Etiket arşivi: sempozyum

Uluslararası Hutbe-i Şamiye Sempozyumu Başlıyor

Uluslararası Hutbe-i Şamiye Sempozyumu Mardin Artuklu üniversitesi, Risale Akademi, İstanbul İlim Kültür Vakfı ve Akademik Araştırmalar Vakfı’nın katkılarıyla 12-14 Nisan 2013 tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesinde düzenlenecek.

Sempozyumun açılış bildirimi şu şekilde ;
ULUSLARARASI HUTBE-İ ŞAMİYE SEMPOZYUMU: “İSLAM DÜNYASI VE KÜRESEL BARIŞ İÇİN HUTBE-İ ŞAMİYE’Yİ YENİDEN OKUMA”, 12-14 Nisan 2013 tarihleri arasında, Mardin Artuklu üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenecektir.
Said Nursi (1876-1960), 1911 Baharında Şam Emeviye Camiinde Arapça olarak verdiği uzun hitabede (Hutbe-i Şamiye), İslam Dünyası’nın altı temel hastalığından bahseder ve kendi tabiriyle “Kur’an eczahanesinden bir reçete” olarak Hutbe-i Şamiye’yi sunar. Bu hutbede Müslüman dünyasının ittihadına esas teşkil edecek maddi ve manevi terakkinin önündeki engelleri sıralar ve bunların nasıl aşılabileceğini anlatır. Dikkatle incelendiğinde, Müslüman dünyasının neredeyse tamamının sömürgeleştirildiği, Osmanlı devletinin de parçalanma sürecine girdiği “zor” ve “karanlık” bir zamanda dile getirilen ümit verici hususlara ilişkin tespit ve tasvirlerin günümüzde de son derece geçerli olduğunu söylemek mümkündür.
Bu tasvir, daha iyi bir geleceğe olan inancın yıkıldığı, Müslümanların iman kardeşliğinin beraberinde getirdiği kardeşlik hukukuna aykırı olarak ferdi ya da nevi ben-merkezlilikten kaynaklanan dünyevi çatışmaların içinde yitip gittiği, siyasi, toplumsal ve bilimsel istibdadın imanın bir hassası olan hürriyeti boğduğu, hem dinden hem de yaratılıştan  gelen kardeşlik bağlarının unutulmaya terk edildiği ve gelecek ufkunun ben merkezli hamiyetle sınırlandığı bir vasatta, Osmanlıyı oluşturan unsurları  insaniyet-i kübraya isal edecek bir birlikteliğin nasıl inşa edileceğini ele alır.
Tarih ve toplumun sadece sebebi/mülki değil ayna zamanda kaderi/melekuti okunuşuna dayalı bu tasvir, Müslüman ferdi, terakkinin zenbereği olarak kabul eder. İttihadı, insaniyet-i kübra ideali üzerine kurar. Müslümanları kardeşlik hukuku üzerinden birleştirirken, mezhebi, cemaati ve etnik bağlanmaların bölücü tesirlerini, hamiyyet ölçeğini insanlık üzerinden tanımlayarak nötralize eder. Hıristiyan-seküler Batı dünyasının sömürgeci yüzüne karşı mukavemeti desteklerken, Onun medeni yüzü ile diyalog zeminini manevi cihad kavramı üzerinden yeniden tesis eder.
İnsaniyet-i Kübra anlayışına dayalı yeni bir sosyo-politik ve küresel diriliş manifestosu olarak Hutbe-i Şamiye, 11 Eylül sonrasında çatışma eksenine demirleyen Müslüman dünya ve Batı arasındaki ilişkilerin, Arap Baharının Demokratik İslam Baharına dönüşümü sürecinde, yeniden diyalog ve barış eksenine oturtulması için küresel bir istikametin ipuçlarını da barındırmaktadır.
Özelde İslam Dünyası’nın genelde Küresel Barışın inşasına katkı sağlayacağına inandığımız Hutbe-i Şamiye Sempozyumunda sunulacak tebliğlerin Hutbe-i Şamiye ve Nursi’nin diğer eserleri perspektifinde aşağıdaki başlıklar etrafında ele alınması beklenmektedir.
Bu sempozyumda sunulması muhtemel tebliğlere, panellere, konuşmalara, posterlere konu olabilecek başlıklar Sempozyum konuları linkinde arz edilmiştir. Sizin bu sempozyuma, alanınızdaki birikiminiz ve tecrübenizle katılmanızdan onur duyacağımızı belirtmek isteriz. Seçtiğiniz konuya ilişkin olarak Risale-i Nur’dan seçilen konular/bölümlerle tarafınıza destek verilecektir. Bu Sempozyuma yapacağınız değerli katkılar için şimdiden teşekkür ediyoruz.
Prof.Dr.Serdar Bedii OMAY          
Artuklu Üniv. Rektörü
Sempozyum Onursal Başkanı
Prof.Dr.Gürbüz AKSOY
Akademik Araştırmalar Vakfı
Sempozyum Başkanı
Prof.Dr.Faris KAYA
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı
Sempozyum Başkan Yrd.
Dr.İsmail BENEK
Risale Akademi
Sempozyum Bşk.Yrd.
Risale Ajans

Akdeniz Üniversitesi’nde Risale-i Nur Konuşuldu

Akdeniz Kültür Ve Eğitim Vakfı (AKVA) Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ‘Risale-İ Nur Perspektifinden Gençlik ve Başarı’ adlı panel düzenledi.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Adnan Menderes Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Yunus Çengel ve Mehmet Akif Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Âdem Tatlı’nın konuşmacı olarak katıldıkları panel büyük ilgi gördü.

Açılış konuşmasını AKVA Vakıf Başkanı Dr. İdris Görmez yaptı. Görmez,

Bugün Risale-i Nurlarla ilgili yurtiçi ve yurtdışında birçok konferanslar, paneller, yüksek lisans ve doktora, tez çalışmaları yapılmakta ve bazı yerlerde ders kitabı olarak okutulmaktadır. Bugün Risale-i Nur gözüyle yazılan İslam dersi kitaplarını Filipinlerde 85 bin talebe okumaktadır” dedi.

Filipinlerden bir Profesörün Risale-i Nurların önemine dikkat çeken konuşmasını şöyle nakletti: “Bir gün ateş böceği yolda gidiyormuş, fakat yolunu aydınlatan ışığın kendinden yansıdığının farkında değilmiş. Bir müddet sonra karıncalarla karşılaşmış. Karıncaların kendisine hayranlıkla baktıklarını görünce, o da onların gözüne bakmış. Bir de ne görsün! yolunu aydınlatan ışık kendisinden yansıyor. Karıncalar da onun ışığına hayran oluyorlar.

İşte Risale-i Nur Kuran’dan çıkan bir ışık, Türk milletinin bu ışık sayesinde yolları aydınlanıyor. Fakat bu ışığın çokta farkında değiller. Biz dışarıdan bu ışığın farkına çok iyi varıyoruz. Karıncaların gözüne bakarsanız ışığınızın farkına varırsınız. Dua edin de biz de bir ateş böceği olalım, bizim ışığımızla da yedi bin küsur Filipin Adası ve çevremizdeki milletler aydınlansın’diyerek Risale-i Nurun önemine dikkat çekmişti.”

Dr. İdris konuşmasını şöyle sürdürdü:
Yine bir gün Risale-i Nurların okunduğu bir sohbete gelen bir Sosyoloji doçenti oradaki gençleri bir müddet izledikten sonra kendini alamayarak: ‘İdris Bey, sizin burada asla stres olmaz arkadaş.’ dedi. Nedenini sorunca, ‘Çünkü herkesin yüzü gülüyor muhabbetle birbiriyle sohbet ediyor. Böyle bir ortamda stres olmaz.’ demişti. İşte ona bu sözü söyleten Risale-i Nurların okuyucularına ve dinleyicilerine kazandırdığı şu düşüncedir.

“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır. Risale-i Nur her şeyin güzel cihetini göstererek insanları öldüren ye’isten ve ümitsizlikten kurtarıyor. Ve insanlara başarının esaslarından biri olan ümidi aşılıyor. Bu milletin ye’isten kurtulmaya ve ümide ihtiyacı var. İnşaallah Risale-i Nurları nazara vermekle, gençliğimizin istikbale matuf çok büyük hizmetler yapacağına inanıyoruz.

Kur’an’ın cihan şümul mesajını bugünün insanlığına taze bir şekilde aktaran Risale-i Nurlar cemiyetin her kesimine ihtiyaç olan dersleri vermektedir. Mesela hastalara ve musibete uğrayanlara Hastalar Risalesi, yaşlılara İhtiyarlar Risalesi, gençlere Gençlik Rehberi, hanımlara Hanımlar Rehberi, fen adamlarına Asayı Musa gibi eserlerle hem teselli hem de hakikat derslerini vermektedir. Hatta Kanadalı bir gazeteci Hastalar Risalesi için “lokum gibi bir eser” ifadesini kullanmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatını ve eserlerini anlatan sinevizyon gösterisinden sonra konuşmalara geçildi.

Prof. Dr. Yunus Çengel: “Bediüzzaman gözlem yoluyla her mes’eleyi masaya yatırmış ve ispat yolunu tercih etmiş. Ayeti esas alarak kâinat kitabını okutmuş. Risale-i Nur okuyamadığımız şeyleri bize okutmayı öğrettiği için önem veriyoruz. Risale-i Nur toplumu akıl ve ahlak bakımından eğitiyor. Gençlere müspet hisleri ve yapıcılığı aşılıyor. İnsanların kalbine düşmanlığın, kin ve hasedin girmesine mani oluyor. Risale-i Nurlar gözlemlerden ders çıkararak eserden müessiri göstermede çok mahir.

Risale-i Nur hakiki zevkin kaynağı iman olduğu fikrini veriyor. Gençliğimizde ne yaparsak ihtiyarlığımızda onu biçeceğimiz dersini veriyor. Yunan Felsefesi, insanı fani ve geçici olan haz alma ve mutlu olmayla değerlendiriyor. Bediüzzaman ise, bu hazzın ve mutluluğun sonsuzluğunun önünü açıyor. Mana âlemindeki hazları gösteriyor. Mesela; vermek cömertlik fiilindeki haz, ilim gibi inanç gibi faziletlerin hazzı… Ölüm bütün hazları öldürüyor ama iman ölümü terhis tezkeresine çeviriyor. Ve hazzı ve mutluluğu hakikileştiriyor.”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: ““Gençlik Rehberinde, gençlere demokrasi tohumu atmış Bediüzzaman. Egoizmle, konformizmin zararlarını dile getirmiş. Risale-i Nur materyalizmin çöküşünün kitabıdır. Risale-i Nurda tahkik ve sorgulama esas alınmış. Akıl yürütme, ispat metodu kullanılmış. Yani ya iyi ya kötü, ya var ya yok, ya ölü ya diri gibi üçüncü halin imkânsızlığı kullanılmış. Risale-i Nur kâinata manayı harfiyle bakmış, yani çekirdeğin içerisinde elmayı görmeyi öğretmiş. Manayı ismiyle bakan ise sadece çekirdeği görmüş. Risale-i Nurlarla Kur’an kaynaklı mesajları Bediüzzaman asra göre, gençlere aşılamış ve muvaffak olmuş. Ciddi bir aktivist olan Bediüzzaman akıl ile kalbi birleştirmiş, hem iyi hem çalışkan insan yetiştirmiş. Bir elinde Kur’an bir elinde bilgisayar olan faydalı bir insan tipi oluşturmuş. Âhirzaman Müslümanlığı böyle olmalı…”

Prof. Dr. Adem Tatlı: “Risale-i Nurda Allah’ın 2 kanunu var; birisi irade sıfatından gelen kâinatı tanzim eden tekvini, diğeri kelam sıfatından gelen insanın fiillerini tanzim eden teşrii kanunları. Bu iki kanuna tebaiyyet eden her iki dünyasının da saadetini elde ediyor. Mesela; Agop ile Hasan Efendiyi ele alalım. Agop bahçesine çok iyi bakıyor ama iman ve ibadetten uzak, Hasan Efendi ise, iman ve imanın lazımı olan ibadetlerine dikkat ediyor ama bahçesine hiç bakmıyor. Mahsul zamanı Agop Allah’ın tekvini kanununa itaatin mükâfatı olarak bahçesinden bol mahsul alırken Hasan Efendi bu kanuna itaatsizliğin cezasını mahsulden mahrum kalarak çekiyor. Diğer taraftan ahirette Hasan Efendi Allah’ın teşrii kanunlarına itaatin mükâfatını saadeti ebediye olarak alırken Agop saadeti ebediyeden mahrumiyetle cezasını görüyor.

Halbuki İslamiyet,  Hasan Efendinin bahçesini imar etmesini de tavsiye ediyor. Farzları yapmak kaydıyla bu bahçesinde çalışmasını da nafile ibadetten sayıyor.

Netice itibariyle, Allah’ın tekvini ve teşrii her iki kanununa da itaat eden nesiller yetiştirmek eğitimin birinci gayesi olmalı işte Risale-i Nurlar gençliğe bu eğitimin verilmesini esas almaktadır.”

Konuşmalarının ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Panel bitiminde ise tüm katılımcılara Gençlik Rehberi hediye edildi.

Muhammed Tarık İraz / Risale Haber

10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu Tebliğ Çağrısı!

HAKİKAT ARAYIŞINDA NÜBÜVVETİN YERİ VE ROLÜ: RİSALE-İ NUR PERSPEKTİFİ

İnsan mükemmel bir varlık olarak en güzel şekilde yaratılmıştır. Çok çeşitli eğilimleri, arzuları ve gerçekleştirmek istediği hedefleri vardır. Ayrıca doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak için kendisine akıl melekesi verilmiştir. Fakat insandaki nefsanî hisler, benlik, öfke, hiddet ve aklın yanlış olarak kullanılması uygulamada zulüm, haksızlık ve haddi aşmalara sebep olagelmiştir. İnsan bir yönüyle adaletin ve barışın gerçekleşmesini arzulamakta, diğer yönüyle de nefsanî duygularına tabi olup zulme ve haksızlıklara yeltenebilmektedir. İnsanlık tarihi boyunca dünyanın birçok yerinde yaşanan açlık, fakirlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, harpler, zulümler, anarşi ve her türden şiddet gibi olumsuzluklar bu durumun dışa vurumudur.

İşte bu olumsuzlukları önlemek için ilk insandan itibaren İlahî rehberliğe ihtiyaç doğmuştur. İnsan aklı sınırlı olduğu ve çeşitli yönlendirmelere maruz kaldığı için doğruyu bulmada tek başına yeterli olamamaktadır. Zira Yaratıcının insana doğru olanı tercih etmesinde yol göstermesi, insanı yanlışlardan korur. Nitekim insanlık tarihi incelendiğinde bu tür bir rehberliğin peygamberler tarafından temsil edildiğini görüyoruz. İnsanı zulüm ve kötülükten koruyan, doğruluk ve adalete teşvik eden peygamberler ayrıca tarihte büyük dönüşümlere öncülük etmişlerdir. Yaratıcının rehberliği altında gerçekleştirilen bu dönüşümler, İlahî kaynaklı olmaları itibariyle diğer dönüşümlerden daha etkili ve kalıcı olmuştur.

Zaman ve mekân sınırları içinde olayları tek başına değerlendiren bir akıl gücü hakikate ulaştıramadığı gibi insan onuruna layık sürdürülebilir bir adalet tesisinde yeterli olamamaktadır. Bu durumda aklın vahyi anlama ihtiyacı açıktır. Çünkü tek tek her insanın aklı gerçek adaleti idrakten aciz olduğundan buna işaret edecek mükemmel bir akla ihtiyaç vardır. Bu sebeple geçmişten günümüze peygamberler ve onlara vahiyle gelen kitaplar insanlığın yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.

İşte, 10. Risale-i Nur Sempozyumu’nda “Hakikat Arayışında Nübüvvetin Yeri ve Rolü” konusu aşağıda verilen alt başlıklar çevresinde mukayeseli olarak ele alınacaktır. Umulur ki bu sempozyumla insanlık yararına henüz yapılmayanları başarmak ve daha iyi bir dünya inşa etmek yolunda ciddi bir adım atılmış olur.

Alt Başlıklar

1-Nübüvvetin Tarifi, Gerekliliği, Misyonu ve Faydaları

Nübüvvet nedir, nasıl tarif edilmelidir?

Nübüvvetin gerekliliği akli delillere dayandırılabilir mi?

Nübüvvet misyonunun tevhit inancıyla ilişkisi nasıl kurulur?

İnsanlık niçin peygamberlere muhtaçtır?

Peygamberlerin birer insan olarak içinde yaşadıkları toplumlarda görevlerini ifa etmelerinin hikmeti ve önemi nedir?

Peygamberlerin hak, kuvvet ve hikmet kullanımındaki rehberliği nasıldır?

Peygamberler ve toplum tabakaları: Fakirler, zenginler, çocuklar, gençler, yaşlılar, hastalar, yetişkinler, kadınlar vs.

Peygamberlerin insanlığa katkıları nelerdir?

Peygamber mucizeleri aracılığı ile insanlığa neler öğretilmiştir?

2-Vahyin Aracısı Olarak Peygamberler

Peygamberlerin ubudiyet ve risâlet yönleri arasında nasıl bir ilişki vardır?

Peygamberler bilgi kaynağı olarak mı, vahyin eğiticileri olarak mı değerlendirilmelidir?

Kutsal metinlerin ilk yorumcuları ve uygulayıcıları olarak peygamberler nasıl anlaşılmalıdır?

Peygamberlerin tarihselliği, insaniliği ve vahiy almaları ne şekilde bağdaşır?

Kuran’daki peygamber kıssalarından alınması gereken dersler nelerdir?

3-Peygamberlerin Ortak ve Farklı Yönleri

Peygamberlerin ana ve ortak mesajları nelerdir?

Dini ve felsefi geleneklerin nübüvvet, vahiy ve rehberlik anlayışları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?

Peygamberlerin güvenirliliği, masumiyeti ve örnek insan oluşları nasıldır?

Peygamberlerin dünya işlerinin düzenlenmesindeki rolü nedir?

4-Nebevî Gelenek ve Nübüvvetin Mirasçıları

Nebevî sünnetin hayata uygulanmasında takip edilecek prensipler

Nebevi geleneğin temsilcilerinin irşat yöntemleri

Nebevi geleneğin, bilhassa, modern çağın sorunlarına sunduğu çözümler

Nursi’nin nübüvveti izahı diğer filozof, teolog ve mutasavvıfların yaklaşımından farklı mıdır?

Önemli Notlar

1. Sempozyum 22-24 Eylül 2013 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecektir.

2. Tebliğlerin Sempozyum Sekretaryası’na ulaştırılmasıyla ilgili takvim şöyledir:

a) Tebliğ özetleri, 250 kelimeyi aşmayacak şekilde en geç 28 Şubat 2013 tarihine kadarwww.nubuvvetsempozyumu.com web sitesi üzerinden Sempozyum Sekretaryası’na ulaşmalıdır.

b) En fazla 15 sayfayı aşmayacak uzunluktaki tebliğler, hakemler tarafından değerlendirilmesi için tam metin olarak en geç 30 Haziran 2013 tarihine kadar www.nubuvvetsempozyumu.comweb sitesi üzerinden Sempozyum Sekretaryası’na ulaşmalıdır.

c) Sempozyumda sunulmak üzere kabul edilen tebliğ yazarlarına en geç 31 Temmuz 2013 tarihine kadar bilgi verilecektir.

3. Tebliğler Risale-i Nur Külliyatı ışığında, yukarıdaki başlıklar çerçevesinde hazırlanmalıdır. Bu kapsama uymayan tebliğler kesinlikle dikkate alınmayacaktır.

4. Risale-i Nur Külliyatı ve Nursi üzerine yapılmış akademik çalışmalar, ilave bilgi ve kaynak Sempozyum Sekretaryası’ndan temin edilebilir. Ayrıca www.iikv.org/academyweb sitesinin ziyaret edilmesi önerilmektedir.

5. Sempozyum dili Türkçe-İngilizce-Arapça olup simültane tercüme yapılacaktır.

İletişim:

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı

Kalenderhane Mh. Cüce Çeşmesi Sk.

No:6 Vefa Fatih İstanbul

Tel : +90 212 527 8181

Fax : +90 212 527 8080

E-mail: symp2013@iikv.org

Isparta Kahramanları Sempozyumu

Isparta Valiliği, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı Isparta Kahramanları Sempozyumu düzenleyecek. 21-23 Aralık 2012 tarihleri arasında Isparta’da yapılacak sempozyumun hazırlıkları sürüyor.

Sempozyum ile ilgili Isparta Valisi Memduh Oğuz, Akademik Araştırmalar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, Risale Akademi Kurul Üyesi Dr. İsmail Benek ortak bir açıklama yaptı.

Isparta Anadolu’nun müstesna şehirlerinden biri olarak yüzyıllar içinde yetiştirdiği ve kucak açtığı ilim ve irfan insanlarıyla bilinir olmuştur. Bugün Gül Şehri olarak markalaşmakta olan Isparta’nın ilim ve irfan geleneğine katkısının tarihsel ve teorik olarak ortaya konması gerekmektedir. Osmanlı döneminde Kınalızade Ailesi mensupları gibi alimler, Halil Hamit Paşa gibi sadrazamlar çıkaran Isparta, Hafız İbrahim Demiralay gibi Kurtuluş mücadelesi öncüleri ardından Risale-i Nur’un ilk telif ve neşredildiği yer olmuştur.

17.yy.da 4 Nakibul Eşraf çıkaran Isparta’da o tarihlerde 103 seyyidin yaşadığı kaydedilmiştir. Bunun yansımaları Isparta’da tarih boyunca devam ede gelmiştir. Asrın başında da, taşınan bu zengin manevi mirasın üzerinde, Isparta’lıların yüksek vicdan ve gayretleriyle, iman ve Kur’an merkezli bir ilim hareketi olarak Risale-i Nur, elden ele yazılarak bu topraklarda çoğaltılmaya başlanmıştır. O dönemde el yazımı nüshaların 600.000 bini bulduğu düşünülmektedir. Isparta, tarihsel olarak Türkiye’nin ve Dünyanın ihtiyacı olan marifet ve ilimle huzura ulaşmanın önemli bir modeline ev sahipliği yapmıştır.

Bu manevi miras üzerine bugün dünya da doktora tezleri yapılmakta, araştırma enstitüleri açılmakta, akademik dersler verilmektedir. Isparta’da bu ilmi geleneğin oluşmasında fiili ve fikri katkısı olan ve bir kısmı hala hayatta olan ilim ve gönül dostlarının tarihsel olarak üstlendikleri görevleri ve uyguladıkları çeşitli yöntem ve metotların akademik olarak ele alınması gerekmektedir. Bu sempozyumla çok çeşitli yönleriyle Isparta’nın “gül deren” kahraman insanlarının mirasını akademik olarak ortaya koymak entelektüel birikimimiz açısından oldukça önemlidir. Bu çerçevede Isparta’nın ve Isparta’lıların bu medeniyete katkılarının, konularının uzmanı olan akademisyen ve araştırmacılar tarafından her yönüyle ortaya konulması beklenmektedir. Sempozyum tertip heyeti olarak değerli araştırmacılarımızın talepleri doğrultusunda bilgi ve belge temini sağlanabilecektir.

Bu sempozyumda sunulması muhtemel tebliğlere, panellere, konuşmalara, posterlere konu olabilecek başlıklar Sempozyum konuları linkinde arz edilmiştir. Sizin bu sempozyuma, Tarihsel ve Teorik çerçevesinde ISPARTA KAHRAMANLARI  alanınızdaki birikiminiz ve tecrübenizle katılmanızdan onur duyacağımızı belirtmek isteriz. Seçtiğiniz konuya ilişkin olarak Risale-i Nur’dan seçilen konular/bölümlerle tarafınıza destek verilecektir. Bu Sempozyuma yapacağınız değerli katkılar için şimdiden teşekkür ediyoruz.

Ayrıntılı bilgi için: www.ispartakahramanlarisempozyumu.org

Risale Haber

Hak ve adalet kantarında: “FİLİSTİN DRAMI”

Kur’ân-ı Kerim’de var olan dört ana esastan birinin de “adalet ve ibadet” olduğu bilinmektedir. Mutlak adalet ancak Cenab-ı Hakka mahsustur. Kulların adaleti izafîdir, görecelidir. Adaletsizlik de yine kulların işidir. Yani bu insanoğlundan her şer ve kötülük beklenebildiği ve görülebildiği gibi, adaletsizlik de insanlar tarafından işlenebilir ve işlenmektedir. Hz. Ebu Bekir (r.a) hilâfete seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada, güç ile hukuk ilişkisinin doğru ve âdil çerçevesini çizmiştir. Şöyle ki:

Güçsüz olanınız (haklı ise) hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olanınız (haksız ise) kendisinden hak sahibinin hakkını alıncaya kadar benim katımda güçsüzdür.“Gücün sözünü geçirdiği yerde hukuk işlemez, adalet de tesis edilmez. Gücün hukuka göre düzenlendiği yerde tek ölçü adalettir. Fatih Sultan Mehmet’in sıradan bir insan ile aynı safta muhakeme olmayı kabul etmesi, ülkede hukuk ve adaletin sözünün geçtiğini göstermeye yetmişti.Cenab-ı Hakkın adaleti iki türlü tecellî ediyor. Birisi: Hakkın hak sahiplerine tevzîidir. Herşeyi bir ölçü ve mizan içinde yerli yerine koymak şeklindedir. Yaratılan herşeye dikkatle bakıldığı zaman, her yönü ile ölçülü, dengeli ve yerli yerinde yaratıldığını görüyoruz.Allah’ın ikinci tarz adaleti ise, haksız ve zalimleri cezalandırmak sureti ile tecellî ediyor. Bunun en açık misali, geçmiş kavimlerin inkâr ve azgınlıklarına karşılık, topluca helâk edilmeleri ve birtakım günah ve kusurlara karşı dünyada musibet ve belâlara maruz kalmamız örnek olarak verilebilir. Ama yine de dünyadaki bu cezalar, suçun tam karşılığı olmadığı için, ahirette cehennem ile tamamlanacak. Yani, ikinci tarz adalet, bu dünyada tam tecellî etmiyor. Sebebi ise, ahirete havale edilmesidir. Bu da ahiretin varlığının delillerinden biri oluyor. Bugünkü İsrail devletinin, elinde bulundurduğu maddî ve siyasî gücü, teknolojiyi kendisine hasım gördüğü güçsüz ve masumları imha yolunda kullanması, yanına kâr kalmayacak, hem dünyada ve hem de ahirette akibeti vahim olacaktır.

Sırası gelmişken, 18 Kasım 2007’de İstanbul’da yapılan Bediüzzaman ve Adalet Sempozyumundan, bugünkü Filistin dramına da ışık tutacak bazı pasajlar aktarayım, müsaadenizle:

Kuvvetli, zayıfın hürriyetini ve vatanını elinden almış, geçerli söz kuvvetlinin sözü haline gelmiştir. Önderlik ve yönetim kuvvetlilerdedir; dahası uluslararası örgütler ve Güvenlik Konseyi de kuvvetlilerin elinde bulunmaktadır. Kuvvetli olan dilediği şekilde tasarruf hakkına sahip iken, zayıf bunlardan mahrum, hatta haritadan silinmekle karşı karşıya kalmaktadır.

İslâm düşünürü Bediüzzaman’ın, din ile dünyayı, siyasetle tasavvufu, ruh ile bedeni, madde ile mânâyı kardeş yaptığını görüyoruz. Dinin gerçeği de bu değil mi? Said Nursî’nin ifade ettiği gibi, adalet ancak dengeyi korumakla gerçekleşebilir. Tüm yönleriyle denge unsurunun muhafaza edilmesiyle ancak tam adalet yerini bulabilir.“(Dr. Muhammed İyaz Niyazi, Kabul Üniversitesi, Afganistan)

Kişi hak ve hürriyetlerine son derece önem veren Said Nursî’nin adalet anlayışı modern hukuk anlayışının çok fevkindedir. Ona göre bir suçsuz insanın canı tüm insanlık uğruna bile olsa heder edilemez. Bir kişinin hakkıyla tüm insanlığın hakkı arasında hiçbir fark yoktur. Nursî, ‘Masum bir kişiyi öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir’ hükmünü kendisine şiar edinmiş ve adalet-i mahzanın yeryüzünde hakim olması için bütün bir ömrünü bu yolda harcamıştır. (Doç. Dr. Mehmet Faik Yılmaz, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van)

Millete efendilik yapmak zulüm, hizmet etmek, hak ve adalettir. Gerçekten ‘Milletin efendisi, onlara hizmet edendir’ hadisinin sırrıyla, Kur’ân âleme gelmiş ki, istibdat, zulüm ve tahakkümü mahvetsin. (Yrd. Doç.Dr. Abdulkadir Etöz, Selçuk Üniversitesi)

Said Nursî’nin, Van dönemi sırasında yazdığı eserlerde, yöre halkının manevî mirasını ilmî ölçülere göre değerlendirdiği ve doğu bölgelerinin tarihî ve medenî geleneklerini dikkate alarak, İslâm esasları temelinde insanın manevî iyileşmesini, fikir ve düşüncelerin temizliğini ve çeşitli dinlere inanan insanların ortak bir hedef etrafında manevî olarak birleşmelerini amaçlayan yeni bir yol önermek isteği görülmektedir. Dinsizlik, insanlar arası ilişkileri yok eder.” ( Prof. Dmitri D. VASİLYEV, Rus Bilimler Akademisi Tarih Bölümü Başkanı, MOSKOVA)

İnsanlık âlemini bugün içine düştüğü adaletsizlik, nezafetsizlik ve şükürsüzlükten kurtarmak için, semavî din mensupları; insanları yaratılış ve fıtratları gereği olan ibadet ve şükre sevk etmek suretiyle; hem insanın kendisini, hem de toplumu huzur ve sükûna kavuşturmuş olacaklardır. Böylece âlem-i İslâm ve bütün dünyada, insanlığın irşadı için asrımızın Kur’ân tefsiri Risale-i Nur eserlerini kendilerine rehber edip, onları gelecek nesillere okullarda okutmaları lâzımdır. Risale-i Nur, Allah’ı isim, fiil ve sıfatlarıyla bize tanıtarak, marifetullah ve muhabbetullah dersleriyle büyük bir ruhanî lezzet veriyor; insanı kendisine ve topluma verebileceği zararlardan kurtarıyor. Rabbimiz, nasıl bugünkü insanlık âlemine rahmetiyle bahşettiği medeniyet harikalarıyla, madde âleminde yolları kısaltmış; mâneviyat âleminde de, kaynağı sadece Kur’ân-ı Azimüşşan ve hadis-i şerifler olan Risale-i Nur’u bahşederek en kısa yolu göstermiştir.”(Prof. Dr. Şahin Akkaya, Sütçü İmam Üniversitesi)

Risale-i Nur’dan şu neticeye varabiliriz: Allah’ın yoktan var ettiği fıtri kanunlar, evrensel bir özellik taşır, tek bir millete ve tek bir ülkeye münhasır kalmaz. Aksine fıtrî olduğu için bütün dünyayı ilgilendirir. Aynı zamanda o kanun bütün milletler için zaruridir. Çünkü fıtrat ve adaletin kaynağıdır. Adalet ise Allah’ın kainatta cereyan eden ilâhî sünnetlerinden ve kâinatın değirmeni etrafında dönen kapsamlı, Rabbanî, temel yasalarından birisidir. Bu adaletin ibda’ edicisi ve yaratıcısı olan Allah’tan herhangi bir şekilde gaflet; nefsi fir’avuniyete götürür.” (Mevlay Prof. Dr. Ibrahim al-Kadiri Boutchich, İsmail Ünivertesi, FAS)

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, adalet-i ilâhiyenin Rabbanî özelliklerine işaret etmeye çok özen göstermiştir. Yaratılış âleminde var olan tecellîlerini de ortaya koyarak dünyada bu esas üzerine bina edilen davranışlarla ilgili mânâları ve ahirete terettüp eden neticeleri izah etmiştir. O bunları meşiet-i ilâhiye konusunda vurgulamaktadır. Çünkü adaletiyle gökleri ve yeri var eden bir Zatın mükâfat ve cezası olması lâzım gelir. Bu mükâfat ve ceza cennet ve cehennemi iktiza eder. Bu da adalet-i ilâhiyenin mükemmel ve tam olmasından ileri gelir. Cezâ ve mükâfât ise, Allah’ın hikmet ve ölçüyle kurduğu eksiksiz, noksansız kâinatın kanunlarıyla da uyum sağlar. İşte buna Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri‚ ‘Adalet-i Mutlaka‘ adını vermektedir. “( Dr. Abdulhadi Dehhani, Cedide Üniversitesi, FAS)

İmam Nursî, ‘Cemaat için ferdin feda edilmesi’nin, tek bir insanın mizacından doğan ve onunla kaim olan bir düstur değil, adalet-i izafiyeyi takip edenler arasında sabit bir kanun ve uygulama olduğunu tesbit etmiştir. Nursî burada bu zulmün tehlikesine dikkat çekmiş ve asıl vacip olanın hastalığın aslını ortadan kaldırmak olduğuna işaret etmiştir. Bu zalim tavırda, fertler yönetim organı veya hakim güç odakları tarafından ihtiyaç halinde kullanılan birer araç seviyesine indirilmektedir; ne zaman ki bir araç seviyesine indirilen söz konusu ‘fert’ ile hedeflenen gayeye ulaşılmışsa, artık bir başkası ile değiştirmenin zamanı gelmiş demektir. Dolayısıyla fert feda edilecektir, ama o zalim kanun her halükârda bakidir.

“Nursî’ye göre, bu adaletsiz kanunda, suçun bilfiil ispatı değil, töhmet ve suçlama esas alınır. Ferdin, sözde cemiyetin maslahatı hesabına feda edilmesi, bir delil, ya da haricî bir işarete değil, sadece zarar verme vehmi (kuruntusu) üzerine bina edilmektedir.” ( Prof. Dr. Muhammed Abdunnebi, Cezayir Üniversitesi)

Bu tesbitleri yapan Prof. Abdunnebi, Üstadın gurbette, insanlardan ve büyük şehirlerden uzak bir şekilde yaşarken, radyo dinlemediği ve gazete okumadığı halde, hayatı ve hadiseleri çok iyi okuduğunu ve değerlendirdiğini de sözlerine eklemektedir.

Mikail Yaprak
Kaynak: Euro Nur