Hisler Kalbe Gelmeden Haberdar Olan Kudrete Bakınız!

Hisler.Kalbe.Gelmeden.Haberdar.Olan.Kudrete.BakinizŞuur sahibi varlıklar his, fikir ve düşüncelerini önce kalp ve akılla tasarladıktan sonra eylem ve fiilleri zuhur edilir. Âlim ve Kudret sahibi olan Allah ise varlıkların kalp ve aklına hisler daha gelmeden haberdardır. Cenab-i Zülcelâl’ın Tevhit, Ehadiyet ve Vahdaniyeti varlıklar üzerinde iktiza ediyor.

Tevhit bütün kâinatın yaratıcısı olan Allah’ın bir tek ilah olduğuna, onun ne zatında, ne fiillerinde, hiçbir ortağı olmadığına iman etmektir. Birçok tevhit çeşitleri olmasına rağmen konumuz ile alakalı Tevhid-i Rububiyet,Tevhid-i Ülühiyet, Tevhid-i Akval, ve Tevhid-i Ef’al olmak üzere dört Tevhid’i kısaca açıklamak istiyorum:

Tevhid-i Rububiyet: Fatiha Suresi’nde “Rabbu’l-âlemin”  Allah (cc) mülkün tek maliki, her şeyin tek yaratıcısı ve müdebbiri olduğunu gösterir.

Tevhid-i Ülûhiyet: İbadet edilmeye layık olan tek Allah olduğunu Fatiha Suresi’nde “İyyake na’budu” ifadesiyle insanlığa bildirilmiştir. “Yalnız sana ibadet ve kulluk ederiz” ifadesindeki hitap, “Rabbu’l-âlemin” olan Allah’a aittir. Yani,  bütün kâinatı yaratan kim ise, bütün varlığın gerçek mabudu da odur. Mefhum-u muhalifi o ki: Tek başına bütün kâinatı yaratamayan gerçek mabut olamaz.

Tevhid-i Akval: Düşünce ve sözlü Tevhit anlayışıdır. Allah tek yaratıcıdır, İhlâs suresinde bildirilmiş,

Tevhid-i Ef’al: Diliyle Allah’ın birliğini söylemek, tek yaratıcı ve mabut olduğunu kabul etmektir, Bu tevhit anlayışını da Kâfirun Suresinde bildirilmiş,

Görüldüğü üzere Tevhit ayni zamanda birlikte düşünme ve birleştirmedir. İnsanlar, melekler, cinler ve hayvanlar hayat sahibi olmakla birleşirler. Birisine hayat veren tümüne hayat veren zattan başkası olamaz. Dolayısıyla her varlık Allah’ın mülküdür. Mülkünde şerik olmaz.

Allah’ın(cc) isimleri bütün mahlûkat âleminde tecelli etmiştir. İsimlerin genelde tecelli ettiği gibi, cüz’ide de tecelli ediyor. Umumda tecelli etmesine “Vahidiyet” Cüz’ide tecelli etmesine de “Ehadiyet” denir.

Örneğin: Denizin altında yaşayan bir balığın riskini nasıl Rezzak ismi tedarik ediyorsa, riske muhtaç bütün canlıların riskini de Rezzak ismi tedarik ediyor. Rezzak ismi, balığın cüz’i riskini tedarik etmesi “ehadiyet”, bütün mahlûkatın yani canlıların riskini tedarik etmesine de “Vahidiyet” denir. Ehadiyet, cüz’i tecelli, Vahidiyet ise umumi tecellidir.

Teşbihte hata olmasın, İnsanlarda sınır genişledikçe hâkimiyet zorlaşıyor, bazen gözden bile kaçan olur. Fakat Cenab-i Allah’ın azametine bakılırsa Ehadiyet suretiyle her varlıkla birebir ilgilenmektedir. Böyle olunca her varlık her an Allah’a ihtiyacını söyleye bilir. Hazreti Yunus (as)’in halis duası onu balığın karnından, denizden sahile-i selamete çıkarması gibi,

Bediüzzaman konu ile alakalı otuz ikinci sözde şöyle bir açıklık getirmektedir. Vahidiyet, perdeli tecelli eder ve genel kanunları temsil eder. Ehadiyet ise perdesiz tecelli eder.

Mesela, bir insanda iki göz, iki el ve bir burun bulunması genel bir İlahi kanundur. Ayni zamanda Vahidiyettin tecellisidir. Hiçbir gözün veya elin başkasının gözüne, eline veya burnuna benzememesi ise genel kanun dışında perdesiz ve özel bir muameledir. Bu da Ehadiyetin tecellisidir. Hazreti İbrahim (as) perdesiz ve özel bir muamele ile ateşten kurtulması da, Ehadiyet tecellisine mazhar olmasıdır.

Toparlamak gerekirse, Vahidiyet Cenab-i Allah’ın umum kâinat üstündeki mührüdür. Ehadiyet ise umum kâinat üstünde küçük bir örnektir. Mesela, Fatiha süresindeki “iyyakene a’budu” yalnız sana ibadet ederiz, her ne kadar çoğul eki olarak Vahidiyet manası taşıyorsa da, ehadiyetten geçmektedir.

Bu vesileyle Ramazan-i Şerifinizi tebrik eder, Cenab-i Allah’ın Tevhit, Ehadiyet ve Vahdetine nail olmanızı dilerim. Saygılarımla,

3.7.2013

Rüstem Garzanlı/ Diyarbakır

Yaratılışın gayesi nedir? (Kısa Video)

Hiçbir şey yoktu yalnız o vardı ezel ve ebed sultanı olan Allah …

Her güzellik ve kemal sahibi kendi güzelliğini ve kemalini görmek ve göstermek istemesi  sırrınca sonsuz  güzelliğin ve kemalin sahibi olan Allah da cemalini ve kemalini görmek ve göstermek istedi  ve bu alemi icad etti.

Her bir mahluku nakış nakış  süsledi cemalinin ve kemalinin her türlü tecellisini bu  alemde gösterdi ve seyretmek vazifesini ve şerefini insana yükledi .

İşte insanın yaratılışının gayesi, hikmeti ve bu aleme gönderiliş vazifesi  bu.

Cenab-ı Hakk-ı tanımak, Cenab-ı Hakkı bilmek ve mahlukatta Cenab-ı Hakkı görmek.

Her mahluk bir kitap  insanın vazifesi o kitaptaki isim ve sıfatları okumak.

Her eser bir ayna  insanın vazifesi  o aynada Cenab-ı Hakkı görmek  ve Cenab-ı Hakkı bilmek.

Şimdi Allah’ı  isimleri  ile tanımaya başlayalım.

 

NET Nesil Platformu Toplantısı ve Almanca Konferans

Avrupa İcra Heyeti’nin hizmet birimi olan ve Avrupa’daki onbeş yaş üstü gençlik hizmetlerini koordine ve organize eden NET Nesil Platformu Ekibi bu seferki toplantısını Hannover’de gerçekleştirdi.

Cuma günü toplanan ekip, Cumartesi günü dershaneye bağlı olan Hannover Gençlik Derneği’nin (Islamischer Jugend Verband Hannover e.V.) düzenlediği Almanca Risale-i Nur konferansına katıldı. Mannheim, Duisburg ve Köln Dershaneleri temsilcileri gençler Allah’ın varlığı ve birliği, Kur’an’ın mucizeviliği ve ibadet hakkında sunumlar yaptılar. Sunumların ardından konuşmacılara gençlik başkanı tarafından hediyeleri verildi.

Konferansın ardından ekip Hannover şehrini gezdi ve şehir hakkında bilgi aldı. Ardından Hannover Dershanesi’nin Umumi dersine katılan gençler, Pazar günü Avrupa’daki gençlik faaliyetleri ile ilgili yaptıkları istişareden sonra tekrar kendi bölgelerine döndüler.

Net Nesil Platformu

Hastalar Risalesi-17 (Şiir)

Ey nüzul gibi ağır

Hastalıklar geçiren

Hastalıktan dolayı

Zorlu bir hayat süren

 

Evvela bunun için

Bir müjde veriliyor

Mü’minler için nüzul

Mübarek sayılıyor

 

Ehlüllah olan zatlar

Hakka ulaşmak için

Ebedi saadeti

Elinde tutmak için

 

Rabıta-i mevt denen

Ölüm düşüncesini

Daima düşünmüşler

Sonu ve öncesini

 

Bir de nefs-i emmare

Ve de kör hissiyattan

Kurtulabilmek için

Kaçmışlar taksirattan

 

Riyazetlerle nefsi

Öldürmek istemişler

Hayatları boyunca

Ne çileler çekmişler

 

Ey yarı vücudunun

Sıhhatini kaybeden

Sanma ki bu hastalık

Sende kalır ebeden

 

Vücudun vaziyeti

Dünyanın zevalini

Sana ihtar ediyor

Diyor ki dünya fani

 

Belki şu dünya seni

Daha hiç boğamıyor

Gaflet senin gözünü

Artık kapayamıyor

 

Artık nefs-i emmare

Ve dünya rezaleti

Seni hiç aldatamaz

Bu Allah’ın hikmeti

 

Mü’min sırr-ı imanla

Teslim ve tevekkülle

Nüzul hastalığından

Etkilenmez şükürle

 

Kısa az bir zamanda

Etkisi erir gider

O vakit bu hastalık

Her şeyden ucuz düşer

 

Ahmet TANYERİ

Yaşlı Babadan Manidar Bir Mesaj!

Her baba çocuğunu sever, öyle sever ki şerefte ve makamda bile çocuğunu kendine tercih eder, bu sevgiden dolayı evladının başarısı için hayat tecrübesinden örnekler vererek nasihat ve öğütleri bitmez baba…

Babaya hak vermemek elden değildir. Çünkü çocuk işlenmeye hazır bir mücevherattır. Tertemiz bir sayfa gibidir. Öncelikle kim üzerinde ne yazmak isterse yazar, ilk yazılan yazı çocuğun kafasında muteber olanıdır. Babanın hassasiyeti bundan olsa gerek.

Babanın evladına bağlılığı ve hassasiyeti öyle devam eder ki, evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuş oğlunu, halen nezdinde çocuk bilir. Çünkü babanın tek teselli kaynağı çocuğudur. Onun üzerinde hep hayaller kurulmuş, geleceği hep onun üzerinde tasarlamış, medar-i iftiharı olmuş,

Çocuğunu seven bir babanın bırakacağı en güzel miras terbiyedir. Bu nedenle çocuğun hem dünya hem de ahiret mutluluğunu hedef alan terbiyeyi elden kaçırmamak lazımdır. Peygamberimiz (asm) terbiyeyi “en güzel miras” olarak nitelendirmiştir.

Adamın biri, Abdullah bin Mübarek Hz.lerine gelerek, çocuğundan şikâyet eder.

Abdullah: “Çocuğuna hiç beddua ettin mi?

Adam: “Evet, beddua ettim, deyince,

Abdullah Hazretleri: “Çocuğun ahlakını sen bozdun” buyurur. Görüldüğü üzere babanın çocuk üzerinde ki tasarrufu çok önemlidir.

Pek yakında bir sıla-i rahim yapmak üzere köye gittim. Doksan yaşın üzerinde piri fani, ayakları tutmaz, gözleri görmez, kulakları ağırlamış, bedenen zayıflanmış, dua bekleyen babamın elini öperken, kim olduğumu sordu? Ben de: “Rüstem” deyince, kafasını aheste aheste salayarak, “Bellê… Bellê…” (evet, evet) demeye başladı. Kim bilir? Kafasında neler geçiyordu, babamın…

Hafif bir sesle “hoş geldin, otur” dedi. Her babanın yaptığı gibi, babamda nasihat ve öğüt vermeye başladı. Sanki ilk defa beni yanına almış, kesişen bir yolun sonunda ayrılmak üzere iken  “bir kez daha dinle, beni…” dedi.  Heyecanla tembih ve öğütlerde bulundu, sonun da “ gene siz bilirsiniz” bize bırakması, babanın çocuğuna olan sevgi ve şefkatinden başka ne olabilir.?

Bir taraftan onun şefkat dolu nasihatlerini dinlerken, diğer taraftan deruni bir halet içerisinde hayalen babamın gençliği ile hal-i hazır durumu tefekkür, tasavvur ve mukayese ediyordum. “Ey Rüstem! Ölmesen muhakkak ki sen de ihtiyar olacaksın” dedim.

Yaşlı babamdan aldığım mesaj!

“Ölmesem ihtiyar olacağım. O zaman ben de babam gibi çocuklarıma nasihatlerde bulunacağım. Yatağa mahkûm, yemek yemez, serumla beslenme ihtiyacım olursa elimden tutanlarım olacak mı? Belki, benden nefret edenler de olacak, bu gün gelmesini istemediğim ölümü, o gün kemal-i iştiyakla aramaya başlayacağım,  ölüm bile elime geçmeye bilir. Ah! Bu hale düşmeden, babamın o samimi nasihatlerini dinlemiş olsaydım.” Dedim.

Hazreti Âdem (as)’den günümüze kadar sosyal ve içtimai hayatın tanzimi, manevi duyguların esası olan nasihatler maneviyat adamları tarafından, anne ve babalar tarafından vaaz ediliyor, büyüklerin nasihatleriyle yetişmeyen bir çocuk, sokak ortamında kötü ahlakla yetişir. Hem ailesine hem de topluma zararlı olur.

Hz. Lokman’ın Oğluna Öğütleri!

Lokman’ın, Eyüp Peygamber ile akraba olduğu yönündedir. İslam âlimleri ekseriyeti, onun peygamber değil, hikmet sahibi bir zat olduğu kanaatindedirler. “Hikmetin” bir anlamı da nazari ilimleri elde ettikten sonra kazanılan ruhi olgunluk, söz ve davranışlarda isabet melekesidir.

Zemahşeri’nin Keşşaf isimli tefsirinde onun hikmetlerinden bir örnek şöyle anlatır:

Bir gün Davut Peygamber, Lokman’dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş; Lokman’da, ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün geçince Davut (as) bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş; o, yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hz. Davut’un sebebini sorması üzere Lokman şöyle demiş: “Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kütü olursa, yine bunlardan daha kötüsü olmaz”1

Oğluna öğüt veren ve ismi Kur’an’ı Kerim’de geçen Hazreti Lokman,  Peygamber veya veli olduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmayan bir mana büyüğüdür.2

Lokman oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür. Demişti,

Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret, Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.

Kasılarak yürüme, yavaş konuş “Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en çirkini, şüphesiz ki, eşeklerin sesidir.” 3

Ey Oğul!

Takvayı esas al,

Allah’tan kork,

Tövbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.

Cahille dost olma

Susmak altındır,

Ahmak adamdan uzak dur,

Sofrana takva ehli mü’minleri davet et.

Tecrübe sahipleriyle istişare et

Kötü komşudan uzak dur

Arkadaş seçimine dikkat et

Ey oğul!

Dilini duaya alıştır

Borçlanmaktan uzak dur

Günah işlemeye cesaretin olmasın

Önce selâm ver,

Tembel olma

Güler yüz göster

Orta yolu tut

Ey oğul!

Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.

Mecliste önce oturma

Az konuş

Sözü fazla dağıtma

Atıp tutma,

Dinde tartışmaya girme,

Ey oğul!

Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hatta ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.

Önce düşün

Misafirlikte gözlerine dikkat et

Kimseye açma,

Ey oğul!

Yemekte şunlara dikkat et: Yemeğe herkesten önce el uzatma. Yemek esnasında güzel şeylerden bahset.

Dostlarını dinle

Doğru ol

Ümidini kesme

İyi ol

İçini süsle,

Keza bilgin, düşünür, şair ve edip olan Doğu Türkistanlı Yusuf Has Hacib’ “Kutatgu Bilig” eserinden derlenen birkaç nasihat: 4

“Her sözü dinle, ama hemen inanma. Başkasını kıskanma, çok da yiyip içme… Bu ikisi insanın başını derde sokar. Hayâsız ve utanması olmayan adamlardan uzak dur. Hiçbir işte acele etme; sabırlı ol, sabır insanı zafere ulaştırır. Sonunu düşünmeden hiçbir işe girişme. Öfkelenirsen öfkeni tut. Belaya uğradığında, başın sıkıntıya düştüğünde sabret ve sabra devam et, sonunda kaybettiğini kazanırsın. İkbale ulaşırsan kibirlenme! Hiç kimseyi hor ve basit görme…

Ölümü asla unutma, daima ona hazır ol. Yalana asla tevessül etme; yalan insanın itibarını azaltır. Akrabana ve yakınlarına güler yüzle yaklaş. Büyüklerin ve küçüklerin gönlünü al. İçki ve zina insana fakirlik ve zillet kapısını açar; bu ikisinden uzak dur.
Bu sayılanları yaparsan dünyada mutlu, ahretten umutlu olursun.” demiş

Bediüzzaman’nın nasihatle ilgili manidar bir levhası:  “Bende başımın üstünde bir levha-i hikmet olarak talik etmişim her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım.”5

“Dost istersen Allah yeter…

Yaran istersen Kur’an yeter….

Nasihat istersen ölüm yeter…”

Saygılarımla,

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

ALINTI: 1- Kur’an’ı Kerim, diyanet yay. 2- İbni Kesir tercümesi, 12: 6409, 3-Lokman Suresi, Ayet,13-­­16–17–18–19, 4- Kutatgu Bilig, 5- Mektubat, 23. mektup.

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version