Etiket arşivi: Hayrat Vakfı

Hayrat Vakfı’ndan Kamuoyuna duyuru

Sosyal medyada kendisini “yazıcı” olarak tanıtan bir şahsın videosunun yer alması üzerine Hayrat Vakfı açıklama yaptı.
İşte o açıklama:
Son günlerde internet ortamında yayınlanan, Hüsrev Efendi, cemaati ve vakfımız hakkında asılsız, hayalî ve mesnetsiz bazı iddialar içeren ve kendisini “yazıcı” olarak tanıtan bir şahsın sohbet videosunda anlatılanlar asla gerçekleri yansıtmamaktadır.
Başından beri Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte hizmet eden ve kendisinden sonra hizmetini hayru’l-halefi olarak devam ettiren Ahmed Hüsrev Altınbaşak Hazretleri ve talebeleri, Risale-i Nurun hizmet düsturlarına muvafık olmayan hiçbir hareketi tasvip etmemişlerdir.
İçinde bulunduğumuz dönemin şartları göz önüne alındığında bu beyanların, iyi niyetli olmayan bazı maksatlarla yapıldığını değerlendirmekteyiz.
Bu beyanların ve beyan sahibinin, Vakfımız, Hüsrev Efendi ve camiamızla hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve yaptığı açıklamaların gerçekleri yansıtmadığını kamuoyuna önemle duyururuz.
risale haber
Not: Duyurda bahsedilen kişinin fotoğrafı aşağıdadır. Videosu tamamen siyasi ve yalan içerikli olduğu için yayınlamıyoruz.
o adam

Mısır’da Bediüzzaman Sempozyumu Düzenlendi

Mısır’da Hayrat Vakfı‘nın düzenlemiş olduğu Bediüzzaman Said Nursi Sempozyumu Türkiye’den ve Mısır’dan birçok kişinin katılımıyla gerçekleşti. Program Allah’ın kelamı Kuran-ı Kerim’le başladı.

Açılış konuşmasını yapan Dünya Müslüman Âlimler Birliği Kahire Üyesi Münir Cuma, Bediüzzaman’ın mücadelesine değinerek, “Eğer şöyle bir Bediüzzaman’ın hayatına bakarsak onun selefi salihinin yolunu takip ettiğini, mücahit olduğunu ve hiçbir zaman engellemelere karşı teslim olmadığını görürüz. Allah’u Teâlâ onu öyle bir zamanda çıkardı ki, onun dönemi çok zorlu bir dönemdi. Hilafetin düştüğü bir anda hakkı haykıran insanlardandı” dedi.

Programda konuşan Mısır Vakıflar Birliği Başkanı Cemal Abdussettar şunları dile getirdi: “İslam ümmeti içerisinde bir âlimin imam olması insanların önünde olması demektir. Bu ümmetin âlimleri önde olduğu vakit bunu da biliriz ki bu ümmet Allah’a doğru yol tutmuştur. Âlimler öncülük yapmaktan geri durdukları an bu ümmet dalalete doğru gitmiştir. Biz Mısırlılar olarak Bediüzzaman’ı hakiki anlamda tanımadığımız gibi böyle bir şahsiyetin hayatından bahsetmek tamamen abes olur. Ama ne zaman ki, âlimlerimizden bahsettiğimizde onların yıldızlar gibi insanlara ışık tuttuğunu ve o ışıklarıyla insanları aydınlattıklarını görürüz.”

Daha sonra konuşan Hayrat Vakfı Temsilcisi Mısır Başkanı Feridun Işıklı, Bediüzzaman’ın mücadelesini, hayatını, metodunu, risalelerin nasıl ve ne şekilde hangi zorluklar altında yazıldığını dile getirdi.

Programla ilgili görüşlerini dile getiren Hayrat Vakfı Sudan temsilcisi İsmail Kaya, Bediüzzaman’ın Mısır’a gelmek istediğini ama bunu gerçekleştiremediğini söyledi. Kaya, risaleler Mısır’da tercüme edilmeye başlandı ve Mısır ulemasına arz edildi. Tercüme edilmeden önce risaleler hakkında yeteri kadar bilgilerinin olmadığını ve bu münasebetle vakıflar bakanlığıyla ortak bir çalışma gerçekleştirerek Mısır ulemasının daha geniş kitlede Risale-i Nur’la tanışmalarını hedeflediklerini dile getirdi.

Yaklaşık 5 saat süren programda gelen misafirlere Arapça Risale-i Nur külliyatı dağıtıldı.

İLKHA

Ankara Arena’da İttihad-ı İslâm Ya Da “Ümmetin Birliği”

Saat 09.00’dan 19.00’a Risale-i Nur Milletlerarası Sempozyumu” afişini birkaç gün önce metroda görmüştüm.

Sempozyumun Ankara’nın yeni ve en büyük kapalı spor salonu Arena’da yapılacağı yazıyordu. Hayrat Vakfı’nın organize ettiği bu beşinci sempozyumun konusu “İttihad-ı İslam”dı.

Pazar sabahı namazdan sonra kerahat vaktinin çıkmasına kadar Kur’an ve Risale-i Nur okudum. Sonra gece yetmeyen uykumu tamamlamak için telefonun alarmını 08.30’a kurarak tekrar yattım.

Rüyamda önemli bir yere gitmeye hazırlanıyorum. Geç kalma endişesiyle telaşlı telaşlı koştururken gevşek davranan arkadaşlara “Ya Resulallah çağırdıysa!” diyorum. Saatin alarmıyla uyanır uyanmaz “Ya Resulallah çağırdıysa!” sözü zihnimde yankılanıyor.

Sempozyum 09.00’da zor başlar, pazar sabahı kim o kocaman salonu dolduracak, 10.00 gibi gitsem de olur diye düşünmeme ve bu yüzden gevşek davranmama karşın bu rüyanın bir uyarı olduğunu anladım. Hemen alelacele abdest alıp çıktım.

Salona gittiğimde 10 bin kişiden fazla insanın, orta platform da dahil salonu hınca hınç doldurmuş olduğunu gördüm. Birçok kişiyle beraber tribünlerde bir süre ayakta kaldım. 2 yıl önce İstanbul’da yapılan sempozyumdan sonra en geniş katılımlı toplantıydı (20 bin kişilik).

Ben gittiğimde açılış konuşması yapılmış protokol konuşmaları da bitmek üzereydi. Sonra peşpeşe Sudan’dan Gençlik Kolları Başkanı, Malezya’dan İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Temsilcisi konuştular. Fas’tan, Kudüs’ten, Afganistan’dan ve daha birçok yerden gelen konuşmacılar çok güzel şeyler söylediler ve birlik mesajları verdiler.

Kudüs mücadelesinin sembol isimlerinden Raid Salah’ın “Kudüs sizi çağırmakta! Şimdi bu salonu dolduran gençler, evlerine döndüklerinde anne babalarıyla vedalaşsınlar: ‘Hoşçakal anne! Hoşçakal baba! Mescid-i Aksa’nın bahçesinde buluşmak üzere!’ desinler” sözleri salondaki birçok kimse gibi benim de gözlerimi yaşarttı.

Afganistan Müftüsü’nün: “Bu sempozyum Devlet-i Osmaniye’yi hatırlattı. Ey Hilafetin Torunları! Sizden tekrar ümmeti idare etmenizi bekliyoruz.” sözleri ise salonu coşturup uzun uzun alkışlandı.

Daha sonra üç ayrı oturum halinde paneller yapıldı ve birçok bilim adamı tarafından İttihad-ı İslam’ın çeşitli boyutlarıyla ilgili tebliğler sunuldu.

Tebliğ metinlerinin sahnenin iki ayrı büyük perdesinden 4 ayrı dilde yansıtılması ve Hayrat Vakfı’nın herkese dağıttığı öğle yemeği paketleri sempozyumun ayrı güzelliklerindendi.

Dikkatten kaçmayan bir güzellik de panellerde akademik komplekse düşülmemesi, kariyerleri olanların yanında kariyeri olmayan vakıf temsilcilerinin tebliğlerine de yer verilmesiydi.

Rebiu’l-Arab denilen “Arab Baharı” birçok ülkede şimdilik yarım kalsa da bu sempozyum bana gösterdi ve artık iyice kani oldum ki İslam aleminin kışı bitiyor ve “Rebiu’l-Ümmet” yani “Ümmetin Baharı” geliyor…

Suud-i Arabistan’dan gelen bir doçentin ifadesiyle “İslam dünyasında ve Türkiye’de her alanda yaşanan gelişmeler Risale-i Nur’a medyundur.

Risale-i Nur ağacının, sosyalleşmeye en kapalı kalmış bir dalı olan Hayrat Vakfı’nın bu sempozyum vesilesiyle bu kadar çok meyvesini görünce sevincim ve ümidim arttı. Dost TV’de programımda bu sempozyumu dinleyicilerime duyurmuş ve onları davet etmiştim ama “Ya Resulullah çağırdıysa!” ikazından sonra İslam birliğinin adımları olan böyle organizasyonlara daha çok destek olma sözü veriyorum. Hayrat Vakfı’nı ve katkısı olan herkesi tebrik ediyorum.

Seyfettin BULUT
Dost TV Programcısı-Yazar

Sudan Diyanet İşl.Bşk.’nda, Risale-i Nur Kaynak Eser Olarak Kullanılıyor

Sudanlı Doçent Doktor Tarık Muhammed Nur ile, İstanbul’da bulunan Özel Sema Hastanesinde buluştuk.

Kendisi Sudan’ın başkenti Hartum’da bulunan Hartum Üniversitesi İslami Araştırmalar Bölümünde Doçent doktor. Aynı zamanda da Üniversitenin Rektör Yardımcılığı görevini yürütmekte. Oğlunun Sudan’da geçirmiş olduğu trafik kazası sonrasında tedavi amaçlı olarak Türkiye’ye eşiyle birlikte gelmişler.

Ropörtaj esnasında yanımızda İstanbul Silivri’de devlet kademesinde tıp doktoru olan Dr. Ali Seyhan da vardı ve oğlunun sağlık durumu ile ilgili Tarık Beyle fikir alışverişinde bulundular. Yapmış olduğumuz ropörtajla karşılıklı birbirimizi tanıma fırsatı yakaladık :

– Hocam, Risale-i Nur’larla tanışmanızı anlatır mısınız?

– İlk olarak 1990lı yılların sonunda İhsan Kasım’ın arapçaya tercüme ettiği Risale-i Nur’ları Sudan’da elde ettim ve okumaya başladım. İstanbul İlim ve Kültür Vakfından Profesör Doktor Faris Kaya ile bir Bediüzzaman Kongresinde tanıştım ve kendisinden bu eserlerle alakalı çokça istifade ettim. Ardından akademik çalışmalarım nedeniyle İstanbul’da birkaç sene bulundum ve bu süre içersinde Türkçeyi öğrenme imkanım oldu. Risale-i Nurları Türkçe okuma imkanına kavuştum.

– Risale-i Nur eserleri ve Bediüzzaman Said Nursi Sudan’da tanınıyor mu?

– Hem de çok! 1968 yılında ülke genelini temsil eden Devlet Konseyi yayınladığı bildiride Risale-i Nuru Referans olarak belirtti. Bunun manası, bu eserlerin ülkemizde resmi olarak devlet kurum ve kuruluşlarında bilhassa da Sudan Diyanet İşleri Başkanlığında kaynak eser olarak tanındığıdır. Günümüzde Sudanlı İslam Profesörlerinden, yazdıkları eserlerde Risale-i Nura atıf yapıp, içindeki izahları kullananların sayısı son derece yüksektir.

Kelam ilminde diğer bir ifadeyle imani bahislerde Risale-i Nur’un yeri son derece mümtazdır. Sudan halkı arasında da bu eserler ve müellifi tanınmakta ve eserleri yoğun bir alakayla karşılanmaktadır. Gerek Hartum’da gerekse de diğer şehirlerde bulunan Risale-i Nur dershaneleri vasıtasıyla halkımızın da bu eserlerden istifadesi gerçekleşmektedir.

– Sudan ile Türkiye ilişkileri şu an ne durumda ve bu ilişkilerin arttırılmasında sizce neler yapılabilir?

– İstenen seviyede olmasa da son 10 yılda bu ilişkiler hatırı sayılır ölçüde arttı aslında. Sudan’dan Türkiye’ye ve Türkiye’den Sudan’a üniversite okuma amacıyla gelip giden öğrenciler bunda en büyük pay sahibi. Türkiye’de faaliyet gösteren İstanbul İlim Kültür Vakfı, Ruba Vakfı, Hayrat Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarının da büyük katkıları var tabii.

Öte yandan Sudan Devletinin de bu hususta hassasiyetleri sözkonusu. Örnek olarak, son dönemde yapılan bir kültürel konferansa Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Teknoloji Bakanının somut katkıları oldu.

Hocamıza teşekkür ettik ve hayır dualarla vedalaştık.

www.NurNet.org