Etiket arşivi: Hıristiyanlık

Da’vet Hak Din İslâmadır

Âl-i İmrân Sûresi’nin 64. âyet-i kerimesinde ehl-i kitabın ‘ortak bir kelime’ ye da’veti söz konusudur.

Bu kelime, nev-i beşerin son kemal noktası olan tevhîd’dir.Tevhîd ise, peygamberlerin açıkladıkları ve ortaya koydukları  tarzda olur. Tevhîd, kâinatın neticesidir. Cemâl ve kemâlin tezahür ettiği son nokta olup bir kudsî hakikattır.

 

Bediüzzaman Hazretleri, tevhîdin insaniyet için en yüce mertebe ve en âli makam olduğunu belirtir. (bkz. Mektubat, 238; Şualar, 7-9)

 

İslâmiyet hak dindir; Yahûdîlik ve Hıristiyanlık ise birer muharref dindir. Bozulmuş ve şirk karışmış dinler ile, hak din olan İslâmiyet arasında ortak nokta olamaz. Bu durumda doğru anlaşılması gereken husus şöyle olmak lazım gelir:” Kur’ân ile, muharref olmayan Tevrat ve İncil’in birleştikleri nokta olan bir kelimeye, yani şirkten tamamen uzak olan tevhîd çizgisine geliniz.”

 

Peygamber (s.a.v) bu da’vetiyle ehl-i kitaba diyor ki:”Tevhîde gelin, Yahûdîlik ve Hıristiyanlığı bırakın. Hakîkî tevhîd dersini veren ve bütün peygamberlerin dini olan İslamiyeti kabul edin. Bundan başka kurtuluşunuz ve çıkış yolunuz yoktur.”

 

Resûl-i Ekrem (A.S.M) Âl-i İmrân sûresinin 64. âyet-i kerimesinde geçen İlâhî emre uyarak, devrin en büyük hükümdarları olan Rum ve Acem meliklerine gönderdiği mektuplar vasıtasıyla onları, kendi risâletini kabule, Kur’ân’a ve getirdiği dine uymaya da’vet etmiş, sözünü ettiğimiz âyet-i kerimeyi de gönderdiği bu mektuplarda zikretmiştir.

 

“Allah’tan başkalarına ibadet etmemek, O’na ortak koşmamak ve Allah’ı bırakıp birbirlerini rabler edinmemek…”

 

İslâm dinini kabul etmek veya etmemekte kitap ehlini tercihleriyle baş başa bırakmamıştır. Bilakis onları doğrudan doğruya risâlet-i Muhammediyye (asm)’ı tasdîke, Kur’ân’a tâbi olmaya ve İslâm’ı kabule da’vet etmiştir.

 

Hz. Paygamber (s.a.v)’in din adına ehl-i kitapla olan muâmelesi ve İslâm dinine da’veti bu tarz ile olmuştur. Bütün güvenilir Siyer ve Tarih kitapları bu meselenin bu minval üzere cereyan ettiğini kaydeder.

 

Rum Meliki Hırakl’e gönderdiği mektupta O’nu İslam’a da’vet etmiş, bu mektubuna; “O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı ve Allah’ı bırakıp da ahbâr ve ruhbânları rabler edinmemeyi” emreden Âl-i İmrân sûresinin 64. âyetini mektubun sonunda kaydetmek suretiyle bu âyeti İslâm’a da’vet metodunda esas almıştır.

 

Peygamber (s.a.v)’in sahih kaynaklarda geçen mektubunun şekli şöyledir:” Bismillahi’r-Rahmânirrahîm. Allah’ın Resûlü Muhammed (asm)’dan Rumların büyüğü Hırakl’e! Hidâyete tâbi olanlara selam olsun. Bundan sonra; ben seni İslâm dinine da’vet ediyorumMüslüman ol, kurtul. Müslüman ol. Eğer Müslüman olursan, Allah sana iki kat mükâfat verecektir. Eğer benim da’vetimi kabul etmeyip İslâm dinine girmezsen, bil ki; kendi günahınla beraber senin emrin altında bulunan kimselerin günahları da sana yüklenecektir. (ve 64. ayet sonuna kadar…) (Sahîh-i Müslim)

 

Yine Hz. Peygamber (asm) Necran heyetine İslâmiyeti anlattı, Kur’ân okudu, onları İslâm’a da’vet etti. Necran heyet; “Biz senden önce Müslüman idik” diyerek  İslâmiyeti kabul etmediler.

Peygamber (s.a.v)’in onlara verdiği cevap, günümüzdeki tartışmalara da ışık tutması açısından oldukça mânidardır: ”Siz yalan söylüyorsunuz. Çünkü, şu üç şey sizi İslâm’dan men ediyor:

a)Salib’e (Haç işaretine) tapmanız,

b)Domuz eti yemeyi helal saymanız,

c)Allah’a veled (çocuk) isnadında bulunmanız.

 

Bunun üzerine Necran heyeti İslâm’ı kabul etmeyip cizye vermeye razı oldular.

 

Da’vet hususundaki tartışmalar dikkate alındığında, bunun dışındaki bütün düşünceler ve yollar bâtıldır, geçersizdir. Nebevî bir metod değildir. Hatta Hz. Peygamber (s.av)’e iftiradır.

Allah ve Resûlüne iftira etmek ise şirktir.

 

Öyle bir hava estiriliyor ve yalan yanlış o kadar mesnetsiz iddialar ileri sürülüyor ki, hâşâ sanki Resûl-i Ekrem (asm) ehl-i kitaba: “Sadece Allah’ın varlığını kabul edin, ‘Muhammedün Resulullah’ demeseniz de, bu akide size yeter. Kendi dininizde serbest kalabilirsiniz. Çünkü sizin dininiz de semâvîdir. Sizler de ehl-i necât ve ehl-i Cennet’siniz” dememiştir.Hâşa yüz bin kere hâşâ!

 

Kur’ân, açıkça dinde ta’vîz olamayacağını beyan etmektedir. Kur’ân’ın tebliğcisine böyle bir bühtan şirktir. Kaldı ki, Kur’ân böyle bir duruma düşmekten ikaz etmiştir.

 

Buna dâir pek çok âyet-i kerime ve müfessirlerin kitaplarında geniş ve doyurucu açıklamalar vardır.

 

Ayrıca asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretlerinin de konu ile alakalı tespitleri ve açıklamaları, şek ve tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkta mütalaamıza âmâdedir.

 

Âl-i İmrân sûresi, 20. âyet-i kerimesiyle mevzûya hâtime verelim inşâellah.

“Ey mükerrem Resûl! Eğer ehl-i kitap olan Yahûdî ve Hıristiyanlar, din konusunda seninle tartışmaya girip sana karşı Yahudilik ve Hıristiyanlığın hak din olduğunu iddia ederek dâvalarını bâtıl delillerle ispat etmeye çalışırlarsa; sen onlara de ki:’Ben, bana tâbi olanlarla birlikte Cenâb-ı Hakk’a inkıyâd ve bütün uzuvlarımla itâat ettim, teslim oldum.’ (Biz İslâmiyeti kabul edip Müslüman olduk. Halbuki sizler böyle değilsiniz.)”

İsmail AKSOY

Hz. İsa’yı Beklerken..

Hıristiyanlar neredeyse 2000 yıldır Hz. İsa’yı bekliyorlar ve onu bekleyen yalnız onlar değiller.

Bekleme şekilleri, bekledikleri yer ve onun gelme biçimine olan itikadları çok farklı da olsa, bugün yeryüzündeki Müslümanlar da Hz. İsa’yı en az Hıristiyanlar kadar merak ve hasret ile beklemektedirler. Zira, peygamberler zincirinin son halkası Hz. Muhammed (a.s.m.) de, İsa aleyhisselamın tekrar dünyaya teşrif ettirileceğini hadisleriyle haber vermiştir. Dahası, son peygamberin eliyle insanlara bildirilen son Kitab’da da İsa peygamberin tekrar yeryüzüne gönderileceğine işaret edilmektedir.

Yani, Kur’ân’a ve Hz. Muhammed’e (a.s.m.) iman etmiş herhangi bir Müslüman dahi, Hz. İsa’yı beklemektedir.

KUR’ÂN’A GÖRE HZ. İSA’NIN YENİDEN DÜNYAYA GELİŞİ

Kur’ân’da Hz. İsa’nın ahirzamanda yeniden dünyaya geleceğine işaret eden âyetlerin en önemlilerinden biri şudur: “Şüphesiz o (İsa’nın yeryüzüne inişi), Kıyâmetin yaklaştığının bilgisidir.”(1) Müslüman âlimlerin büyük çoğunluğuna göre, bu ifadeler, şu an ruhu ve bedeniyle bambaşka bir âlemde bulunan Hz. İsa’nın ahirzamanda tekrar dünyaya döndürüleceğini ve bu hadisenin de yaklaşmış olan Kıyamet günü için bir işaret olacağını ima etmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişini bir Kıyamet alâmeti olarak hadislerinde belirtmiştir.(2)

HZ. İSA’NIN GÖĞE ÇIKARILMASI

Bir zaman Allah: ‘Ey İsa! Şüphesiz ben seni vefat ettireceğim ve bana yükselteceğim,’ demişti.”(3) Âl-i İmran suresinde geçen ‘vefat’ (teveffi) kavramı üzerinde duran İslâm âlimlerinden Vehb b. Münebbih’e göre, burada sözü edilen vefat, bildiğimiz mânâda bir ölüm olayıdır. Yani Allah Hz. İsa’yı önce vefat ettirmiş ve kısa bir süre sonra da onu göğe yükseltmiştir.(4)

Bu yorumda, hem sahih hadislerin hem de “Seni bana (Kendi katıma) yükselteceğim” mealindeki âyetin doğrultusunda Hz. İsa’nın canlı olarak göğe çıkarıldığı vurgulanmaktadır. Rabî b. Enes’e göre ise, buradaki ‘vefat’ (teveffi) kavramı, uyku anlamındadır. Buna göre, Allah İsa’yı uyutarak göğe çıkarmıştır. Çünkü sahih bir hadiste de geçtiği üzere, “Ölüm ile uyku kardeştirler.”(5)

Nitekim En’âm suresinin 60. âyetinde yer alan “Geceleyin sizi vefat ettiren O’dur” mealindeki ifadede ‘vefat’ kavramı uyku için kullanılmıştır.(6)

Başta İbn Abbas olmak üzere âlimlerin çoğuna göre ise, âyette yer alan ‘vefat’ (teveffi) kavramı, ‘bir yerden bir yere almak’ anlamındadır. Allah, Hz. İsa’yı öldürmeden ve uyutmadan, dünyada olduğu şekliyle, canlı olarak göğe kaldırmıştır.(7)

Ashab-ı Suffa’nın en önde gelenlerinden biri olan Ebu Hureyre, Hz. İsa’nın ahirzamanda tekrar dünyaya gönderileceğine dair Hz. Peygamber’den naklettiği bir hadiste şöyle demektedir: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın aranıza adaletli bir hâkim olarak ineceği, istavrozları kırıp domuzları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap’tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.

Bu hadisi nakleden Ebu Hureyre, hadisin ifadesini güçlendirmek için der ki: “Dilerseniz şu âyeti okuyun [mealen]: “Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce onun (İsa’nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa, onların aleyhine şahitlik edecektir.” (Nisa; 159)(8)

Yine Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber(s.a.s) şöyle buyurdu: “Peygamberler, baba bir kardeşlerdir. Anneleri farklı, fakat dinleri birdir. Ben herkesten çok Meryem oğlu İsa’ya yakınım. Çünkü benimle onun arasında başka bir peygamber yoktur. Onu gördüğünüzde tanımaya çalışın. O, kırmızı ile beyaz karışımı bir tene sahip, ıslak olmadığı halde başından (saçından) sanki su damlıyor.

Şüphesiz o, geldiğinde haçı kıracak, domuzu öldürecek, mal çok artacaktır. Zamanında İslâm dini dışındaki tüm dinleri [bu ifadeyi ideolojiler, inançlar şeklinde de anlamamız mümkündür] Allah yok edecektir. Yine Allah, onun zamanında dalalet mesihi olan şaşı gözlü yalancı Deccal’ı da helak edecektir.

Yeryüzünde öyle bir emniyet tesis edilecek ki, arslanlar develerle, kaplanlar sığırlarla, kurtlar davarlarla birlikte yayılacak; çocuklar yılanlarla—birbirine zarar vermeyecek şekilde—oynayacaklar. İsa yeryüzünde kırk yıl kaldıktan sonra ölecek, Müslümanlar cenaze namazını kıldırıp onu defnedeceklerdir.”(9)

HZ. İSA NEDEN TEKRAR GELECEK?

Âyet ve hadislerin ışığında, Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişinin ne gibi sebepleri olabileceğini sorguladığımızda, karşımıza pek çok hikmetleri olduğu gerçeği çıkar. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

1. Hz. İsa’yı çarmıha gererek öldürdüklerini iddia eden Yahudilerin bu iddiaları çürütülmüş olacaktır. Bunun ne kadar yaygın bir inanç olduğunu bugün ‘haç’ın Hıristiyan inancının simgesi hâline geldiğini düşünerek anlayabiliriz.

2. Hz. İsa’nın yeryüzüne bir insan olarak gelmesi ve normal bir insan gibi eceli gelip ölmesi, Hıristiyanlarca ona isnat edilen ilâhlık iddialarını da çürütecektir.

3. Hıristiyanlık bugün yeryüzünde en çok tâbisi bulunmasına rağmen, tevhid inancından sapmış ve Hz. İsa’ya bir insan ve bir peygamber olduğu halde ilâhlık isnat eden bir dindir. Allah tarafından çok çirkin bir iddia olarak ifade edilen bu sapmanın bizzat o dinin peygamberi tarafından ahirzamanda tashih edilecek olması son derece hikmetlidir.

Hz. İsa (a.s), büyük peygamberlerden biri olmasına rağmen, çok genç bir yaşta, otuz üç yaşında düşmanlarının engellemeleri ve onu öldürme planları yüzünden şânına lâyık bir görevi tam ifa etmeden dünyadan göçüp gitti. Yani Yüce Allah tarafından göklere kaldırıldı. Dünyanın yedi harikasından biri olan Zülkarneyn seddinin harap olması, Ye’cüc-Me’cüc fitnesine karşı hâl diliyle insanları dikkate davet edip kıyametin geleceğine bir alâmet olduğu gibi, Hz. İsa’nın da harika şahsiyetine uygun olarak, ahirzamandaki Deccal fitnesine karşı insanlık camiasını kâl diliyle uyaran büyük bir kıyamet alâmetidir.

Ayrıca, İsa aleyhisselam, İsevîlik din-i hakîkisine yeniden hizmet etmek ve hitam-ı misk olsun diye iki büyük semavî din olan İslâmiyet ile hakikî İsevîlik dinini gerçek tevhid ekseninde birleştirip insanlığı dünya hayatının son demlerinde Yüce Allah’a kulluk etmeye davet etmek üzere yeryüzüne yeniden merhaba diyecektir.

GELDİĞİNDE ONU NASIL TANIYACAĞIZ?

Bu sorunun cevabını da Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubat’ından okuyalım: “Hz. İsa geldiği zaman herkes onu tanıyamaz. Yalnız onun yakınında bulunanlar ve ferasetli bazı mü’minler iman nuru ve şuuru ile onu tanıyacaklar.

Niyazi Beki / Zafer Dergisi

KAYNAKLAR

1- Zuhruf, 43/61.

2- bk. Alusî, XXV/95; Hamdi Yazır, VI/58.

3- Âl-i İmran, 2/55.

4- bk. Rağıb, (v f y) maddesi.

5- bk. Kurtubî, VI/100.

6- bk. a.g.e, a.g.y ; Rağıb, (v f y) maddesi.

7- bk. Kurtubî, IV/100.

8-Buharî, Buyu’ 102, Mezâlim 31, Enbiyâ 49; Müslim, İman 242; Ebu Davud, Melâhim,14; Tirmizî, Fiten 54.

9-İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VI/493; Tayalisî, s.335; Ebu Davud, Melâhim,14; Ahmed, II/340; İbn Mâce, Fiten, 33.

Hz. İsa’nın dünyaya tekrar gelmesi nasıl olacak?

Hz.İsa nübüvvet yönüyle değil, velayet yönüyle tekrar dünyaya gelecek.

Her peygamber ( asm ) gibi Hz. İsa (as) da insanları hakka, hakikate davet ediyor, onları Allah’ın varlık ve birliğine inanmaya, O’na kul olmaya çağırıyordu. Bu vazifesinde hiç tereddüt göstermiyor, korku ve endişeye kapılmıyordu. Davasında sebatkar ve sadıktı. Hz. İsa tebliğ vazifesini taviz vermeden yapmaya devam ettikçe Yahudilerin haset ve kinleri artıyordu.

Sonunda bir hileye girişerek vücudunu ortadan kaldırmaya kadar yeltendiler ve planlarını tatbik sahasına koydular. İçlerinden Tatyanos isimli bir münafığı Hz. İsa’nın yanına gönderdiler. Kendileri de 4 bin kişilik bir kalabalıkla evinini etrafını çevirdiler. Tatyanos içeri girdiğinde Hz. İsa’yı bulamadı. Haberi duyurmak üzere dışarı çıkarken, Cenab-ı Hak onun yüzünü Hz. İsa’nın yüzüne benzetti. Yahudiler kendisini görür görmez, Hz. İsa zannederek yakaladılar. Her ne kadar “Ben İsa değilim” diye feryat etse de kimse dinlemedi. Sonunda çarmıha gererek öldürdüler.

Evet, Hz. İsa hâlâ hayattadır, ölmemiştir Ahirzamanda ise yeryüzüne ineceğini pek çok sahih hadis bildirmiştir. Sahih-i Müslim’de Cabir bin Abdullah’ın rivayet ettiği hadis-i şerifin meali şöyledir: “Ümmetimden bir cemaat kıyamet gününe kadar hakka yardımcı ve hizmetçi olarak devam edecektir. Nihayet Meryemoğlu İsa iner, müslümanların emiri O’na der: “Gel, bize namaz kıldır” Hz isa der: “Hayır, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer kısmı üzerine emirlersiniz” (Müslim, İman 247)

Bu ve buna benzer rivayetleri Mektubat’ta tefsir ve izah eden Bediüzzaman şu hususlara dikkat çeker: Dünyayı saran dinsizlik cereyanı çok kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hıristiyanlık, özüne, yani tevhide yaklaşarak hurafelerden ve tahriflerden kurtulacak ve İslamiyet’le birleşecektir. Bir bakıma, Hıristiyanlık bir biçimde İslam’a inkılap edecektir.

Hakiki Hıristiyanlığın İslamiyet’e tabi olması neticesinde hak din büyük bir kuvvet bulacak ve dinsizlik cereyanı karşısında ayrı ayrı iken mağlup olan İslamiyet ve Hıristiyanlık dinleri birleşip büyük bir güç elde ederek onu bozguna uğratacaktır. Bu ittifakı gerçekleştirecek olan ahirzaman Hıristiyanları hakkında sahih rivayetlerde büyük medihler vardır.

Hz İsa’nın cismen yeryüzüne inmesi konusuna gelince, bu hususu Mektubat’tan dinleyelim:
“Alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan Şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık (Peygamberimiz) bir Kadir-i Küll-i Şey’in (Allah’ın) vaadine istinat ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadir-i Küll-i Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.

Evet, her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretinde va’z eden (Hz Cebrail’in Dıhye suretine girmesi gibi) ve ruhanileri alem-i ervahtan gönderip beşer suretinde temessül ettiren, hatta ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakim-i Zülcelal, Hz İsa Aleyhisselamı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hatimesi için, değil semay-ı dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hz İsa, belki alem-i ahiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azime için O’na yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil, belki Onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.

Hz İsa Aleyhisselam geldiği vakit, herkes Onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir Onun mukarreb ve havassı (yakınları ve has dostları) nur-u iman ile onu tanır Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır”

www.sorularlaislamiyet.com