Etiket arşivi: filipinler

Şanlı Şehidimizin Ardından – Bir Hayalim Var!!

11 Mayıs 2010’da hizmet-i Nuriye için gittiği Filipinler’de uğradığı silahlı saldırı sonucu Rahmet-i Rahman’a kavuşan aziz şehid abimiz hafız Cevdet Baybara’nın hatırasına ithafen aşağıdaki yazısını takdim ediyoruz. Yazıyı okuyunca aziz ağabeyimizin ruhumuza hayat veren hizmet-i nuriyeye ait teşvikleri ile ne kadar intibaha geldiğinizi kendiniz görecek, hakiki Nur talebesinin ölümü de hayatı gibi şu kainatı nura boyamaya vesiledir, “şehitler ölmez” hakikatine kanaat getireceksiniz. İnşallah ağabeyimizin ruhunda in’ikas eden Üstadımıza bir adım daha yaklaşacaksınız..

Şanlı, kararlı, ideallerine kilitlenerek yaşanmış, Nurla yıkanmış 33 yıllık hizmet-i Kur’aniye ile geçen ömrünü Rabbimize arz ederken kendisine rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil duası ile “Ya Rabbi! Bizleri hakiki Nur talebesi eyle, iman ve Kur’an davasında hasbi, ciddi, fedakarane, bir ömür nasip eyle. Şehadet ile hüsn-ü hatimeye mazhar olup, Üstadımız ve merhum ağabeyimizin mekanına, Cennet-ül Firdevsine bizleri de dahil eyle.  Amin” diyoruz.

Merhumun Mektubu :

Bir Hayalim Var!!!

Martin Luther King’in meşhur “Bir hayalim var” sözü var bilirsiniz… Bu cümle bana bir şeyler hatırlatıyor, sizlerle paylaşacağım. Yanlışlarımı “Huz Ma Safa” denizine atın. Doğrulara mukabil de dua edin..

Hepimizin bir hayali olmalı.. Hepimizin bir ideali.. Nerdeydik, Nerdeyiz, Nerde olmalıyız, Nerde olacağız inşallah? sualleri ile nefsimizi sürekli tasdi’ etmemiz, sorgulamamız gerekir.

Bu hepimiz için geçerli..

Disiplinli bir hayat… Ferasetli bir nazar.. Dikkatli bir yürüyüş.. ve sürekli istikbale matuf büyük düşünen bir kafa.. İmkanlar el vermez hiçbir zaman.. imkanların olmasını beklemek, imkansızlıkta boğulmaktan başka bir şey değildir. İmkanlar zorlanır; kader, gayretine dua hullesi biçer de, Lutf-u Rabbani sana hususi iltifatta bulunur.. Evet “Bir hayalim var” sözü, fena ve fani bir adamın da olsa, bir hakikatin ifadesi..

Bendeniz bir zaman, bir ticari firmanın giriş duvarında kocaman harflerle şu sözleri okumuştum: “ZOR’U HEMEN BAŞARIRIZ, İMKANSIZ BİRAZ VAKTİMİZİ ALIR…

Bu hatıramı çoğunuz benden duymuşsunuzdur. Bu sabah, Cagayan dershanesinden hislerimi sizinle biraz paylaşmak istedim.

15 yaşında, Şeyh Fethullah’a “Bediuzzaman” lakabını taktırmak (itirafında bulunmak) zorunda bıraktıran…Daha 20 yaşlarındayken, önce Bitlis valisi Ömer Paşa, sonra Van’da İşkodralı Tahir Paşa konağında yıllarca misafir kalan.. 31 yaşında İstanbul’a gidince, soluğu Yıldız sarayında alıp, ille de Sultan’la görüşmek istiyorum diye Mabeyn’de arbede çıkarabilen.. Başında sarıklı kalpak, omuzunda şal-şepik, belinde sırmalı kama, ayağında boyalı çizme ile Ferahpaşa tiyatrosunda Mizancı Murad bey’i 2 cümle ile susturan.. Ayasofya’da 10.000 kişiye hitaben gür sesiyle “kabr-i kalb’ten hakaik çıplak çıktı, na-mahrem olanlar nazar etmesin” diye haykırıp, sözünün gideceği yere mesajını gönderdikten sonra, talebesi Molla Suleyman’a hiçbir şey olmamış gibi, “bugün seni ibret için sinemaya goötüreceğim” diye omuzuna girip, sadece 2 kişi Çayhane’den aşağı yürüyerek inen...

Kah Dersaadet’te Zabtiye nazırı ile Bakırkoy sahilinde, kah Batum’da Rus polisi ile Şeyh San’an tepesinde, kah şarkta aşiret reislerinin postlarının dibinde, kah Şam’da Emevi camiinde yüzlerce alimin karşısında minberde.. kah Sultan Reşad’la Kosova treninde 2 kimya muallimi ile münazarada, kah 19.000 altın lira tahsisatın 1000 altınını nakid koparıp, soluğu Artemit’te üniversite temeli atmakta cevelan eden… 40 yaşında Milis Albayı sıfatıyla harbe girdiğinde, Muş’tan 30 topu kurtarıp Bitlis’i boşalttırdıktan sonra, düştüğü su arkında ayağı kırılınca 33 saat buz gibi suda sabırla bekleyip, saati gelince Ruslara teslim olan.. Kosturma’da Volga kenarındaki camide kalırken, Komutan’a ayağa kalkmamasından ötürü, kendisini hayretle pencerelerden seyr etmek için gelen 7-8 yaşlarındaki Tatar kızlarından yüzünü saklayan..

İstanbul’da Padişah fermanı ile Dar-ül Hikmetül-İslamiye azası seçilmişken, Çamlıca Yusuf Izzettin Paşa köşkünü terk edip Yuşa tepesinde bir odacıkta halvete girdiği esnada, Sadrazam (başbakan) Said Halim Paşa’nın: ‘Yalısı ile birlikte kocaman bir orman arazisinin Medresetuz-Zehra için hibe teklifi’ne karşı: “Beni Dünyaya çağırma, Ona geldim, Fena Gördüm” diye cevab veren…

Ankara’da Meclis’teki meşhur zatı namaz kılmadığı için hain ilan ettikten sonra, Karacaoğlan yokuşu başındaki Yenigün matbaasının sahibi Yunus Nadi ile hararetli tartışmaların akabinde, dehşetli bir zındıka fikrinin neşv u nema bulacağını hissetmesine mukabil, Zeyl-üz-Zeyl’i yine bu matbaada bastıran..  Van’a gidip, ayaklarını mezar taşı addettiği Van kalesinden aşağıya sarkıtıp; istikbale, 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında oturan bizlere hitab eden.. Burdur’da Vali’nin Feyzi Paşa’ya yaptığı şikayete mukabil: “Ona hürmet ediniz” cümlesini dedirtip, belki de necatına vesile olacak bir sözü ona dedirten..

Barla’da Şamlı talebesinin kasketini asabilmesi için kapı önündeki tahtaya çivi çaktıran.. Kağıdın olmadığı, yazının yasak olduğu bir devrede 600.000 nüsha el yazısı kopyayı Anadolu’nun dört bir tarafına neşr eden.. Isparta’ya gideceği senede 9 dişini birden kaybederken, 120 talebesi ile hayvan vagonlarında taşındığı Eskişehir’deki mahkemede idamla yargılanmaya ve dişsiz mübarek ağzıyla savunmaya hazırlanan.. Kastamonu’da 3 ay kaldığı karakol hayatını, nezaketin en ulvisi ile, yıllar sonra “beni karakolda misafir ettiler” cümlesiyle yad eden… İrtibat vesilelerinin büsbütün yasaklandığı anlarda, Nur Postacıları adıyla sivil posta ağı kurarak, teknoloji ve imkansızlıklara meydan okuyan… Denizli’ye giderken yolda talebesi Ziya ile Ankara’ya kadar gelirken, arkada kalan İnebolu hapishanesindeki talebelerine “Vasbir li-hukmi Rabbik” ayetinin işaretine mazhar olduklarını ifade eden bir pusula göndererek teselliyi her tarafa neşr eden..

Afyon’da dayanamayıp, “Üstadım! Ahirette 2 elim yakanda olacak..” diye haykıran talebesine hiç hiddetlenmeyip, şefkatle bağrına bastıktan sonra, yıllarca ona dua eden… Emirdağı’nda, sarhoş ev sahibine namaz kılmasını telkin ederek, onu hem içkiden kurtaran, hem namaza başlamasına vesile olan.. Isparta’da Pakistan Milli Eğitim Bakan yardımcısı Ali Ekber Şah ile saatlerce en beliğ Arapça ve Farsça üslub ile muhatab olan.. İstanbul’da Rum Fener Ortodoks Patriğini ziyaret ederek, küfr-ü mutlak’a karşı, beraber çalışılmasını telkin eden… Vefatından evvel, hem Menderes, hem Celal Bayar, hem CHP genel sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektuplarla onlara istikamet hattını gösteren.. Bağdat Paktı’nı, Cemiyet-i Akvam’i, komünizme karşı hür dünyayı destekleyen..

Eserlerini Vatikan’a, Kore-Japonya, Suriye – Mısır – Irak – Arabistan, Yunanistan – ABD – Finlandiya gibi merkezlere bizzat gönderten..

Ve vefat ettiğinde terekesi olarak 50 lirayı geçmeyecek bir tereke bırakarak, asli hayata intikal eden..

BU KAHRAMAN BEDİUZZAMAN’IN TALEBELERİ BİZLER MİYİZ?

Herkes kendisine sorabilir..

Ben kendime soruyorum… Ve kendim, böyle bir Zat’a nisbet edilmekten, yani Nur Talebesi diye yad edilmekten şu halimle hicab ediyorum.

Şahsım olarak söylüyorum, Azmimi yenilemeli.. Gayretimi gözden geçirmeli.. fedakarlığıma yeniden nazar etmeli.. Ve neler yapmam gerektiğine dair yeniden bir silkinmem gerektiği kanaatine varmış oldum…

Hislerimi paylaştım.. Yanlışlarım varsa bana geri gönderiniz.. Kusuruma da bakmayınız..

Ama evet, “Bir hayalim var” …  Her zaman için..   ve her yerde…

Ve çok iyi biliyorum ki, hayallere ulaşmanın yolu, hayaller değil, realiter gayretlerdir.

Selam ve dua ile..


Cevdet Baybara (R.A)

Cagayan De Oro / Philippines (www.nurnetwork.org)

Ruhuna Fatihalar..

 

 

Risale-i Nur’larla Yeniden Doğuşum – Filipinler

Bir arkadaşım bana, Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü’nün onikincisini düzenlediği Genç Bayanlar Yaz Okuma Programı olacağını ve katılmak isteyip istemediğimi sorduğunda, onun bu önerisini hiç düşünmeden reddettim. Bu programa kimlerin katılacağı hususunda hiçbir fikrim yoktu ve ayrıca geçmişte Müslümanlarla alakalı hiç de hoş olmayan deneyimlerim olmuştu. Bu teklifi ikinci bir kez tekrar düşündüğümde, belki de kendime bir şans vermem gerektiğine karar verdim ve şimdi düşünüyorum da iyi ki öyle yapmışım.

Programın ilk gecesinde bizlere bir soru soruldu: ”Sadece bir ay hayatınız ve de yapacak beş şeyiniz kalsaydı bu beş şey neler olurdu?” Bu soru üzerine iç dünyamda birden cennet ve cehennem olgularının kesinliğini hissettim. Birkaç yıl önce İslamla ilk tanıştığım zamanları anımsadım; şu anla kıyasladığımda da inancımın son derece azaldığını hissettim. Öyle ki, Cennet ve Cehennemin varlığından dahi şüphe eder bir haldeydim. Fakat sorulan bu soru beni, düşünsel anlamda ölüm ve sonrasının gerçekliğine, Cehennem düşüncesinin ürperticiliğine ve hayatımı bir çeki düzene koymam gerektiğine yöneltti.

Programdaki aktivitelerin ilk zamanlarında, yetimler evini ziyaretimiz esnasında, Malaybalay’daki Baraka isimli merkezi, ziyaretimiz esnasında hep arka planda kalarak kendimi diğer insanlardan uzakta tuttum. Fakat sonraları, diğer kızların bizlere karşı olan samimi davranışlarını gördükçe ben de onlardan biri olmayı istedim ve onlardan hiç ayrılmamayı düşündüm zira onlar Allah’a yakın kimselerdi ve kesinlikle benden daha iyiydiler.

Allah’ın varlığı birliği ve kainatta tezahür eden isimleri hakkında kampta yapılan dersler ve mütalaalar beni öylesine derinden etkilemişti ki kampın altıncı günü yapılan kır gezisinde karşılaştığım her yaprakta ve ağaçta Allah’ın büyüklüğünü müşahede ediyordum. Yarattığı herşeyin ne kadar mükemmel olduğunu, O’nun ne kadar güçlü olduğunu, tüm kainatı idare ettiğini, küçük ve büyük herşeyin O’nun tasarrufu altında olduğunu idrak ediyordum. Allah’ın isimlerini büyük ağaçlarda ve yüksek tepelerde okumaya çalışmak o kadar hoştu ki anlatamam. Tüm varlıkların O’nun kudretine boyun eğdiğini ve isimlerine ayna olduğunu anlıyorduk.

Kampta yaptığımız aktiviteler sayesinde her hareketimi ve karakterimi denetleyebilme yetisini kazandım. Duygularımı nasıl kontrol edebileceğimi, sabırsızlığımı nasıl önleyebileceğimi öğrendim. Hayatta başıma gelen kötü olaylarda suçlunun sadece ve sadece kendim olduğunu anladım. Oysa geçmişte, yaşadığım kötü hadiselerde Allah’ı suçlardım. Allah günahlarımı bağışlasın…

Kainatta yaratılan herşeyin bir görevi olduğunu ve bu görevi çerçevesinde hayatını sürdürdüğünü anladım. Peki ya kendim? Benim görevim, Allah’ı hakkıyla tanımak ve O’na kulluk etmektir. Bu dünyada hiç kimse bana değer vermese dahi, şunu iyi biliyorum ki Kainatın sahibi yanında bir değerim var. O beni, kendi yolunda sarf etmem için özel kabiliyet ve duygularla donatmıştır. Başkalarının değil, sadece ve sadece O’nun rızasını kazanmak zorundayım. Hayatımda böyle bir değişikliğe sebep olan bu insanlarla karşılaşmaktan son derece memnunum ve umarım ilerde ben de başkalarının hayatlarında kendi yaşadığım değişikliği oluşturabilirim.

Johara Evangelista De Los Reyes (FİLİPİNLER)

Yazının Orjinali için tıklayınız (www.nurnetwork.org)

www.NurNet.org

Kur’an’ın Parıltıları Peşinde

Bismillahirrahmanirrahim,

Allah’ın inayetiyle, 2007 yılında Risale-i Nur cemaati vasıtasıyla Türkiye’de Kur’an hakikatlerini öğrenmek nasip oldu. Liseden mezun olmuştum. Filipinlerde faaliyet gösteren Nur Cemaatine duyduğum büyük saygı ve sevgi beni evimden, şehrimden ve ülkemden kopararak iman hakikatlerini Türkiye’de öğrenmeye sevk etti.

Türkiye’deki ilk yazım ağabeylerin yanında, yani İstanbul’da bulunan bir Nur dershanesinde geçti. Beklentilerimin de ötesinde olan misafirperverlikleri, ilgi ve alakaları beni derinden etkiledi. Kendi kendime dedim ki; şayet yeryüzünde sadece bu türden insanlar olsaydı, Allah yeryüzünü bir anda Cennete çevirirdi!

Ramazan ayında İstanbul’dan ayrıldım ve hoş bir ilçe olan Akhisar’a gittim. Orada Hilaliye Eğitim Vakfı bünyesinde gerçekleştirilen okuma programına iştirak ettim. Dersanede bulunan kardeşlerin yakın ilgi ve alakaları, memleketimden binlerce kilometre uzakta olmanın verdiği burukluğu bana hissettirmedi.

Bence Nur dershaneleri eğitim-öğretim yuvalarıdır.

Allah’ın rızasına uygun yaşama, kişisel kabiliyetleri inkişaf ettirme, insanlarla sağlıklı iletişim kurabilme, kişilik ve karakteri sağlamlaştırma, buralarda bir talebenin kazandığı hassalardır bana göre. İmanın kişiye verdiği huzur ve hayatta sadece kendisini düşünmeyip diğer insanlara faydalı olmayı gaye edinerek,  Resulullah( s.a.v.)’ın buyurduğu üzere “ Sizin en hayırlınız, insanlara faydası olandır” Hadis-i Şerifi doğrultusunda hareket etmek Nur dershanelerinin kişiye kazandırdığı bir erdemdir diye düşünüyorum.

Hilaliye Nur Dershanesinde, bir müslümanın bilmesi gereken temel bilgiler olan hafızlık, İslam, Kur’an ve temel dini bilgileri öğrendim. 13-16 yaş grubu insanlara hafızlık eğitimi verilmekte. Kursun ilk yılında, Tecvidli Kur’an okuma ile ilgili temel bilgiler öğretildi. Kısa zamanda, etkin ve doğru bir şekilde Kur’an okuma, kısa surelerin ezberlenmesi ve 2-3 sene içersinde de tüm Kur’an’ın ezberlenmesi mümkün olabilmektedir. Gerçi ilk zamanlarda, ders arkadaşlarımın İngilizceleri olmadığı için onlarla iletişim kurmakta bayağı zorlandım. Ama zamanla Türkçeyi öğrendim ve bu problemin de üstesinden gelebildim.

Uzun ve uykusuz gecelerden, çeşitli zorluklardan sonra şükürler olsun ki 3 yılın sonunda 2009 yılında hafız olmayı başardım. Öğretmenlerime, ağabeylerime, aileme ve dostlarıma bunu başarmada çok şeyler borçluyum. Allah hepimizi korusun ve kıyamet gününde Resulünün( s.a.v.) Liva-ül Hamd sancağı altında buluşabilmeyi nasip eylesin.  Amin.

Raffie Usman / Filipinler (Orjinal Link için Tıklayınız)

(Sitemizdeki İngilizce verisyonu için Tıklayınız)

Filipinler Ve Okuma Programları

Esselamu  Aleyküm  Ve Rahmetullahi  Ve Berekatuhu

Tarihçe-i Hayatın sonunda Risale-i Nur ve hariç memleketlerden bahseden bir bölüm var. Burada, hariç memleketlerdeki Nur inkişaflarından, insanların Risale-i Nur hakikatlerini ve Üstadımızı tanımalarından bahsedilir. Risale-i Nur  vesilesi ile insanların İslama dönmesine, imana gelmesine, nasıl vesile olunduğundan  ve Risalelerin fevc fevc bütün dünyada yayıldığından söz edilir. İşte oralar hariç memleketlerdir. Anadolu insanımızın tabiri ile “GAVUR” diyarıdır.

Evet,  burası canımızın feda olduğu anadolu insanının tabiri ile bir “GAVUR” memleketi olan Filipinlerdir. Yani hariç memleketlerden biridir. Ama artık bir gerçek vardır ki Nur hizmetinde hariç memleket diye birşey kalmamıştır. Eğer ileride hariç bir memleket olacaksa korkuyorum ki bu Türkiye olacaktır. Türkiye Nur talebeleri bilsinler ki bütün dünya ülkelerinin hizmetteki en büyük rakibi ve geçmeyi hedeflediği  tek ülke Türkiye’dir. Ve yine Türkiye Nur talebeleri iftiharla bilsinler ki bütün dünya ülkelerinin takvada ve Sırat-i müstakimde örnek aldıkları tek ülke yine Türkiye’dir.

Evet, bir Gavur memleketi olan Filipinler’den ve buradaki hizmetlerden ve okuma programlarından bahsetmek istiyorum. 100 milyondan fazla nüfusu olan Filipinler’in % 65’i 20 yaş altı genç nüfusdur. İnanılmaz bir genç nüfus potansiyeli vardır. Ve müslümanlığın en hızlı yayıldığı ülkelerinden biridir Filipinler. % 90 nüfusun hristiyan olduğu ve 10 milyondan fazla müslümanın yaşadığı adalar ülkesidir burası.

Filipin üniversitelerinin geneli mart sonunda yarı tatile giriyor. Bizim okumalarımız da nisan ayının ilk haftası Filipinler genelinde başladı. Filipin genelinde 5 ayrı bölge aşağı yukarı 150 kişi okuma programı yaptı. Ve yeni okuma grupları en kısa zamanda okumalara başlayacak. Kişi ve yer sıkıntısından dolayı bazen okumaları bölmek zorunda kalıyoruz.

Zambuanga şehrinde  15 dar daire, 25 kişi ise dost dairesi olmak üzere toplamda 40 kişilik bir grupla okuma programları yapıldı. Programlardan sonra aktiviteler, geziler, okuma sertifikalari verildi. Elhamdulillah burada okuma programları bayram-şenlik havasında yapılmaya çalışılıyor. Rabbim hakiki lezzet almayı ve feyizli okumaları nasip etsin inşallah.

Buranın müslüman nüfusunun % 90’nının bulunduğu bir şehir olan Marawi İslam şehrinde, iki erkek bir de bayan dersanemiz var.  Erkek dersanemizde Filipinli sonradan müslüman olan Abdurrahman isminde bir abimiz kalıyor. Maşallah çok ihlaslı bir insan. Bayanlar dershanesinde ise Selvi  isminde bir ablamız kalıyor. Bu ablamız çok katı bir katolik ailede yetişmiş ve burada abilerin açtığı bir Risale-i Nur kitap standı vesilesi ile müslüman olmuş biridir. Nur talabeleri ile tanışınca etrafındaki insanlar uyarmış kendisini, aman fazla müslümanlara yaklaşma sonra sende müslüman olursun. Ablamizin verdiği cevap çok keskin  “Dünyada bir tek ben kalsam ve birtek dinde İslam olsa ben yine müslüman olmam” ama karşısında öyle keskin bir hakikat varmış ve bu ablamız öyle keskin bir zekaya sahipmiş ki; Hakaik-i İmaniye ve Kuraniye’nin keskinliğine karşı biat edip Kelime-i  Şehadet  getirmiş. Kendisi şimdi  bütün zaman ve himmetini Nura sarfediyor. Elhamdulillahi Rabbil Alemin.

İligan şehrinde biri bayan biri erkek olmak üzere iki dershanemiz var. Erkek  dershanemizde 13 Filipinli Nur talebesi ile bir vakıf abi kalıyor. Bunların hepsi ayrı bölgelerde ayrı kabilelerde yaşayan kardeşlerimiz. Ama Nur dairesinde ayrılık gayrılık yok elhamdülillah. Üstad Türkiye’yi birleştirdiği gibi dünyayıda birleştirecek inşallah. Bir zaman gelecek evrensel barışın babası Bediüzzaman Said Nursi diye insanlar pankartlar asıp lisan-ı halleri ve kalleri ile Üstadımıza dua edecekler. Dershanedeki kardeşlerimiz ve arkadaşları ile beraber  ve ehli hizmet abilerimiz ile yaklaşık 25 kişilik bir okuma grubumuz oldu. Bu okuma grubu ile buranın başka bir şehri olan ve Rıza abilerin de kaldığı yer olan C.D.O. şehrinde yeni açtığımız dershanede okuma yaptık.  Cuma dershane açıldı, cuma akşamı okumaya gittik. Dershanemizin açılışını okuma programı ile yaptık burada 10 günlük bir yarı tatil okuması oldu elhamdulillah.

Çok feyizli çok keyfiyetli bir okuma programı oldu. Türkiye standartlarını yakalamaya calıştık. Tesbihat ezberleme , Kur’an okuma ve öğrenme programı  ve en fazla kitap okuyan kardeşlerimizden birinci, ikinci ve üçüncülere hediyeler verildi.  Üstadımız, Risaleler, Edeb, Adab, Dava şuuru ve Bid`a gibi konulardan mütaalalar yapıldı. M.Rıza abi ve Halim abimizin ve diğer abilerin katılımı ile çok feyizli bir okuma yapıldı.

Okuma esnasında bizimde sonradan öğrendiğimiz çok komik hatıralar anlatıldı birkaçını paylaşmak isterim. Dershanede kalan 13 kardeşimiz  zaten okumaya katılmak gerektiğini biliyorlardı ve birkaçı hariç ful katılım oldu. Zaten aldığımız meşveret kararına göre dershanede kalmak isteyen için bir zorunluluktur okuma programları.  Bu kardeşlerimiz bazı arkadaşlarını davet etmişlerdi. Ama onları okuma kampı olarak diye değilde sadece kamp diye davet etmişler. Denize gidicez, yüzücez, mangal yapıcaz tabir-i caiz ise günü gün edicez gibi şeylerle davet etmişler. Okumanın ikinci veya üçüncü günü akşamı koyduğumuz reflection zamanında herkes duygularını, program hakkında hissettiklerini söylemeye başlayınca ismi Daud olan kardeşimiz “beni kandırdılar, bana deniz demişlerdi, sahil demişlerdi, ne deniz var ne sahil, sabahtan aksama okuyoruz” dedi. Ama durumundan hiç şikayetçi olmadığını ve iyiki geldiğini çok şeyler öğrendiğini ifade etti ve bu kardeşimiz okumanın sonunda 25 kişi arasında en fazla okuyan kardeşlerden biri oldu elhamdulillah. Yine Jalani isminde başka bir kardeşimiz ki bu da dershanede kalmıyor ama okuma programından sonra dershanede kalmaya başladı. Bu kardeşimizin okumadan önceki halleri ve fikirleri, okumadan sonra çok değişince diğer arkadasları ona “Baliğ islam”  diye takılmaya başlamıışlar. Sonradan müslüman olanlara denir “baliğ İslam”.

İligandaki erkek kardeşlerin C.D.O. ya okuma programına gitmesini ve dershanenin boş olmasını fırsat bulan bayanlar dershanesinde kalan kız kardeşler Sally abla ve Selvi abla önderliğinde  30 kişilik bir grup ile 5 günlük bir okuma yaptılar. Sally abla nurlar vesilesi ile müslüman olan çok gayretli ve aktif bir ablamız. Eskiden özel ingilizce ders veriyormuş. Bu vesile ile Rıza abiler ile tanışmıs ve sonrası Risale-i Nur hakikatleri ile tanışınca İslamla müşerref olmuş elhamdülillah. Kendisi müslüman olunca Rıza abi sen normal hayatına devam et öğretmenliğini  işini gücünü bırakma deyince Rıza abiye şöyle demiş “benim ebedi hayatımın kurtulmasına vesile olan bir hakikata bundan sonra hayatımın sonuna kadar hizmet edeceğim“. Maşallah, Barekallah. Nasıl böyle bir hissiyata bürünüyorlar gerçekten inanılmaz.

Bu okuma programına hristiyanlardan da katılan olmuş. Okumada tesettüre bürünüp okuma yapan kızlar olmuş. Okuma programı vesilesi ile ilk defa Üstadla ve Risaleler ile tanışan kardeşler olmuş. Üniversitelerde Risale derslerine giren abilerimizin okul yönetiminden izin alarak kendi sınıflarından seçtikleri çalışkan öğrencileri okuma programlarına göndermesi, Risale-i Nur’un Filipinler’de en dar daireden en geniş daireye kadar inkişafına çok güzel bir hüsn-ü misaldir.

Son günlerde bütün dünyanın gözü kulağı Japonya’daki tsunamide. Aslında  Risale-i Nur’un Filipinler’de ve dünyada  meydana getirdiği müsbet tsunami, Japonya’dakinden 10 belki 100 kat daha kuvvetlidir. Böyle bir tsunaminin önünde hangi kuvvet durabilir. Hangi cereyan böyle temelleri 1500 sene öncesine dayanan bir dalgaya karşı koyabilir. Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Binlerce defa hamdolsun.

Evet kıymetli abilerimiz dilimizin döndüğü kadarı ile Filipinler’deki okuma programlarından, hissiyatlardan, güzelliklerden bahsetmeye çalıştık. Buradaki abi ve kardeşlerimize çok dua etmenizi şiddetle arzu ediyoruz. Türkiye’deki abilerimizden de Allah binlerce kere razı olsun. Bazı abilerimiz okuma programlarını desteklemek için maddi manevi himmette bulundular. Bizde bu destekler ile okumalarımızı en istifadeli şekile getirmeye çalıştık. Dershanede kalan talebelerin çoğu yetim, ya anneleri yada babaları yoktur. İkramlar ihsanlar çerçevesinde bir okuma dönemi  yaptık ve yapıyoruz. Allah okunan Risale-i Nur harfleri adedince abilerimizin derecelerini, makamlarını arttırsın. Amin.

Binler selam diler, Hürmetler ederiz.

Filipinler Nur talebeleri namına

H. İbrahim KARA

www.NurNet.org

Asya Pasifik Meşvereti Endonezya’da Yapıldı

Bismihi Subhanehu

Esselamualeyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Bütün zîhayatlar hayatlarının lisân-ı hâlleriyle Hâlıklarına takdim ettikleri mânevî hediyelerini ve lisân-ı hâlle hamd ve şükürlerini, o Zât-ı Vacibü’l-Vücuda biz de takdim ediyoruz ki, demiş:Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz.”

Hem hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm üzerine olsun ki, demiş: “Benim insanlara Cenâb-ı Hak tarafından bi’setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır.”

Asya Pasifik meşveretinin ikincisi 16.Şubat.2011 tarihinde Endonezya’da olması münasebetiyle Ankara’dan Şemseddin abi, Bursa’dan Güven abi ve Habib kardeş, Gebze’den Semih abi, Tarsus’tan Mustafa abi ve Yozgat’tan Yakup abi olmak üzere 6 kişi 14 Şubat 2011 pazartesi saat 12:30 ‘da İstanbul’dan uçakla Katar’a oradan da Jakarta’ya hareket etmek üzere yola çıktık.

Uçakta Şemseddin abi görevlilere Arapça ve İngilizce risaleler verdi. Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle uçakta kıldık, görevlilerden birisi Şemseddin abiye ben hıristiyanım, sizin bu namaz hususundaki samimiyetiniz beni çok etkiledi, sizi tebrik ediyorum” dedi. Yaklaşık 3.5 saat sonra Katar’a vardık. Aktarmanın uzun sürmesi ve o gecenin mevlid kandiline tevafuk etmesi mübarek geceyi orada hizb-ul hakaik dağıtarak, mesciddeki insanlarla tanışıp kitap ve broşür dağıtarak (yani bir nevi ihya oldu) geçirdik elhamdülillah.

15 şubat Salı günü Endonezya saati ile 15:15 ‘de Jakarta’ya indik. Allah razı olsun Ceyhun kardeşimiz bizi karşıladı ve Jakarta’daki Dersaneye  götürdü. Orada, Kayseri’den gelen abiler bizleri güler yüzle karşıladılar. Oradan Dersaneye yakın olan Syahida Inn denilen otele getirdiler. Ertesi gün yani 16 şubat sabah saat 08:45 ‘de otelin salonunda Kur’an tilavetiyle meşveret başladı. Geçen sene Japonya’da olan meşveret kararları tekrar müzakere ile arkasından Şemseddin abi yurtdışı hizmetleriyle ilgili çok güzel bir sunum yaptı ve ardından pasifik ülkelerden gelen ehli hizmet kardeşlerden hizmetler dinlendi. 17 şubat perşembe günü yeni gündemle ilgili akşama kadar hizmet konularıyla alakalı mütalaa ile geçti elhamdülillah. Allah razı olsun hasbi kardeşimiz hakikaten fedakarene ilgilendi, gece gündüz adeta seferber oldu.

Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şer’iyedir.

“Onların işleri aralarında şûra iledir.” âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.

Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr unvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.

18 Şubat’ta programda olan gezi ziyaretleri oldu, akşamında nurlara müştak olan Nabile ablamızın evinde kapıda hürmetle karşılanarak misafirperverliğin zirvesinde güler yüzle karşılayıp ağırlaması bizleri hakikaten çok etkiledi, Allah onlardan razı olsun. 19 Şubat cumartesi günü kalan bir kısmımız Endonezya’nın en meşhur ve en büyük cami olan İstiklal camiini ziyaret ederek, öğle namazını orda eda ettik. Camide birkaç imam sohbet veriyordu, sohbetten sonra tanışıp Türkiye’den geldiğimizi söyleyince yüzlerinde bir tebessüm belirdi, tanışıp Arapça ve Endonezya dilinden kitaplar verdik, Hasbi kardeş de adresini verdi. Camideki diğer insanlarla da tanışılıp kitaplar verildi.

Oradan gelirken Fethullah hoca efendinin kültür merkezine uğrayıp  tanışıldı, ikindi namazı orada kılındı. Muhabbetle oradan ayrılarak Dersanemize döndük. Bizler 20 Şubat’ta sabah erkenden Malezya’ya hareket ettik. Malezya’ya gelince bizi Emre abiler hava alanında  karşıladılar ve mülk Dersanemize getirdiler. O akşam da Ankara’dan gelen Fevzi Yağar abiler ve Japonya’dan gelen ehli hizmet abilerle dersler oldu.

21 Şubat Pazartesi günü Şemseddin abinin tanıdığı kişi ve kurumlara gidildi. Onlardan biri olan Muslih denilen bir vakfın yöneticisi bizi kapıda güler yüzle karşıladı, 35 tane ilköğretim ve ortaöğretim okullarının olduğunu söyledi. Hoş bir tanışma ve sohbetten sonra Şemseddin abi vasıtasıyla bir soru sorduk; ‘’Türkiye’de bizim hazırladığımız ilk ve ortaöğretim müfredatına uygun kitaplardan getirsek İslam dersi olarak okullarınızda okutur musunuz?’’ dedik. O da ‘’hay hay siz böyle bir şey getirseniz bizlerde bakar okuturuz, güzel olur’’ dedi.

Oradan muhabbetle ayrılıp Malezya’nın hatta uzak doğunun İslam teşkilatı olarak çok geniş ve kapsamlı ABIM denilen kuruluşa gittik. Orada da yetkili olan biri karşıladı, onunla da hoş bir sohbetten sonra Şemseddin abi nurların tercümesi olarak o yetkiliye sordu, o da şunu anlattı ‘’Malezya’nın Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde tüm dünyadaki İslam alimlerinin kitaplarını Malay diline tercüme eden bir heyet var, ben onlarla kontak kurayım Risale-i Nur külliyatını da Malaycaya tercüme ettirelim’’ dedi.

Şemseddin abi ertesi sabah Malezya’dan Türkiye’ye döndü. Bizimle Endonezya’ya gelen 3 kişi Filipinler’e gitmişti, 24 Şubat’ta Malezya’ya geldiler. Güven abi ve Semih abilerle akşamları derslere, İslam üniversitesindeki standa hafta sonu abilerle olan mütalaalı derslere iştirak edildi. Ayrıca İkbal hocanın ev dersine iştirak edildi. İslam üniversitesinde okuyan Yasin ve A.hakim kardeşlerin odalarında arkadaşlarıyla olan derslere iştirak edilip  tanışıldı.

Hülasa hizmetler dolu dolu ve şevke medar oldu elhamdülillah. Malezya’dan vizelerin kalkması da bu hizmetlerin bir ikramı olarak telakki edildi. Ayrıca Bangi’de oturan tercüman olan İbnur Azli ve Enver Fakrı hocalarla Dersanede dersler oldu, evlerinde çay içirdiler. Zaten İbnur Azli hoca yaklaşık 5 senedir evinde Kur’an kulübü adında resmi olarak ukm’deki hocalarla ve talebelerle Malayca ders yapıyor. İkindiden sonra akşama kadar malayca tercüme edilen Küçük Sözler tashih edildi ve tashih için haftada 2 gün biraraya gelerek tashihe devam kararı alındı.

Akşam İslam üniversitesinde hukuk fakültesinde doçent olan İkbal hocanın evine derse gidildi, orada yatsı namazını kıldıktan sonra malayca münacattan İkbal hoca ders okudu. Zaten İkbal hocanın evinde de malayca dersler oluyor. Dersten sonra hoş bir muhabbetle evinden ayrıldık.

Bangi Dersanesine gittik, bu Dersanede de malay talebeler kalıyor. Malay talebelerden Hayrul Enver isimli kardeş üniversiteden yaklaşık 10 malay arkadaş getirmiş, biz gelene kadar dersler yapmışlar. Biz de Prof. Adem abi ve Prof. Ramazan abilerle o malay talebelere malayca kitaptan dersler okuduk ve muhabbet ettik. Haftalık derse geleceklerine söz verdiler, zaten onların bir kısmı devamlı geliyormuş.

Bütün bunlar ile beraber 2011 yılının Ekim ayında Malezya İslam üniversitesinde yapılması kararlaştırılan Sempozyuma Prof. Dr. Ahmet Akgündüz abinin kendisine yazdığımız mektuba cevap olarak sempozyuma konuşmacı olarak katılmak istediğini ve ayrıca en az bir hafta kalıp üniversite ve benzeri kurumlarda konferanslar vermek istediğini söyledi. Son olarak Pidato Bahasa Malayu isimli Malay dili yarışmasında 61 ülkenin  katıldığı ve Malezya başbakanı Nejib Bin Rezzak’ın da katıldığı 10.000 den fazla kişinin hem salonda hem de televizyondan canlı olarak izlediği  programda Dershanede kalan İslam üniversitesinde okuyan İbrahim Dağlı kardeşimiz Dünya birincisi oldu. Bundan daha önemlisi, yaptığı konuşmasında konusu gereği Üstadın ismini vererek temel ahlakın anne ve babadan başladığını söyledi. Ve onunla yapılan röportajlarda “malaycayı nasıl öğrendin?” sorusuna cevap olarak Risale-i Nurların Tercümesi vesilesiyle öğrendiğini söyledi.

(Halil İbrahim Dağlı kardeşimiz Siirtli olup, Malezya İslam üniversitesi İlahiyat fakültesinde okuyor. Aynı zamanda İslam üniversitesi Talebe birliği başkanlığı yapıyor ve İslam ünv. Camii müezzini olarak seçildi.)

Bütün abi ve kardeşlerin selamlarını iletir dualarınızı bekleriz.

Malezya Nur Cemaati

20.02.2011

www.NurNet.org