Etiket arşivi: dershane

Risale-i Nur Dershanesi Nedir?

Risale-i Nur okumakla onun hakikatlarını bir mekân ile bağlantı kurarak empatik değerlendirmek bu eğitimde esastır. Bir hakikatla mekân arasında bağlantı inşa etmek bu tarz eğitimin en önemli yanıdır.

SAMİMİ CEHD VE GAYRET

Dershane genel anlamda itikadı güçlendiren ibadete şevklendiren, Allah sevgisi, muhabbeti Nebi, öldükten sonra dirilmeye samimi inanan insanlar yetiştirir. Bu eğitim tarzının ana temasıdır esasıdır, temelidir, bütün öğreti bunun üzerine kurulur, bunda samimi bir cehd ve gayret olursa yan temalar bundan doğar.

Dershane’de kalan kişi namazına dikkati öğrenir, vaktinde kılınan namaz, o an namaz kılan milyonlarca insanın ile birlikte Allah’ın divanına duran insanların duasına kişiyi dahil eder. Büyük bir uhrevi kazanç elde eder, bunun yanında ahdine ve çağrıya sadakat gereği büyük bir uhrevi ödül de alacağı kesindir. Vaktinde kılınan namaz insana zaman bilinci verir, ömrünü semeredar yapar.

BAKMAK VE GÖRMEK

Dershane insana dinen, fikren, ilmen eşyaya ve olaylara, nesnelere bakmayı öğretir. Bediüzzaman sanatçıların bakmak-görmek şeklinde ifade ettiği şeyi dinin hakikatlerini öğretirken öğretmiş olur. Bir bakmak-görmek şablonu vardır. Haşir risalesinde, zeki bir öğrenci o şablonu sadece oradaki olaylara değil tabiata, sanata, edebiyata, metne uygulayabilir. Ancak zeki bir bahçıvan, zekânın elinde bunu gerçekleştirebilir. Bediüzzaman ilk talebelerine bu bakmak-görmek eğitimini vermiştir. Evde okunan kitap seyahatler, gezintiler sırasında kainata ve olaylara uygulanmıştır. Bediüzzaman okuyucusuna bu fiilleri öğretirken uygulamayı da seyahatlerinde ve özellikle gezilerinde vermiştir.

Dershane uygulamalı bir din ve sanat mektebidir. Okunan hakikatler hayata ve olaylara yansıtılır. Bu uygulama Bediüzzaman’ın hayatı ile isbat edilmiştir. Bediüzzaman bunu öyle hayata yedirmiştir ki, sanatçılar gibi teorik telkinde bulunmaz, elma içindeki gıda gibi farkında olmadan öğretir.

AKIL GELİŞTİRME OKULU

Dershane bir akıl geliştirme mektebidir. Akıl plastik bir maddedir. Bütün Risale-i Nur eserleri bir akıl ekolüdür. Bediüzzaman bütün eserleri boyunca yorumlamasını bilen, tefekkür edebilen, olayları tahlil edebilen, tümden gelim ve tüme varım gibi akli temrinleri öğretir. 32. Söz’ün başındaki münazara-i faraziyede aklın tevhid konusundaki acemiliklerini anlamakta zorlanan bir adama kullanarak ortaya koyar. Bu ve Haşir, Münacat ve Ayetü’l-Kübra ve diğer eserlerde, gören gözün arkasında mantıki muhakemeler yapmaya alıştırılan bir akıl ortaya konur. Akıl nasıl bir küçük çocuk gibi başlamışsa, eserleri zaman içinde gelişmiş bir akıl olur, öyle bir hale gelir ki, akıl artık her meseleyi tahlil eden mükemmel bir akıl haline gelir, bu akıl sadece yalın bir akıl değil, kalb ile birlikte çalışan bir akıldır.

Risale mektebi-okulu ve dershanesi bir kalp yetiştirme mektebidir.

Bediüzzaman filozoflar gibi yalın bir akılla değil sürekli kalb ile birlikte çalışan bir akıl geliştirir. Ayetü’l-Kübra’da akıl geliştikçe, gözlem gücü arttıkça kalb de yola gelir, metnin sonlarında itirazın ölüp kabulün çok yönlü dirilip kalbi ayağa kaldırdığını görürüz.

Risale-i Nur’da kalp iki şekilde terbiye edilir:

Birincisi kalbin hastalıkları bizzat kalp kelimesinden hareketle anlatılır, tatmininin öneminden bahsedilir, bir de akıl ve kalbi, birlikte ama kalbi aklın zımnında tutan bir akıl eğitimi vardır. Büyük eserlerin de böyledir. Haşir’de farklı yollarda giden akıl ve kalp metnin sonunda birleşirler. Diğerlerinde de böyledir.

Risale-i Nur Dershanesi dini kavram ve temaları derinliğine öğreten, mantıki ve akli deliller ile ortaya koyan bir dershanedir.

Dershane ilim ve fen bilimlerini sentezleme merkezi olması haysiyetiyle bir ilimsel kurumdur.

Batı on yedinci yüzyıldan itibaren ilim ile dini birleştirmeye muvaffak olamamış, böyle bir genel maksat etrafında değil, bazı muvahhit filozoflar ilimle fenni birleştirmek için konuşmuşlarsa da ilmi ve fenni dini yoruma açacak iktidarları olmadığı için yüzeysel ve birkaç kelime ve cümlede kalmışlardır.

Bediüzzaman coğrafya, tarih, matematik, fizik, biyoloji, kimya, tıp, astronomi, jeoloji, epistemoloji ve daha birçok ilimlerin tevhid gözüyle değerlendirmesini yapmış, bilimin gözlem ve deneyle elde etmiş olduğu verileri din ile birleştirerek âlimleri ateizmden, din adamlarını da yobazlıktan kurtarmıştır.

ÇİMENTO TERKİPLİ ESERLERE İHTİYAÇ

Bu yönü ile dershane, bilim tarihinin gerçekleştirmeye imkânı olmayan bir büyük işlevi vardır.

Dershane modernist dünya görüşüne doğru gitmeye başlayan Osmanlının cumhuriyetle buluşmasından sonra, modernizm kurtarıcı bir düşünce olarak kabul edilmiş, ama bir milletler esperantosu olan Osmanlı, bu faaliyetle bilinçli olarak çözülmüş ve arkasından Osmanlı tipi de elindeki çimento terkipli eserler alınınca insanların ve milletlerin elinde değerler gitmiş sadece ırklar kalmıştır.

Irkı süsleyen ve zenginleştiren fikirler kovulunca çıplak ırklar üzerinden ideolojiler ortaya konmuş herkes kendinin daha mutlu olduğunu ileri sürecek kadar ahmaklaşmıştır.

Bediüzzaman yirminci yüzyılı kana boyayan ırkçılık illetlerinden kurtarmayı dershane modelinde gerçekleştirmeyi başarmıştır.

Yirminci yüzyıl ile birlikte milletler birbirine yabancı olmuş, Avrupa bir kan gölüne çevrilmiş, Avrupa’nın belli başlı milletleri birbiri ile savaşmıştır. Fransızlar ile İngilizler Waterloo da, Ruslarla Fransızlar Borodino savaşında birbirlerini katletmişlerdir. Daha başkaları da var.

BEDİÜZZAMAN FARKLI MİLLET FERTLERİNİ BARIŞTIRIP SEVDİRDİ

Bediüzzaman eserleri ile birbirine düşman milletleri barıştırmıştır.

Milletler arası Risale-i Nur Sempozyumunda bir Alman papazı bir olay anlattı: Bir alman şehrinde savaşta esir düşen insanlar bir caddeden perişan bir şekilde giderlerken, Almanlardan merhametli olanlar onlara yardım için çeşitli şeyler hediye ederler, karınlarını doyururlar. Arada düşmanlık hisleri gider, insanlık hisleri yerine gelir.

Bu dramatik örneği verdikten sonra Papaz; “İşte Bediüzzaman milletleri birbirine sevdirdi, bu şekilde.” dedi.

Bediüzzaman’ın ilhamı ile açılan okullar için bir Afrikalı din adamı; “Okullar beyaz adama bakışı değiştirdi.” diyor.

Şimdi Risale-i Nur okuyarak tarih boyunca birbiri ile savaşmış milletler dost oldular. Ruslar Türklerle defalarca savaşmışlar, şimdi Ruslar Risale okuyor, Müslüman oluyor ve kendini bu yola adıyor.

Daha çok örnekleri var bu vakanın. Bu dershanenin marifetidir, eser ile mekânın zaferidir.

İMAN BİRLİĞİ KALB BİRLİĞİ İSTER

Medrese tanrısal sanat eserleri olan kozmik varlıkları tevhid noktasında değerlendirir, sanat da nesneler arasındaki sanatsal birlikleri armonikal açıdan birleştirir. Bediüzzaman farklı nesneleri bir gaye etrafında birleştiren tevhidi, nesneler arasında da gerçekleştirir, aynı armonik tevhidi düşünceyi talebelerine ve insanlara verir. Tevhid bahislerindeki birleştirici külli mantık ile insanların da birbirini birleştirmesini salık verir, “Tevhid-i imani elbette tevhid-i kulubu ister.” der, aynı şekilde insanları birleştiren eşyaları da birleştirir, onlar arasındaki ortak özellikleri görür. Evrendeki nesneleri işlevsel olarak birleştiren tevhid, insanları da düşünceleri ve inançları ile bir araya getirir. Bunları Bediüzzaman sanata uygular, özellikle müteferrik sanat yorumlarında.

DİNİ KAVRAMLAR VE GÜZELLİK

Bediüzzaman dine estetik bir izah getirmiştir. Âlemi insanlar daha güzel şeyler yapsınlar diye yaratmıştır Allah.

Bediüzzaman Peygamberin varlığını, güzellikten, estetikten hareket ederek isbat eder, Onuncu Söz’ün Üçüncü İşareti’nde,

Sünnete ittibayı güzel davranışlar sergileyen peygambere uymak şeklinde izah eder, evrenin güzelliği güzeller güzelinin güzelliğini, insanın güzel olması ile birleştirir. Ahireti güzellikten hareketle izah eder, her yaptığı güzel olan Allah insanı toprağa gömüp farelere yedirmez, melekleri güzellikle izah eder, bütün güzellikleri insanlar takdir edemez, güzellikleri takdir için melekler gerekir der.

Bütün dini kavram ve temaları güzellikten hareketle izah eder.

Felsefeye estetik getiren Kant, dine estetik getiren Bediüzzaman.

BEDİÜZZAMAN İNSANIN MELEKELERİNİ TEVHİDLE YÖNLENDİRİR

Bediüzzaman âlemi tevhid ile dağılmaktan kurtarır.

Ateizm her varlığı başıboş, yetim, kendi başına göstermektedir.

Bediüzzaman onları birbirine işlevsel ve estetik açıdan birleştirir,
onları birleştirirken insanın melekelerini birleştirir,
gözü şehvetten, güzellik seyrine getirir,
kulağı terörist müzikten manalara,
aklı mantıklı yorumlara velhasıl her şeyi alemdeki muhtelif nesneleri birleştirdiği gibi insanın da melekelerini tevhid eder, insanın başarısı bir konsantrasyon ile gerçekleştirir.

YÜKSEK BİR GAYEYE BAĞLI FAYDALI OLMA

Kuvvelerini denetleyen ve bir maksad arkasına koşturan bir insan başarılı olur. Bu da bilimin ve dinin başaramadığı bir birleştirmedir, kabiliyeti dağıtmadan toparlayıp bir yüksek gayeye bağlamak.

Mektep programları her şeyi öğreteyim derken hiçbir şeyi öğretmeyen bir maksatlı mantık ile düzenlenmiştir. Bediüzzaman neyi öğretmesi gerekirse onu öğreten seçici ve ayıklayıcı bir eğitimcidir.

Eğitimin maksadı kendi kendine yeten insanlar üretmektir.

Bediüzzaman bir dershanede kalan insanlara din, ibadet ilmi, muaşeret, insanlara hizmet, asgari düzeyde bir ev idaresi sanatı, gelene gidene en iyi hizmeti vermek, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını onlara sunmak gibi şeyleri bir insanda toparlayan bir topyekün eğitim kurumudur.

Dershane diğergam bir kuruluştur. Bulunduğu sokağa, apartmana ve siteye, mahalleye çeşitli şekillerde hizmet götüren, onların çocuklarının dini, milli ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan bir anonim kuruluştur. Birbirine selam vermeyen komşular yerine, çevrenin dertleriyle ilgilenen insanlar yetiştirmek.

SIRA ÜSTÜ ŞAHSİYETLERE SEVGİ VE BENZEME HİSSİ

Dershane mükemmel ve sıra üstü şahsiyetlere sevgi ve onlara benzeme hissi aşılar. Peygamberler, veliler, sofiler, asfiyalar, ashap, üdeba ve daha birçok büyük insanlar gurubuna sevgi üretir, insan onlara benzemek ister. Mucizat-ı Ahmediye eserinde ashabın yaşadığı dünyayı onların peygamberle ilişkilerini anlatarak onları sevdirmeye özendirir. Bir sevgi mektebidir dershane.

Dershane bir tarih felsefesi mektebidir, Kur’an’ın olaylar ve insanlara bakışında beşer tarihinin göremediği hikmetleri anlatır. Cengâverliğe değil, insanı insanlaştıran tarihe özendirir. Tarihimizin her dönemini ara cümlelerle değerlendirir, eleştirir. Sahabe tarihini, savaşlarını, aralarındaki çekişmeleri hikmetli ve tarafgirlik hissi vermeden anlatır.

Hazreti Ali ve Cemel vakası, ashap arasındaki olaylara mantıklı bakar, insanları sorumsuz düşünceden kurtarır.

KUR’AN KISSALARINI YENİDEN YORUMLAMA

Risale-i Nur dershanesi hayata insanı bir sinema gibi seyrederek bakan hikmetli gözlere sahip insanlar yetiştirir. Tarihe, dine, gündelik hayata, sinema gibi bakmayı, seyredip içine girmemeyi öğretir.

Tiyatro, roman, sinema ve hikâye gibi eserlerin en makul ve milli örneklerini verir. Eserlerinde Kur’an’daki kıssaları yeniden yorumlar, dini çekirdek temaları hikâyeler ile yeniden yorumlar.

İman sineması ile bakar hatta Kur’an sineması terimini kullanır. Kendisi de hayatı bir sinema gibi seyreder. Muhafazakârların kabul etmediği batı kaynaklı temaları ve araçları dini ve milli bir şekilde yorumlar ve onları zararsızlaştırır.

Haşir bir romandır ama batı romanı gibi değil, küçük sözler hikayelerdir ama hikayemiz gibi değil,

Bir ve İkinci Lem’a Kur’an kıssalarını yeniden yorumlamaktır, 32. Söz’ün Birinci Kısmı bir tiyatrodur, Ayetü’l-Kübra bir tiyatrodur, bir sinemadır, bir romandır.

O zararlı gösterilen türleri bile gözden geçirir ve tezkiye eder önümüze sunar.

O konuları açıklamayı öğretir, onun deyimi ile nahiv ve kelam felsefesi yapar.
Bunları Muhakemat’ta öne sürer. Yani meal vermez hakikatı en iyi yansıtan örneği bulur; temsili bulur böylece onun meali ile yetinmez, onu en iyi şekilde anlaşılan bir hale getirir.

EBEDİ MÜCEVHERAT HAZİNESİNİN BİLETİ

Temsil örnekleme metodu eğitimin en önemli metodudur, buna dramatize etmek de denebilir. Aç bir adamın halini dramatize etmek nasılsa, Hamsun’un Açlık eserindeki gibi, Bediüzzaman da dini fikir ve inançları insanın anlayacağı şekilde dramatize eder.

Namaza “ebedi mücevherat hazinesinin bileti “ diyerek onu dramatikleştirir.

En zor hakikatleri örnekleme metodu ile anlaşılır hale getirir.

Bu da kimse tarafından başarılmamış bir büyük irtifadır, o dershane var ya, o dershane bunları gerçekleştirmiştir. O dershanenin yaptıklarını eğitim tarihindeki eğitim mekânları ile karşılaştıran bir eğitimcinin en önemli çalışması olabilir.
Nerdesin ehli gayret,
nerdesin ehli himmet?
İşte sana hizmet.
Hala günlük işlerle oyunda oynaştasın,
oğlum sen de bir Fatih olacak yaştasın,
kızım sen de Fatihler doğuracak yaştasın.

ALLAH ÂLEM VE İNSAN

Evreni yorumlamak, güneşin, ayın, gezeğenlerin birer birer ve toplu anlamlarını ve insanın onların içindeki durumunu vuzuha kavuşturmak, ilk insandan beri en büyük sorun olmuştur.

Hz. İbrahim ilk yorumculardan, yorumları ve mülahazaları ile bir sonuca varır. Bütün peygamberler varlığın yorumlarını yapmışlardır.

Bediüzzaman bir yer altı mağarasına nereden girmeyi planlayan ama bir türlü giremeyen insan gibi, varlığı yorumlamakta zorluk çeken insanlara bu “muamma-yı müşkül küşa ve tıslım-ı hayret feza olan Allah, âlem ve insan yorumlarının yüzyıllar içindeki en önemli örneklerini verir.

Kişiliği vahşi ve olayların tazyiki altında ezilen ama çıkış yolu bulamayan asrımızın bunalımlı insanına evreni, kendisi ile ülfet edilen bir varlık durumuna getirir, onlarla arkadaş yapar. Bu da her öğretim tarzının başaramadığı bir büyük irtifadır, Bediüzzaman bunu da başarmıştır.

Bediüzzaman büyük bir psikolog ve psikanalisttir. Çocuğunu ve annesini kaybetmiş bir sanatçı kadının içindeki psikolojik travmayı Freud psikanalitik seanslarla tedavi eder. Bediüzzaman en yıkıcı ruhsal buhranlara, inkâra, ölüme, öldükten sonra dirilmeye yaptığı tevhidi ve nebevi yorumlarla çareler getirir. İnsanları teskin eder.

BEDİÜZZAMAN HAKİKATLARI SÖYLER

İhtiyarlar Risalesi’nde ömrünün son dönemine gelmiş ihtiyarlara bir ruhsal tedavi merkezi açmıştır.

Hanımlar Rehberi yine bir psikanalitik–dini bir tatmin eseridir,

Gençlik Rehberi yine öyle!

Haşir ölümü yokluk gören ruhun travmasını dindirir, tevhid gibi olmayınca âlemi bir vahşet ve kendini farelere yem gören insanı geldiği gittiği yer belli olan intizamlı bir canlı haline getirerek onu tatmin eder ve emniyet içine yaşatır.

Risale-i Nur Dershanesi bir felsefe eleştiri mektebidir. Meşaiyyun, Tabiiyyun, Tabiatçı Materyalist, İdealist, Nihilist bütün felsefi mekteplerin yanlış görüşlerini tedavi eden bir büyük eser külliyatıdır.

Onun cümlelerinin arka planında filozofların sözleri vardır.

Onun her sözü birkaç filozofun cesedi üzerinde söylenmiştir. Ama o hodfuruş değildir, hakikat peresttir, hakikatı söyler.

Sadece onların nasıl böyle yanlış şeyler düşündüğü söz konusu olunca, büyük filozofların olaylara yakından bakamadıklarını bu yüzden yanlış yaptıklarını anlatır, Tabiat Risalesi’nde.

Bediüzzaman bilim tarihinin içinden çıkılmaz sorunlarını çözümlemiştir. Bir epistemoloji mektebidir. Atom konusu iki bin yıldır yorumlanır, onun arkasında birçok filozof helak olmuş, ateizmin çukuruna düşmüştür, Bediüzzaman bu konuyu en ideal bir şekilde savunur, onun ana temalarından biri atom konusudur. Atom ile ilgili fikirleri bir risale olacak kadar geniştir.

Bediüzzaman fiziğin ana temalarını anlatır, hareket, ışık, matematiğin ve estetiğin geometrinin birbiri ile bağımlı tez ve temalarını anlatır. Büyük bir matematik, fizik, felsefecisidir. Türkiye’de ilimlerin felsefesinden habersizdir profesörler, Bediüzzaman onlara bunların felsefesinin ilimde ve dinde örneklerini verir.

HER HAKİKATIN ÇOK FARKLI NOKTALARI

Dershane bir perspektif eğitim odağıdır. İnsanlar hep aynı şeylere aynı şekilde bakar ve öyle olurlar. Bediüzzaman her hakikate çok farklı noktalardan bakar, Kur’an’a kırk değişik noktadan, insana kırk değişik noktadan, evrene yirmi değişik noktadan bakar. Fenlere yirmi değişik noktadan… Bunlar anlatmakla bitmez, Bediüzzaman farklı bakışların insanıdır, onun dershanesi bütün bunları verecek büyüklükte ve derinliktedir. Ama o büyük bahçenin bahçıvanları ne yaptıklarının farkında olsalar daha büyük şeyler yapacaklardır, ama ne yazık ki bu anlamda büyük insanlar yetiştirmek mesele. Yönetme ve liderlik gibi hevesler yüzünden insanları eğitmeyi arka plana atan insanlar olmamalıyız.

Dershane insandaki bütün menfi telakkileri yavaş yavaş tedavi eden bir rehabilitasyon kurumudur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Tekrarlandıkça tekrarlanır; fakat ne usanç verir, ne de ona doyulur!

Risalelerin manevî ders halkasına giren bir kişi, kısa bir süre sonra kâinattaki bir esere baktığı zaman, onun arkasındaki İlâhî fiillerden, kainattaki tüm ilahi fiilleri teşhis edebiliyordu..

Risale-i Nur’ları ellerine geçiren insanlar, kısa bir süre sonra, hattâ bazan risalelerin ilk satırlarından itibaren, kâinatı bir kitap gibi okumaya başladıklarını hissediyorlardı. Bu, bir insan için yeniden doğuş demekti.

Çünkü, daha önce görülmeyen, görülse de önem verilmeyen varlıklar vardı şimdi âlemde. Kışıyla, baharıyla, yeriyle, göğüyle, canlısıyla, cansızıyla, gecesi ve gündüzüyle herşey ve her olay, Yer ve Gökler Rabbinden bir mektuptu ve doğrudan doğruya insanı muhatap alıyordu.

Telif edilen her risale, sanki bu mektupların şifrelerinden bir ikisini daha çözüyor ve insana onu açıkça okutuyordu. Böylece, bir yandan derslerin tekrarlanmasıyla, diğer yandan da yeni telif edilen risalelerin elden ele ulaşmasıyla, insanların önlerindeki kâinat kitabı okuma becerisi de artıyor ve bu beceri artışı, daha fazla okuma iştiyakını doğuruyordu.

Böylece, Nur Risalelerinin manevî ders halkasına giren bir kişiye, kısa bir süre sonra, kâinattaki tek bir esere baktığı zaman, onun arkasındaki İlâhî fiillerden bir tanesini teşhis etmesi yetiyordu; o tek fiil, kâinattaki bütün İlâhî fiillerle omuz omuza verip, onu bütün İlâhî isimlerin Müsemmâsına götürebiliyordu.

Fakat bu bakış açısı ve bu beceri, iradeli bir bakışa ve sürekli temrinlerle bu bakış açısını diri tutmaya ihtiyaç gösteriyordu. Aksi takdirde, dünya hayatının uğraşları, özellikle geçim endişesi ve zamanımızın diğer meşgaleleri, insanın dikkatini hemen dağıtıverme istidadını taşıyordu.

Bediüzzaman’ın talebeleriyle yazışmalarında, onları bu tür oyalanmalara karşı zaman zaman uyardığı görülmektedir. Daha önce de temas edildiği gibi, yeni telif edilen bir risalenin ulaşmasından sonra, bu risale ile ilgili hissiyatı satırlara dökerek Üstada göndermek, onun yakın talebeleri arasında bir geleneğe dönüşmüştü. Öyle anlaşılıyor ki, bu mektuplar, aynı zamanda, Bediüzzaman’a, talebelerinin kavrayışlarını ölçme ve gelişmelerini izleme imkânı da veriyordu.

Nitekim iki risaleye en yakın talebesi Hulûsi Beyden cevap gelmediğinde, Bediüzzaman, bu gecikmenin birtakım dünyevî meşgalelerden ileri geldiği sonucuna varmakta gecikmemiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, Hulûsi Bey, o sıralarda bir harita işiyle meşgul olmaktadır; ancak bu maddî işin ayrıntıları, onun “pek keskin zekâsı” önünde geçici bir perde teşkil ederek, manevî âlemlerdeki incelikleri yakalayıp manevî zevkleri tatmasına engel olmuştur:

Gurbet mektubuyla kamer ve zemin ve seyyarata [ay, dünya ve gezegenlere] dair mektubuma cevap verilmemesinin sebebi şu olmak gerektir ki: Gurbet Mektubu, bütün dünyayı unutmak hissiyle yazılmıştır. Sen dünyayı unutmak değil, belki vazife itibarıyla en sathî maddiyatla zihnin meşbû olduğu bir zamanda, herhalde o gurbetteki zevki bulamadın. Ve o Mektubun tam derecesini, muvakkaten perde çekilmiş olan parlak zekâvetin kavrayamadı ki, cevap yazamadı.

Öteki Mektup, çok yüksek ve çok geniş hakaike [hakikatlere] işaret ettiği ve hadsiz âlem-i ulviyenin ve nihayetsiz âlem-i mâneviyenin bir nevi haritasına işaret ettiği için, sâfî, meşgalesiz, arzî ve arzlılardan sıyrılıp yukarıya çıkan bir akıl lâzımdı. Halbuki, benim gayretli kardeşim, o vakit zeminin haritasını alacak bir vazifeyle meşgul olduğundandır ki, o ulvî ve pek keskin zekâvetin, o Mektuba karşı sükûtu iltizam etmeye mecbur olmuş.”

Zaman zaman, insanların dikkatini manevî konulardan çekecek ve son derece değerli ömür dakikalarını, saatlerini ve günlerini gelip geçici meselelerle ziyan etmesine yol açacak bahanelerin güç kazandığı olur. Üç Aylar gibi mübarek mevsimlerin geride kaldığı, yahut bir yandan engin bir tefekkür zemini teşkil ederken diğer yandan da insanın nazarını gaflete yöneltme istidadı taşıyan bahar ve yaz mevsimlerinin yaklaştığı dönemlerde, Bediüzzaman aşağıdakine benzer mektuplarla talebelerini uyarmaktan geri kalmamıştır.

Bilirsiniz ki, yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütûra düşüp tâtil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddî hakaikle tam meşgul olamıyor.

Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem Şuhûr-u Selâsenin [Üç Ayların] gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması, elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur size fütur vermesin. Çünkü o dersler, ulûm-u imaniyeden [iman ilimlerinden] olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus, siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz.”

Neş’eli kış dersleri, mütevazi evlerde sobaların etrafında halkalanmış mütevazı insanlar arasındaki sohbetlerin uzadıkça uzadığı ve tazelenen çaylarla iyice tatlandığı derslerdir. Bir iman bahsi açılır risalelerin birinden. Büyüleyici cümleler, risaleyi okuyan talebenin dilinden birbiri ardınca dökülür. Hayaller cennet gibi âlemlere kilitlenir. Bir muhabbet pınarı kaynamaya başlar. Duygular keskinleşir. Sohbet ısınır, insanlar ısınır, âlemler ısınır. Kalabalık, görünenin kaç misline çıkar sohbet boyunca, kimse bilmez. Ancak herkes bilir yahut hisseder ki, kendilerinden başka birileri de oradadır, yanı başlarında aynı ders ve aynı tefekkürdedir. Bir tek kanat seslerinin işitilmediği kalır, o kadar.

Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakkın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından [iman hakikatlerini dinlemekten] çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz [dinleyicileriniz] çoktur.

Allah’ın kitabını okumak ve öğrenmek için Allah’ın evlerinden birinde veya başka bir evde bir araya gelen hiçbir topluluk yoktur ki, melekler onları ziyaret ederek etrafında dönmesin. O topluluğa kalp huzuru iner, onları rahmet kaplar. Ve Allah, yüce katında bulunan meleklere onları hayırla anar.”

Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.

Görünen âlemlerle görünmeyen âlemlerin gündemleri birbirinden çok farklıdır. Birinde manşetlere çıkan haber, diğerinde hiç işitilmeyebilir. İman ilimlerinin açtığı kapıdan âlemlerin her ikisine birden bakanlar ise, kâinatın asıl gündemini yakalamakta gecikmezler.

Baharın yaklaştığı günlerden birinde karları tebessümüyle eriten bir kardelen, kozasından çıkmış bir kelebek, bu âlemdeki pek çok insanın dönüp de bakmayacağı, baksa da görmeyeceği, görse de o akşamki bir televizyon programının tek bir sahnesi kadar bir değer vermeyeceği işlerdendir.

Fakat nakış nakış İlâhî isimlerin dokunduğu hiçbir hadise, gözden kaçırılacak kadar önemsiz olamaz bu kâinatta. Ve bir Risale-i Nur talebesi bunu bilir. Onun keskinleşmiş duyuları, manevî âlemlerde haber teşkil edeni, manşetlere çıkanı, izleyici toplayanı kaçırmaz. Bir ibretli bakış, bir tefekkür, bir zikir, dünyanın kalabalığı arasında kaybolup gidecek bir küçük hadise değildir; bunu bilir Risale-i Nur talebesi. Her an, nice “sıradan” insanların zikir ve fikirleri rengârenk çiçekler halinde açar ve bu gezegenin manevî simasını bir bahar sahnesine çevirir. Açan çiçeklere onların müştakları doluşur. Görünen âlemlerin yasaları, bir başka biçimde, görünmeyen âlemlerde işler. Biri kelebekleri çağırır çiçeklerin, diğeri melekleri. İman ilimlerinin talebesi, dünya ve içindekilerden daha hayırlısını bulmuş, onlardan daha kalabalık bir dost topluluğu edinmiştir.

Rabbimiz Allah deyip dosdoğru bir yol izleyenlerin üzerine melekler inerler. “Korkmayın,” derler onlara. “Mahzun da olmayın. Dünya hayatında da, âhirette de biz sizin dostunuzuz.”

Dostlar, olup biteni kaçırmazlar. Her söz, her görüntü, her düşünce, her hayal tek tek kayda geçer. Ve bütün bunlar, Yer ve Gökler Rabbine sunulur. Nasıl bir ihtişam içinde, orası ancak o âlemlerden görülür. Ama söz Ona yükselir; bu görülmüş gibi bilinir. Çünkü öyle buyurmuştur Kur’ân’ı gönderen.

Görünen âlemin önemli haberleri, görünmeyen âlemlerde nasıl sıraya giremezse, o âlemlerin haberleri de bizim dünyamızda pek rağbet görmez. Ancak kâinatın hakikatinden haberdar olan, duyuları keskinleşmiş olanlar, dünya kalabalıklarının değil, Allah’ın katında değer taşıyan şeyin peşindedirler.

Dünya hayatının meşgaleleri bu duyuları ve düşünceleri köreltmek üzere her taraftan saldırı halinde olduğu için de, sürekli derslerini tekrarlayarak his ve heyecanlarını diri tutmaya, doymak bilmeyen meraklarını ve kendilerine manevî Cennet hazlarını yaşatan şevklerini arttırmaya çalışırlar.

Onların iman derslerine olan ihtiyaçları, işte bu yüzden içilen su veya alınan nefes gibidir:

Tekrarlandıkça tekrarlanır; fakat ne usanç verir, ne de ona doyulur.

Ümit ŞİMŞEK

Afrika-Tanzanya’da Risale-i Nur Faaliyetleri Başladı!

Esselamu aleyküm verahmetullahi veberaketühü

Aziz, sıddık, muhterem ağabeylerimiz.

Tanzanya‘nın başkenti Darusselam‘dan binler selam.

Elhamdülillah Allah’ın inayeti ve abilerimizin duaları ile 27 haziran 2011 tarihinde Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’a gece saat 3’te indik. Allah razı olsun Tanzanyalı Faraji kardeş bizi havaalanında karşıladı ve uygun bir otele yerleştirdi.

Faraj kardeşle tanışmamıza ve Tanzanya’ya gitme niyetimize gelince: İzmir‘de 2008 senesinde dersanede kalırken yurtdışından üniversite okumak için gelen Türk-i devletlerden ve Afrikadan kardeşlerin dersleri olduğunu ve ders okuyan ağabeylerinin askere gittiğini ve bizi ders takibi için davet ettiklerini öğrendik. Bornova‘dan Ercüment Abi’yle o kardeşlerin dersine iki sene devam ettik. Derslerimiz Cuma akşamları Bornova’da mütemadiyen 50-60 kardeşin katılımıyla 2010 senesine kadar devam etti. Mütalaalı bir dersten sonra yemek ikramı ve çay ve namaz kılıp ayrılıyorduk.

Sürekli afrikalı kardeşlerle bir gün Tanzanya’ya geleceğiz ve orada bir Nur Medresesi açacağız diye şakalaşıyor ve ciddi davetler alıyorduk.

Ve 2011 senesine gelince Tanzanyalı Mugişa kardeşle konuşurken hala Tanzanya’da bir dersane olmadığını üzülerek öğrendik ve ciddi bir şekilde Tanzanya’ya gitmek niyeti hasıl oldu. Mugişa kardeşle 2011 yazında onun yaz tatilinde beraber Tanzanya’ya gitmeyi kararlaştırdık.

Haziran sonunda Mugişa ile görüşmemizde Mugişa’nın okulunun uzadığını ve beraber gidemiyeceğimizi fakat beni oradan birileriyle irtibatlandıracağını söyledi ve şu an Darüsselam’da doktorluk yapan Faraj kardeşin telefonunu verdi. Hemen aynı gün Faraj’ı aradık ve bir hafta içerisinde gelebileceğimizi söyledik.

Bir hafta içinde biletimizi ayarlayıp İstanbul’a abilerin de dualarını almaya ve kitap tedariki yapmaya gittik. 500 kadar İnglizce küçük risale, 25 Swahili lisanında Risale-i Nur ve 12 büyük boy ingilizce risale ve bir Türkçe külliyat hazırlayıp Sungur Abimizin duasını almak maksadıyla yanına çıktık. O esnanada Sungur Abiyi ziyarete gelen Hüsnü Bayram Abi, Ahmet Aytimur Abinin ve en sonda Sungur Abinin dualarını alıp Allahın inayeti ve yardımıyla hiç dil bilmediğim halde yola çıktık.

O gece otelde dinlendikten sonra sabah Faraj kardeş arkadaşından sadece bizi dolaştırmak maksadıyla emanet aldığı arabasıyla geldi ve birhayli uzak olan evine götürdü ve beraber yemek yedik. Emekli ingilizce öğretmeni olan annesi beni çok sıcak karşıladı hemen yanımda olan ingilizce eserlerden ve swahili lisanında risaleyi takdim ettik. Çok memnun oldu ve iki günde eserleri okuyabileceğini söyledi.

Faraj kardeşin hanımı Hanife Hanım da Türkiye’de okumuş ve güzel Türkçe konuşuyor. Swahili dili Afrikada 80 milyon kişi tarafından konuşuluyor. Tanzanyanın nüfusu ise 40 milyon, yarısı müslüman. Swahili sahiller demek ve Türkçe gibi yazıldığı gibi okunuyor.

Biz de hemen orada swahili küçük sözlerden bir ders yaptık. Ben orada birinci sözden okurken Farajın polis memuru olan ablası bizi dinlemiş ve çok hoşuna gitmiş hemen bizden birkaç kitap alıp kendisi okuyacağını ve Darüsselam Polis Akademisinde arkadaşlarına okutacağını söyledi Elhamdülillah.

Faraj Kardeşle beraber oradan ayrılıp Darüsselam’ın en büyük camilerinden birine gittik. Orada caminin imamıyla tanışıp arapça Hutbe-i Şamiye’yi ve Swahili bir kitap verdik. Daha sonra cami cemaatinden tanıştığımız kişilere ingilizce kitaplardan hediye ettik. Tanzanya’da aşağı yukarı herkes ingilizce biliyor.

Yine orada tanıştığımız Umman asıllı Ali Said Muhammed ağabey bizi ısrarla ofisine davet etti. Ofisinde Faraj kardeşin tercumanlığı ile dilimizin döndüğünce oraya geliş gayemizden, Üstadımızın Tarihçe-i hayatından ve Türkiye’deki Nur dersanelerinden bahsettik, kitaplarımızdan hediye ettik. Çok memnun oldu her zaman beklediğini ve maddi manevi hiçbir yardımı esirgemeyeceğini belirtti.

Daha sonraki günlerde Faraj kardeş, Allah ebediyen razı olsun hergün arabasıyla otelden alıp otele bıraktı. İki gece de evinde misafir etti.

Darüsselam’da Müslüman mahallerinde çok sayıda yetimhane var ve bunlara devlet bakamıyor, özel kişiler tarafından halkın desteğiyle işletiliyor. Küçük baraka gibi yerlerde 100 çocuk barınabiliyor, tabi yatmak için yerde bir köşede yer bulabilenler çok şanslı. Yetimhane sorumlusu Abdullah Bey Durumlarının çok kötü olduğunu, yardıma çok muhtaç olduklarını belirtti, bizde ancak yanımızda getirdiğimiz küçük hediyeleri ve kitaplardan verebildik. Çocuklar çok mutlu oldular ve kitapları okuyacaklarını söylediler.

Tanzanya’da bulunduğumuz ilk on gün süre içerisinde birçok camiyi ziyaret ettik, bazı liseleri ziyaret ettik , oralarda kitaplardan hediye ettik, Üstadımızdan bahsettik ve çok büyük memnuniyete vesile oldu. Darüsslam’da Türkiyede okumuş çok sayıda kardeş var, bunların hepsiyle tek tek tanışıp geliş gayemizden bahsettik, hepsi çok memnun olup dersane açılması ve devam etmesi konusunda her türlü desteği vereceklerini söylediler. İleriki günlerde Türk okulunu da ziyarete gittik fakat trafiğin çok yoğun olması sebebiyle geç kalınca kimseyi bulamadık.

O esnada Faraj kardeş oraya çok yakın bir yerde iki Türk doktorun bir Diş Kliniği açtıklarını ve onları ziyarete gidebileceğimizi söyledi. Kliniğe vardığımızda daha bahçedeyken Doktor İsmail Abi bizi kapıda karşıladı. Daha sonra yukarıda terasta Mehmet abiyle de tanıştık. Onlarada geliş gayemizden bahsettik, onlarda dersane açıldığında derslere gelebileceklerini söylediler.

Ertesi gün Darüsselam’ın en büyük ve meşhur fuarı olan SabaSaba fuarına gittik. Burası uluslararası bir fuar, burada da elimizde olan 300’den fazla kitabı yerli halkın ve yaban ziyaretçilerin çok büyük ilgisiyle kısa sürede bitirdik. Orada Türk firmaların stantlarıda vardı, Türk abilerle tanışıp onlarada Türkçe küçük Risalelerden hediye ettik. Hatta bir Suriyeli tüccar Türkiyeden geldiğimizi duyunca bize “Kardaşlar” diye sarıldı. O abimizede Arapca Hutbe-i Şamiye kitabını verdik.

Elhamdülillah Darüsselam’da on gün boyunca elimizden geldiğince insanlara ulaşmaya çalıştık. Nur tohumlarını Afrika’nın bu Tanzanya tarlasına serpmeye çalıştık. Tevfik Allah’tan. İnşaallah Ahlahın yardımı ve sizlerin dualarınızla bu nur tohumları filiz verceklerdir.

Müstecab dualarınızı bekliyoruz.

Tanzanya Darüsselam’dan

Kardeşiniz Ali

www.NurNet.org

Amerika’daki Hizmetlere Kısa Bir Bakış

Selamun Aleykum Aziz ve Muhterem abilerimiz. Kandiliniz mübarek olsun. Cenabı hak bu kandili ve mübarek günleri bütün alemi islam hakkında hayırlara vesile kılsın inşallah. Amerika’ya geleli yaklaşık üç hafta oldu. Hem sizi bilgilendirmek hem duanızı almak için kısaca müşahedatımı anlatmak istiyorum.

Uçakla Newyork Kenedy havaalanına indikten sonra kardeşlerle beraber Philedelphia(filedelfiya) ya gittik. Philedelphia Amerika’nın ilk başkenti ve büyük bir şehir. Elhamdülillah orada mülk dershanemiz, vakıfımız ve yerleşmiş bir hizmetimiz var. Akşam derslerine ve gündüz faaliyetlerine katildik. Derslere Amerika’nın yerlisi olan Müslümanlar hatta Hıristiyanlardan bile gelenler var. Aynı bizim gibi dönerli okuyorlar ve mütalaa yapıyorlar.

Kardeşler değişik İslami grupların toplantılarına katılıyor, onlara Risale-i Nur’u tanıtmaya çalışıyor. Burada Türkiye’deki gibi insanlarla konuşmak tanışmak ve onlara bir şey anlatmak kolay değil. Ancak bir konferans, seminer, ya da benzeri ortamlarda anlatılabiliyor. Onun için her gün birçok şehirde böyle toplantıları bulmak mümkün.

Geçen Hardford’da sonradan Müslüman olmuş Chaplen (din adamı ) olarak çalışan bir kişinin Hıristiyan ve Convertleri (sonradan Müslüman olanlara burada böyle deniyor) bilgilendirmek için tertip ettiği bir seminere katildik. İnsanlar o kadar ciddi dinliyorlar, notlar alıyorlar. konuşulanların çoğu risalelerde izah edilen meselelerdi. Seminerden sonra konuşmacıya risalelerden konuştuğuyla ilgili bahisleri e-maille ona ilettik.

Burada İngilizceye hakim birisi bu tarz faaliyetlere girse her yerde böyle hizmet imkanları var. Convertler tamamen ayrı bir hizmet sahası. Bir kişi Müslüman olduktan sonra onu ağır imtihanlar bekliyor. Gerek aile gerek toplum gerek kafasındaki şüpheleri izale etmemekten gelen sıkıntılar. Onun için onlarla çok ciddi alakadar olmak gerekiyor. Bu manada bir islam bilgi merkezi açacağız inşallah. Dua edin.

Philephia’dan dönerken New Jerse’ye uğradık. Orada da dersanemiz ve cemaatimiz var. Fakat talebe ve vakıf yok. Güzel faaliyetleri var maşallah. Orada Türk mahallesine gittik aynı Türkiye’de gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Dönüşte Newyork’tan geçtik . Newyork’ta dershanemiz var, kalanlar da var. Ama dershane çok küçük olduğu için kalmadık. İki küçük oda, mutfak odanın birinin köşesi, zorlukla girebildiğiniz bir banyo. 1750 dolar kira ödeniyor. Kardeşler baya zor şartlarda kalıyorlar. Fakat Amerika meşveretinde konuşuldu. İnşallah Newyork hizmetleri canlandırılacak. Vakıf verilecek. Çünkü Newyork buranın İstanbul’u gibi.

Newyork ve Chicago en fazla Müslüman yaşayan ve en büyük şehirler. Biraz kenarda normal büyüklükte bir dershane 3000 dolar civarında. Ama inşallah tutmaya çalışacağız dua edin. Bu maddi zorluklar sebebiyle ve ilk gelen vakıfların okulu sebebiyle hizmete Hardford’dan başlamışlar. Yani bu Türkiye’ye İstanbul’dan değil de Bilecik’ten başlamak gibi olmuş. O zaman bir cihette mecburiyet varmış ama şimdi yok.

Hardford’a iki saat mesafede Boston şehri var. Orada da dershane var, kalan talebeler var. Ama oraya da yeterince alakadarlık gösterememişiz. Yeterli hizmet elemanı olmadığı için. Sadece Boston’da beş yüz üniversite var. Dünyanın her yerinden insan bulmak mümkün. İnşallah burada on yıldır kalan vakıf Baykar kardeşi oraya göndermek istiyoruz. Belki de İslam bilgi merkezini orada açacağız. Dua edin.

Hardford’da iki tane mülk dershane var. Cemaatimiz meşveretimiz var. Allah razı olsun kardeşlerin koşturmaktan boş vakitleri yok. Her yerde olduğu gibi burada da ehli hizmete ihtiyaç var. Burada halaka(halka demek) denilen İslami konuşmalar toplantılar oluyor. O kadar çok ki yetişmek mümkün olmuyor. Burada yakınlarda islam fuarı olmuş, orada kardeşler risalelerden satmışlar çok insanlarla tanışmışlar. Bu bölgedeki neredeyse bütün İslami faaliyet yapanlarla tanışıyorlar.

Yarın kandilden sonra Chicago’ya doğru yola çıkacağız. Orada İslami fuar varmış ona katılacağız. Kardeşler bir stant kiralamışlar, orada risale satacağız. İnşallah birçok insana risaleleri anlatma fırsatımız olur dua edin. Ondan sonra Fortway şehrine güneye Washington’a Baltimore ve daha birçok dershane olan, kardeşlerin olduğu beldelere uğrayıp ziyaret edeceğiz. Dua edin hizmetlere vesile olsun.

Hem Cenabı Hak buralarda nurları sümbüllendirsin diye dua edin. Bir de İspanya ve Gana, Arnavutluk’a da Karabük bölgesi bakıyor. Oralara da hizmet bir önce götürebilmek için dua edin inşallah.

Acele yazdığım için hissiyatımı ve gördüklerimi düzenli ifade edemedim, gelince daha tafsilatlı görüşürüz inşallah.

Kardeşiniz Ali

Amerika

www.NurNet.org

Almanya Köln’de Yatılı Okuma Programı Düzenlendi

Yıllardır Köln Dershanesi olarak çeşitli yaş gurubundaki gençler için,hem kendi dershanemizde,hem de farklı mekanlarda yatılı okuma programları düzenlemekteyiz. Bu programlar, hizmetimizin omazsa olmazları arasında yerini almış durumda.

Almanya’daki iki haftalık tatiller ve dini bayram günleri böylesi programlar için en uygun dönemlerdir. Fakat bu tatillerle yetinmiyor, zaman zaman haftasonlarını da okuma programları için kullanıyoruz.

Geçen haftasonu düzenlediğimiz programa 13-16 yaşları arasındaki gençlerimiz katıldı. Sayıları  18’i  bulan bu gençleri, Pazar ev dersi gurubumuzdan ve her haftasonu dershanemizde yatılı olarak kalan talebelerden oluşturduk.

Son program, Köln Dershanesi gençleri olarak, organize ettiğimiz 6.’ıncı okuma programımız. Her geçen organizasyonla daha çok tecrübeler ediniyor ve programlarımızı böylelikle her seferinde daha olgun ve verimli hale getiriyoruz. Böylesi organizasyonları üstlenebilir durumda olmaktan dolayı da Allah’a sonsuz şükürler ediyoruz..

Her okuma programımızın olduğu gibi, bu programımız da çok güzel ve verimli geçti. Daha program bitmeden ekilen tohumların filizlendiğini müşahede etmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

Avrupa’da böylesi programlara çok ihtiyacımız olduğunun altını çiziyor ve Allah’tan bu tür programların artması için niyazda bulunuyoruz..

Selam ve Dua ile..
Medrese-i Nuriye Köln