Finlandiya Hizmetlerinde Son Durum

Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

Finlandiya, Üstad Bediüzzaman’ın Leyle-i Kadirde ihtar edilen bir mesele-i mühimmede ve Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde zikrettiği ve Tarihçe-i hayatta hariç memleketlerden gelen mektuplarda Habiburrahman Şakirin Tampere şehrinden iki mektubu ile hatırladğımız bir ülke.

25 Kasım 2010 tarihinde görüdüğüm rüyada Üstad Hz.lerinin Ispartadaki evindeydim. Sungur abi ile Fırıncı abi ellerinde bir çuval ile geldiler ve “bu çuvalın içinde Peygamberimiz Hz.Muhammed Sav.’in kabir toprağı var bunu sen ayıklayacaksın” dediler. Bu rüyadan kısa bir süre sonra Finlandiyaya taşındık. Finlandiyaya geldikten sonra hemen buradaki müslümanları ziyaret ettik. Dersler başlattık. Elhamdulillah 7 aydır dersler devam ediyor.

Hastalar risalesi neşredildi. Tashihat aşamasında 4 ay Finlandiya lisanından dersler yapıldı, onlarca finliye bu kitap okutuldu, onlar her defasında şaşkınlıklarını belirttiler.

Biz açlığımızla Cenab-ı hakkın Rezzak ismini mi tanıyoruz? Hastalığımızla Cenab-ı hakkın Şafi ismini tanıyoruz ve Cenab-ı hakkın bu isimleri bizim aczimiz ile tecelli mi ediyor deyip şaşkınlıklarını belirtiyor ve derslere sahip çıkıyorlar.

Hastalar risalesi basıma gittiği zaman bir tanıdığımız, çeviriyi yapan kardeşimizi Nur dağı olan Hira dağında yeşillikler içinde yürürken müşahede etmiş. Hira dağının etrafında çok fazla göl varmış. Dünyada en çok göl 300.000 ile Finlandiyada mevcut.

Polonyada Fırıncı abinin katılımıyla gerçekleşen meşveretin dönüşünde rüyamda uçuyordum, yükseklere , engellleri aşarak o gün 9 dil bilen, doktor , Fince, Arapça profesyonel tercümanlık yapan Gazzeli Ayman abiyi bulduk. Kendisine tabiat risalesini verdik. Okumuş ve Gazzede camii imamı olan babasına “baba bir kitap okudum çok tesiri altında kaldım” babasıda kitabın yazarı kim demiş Bediüzzaman Said Nursi deyince babası büyük bir sevinçle “Oğlum kitaplar 14. Asrın büyük İslam müceddi Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerinindir, ben o kitapları 25 yıldır okuyorum, tercüme et ne gerekiyorsa yap demiş”. Babasının bu teşvikiyle bu abimiz o günden bugüne hizmet ediyor.

Kader-i ilahi ile hastahaneye düştük. Çok üzüldük ama sonra birden farkına vardık ki bir hafta önce, on gün önce intihara kalkışmış insanlara risale-i nurları anlatıyoruz.

Doktorlarla olan bir görüşmemizde doktor bey siz hastaları ilaçlar ile iyileştirebilirsiniz, Psikolog bey sizde hastaların psikolojisini düzeltebilirsiniz ama insanda maneviyat gibi bir şey vardırki hiçbir şey onu tedavi edemez deyip onlara hastalar risalesi verdik. 6. devayı okuduk.

Bu kitaplar teselli verici, rahatlacı dediler ve elhamdulillahi haza min fazli rabbi Finlandiyada doktorlar, psikologlar da Risale-i nurları okumaya başladı. Hastahanenin balkonunda bir finliye risaleleri anlatırken yan odadan dinleyen finli Aleksi yanımıza geldi ve “Dediklerinizi duydum ne kadar güzel şeyler, bende müslüman olup bu kitapları okumak istiyorum” dedi ve Müslüman oldu. Şu an 23.sözü okuyor.

Risalelerde geçen Tampere şehrine 2 koli risale gönderdik. İmam aradı, bütün cemaatin orada Risale-i Nurları okuyor müjdesini iletti. Finlandiyanın farklı şehirlerindede nurlar okunmaya başladı.

Tabiat risalesi ve 23.sözün tercümeleri devam ediyor.

İnşaallah 1 ay içinde Finlandiya Medrese-i Nuriyesini de açacağımızı sizlere iletip başta Sungur abi, Fırıncı abi, Said Özdemir abi ve orda bulunan bütün ağabey ve kardeşlerimize selam eder, dualarınızı bekleriz.

Finlandiya Nur Talebeleri

(www.nurunalanur.com.tr)

www.NurNet.org

Ey gece ve gündüzü peş peşe değiştiren!

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler.

İsra Suresi 88. Ayetlerin Meali

 Bu âyet i’caz konusunda meydan okumanın en kapsamlı ifade edildiği âyettir. Kısaca şunları ihtiva eder:

 1. Üslubu, delilleri, konuları, öğretileri, muhtevasının zenginliği, gaybe dair verdiği haberler gibi yönlerden mûcizedir. Değil bir insan, bütün insanlar ve cinler bir araya toplansalar da Kur’ân’ın benzerini yapamazlar.

 2. Hz. Muhammed daha önce içinizde kırk yıl yaşadı, bu misyonunun en ufak bir emaresi bile onda görülmedi.

 3. Vahiy hali dışında söylediği sözlerle vahiy olduğunu bildirdiklerini kıyaslayın. Arapçaya vakıf olan herkes, hadîslerle Kur’ân’ın ayrı ayrı zatların sözleri olduğunu kabul eder.

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdular ki:

Ebu Hureyre Radiyallahu Anh anlatıyor:

Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdu ki:

“Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, içerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar.

(Müslim, Müsafirin 212)

Müslim’in bir rivayetinde yukarıdaki hadise şu ziyade yapılmıştır: Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdu ki:

Sizden biri mescidde namazı bitirdi mi, namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Cenab-ı Hakk, namazlarından evine de hayır yaratacaktır.

(Müslim, Misafirin 210)

.…….

Risale-i Nur’dan;

· Merak, ilmin hocasıdır.

 · İhtiyaç, medeniyetin üstadıdır.

 · Sıkıntı, sefahetin muallimidir.

…….

Cevşen’den ;

61-

Ey gece ve gündüzü peş peşe değiştiren,

Ey karanlıkları ve nuru yaratan,

Ey gölgeleri ve harareti meydana getiren,

Ey günes ve ay’a boyun eğdiren,

Ey ölümü ve hayatı yaratan,

Ey yaratmak ve emretmek kendisine ait olan,

Ey eş ve evlat edinmeyen,

Ey mülkünde hiçbir şeriki olmayan,

Ey zilletten münezzeh olduğu için dosta ihtiyacı olmayan,

Ey havi kuvvet kendisine ait olan,

 

 Bütün kusurlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok!

 Affet bizi. Bizi Cehennemden kurtar

 

www.NurNet.Org

 

Doktor’un Nurlarla İlk Tanışması (Hatıra)

İslam’ın bilinçli bir şekilde gündemime ve pratiğime yansımaya başladığı ilk yıllarda Risale-i Nurları ben de herkes gibi duymuştum. Risale hakkında içinde bulunduğum çevreler tarafından pek de olumlu şeyler duymamam bu konuda ister istemez bende bir ön yargı oluşmasına neden olmuştu. Yine de ilk zamanlarda zoraki de olsa bazı arkadaşların vesilesiyle derslere katılmış ve Risale dilinin o zamanlar bana ağır geldiğini düşünerek Risale okumayı başka insanlara havale ederek vaz geçmiştim.

O zamanlardan aklımda kalan ve beni en çok sinirlendiren (!) olayların başında; Risale okunurken cemaat içinde bazı insanların kendi kendilerine yüksek bir sesle, hayretengiz bir şekilde ; “Allah Allah!” gibi kelimeler sarf etmeleri ve her fırsatta ceplerinden küçük kırmızı kaplı bir kitap çıkararak, nasıl olurda bu kitaptan bir şeyler okurum tavırlarıydı. Bana göre okunan metinde hiçte insanı cuşu-huruşa getirecek, çok orijinal bir şey yoktu(!)

İslam’ın güncelime girmesinden sonra tam dokuz yıl geçmiş, uzmanlık eğitimini yapmak için Edirne’ye tayin olmuştum. Arkadaşlarla bir akşam sohbet etmek için toplandığımızda, o akşam yeni tanıştığımız bir arkadaş dikkatimi çekmişti. Duruşu, kalkışı oturuşu, edebi beni ilk andan itibaren etkileyen bir arkadaş. Sohbet ilerleyip, konu İslami meselelere gelince muhabbetimiz daha da bir hararetleniyor ve herkes kendi fikrinin ön planda olması için gayret sarf ediyordu. İşin enteresan tarafı yeni tanıştığımız Yusuf kardeş konuya konuşmacı olarak pek müdahil olmuyor dinliyor ve herkes konuşmasını bitirdikten sonra;

Abi müsaade ederseniz ben de fikrimi söyleye bilir miyim?” diye adeta sazı eline alıyor ve yaptığı yorumlarla bizi hayretlere düşürüyordu.

Sohbet bu minval üzere devam ederken, benim yıllardır kafamı karıştıran, ara ara imamlar ve müftüler dâhil sorduğum birçok soruya inanılmaz ikna edici cevaplar veriyordu. Bir ara kendimi kaybetmiş olacağım ki;

Kardeşim sen dahi bir insan mısın? Bu cevaplar nereden aklına geliyor? Müthiş bir yorum bu!” gibi cümleler sarf etmeye başladım. Oysa yapım gereği tartışmalarda enaniyetin de etkisiyle muhatabıma asla böyle şeyler söylemez ve elimden geldiğince onun tezini çürütmek için anti-tezler üretirdim. Ancak bu sefer başkaydı, aldığım cevaplar çok orijinal ve sorduğum sorunun birebir karşılığıydı. Adeta pes etmek zorunda kalmıştım. Oysa İslam’a gönül vereli dokuz yıl olmuştu. Bu süre zarfında İslamsız geçen yılların açığını kapatmak için geceli gündüzlü okuyordum. Buna rağmen böyle orijinal cevaplar duymamıştım. Belli ki muhatabım çok zeki bir insandı. Bu zekâsını kullanarak çok çetrefilli sorulara gündelik yaşantımızdan bizim adiyattan (!) diyebileceğimiz örnekleri, zekâsıyla yorumluyor ve çok güzel bir yere bağlıyordu. Ancak beni daha çok şaşırtan olay onun bana verdiği cevaptı.

Abi bunlar benden değil. Ben bu örnekleri Risale-i Nurdan veriyorum. Risale asrımızın Kur’an…

Bir dakika, bir dakika(!) Sen şimdi bu verdiğim örnekler, bizim bildiğimiz Risaleler de var mı? ”diyorsun.

Evet. Bu ve buna benzer daha nice örnekler asrımızın Kur’an tefsiri olan Risale-i Nurlarda var.

Allah Allah. Kardeşim ben Risaleleri inceledim. Ama senin söylediğin hiçbir örneği göremedim.

Aslında bu cümleyi söyledikten sonra utanmıştım. Çünkü o zamana kadar sadece küçük sözler diye bir küçük kitap almış ve 1. Sözü bile bitirmeden okumaktan vaz geçmiştim. Bana göre dili ağırdı ve bu kitaplardan faydalanmak isteyenlerin yolu açık olsundu. Bana gelince ben daha anlaşılır kitaplar okumalıydım. Zaten öyle de yaptım. Ancak daha anlaşılır kitaplarda bu orijinal cevapları bulamamıştım.

O gün, Yusuf kardeşle anlaştık. Bu günden sonra hafta da bir saat bir araya gelip özel olarak Risale okuyacaktık. Hakikaten öyle de yaptık. Yalnız bir farkla, hafta da bir akşam bir saat planladığımız sohbet, yaklaşık 5-6 saat sürüyordu ve ben zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum.

Kendime özel Risale okumalarımın olmadığı sadece Yusuf kardeşin okuduğu ve yorumladığı bir dersin ertesi gününde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi çocuk servisinde nöbetçi olduğum bir gece, 20 günlük olduğunu hatırladığım bir bebek getirmişlerdi Çorludan. Gerekli muayene ve tetkikleri yaptıktan sonra bebeğin yatışına karar vermiştik. Bunu babaya izah ettiğimde mütedeyyin olduğunu sonradan öğrendiğim babanın tepkisi isyankâr bir tavır aldı.

Doktor Bey nedir bu bizim gibi insanların başına gelenler? Neden hep belalar benim gibi adamları buluyor? Milletin çocukları gürbüz oluyor bizim gibilerin şu çektiklerine bir bakar mısın?” Bu ve buna benzer cümleleri isyan eden tarzda bir baba vardı karşımda. Ona söyleyeceğim hiçbir cümlenin onu teskin edeceğini zannetmiyordum. Bununla birlikte bir şeyler söylemem gerekiyordu. Kem küm edip birkaç cümle sarf ettikten sonra,ortalığın sakinleşmesini bekledim. Gece saat 01:00 civarlarında babayı koridorun dışında çökmüş üzgün bir halde buldum. Ona birlikte çay içmeyi teklif ettikten sonra, kafeteryaya gittik. Çaylarımızı yudumlarken, dün akşam ki sohbette Yusuf kardeşin bana okuduğu ve yorumladığı benim de daha evvelden bu tip sohbetlerde en kızdığım tavırlardan biri olan “Allah, Allah müthiş bir örnek!” cümlesini sarf ettiren, “Çocuk Taziyenamesi” nden aklımda kalanları acılı babaya anlatmaya başladım. Karşımda sıkıntı ve stresten bitmiş bir adamın birden bire nasıl canlandığını şimdilerde bile hatırlıyorum. Bana dönerek;

Hocam sen müthiş bir adamsın. Sen dâhisin…” gibi bir yerlerden iyi hatırladığım cümleleri sarf etmeye başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi şaşırmıştım. Sadece dudaklarımdan;

Bunlar benden değil, bu örnekler Risaleler de var.” cümleleri döküldü.

Sonraki nöbetlerde artık fırsat kollamaya başlar oldum. Nerede sıkıntılı bir hasta veya yakınını görsem Yusuf kardeşin bana anlattığı derslerden bir çeşni yapıp dilimin döndüğü hatırımda kaldığı nispette anlatır olmuştum. Bir hasta yakını bir gün bana;

Hocam siz dahi bir insansınız. Bence hastanenin acil servisinin yanına bir oda yapmalılar, hastaları acile alırken hasta yakınlarını da sizinle görüştürmeliler. Onları rehabilite edersiniz. Siz müthişsiniz hocam, müthiş.

O gün yeniden düşünmüştüm. Müthiş olan ben miyim? Yusuf kardeş miydi? Yoksa Risale-i Nurlar mı? Diye. Bu gün cevabını net buldum sanıyorum. Eskilerin dediği gibi “Parmak aya bakarken, parmağa değil aya odaklanmak lazım.

Tabi ki müthiş olan İslam’dı ve bize İslam’ı tanıttıracak tüm meşru eserler… Ha! İkinci kızdığım kırmızı küçük kaplı eserlerin çıkarıp okunması mı? Şimdilerde onu ben de yapıyorum. Ne de olsa “Kınayanda kırk batman bulunur” demiş eskiler.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org

Bediüzzaman’ın İlk Defa Sürgün Edilişi (Şiir)

Erek Dağı eteğinde hayatını sürdürür

Orada bir mağarada her kesten uzak durur

 

Şeyh Said hadisesiyle hiçbir ilgisi yoktu

Ancak O’na iftiralar atan insanlar çoktu

 

Hatta olay öncesinde O’na haber verdiler

Destek vermeleri için yardım da istediler

 

Bununla beraber Üstad onları dinlemedi

Şeyh Said’i niyetinden vaz da geçiremedi

 

Bu hadisenin sonunda Van’da bırakmadılar

Tamamıyla suçsuz iken sürgüne yolladılar

 

Van’daki mağarasında sakince yaşıyordu

Şarkta ihtilal ve isyan meydana geliyordu

 

Orada önemli bir Zat Üstad’a verir haber

“Nüfuzunuz kuvvetlidir” diyerek yardım ister

 

Üstad kabul etmeyerek o zata şöyle demiş

Türk milleti asırlardır İslam’a hizmet etmiş

 

Bunların torunlarına sakın kılıç çekmeyin

Niyetiniz olsa bile hiç teşebbüs etmeyin

 

Fakat yine de Hükümet kıymetini bilmiyor

Ve Garbî Anadolu’ya Üstad’ı nefyediyor

 

Daha hareket etmeden yanında toplanırlar

“Ne olursunuz gitmeyin” diyerek yalvarırlar

 

Bu silahlı grupların karşısına geçiyor

Onları teskin ederek şöyle cevap veriyor:

 

“Buradan Anadolu’ya severek gidiyorum

Onları seviyorum ve onları istiyorum”

 

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

 

Londra – Kilise’de Kuran Kursları Yapılıyor

Aşk-ı İslam düştü gönlüme, aşk-ı Kuran, aşk-ı Resul, aşk-i İlahi…

Aşkla savunulan bir dava düştü gönlüme.

Yaktı kavurdu kalbimi islamı yaşamak dava ve hayali… Yaşamak, yaşatmaktır dediler, O’nun için, O’nun yolunda cihad etmektir dediler.

Cihad, taşları yastık yapan başların, Hakk’a kulluk vechesinde, aleme sığmayan güzelliğini taşımaktır her bir köşeye.

Cihad, muhabbet lehçesiyle yazan kalemin gölgesinde, kalplere yol açmaktır. Narin yüreciklerin, rahmeti celbeden nazenin dokunuşlarıdır cihad.

Gariplerin yüzüne ıtır kokulu bir tebessüm koyabilmektir cihad.

Dünyanın kan kokan vahşeti içinde Tevhidin ferahlık ve sükûnetini getirebilmek gayretidir.

Allah Resulü gibi sadrını çatırdatan yükü, omuzlamaktır. Sonra İnşirah sabahında yorulmadan, kırılmadan gözlerini başka bir ufka dayamaktır cihad.

Cihad, Sancak-ı Resul olmaktır. Huzuru dalgalandırmaktır yeryüzü coğrafyasında. Gönül haritalarına işlemektir muhabbeti. Kuru cihangirlik davası değildir cihad. Bir beşaret-i Nebi uğruna ömrünü adamaktır Fatih Sultan gibi. Yavuz Selim gibi Allah’tan gayrı bir nefes almaksızın çölleri aşmaktır. Makamsız olmak en büyük liyakattir. Bu veçhede Kanuni gibi Padişah kaftanını hiçe sayıp top arabasını omuzlamaktır.

Ruhun gurbetini aramasıdır cihad. Yokluğu varlığa sermaye yapmaktır.

Ahmed Yesevi Hz. gibi cihad, küfrün karanlığı içine bir nezir gibi atılacak gayreti dokumaktır gönüllere. Ve o erlerle garba uzanıp haçın yerine hilâli koyabilmektir.

Cihad, Sahabenin Semerkant’a, Çin’e, Habeşistan’a yürüyen adımlarındaki dini yayma gayretidir. Cihad, Hz. Hamza’nın cesaretidir. Mus’ab (r.a) gibi kefensiz toprağa girmektir. Cihad, sahabe olmaktır, Rasulullah’ın mübarek gözlerinde inci gibi parlayan. Cihad, Uhud arzusuyla şehadet toprağına düşmektir.

İslâm’ı aşkla yaşamak düştü gönlüme, yaşatmak adı olan. (Emin Gül )

Bu hissiyat ve aşkla geldiğimiz İngiltere’nin Londra şehrinde, Cenab-ı Hakk’ın yolunda cehd ve gayretimizi ortaya koymak adına ne yapabilirizi düşünürken. İmkânsızlıklar içinde, Rabbimin yardımıyla, bir kilisenin genç zihinleri, tahrif olmuş bir dinin, kendileri bile inanmadıkları bilgilerle doldurmak için kullandıkları, iki adet sınıfı Allah’ın insanlara gönderdiği son kitabi olan kitab-ı mukaddes Kuran’ı talim etmek için kiraladık.

3-4 ailenin “çocuklarımızı, nasıl ikna edip, buraya göndeririz kaygısıyla başlayan”, Kuran kursumuzun gelinen son noktasıdır bu.

Londra’da yasayan, Türkiye’den o veya bu sebepten gurbete düşmüş ailelerin, “çocuklarımızı kaybediyoruz, ya Rab yârdım et, dayanamıyoruz bu acıya” diye akıttıkları gözyaşlarının semeresidir bu.

Bu faaliyetimiz sadece yaz ayında yapılan 2-3 aylık bir program değil, yıl boyu 9 ay sürdürülen bir programdır. İlk başlanıldığında 3-5 kişi ile başlanılan, çocuklardaki değişimleri fark eden ailelerin arzusuyla şimdi 40 kişiyi bulmuş bir emektir.

Her hafta sonu, yeni şeyler öğrenmek aşkıyla gelen genç kardeşlerimizin yılsonu sertifika merasiminde bazı kareleri paylaşmak istedik. Fakat bu karelerin yaşanılan sevgi selini, akıtılan şükür damlalarını, coşkuyu, arzuyu anlatmaktan çok nakıs kaldığını bizatihi bu durumun şahitleri olarak ifade ediyoruz.

Dua buyurun Rabbim yârdim eylesin de aklımızdakileri hayata geçirebilecek irade ve güç versin…

Londra Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version