Etiket arşivi: sabır

Zor Bir Eşle Nasıl Baş Edeceğim?

Evlendiniz ve mutlusunuz.

Tam istediğim gibi bir evlilik yaptım” diyorsunuz. Balayı bitiyor. Evliliğin rutin dünyasına giriyorsunuz.  Giriyorsunuz ama bir şeyler de değişiyor. Erkek, işten geldikten sonra eşofmanlarını giyip tv nin karşısına geçiyor.

Hanımefendi çalışıyorsa o da işten gelir gelmez eşofmanlarını giyip hışımla mutfağa yöneliyor. Çalışmıyorsa eskisi gibi sofralar hazırlayıp eşini kapıda neşeyle karşılamıyor. Gözünü dizilerden alıp bir fincan kahve yapmak zahmetine katlanmıyor.

Ara-sıra tartışmaya da başladınız.

Düşünüyorsunuz, “neler oluyor bu kadına ya da adama? Neden değişti?”

Aslında değişen bir şey yok!

Siz sadece zor biriyle evlendiniz. Hayal gemisi hakikat limanına demir attı. Pembe yelkenler suya değdi.

Şimdi ne yapacaksınız? Acaba yol yakınken ayrılsanız mı?

Ne yani bu kadar basit mi?

Mağazadan elbise almadınız ki, biraz giydikten sonra defolu çıktı diye değiştiresiniz?

Şirket kurmadınız ki, ortağımla anlaşamıyorum yol yakınken ayrılayım diyesiniz?

Bir emanet, sorumluluk ve vebal aldınız. Hop diye değiştiremezsiniz.

Peki, ne yapmalısınız?

*Önce dünyanın imtihan yeri, eşinizin de onun bir parçası olduğunu kabul edin.

* “Neden ben böyle biriyle evlendim” diye hayata küsmeyin.

* Eşinizin artılarıyla eksilerini yan yana dizin, artılar fazla geliyorsa her daim artıları göz önünde bulundurun.

* Sevginizi gizlemeyin. Sevildiğini bilen uysallaşır, bilmeyense hırçınlaşır.

* Fikirlerine saygı gösterin. “Senin de ne saçma fikirlerin var” demeyin. Tenkit silahıyla kalbinden vurmayın.

* Diyalog köprülerini yıkmayın. İlgi yollarına barikatlar kurmayın. En muhteşem saraya bile yol olmadan gidilmediğini unutmayın.

* Aranıza kin, nefret ve öfke duvarları örmeyin.

* Hoşunuza gitmeyen söz ve davranışları karşısında rahatsızlığınızı kasap gibi değil, cerrah hassasiyetiyle belirtin.

* Eşinizin tedavisi mümkün olmayan psikolojik bir hastalığı, içki-kumar, şiddet vb.kötü alışkanlığı yoksa, şayet bir insan Himalaya dağına çıkabiliyorsa eşinin gönül dağına da çıkabilir. Saray inşa etme kabiliyetine sahipse saadet sarayını da inşa edebilir. . Bu sebeple ülke fetheten kral gibi güçlü olup, eşinizin gönlünü fethetmeye kararlı olun.

* Mucit oluğunuzu düşünüp, Edison gibi eşinizin ruh dünyasını aydınlatacak ışığını bulun.

* Pastör gibi mutsuzluk marazınızın ilacını keşfedin,

* Arşimet gibi evliliğinizi ayakta tutacak formülü arayın.

* Eyyüb Peygamber gibi sabırlı olun. “Bütün güzellikler acı ızdırapların neticesidir” cümlesini parola edinin. Çekirdek çürümeden filiz vermiyor. Buğday öğütülmeden un olmuyor. Hayvan insan midesinde erimeden insaniyet mertebesine yükselmiyor.

Hülasa kader kitabındaki yazılar, “neden böyle yazıldı” diye kin ve nefret ve isyan silgisiyle silinmiyor. Sadece silmeye çalışan el yoruluyor.

Sabır gözlüğüyle o yazıları okumaya çalışmak daha kolay oluyor.

 Gülay Atasoy / MoralHaber.Net

Toplumu geren öfkelilere, tasavvuftan tahammül örnekleri

Bazı tasavvufi örnekleri okuyup, vakaları dinlemek, sert tartışmaların meydana getirdiği gerilimi azaltır, sabır ve tahammül duygumuzu geliştirir gibi geliyor bana.

Bu düşünce ile bugün sizlere takdirle okuyacağınızı sandığım tahammül örnekleri arz etmek istiyorum. Geniş düşünmeye, sabırlı ve tahammüllü olmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz şu devrelerde, bu gibi örneklerden etkilenecek, sabırlı olma duygumuzu geliştireceğiz diye düşünmekteyim.

***

Öfkeli bir adam, Hazreti Ebu Bekir (ra) Efendimiz’i tenkit etmeye başlar. O da hakkı olan cevabı hemen vermeyip sabırla dinlemeyi tercih eder. Efendimiz (sas) ise bu durumu tebessümle seyreder. Ne var ki, adam yersiz tenkitlerini uzatınca Hz. Ebu Bekir (ra) cevap vermeye başlar. Bu sırada Efendimiz’in yüzündeki tebessümün gittiğini görünce üzülür, cevap vermekle yanlış mı yaptım diye sorması üzerine Efendimiz’den şu açıklamayı dinler:

– Seni tenkit eden adamı sabırla dinliyor, cevap vermiyordun. Bu sırada bir melek senin adına o adama cevap veriyor, seni savunuyordu. Ben de meleğin seni savunmasını tebessümle seyrediyordum. Ne zaman sen sabrı bırakıp cevap vermeye başladın, melek sustu. Ben de meleğin susmasından dolayı üzüldüm, tebessümüm ondan kayboldu! Yoksa senin cevap hakkını kullandığından değil!..

Demek bazen sabır gösterip susan, savunmasız kalmaz. Gerektiğinde melekler dahi haklıyı savunur. Yeter ki meleklerin savunmasını bekleyecek kadar sabır gösterilebilsin. Özellikle aile içinde melek cevap versin diyerek gösterilen sabır, çok önemlidir. Hem aile içinde gerilimi azaltır hem de yuvada huzur ve sükuneti sağlar, aynı zamanda başka ders alacaklara da önemli bir sabır örneği vermiş olur…

***

İsterseniz bir tenkit dinleme örneği de İmam-ı Azam Efendimiz’den verelim. Kufe Mescidi’nden çıkıp evine doğru giderken peşine düşen bir muhalifi, söylenerek gelir arkasından:

– Sen İmam-ı Azam filan değilsin ama kendini büyük gösteriyor, İmam-ı Azam dedirtiyorsun…

Arkasından gelen adamın ithamlarını dinleyerek devam eden imam, nihayet yolun sonuna gelince geriye dönüp tebessümle bakarak der ki:

– Burası benim evimdir, söyleyeceklerin bittiyse izin ver de evime gireyim!.. Adam birden ne diyeceğini bilemez, şaşırıp kalır. İmam evine girer, kapısını da yavaşça kapar.

Bu durum karşısında kendini tutamayan adamın son sözü şöyle olur:

– Şimdi şüphem kalmadı, sen gerçekten de İmam-ı Azam’mışsın!..

***

Tasavvuf büyüklerinden Malik bin Dinar’ı yolda giderken gören biri der ki:

– Şu adamı görüyorsunuz ya, ihlassız, gösterişçi günahkârın tekidir. Gören halk, onu tasavvuf büyüğü zannediyor!

Malik bin Dinar, sesin geldiği tarafa dönüp adama tebessümle bakar, olanca yumuşaklığıyla şu cevabı verir:

– Allah razı olsun senden, beni şimdiye kadar hiç kimse böyle doğru tarif etmedi!..

Nasıl, var mısınız böylesine bir eleştiriye, böylesine gönül rızasıyla bakmaya, dua ile karşılık vermeye?

***

Bir tahammül örneği de Hz. Mevlânâ’dan verelim: Konya çarşısında kendine çok güvenen bir adam, çevresine meydan okuyarak bağırır:

-Bana bakın bana! Ben öyle bir adamım ki bana bir kelime söyleyen bin kelime ile cevap alır!

Hazret-i Mevlânâ, adamın çenesi altına kadar sokulur, gözlerinin içine bakarak cevap verir:

-Ben de öyle bir adamım ki bana da bin kelime söyleyen bir kelime ile dahi cevap alamaz!

Çünkü der, meleklerin cevabı yeter bana..

Denebilir ki, her yerde olmasa bile gerektiği yerlerde meleklerin cevabıyla yetinen kimseler büyük bir tahammül ve sabır örneği vermiş olurlar. Hatta bazen bir büyük musibet ve sıkıntının önünden böyle çekilmiş olurlar. Bazen de ailenin mutluluk ve huzurunu korumuş olmak gibi tahammüller de göstermiş sayılırlar.

Ahmed Şahin / Zaman

Risale-i Nur Talebeleri Sabırlı Olur

İnsan olmak hasabiyle hemen hemen imtihansız günümüz geçmiyor. İslami hizmette bulunanların, özelliklede bizim gibi Risale-i Nur okuyanların ne zaman neyle imtihan olacağımız belli değil.

Her an bir musibetli ve sıkıntılı hal ile karşılaşabiliriz.

Aldığımız dersler gereği sabır ve şükürle yolumuza devam etmeliyiz.

Avea İletişimin avukatı başka bir dosya ile beni karıştırıp, icraya vermiş. Bu sıkıntıyı atlatmak isterken, Rotterdam’da başörtüsü yasağı sebebiyle okumak zorunda kalan kızımın okulu, öğrenci belgesini Adalet Bakanlığına göndermeyi unutmuş. Bir yarı yıl kaybetmesine sebep oldu. Bilmiyoruz bu islamafobiden mi kaynaklanıyor.

Sizin anlayacağınız, hizmeti Kuran’iyede olanlar sürekli imtihan içindeler. Ama ben biliyorum ki nur talebeleri sabırlıdır. Yılmadan, vazgeçmeden vazifelerine devam ederler.

Ben bu haldeyken gittiğim bir mahalli derste şu satırları okudu kardeşin birisi:

Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin; Risale-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerektir. Hem o, hem sizler bütün dualarıma ve kazançlarımda benimle berabersiniz.” (Kastamonu Lahikası. s.12) cümleleri ile kendime geldim.

Sabah namazı Ulucami’de kılıp dershaneye gittim. Orada da şu satırlarla beynimden vurulmuşa döndüm.

“Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezeli lûtfana karşı secde-i şükrandan başınızı kaldırmayınız! Gecenin soğuğuna aldırmayınız! Sizlere lûtfunu hiçbir hususda esirgemeyen Rabb-ı Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz.Ve bazıların düştüğü, istkbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hadiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız! Nur’un kutsi kerâmât ve imdadını müşahede ediniz! Dünya fanidir. Binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında hiç ender hiç mesabesindedir. Fakat fani olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini ve verimli ve bereketli olan nur tohumlarını ekiniz! Zira”Eken biçer.”Atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.”(Tarihçe-i Hayat s. 432)

Uyarıcı ikazlar ardarda geliyordu. Gevşemeye fırsat vermiyordu. Çünki Nur talebelerinin vazifesi kudsidir. İstihdam ediliyorlar.

M.Ali Birand kanser ameliyatı olunca bir yazı kale almıştı.”Neden Ben” başlığını taşıyan yazıda sanki kadere teslim olmuş gibiydi. Bir tenis şampiyonunu örnek veriyordu.

İnsanlar başarılı olduklarında ve nimetler içinde yüzdüklerinde çok azı şükredebiliyor. Aslında menfi ibadet olan hastalık veya musibetlerle imtihan olduğumuzda da Allah’ı daha çok çok anmalı , O’na sığınmalı değil miyiz?

Üstad Hazretleri, yaşadıklarını mutlaka ahiret ile ilişkilendirir. Gerek hapiste gerek hapsin dışında uğradığı haksızlıkların mutlaka bize veya başkalarına bir fayda sağladığını düşünür. Ebedi hayat olan ahireti kazanmak için çekilecek acılara razıdır. Bunun için fani dünyada çekilen sıkıntı, eza ve cefaların adı ve lafı mı olur?

Bu haksızlıkları yapan adamlar eğer aldanmışlarsa bilmeyerek sana zulmediyorlar. Onlar hiddete layık değiller. Bilerek kin ve garazla, inkârcılık adına incitiyorlar ve ve işkence yapıyorlarsa yine Allah’a havale eder. Onların, ölümün idamı ebedisiyle kabrin hapsi münferidiyle daimi sıkıntı ve azap çekeceklerini biliyor ve rahatlıyordu.

Aynen onun gibi bizde zulüm ve haksızlığa uğradığımızda da “Elhamdülillah” diyebilmeliyiz.

Ahireti dikkate almaz isek, dünya çekilmez hale geliyor. Uğradığımız haksızlıkların şiddeti ve öfkesi ancak ahiret inancıyla yatışıyor.

Ayrıca insan birilerini affedebildiği ölçüde stresten kurtuluyor, rahata eriyor. Zaten haksızlığı yapan tövbe edip helalleşmezse cezasını Cehennemde ebediyyen çekecek.

Soğuğa hiç aldırış etmeden; hem namaz için cemaate (özellikle sabah namazına) hem de Nur Sohbetlerine Bismillah”Ya Rabbi tesirini sen halk et” diyeyek evden çıkmalıyız.

Göreceksiniz, maddi bazı sıkıntılarınız olsada ahiret için çok büyük kazançlar elde edeceksiniz, İnşaallah..

Erdoğan AKDEMİR

nurdergi.com

Müslüman’ın aile hayatında ideal ortam nasıl oluşur?..

Müslüman’ın aile hayatında beklenen odur ki, hanımla bey ortak inançta ve uygulamada olsunlar, verecekleri kararlarını birlikte istişare ile versinler, ‘evet’lerini, ‘hayır’larını ortaklaşa takdir ve tespit etsinler.

Biri ötekini zorlamasın, baskıya maruz bırakmasın, ezip üzmesin. Birlikte ideal bir aile hayatı yaşasınlar. Aile reisi olan beyin haklı isteklerine itaatte hanımın ihmali söz konusu olmasın.

Ne yazık ki, idealler her zaman gerçekleşmemektedir. Ya bey ya da hanım tarafında bazen farklı kültür, farklı mizaç, farklı alışkanlıklar ağır basıyor, bu defa birinin isteğine ötekinin sabırla tabi olma mecburiyeti doğuyor. Böylece aileyi ayakta tutacak sabır kahramanlarına ihtiyaç hasıl oluyor aile içinde…

İşte bu da aile hayatının bir gerçeği olarak çıkıyor karşımıza…

Bundan dolayı alimler diyorlar ki:

– Sabırsız aile hayatı olmaz. Sabır olmazsa karşılıklı tepkilerin ortamı gerginleştirmesi söz konusu olabilir. Bu da aile hayatını zorlaştırır, gergin ve dargın bir ortamın oluşmasına sebep olur.

Bundan dolayı maneviyat büyükleri, aile bireylerini şöyle uyarmaktalar:

Sabır her yerde güzeldir ama aile hayatında daha güzeldir. Çünkü aile hayatındaki sabır, sadece kendisi için değil, ailenin tüm fertlerini korumaya yönelik sabırdır. Aileyi korumaya yönelik sabır ise sahibini, cennetin en yüksek makamlarına layık hale getirebilir. Nitekim sabreden hanımın cennet hanımlarının ablası makamına yükselebileceği gibi, sabreden beyin ise cennet gençlerinin ağabeyi makamına yükselebileceği bildirilmiştir.

Gazali Hazretleri, aile içindeki sabrın bu yüksek değerini şöyle anlatır:

– Hangi hanım beyinin gösterdiği uyumsuzluğa sabrederse, Allah o hanıma, Fir’avn’ın zulmüne sabreden Asiye validemize verdiği gibi sevap verebilir. Hangi bey de hanımının uyumsuzluğuna sabrederse Allah o beye de, Eyyub Peygamber’e verdiği sevap gibi sevap verebilir!..

Evet, İslam kültüründe aile hayatında sabır, böylesine yüce sevaba sebeptir. Çünkü bu sabır, (Batı’daki gibi) içi boşaltılmış sinir bozan sabır değil, tam aksine içi cennet nimetleriyle doldurulmuş müjdeli sabırdır. Bundan dolayı imanı kuvvetli bir ailede içi sevap dolu sabır, çok zorlanmadan yaşanabilir. Çünkü aile içinde İslami hayatın yaşanıp, imanlı bir neslin yetişmesi için göze alınmaktadır bu sabır. Bu sabrın ise sevabına sınır yoktur.

Nitekim Gazali Hazretleri, ailedeki sabır sevabının neden bu kadar yüceldiğine dikkatimizi çekerken şöyle der:

– Allah-u azimüşşan, Müslüman bir nesil yetişecek yuvanın dağıtılmasına razı değildir. O yüzden yuvanın mutlulukla devamını sağlayacak sabırlı hanımlara Asiye validemizin sabrı sevabını vaat ettiği gibi, sabırlı beylere de Hazreti Eyyub’un sabrı sevabını vaat etmektedir. İmanlı bir neslin korunması söz konusudur çünkü…

Aile içi sabrın değerine böylece dikkat çektikten sonra, gelelim sabra zorlayanla, sabredenin Allah yanındaki durumlarına…

– Biri hep baskı yapıyor sabra zorluyor; diğeri de hep baskıyı sinesine çekip sabretmeyi tercih ediyor, yuvada huzurun bozulmaması için. Sonunda bunların ikisi de bir olur mu mutlak adalet sahibi Rabb’imizin yanında? Siz ne dersiniz bu soruya? İsterseniz bir bakalım sabra zorlayanla sabredenin Allah yanındaki durumlarına:

– Aile içinde sabra zorlayan zalim, sabreden de mazlum adını alır. Adalet sahibi Allah, zalimle mazlumu eşit tutmaz elbette. Zalimin karşısında, mazlumun da yanında olur. Öyle ise sabra zorlayan iyi düşünmelidir. Çünkü eninde sonunda İlahi adaleti karşısında bulacaktır. Sabreden de iyi düşünmelidir. Çünkü o da eninde sonunda gösterdiği sabrının mükâfatına kavuşacaktır sonunda..

Sonuç böle olunca diyoruz ki:

– Gelin, ne birimiz zalim ne de ötekimiz mazlum olalım şu fani hayatta… Birbirimizi ezmeden, üzmeden, kırmadan mutlu şekilde sürdürelim şu imanlı bir nesil yetiştireceğimiz aile hayatımızı… Bilmem siz ne dersiniz bu örneklerimize ve hatırlatmalarımıza?..

Ahmed Şahin / Zaman

Biraz Sabır

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş…

Çocuğunuz sizin istediğiniz bir şeyi yapmadığında veya sizi çok sinirlendirecek bir şey yaptığında bu öyküyü hatırlayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir ama kırılan kalpler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz..

İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

Şimdiki aklım olsaydı; çocuklarıma sadece bir şeyler yapmalarını istediğimde değil, onlara her zaman yumuşak davranırdım. Sadece ses tonu ve beden dili olarak değil, cümlelerin içeriğini de ona göre seçerdim. Onların bir şeyleri yapmalarını istediğimde o işin gerekçelerini de anlatırdım. Onlara neyi niye yapmaları konusunda ikna edici bilgiler verirdim.

Uzm. Dr. Kenan Taştan