Yunanistan Gazetesinde: Risale-i Nur

Batı Trakya Türklerinin gazetesi olarak bilinen ve Yunanistan’da yayın yapan MİLLET Gazetesinde geçtiğimiz ay içerisinde Selanik Kitap Fuarında sergilenen Risale-i Nur’larla ilgili -aynı zamanda sitemizde de yayınlanan- haber metninin tamamı gazete yayınlandı. Manşetten haber geçen gazete ayrıca yaklaşık bir sayfayı haber metnine ayırdı.

Sitemizde yer alan haberi okumak için tıklayınız…

İşte gazetenin o sayfası:

Said Nursi ve Akif, kürtaj için ne demişti?

Başbakan Erdoğan’ın “Kürtaj cinayettir” açıklamasıyla başlayan tartışmada son noktayı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de geçtiğimiz gün yaptığı açıklamayla koydu. Görmez de “Kürtaj cinayettir ve haramdır” diyerek Diyanet’in tavrını net biçimde açıkladı.

Kürtajın İslam’a göre “haram” ve “cinayet” olduğuna dair son noktanın aslında 93 yıl önce aralarında Bediüzzaman Said-i Nursi’nin de olduğu Dârü’l-Hikmet’il-İslâmiye isimli teşkilat tarafından konduğu ortaya çıktı.

Gazeteci-yazar Sadık Albayrak’ın ilk baskısını 1974 yılında yaptığı ve 1998 yılında da genişlettiği “Son Devrin İslâm Akademisi” isimli kitapta, kürtajla ilgili çok çarpıcı bir belgeden söz ediliyor.

25 Ağustos 1918 tarihinde V. Mehmet Reşat ve Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi zamanında; Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye isimli teşkilat, son devirlerde gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerekse İslâm Âleminde ortaya çıkan bir takım dinî meselelerin halli ve İslâm’a yapılan hücûmların İslâm ahkâmına göre cevaplandırılması amacıyla kurulmuş.

İşte Albayrak kitabında o teşkilata dair çarpıcı belgeler açıklamış. Teşkilatın amacına ilişkin ise Albayrak kitabında şu ifadelere yer vermiş:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun karışık ve Batı hayranlığının devlet müesseselerinin her kademesinde revaçta olduğu bir zamanda ahlâk ve imânı elde tutmak bu teşkilâtın en başta gelen vazifelerinden biri idi. Mekteplerde talebeler İslâm ahlâkına aykırı bir tarzda muallimler tarafından yetiştirilmeye çalışıldığı takdirde kendi selâhiyetini kullanarak gerekli mercilere müracaatla Maarif’in dikkati çekiliyordu.

Basında İslâm’a yapılan hücûmlara ve İslâmı, hurafeler dini gibi göstermeğe çalışan yazarlara gerekli cevaplar veriliyor ve cezalandırılmaları kızlarının terbiyesi hususunda gerekli tedbirlerin alınması için hem Şeyhülislâmlığa ve hem de devlet makamlarına müracaattan aslâ geri kalınmıyordu.

Bu teşkilâta tâyin olunan azalar azil, tâyin, istifâ ve vefatlarla 28 kadardır. Aslında, kuruluşunda görüleceği gibi dokuz aza, bir reisten teşekkül ediyordu. Bu zatların tâyinleri gelişi güzel olmadığı gibi, bu teşkilâtın içinde mevcut bulunan üç komisyondan birine (fıkıh, ahlâk ve kelâm) girebilecek olanların ilmî bir kariyere sahip olmaları icab ediyordu. Zira, Dârü’l-Hikme’de fıkıh, ahlâk ve kelâm namlarında üç komisyon vardı. Ve bu komisyonlar kendilerine taallûk eden meseleleri üçer kişilik azalar halinde, enine-boyuna müzakere eder ve karara bağlarlardı.

Neşredilen ‘Ceride-i İlmiye’ adlı mecmua son derece büyük faydalar sağlamış ve her tarafa dağıtılmasına çalışılmıştır.”

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ DE M. AKİF ERSOY DA ÜYESİ

Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye tam 4 yıl hizmet etmiş bir teşkilat… Dört yıllık çalışması içinde de Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye teşkilâtı 222 toplantı yapmış. Bu süreçte Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ye 26 üye atanmış… O isimler arasında Bediüzzaman Said Nursî ve İstiklal şairimiz M. Akif Ersoy da yer alıyor.

Sadık Albayrak’ın kitabında işte bu teşkilatın üyeleri, aldığı kararlar orijinal belgeleriyle sergileniyor. O belgelerden biri de “kürtaj” ile ilgili..

93 YIL ÖNCEKİ KÜRTAJ KARARI

Kürtaja o dönem “iskat-ı cenîn” deniliyor. Yani çocuk düşürme…

Sadık Albayrak’ın kitabında yer alan belgeye göre çocuk düşürmeyle ilgili 22 Kasım 1919 tarihinde “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin aldığı karar metni şöyle:

8- İskat-ı cenîn adet-i seyyiesinin aile hayatı arasında açtığı rahnelere dair Hey’etçe kaleme alınan beyannamelerden altı nüsha yazılarak Matbuat Müdüriyeti vasıtasiyle gazetelere tebliği tezkir edilmiştir. 22 Taşrinisani 1335.

Peki o beyanname nedir?

İşte kürtajla ilgili o beyanname:

“Fuhşun artması, münakehatın eksilmesi, sarî hastalıkların müstevli bir seyir alması, muharrebelerin birbirini takib etmesi gibi bir çok âmillerin tesiri ile İslâm nüfusu müthiş bir surette azalıyor. Hayat mücadelesine atılan milletler için tabiî görülecek bir hal varsa o da, mevcut nüfuslarının mütemadiyen artmasıdır. Medenî cemiyetlerden hangisinde olursa olsun bu artışın günün birinde durması hâdisesi bile içtimaî bir maraz telâkkî edilerek esbabı tetkîk olunur, tedâvisine çalışılır. Maalesef bizim mütefekkirlerimiz bu felâketin önüne geçmek için ciddî çalışmalarda bulunmuyorlar.

Son zamanlarda bir çok taraflardan aldığımız mektublar, çocuk düşürme kötü âdetinin, aileler arasında çoğaldığını ve bu yüzden bir çok validelerin sıhhatı, bir çok mâsumların hayatı heder olduğu bildiriliyor. Çocuk düşürmek şeriat nazarında cinayettir. Bu cinayeti istihfâf etmek, hiç günahı olmayan bir mâsumu kendi eli ile boğmak şefkatli bir valideye asla yakışmaz. Allah’tan korkan bir aile reisi için de hayat arkadaşının böyle bir hareketine rıza göstermek kabil-i afv olamaz. Gençlik, cahillik, tecrübesizlik sebebiyle meş’um bir göreneğe kapılıp da karınlarındaki yavrularını öldüren valideler iyi bilmelidirler ki; bu cinayetin cezasını daha dünyada iken çekeceklerdir: Evet, çocuk düşürmek çoğu zamanlar validenin hayatını bitiriyor. Şayet onu bitirmezse sıhhatı üzerinde telâfisi kabil olmayan rahneler açıyor. Artık vücut en ufak bir ârızanın te’siri ile en mühlik, en müzmin hastalıkları kabule müheyyâ bir hale geliyor. İslâm Şeriatı’nın cinayet telâkkî ettiği, tıbbın katî surette men eylediği bu mühlik, bu meş’um göreneğe yakalarını kaptırmamalarını şeriatın siyaneti, İslâm cemaatının selâmeti ve kendilerinin hayat ve sıhhatı namına bütün ailelere kemal-ı ehemmiyet ve samimiyetle tavsiyeyi vecaipten addederiz.”

O TEŞKİLATIN ÖNEMİ NEDİR?

Sadık Albayrak’ın “İslam akademisi ve Yüksek İslam Şurası” diye tanımladığı “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye” teşkilatı, dini meselelerde en selahiyetli yani son sözü söyleyecek bir kurumdu. Albayrak kitabında o kurumun önemini şöyle anlatıyor:

“Ama ne yazık ki dört senelik bir ömrü olmuştur. Şayet yaşatılmış olsaydı, bugün hem biz ve hem de İslâm Âlemi bulunduğu keşmekeşten kurtulmuş olurdu kanaatindeyiz.”

BEDİÜZZAMAN’IN ÜYELİK BELGESİ

Sadık Albayrak’ın 38 yıl önce yazdığı “Son Devrin İslâm Akademisi” kitabında yer verdiği belgeler gösteriyor ki, kürtajla ilgili “haram” kararına imza atan isimlerden biri de Bediüzzaman Said Nursî idi.

Time Türk

Londra’dan Kâbe’ye Gitti

Ya Rabbi, ben Sana secde etmek istiyorum, ama yapamıyorum. Yoksa beni huzuruna kabul etmiyor musun, diye içinden geçirdi.

Bediüzzaman Hazretleri´nin avukatı Bekir Berk, vefatından önce çok ağır bir hastalığa yakalanmış, 95 kilodan 52 kiloya düşmüştü. Namazlarını güçlükle kılıyordu. O kadar ki, bazen abdest alırken ve namaz kılarken defalarca bayılıyordu.

Ayıldığı zaman ilk sözü, “Namaz vakti geçti mi?” veya “Namaza kaç dakika var?” oluyordu. Hatta namaz vaktini izlemek için sürekli bir masa saati taşıyordu.

Kendisine hizmet eden bir genç, “Niçin bu saati karşısına koyup bakıyor? Zaten sürekli hasta ve belki de son günlerini yaşıyor…” diye içinden geçirmişti.

Az sonra gür bir sesle o gence şunları söyledi:

– Bak kardeşim, namaz çok önemlidir. Ben bu saatle namaz vakitlerini takip ediyorum.

Londra’da tedavi gördüğü yıl ilginç bir hadise yaşamıştı. Namaza durmuş ve iki rekâtını güçlükle kılmıştı. Üçüncü rekâtın secdesine giderken, ne kadar uğraştıysa başaramamış, takati kesilmişti.

Bu duruma çok üzülerek:

– Ya Rabbi, ben Sana secde etmek istiyorum, ama yapamıyorum. Yoksa beni huzuruna kabul etmiyor musun, diye içinden geçirdi.

Bunun üzerine Allah’ın inayetiyle, alnının Kâbe’deki soğuk mermerlere değdiğini, oraya secde ettiğini gördü. Bu şekilde namazın iki rekâtını Londra’da, iki rekâtını Mekke’de eda etti.

Böylece Cenab-ı Hak, onu Kâbe’ye getirerek huzuruna kabul ettiğini göstermişti…

KAYNAK : Namazı yaşayanlar – Said Demirtaş

Kur’an kursları ve en hayırlı insan olma fırsatı

Önce Kur’an kurslarının başladığı şu özel ve güzel günlerde bir hadis-i şerifteki en hayırlı insan olma tarifini okuyalım, sonra hayırlı hane tarifine bakabiliriz..

Aleyhissalatü ves’selam Efendimiz buyuruyor ki:

-Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir!

Evet, tartışılmayan bir en hayırlı insan tarifidir bu. Kur’an’ı önce öğrenen, sonra da öğreten insan en hayırlı insan.

Birazcık düşündüğümüzde görüyoruz ki, hadis-i şerifin haber verdiği en hayırlı insan olmak hiç de zor değildir. Özellikle bu yaz tatili, en hayırlı insan olmak için tam bir fırsattır. Yeter ki bu kararı verin, yavrunuzu Kur’an kursuna gönderin, siz de tam öğrenemediğiniz Kur’an’ı yeterince öğrenmeye niyetlenin.

İsterseniz en hayırlı insan tarifini “Kur’an’ı öğrenen ve öğreten” diye veren Efendimiz (sas) Hazretleri’nden bir de hayırlı hane tarifini okuyalım. Hayırlı hane nasıl olurmuş bir de onu görelim. Buyuruyor ki:

-Hayırlı hane de, içinde Kur’an okunan hanedir! Melekler, içinde Kur’an okunan haneye hayırlı misafirler olarak üşüşürler, şeytanlar da o haneden şerli işgalciler olarak kaçışırlar!.

Evet, içinde Kur’an okunan haneye semadan melekler üşüşürler, şeytanlar da o haneden şerli işgalciler olarak kaçışırlar. Çünkü, meleklerin üşüştüğü evde hep hayır olur, bereket olur, huzur olur. Şeytanlara ise artık o haneden kaçışmak düşer, barınamazlar içinde Kur’an okunan hayırlı ve huzurlu hanede..

Burada Kur’an’ı öğrenme sırasındaki bir özel ve güzel farka da işarette bulunalım izin verirseniz.

Böyle hayırlı hanede Kur’an’ı önceden öğrenmiş yanlışsız okuyanlarla, yeni öğrenmeye başlayan yanlışlı okuyan öğrenciler de bulunabilirler. Yanlışsız okuyanlara harf başına onar sevap verilirken, yanlışsız okumak için emek verip gayret gösteren acemilere de harf başına iki misli fazla yirmişer sevap verilir. Yanlışsız okumak için çektikleri zahmet, gösterdikleri sebat ve azimden dolayı sevabın ikiye katlanması söz konusu olur.

Bu sebeple Kur’an okumaya yeni başlayanlar yanlış okuyoruz diye üzülmemeli, aksine yanlışsız okumak için çaba sarf ettiklerinden dolayı iki misli fazla sevap aldıklarını düşünerek okumaya daha çok şevk ve heyecanla devam etmeliler. Bu fark fark edilmeli, yanlışlı okuyanlar okuma şevklerini kırmamalı, daha çok sevap alıyorum diyerek okuma azimlerini artırıp ısrarla okumaya devam etmeliler..

İyi anlaşılması gereken diğer gerçek de, içinde Kur’an okunan böyle hayırlı haneye meleklerin kuşlar gibi semadan inerek, okunan Kur’an’ı huşu içinde dinlemeye devam etme olayı. Tıpkı büyük sahabi Üseyd bin Hudayr’in evine gelerek dinledikleri gibi.

Siyerde geçtiği üzere Medine’deki evinde gece Kur’an okumaya başlayan Üseyd bin Hudayr, bu sırada avludaki atının bir şeyler görüp de ürkmüş gibi acayip sesler çıkarıp kişnemeye başladığını duyar.

Bu ata neler oluyor, diye okumayı kesip de dışarı çıkıp baktığında, evin her tarafında kanatlarını kısmış sakince dinleyen ışıktan kuşların hemen göklere yukarı uçuşup gittiğini görür. Sabah erkenden mescide giderek gördüklerini Efendimiz (sas ) Hazretleri’ne anlatır. Efendimiz’in açıklaması şöyle olur:

-Biliyor musun Üseyd o göklere yukarı uçuşup giden nurdan parıltıların neler olduğunu?

Onlar evinde okuduğun Kur’an’ı dinlemek için semadan inip gelen meleklerdi. Unutmayın der, içinde Kur’an okunan eve melekler dinleyici olarak gelirler. Eğer okumayı sabaha kadar sürdürseydin, onlar da sabaha kadar seni dinlemeyi sürdürürlerdi!.

– Ne dersiniz, hissemiz ne kadardır bu en hayırlı insan ve hayırlı hane sahibi olma tarifinden bu Kur’an okuma mevsiminde? Kendimizi en hayırlı insan, evimizi de meleklerin ziyaret edeceği hayırlı hane durumuna getirme niyetimiz söz konusu mu şu Kur’an öğrenme devresinde?

-Çocuklarımızı Kur’an kursuna göndererek hayat boyunca okuyacakları namaz sûrelerini ezberleme fırsatını kaçırmamaya dikkat ediyor muyuz? Onlar okumayı öğrenirken biz de onlara eşlik ediyor, ailecek hayırlı insan olma yarışına giriyor muyuz bu yaz tatilinde? Böyle en hayırlı insan olma niyet ve azmimiz söz konusu mu Kur’an kurslarının hizmete başladığı şu tatil fırsatında? Bu konu düşünmeye değer mi?

Ahmed Şahin/Zaman

 

Nurlu Gençler Mannheim´da Buluştu

Almanya´nin en faal ve en genç cemaatine sahip olan Risale-i Nur Dershanelerinden Barla Medresesi Mannheim ve Köln Medrese-i Nuriye Cemaatleri Mannheim’de biraraya geldi.

Medrese-i Nuriye Köln’deki genç cemaatin Barla Medresesinde´ki kardeşlerini ziyaret etmek ve bölgedeki hizmetlerden bilgi almak amacı ile böyle bir ziyaret düzenlediler. Cuma günü başlayan ziyaret, yapılan akşam dersi ile devam etti. Cumartesi erken saatlerde organize edilen piknik programında cemaat kaynaşma ve tanışma fırsatı buldu. Program sonrası yapılan şehir turu ve camii ziyaretleri ile, akşamki umumi derste tekrar Barla Medresesinde buluşularak program devam etti.

Köln Cemaati eğitim sorumlusu Hüseyin Tuğrul´un yaptığı açıklamada “Bu ziyaret bizim icin çok önemliydi. Mannheim´daei kardeşlerimizle hem tanışmak hem hizmetlerini görmek bizi çok mutlu etti. Buradan aşk ve şevkle geri dönüyoruz ve Mannheim Cemaatini Köln’e bekliyoruz.” dedi

Mannheim cemaati´nin eğitim sorumlularından Furkan Göçer ise şu açıklamada bulundu “Köln’den gelen kardeşlerimizi misafir etmekten çok memnun olduk. Birlikte yapacağımız çok hizmetler olduğuna inanıyorum. Bu ziyaretler kardeşliğimizi pekiştirecektir.” dedi.

NET NESIL Platformu araştırma grubuna mensup olan bu iki şehrin cemaati, birlikte uzun vadeli çalışmalar yapmanın ve Nurlu hakikatleri Almanya ve Avrupa´da yaşamanın ve anlatmanın üzerinde durulmasının önemini açıkladılar.

Barla Medresesi Mannheim ve Köln Medrese-i Nuriye cemaatlerinin bu faaliyetlerini tebrik ediyor ve çalışmalarında başarılar diliyoruz.

www.NurNet.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version