Etiket arşivi: şeytan

Şeytan Allaha muhatap olduğu halde nasıl olur da iman etmez?

Bildiğimiz gibi Rabbimiz meleklere ve (cinlere) Âdem’e secde edin, demişti. İblis hariç hepsi secde ettiler o yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.

Durum böyle olunca, yani Şeytan, Rabbimizle (bir şekilde) muhatap olduğu ve kıyamete kadar Âdemoğullarını ifsad için zaman isteyebildiği halde, bugün nasıl olur da iman etmez, neden kurtuluş kapısını zorlamayı seçip de tövbeyi hatırına getirmez?

Bir insan bir şeyle çok fazla meşgul olursa, bir süre sonra kendisi yapmadığı zamanlarda da zihni o şeyle meşgul olmaya devam eder.

Meselâ hafızlık çalışan öğrencilerin, olur olmaz yerde akıllarına ayetler, sureler gelmesi gibi… Ya da bütün vaktini kâğıt oyunları oynayarak geçiren bir kişinin oyun oynamadığı zamanlarda bile gözünün önünden kâğıtların üzerindeki işaretlerin geçmesi, aklında habire sayıları yan yana dizmesi gibi… Sürekli bilgisayar programları yazan bir kişinin, normal hayatında problem çözerken de kod yazar gibi sistematik bir yol takip etmesi gibi…

Özetle insan ne ile meşgul oluyorsa, bir süre sonra artık o meşgul olduğu şey zihnini ele geçirmeye başlar. Bu çerçevede düşündüğümüzde, Şeytan da binlerce yıldır insanlara nasıl Allah’ı inkâr ettirebileceğini, nasıl isyana götürebileceğini, nasıl yoldan çıkarabileceğini, nasıl kötülükler yaptırabileceğini, nasıl şerre sevk edebileceğini düşünmekte, bu uğraşlarla meşgul olmaktadır. Bu artık öyle bir hale gelmiştir ki, artık (varsa) meşgul olmadığı zamanlarda bile, zihni bunlarla meşgul olmakta ve bunları düşünmektedir. Hal böyle olunca artık o zihinden bir hayır, bir tövbe beklemek anlamsız olmaktadır.

Bunu şuna da benzetebiliriz:

Bağımlıları hepimiz biliriz. Çeşitli maddelere bağımlı olmuş, o maddeyi almazsa bilincini kaybeden, fakat o maddeyi aldığında da bilinçli olmayan insanlardır bağımlılar. Bütün hayatları, bağımlısı oldukları o madde çevresinde döner. Başka hiçbir şey düşünemezler. Kendileri için neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırabilme kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Onlar için, doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin farklı değildir. Dünyalarında sadece o madde vardır.

Şeytan da o bağımlılar gibi yılarca küfür ve inkâr ile uğraşa uğraşa bunun bağımlısı olmuş, artık başka bir şey düşünemez hale gelmiştir. Bu nedenle artık ondan kendisi için doğru olabilecek kararlar vermesi beklenemez.

Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki; Şeytan en baştaki isyanını zaten –belki- imanının en kuvvetli olduğu zamanda yapmıştı. İmanının en kuvvetli zamanında kendini isyandan alıkoyamayan bir iradeden, aradan geçen bu süreçten sonra iman etmesi, tövbe etmesi beklenemez.

Hepsinin ötesinde, bildiğimiz gibi tövbenin şartları vardır. Gayb kapısı açıldıktan sonra artık tövbe kapısı kapanmaktadır. Şeytan ise zaten gayb âlemindendir. Dolayısı ile kendisi şu anda herhangi bir imtihana tabi değildir. Bu nedenle de tövbe yönünden kabirdeki ölü gibidir. Yani onun için artık çok geçtir.

Onun tersine Hz. Âdem ve nesli olan biz ise, bizi yoldan çıkarmaya yemin etmiş olan şeytana uyup uymamakla sınanmaktayız. Bu yüzden nelerle, meşgul olduğumuza, hayatımızı nelerin çevresinde yaşadığımıza çok dikkat etmeli, tövbe etme fırsatını iyi değerlendirmeliyiz.

Bizim için de çok geç olmadan…

Muhiddin Yenigün

Bu yazı ZAFER DERGİSİ’nin 2016 Nisan (472.) sayısında yayınlanmıştır.

Boş Sözler, Boş İşler

“Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de, malayani şeyleri terketmesidir.” Hadis-i Şerif
Mağazalarda alıcıyla satıcı arasında yapılan kıyasıya pazarlıklar ne kadar ibretlidir!?.. Birisi malının kıymetini bilmektedir, beriki parasının değerini. Her ikisi de bu ticaretten mutlaka kârlı çıkmak için çalışırlar. Şimdi şu soruyu soralım kendi kendimize:
Paramız ve malımız için gösterdiğimiz hassasiyetin binde birini hayatımız, ruhumuz ve aklımız için gösteriyor muyuz? İşte bu büyük sermayelerin boşu boşuna harcanmasına “malayani” deniliyor.
“İki büyük sermaye ziyana uğratılmaktadır: Sıhhat ve boş zaman” Hadis-i Şerif
zaman akar giderMalayani, yani kendisiyle hiçbir hedef gözetilmeyen, iş olsun diye, lâf olsun, vakit geçsin, ömür tükensin diye yapılan boş konuşmalar ve faydasız işler … Malayaninin en yaygın tarifi, “ne dünyaya ne de ahirete yaramayan şeyler, işler, konuşmalar” şeklindedir. Bu tarif, şu dünyada yaşadığımız sürece bize bir şeyler verir. Ve ömrümüzü ya dünya için, yahut ahiret için faydalı olacak sahalarda geçirmemizi telkin eder. Aslında İslâm’da bu iki saha birbirinden ayrı değildir. Çünkü, İlâhî rızayı esas alan ve meşru dairede, istikamet üzere çalışan bir mümin, dünya işleriyle meşgul olduğunda da yine ibadet üzeredir ve ahiretine bir şeyler göndermektedir.
Şu var ki, ahirete göçtüğümüz zaman malayaniyi, her halde, biraz daha farklı anlayacağız. O zaman diyeceğiz ki, “ebedî âleme fayda sağlamayan ve meyveleri sadece dünyada kalan her şey malayanidir.”
Nur Külliyatında dünyanın üç yüzü olduğu ifade edilir. Birisi İlâhî isimlere ayna olma yönü, diğeri ahirete tarla olma ciheti, üçüncüsü de dünyanın zevk ve safa, oyun ve eğlence tarafıdır. İşte bu tasnifteki ilk ikiye girmeyen her iş, her faaliyet, her konuşma malayanidir. Şu var ki, ahiret denilince cennet ve cehennem birlikte düşünülecektir. Eğer bir iş, sadece cennete vesile olmamakla kalmayıp insanı cehenneme sürüklüyorsa, bunu malayani içinde değerlendiremeyiz. Böyle bir iş boş değildir; azap yüklü ve ceza doludur.
Malayani, ahiret namına bir faydası olmayan, ama günah yahut haram da sayılmayan meyvesiz işler demektir. Nur Külliyatında “malayani” konusu sıkça işlenir. Nur Müellifi iki risalesi hakkında özel birer not düşmüştür. Birincisi İhlas Risalesidir, düştüğü not ise “bu risale, lâakal,” yani en az, “on beş günde bir defa okunmalı” şeklindedir. Diğeri ise Meyve Risalesinin Dördüncü Meselesidir. Bu Risale için, “Meyvenin Dördüncü Meselesini çokça okuyunuz” tavsiyesinde bulunur.
Malayani hastalığının bir ilacı olan bu risalenin, en can alıcı paragrafını aynen aktarmak isterim: “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve Küre-i Arz ve nev-i beşer dairesinden tut.. tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat, arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyas ile -küçüklük ve büyüklük makusen mütenasib- vazifeler bulunabilir. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymetdar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür.” Şuâlar
İnsan kendi nefsiyle sürekli beraberdir. Bu beraberlik kabir âleminde ve ahiret hayatında da devam edecektir. İnsan, cüzi irade ve hürriyet nimetleri sayesinde kendi nefsini dilediği gibi yönlendirebiliyor. Bu en küçük dairede en büyük söz onundur. İstediği yere gitmekte, dilediği işi görmekte, arzu ettiği kitabı okuyabilmektedir. Ama bir sonraki daire için bunu söylemek çok zordur. İnsan, kendi aile fertlerini istediği gibi yönlendirme şansına çoğu zaman sahip olamaz. Çünkü onlar da insandırlar, onların da nefisleri ve cüzi iradeleri vardır. Şeytan onların da peşindedir; dünya, onları da durmadan kendine çağırmaktadır. İnsanın bu dairede yapabileceği tek şey, doğru ve faydalı olanı, onlara güzel bir şekilde anlatmaktan ibarettir.
Şehir dairesinde, insanın tesiri çok daha aşağılara düşer. Bütün şehir halkını istediği yöne sevk etme şansına sahip değildir. Memleket ve bütün bir insanlık âlemi için ise, insanın müessiriyeti sıfıra çok yaklaşır. Ama, insan, bu geniş dairelerde kendisine düşen vazifenin cüzi olduğunu çok iyi bildiği halde, onların cazibesine kapılır, onlara daha çok önem verir, onlar hakkında çok daha fazla konuşur, yahut kafa yorar. Bu, insan için büyük bir zarardır; ömür sermayesini boş yere harcamaktır.
İşte Nur Müellifi, insanın nazarını hayatın ve siyasetin geniş dairelerine çeviren malayani afetine, önemle dikkat çekmekte ve bu derdin devası olan söz konusu risalenin sıkça okunmasını tavsiye etmektedir. Bir başka risalesinde ise, bu afetin vahim neticesini şöyle nazara veriyor: “Lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler.” Kastamonu Lahikası
İnsanın nefs-i emmaresi, malayaniye yatkındır. Çünkü onda ahiret için bir fayda yoktur. Şeytan da insanı küfür, şirk, günah şıklarından hiçbirine sevk edemediği taktirde, onu malayaniye sevk eder. Nefis ve şeytanın bu ortak arzusuna uyan insan, boş konuşmaları saatlerce dinlemekten zevk alır. Aynı insan ilmî bir eseri okuduğunda, yarım saat sonra sıkılmaya ve yorulmaya başlar.
Malayani konusunda, şu hususun da gözden uzak tutulmaması gerekiyor: Hayatın ve siyasetin geniş dairelerinde vazife almış kimselerin, bu konularla derinlemesine ilgilenmeleri, dünyaya çalışmak demektir ve malayani sayılmaz. Ama, dört senede bir defa oy vermekten öte, siyaset dairesinde hiçbir tesir gücü olmayan insanların, dört yıl boyunca bu konuya büyük zaman ayırmaları malayaninin tâ kendisidir. “Benim ve kardeşlerimin herbirimizin yüz derece aklı ve fikri ziyadeleşse, bu muazzam vazife-i kudsiyenin hizmetine ancak kâfi gelebilir. Sair mes’elelere bakmak, bize fuzulî ve malayani olur.” Sikke-i Tasdik-i Gaybî
Prof. Dr.  Alaaddin Başar

 

Kur’an’ın Anlatımında “Şeytan” ve “Kötü Kişiler”

Her anlatı metninde kötü adamlar vardır, her varlık da kötülerle iç içedir. Kötülük ile iyiliğin insan zihninin anlamakta zorluk çekeceği bir kaynaşması vardır. Şeytan’ın varlığı gereklidir, insanın terakkisinin bir zembereğidir, herkes şeytanı kötüler ama onsuz da olmaz. Bütün büyük insanların karşısında kötüler, kötü kişiler vardır. Bütün bilim adamlarının ilerlemesini sağlayan tezatlar vardır. Tezat ve kötülük, kötü kişiler, insanların hem terakkisini hem de tedennisini sağlar.

Şeytan muhalif olmak, zıddına gitmek, gibi anlamlara geliyor. İblis yerine de kullanılır. Kur’an da şeytan yetmiş defa, şeyatin çoğul olarak 18 defa kullanılmış. İblis ise 11 yerde geçmektedir. Kuran meallerinde her şeyin indekste yeri var şeytanın yok benim gördüklerimde. Şeytan kovulmuş ama en büyük öğreti metni olan Kur’an da yüz yerde geçmektedir.

Şeytan konusunda herkes ona paye vermez, herkes onu lanetler, bu konuda sözün en idealini Bediüzzaman söyler ”Şeytan’ın vücudunda cüzi şerler olmakla beraber pek çok makasıd-ı Hayriye-i külliye vardır. “ Bu şeytanı tanımlayan en ideal sözdür, bunu bir portre yaparsak, cüzi şer, pek çok makasıd-ı Hayriye-i külliye ve  kemalat-ı insaniye vardır. Cüzi şer nerede, külli hayır maksatları nerede. Kemalat-ı insaniye nerede. Şeytan Bediüzzaman’a müteşekkirdir, çünkü onu fonksiyonel   olarak tarif etmiş, kendi kötü olabilir ama büyük hayırlara neden oluyor. Tıpkı gübre gibi, kötü ama çiçek onunla ağaç onunla gelişiyor.

Kuran’ın iki büyük aktörü var Adem ve Havva.. Bunlar öyle cennette salınsaydılar orada kalırlardı, ne biz onlardan haberdar olurduk, ne onlar bizden, onlar cennette hala yaşamaktaydılar. Kötülükten habersiz iki melek gibi insan. Bir kötü adam lazım değil mi ? Eğer anlatı metinlerinde iyiler mutlu olarak yaşarken öyle devam etse anlatı, yediler, içtiler, eğlendiler, al baştan yediler içtiler eğlendiler. Tekrar tekrar aynı şey.

Adem ile Havva, mücahade içinde değildiler. “o mücahade ile şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur.“ (lemalar 72) Demek Adem ile Havva dolaşırken bir mücahade bir de şeytan eksik, o sırada nereden gelmişse şeytan ortaya çıkmış mı ortaya atılmış mı yoksa gönderilmiş mi? Bediüzzaman “ hikmet-i tavzif “ diyor. Yani hikmeti görevlendirme. Ademi yaratan şeytanı da yaratmış. Ebu Cehil, Hazreti Peygamber ve Hz Ebubekir, ne ise Adem ile Havva ve Şeytan odur. “terakki zenbereğinin hareketi“ şeytan ile olur. Şeytan bu insanların içindeki terakki zenbereğini nasıl kurguluyor, zor bir iş, insanı başarı ile başarısızlık arasında bir yerde yönlendirmek için kötülüğü ona sunmak ve sonucu seyretmek, Şeytan Kur’an ve hayatın büyük, bir aktörü.   

Batı edebiyatında şeytan edebiyat metinlerine girmiş, ama biz de işlenmemiş. Bediüzzaman şeytanı bir realite olarak görür ve ondan sakınmayı on üç işarette anlatır. Allah şeytan ile insan arasında ehli hidayet ile ehli dalalet arasında hakemlik vazifesi yapar, şeytandan sakınmanın kurallarını öğretir. Kur’an da şeytanın bütün silahları tanıtılır, şüpheye düşürmek, kötüyü güzel göstermek, içki kumar ve fuhuşu organize etmek. Şeytan hiç uyumaz, her an uyanıktır, karıştırılacak bir ahvalde hemen görünür, aktif fonksiyonel bir varlıktır.

Bediüzzaman şeytanın bütün silahlarına karşı bir silah kuşandırma eğitimi verir. Bütün eserleri onun şer mücadelesine karşı bir hidayet mücadelesidir. Onun eserlerinde şeytan çeşitli şekillerde görünür, onuncu sözde şeytan inanmakta zorlanan  adamın içinde gizlidir, Bediüzzaman onu aşağılamaz; tedricen ikna etmeye çabalar. Bediüzzaman şeytanın silahlarından en çok şüphe ile uğraşır, şüphe 18 yüzyıldan sonra hiçbir devirde olmadığı kadar karıştıran bir ruhsal ve zihinsel durumdur.

Goethe’nin Faust isimli eserindeki şeytan karakteri Mephisto’dur. Önceleri de kullanılmakla beraber Rönesansta yaygın olarak kullanılmış ve geliştirilmiştir. Bir Hıristiyan miti olmasına rağmen İncil’de adına rastlanmamaktadır.

Kelimenin menşei Goethe’nin “Faust” adlı oyunu ile özdeşleşmiştir. Klaus Mann’ın 1936 yılında yayınlanan Mephisto isimli bir romanı vardır. Ayrıca Diablo II adlı oyuna da uyarlanarak Şeytan’ın kıdemli askeri olarak geçmektedir.

Ayrıca Ao No Exorcist adlı animede bulunan bir karakterdir. Geçmişi ve esas amacı hakkında pek bir bilgi yoktur.

Orhan Pamuk post modern romanı olan Benim Adım Kırmızı ‘da Benim Adım Şeytan diye bir bölümü romanın sonuna kadar götürür, şeytan orada kendini savunur, kötülükleri isteyen ve yapan insanın kendini masum göstermesi için ona saldırdığını söyler.

Geralt Messadie Şeytanın Kısa Tarihi diye bir kitap yazmış 550 sahife. Tarihi sosyal, dini bütün şeytanla ilgili münakaşalar ve fikirler alınmış müthiş bir kitap.” Kötülük tanımlandığı andan itibaren yani adlandırıp onu temsil edecek yetkili biri bulunduğunda sonunda belli bir yere yerleştirilir, bu iş de tamamlandığında artık tek hedef bu kötülüğün imhasıdır. Örneğin Reegan SSCB imhası için çağrı yaparken Humeyni de Büyük Şeytan Amerika’nın imhasını istiyordu, ama her ikisinin söylevleri de iki yüzlüydü. Biri SSCB ile işbirliğine devam ediyor, diğeri de Büyük Şeytan ile silah ve rehineler sorunu ile ilgili gizlice pazarlık yapıyordu” (Gerald Messadie, Şeytanın Genel Tarihi, s 13)öyle bir şeytan tarihi yine var, literatürde. Bediüzzaman ‘in eserlerinde şeytan dünya edebiyatı ve dinler tarihindeki yansımaları ile koca bir kitap olacak kadardır. Ol mahiler ki derya içredürler deryayı bilmezler. 

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Şeytan Dostlarına Verdiği Nasihatlar

Bir gün Şeytan, insî şeytanları ve tüm dostlarını, dünya çapında konvansiyonel bir toplantı için çağırmış.

Açılış konuşmasında onlara şöyle demiş:
“- Müslümanların camilere gitmesini, onların Kur’an ve dinlerini öğreten kitaplar okumalarını ve gerçekleri öğrenmelerini  engelleyemiyoruz. Allah ve elçisi  ile sağlam bağlar kurmalarını da engelleyemiyoruz. Allah ile bir kere  bağlantı kurduklarında, üzerlerindeki gücümüz kırılıyor.”

Şeytanın davet ettiği dostları, ona cevaben:
“- Gerçekten zor bir durum, peki ne yapalım? ” demişler.

Şeytan:
“- Bırakalım Camilere gitsinler, fakat zamanlarını çalın; böylece Allah ve elçisi  ile bağlantı kuramasınlar.Sizden isteğim budur.”

Şeytan devam etmiş:
“-Dikkatlerini dağıtın, böylece gün boyunca Allah ile hayatî öneme sahip bağlantıyı kuramasınlar.”

Şeytanın dostları şaşırmış:
“-Bunu nasıl başaracağız?”
Şeytan:
“- Hayatın önemsiz ayrıntılarıyla zihinlerini sürekli meşgul edin! Müslümanları israfa teşvik edip, onların kulaklarına şunu fısıldayın:
‘- Harca, harca, harca.. Borç al, borç al, borç al..’
Kadınlarını, ekonomik özgürlükleri için, evlerinin dışında uzun saatler boyunca çalışmaları için ikna edin !
Kadınların, akşamları kocalarıyla ilgilenemeyecek kadar çok yorulmalarını sağlayın!
Eğer kadınlar, erkeklerin ihtiyacı olan sevgiyi veremezlerse,erkekler  bu sevgiyi başka yerlerde arayacaklardır!
Gazete ve TV’leri güzel kadın suretleriyle doldurun ki, kocaları  sadece dış güzelliğin önemli olduğuna inansınlar ve kendi hanımlarını beğenmesinler!
Erkeklerin haftada 6-7 gün, günde 10-12 saat
çalışmalarını  sağlayın ve böylece hayatlarında boşluk kalmaması için planlar yapın!
Çocukları ile vakit geçirmelerini de engelleyin!
Böylece, onların evleri, ferahladıkları bir yer olmaktan çıkacaktır!
Zihinlerini o kadar meşgul edin ki, kendi iç seslerini (oto kritik, nefis muhasebesi) yapamasınlar! Böylece kafaları karışacak, Allah ve elçisi ile zihinsel beraberlikleri kopacaktır.”

“- Bravooo, mükemmel fikir..” diyerek,  bu sözlerini, Şeytanın dostları alkışlayacaklar..

“- Durun, daha bitmedi..” diye devam etmiş Şeytan:
“-Kahvehanelerde, doktor muayenehanelerinde,  kafe’lerde masaları gazete ve dergilerle doldurun! Onların zihinlerini, 24 saat haber bombardımanına tabi tutun!
İnternete girenlerin mailboxlarını, junk maillerle, sipariş  katalogları ile, bahislerle, çekilişlerle, promosyon ürünleri ile ve  boş umutlarla doldurun!
Çocuklarına İslâm inancını vermeye vakit bulamasınlar. inancın gereksizliğini  evlatlarına anlatmalarını ve inançsız  bir hayatın yerine getirmenin önemini anlatmalarının fikrini babalarına aşılayın , doğaya çıkıp Allahın yaratma sıfatını görmelerini engellemek için onları çok meşgul edin, onları dedikodulara teşvik edin! Sürekli eğlence parklarına, fuarlara, spor karşılaşmalarına, oyunlara,konserlere, sinemalara ve saireye sevk edin!
Hatta oralarda kavga çıkarıp, birbirlerine vurmalarını sağlayın! Bizim işimiz, fitne çıkarmaktır; bunu unutmayın!
Futbol, hayatlarının odağı olsun.  Onların çocukları, futbolcuların isimlerini  ezberlemeyi marifet saysınlar!  Böylece İslamı, İslâmın şartlarını merak bile etmesinler!  İşte plan bu! “

Bu, insanları yoldan çıkarıcı planı için dostları, şeytanı çılgınca alkışlamışlar ve çeşitli ülkelere dağılırken, Müslümanları daha fazla meşgul edeceklerine, onları aşırı dünya meşgalesine boğup telaş içinde oraya buraya koşuşturtacaklarına, Allah’a, Elçisine ve ailelerine daha az zaman ayırtacaklarına söz vermişler.

Şimdi biz kendimize soralım:
“- Şeytanın bu planının, asrımızda yaşayan insanların günlük hayatındaki uygulaması  nasıl?
Başarılı mı, değil mi?” Sitemizi okuyan kardeşim! Sen şeytanın bu fikirlerinin ters istikametinde isen, bu yazıyı okumanı yeterli bulma, arkadaşlarına da okumalarını tavsiye et.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Bana Allah’ım Yeter (Şiir)

Şu kısacık hayatta

Ne gamım var ne keder

Her yerde her hususta

Bana Allah’ım yeter

 

Bırak kizb-u riyayı

Seni günaha iter

Neyleyim şu dünyayı

Bana Allah’ım yeter

 

Sakın kanma şeytana

Bırakıp seni gider

Bütün şeyler bir yana

Bana Allah’ım yeter

 

İstemem malı-mülkü

Bana kanaat yeter

Çok şey istemem çünkü

Bana Allah’ım yeter

 

Ahmet TANYERİ-DİYARBAKIR