Etiket arşivi: risale haber

Diyanet İşleri Başkanımızı ve Başkanlığımızı Tebrik

Telefonla sordular:

“Hocam, bazı profesörler, imsak ve sabah namazının vaktini tartışmaya açtılar. Erken imsak yaptırılıyormuş, sabah namazı vaktinden önce kılınıyormuş, teravih namazı yokmuş, Peygamberimiz böyle bir namaz kılmamışmış. Siz ne dersiniz? Bunlara bir cevabınız olmayacak mı?”

Hayır, bunlara cevap vermesi gereken bir kurumumuz var: Diyanet İşleri Başkanlığı. Zaten başkanlığımız da bünyesindeki “Din İşleri Yüksek Kurulu” ile bunlara gereken aklî ve muknî cevabı verdi. Allah’a hamdolsun. Diyanet İşleri Başkanlığımız, sadece bu konuda değil, İslâmî geleneğe aykırı ne kadar çıkışlar, sapmalar ve taarruzlar olduysa hepsini püskürttü. Gerek başörtüsü konusunda, gerek Türkçe İbadet meselesinde dik durmasını bildi. “Başörtüsü Allah’ın emridir, Türkçe Ezan, Türkçe İbadet olmaz” dedi. Günü kurtarmak isteyenler gibi despotizmanın yanında değil, Hakk’ın tarafında ve haklının yanında yerini aldı. Gerek Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve gerekse bünyesindeki bu yüksek kurulu can u gönülden tebrik ediyoruz.

Yeni yeni hamleleriyle, kurumu canlandıran, açtığı şefkatli kucağıyla muhtaçların imdadına koşan, engin görüşü ve müsamahalı tavrıyla vahdet ve ittihada güç veren, geleneğe bağlı modern bir yapı inşa etmeye çalışan, mihrab, kürsü ve minberdeki eksiklikleri ikmale gayret eden sayın Diyanet İşleri Başkanımıza, Din İşleri Yüksek Kurulu’na, kurumun ve kurulun bütün üyelerine müftülüklerimize ve müntesiplerine takdir ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Ben zaman kaybedip de bu meselelerin yani imsak ve teravih konularının izahına girmeyeceğim. Çünkü bu meseleler, yıllar, asırlar önce incelenmiş, tartışmaya mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu meseleler, Diyanet İşleri Başkanlığımızın meseleleridir. Onlar da zaten bu işin takipçisidir.

Bu hususta bir yanlış görenler, iyi niyetli iseler, bu meseleleri televizyonlara taşımadan, akılları ve mideleri bulandırmadan, DİB’e müracaat edip, delilleriyle birlikte kuruma yardımcı olabilirler.

Namazı kıldıran imam namazda sehiv secdesini gerektirecek bir yanlış yapsa, bayram namazı gibi çoğunluğun iştirak ettiği bir namazda imama sehiv secdesi yapmama ruhsatı ve yetkisi verilmiştir. Tâ ki bütün bütün karışıklığa meydan verilmesin. Halkın namazı hepten butlan olmasın. Bu hikmeti, bazıları neden dikkate almaz da, her doğruyu (!) her yerde söylemek gibi bir yanlışa düşerler? Kaldı ki her doğru bildikleri de doğru değildir.

Yoksa bunlar, vaktin yanlışına dikkat çekmekten çok, kendilerine mi dikkat çekmek istemektedirler?

Öncelikle kapalı mahfillerde, erbabınca tartışılması gereken bazı meselelerin televizyonlara taşınması yarardan çok zarar getirdiği kanaatindeyim.

MÜNKER VARKEN MARUF TARTIŞILMAZ

Çünkü münker varken maruf tartışılmaz. Eve giren eli silahlı anarşist, etkisiz hale getirilmeden evde yemek için sofraya oturulmaz. Sel geldiğinde, tamir için evden delikler açılmaz. Duvarları çatlamış, yıkılmaya yüz tutmuş veya içi çöple dolu bir evi boyamaya çalışmak, gözleri boyamak ve cinayete sebep olmak anlamına gelir. Önce tahliye, sonra tahliye olacak. Yani önce evi sağlamlaştıracaksınız, kirlerden ve çöplerden arındıracaksınız. Sonra boyasını ve badanasını vurarak süsleyeceksiniz.

Bazıları, “teravih namazı yoktur” diyerek neyi hallettiler? Namaz aşkını mı artırdılar, yoksa namaz aşkını mı bitirdiler? Marufu tartışıyorsunuz da neden münkeri görmezlikten geliyorsunuz? Namaz kılmayanlar neden sizin derdiniz değil? Çıplaklığın, müstehcenliğin imanları yaktığı, insanların hem dünya, hem de ahiret hayatlarını yıktığı neden sizin tüylerinizi ürpertmiyor?

Bir zamanlar, bir vatandaş, sokakta önüme çıktı, “hocam falan profesör, namaz üç vakitte de kılınır, dedi. Ne dersiniz?” diye sordu.

Hayır, dedim, siz yanlış anlamışsınızdır. Vatandaş ısrar edince, ben de hayretle şöyle demiştim. Allah ona ve hepimize doğru yolu göstersin, hidayet nasip eylesin. Biz namazla ilgili üç kitap yazdık. “Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır?” diye. Biz hayatımız boyunca ve yazdığımız kitaplarla, nasıl etsem de namaz kılmayanları namaza başlatsam, diye kafa yorarken, demek bazı kimseler de, beş vakit namaz kılanları nasıl etsem de namazdan soğutsam veya beş vakti üçe düşürerek bu işi sulandırsam, diye düşünüyorlar. Allah hepimize istikamet nasip eylesin.

Beş vakit namazın üç vakitte kılındığı yerler ve zamanlar vardır. Ama bu yerler ve zamanlar bellidir, sınırlıdır ve şartlara bağlıdır. (Gelecek yazımızda da inşallah bu meseleyi izah etmeye çalışalım.)

Vehbi Karakaş / Risale Haber

Dünyanın Bu Mesajlara İhtiyacı Var!

Sevgili kardeşlerim, Wintersvijk’teki, ve Avrupa’daki can dostlarım! Geldiğim günden bu tarafa size çeşitli konularda mesajlar veriyor, dinimiz, dünyamız ve istikbalimizle alakalı düşüncelerimi arz ediyorum. Ne yazık ki Avrupa’ya ayırdığımız sürenin de sonuna gelmiş bulunuyoruz. Sizlerden giderayak birkaç ricam ve size son birkaç mesajım olacak.

Bayram öncesi bu mesajlara şiddetle ihtiyacımız var. Aslında sadece sizin değil, başta benim, sonra yurt içi ve yurt dışındaki bütün Müslüman kardeşlerimizin bu mesajlara ihtiyaçları olduğuna ve herkesin bu mesajları, bütün Müslümanlara ulaştırması lazım geldiğine inanıyorum.

Bu seneki kadir gecesi ve Ramazan bayramı mesaj metnimiz bu ve benzeri makaleler olsun. Lütfen herkes bu mesajları herkese ulaştırsın. Çünkü ancak bu ve benzeri mesajlarla akan kanları ve gözyaşlarını durdurabiliriz. Ancak bu mesajlarla dünyamızı anarşi ve terör belasından kurtarabiliriz.

DİNE HİZMET

1-Allah, dinini ve o dinin kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i koruyacağını ilan etmiş. (1) Bu hususta Allah’ın bize ve hiç kimseye ihtiyacı da yok. Biz Ona muhtacız. Ve biz ancak Onun dinine ve Kur’an’ına hizmet ederek kendimizi korumuş olacağız. İki dünyanın cehenneminden kurtulmuş olacağız.

Öyleyse toptan, birlik-beraberlik içinde Allah’ın dinine hizmeti her şeyin üstünde ve her şeyden önemli görelim. Eğer sevdiğimiz her şeyi Allah ve Rasulü’nden, Allah ve Rasulü’nün dinine hizmetten daha önemli ve daha sevimli görürsek, iki yakamızın bir araya gelmeyeceğini, türlü türlü belalardan, anarşi ve terörden kurtulamayacağımızı bilelim. Tevbe sûresinin 24. Ayetini lütfen tekrar tekrar mealiyle birlikte mutlaka okuyalım.

MUHABBET

2-Muhabbete en layık şey, muhabbettir. Muhabbeti sevelim. Mümin kardeşlerimize değil, içimizdeki düşmanlığa düşman olalım. Ne güzel buyurmuş Şanlı Peygamber (s.a.v): “Birbirinize kızmayın, birbirinize hased etmeyin, birbirinize sırtınızı dönmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslüman’a, üç günden fazla diğer Müslüman kardeşi için küs durması haramdır.” (2)

3-Sevgili Peygamberimizin şu sözü de kulaklarımıza küpe olmalı. Buyurmuşlar ki: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe mümin olamazsınız. Size, birbirinizi sevdirecek şeyi söyleyeyim mi? Selamı aranızda yayınız.” (3)

ARA BULMA

4- Arası bozulmuş Müslüman kardeşlerimizin arasını bulalım. (4) Bu Allah’ın emri ve muradıdır. Barıştan yana olmayan azgın tarafla yola gelinceye kadar gerekirse savaşalım. (5)

Efendimiz sordu:

-Size kıldığınız namazdan, tuttuğunuz oruçtan daha çok sevap getiren bir şey söyleyeyim mi? Herkes bir ağızdan bağırdı:

-Buyurun ey Allah’ın Rasûlü. Bunun üzerine Peygamberimiz:

-Arası bozulmuş iki kişinin arasını bulmaktır.” (6) buyurdular.

Bu hadisiyle Allah Rasulü Efendimiz, namazın ve orucun daha az önemli olduğuna değil, arası bozulmuş iki kişinin arasını bulmanın bu kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştir.

5-Birbirimizin meziyet ve başarılarıyla iftihar edelim.

6-Birlik ve beraberliğimizi koruyalım, manasız tartışmalara girmeyelim, birbirinizi kırmayalım, kırsa da derhal özür dileyip birbirimizden helallik alalım. Çünkü her an her birimize veya hepimize ahiretin kapısı açılabilir.

AB VE ABD

7-Dağınık isek, toplanalım. Dağılmış isek birleşelim. Elin oğluna bir bakın. İnancı teslis olanlar, bir araya gelmişler, tevhide gitmişler. Avrupa Birliği oluşturmuş, (AB) güç kazanmışlar, herkesi arkalarından koşturuyorlar. Yine devletleri bir araya getirmişler, bu birlikteliğin adına ABD demişler, süpergüç olmuşlar. İnancı tevhid olanlar ise tefrikaya düşmüşler, güçlerini kaybetmişler. Başkalarının arkasından koşuyorlar, sürünüyorlar, dövülüyorlar, sövülüyorlar, sömürülüyorlar, açlıktan susuzluktan, kıtlıktan kırılıyorlar. Bu inancı tevhid olanlar için bir ayıp ve bir kayıp değil midir? Kur’an: “Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (7) demiyor mu?

Üç tane bir, ayrı ayrı durursa bir kuvvetinden öteye geçemez. Ama üç tane bir yan yana, omuz omuza durursa yüz on bir (111) kuvvetini kazanır. Dört tane dört ayrı ayrı durursa, dört kuvvetini geçemez. Ama yan yana, omuz omuza durursa dört bin dörtyüz kırk dört (4444) kuvvetini kazanır.

8-Ayrı ayrı camilerde, bölgelerde olabilirsiniz. Irkınız, renginiz, diliniz ayrı olabilir. Müslümansanız siz birsiniz, kardeşsiniz. Allah: “Müminler kardeştir” (8) buyuruyor. Peygamberimiz,

{الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرُبَاتِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ‏}

Müslüman Müslümanın kardeşidir ona zulmetmez; onu düşmana teslim etmez. Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamette onun bir sıkıntısını giderir. Kim de bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun bir ayıbını örter.” (9)

IRKÇILIK

Sadece ırkçılık davasından değil, ırkçılık kokan her şeyden ve herkesten uzak durmalıyız. Çünkü bizi yaratan Allah’ın ve Onun Sevgili Peygamberinin ırkçılığa rızası yoktur.

Peygamberimizin şu mübarek sözü ne kadar açık, net ve anlamlıdır: “Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak ve ancak takva iledir. (10) buyuruyor.

KARDEŞLİK

Birbirinize bağrınızı açın. Kardeşlik ve sevgi şarabından için, kendinizden geçin. Bir buz parçası gibi olan enaniyeti=benliği, Kur’an kevserinden süzülen tatlı ve büyük havuza atın, eritin. Buz değil, biz olun. Damla iken okyanusa dönüşün. Eğer ben der, enaniyet davası güderseniz, bir buz parçası olan benliğinizi yine koruyamayacaksınız. Buharlaşacak ve yok olacaksınız.

RIZA

9-Amelinizde Allah’ın rızası olsun. O razı olursa bütün dünya küsse kıymeti yok. O sizden razı değil ise bütün dünya sizi alkışlasa onun da kıymeti yok. Biz Allah’ın eseriyiz. Onu razı etmeye mecburuz. Allah’ın terbiyesine muhtacız. Allah bizi, hep nasihatla terbiye etmek ister. Nasihattan anlamadık mı bazen bazen musibetleri devreye sokar. Bizi yontar. Onun bizi, yontmasına itiraz etmemeliyiz. Onun yontması, kemale erdirme operasyonundan başka bir şey değildir. Onun tahribi tamirdir. Daneyi çürütür, yüz dane yapar.

ŞEFKAT-HÜRMET

10-Büyüklerinize hürmet, küçüklerinize şefkatte kusur etmeyiniz. Allah’ın emri, Peygamberin sözleri kulaklarımıza küpe olmalı. Buyurmuş ki şanlı Peygamber: “Büyüklerimize hürmet, küçüklerimize şefkat göstermeyen bizden değildir.” (11)

11-Mihrablardaki, kürsülerdeki, minberlerdeki hocalarınıza, dine hizmeti hayatının gayesi haline getirmiş âlimlerinize, hürmette, hizmette kusur etmeyin. Çünkü Peygamber tilavetli, kıraetli ve Peygamber ahlaklı hocalarımız ve alimlerimiz, Peygamberin vekilleri ve varisleridir.

12-Sizden önce ahrete gitmiş olan ana-baba, evlat ve sair yakınlarınızı unutmayın. Dua ve Fatihalarınızla, hayır ve hasenatınızla onları anın. Kabirlerini ziyaret edin. Empati yapın, kendinizi onların yerine koyun. O kabirleri kendi kabriniz görün. İbret alın. Ölmeden önce ölün. Hesap günü gelmeden kendinizi hesaba çekin.

NAMAZ

13-Müslüman olan herkes beş vakit namazı ekmek gibi, hava gibi, su gibi zorunlu ihtiyaçlar arasına almalı, asla ihmal etmemelidir. Çünkü kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra da namazdır. Namaz, insanlığın en akıllıları olan peygamberlerin birinci gündem maddesidir. Bunun içindir ki Peygamberimizin:

a-Terk ettiği bir vakit dahi namazı yoktur,

b-Keyfî olarak kazaya bıraktığı namazı yoktur.

c-Geç kıldığı namaz yoktur.

d-Huşusuz ve tadil-i erkânsız kıldığı namaz yoktur.

e-Cemaatsiz kıldığı namaz yoktur.

Gözümün nuru namaz, (12) demiş, cesedde başın yeri ne ise, dinde namazın yeri odur,(13) buyurmuş. Namazınız ve orucunuz yoksa bayramınız yok demektir. Çünkü namazı ve orucu olmayan hakiki sevinçten ve gerçek huzurdan mahrum kalır. (14)

ÇOCUKLAR

14-Kendinizden çok, çocuklarınızı ve onların geleceğini düşünün. Yüce Rabbimiz, “kendinizi ve aile efradınızı ateşten koruyun.” (15) Buyuruyor. Hangi ateşten? Uyuşturucu ateşinden, dinsizlik ve ahlaksızlık ateşinden, namazsızlık ateşinden, kabir ateşinden, mahşer ateşinden, cehennem ateşinden koruyun. Onlar için yurtlar, yuvalar, okullar, Kur’an kursları açın. Bunları açmış olan dindar insanlara, hizmet kahramanlarına yardım edin, moral verin, yanlarında olun. Çocuklarınızı, dünya ve ahirette kendinize davacı (16) değil, duacı (17) yapın.

CÖMERTLİK-CİMRİLİK

15-Cennete ve cennetin sahibine kavuşmak istiyorsanız, sevdiklerinizden Allah yolunda harcayın. (18) Açları ve açıkta olanları düşünün. Bu yolda harcamaktan korkmayın. Cimriliğe davet eden şeytandır, cömertliğe davet eden Allah’tır. (19) “Cömert Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri, Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır.” (20)

YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

16-Düşmanlıkta ve günahta değil, iyilikte ve takvada, hayır ve hasenatta yarışın, yardımlaşın. Kubbedeki taşlar düşmemek için birbirine dayanırlar. Kâinattaki yardımlaşma ve dayanışma da bize bu dersi veriyor. Güneş ışığının ve yağmurun gelmesi, yer ve gök dayanışmasının, yardımlaşmasının sonucu değil midir?

Peygamberimiz, savaşa giden ordusunu silahla kuşandırmak için yardım kampanyasını başlattı. Herkes bir şeyler getirdi. Hz. Ömer malının yarısını getirdi. Hz. Ebubekir, malının hepsini getirdi. Geriye ne bıraktın diyen Peygamberimize Ebubekir:

-Allah ve Rasulünü bıraktım, cevabını vermişti. Bu manzarayı gören Hz. Ömer hayıflandı. Anam-babam sana feda olsun ey Ebubekir! Bu günkü yarışta seni geçeceğimi sanmıştım, fakat yine seni geçemedim, dedi. (21)

TESETTÜR-ÖRTÜNME

17-Allah’ın ve Rasulü’nün tesettür (örtünme) ölçüleri nedir? Sorun, öğrenin riayet edin. Müstehcen kılık ve kıyafetleriyle hem kendilerini, hem de başkalarını günah çamuruna ve cehennem azabına sokanlardan olmayın.

KADİR GECENİZ VE YAKLAŞAN BAYRAMINIZ

18-Ramazanı şerifiniz, yaklaşan kadir geceniz mübarek olsun. Allah sizi, bizi ve evlatlarımızı Avrupa’nın deniyyet ve sefahet okyanusunda boğulmaktan, köpek balıklarına yem olmaktan, ahlaksızlığa ve uyuşturucuya kurban gitmekten korusun. Hepiniz muhabbet fedaisi ve cennet gençleri olasınız. Allah’a emanet olunuz, değerli kardeşlerim.

MİSAFİR GETİRMEDİĞİ ŞEYE GÖNLÜNÜ BAĞLAMAZ

19-Güzel Adam’ın güzel bir sözü var: “Sen bu dünyada misafirsin, bu menzilden ayrıldığın gibi bu şehirden de çıkacaksın. …ve keza bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse aziz olarak çıkmaya çalış.” Yine der ki: “Misafir, getirmediği şeye gönlünü bağlamaz.

Biz de Avrupa’da müsafirdik. Siz sevgili kardeşlerimizden başka gönlümüzü bir şeye kaptırmadan inşallah Pazartesi Türkiye’ye dönüyoruz. Bir gün bu fani dünyadan da ayrılacağız. Dünyanın cazibesine değil de, dünya ve ahiretin sahibi olan Yüce Allah’ın cezbesine kapılarak dünyadan ayrılanlara ne mutlu!

ŞÜKÜR VE TEŞEKKÜR

20-Nimetlerin hakiki sahibi olan Allah’a sonsuz şükür, Allah’ın nimetlerini iftarda ve sahurda sofralarımıza taşıyan, Bizi evlerinde ağırlayan, ağırlamak isteyip te fırsat bulamadığı için ağırlayamayan başta Winterswijk’teki ve Avrupa’nın diğer şehirlerindeki beyefendi ve hanımefendi kardeşlerime şükranlarımı arz ediyorum. Sizi dualarım arasına alıyorum. Hem de dualarınızı bekliyor, haklarınızı helal etmenizi rica ediyorum. Allah dinimize, dinin hizmetinde olan devletimize, ülkemize, mutluluğumuza, sihhatimize, sevdiklerimize zeval vermesin. Vesselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Bkz. Hicr, 15 / 9

2-Ebu Davud, Edep, 49

3-Müslim îman 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî Et’ime 45 Kıyamet 56; İbni Mace Mukaddime 9 Edeb 11)

4-Bkz. Hucurat, 49 / 10

5-Bkz. Hucurat, 49 / 9

6-Ebu Davud, Edep, 52

7-Bkz. Al-i İmran, 3 / 103

8-Hucurat, 49 / 10

9-Buhari, Mezalim, 3

10-Bkz. Ahmet b. Hanbel, 5411

11-Tirmizî, Birr, 15

12-Nesâî, İşretü’n-Nisa, 1

13-El-Mucemül-Evsat, 2/383; Mecmeuz-Zevaid, 1/292

14-Bkz. Karakaş, Vehbi, Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır?

15-Bkz. Tahrim, 66 / 6

16-Bkz. Ahzab, 33 / 67

17-Bkz. İbrhim, 14 / 40

18-Bkz. Al-i İmran, 3/ 92

19-Bkz. Bakara, 2 / 268

20-Tirmizî, Birr, 40

21-Bkz. Karakaş, Vehbi, Niçin Zekât, 108-109

Terör, Ezber Bozan Açılım ve Bir Manifesto!

Yıllardır verdiğimiz kayıplardan anlaşılıyor ki terörü yenmek için tutarlı bir siyasetimiz ve çözümümüz yok. Olsaydı şimdiye kadar çoktan bu bela ile başa çıkardık. Çıkamadık, çıkamıyoruz. Öyleyse ezberimizi bozmalıyız. Ezber bozan bir açılım bulmalıyız. Bana göre ezber bozan bir açılım, daha önce tekrar tekrar söyledim yine söylüyorum:

Dipçik ve kılıcı bırakıp, Kur’an’ın ve kalemin atmosferine girmektir. Zaten en büyük demokratik açılım, Türküyle, Kürdüyle top yekün bir millet olarak Kur’an’a açılmak, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak, Onun hakemliğine müracaat etmek ve Onun hükmüne razı olmaktır. Lütfen gelin, bir de bu yolu deneyelim.

Çünkü Kur’an, Allah’ın indirdiği son kitap. Bizse Türk olsun, Kürt olsun hepimiz Allah’ın kullarıyız. Ne kimseden hak alma ve ne de kimseye hak verme haddinde ve salahiyetindeyiz. Hakları yaratıcımız vermiş. Herkese bir bölge, bir ana, bir baba, bir millet, bir dil, bir renk, bir biçim, bir karakter tespit etmiş, dünyaya göndermiş. İnsanlığını kaybetmesin ve huzurla yaşasın diye de, Kur’an gibi çağların eskitemediği bir kitabı eline tutuşturmuş, onu iyi okusun, iyi anlasın, iyi uygulasın diye de Hz. Muhammed (s.a.v) gibi emsalsiz bir peygamberi de öğretmen olarak tayin etmiştir. Müslüman Türkler ve Kürtler olarak neden Allah’ın bu takdirine razı olmuyoruz?

Haddi zatında bizim “Kürt Sorunu” diye bir sorunumuz yok; hepimizin mukaddes değerlerden ve ahlâktan uzaklaşmak gibi bir sorunumuz var. Biz uzaklaştığımız değerlere dönersek hiçbir sorun kalmayacaktır. Bu kadar açık ve net söylüyorum. Çünkü dindar ve ahlaklı bir insan, sadece kendisine değil, haksızlığa uğrayan Kürde de, Türke de, Alevîye de, Sünniye de, İngiliz’e de, Alman’a da hak isteyecektir. Haksızlığa uğramış herkesin hakkını savunacak ve her mazlumun yanında yer alacaktır. Bu mazlum, ister Müslüman olsun, ister Yahudi, ister Sırp olsun, fark etmez.

Unutmayalım ki, Bir(’i) bizi gözetliyor. O da bizi yaratan Allah’tır. Bir gün bize yaptığımız yanlışları teker teker söyleyecek,(1) döktüğümüz kanların hesabını çok acı bir şekilde soracaktır. O, adil-i mutlaktır; hiçbir haksızlığı kimsenin yanına bırakmayacağını çok net bir şekilde ortaya koymuş ve şöyle buyurmuştur: “Zalimlerin yaptıklarını Allah’ın görmediğini, bilmediğini sanma. Allah, onlara vereceği cezayı, gözlerin kamaşacağı bir güne bırakmaktadır.”(2)

Müslüman milletimin Türk-Kürt bütün fertlerine sesleniyorum! Ortak paydalarda buluşalım, herkes tarafından doğru kabul edilen esasın etrafında toplanalım. O esas Kur’an’dır. Bu Kur’an’ın sahibi ise Allah’tır. Allah’ın son Peygamberi hepimizi uyarıyor, tam da problemimize çare sunuyor ve buyuruyor ki:

Muhakkak ki ileride karanlık gece parçaları gibi fitneler (anarşi) olacak.” “Ey Allah’ın Resûlü ondan kurtuluş nasıl olur?” denildi. Buyurdu ki: “Kurtuluş Yüce Allah’ın kitabıyla (Kur’an) olacak… Onda sizden öncekilerin ve sonrakilerin haberleri ve sizinle ilgili hükümler vardır. O bir eğlence aracı değildir. Hak ile bâtılı ayıran bir kelâmdır. Onu kibirlenerek terk edenin Allah belini kırar. Kim doğru yolu ondan başkasından ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O Allah’ın sağlam ipidir. Ve apaçık nurudur. O hikmet dolu Kur’an’dır. Doğru yoldur. Nefsânî arzuların sapıtmamasına, görüşlerin dağılmamasına yegâne sebep odur. Âlimler ona doymaz, Allah’tan korkarak günah işlemekten çekinenler, ondan usanmazlar. Onun ilmini bilen ileri gider, onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adil olur. Ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.” (3)

Türklerin ve Kürtlerin kahir ekseriyeti Allah’a hamdolsun, mü’mindir ve Müslüman’dır. Kur’an, hem Türklerin hem de Kürtlerin kitabıdır. Peygamberimiz, hem Kürt’lerin hem de Türklerin hatta bütün insanlığın Peygamberidir. Öyleyse bu kavga niye?

ORTAK MANİFESTOMUZ

Şimdi sizlere inandığımız bu iki değerden yani Kur’an ve Hadis’den mülhem bir manifesto, bir reçete arz edeceğim. Ellerimizi şakaklarımızın üstüne koyalım, lütfen biraz düşünelim, düşünmekle de kalmayalım lütfen hemen harekete geçelim ve uygulayalım, yanlış ezberlerimizden vazgeçelim, böylece, yıllardır üstesinden gelemediğimiz terörün belini kırmış olacağız, sefaletten, geri kalmışlıktan, maddî ve manevî travmalardan kurtulmuş olacağız! İşte Kur’an kaynaklı manifestomuz:

Yüce Allah buyuruyor ki:

1-Eğer Allah ve Rasûlü bir konuda açıklama yapmışlarsa, hangi ırka mensup olursa olsun, hiçbir mü’min erkek ve kadına o konu da hüküm koyma, fikir yürütme hakkı yoktur. (4) Öyleyse ey mü’minler! Allah ve Rasûlünün önüne geçmeyiniz. (5) Onun Kitab-ı Kerimine müracaat ediniz. Terörü ve kavgayı bitirmede Allah’ın yardım ve desteğini arkanıza, Hz. Peygamber’in uygulamalarını da önünüze koyunuz.

2-Aranızı bozmak isteyen iç ve dış fasıklar, muhbirler olabilir, onların getirdiği ve yazdığı aslı astarı olmayan haberleri araştırmadan karar vermeyin, eyleme geçmeyin, birbirinize düşmeyin. Araştırın, sonra karar verin. Yoksa pişman olursunuz, ama pişmanlık fayda vermez. (6)

3-Mü’minlerden iki gurup birbirine girerse, aralarını bulun, biri diğerine zulm etmeye kalkarsa, gerekirse zalim tarafla, o taraf kendi ırkınızdan da olsa -Allah’ın hükmüne boyun eğinceye kadar-savaşın. (7)

4-Hepinizin tek yaratıcısı Allah’tır. O Allah, “Türkler birbirinin kardeşidir.” veya “Kürtler birbirinin kardeşidir” dememiş, “Ancak inananlar birbirinin kardeşidir” (8) demiş. İster Türk ve İsterse Kürt olun, inanıyorsanız siz kardeşsiniz. Bu kardeşlik size yetmez mi? Hepinizin Allah’ı bir, Peygamberi bir, kitabı bir, kıblesi bir, vatanı birse bu birler sizi birleştirmeye, dostça ve kardeşçe barış içinde yaşatmaya kâfi gelmez mi?

5-Hiçbir ırk ve toplum, başka bir ırkı ve toplumu küçük ve değersiz görmesin, kimse kimseyi alaya almasın. Küçük ve değersiz görenler Allah katında değersiz olurlar (9) ve belalarını bulurlar. Birbirinizi ırkından ve bölgesinden dolayı ayıplamayın, birbirinizi hoşlanılmayan lakaplarla çağırmayın. Mümin olduktan sonra fasık olmak, bu yanlışları yapmak ne kötüdür. (10)

6-Birbiriniz hakkında kötü düşünmeyin. Birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. (11)

7-Allah bizi çeşitli toplum ve milletler şeklinde yaratmış ki tanışıp, yardımlaşalım; düşman olalım, birbirimizi öldürelim, diye değil. Allah’a göre insanların en iyi ve en şereflileri, Allah’ı en çok sayan ve sevenler, onun emirlerine uyan ve yasaklarından kaçınanlardır. (12) Bunun ötesinde üstünlük arayan, alçalır, tepetaklak cehenneme düşer.

8-En büyük yasak ve günahlardan biri de haksız yere adam öldürmektir. (13) Haksız yere adam öldürmek, bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir cinayettir. (14) Peygamberimiz (s.a.v) “İki müslüman birbirine kılıç çektiği zaman, öldüren de, ölen de cehennemdedir“. buyurmuş, öldürülen neden cehennemdedir, sorusu gelince de:”Çünkü o da, arkadaşını öldürmek istiyordu” (15) şeklinde cevap vermiştir. Yüce Rabbimiz de bir mümini kasden öldürme hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir.” (16)

Hakikatler bu iken nasıl oluyor da Müslümanlar birbirlerini öldürerek hem bu hayatlarını, hem de ebedî hayatlarını cehennemleştirebiliyorlar?

9-Hiç kimse, bir başkasının günahından dolayı ayıplanamaz, kınanamaz, suçlu tutulamaz. (17)

10-Adaletin gerçekleşmesine yardımcı olun, yapacağınız şahitlik kendinizin, en yakınlarınızın, ana-babanızın aleyhine de olsa doğru şahitlik yapın. Adaletin titizlikle tecellisine çalışın. (18)

11-Bir topluma olan öfkeniz, sizi haksızlığa ve adaletsizliğe sürüklemesin. (19) Haklı ve doğru olan kimse, sevmediğiniz ve kızdığınız biri de olsa haklının ve doğrunun yanında yer alın.

12-Renklerin ve dillerin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir. Hiç kimse ben şu bölgede ve şu renkte, şu dilde olmak istiyorum, diye Allah’a kendisini sipariş vermiş değildir. Bu iş tamamen Allah’ın iradesinin sonucudur. Allah ise fail-i muhtardır, iradesinde hürdür. Bu sebeplerden dolayı kim kimi ayıplarsa, hâşâ Allah’ı ayıplamış olur. Hiçbir Müslüman bu ayıba tenezzül etmez.

Ey anarşi ve teröre evlatlarını kurban vermiş Türkler ve Kürtler! İşte size çözüm paketi. İşte size demokratik açılım. İşte size orta ve ortak nokta. İşte size demokratik bir ahlâk. Herkes “benim dediğim olsun.” derse hiç kimsenin dediği olmaz ve kavganın sonu gelmez. Bu zihniyet adil ve demokrat bir zihniyet de değildir. Ama herkes: “Söz hakkın ve adaletin olsun yani Allah’ın dediği olsun.” derse ve buna yürekten inanırsa herkes muradına nail olur, akan kanlar durur, yurdumuz cennet ve cennet bize yurt olur.

Allah’tan daha adil, daha demokrat kim var? Sonsuz bir kudrete sahip olmasına rağmen, dileyen inansın, dileyen inanmasın, buyuruyor. Kendisini inkâr edenlere bile yaşama ve nimetlerinden istifade hakkı veriyor. Ne kadar sabırlı ve ne kadar merhametli Allah! Sabrı da merhametindendir. Bu kudret bizde olsaydı taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmazdık.

Ama şunu da unutmayalım: Allah imhal eder ama, ihmal etmez. Yani zaman verir ama unutmaz, kimsenin yaptığı haksızlığı yanına koymaz. (20) Koymaması da Onun şaşmaz adaletinin ve mazluma merhametinin gereğidir.

ÖNERİLERİMİZ:

Bu kurallar çerçevesinde:

1-Hak ve hürriyetin her türlüsü herkese sunulmalı, herkes dilinde, dininde ve mezhebinde serbest olmalıdır. İsteyen istediği gibi kültürünü yaşamalı ve yaşatmalıdır. Herkes, kılık kıyafetinde -başkasına baskı kullanmadığı, ar ve haya duygularını rencide etmediği müddetçe- hür olmalıdır.

2-Adaletin tecellisi bağlamında gelir dağılımındaki dengesizliğe son verilmeli, herkese helal yoldan iş, aş, eş bulma imkânı sağlanmalıdır.

3-Irkçılığı ve bölgeciliği körükleyen söz, tutum ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Hiçbir Kürt’e, “senin aslın Türk” denilmemeli. Onu rahatsız edecek şeyler, onun yaşadığı ve gördüğü dağlara yazılmamalıdır.

4-Müslümanların çocuklarına olgun bir insan, iyi bir vatandaş olmalarını sağlayabilmek için, tâ küçük yaşlardan itibaren onlara sağlam bir din eğitimi verilmeli. Bu din, bu milletin kahir ekseriyetinin dinidir ki o da İslam’dır. Onu yeterince evlatlarımızın istifadesine sunmanın zamanı gelmiştir ve geç bile kalınmıştır.

5- Dinimiz sağda ve solda bütün siyasîlerin ortak değeri olmalıdır. Olmalıdır ki din her hangi bir partinin tekelinde görülmesin veya her hangi bir partinin onu alet etmesine imkân kalmasın.

6-Yeni anayasa yapılırken Kur’an ve Sünnet dikkate alınmalı ve bunlardan yararlanılmalıdır.

7- Yüce İslam dininin bir özeti olan:

a-Allah’ın emirlerine saygı,

b-Allah’ın yarattıklarına şefkat,

herkesin ortak paydası olmalıdır.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Bkz. Cuma, 62 / 8

2-İbrahim, 14 / 42

3-Ahmed bin Hanbel, Müsned,1,91, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili. (Sadeleştirilmiş baskısı)1,223

4-Bkz. Ahzab, 32 / 39

5-Bkz. Hucurat, 49 / 1

6-Bkz. Hucurat, 49 / 6

7-Bkz. Hucurat, 49 / 9

8-Bkz.Hucurat, 49 / 10

9-Bkz.Hucurat, 49 / 11

10-Bkz.Hucurat, 49 / 11

11-Bkz. Hucurat, 49 / 11

12-Bkz. Hucurat, 49 / 12

13-Bkz. Karakaş, Vehbi, Farklı Bir Bakış Açısıyla Kur’an ve Sünnette Çevre, 172

14-Bkz. Maide, 5 / 32

15Buharî, İman 22, Diyat 2, Fiten 10; Müslim, Kasame 33, Fiten 14, 15. Ayrıca bk. Ebü Davüd, Fiten 5; Nesaî.Tahrîm 29, Kasame 7; İbni Mace, Fiten 11

16-Nisa, 4 / 92

17-Bkz. İsra, 17 / 15

18-Nisa, 4 / 135

19-Bkz. Maide, 5 / 8

20-Bkz. A’raf, 7 / 183

Üniversite Risale-i Nur’u Felemenkçeye Tercüme Edecek

Rotterdam İslam Üniversitesinin tanınma süreci, yeni kayıt dönemi ve üniversitenin akademik çalışmaları hakkında Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmed Akgündüz önemli açıklamalarda bulundu. Akgündüz, Risale-i Nur Külliyatının Üniversite bünyesi altında Felemenkçeye tercüme edileceğini söyledi.

RİSALE-İ NUR’UN TAMAMINI FELEMENKÇE TERCÜME EDECEĞİZ

Ve nihayet Hastalar Risalesi Felemenkçe olarak yayınlandı. Yıl sonuna kadar iki dev eser daha yayınlamayı hedefliyoruz. Risale-i Nur’un tamamını Felemenkçe tercüme edip yayınlamaya karar verdik. Bunun için değişik kesimlerden destek geldi. Önce ham tercüme, ardından iki bilim adamının satır satır kontrolü ve ardından Risale-i Nur uzmanları kontrol ediyor. Son olarak başkanı olduğum grup kontrol edip yayınlanıyor.

Sene sonuna kadar derginin 2. cildi, makaleler toplandı editörlere gitti. 2. İslam Kamu Hukuku yani Anayasa, İdare, Mali, Devletler, Ceza hukuku gibi konuları ele alınan İslami Kamu hukuku kitabı. Son eser ise Mektubat’ın 2011 sonuna kadar tercümesi yayınlanacak.

Bediüzzaman Said Nursi külliyatın tercümesini 7 abiye vermiş. Bize “manevi veya maddi muvafakat aldınız mı?” diye sorulabilir. Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur abiden önce sözlü ve şu anda yazılı muvafakat aldık. Bu da Hollanda’da Bediüzzaman Said Nursi’ye gönül veren kişilerin ittifakı ile oldu. Biz Osman Topbaş Hocamız ile ciddi bir mutabakat kurduk. Şu anda seçtiğimiz 4 kitabın tercümesini üstlendik ve İUR ismi altında neşredilecek inşaallah.

Kaynak: Risale Haber

Cennette Olduğumuzun Farkında Mıyız?

Gayr-i Müslimlerden biri Müslüman olup İslamiyet’e girince:

1-Cenneti bulmuş ve cennete girmiş kadar seviniyor. Çünkü İslamiyet, cennettir. Kemaliyle uygulandığında insana cennet keyfi verir.

2-Karanlıktan çıkıp ışığı bulmuş kadar mutlu oluyor. Çünkü İslamiyet güneştir. Aydınlatmadığı karanlık yoktur. Bütün soruların cevabı, bütün sorunların çözümü ondadır. Onun için Üstad-ı Muhterem: “İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.” demiştir.

3-Esaretten ve azaptan kurtulup hürriyete ve rahmete kavuşmuş kadar huzurlu oluyor. Çünkü İslamiyet hürriyettir, rahmettir ve şefkattir. Acımadığı, şefkatle kucaklamadığı hiçbir insan, hiçbir varlık yoktur. O, inasanı her şeye kulluktan kurtarır, Allah’a kul eder, gerçek hürriyete kavuşturur.

4-Kıtlıktan çıkıp bolluğa kavuşmuş kadar mutlu oluyor. Çünkü İslamiyet bolluktur, berekettir. İslamiyet’in Sahibi’ne teslim olanı, İslamiyet’in Sahibi kimseye muhtaç etmez. Çalışma şevkini artırır, hırsını frenler, helale kanaat ettirir, israftan uzak tutar, rahata kavuşturur.

5-Kâinatı kucaklayacak kadar sevgi ile doluyor. Çünkü İslamiyet muhabbettir. Kin ve husumeti kabul etmez. Onun müntesipleri hep muhabbet fedaisidir. Severler, sevdirirler, sevilirler. Sevindirirler, sevindirilirler.

6-Müslüman olmayanlardan biri Müslüman olup İslamiyet’e girince, suyunu bulmuş balık gibi cana geliyor, hayata kavuşuyor, yeniden doğuyor. Çünkü İslamiyet, su gibi hayattır; kemaliyle yaşandığında insanı maddî ve manevî bütün kirlerden arındırır, cennete layık hale getirir.

Aslında İslamiyet, Müslümanlar için de böyledir. Fakat Müslümanlar, “o mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.” sözünde ifade edildiği gibi okyanusun içindeki balıklar gibi okyanusun kıymetini bilememektedirler. İslamiyet gibi sonsuz bir rahmetin, sonsuz bir nimetin ve sonsuz bir cennetin farkında değillerdir. Çünkü bozulmamış insan vicdanının istediği her güzellik onda. Hukukun üstünlüğü ilkesi onda, üstün ve güzel ahlak onda, meşru hürriyet onda, ilericilik ve hamlecilik onda, tavizsiz adalet onda. Haşyet, ihlasla ibadet ve itaat bilinci onda. Mükemmel aile terbiyesi onda. Dünya ve ahiret dengesi onda. İslamiyet, müntesiplerine ahireti kazandırmak için, dünyayı terk ettirmez. Dünyayı kazandırmak için de ahireti unutturmaz.

Sağlam vücut ve sağlam kafa dengesi ve denklemi de onda. Kafası sağlam olanın vücudu sağlam olur, imanı sağlam olanın da kafası sağlam olur. İmanı sağlam olmayanın kafası sağlam olmaz, kafası sağlam olmayanın da vücudu sağlam olmaz. Onun için İslamiyet müntesiplerinden önce iman sağlamlığı istemektedir.

MÜSTEHCENLİĞE BAKIŞ FARKI

Güneyde turistik beldelerimizden birinde konferans vermek üzere davet edilmiştim. Enteresan manzaralarla karşılaştı. O beldemiz adetâ yerli ve yabancı turistlerin işgaline uğramıştı. Dinin ve dini ölçülerin unutulduğu bir yerde hissettim kendimi. Çünkü çok kimse, özellikle kadınlar anadan üryan gibi dolaşıyorlardı. Edebin “E”si, hayanın da “H”si bile yoktu. Çok kimsenin imanını zedeleyen, günah saymadan izleyen kimsenin ise, imanını yok eden bu müstehcen manzaralar, benim ıstırabımı artırdı ve aynı zamanda imanımı kuvvetlendirdi; Allah’a olan muhabbetimi, hayranlığımı ve takdirimi dile getirtti. Kendi kendime dedim:

“Ne kadar halimsin, ne kadar sabırlısın, ne kadar büyüksün Allahım! Senin mülkünde geziyorlar, ama seni tanımıyorlar, senin nimetlerinle sefa sürüyorlar, şükür ve ibadet sunmuyorlar; tam tersi isyan ediyorlar. Ört demişsin, örtmüyor, kapat demişsin, kapatmıyor. İçme demişsin içiyor, tut demişsin, tutmuyor, kıl demişsin, kılmıyor. Emir ve yasakların alenen çiğneniyor. Ne kadar halimsin, ne kadar sabırlısın Allahım!

Ben bu düşünceler yumağı içinde hayretimi ve merakımı izale edecek bir ip ucu ararken şu ayetler imdadıma yetişti. Halim ve Sabûr olan Allah şöyle buyuruyordu:

İnkâr edenler, (bu dünyada) kendilerine vermiş olduğumuz mühletin (süre), sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak, günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (1) … Aslında ben onlara mühlet veriyorum, ama asla onları ihmal etmeyeceğim. Çünkü Benim tuzağım, pek kuvvetlidir.” (2) “Zalimlerin yaptıklarından Allah’ın gafil olduğunu sanma! Allah, onları, gözlerin kamaşacağı, (apışıp kalacağı veya dehşetten uyanacağı) bir güne bırakıyor.” (3)

Aman dikkat!!! Gençliğimizi, servetimizi, sihhatimizi, şöhretimizi, şehvetimizi ve evladımızı başımızın belası yapmayalım. Bu nimetleri Allah’ın razı olduğu yerlerde kullanalım, helal daire ile yetinelim. İslamiyet gibi bir cennetin ve nimetin içinde olduğumuzun farkına varalım. O nimetin ve cennetin sahibine hamd edelim. Hamd edelim ki Ebedî Saadetin ve Cennetin Sahibi’ne kavuşalım.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Bkz. Al-i İmran, 3 / 176-178

2-Â’raf, 7 / 183

3-İbrahim, 14 / 42