Etiket arşivi: çocuk eğitimi

Çocuklara nasihat verilir mi?

Günümüzde küçük bir çocuk, anne-babasından neredeyse her gün nasihat duymaktadır. Ne var ki bu nasihatlerin çoğu pek de bir işe yaramamakta ve çocuk kendi bildiğine devam etmektedir. O zaman “Nasihat kime, ne zaman verilmelidir?” sorusu gündemimize almamız gereken önemli bir sorudur.

Nasihat” dilimizde oldukça kullanılan bir kavramdır. Sözlükte “Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz” olarak tanımlanmıştır. Tarihimizden bugüne aktarılmış birçok meşhur nasihat de vardır. Lokman Hekim’in, Şeyh Edebalî’nin, Mevlana’nın ve İmam Gazali’nin oğullarına nasihati günümüze kadar gelmiş nasihatlerdendir. Yine Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kızı Hz. Fatıma’ya nasihati de kitaplara aksetmiş nasihatlerdendir.

Nasihatin kültürümüzde ve tarihimizde bu kadar yaygın olması, anne-babaların çocukları ile kurduğu ilişkide nasihatin merkeze yerleşmesine yol açmıştır. Günümüzde küçük bir çocuk, anne-babasından neredeyse her gün nasihat duymaktadır. Ne var ki bu nasihatlerin çoğu pek de bir işe yaramamakta ve çocuk kendi bildiğine devam etmektedir. O zaman “Nasihat kime, ne zaman verilmelidir?” sorusu gündemimize almamız gereken önemli bir sorudur.

Tarihteki örnekleri incelediğimizde adı geçen meşhur nasihatler yetişkin çocuklara verilen nasihatlerdir. Yani tarihe mal olmuş nasihatler, aklını başına devşirmiş, verilen nasihati idrak edebilecek yetiye sahip kimselere yapılan nasihatlerdir. Beş yaşındaki bir çocuğa yapılmış meşhur bir nasihat bilmiyoruz.

Çocukların gelişim dönemlerine göre ne zaman ve nasıl nasihat verileceğini şöyle özetleyebiliriz.

0-2 yaş: Nasihat değil sevgi ve güven verin

Bu dönem bebeklik dönemidir. Bir anne-babanın bu dönemde çocuğuna yapabileceği en temel iyilik, fiziksel ihtiyaçlarını hemen karşılamak, ona gerekli güven ve sevgiyi doyasıya vermektir. Bu dönemde nasihatten söz etmek mümkün değildir. Çünkü çocuk söyleneni anlayıp idrak edebilecek durumda değildir.

2-7 yaş: En iyi nasihat örnek olmaktır

Bu dönem çocuğu oyun dönemindedir. Bu dönemde çocuk söylediklerimizi dinleyebilir ve anlayabilir. Ancak akıl yürütme, muhakeme becerisi bu dönemde gelişmemiştir. Çocuk söylenen bir sözü bir başka olaya uyarlamayı başaramaz. “Duvarı çizme” dediğinizde bunun “Koltukları da çizme” anlamına geldiği çıkarımını yapamaz. Atalarımızın “Bir kulağından girip diğer kulağından çıkmak” sözü bu dönem çocuklarını tarif eder. Bu nedenle bu dönemde çocuğa verilen uzun nasihatler genelde anlamsız kalır.

Bu dönemde verilecek nasihat yaşanan somur bir olayın ardından olmalıdır. Ağzından kötü bir kelime çıkan çocuğa bu kötü kelime çıktıktan sonra müdahale etmek gerekir. Olay olmadan çocuğa uzun uzun kötü konuşmanın uygunsuzluğunu anlatmak çocuk için bir anlam ifade etmeyecektir.

Bu dönemde çocuğun kaçınması gerekenleri ona olay sonrasında anlatırken, doğru davranışları ise örnek olarak/örnek göstererek aktarmak gerekir. Mesela diş fırçalamanın güzelliği bu dönem çocuğuna konuşarak pek anlatılmaz. Bizzat gidip uygulama yaparak, kendimiz örnek olarak çocuğu olumlu bir davranışa yönlendirebiliriz.

7-12 yaş: Nasihatiniz somut olsun lütfen

Bu dönemde çocuklar artık akıl yürütmeye başlarlar. Olaylar arasında bağlantı kurabilirler. Toplama çıkarma gibi işlemleri yapabilirler. Ancak bu dönemin özelliği çocuğun somut düşünce döneminde olmasıdır. Yani çocuk matematik işlemlerini yapabilir ama bunu parmak sayarak, abaküsle ya da oyuncak fasulye ile yapabilir. Yani bu dönemde çocuk somut nesneler üzerinden düşünür. Bu dönem somut düşünce dönemidir. Bu dönemin çocuğu vatan, millet, cumhuriyet gibi soyut kavramları anlamakta zorlanır. Bu dönem çocuklarına verilen nasihatler bir önceki dönemdekine benzer somutlaştırılmış nasihat olmalıdır. “Yardımlaşmak güzeldir” dedikten sonra gidip birlikte “yardım yapmak” bu dönem için güzel bir nasihat örneği olabilir.

Bu dönemde çocuk olumsuz ve yanlış davranışlar konusunda bilgilendirilebilir. Ancak bu bilgilendirme yine somut örneklere dayandırılmalıdır. Yalan söylemenin kötü olduğunu anlatırken, yalan konusunda somut birkaç örnek vermek gerekir. Bu dönem nasihatlerinde aklımızda tutmamız gereken ilke ise şudur: Bir çocuğa bir şey söyleyecekseniz ve bunu üç cümle içinde söyleyemeyecekseniz, söylemeyin daha iyi. Yani bu dönem nasihatleri somut ve oldukça kısa olmalıdır.

12 yaş ve sonrası: Önce fikrini alın, sonra nasihat verin

Bu dönem çocuğun soyut düşünceyi kazandığı, ergenliğe girdiği dönemdir. Bu dönemde çocukla rahatlıkla iletişime geçilebilir. Ancak çocuğa aktarılacak doğruların, bir monolog şeklinde değil de bir diyalog şeklinde aktarılması daha faydalıdır. Yani gence bir konu hakkında bilgi vermeden önce, onun bu konu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek gerekmektedir. İnternetin zararlarını gence anlatmadan önce “İnternet hakkında ne düşünüyorsun, sence artıları neler, eksileri neler?” diye gencin fikrini almak ve sorularla onu yönlendirmek daha doğru olacaktır.

Bildiğimiz anlamdaki nasihat kavramı bu dönemde kullanılabilecek bir kavramdır.

Özetle, çocuklara vereceğimiz nasihat tek tip bir nasihat olmamalı, çocuğun içinde bulunduğu yaş dönemine göre nasihatin şekli ve içeriği değişmelidir.

Mehmet Teber / Moraldunyasi.com

Evlatlarınıza Sahip Çıkın!

Düşüncelerim ve beynim karmakarışık.. Çilesini çektiğimiz gözümüzün nuru yavrularımızın, kuzularımızın peşinde bu kurtlar.. Günlerdir medyada yankı bulan olaylara sadece seyirci kalsak da yüreğimizi inanılmaz bir acı, dert bürümüş durumda. Kim bu insanlar, kaç kişiler, nereden geldiler, yavrularımızdan ne istiyorlar.

Anneler ve babalar gözlerimizi açmanın zamanı geldi, geçti biz hala farkında bile değiliz. Ülkemin gençliğine böyle makus bir yol çizdiler. Uyuduk, uyuşturulduk, adeta anestezi edildik ve bundan nedense kimse rahatsız değil. Şu hayatta bırakılacak en iyi eser, çocuklarımız sevgili aileler.

Bir çiçeği sulamadığınızda, bakmadığınızda değer vermediğinizde, yeşerdiğini göremiyorsak, çocuklarımızdan ne verim bekleyebiliriz ki. Evlat sadece okusun, iyi yerlerde, iyi makamlarda otursun, çok para kazansın diye büyütülmez. Eğer bu zihniyetteyseniz bilesiniz ki en büyük ihaneti siz yapıyorsunuz. Şekille itibar görülmez. İtibar, insani değerlerine sahip çıktığında ortaya çıkan bir değerdir.

Bakın ne diyor oğluna İmam-ı Gazali;

İnsan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil. İnsan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir

Aile, insani değerlerin başladığı geliştiği en önemli kurumdur. Merhamet, vicdan, sevgi, paylaşma, ahlak.. Elle tutulamayan, gözle görülemeyen, değeri maddesel hiçbir şeyle ölçülemeyen servet değerinde olgular bunlar. Ailede bu duyguları tatmayanlar, tadıpda ne olduğunu anlamayanlar maalesef hayatta başarılı olamayanlardır.

Bu gün ülkemizde suç unsurundan mahkum insanların hepsinin hayat hikayelerine baktığımızda malesef aile yapılarının çökmüş, bir enkaz altında yaşayıp hayatınıda depremlere mahkum etmişlerdir. Halbuki biraz zaman ayırılabilseydi bu insanlara, kulaklarına doğru kişilik cümleleri fısıldanabilseydi, bu insanlar asla olmamaları gereken yerde olmazlardı.

Sihirli bir kaç cümle, sihirli bir kaç dakika. Ama anlam dolu gözgöze, samimiyetle ve sevgiyle. Ellerinden tutun, dokunun yavrularınıza, dizinize yatırın, saçlarını okşayın, sımsıkı sarılın. Kıymetli olduğunu, onu çok sevdiğinizi, ne anlam ifade ettiğini hoş cümlelerle sıralayın. Seni, kimsenin benden koparmasına izin verme güzel yavrum. Duygulandırın, hayatın en güzel armağanı olduğunu söyleyin. Ellerimden gönlümden sevgini mahrum etme yavrum deyin. Ve söyleyin söylenmesi gereken, olmasını istediğiniz insani değerlerin önemini. Paylaşmayı anlatın, paylaşınca çoğalacağını bir bir..

Merhameti anlatın, uzattıkları elin yarın çaresizliğe düştüklerinde kendilerine uzanacak bir kapı olduğunu. Anlatın ki büyüsün ektiğiniz tohumlar, yeşersin filizler, boy versin gökyüzüne. Anlatın bıkmamacasına, her gün hatırlatın nezaket dolu ricalarla. Uyurken başucuna gelip rabbinize dualar edin, gecenin bi vakti onu seyredin, seyrederken dudaklarınızdan gönüllerine nakşolacak ayetler, süreler dökülsün. Kulluğun acziyetini, rabbin iradesini bilin ve sığının yüce yaradana. Acziyetinizi, rabbinize söyleyin, şefkatini isteyin secde ederek..

Tek şansımız var sevgili aileler.. önce kendi evladımız. Ve yok başka şansımız iyilikten yana..

Sıtkı Aslanhan

www.cocukaile.net

Çocuğun aile reisi olduğu toplum huzursuz olur!

Son yıllarda aile yapısının değişime uğradığını söyleyen eğitimciler, anne- baba yerine çocuğun aile reisi olduğu ‘çocuk erkil’ aile yapısının artmaya başladığını belirtiyor. Doyumsuz, bencil ve paylaşıma kapalı çocukların yetiştiği bu aileler, toplum yapısını da olumsuz etkiliyor.

Son zamanlarda ‘ataerkil’ veya ‘anaerkil’ aile yapıları dönüşüme uğruyor. Eğitimcilere göre artık ne babanın ne de annenin aile reisi olmadığı aileler ortaya çıkıyor. Evde bir karar alınacaksa son sözü ne anne ne de baba söylüyor. Bir yere gezmeye gidilecekse buna anne veya baba karar veremiyor. Neredeyse evdeki tek hâkim ve karar verici kişi çocuklar olmaya başladı. Ortaya çıkan bu aileye, aile reisinin çocuk olmasından dolayı ‘çocukerkil aile’ deniyor. Bu durum orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan veya tek çocuklu ailelerde görülüyor.

‘Örnek Çocukların Eğitiminde Anne Baba’ isimli kitabın yazarı psikoloji danışmanı Rıdvan Oluç; yeni çocuk sahibi olan ailelerin, hem kendi aile gelecekleri hem de toplumun selameti için çocuk eğitimi hakkında ortak bir görüşü benimsemesi gerektiğini vurguluyor. Çocukların geleceği planlama gibi bir dertleri ve ufukları olmadığını hatırlatan Oluç, şu ifadeleri kullanıyor: “Mesela çocuk bazen okula gitmek istemediğinde bu tip ailelerde ‘tamam, bugün okula gitme ne olacak’ denilir. Böylelikle çocuk okuldan soğumuş ve o gün okulda öğrenmesi gereken ve gelecekte çok fayda sağlayacak bilgiyi ve beceriyi öğrenememiş olacaktır. Ya da ‘illa bana şunu veya bunu alın’ diye tutturur çocuklar, aileler de aynısından 2 veya 3 tane olmasına rağmen bir tane daha alıverirler. Fakat çocukta iktisadi planlama diye bir duygu yoktur.

    Otokontrol olmadığı için çocukların ne zaman, nerede ve nasıl hareket edeceğini bilemeyeceğini aktaran Oluç, şu tavsiyelerde bulunuyor: “Çocukerkil ailede yetişen çocuklar, paylaşıma kapalı, bencil, sürekli ilgi bekleyen, uyumsuz ve mızıkçıdır. Bu sebeple çocuğun her istediği anında yapılmamalı. Her istediği yapılan ve her istediği alınan çocuk, çok değil 8-10 yaşlarında evin reisi olur. Çocuk evin reisi olduktan sonra önlem alınmaya çalışılsa da pek başarılı olunamaz. Çünkü çocukta oluşmuş en az 10 yıllık davranış biçimi vardır. Anne baba, çocuğu değiştirmede daha doğrusu kendilerini değiştirmede ısrarlı şekilde duramıyor. Bu çocuklar, ileride evliliklerini devam ettirmekte de zorlanır. Daha sonra sürekli iş değiştiren bu çocuklar, hiçbir şeyden tatmin olmazlar. Çocukerkil ailelerin çoğaldığı ve bu ailelerden yetişen çocukların oluşturduğu bir toplumda huzursuzluk eksik olmaz.”

Resul Cengiz / Zaman

Yaşayamasam da çocuğum bilsin!

Araştırma ile aile değerlerinde dikkat çekici sonuçlar ortaya çıktı. Araştırma, Türkiye İstatistik Kurumu’nun belirlediği 12 bölgede ve 67 ilde 6 bin 748 kişiye 156 soru sorularak yapıldı. Araştırmada deneklere toplumsal yapı, evlilik, nikâh, eşe ilişkin tutum ve tavırlar, namus, cinsellik, boşanma, şiddet, anne-baba-çocuk ilişkisi, anne-babaların çocuk yetiştirme tutumları, çocuklarla iletişim, medya ve boş zamanları değerlendirme konularında sorular soruldu. Proje yöneticisi Prof. Dr. Celalettin Vatandaş, aile değerlerinde birtakım çözülmeler olduğunu söyledi. Türkiye’nin, değerlerini kendi içinde aramak yerine Batı ülkelerini örnek aldığını ifade eden Vatandaş, Türkiye’nin geleneklerinden gelen öze bağlı kalması gerektiğini belirtti. Vatandaş, “Aile yapımızda birtakım değerleri kaybediyoruz. Bazı durumlar için geç kaldık ancak vaktimiz yok değil. Araştırma sonucunda teknolojinin etkilerinin çok önemli olduğunu gördük. Teknolojiyi kullanmayacak değiliz ama teknolojinin imkânlarından doğru bir şekilde istifade etmeliyiz.” diye konuştu.

İnanmasam da çocuğum dini öğrensin

Dinî yönüm güçlü, din duygu ve düşüncelerimi büyük oranda etkiler diyenlerin yüzde 90,6’sı çocuğunun dinî bilgiye sahip olmasını çok istediğini, yüzde 8,7’si ise istediğini ifade ederken, dinî yönüm var ama din, duygu ve düşüncelerimi hiç etkilemez diyenlerin yüzde 28,8’i çocuğunun dinî bilgiye sahip olmasını çok istediğini, yüzde 55,9’u ise istediğini ifade ediyor. Bu konuda çarpıcı bulgu ise kendisini ‘dine inanmıyorum’ biçiminde tanımlayanların yüzde 73,5’inin çocuğunun dinî bilgiye sahip olmasını çok istediğini, yüzde 10’u ise istediğini ifade ediyor.

Çocuk sayısı düşüyor

Araştırma, Türkiye’de doğurganlığın hızlı bir biçimde düştüğünü ortaya koyuyor. Aile profili çocuk sayısında ideal olan iki ya da üç çocuk olarak tanımlanıyor.

Dinî nikâh vazgeçilmez

Toplumda ağırlıklı eğilim yüzde 85,1’lik oranla hem resmî nikâh, hem dinî nikâh istiyor. Dinî nikâh olmadan olmaz diyenlerin oranı yüzde 78,5.

Sadakatsizlik en önemli boşanma sebebi

Araştırmaya göre en önemli boşanma sebebi düşünüldüğü gibi ekonomik sebepler değil yüzde 24,5 oranla sadakatsizlik. Bunu yüzde 17,6 ile fizikî şiddet, yüzde 17,4 ile sevgisizlik ve yüzde 17,3 ile alkol, kumar gibi alışkanlıklar izliyor.

İnternet, medyadan daha fazla etkiliyor

Araştırma internetin aile yapısını etkilemede önemli bir faktör olduğunu ortaya koyuyor. İnternet kullanma sıklığının, nikâhsız yaşayan komşuya, evlilik öncesi cinsel beraberliğe, evlilik dışı çocuk edinmeye ilişkin tutumlarda belirleyici faktör olduğu görülüyor.

Evlilik dışı ilişki olağanlaşma riski taşıyor

Araştırmada ‘Nikâhsız yaşayan komşunuz olsa ne yaparsınız?’ sorusuna yüzde 31,5’lik bir kesim ‘ilgilenmem, bu benim değil onların bileceği iştir’ cevabını verdi. Bir başka soruda da evlilik dışı çocuk edinme sorulduğunda yüzde 75’lik kesim bunu net olarak ahlaksızlık şeklinde kabul ederken, yüzde 16’lık bir kesim kararsız olduğunu, yüzde 9,9 (erkekler de) ‘olabilir, normal’ cevabı verdi. Bu durumda önümüzdeki 15-20 yıla kadar nikâh kıymanın ve aile kurmanın bir gereklilik olma vasfını kaybedeceği ve nikâhsız cinsel ilişki ve çocuk sahibi olmanın olağanlaştığı bir sürecin yaşanacağı tahmin ediliyor.

‘Evlendiğiniz güne geri dönebilseniz, yine eşinizle evlenir misiniz?’ sorusunda erkeklerin yüzde 77,8’i, kadınların ise 74,4’ü eşlerini tekrar seçeceklerini beyan ediyorlar.

ZAMAN

Yaratıcısını Arayan Çocuk!

Çocuklar öteden beri dikkatimi çekmiştir hep… Eğitimci olmamız nedeniyle değil sadece, bir baba, bir dede olmamız hasebiyle de, yakın çevremden başlayarak o cennet kokulu, temiz fıtratlı yavruları düşünmüşümdür sürekli.

Onları sevmek, başlarını okşamak apayrı bir zevk. Ama bir yerden itibaren ciddi mânada eğitimleri, tefekkür dünyalarını geliştirme, ufuk açıcı anlamda zihnî, aklî, rûhî gelişimlerine yol açmada ve geleceğe hazırlanmaları hususunda üzerimizdeki sorumluluğun ağırlığını hissetmemiz gerekiyor.

Bu anlamda sekiz yaş üstü baz alınarak, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Âyetü’l Kübrâ Risalesi oldukça dikkat çekici bir tefekkür ve tezkkür yoğunluğuna sahiptir.

Âcizâne, O eserin basamaklarında çocuklarımızı bir gezintiye ve fikrî bir seyahata çıkarmayı hikâyeler tarzında denemeye çalıştım. Yedi hikâyeden oluşan, Besmele ile başlayıp, “İnsan Bir Yolcudur” hikâyesiyle tamamlanan ve oldukça cazip renk ve resimlerle desteklenen 72 sayfalık “Yaratıcısını Arayan Çocuk” adlı kitabımız, “Sefa Yayıncılık” eliyle Türkiye’nin ve yakında dünyanın her köşesine ulaşmış olacaktır inşaallah…

Dua ve değerlendirmelerinizi beklerken, sizleri kitabın arka kabağındaki yazı ile baş başa bırakıyorum.

” Çocuklar, geleceğe gönderdiğimiz ve nurlu yarınlarımızın en güçlü mesajlarıdır.

 Özgürlüklerin en büyüğüne, hakların en değerlisine sahip olan insan “La ilahe illallah” diyen insandır ve bu durumda insan, İslam’a göre, “ne bireyin malı, ne de toplumun kölesidir”. Yalnızca yaratıcısına ait ve yeryüzünün onurlu bir misafiridir.

Çocuk; geçmişin hiçi, hâlin küçüğü, geleceğin büyüğüdür.  Bu dünyada bana bir melek göster deseler, bir çocuğun yüzüne bakın derim. O sâf, o mâsûm yüz, melekten başka  neye  benzer ki?..

Çocuk, temiz bir toprak gibidir. Hangi tohum ekilirse, onun ürünü alınır. Ona gösterilen sevgi  asla boşa gitmez. Sevgi enerjisinin üniforması yoktur ve bütün kapıları açan bir anahtardır.

Şefkat Nebîsi’nin zamanlar ve mekânlar ötesinden değer verdiği bu sevimli yavrulara hiç kıyılır mı?

Hz. Peygamber’in (s.a.v), peygamberlik dışındaki insanî yönünün en çok dikkat çekici örneklerini, çocuklarla olan ilişkilerinde bulabilmekteyiz. Çünkü O, sıradan bir insandan öte, âdeta çocuklarla çocuklaşabilen, bunu başarabilen ve diğer insanlara da tavsiye eden müstesna bir şahsiyettir.

Öte yandan Hz. Peygamber, bugün çocuk psikolojisi üzerine çalışan insanların tespit edip ortaya koyduğu pek çok gerçeğe, o dönemde dikkat çeken büyük bir eğitimcidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in gözünde çocuk reyhan çiçeğiydi. Çocukları değerlendirmesi böyleydi. Onların kokularını da : “çocuk kokusu cennet kokusudur”  şeklinde tanımlardı.

Çocukların hayal dünyasının çok zengin olduğu bilinmektedir. İşte böylesi bir zenginliğe sahip olan çocuklar için Yaratıcısını araması ve mânevî yüceliğe erişmesi hedeflenmelidir.

Sağlam bilgi, sarsılmaz bir inanç aşılanmalıdır.

Temel  gelişimlerini  dikkate alan ve gönülden dökülen sevgisini bir vitamin olarak çocuklardan esirgemeyen Şefkat Peygamberinin emri şudur: “Çocuklarınızı üç özellik üzere terbiye ediniz: Peygamberinizin sevgisi, O’nun Ehl-i Beyti’nin sevgisi ve Kur’ân okumak.”(Câmiü’s-Sağîr, No:180)

Çocuklar bizim cennetimiz olsun, biz onların cenneti olalım.”

İsmail AKSOY / www.NurNet.Org