. “Beldetün Tayyibetün”de ise; Yaşanılan çok güzel bir belde(yer) ye işaret ediliyor. 

Molla Cami Hazretleri, bu Ayet-i Kerime’yi incelemiş ve “Beldetün Tayyibetün” cümlesinin harflerinin “Ebced ” Hesabına göre toplam, 857(hicri) , Miladi 1453 yılını gösterdiğini ortaya çıkarmıştır.

NurNet.Org  

Hutbe-i Şamiye (Şiir)

BEDİÜZZAMAN VE HUTBE-İ ŞAMİYE

Kış mevsimine girerken doğruca Şam’a gider
Şam Emevi Camii’nde bir hutbe irat eder

Şam’da bulunan âlimler O’nu davet etmişti
Davete icabet edip hutbeyi okumuştu

Çünkü İslam dünyasının birçok sorunu vardı
Bunlar ekonomik, sosyal, siyasi sorunlardı

Bediüzzaman diyor ki: “En büyük düşmanımız
Ümitsizlik ve cehalet seline kapılmamız

Bu sebeple hak yolunda her an birleşmeliyiz
Birbirimizi sevmeli ve kucaklaşmalıyız

Yoksa tarafgirlik edip düşmanlık yapmayalım
Menfaatimiz uğruna kalpleri kırmayalım

Dünyanın fani olduğu herkesçe bilinmeli
Ve imâni esaslara sımsıkı sarılmalı

Esas hayat ahrettedir buna inanmalıyız
Bunun şuurunda olup hiç unutmamalıyız

Gerçek sıdk İslamiyet’in hem üssülesasıdır
Ulvi seciyelerinin birer rabıtasıdır

Öyle ise doğruluğu hep ihya etmeliyiz
Manevi hastalıkları tedavi etmeliyiz

Riyakârlık fiili bir nevi yalancılıktır
Zülcelâl’ın kudretine iftiralar etmektir

İman sıdktır doğruluktur kizbten uzak kalıyor
Şarktan garba kadar uzak olmak lazım geliyor

Muhabbete en layık şey yine de muhabbettir
Husumete layık sıfat sıfat-i husumettir

Üstadımız çoğu zaman derdi: “Dünya fanidir
Bu zamanımız da iman kurtarma zamanıdır

Yani başka meseleye bakacak zaman yoktur
Din ve iman hesabına yapılacak şey çoktur

Çünkü imansız bir insan dünyada mutlu olmaz
Muvakkaten görünse de ahreti kazanamaz

Esas mesele ebedi hayatı kazanmaktır
Bunun çaresi Allah’ın rızasını almaktır”

Bu hutbede sorunların çözümü anlatılır
Bu da “HUTBE-İ ŞAMİYE” adıyla yayınlanır

Bu hutbe Müslümanlara önemli bir ders olur
Takdir ve de tahsin ile kabule mazhar olur

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Yine Gitsem O Diyara (Şiir)

Medine’den uzak kaldım
Döndüm deli divaneye
Hasret ateşiyle yandım
Kor girdi bizim haneye

Yandı yürek oldu kebap
Nebiye kavuşamadım
Su yok iken gördüm serap
O’na doğru koşamadım

Medine Resulün şehri
Cennet gibi havası var
Güzel kokuyor gülleri
Orada Resulüm yatar

Yağmur gibi gül yağıyor
Yeşil kubbenin üstüne
Damla damla nur akıyor
Müminlerin yüreğine

Medine sokaklarını
Adım adım geziyordum
Resulüllah’ın izini
Oralarda görüyordum

Yüce Rabbim nasip etse
Yine gitsem o diyara
Bir daha kısmetim gitse
Kavuşsam gül yüzlü Yar’a

Ey Allah’ım duyuyorsun
Tanyeri’nin feryadını
Her halini görüyorsun
Hayreyle Sen ahvalini

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR
www.NurNet.org

Bediüzzaman Ve Meşrutiyet (Şiir)

Tutuklu olduğu zaman İstanbul kaynıyordu
Hürriyet ve Meşrutiyet hep tartışılıyordu

Nihayet cezaevinden serbest bırakılıyor
Ve ikinci Meşrutiyet ilan da ediliyor

Sultanahmet Meydanında bir miting düzenlenir
Üstad hürriyeti öven güzel bir nutuk verir

Sonra Selanik’e gidip orda da konuşuyor
“Hürriyete Hitap” adlı nutku beğeniliyor

İstanbul’da hareketli bir hayat yaşıyordu
Cemiyetlere katılıp üye de oluyordu

Siyasi gazetelere yazıları yazıyor
O’na yakın olanlara nasihatler ediyor

O dönemde İstanbul’da sosyal olaylar vardı
Doğudan gelen Kürtler de orda yaşıyorlardı

Hamallık yapan bu Kürtler rahatsız olmuşlardı
Hürriyetin varlığına huzursuz olmuşlardı

Üstad Bediüzzaman da endişeleniyordu
Kürtlerin yoğun olduğu yerleri geziyordu

Onlara Meşrutiyeti güzelce anlatıyor
Avusturya mallarını boykot etmek istiyor

Görüşmeler sırasında Kürtler de ikna olur
Muhtemel anarşiyi de kökten önlemiş olur

Avusturya mallarına karşı boykot başlatır
Osmanlı Devletini de bir yönden rahatlatır

Buna rahatsız olanlar yalnız Kürtler değildi
Medreselerdeki âlim ve talebeler idi

Bunlar da Meşrutiyeti hiç benimsemiyorlar
İslamiyet’in ruhuna aykırı görüyorlar

Rahatsızlığı fark eden Üstad Bediüzzaman
Gazetelere makale yazıyor zaman zaman

Medrese mensuplarıyla birebir görüşüyor
Hitap ve nutuklarıyla iknaya çalışıyor

Dört mezhep kaynaklarından deliller getiriyor
“Hürriyet İslamiyet’e aykırı değil” diyor

Meşrutiyetten dolayı Doğu da karışmıştı
Şarktaki rahatsızlığın farkına varılmıştı

Said Nursi imzasıyla bir telgraf çekilir
İslâmiyet’e uyumlu olduğu belirtilir

Bu telgraf da Hükümet adına çekilmişti
Oradaki gerilimi hayli yatıştırmıştı

Kışladaki askerler de huzursuz olmuşlardı
Yeni yönetime karşı tepkili olmuşlardı

Üstad buna şahit olup durumu fark ediyor
Askerlerle de görüşüp nasihatler ediyor

Meşrutiyetle ilgili açıklama yapıyor
Bu hareketin İslam’a uyduğunu söylüyor

31 Mart olayı var bin dokuz yüz dokuzda
Ayaklanmalar başlıyor Başşehir İstanbul’da

Kargaşalıklar büyüyüp had safhaya varmıştı
Askerler de ayaklanıp isyana başlamıştı

Üstad da gazetelerde bir yazı yayınlıyor
İsyan eden askerleri iknaya çalışıyor

Üstlerine itaate uymayı hedefliyor
İsyanı bitirmek için gayretler sarf ediyor

Fakat işler büyüyünce ordu hemen bastırır
İsyan elebaşlarını yargılayıp astırır

Olaya karıştı diye Üstad da tutuklanır
Divan-i Harb-i Örfi’de idamla yargılanır

Savunma verdikten sonra Üstad beraat eder
Bin dokuz yüz on yılında oradan Van’a gider

Van Horhor Medresesine giderek yerleşiyor
Medreseyi toparlayıp yeniden düzenliyor

Sonra da çevre illere giderek dolaşıyor
Bölge aşiretleriyle birebir görüşüyor

Meşrutiyetle ilgili soruları dinliyor
Onlara ikna edici cevapları veriyor

İslami temellerini onlara anlatıyor
“Hürriyetin nimetinden faydalanınız” diyor

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR
www.NurNet.org

Bediüzzaman’ın Şark’taki Çabaları (Şiir)

Bin sekiz yüz doksan dörtte Mardin iline gelir
Siyasete katılarak bir müddet ilgilenir

Kısa siyaset hayatı burada başlamıştır
Tartışmalı fikirlerden hiç geri kalmamıştır

Mardin’den Bitlis’e gider Üstad Bediüzzaman
İl Valisiyle tanışır onu gördüğü zaman

O’na yer tahsis edilir Vilayet konağında
Çalışabilmesi için veriyorlar bir oda

Çünkü farklı kişiliği Valiyi celp etmişti
İlme olan alakası dikkatini çekmişti

Konağın kütüphanesi kitaplarla doluydu
Çalışma yapan Üstad’ın tam istediği buydu

Burada fen ilimleri dikkatini çekmişti
Onları öğrenmek için bir zemin oluşmuştu

Bu hükümet konağında kalıyor iki sene
Oradan da Van’a geçer talepler üzerine

Van’da Tahir Paşa ile dostlukları gelişir
Konağın bir bölümünde çalışmaya girişir

Çok zengin bir kütüphane Konakta bulunurdu
Burada her tür dergi ve gazeteler okurdu

Araştırmaları için bir imkân sağlanmıştı
Çalışmak için Konağa adeta bağlanmıştı

Bu Konakta felsefeyle fenle ilgileniyor
Okuduğu kitaplara çok da önem veriyor

Fen ve felsefe ilmini araştırıp okudu
Şekke maruz kalanları şüphelerden korudu

Molla Said felsefede çok ileriye gider
Kuran’ın verdiği nurla hakikatlere erer

İçindeki bu toplumun yapısını tanıyor
Biliyordu bu Konakta O’na görev düşüyor

Zorlukları aşmak için eğitim önemliydi
Din’le müspet ilimleri okutmak gerekliydi

Üstad’ın ilk düşüncesi Üniversite kurmak
Yöredeki çocukları bu okulda okutmak

Valinin Konağındaki çalışma sürüyordu
Horhor Medresesinde de dersleri veriyordu

Tahir Paşa bir gün O’na bir gazete okudu
İngiltereli Bakanının sözünü yazıyordu

Elinde bir Kuran ile kürsüsüne geliyor
Avam Kamarasında şu konuşmayı yapıyor

“Müslümanların elinde bu olduğu müddetçe
Onlara bir hâkimiyet hiç kuramayız bence

Kuranı sükût ettirip hemen kaldırmalıyız
Veyahut Müslümanları O’ndan soğutmalıyız.”

Bu söz O’nun dünyasında fırtınalar koparır
Hayatının en önemli kararını da alır

“Kuranın sönmez bir güneş olduğunu söylerim
Bir mucize olduğunu dünyaya haykırırım.”

Van Valisi Tahir Paşa O’na önem veriyor
Said Nursi’nin bir deha olduğunu biliyor

Van’ın O’na çok yetersiz kaldığını söylüyor
İstanbul’a gitmesini teşvik dahi ediyor

Onu ikna etmek için huzurlarına gider
O da Paşayı kırmadan teklifi kabul eder

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org