Etiket arşivi: filipinler

Filipinler’de Müslüman Olanlar ve Kurban Mektubu

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu,

Kurban bayramımızın bütün Türkiye’ye, bütün Filipinler’e ve bütün alem-i İslam’a hayırlara vesile olmasını dilerim ki, ilk günden itibaren bu hayırlı haberleri aldık ve alıyoruz, yasadık ve Hakkal-yakin yasıyoruz. İste size küçük bir misali…

Filipinlerde bayramın ilk gününden itibaren Müslümanların olduğu her bölgede, elimizin ve gücümüzün ulaştığı her beldede, sesimizin yetiştiği ve duyulduğu her diyarda faaliyetler yaptık veya yapmaya çalıştık. Cdo şehrinden, İligan şehrine, Marawi’den, Zambuanga’ya, Manila’dan, Davao’ya… küçük medreselerden tutun da üniversitelere, hapishanelerden tutun da, Müslim Police Center’lara kadar her yere Kurban Bayramı’nın geldiğini ve bunun bizim festivalimiz olduğunu, her şeyden öte bizim ibadetimiz olduğunu, gücünüz olmasa da gücü olan hayır sahiplerinin bu ufacık Müslüman topluluğundan haberdar olduklarını ve düşündüklerini anlattık. Türkiye’mizi anlattık, hayırseverleri anlattık, insanların gönüllerini İslamiyet’e ve Müslümanlara ısındırmaya çalıştık.

Bunları yaparken de Rabbimizin inayetinden sonra en büyük dayanak noktamız bizim milletimiz, bizim insanimiz, bizim hayırseverlerimiz Türkiye’miz oldu. “Mü’min mü’minin kardeşidir” ayetinin tecessüm etmiş halini yasamaya ve yaşatmaya çalıştık ve halen çalışıyoruz. Daha 2 günde dualarınızla devam edeceğiz inşallah…

İşte Filipinlerdeki bu Kurban faaliyetlerimiz esnasında bugün yani pazartesi öğleden sonra, 5 Filipinli Müslüman oldular. Kelime-i Şahadet getirdiler, videosunu şuan yüklüyoruz. Bu sadece Filipinlerde, küçük bir şehrin ufak bir beldesinde yapılan kısa bir kurban faaliyetinin meyvesidir. Elhamdulillahi Rabbil Alemin…

Bugün buraya; Filipinlere kurban hissesi gönderen bütün abi ve kardeşlerimizin manevi hesaplarına da Filipinlerden sahralar dolusu kırmızı koyun gönderilmiştir… Biz bu dünyada sizin hisselerinizle kurban festivali yaptık, inşallah sizlerde bizim hisselerimizle sırat köprüsünde ve Cennet’te kurban festivali yaparsınız…

Evet, Müslüman oldular diyorum hem de onca Hıristiyan’ın içinde, nüfusun yüzde 90’nın Hıristiyan olduğu bir memlekette İslamiyet’i seçtiler veya bizim tabirimizle “dinlerini tamamladılar”. Aslında bu mana benim burada ifade ettiğim kadar kolay bir mana değil, bunu yaşamak, şahit olmak lazım.

Çare Gönüllüleri derneğinden kurban için gelen abilerden biri, Kelime-i Şahadet getiriyor, yeni Müslüman olan Hıristiyan da onun sözlerini tekrar ediyordu. O abiye neler hissettiği sorulunca bütün vücudunun titrediğini, kelimelerin bunu ifade edemeyeceğini söyledi. İşte bizimde kelimelerle ifade etmeye çalışıp da edemediğimiz bir duygudur bu…

Resulullah’ın o canlar feda sözüyle “Birinin sizin vesilenizle hidayete ermesi, sizin için sahralar dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır” hadisine mazhar olmak, bu yolda zaman, hayat, mal mülk, harcamak en şerefli ve karlı şey olsa gerek. İşte Kurban, ticaretin, zamanın, hayatın sadece Allah rızası için harcandığını ifade eden inanılmaz güzel bir ibadettir…

İnsanları dayanışmaya, birlik ve beraberliğe iten, “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” ayetini bizlere canlı örneği ile gösteren bir ibadettir…

Yaklaşık 10 bin km uzaktaki birini düşündüren, onun acısını ve sevincini paylaştıran bir ibadettir…

Lisan-ı hal ve kal’leri ile binlerce km uzaktan sizlere dua ettiren, belki ahirette şefaatçi olacak bir ibadettir…

Fakirin yüzünü almakla, zenginin yüzünü vermekle güldüren bir ibadettir…

Ne diyelim, aslında bu duyguyu gülmek değil ancak ağlamak teskin eder…

Bu gariban milletler yıllarca Müslümanlık mücadelesi vermişler, kendi kimliklerini, İslami yasayışlarını yüzyıllardan beri korumaya çalışmışlar.  İslam namına en son Abdulhamid Han Hazretlerinden başka hal hatır soran olmadan, senelerce ecnebi memleketlerde yaşamışlar. Binlercesi öldürülmüş ama İslam bu insanları muhafaza etmiş, korumuş. Yer yer cahiliye dönemindeki davranışlar gibi tavırları olsa da, Allah, Resul ve Kur’an’dan kopmadan, bazen sefaletle, bazen cefa ile yaşamışlar.

Şimdi ise başka diyarlardan gelen 100-200 tl gibi bir meblağ ile senede 1 defa bile olsa bir festivalleri, bir ibadetleri oluyor ki bu para Türkiye’de çoğu restoranda 4 kişilik bir akşam yemeği parasıdır. Bir hali saha parasıdır, bir günlük piknik parasıdır. Ama burada ise, çocukları mutlu eden, bazılarının ilk defa et yediği, kimilerinin İslam’la şereflenmesine vesile olduğu, kimilerinin Müslümanlığını muhafaza ettiği, insanların Müslüman’ım demekten iftihar ettiği bir mana haline geliyor.

Ben sadece Filipinlerde, görebildiklerimden ve anlayabildiklerimden bahsettim. Ya göremediklerim…

Rabbim bizlere bu manaları daha da hakkıyla düşünüp, hakkımıza düşen hakları iftiharla vermeyi nasip etsin. Komşusunu ve komşu ülkeleri düşünmeyi ve onlarla hemhal olmayı nasip etsin.

Amiin… Bihurmetil Seyyidül Mürselin

Filipinlerden Binler Selam,

İbrahim KARA

www.NurNet.Org

İntihar Etmek Üzereyken Cep Telefonuna Gelen Mesaj

İntihar etmek üzereyken cep telefonuna gelen mesajla dünyası değişen Filipinli Sally hanımın sözleri…

Filipinler’de hizmetlerle ilgilenen M. Rıza Dalkılıç’ın oraya ilk defa gittiği zamanlarda bir İngilizce öğretmenleri var. Sonradan Müslüman oluyor. Adı Sally Tayabana. Salli Arapçada namaz kılmak anlamında. Sally hanım Müslüman olduktan sonra Saliha ismini aldı. Türkiye’de bulunan Saliha hanım ile İslamiyetle tanışmasını konuştuk. Tercümeyi M. Rıza Dalkılıç yaptı.

HAYATIMIN TAMAMINI RİSALE-İ NUR HİZMETİNE VAKFETTİM

Saliha kardeşimiz kendisini nasıl tanıtır?

Filipinlerin kuzey adalarında Katolik bir aileden dünyaya geldim. Altı sene evvel babamı kaybettim. Annem 76 yaşında ve hayatta. Kuzey adalarında kendi köyümüzde ikamet etmektedir.

Eğitiminiz nedir?

Filipinler Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Filipinler Üniversitesi dünyanın en büyük 500 üniversitesinden biridir. Asyanın en iyi üniversitelerinden birisidir. Ondan sonra yabancı uyruklulara öğretmenlik yapıyorum.

İngilizce mi öğretiyorsunuz?

Evet. Yabancı insanlara daha çok Kore ve Japon ağırlıklı insanlara İngilizce öğretmenliği yapıyordum. Müslüman olduktan sonra hayatımın tamamını Risale-i Nur hizmetine vakfettim.

Risale-i Nur’u ilk defa ne zaman, nerede duydunuz?

Risale-i Nur’u Türk öğrencilerimden 2003’ün, Ekim veya Kasım ayı başlarında öğretmenliğe daha başlamadan önce ev ziyaretinde duydum. Bana 20. mektubu vermişlerdi.

Hangi vesile ile o eve gittiniz?

Arkadaşlarım beni ikaz etti, “bunlara karşı dikkat et” diye. Bunun üzerine eve gittim. Kaldıkları evi görmek istedim bunlar nasıl yaşıyorlar diye.

“MÜSLÜMANLARIN TERÖRİST OLMA İHTİMALLERİ OLABİLİR” DİYE UYARILMIŞTIM

İlk defa gençler size geldi, siz de onların evine gittiniz?

Ne yaptıklarını öğrenmek istedim. Hakikaten buraya İngilizce öğrenmek için mi geldiler yoksa başka bir maksatları mı var bunu öğrenmek için gitmiştim. Normalde öğrencilerin evine gitmem. “Türkiye gibi gelişmiş bir ülkeden gelen insanların İngilizce bilmemesine imkan yok bunlar İngilizce biliyorlardır. Başka bir maksat için Filipinler’e gelmişlerdir. Belki de Ortadoğu, Irak, Arap ülkelerinden birisi de olabilirler. Müslümanlar, dolayısıyla terörist olma ihtimalleri olabilir” diye uyarılmıştım.

Eve gittiniz ne ile karşılaştınız?

İçeri girdiğimde –erkek öğrenciler oldukları için- evlerinin çok karışık, darmadağın, kirli olacağını düşünüyordum. İçeri girdiğimde çok şaşırdı. Evin çok düzenli, tertipli olduğunu, arkadaşların çok kibar ve misafirperver olduklarını, evin içersinde büyük bir kütüphane ve dışarıdan çok kitapların olduğunu gördüm.

Kitapları görünce ne düşündünüz?

Bu kadar kitabı görünce ilk aklıma gelen şey “bunlar bu kitapları buraya satmaya mı gelmişler, yoksa bu kitapları okumaya mı gelmişler” oldu. Fakat benim anlamadığım bir dilde yazılmış bu kitapları açtığımda içimde şiddetli bir “ben bu kitapları anlamak için her şeyi yapacağım, yapmam lazım” gibi bir his uyandı. Bilmediğim bir dilde yazıldığı halde.

HAYATIN HER SAFHASINDA NASIL ALLAH OLUR?

Sonra nasıl gelişti?

Bu ilk tanışmadan sonra baktım bunlar iyi insanlar, kötü insan değiller. Düzenli, tertipli insanlar. Zarar gelebilecek insanlar gibi gözükmüyorlar. Beni o ilk günde etkileyen hususlardan bir tanesi de tamamen farklı bir hayat tarzına sahip olmalarıydı. Mesela ders günleri konuşulurken Cuma günleri derse kalamayacaklarını çünkü Cuma günü mescide gitmelerinin gerektiğini söylemişlerdi. Ne zaman merak ettiğim bir şeyi sorsam, cevap sürekli dinden geliyordu. “Şunu ne için böyle yapıyorsunuz?”, “Bu bize dinimizin emri.” “Niçin böyle yapıyorsunuz?” “Çünkü Allah böyle söylüyor.” Bu beni çok meraklandırdı.

 Bu kadar genç insan sürekli her şeyde “bu bize dinimizin emri, bunu böyle yapmamızı Allah emrediyor” diyorlar. Allah kimdir, nasıl bir inanışları var ki, hayatın her bir safhasında, hayatın devamlı içerisinde emri olur. Her şeyde Allah’ın emri var. Hayatın her safhasında nasıl Allah olur? Bu bana İslamı da merak ettirmeye başladı. Son 5 seneye kadar önce dinsiz bir hayat yaşıyordum. Kiliseye gitmiyordum, dini bir hayatım yoktu. Bu kadar dinden uzak yaşıyorken iki tane genç sürekli Allah’a teslimiyetten bahsediyorlar ve öyle görünüyor.

CENAB-I ALLAH’IN ARASINDAKİ O BÜYÜK DUVARLARIN YIKILDIĞINI HİSSETTİM

İlk okuduğunuz Risale-i Nur parçası hangisiydi, nasıl bir etki bıraktı?

İlk okuduğum kitap 20. Mektup oldu. Hissiyatımı dün gibi gayet çok açık bir şekilde hatırlıyorum. Gece yarısı okumaya başlamıştım. Adeta benimle Cenab-ı Allah’ın arasındaki o büyük duvarların yıkıldığını hissettim. Zaten beni Hıristiyanlıktan dinsizliğe iten en büyük sebeplerden bir tanesi şirk kokulu bir din olmasıydı. Lailaheillellah vahdehu la şerike leh kısımlarını okurken, benim de böyle olması gerektiğini bildiğim beni buraya getirebilecek bir inanç sistemi bulamıyordum. Elbette Allah bir olur birden fazla olamaz, başkaları ilah olamaz, biz sıfatlarında hata ediyoruz ama Allah bir’dir. Ama bu vahdet manasını ben nereden bulabilecektim. Aklen buna inanıyorum ama tatminkar bir dinle hiçbir zaman karşılaşmamıştım. İşte 20. Mektubu okurken tatminkar bir şekilde düşündüğüm şeyleri orada daha güzel ifadelerle bulmuş oldum. O gün anladım ki Müslümanların imanı çok daha derin ve derin bir Allah inancına sahipler.

Dalaletin nasıl bir yara olduğunu hissedebilir misiniz benim anlatacaklarımdan bilmiyorum. Düşününki beş seneden beri Allah’ı bilmiyorum, ahireti bilmiyor, dinden habersiz, tüm dini duygulardan kopmuşum. Hayatın, yaşamın bir maksadı yok. Bizden beklenen bir şey yok. Böyle bir vaziyet içerisinde 20. Mektubu okuyorum. Allah’ın bir olduğunu, şeriki olmadığını okuyorum. Dinden kopmuş bir insanım birden bire böyle hakikatlerle karşılaşıyorum, uzun süreden beri başka şeyler de düşünüyordum. Hayatın maksatsızlığı vesaire. Böyle kendimi kaybetmiş bir vaziyetteydim. O esnada gece yarısı yıldızlara bakmaya başladım, kitabın da etkisiyle dedim ki “sen varsın, bu yıldızlar sensiz olamazlar, ne olur kendini bana tanıttır.” Böyle yıldızlara bakıyorken, öğrencimden bana şöyle bir mesaj geldi: “Dinle de yıldızları şu hutbe-i şîrînine, Nâme-i nûrunu Hikmet, bak ne takrîr eylemiş.” Risaledeki “Yıldızları Konuşturan Bir Yıldıznâme”nin iki mısrası geldi.

Gece yarısı mı oluyor bu olay?

 Evet.

İNTİHAR ETMEYİ DÜŞÜNÜYORDUM

Tam da 20. Mektubun etkisiyle yıldızları seyredip Allah’a kendini bana göster dediğin anda?

Tabi. Orada iki şey arasında kaldım. Birisi hayatımın en mutlu anını yaşıyordum ama aynı zamanda da hayatımın en kötü dönemlerinden de birisini yaşıyordum.

 (M.Rıza Dalkılıç’a olayı sordum şunları anlattı: Biz kitapları Sally hanıma verdikten sonra Erdem abi ile konuşuyorduk. Ben dedim ki ‘biz buraya İngilizce öğrenmeye gelmedik. Zaten hoca bizi terörist gibi görüyor ama hakikaten biz buraya bunun için gelmedik. Biz buraya Allah’ı anlatmaya geldik. Öyle tefeül edelim ne çıkarsa onu telefonla mesaj gönderelim dedik. Normalde Manila’da ışık kirliliği var yıldızlar pek görünmez geceleyin. Ama Sally hanım o gece on binlerce yıldızı gökte gördüğünü söylüyor.)

Kötü şeyler düşünüyordum dediniz. Ne düşünüyordunuz?

Hayatı terk etmeyi düşünüyordum. Bu uzun ve acıklı bir seyahat. Çok ciddi bir çocukluk yaşadım. Küçük bir çocukken bile diyordum “herkes mutlu yaşasın, hayatın bir gayesi olsun, herkes mutlu ve barış içerisinde yaşasın.” Bana yardımcı olacak, kurtaracak olan din idi. Küçükken öyle düşünüyordum. Pazar günleri kiliseye gitmeye ve çok ciddi bir şekilde takip etmeye başladım. İncil dersleri almaya başladım. Kilisedeki yolsuzluklar, İncil’deki bozukluklar, bunun Allah tarafından yazdırılmamış olacağı zihnime gelmeye başlamıştı. Yani Mesela Hz. İsa hakkında soru sormaya başladım. Öğretmenlerime, hocalarıma Hz. İsa kimdir diye soruyorum. Aynı zamanda tanrının oğlu, aynı zamanda tanrı, aynı zamanda şu, aynı zamanda peygamber… Bütün bunlar bir şahısta nasıl toplanır? Ölen birisi nasıl tanrı olabilir? Sonra dediler ki “o bizim günahlarımız için öldü.” Yani günahlarımız için bir tanrının mı ölmesi gerekir? Hem tanrı diyoruz hem de çarmıha gerilmiş bir insandan bahsediyoruz. Yani “iman etmek istiyorsan iman et aklını fazla karıştırma, soru da sorma” demeye başladılar bana.

Aklımın tatmin olmadığı bu meselelerden dolayı kiliseyi terketmek zorunda kaldım. Üniversite hayatımda hocalarımdan bir çoğu komünistti ve ateistti. Sosyalist kitapları okumaya başlamıştık. Baktım onlar hiç Cenab-ı Hakkı düşünmüyorlar, ahireti düşünmüyorlar, belki ben de böyle olsam hiç olmazsa Allah’ı düşünmemeye başlasam kendimi suçlu hissetmeyeceğim. Dinden hariç bazı yollarda kendime, çare arıyordum. Meditasyon gibi şeylerde öyle oluyor. Bir an rahatlıyorsunuz. Başka dinleri de araştırmaya başlamıştım. O an için akli bir rahatlık veriyor fakat o an geçtikten sonra onun bir tesiri kalmıyor.

YILDIZLARLA KONUŞTUM “SİZ BANA BANA YOL GÖSTERİN” DEDİM

Kiliseden uzaklaşıyorsunuz ama yine sonra kurtuluşun dinde olacağını düşünerek başka dinleri araştırıyorsunuz?

Allah’ı aramaya başladım ama dinler içersinde değil. Çünkü Kiliseye döndüğüm zaman tatminsizlik oluyor ve beni onlara düşman ediyordu. Düşman olmamak için onlardan ayrılayım, kendime başka bir yol seçeyim, Allah’ı kendim arayayım dedim. Kilisenin istediği gibi değil de içimden geldiği gibi ibadet edeyim dedim.

Yani bir Allah’a inanıyorum bir bırakıyorum, bir şükretmek istiyorum bir şükretmemek hali oluyor. Bu gel-gitler yaşadığım dönem içersinde Türkiye’den gelen kardeşlerle buluştum. Yani o 20. Mektubu okuduktan sonra, okuduğum dönem içersinde dışarıya çıktım sanki yıldızlar benimle konuşuyorlar gibi hissettim. Sanki bana bir şeyler söylüyorlar. Yıldızlarla konuştum “siz bana yol gösterin” dedim işte o anda mesaj geldi. Bu benim için büyük bir işaret oldu.

O geceden sonra şu kanaate vardım ki benim aklımda ne sual varsa bu kitapta ve bu arkadaşlarda var. Benim aklıma gelen ne varsa bunlar bana cevap verecekler. Hiç zamanımı boşa harcamadım. Bu noktadan sonra bu arkadaşlara ne soracağım diye düşünmeye başladım.

O GECE MÜSLÜMAN OLMAYA KARAR VERDİM

Hayatımda işaretlere inanıyorum. Her buluştuğumuz, her tanıştığımız insanın hayatımızda önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Ben bilmiyorum ki o gün o aldığım mesaj, bu arkadaşlarla buluşmamız, beni Müslüman edecek. Öyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi. Fakat büyük bir şeyin olacağı aklıma gelmişti. Ben o hissiyat içerisinde iken bir anda böyle bir mesajla karşılaşmam benim için çok büyük bir işaret. Ama Müslüman olmak gibi bir şey düşünmüyordum. Bir şey olacak diye düşünüyordum. İngilizce bilmiyorlardı. Az bir şey İngilizce konuşuyorlardı. Ben ne zaman bir soru sorsam önce gidip sözlüğe bakıyorlardı bu ne demek istiyor diye, sözlüğe baktıktan sonra hemen risaleden bir kitap getiriyorlardı, “senin sorunun cevabı burada, burayı oku” diyorlardı. Uzun bir süre böyle devam etti.

Risale-i Nuru okudukça imanın o altı rüknüne öyle izahlar var ki şüpheye yer bırakmıyor. Şimdi okudukça hayatımda ne gibi değişikler olacak onları düşünmeye başladım acaba ben bunları okuyorum bunlarda da şüphe yok hepsi doğru söylüyor. Hakikatın ifadesi, ama bundan sonra Müslüman gibi mi giyineceğim, hayatımı nasıl değiştirecek? Bu inancın hayata bakışı nasıl olacak? Yani mesela bir müddet, şöyle düşünmeye başladım; bu anlattıkları şeylerin tamamını ispat edemeseler bile Hıristiyanlar da inanıyorlar. O zaman ben iyi bir Hıristiyan olarak devam edebilirim. Bu Türkler kadarda iyi bir insan olabilirim, diye düşünmeye başladım. Ve Sekizinci Sözü okudum. Sekizinci söz benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Birinci defa okudum, ikinci defa okudum, üçüncü defa, tekrar tekrar okuyorum. O mutsuz insanın kendim olduğumu, dalalette giden insanın ben olduğumu, sol yolun yolcusu ben olduğumu gördüm ve bundan kurtulmanın yolu nedir diye, “Ey bu yerlerin hakimi senin bahtına düştüm, sana dehalet ediyorum, sana sığınıyorum, senin rızanı arıyorum” dedim. Bu hakikatleri orada okuyunca, orada bir ayeti kerime beni en fazla etkileyen ayetlerden birisi o oldu, “İnneddine indellahilislam.” Allah katında din İslamdır. O gece Müslüman olmaya karar verdim.

(Devam edecek)

Risalehaber

Filipinler Risale-i Nur Hizmetleri

Dost TV’de yayınlanan Muhammed Alpkent’in sunmuş olduğu Sefine Programında konuklar M. Rıza Derindağ ve Filipinler’den Sally (Saliha) Hanım ve Ayşenur Hanımlardı.

Filipinler hakkında bilgi verildikten sonra oradaki Risale-i Nur faaliyetlerinden bahsedildi.

Fazla söze gerek yok buyrun ayrıntılar videoda:

Filipinlerde Bir Ramazan Ayı

Selamun Aleyküm,

Çare`sizlerin Çare`sine selam olsun. Filipinler için maddi ve manevi Himmet ve Gayret edenlerden Allah ebeden razı olsun…

Mübarek Ramazan-ı Şerifin yarısını geride bıraktık; medreselere, okullara, üniversitelere, hapishanelere, elimizin ve gücümüzün uzanabildiği birçok yerdeki insanlara ulaşmaya çalıştık. Belki Hz. İbrahim Peygambere su götüren karınca misali kabımızda ne kadar su varsa o ateşi söndürmek için döktük. Demedik: “Yahu bu su kime yeter, neye yeter…!” Dedik: “Bu su Nemrudun ateşini söndürmek için değil, o ateşin içinde İbrahim Peygamberi yaktırmayan Allah’ın rızası içindir.

Filipinler de; 100 milyonluk bu hıristiyan memleketinde 10 milyon Müslümanın belki onda birine ancak ulaşabildik. Ramazanı, Ramazandan önce getirmeye çalıştık. Bir çok bölgede, farklı şehirlerde, farklı üniversitelerde, medreselerde, hapishanelerde, unutulmuş olan mübarek ayları ve günleri hafızalara tekrar nakşetmeye çalıştık. “Kardeşler, üç aylara girdik”  dediğimizde,  “O ne abi?” diyen insanlara… Bugün mevlit kandili veya Mi’rac kandili dediğimizde “Ne olmuş ki bu gecelerde?” diyenlere… Ramazandaki rahmetin, bereketin ve mağfiretin farkında olmayan bu gariban insanların akıllarına ve kalplerine bu manaları işlemeye çalıştık üç aylarda. Ramazan forumları, üniversitelerde Ramazanın ve orucun manasını ve hikmetini açıklayan sempozyumlar, kitap standları, sinevizyonlar ne varsa elimizde kullandık. Ramazandan önce Ramazanı anlatmak için ve Ramazanda Ramazanı daha bilinçli yaşamak için…

Ve Ramazan geldi Filipinlere. Maddi manevi bereket ve bolluğu ile geldi dünyanın her yerinde olduğu gibi. Bu Kur`an ayında hatim programları yapıldı. İlahi mesaj daha fazla okunup anlaşılmaya çalışıldı. Geceleri sabahlanıp dualar edildi. İftarların ve teravilerin keyfi çıkarıldı ve çıkarılıyor. Yeni Müslüman olup ilk defa oruç tutan kardeşlerimizin heyacanı vardı. Bir elinde su, bir elinde hurma ezan sesini duyunca ne yapacağını bilmeyen orucun nasıl açılacağını bilmeyen şaşkın şaşkın abilerinin koşuşturmalarına bakan kardeşlerimizin heyecanı vardı Filipinlerde… Medreselerde ufak talebelere verilen iftarların heyecanı vardı Filipinlerde… Belki de ilk defa “Ate (abla) patlayacağım, yürüyemiyorum” diyen ufaklıkların heyecanı vardı Filipinlerde…

Bugün burada,Iligan şehrinde, IIT üniversitesinde ki buranın en büyük devlet üniversitelerinden biridir ve teknik bir üniversitedir, inanılmaz güzel ve büyük bir organizasyon yapıldı.150 kişiye yakın iftar verildi, Hıristiyan birçok öğrenci katıldı, okulun fakülte dekanları ve öğretim görevlileri katıldı, iftardan önce Kuran ve Mucizesi hakkında Risale-i nur eksenli 2 saatlik bir sunum yapıldı, okul rektörü de bu sunumda konuşma yaptı. Kitap standı açıldı, burada hiç bir yayın evinin İslamla alakalı kitap basmamasından ve satmamasından kaynaklanan bir susamışlık ile insanlar neye susamış ise bu standlardan kitaplar aldı, bir çoğu kendi için değil İslama ilgi duyan Hıristiyan arkadaşı için aldı. Belki Türkiyemin maneviyatından kaynaklanır bu tarz organizasyonlara çok ihtiyaç yoktur ama burada bu standlar vesilesi ile birçok kişi Müslüman olmuş ve dava insanı olmuştur. `Allah razı olsun ben yeni Müslüman oldum, kendim araştırdım ve İslamı tercih ettim, yarım yamalak namazı ve diğer farzları öğrendim. İstiyordum ki bazı Müslümanlarla tanışayım ve dinimin esaslarını, inceliklerini doğru öğreneyim` diyen ve bu standlardaki abilere sarılan insanlara şahit olduk buralarda vs…. bu kadar özetleyebiliyorum…

Ben Filipinlerin henüz ilk 15 gününden bahsettim daha bahsedemediğimiz kaçırdığımız, farkında olmadığımız nice olaylar yaşandı bu diyarlarda. Allah Türkiyemizden ebeden razı olsun, buraya maddi manevi dua ve himmet eden yurdumun insanından Allah ebeden razı olsun, özellikle birçok ülkeye de yardım eli uzatan ve Filipinleri de bu yardim kampanyalarından mahrum bırakmayan Çare Derneğinden Allah ebeden razı olsun.

Ben bu yazıyı bitirdiğimde saat sabahın 6:00 i idi. 12 Filipinli kardeşle sahur yapılmış, sabah namazı kılınmış, tesbihatlar ile Esma-ul Husna okunup gecemiz ihya edilmişti. Şu an ise Türkiye’de saat gece 12 civarıdır, yani Filipin sabahlama vazifesini Türkiye’ye bırakmıştır. Dünya bir ağız olmuş Rububiyet-i İlahiye’ye ubudiyet ile teslim olmuştur.

Filipinlerden Vakıf & Psikolojik Danışman

İbrahim Kara

www.NurNet.Org

 

Filipinlerde Ramazan Bir Başka Şimdi…

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh.

Allah’in selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, Türkiye’ye yaklaşık 11-12 bin km uzaklardan, Filipinlerden sizlere selamlar gönderiyoruz.

Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun bizleri yeni bir Ramazan’a daha kavuşturdu. Her sene olduğu gibi daha Ramazan gelmeden imsakiyeler bastırılıp dağıtıldı. Camilere mahyalar asıldı. TV ve radyo kanallarında Ramazan ile ilgili birçok program düzenlendi. Belediyeler birçok yere iftar çadırları kurdu.

Ramazan’ın gelişiyle birlikte ramazan pideleri hurmalar sofralardaki yerlerini aldı. Arş-ı Ala’ya yükselen salavatlarla camilerde teravihler başladi. Ramazan boyunca iftar çadırlarında halkımız birbiriyle kucaklaşıyor. Akrabalar, komşular birbirlerinni iftarlara davet ediyorlar..

Bütün bu sahip olduğumuz değerlerin ne kadar paha biçilemez, ne kadar kıymettar olduğunu bunların birçoğunun olmadığı Filipinlerde daha net anlıyoruz. Evet Allah insanları çeşit çeşit yaratmış. Kimini siyah kimini beyaz yaratmış, kimini güçlü kimini zayıf, kimini zengin kimini fakir yaratmış. Bununla birlikte güçlünün zayıfa, zenginin fakire imkanlar dahilinde Allah namına yardımcı olmasını emrediyor. Dolayısıyla çoğunluğu hristiyanların teşkil ettiği Filipinlerde yaşayan yardıma muhtaç müslüman kardeşlerimiz de Türkiyedeki gibi Ramazan heyecanını yaşasınlar düşüncesiyle Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği olarak harekete geçtik.

Daha Ramazan gelmeden ülkenin çesitli şehirlerinde birçok üniversitede Ramazan konferansları düzenledik. Ramazan, oruç ve Kuran’la alakalı müslüman ve hristiyan oğrencilerin katıldığı sorulu cevaplı açık oturum Razaman Forumlar düzenledik. Bunların yanında kitap sergilerimiz vardı. Bu kitap sergileri vesilesiyle hayatında ilk kez Kuran’ı Kerim gören insanlara ulaşmış olduk. Bu insanlar Allahı, imanı, peygamber efendimizi (asm), Kuranı, islamı anlatan kitapları hayatlarında ilk kez gördüler, okuma inceleme fırsatı buldular. Dolayısıyla bu kitap sergileri çok yoğun bir ilgiyle karşılanmıştı. Ramazan’ın gelmesiyle birlikte iftar programlarımız başladı. Ramazan kumanyaları için ihtiyaç sahibi aileler ziyaret edilmek üzere tespit edildi.

Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun Filipinlerde yaşayan müslüman kardeşlerimiz de böyle kısaca tarif etmeye çalıstığımız bir faaliyet yelpazesiyle bu Ramazanı daha heyecanlı ve coşkulu geçiriyorlar. Burada hediye edilen bir ramazan kumanyası, düzenlenen bir iftar müslüman kardeslerimiz için güzel bir maddi yardım olduğu gibi onlara şöyle manevi bir mesaj iletiyor:

Her ne kadar siz çoğunluğu hristiyanların teşkil ettiği bir ülkede müslümanlar olarak zorluk çekseniz de, sorunlarla karşılaşsanız da Alem-i İslam olarak bütün dünyada yasayan müslümanlar hepimiz tek bir aileyiz ve sizin yanınızdayız, bu Ramazan da sizinle beraberiz. Allah’ın bize ihsan ettiği nimetleri sizinle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz…

Ramazan heyecanı diyoruz hep, işte bir örneğini paylaşmak istiyorum. Bu ramazanin ilk günü 15 yaşında yeni müslüman olmuş lise 2. sınıf öğrencisi bir kardeşimizin de ilk orucuydu. Akşam ezanı okunduğunda herkes orunucu açmak için heyecanla suya, hurmaya, meyvelere vs. yöneldiğinde bu kardeşimizi bir elinde hurma bir elinde su ne yapacağını bilemez bir vaziyette gördük. Heyecanla, artık yiyebilirmiyiz yani, şimdi ne yapmalıyım diye sordu, orucu nasıl açacağım? Hep beraber güldük, sen bugün hurmadan başla dedik. O kadar heyecanlıydı ki ilk orucunu açarken… Belki biz küçüklükten alışkınız iftar sofralarına, davetlere ama burada öyle değil ki.

Diğer yandan bu kardeşlik tablosunun ilettiği bir de küresel bir mesaj vardır: Hiç şüphe yok ki islam sevgi barış ve kardeslik dinidir, dostluk ve muhabbet dinidir. Işte bu ramazan programları islamin sahip olduğu bu kudsi manaların en güzel bir şekilde hayata geçirilmiş uygulamaları oluyor. Dolayisiyla bu faaliyetler burada yasayan musluman olmayanlarin da bir hayli ilgisini cekiyor ve bazilari heyecanla islamiyeti kucaklayip musluman oluyor.

Bunların neticesinde buradaki müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları mutluluğu tarif etmekten aciziz. Hepimizin bildiği gibi mutluluk ve huzur tebessümlerle gülücüklerle ifade edilir. Fakat mutluluk heyecanı bazen öyle bir seviyeye ulaşır ki işte o zaman insan duygularını ancak sevinç gözyaşlarıyla ifade eder. İşte Türkiye’den yardımseverlerin desteğiyle buralarda düzenlenen Ramazan programları insanları böyle mutluluklara kavuşturuyor.

Islam tarihini inceledigimizde de müslümanların zor durumda kalan yardıma muhtaç kardeşlerinin imdadına koştuğu birçok hadiseyle karşılaşırız. Bunun en güzel ve ilk örneklerinden biri de şudur: Daha İslamiyetin doğuşu sırasında Mekkeli müslümanlar zulme uğradığında Medine halkı onlara yardım etmek için canını malını mülkünü vatanını seferber ederek “Ensar” ünvanına mazhar olmuştur.

Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun bugün biz de Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği olarak aziz milletimiz adına iftiharla dünyanin çeşitli bölgelerindeki yardıma muhtaç kardeşlerimizin derdiyle dertlenmenin, sorunlarına kulak vermenin ve bunların neticesi olarak onların mutluluğuyla mesrur olmanın tarif edilemez heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Son olarak buradan Türkiye’deki tüm kardeşlerimize hayırlı ve bereketli ramazanlar dileyerek yardımlarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz ve Alemlerin Rabbi olan Allah’tan niyaz ediyoruz ki; düenlenen bütün programlar için maddi manevi desteklerini esirgemeyen tüm hayırseverler ile birlikte bizi Ensar’in mazhar oldugu manalara vasıl etsin, amin, bihürmeti seyyidil mürselin.

Allah’a emanet olun…

Filipinler Çare Gönüllüleri adına

Enes Bahadır – Iligan , Filipinler

www.NurNet.Org