Kategori arşivi: Seçtiklerimiz

Kadir Gecesi (Şiir)

LEYLE-İ KADİR

Ne zaman Resul girdi kırk yaşına
Gidiyordu Nur Dağının başına

Dalıyor ibadet ve tefekküre
Allah’ın hamdına ve de zikire

Leyle-i Kadir’de bir şey oluyor
Semalarda Cebrail görünüyor

İner Cebrail Melek Nur Dağına
Edep ile Hira Mağarasına

“Oku” emrini getirir Resule
O an Kur’an başlamıştır nüzule

Bin aydan daha hayırlı bu gece
Yaşayalım geceyi hece hece

Gece tanyeri ağarıncaya dek
Tüm melekler yeryüzüne inecek

Bu gece çok mübarek bir gecedir
Bütün gecelerden daha yücedir

Mübarek olan kutsal bu gecede
Çok dua edip bol yapmalı secde

Kur’an okuyup istiğfar etmeli
Geceyi zikir ile geçirmeli

Bu gecede Allah bol rahmet verir
İstenen şey rahmet ve mağfirettir

Geçmişinin hesabını yapmalı
Günahlardan tövbede bulunmalı

Ya Rab! Geceyi bize nasip eyle!
Sana muti olan birer kul eyle!

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Husûmetlerin İnadına Gelir Bayram !

“Her doğruyu demek doğru değildir” süzgecinden geçirmediğimiz her kelâm, bir kalbi yıkabilecek veya bize “kardeş eti yedirebilecek” riski taşır. Yayından fırlamış okun geri dönmemesi gibi, dudaklarımızın arasından çıkıveren talihsiz bir ifadenin de telafisi olmaz. Kalpleri kırdıktan sonra tamir etmeye çalışmak yerine, ağzımıza kadar gelen muvazenesiz bir sözü yutup sindirmek, bize halis bir niyetle (menfi) ibadet sevabı kazandırabilir. Bu “güzel ahlak mekanizması” nı her daim çalıştırmak, kemâlât basamaklarını uçarcasına çıkarıp bizi Rabbimize yaklaştırabilir.

İzzet, “ağzı gevşek” bir adamın bize taşıyıp getirdiği bir dedikodu karşısında, “O öyle dememiştir !” tepkisini verip mümin kardeşini zemmetmeye tenezzül etmemektir.

Fedâkârlık, “bir kalb müteessir olabilir” ihtimaline karşı “taşı gediğe koymak” tan vazgeçmektir; son sözü söylemenin hazır cevapçı keyfinden ferâgat etmektir.

Mimikle dahi olsa istihza (alay) ve dahi gıybet etmemek, her muhataba ciddiyet ile değer vermek âlicenâplıktır.

Dikkat, bir mecliste diğerlerini rencide etmemek için uyanık olmaktır.

Husûmet mikropları, kin ve hased bataklığında ürerler.

Herkesi kendinden üstün bilmek ve kendi nefsini aşağılamak, hasedi mahveder. Nefret ve kine yol vermeyip girmesine mani olmak kalbin orucudur.

Safh, ona hissettirmeden ve izzetini incitmeden, bir mümini gizlice afvetmektir.
Afvetmediğimiz ve barışmamakta inad ettiğimiz her küskün, ruhumuzda taşıdığımız lüzumsuz birer yüktür; yıpratır, yıpratır, yıpratır…

İnsan hatadan hali olmaz ve olamıyor, küskünlükler var…

“Allah’ım beni ve gıybetini ettiğim kimseyi affeyle” duası ümidimiz, helalleşmek tesellimiz…

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Bazen bir tebessümün kudreti, yıkar kartondan kalelerini husumetin .. Muhabbet dolu bir selam, süpürür çöpleri yüreklerden.. O an anlarız ki, “Uhud Dağı’ndan büyük değilmiş meğer çakıl taşları !”

Samimiyetsiz sanal âlem bizi yutamaz, siberistanı ancak uhuvveti tesis etmek için araç yaparız tesanüdümüze…

Ticaret, arkadaşımızı küçücük menfaatler için sevmek değil, Rabb-i Vedûd’un rızası için kucaklamaktır.

Musafahadır günahlarımızı döken, İslam kardeşinin gıyabında onun için dua etmektir bizi temizleyen…

Vefa, irtibatta ifrattır, münasebetin “tutkal gibi” olmasıdır. Evet, evvela bizim ittihadımıza ihtiyaç vardır.

İttihad, küre-i arzın her tarafındaki kardeşler ile kalplerin beraber atmasıdır.

İhtiyaç, kalbi temizlemek için bol bol istiğfardır.

İbadet, zannın kötüsünden sakınmaktır.

Günah, el-âlemin günahlarını casus gibi araştırmaktır.

Husûmetlerin inadına gelir bayram ! Fırsattır, sinemizde besleyip büyüttüğümüz ejderhaları cehennemin dibine fırlatmak için…
 
Yahu, ne kadar da kolaydır, Cennet-âsâ bahar rüzgarlarının ruhlarımızda huzurla esmesine imkân vermek !

Ali Nureddin

www.NurNet.Org

Terör, Ezber Bozan Açılım ve Bir Manifesto!

Yıllardır verdiğimiz kayıplardan anlaşılıyor ki terörü yenmek için tutarlı bir siyasetimiz ve çözümümüz yok. Olsaydı şimdiye kadar çoktan bu bela ile başa çıkardık. Çıkamadık, çıkamıyoruz. Öyleyse ezberimizi bozmalıyız. Ezber bozan bir açılım bulmalıyız. Bana göre ezber bozan bir açılım, daha önce tekrar tekrar söyledim yine söylüyorum:

Dipçik ve kılıcı bırakıp, Kur’an’ın ve kalemin atmosferine girmektir. Zaten en büyük demokratik açılım, Türküyle, Kürdüyle top yekün bir millet olarak Kur’an’a açılmak, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak, Onun hakemliğine müracaat etmek ve Onun hükmüne razı olmaktır. Lütfen gelin, bir de bu yolu deneyelim.

Çünkü Kur’an, Allah’ın indirdiği son kitap. Bizse Türk olsun, Kürt olsun hepimiz Allah’ın kullarıyız. Ne kimseden hak alma ve ne de kimseye hak verme haddinde ve salahiyetindeyiz. Hakları yaratıcımız vermiş. Herkese bir bölge, bir ana, bir baba, bir millet, bir dil, bir renk, bir biçim, bir karakter tespit etmiş, dünyaya göndermiş. İnsanlığını kaybetmesin ve huzurla yaşasın diye de, Kur’an gibi çağların eskitemediği bir kitabı eline tutuşturmuş, onu iyi okusun, iyi anlasın, iyi uygulasın diye de Hz. Muhammed (s.a.v) gibi emsalsiz bir peygamberi de öğretmen olarak tayin etmiştir. Müslüman Türkler ve Kürtler olarak neden Allah’ın bu takdirine razı olmuyoruz?

Haddi zatında bizim “Kürt Sorunu” diye bir sorunumuz yok; hepimizin mukaddes değerlerden ve ahlâktan uzaklaşmak gibi bir sorunumuz var. Biz uzaklaştığımız değerlere dönersek hiçbir sorun kalmayacaktır. Bu kadar açık ve net söylüyorum. Çünkü dindar ve ahlaklı bir insan, sadece kendisine değil, haksızlığa uğrayan Kürde de, Türke de, Alevîye de, Sünniye de, İngiliz’e de, Alman’a da hak isteyecektir. Haksızlığa uğramış herkesin hakkını savunacak ve her mazlumun yanında yer alacaktır. Bu mazlum, ister Müslüman olsun, ister Yahudi, ister Sırp olsun, fark etmez.

Unutmayalım ki, Bir(’i) bizi gözetliyor. O da bizi yaratan Allah’tır. Bir gün bize yaptığımız yanlışları teker teker söyleyecek,(1) döktüğümüz kanların hesabını çok acı bir şekilde soracaktır. O, adil-i mutlaktır; hiçbir haksızlığı kimsenin yanına bırakmayacağını çok net bir şekilde ortaya koymuş ve şöyle buyurmuştur: “Zalimlerin yaptıklarını Allah’ın görmediğini, bilmediğini sanma. Allah, onlara vereceği cezayı, gözlerin kamaşacağı bir güne bırakmaktadır.”(2)

Müslüman milletimin Türk-Kürt bütün fertlerine sesleniyorum! Ortak paydalarda buluşalım, herkes tarafından doğru kabul edilen esasın etrafında toplanalım. O esas Kur’an’dır. Bu Kur’an’ın sahibi ise Allah’tır. Allah’ın son Peygamberi hepimizi uyarıyor, tam da problemimize çare sunuyor ve buyuruyor ki:

Muhakkak ki ileride karanlık gece parçaları gibi fitneler (anarşi) olacak.” “Ey Allah’ın Resûlü ondan kurtuluş nasıl olur?” denildi. Buyurdu ki: “Kurtuluş Yüce Allah’ın kitabıyla (Kur’an) olacak… Onda sizden öncekilerin ve sonrakilerin haberleri ve sizinle ilgili hükümler vardır. O bir eğlence aracı değildir. Hak ile bâtılı ayıran bir kelâmdır. Onu kibirlenerek terk edenin Allah belini kırar. Kim doğru yolu ondan başkasından ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O Allah’ın sağlam ipidir. Ve apaçık nurudur. O hikmet dolu Kur’an’dır. Doğru yoldur. Nefsânî arzuların sapıtmamasına, görüşlerin dağılmamasına yegâne sebep odur. Âlimler ona doymaz, Allah’tan korkarak günah işlemekten çekinenler, ondan usanmazlar. Onun ilmini bilen ileri gider, onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adil olur. Ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.” (3)

Türklerin ve Kürtlerin kahir ekseriyeti Allah’a hamdolsun, mü’mindir ve Müslüman’dır. Kur’an, hem Türklerin hem de Kürtlerin kitabıdır. Peygamberimiz, hem Kürt’lerin hem de Türklerin hatta bütün insanlığın Peygamberidir. Öyleyse bu kavga niye?

ORTAK MANİFESTOMUZ

Şimdi sizlere inandığımız bu iki değerden yani Kur’an ve Hadis’den mülhem bir manifesto, bir reçete arz edeceğim. Ellerimizi şakaklarımızın üstüne koyalım, lütfen biraz düşünelim, düşünmekle de kalmayalım lütfen hemen harekete geçelim ve uygulayalım, yanlış ezberlerimizden vazgeçelim, böylece, yıllardır üstesinden gelemediğimiz terörün belini kırmış olacağız, sefaletten, geri kalmışlıktan, maddî ve manevî travmalardan kurtulmuş olacağız! İşte Kur’an kaynaklı manifestomuz:

Yüce Allah buyuruyor ki:

1-Eğer Allah ve Rasûlü bir konuda açıklama yapmışlarsa, hangi ırka mensup olursa olsun, hiçbir mü’min erkek ve kadına o konu da hüküm koyma, fikir yürütme hakkı yoktur. (4) Öyleyse ey mü’minler! Allah ve Rasûlünün önüne geçmeyiniz. (5) Onun Kitab-ı Kerimine müracaat ediniz. Terörü ve kavgayı bitirmede Allah’ın yardım ve desteğini arkanıza, Hz. Peygamber’in uygulamalarını da önünüze koyunuz.

2-Aranızı bozmak isteyen iç ve dış fasıklar, muhbirler olabilir, onların getirdiği ve yazdığı aslı astarı olmayan haberleri araştırmadan karar vermeyin, eyleme geçmeyin, birbirinize düşmeyin. Araştırın, sonra karar verin. Yoksa pişman olursunuz, ama pişmanlık fayda vermez. (6)

3-Mü’minlerden iki gurup birbirine girerse, aralarını bulun, biri diğerine zulm etmeye kalkarsa, gerekirse zalim tarafla, o taraf kendi ırkınızdan da olsa -Allah’ın hükmüne boyun eğinceye kadar-savaşın. (7)

4-Hepinizin tek yaratıcısı Allah’tır. O Allah, “Türkler birbirinin kardeşidir.” veya “Kürtler birbirinin kardeşidir” dememiş, “Ancak inananlar birbirinin kardeşidir” (8) demiş. İster Türk ve İsterse Kürt olun, inanıyorsanız siz kardeşsiniz. Bu kardeşlik size yetmez mi? Hepinizin Allah’ı bir, Peygamberi bir, kitabı bir, kıblesi bir, vatanı birse bu birler sizi birleştirmeye, dostça ve kardeşçe barış içinde yaşatmaya kâfi gelmez mi?

5-Hiçbir ırk ve toplum, başka bir ırkı ve toplumu küçük ve değersiz görmesin, kimse kimseyi alaya almasın. Küçük ve değersiz görenler Allah katında değersiz olurlar (9) ve belalarını bulurlar. Birbirinizi ırkından ve bölgesinden dolayı ayıplamayın, birbirinizi hoşlanılmayan lakaplarla çağırmayın. Mümin olduktan sonra fasık olmak, bu yanlışları yapmak ne kötüdür. (10)

6-Birbiriniz hakkında kötü düşünmeyin. Birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. (11)

7-Allah bizi çeşitli toplum ve milletler şeklinde yaratmış ki tanışıp, yardımlaşalım; düşman olalım, birbirimizi öldürelim, diye değil. Allah’a göre insanların en iyi ve en şereflileri, Allah’ı en çok sayan ve sevenler, onun emirlerine uyan ve yasaklarından kaçınanlardır. (12) Bunun ötesinde üstünlük arayan, alçalır, tepetaklak cehenneme düşer.

8-En büyük yasak ve günahlardan biri de haksız yere adam öldürmektir. (13) Haksız yere adam öldürmek, bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir cinayettir. (14) Peygamberimiz (s.a.v) “İki müslüman birbirine kılıç çektiği zaman, öldüren de, ölen de cehennemdedir“. buyurmuş, öldürülen neden cehennemdedir, sorusu gelince de:”Çünkü o da, arkadaşını öldürmek istiyordu” (15) şeklinde cevap vermiştir. Yüce Rabbimiz de bir mümini kasden öldürme hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir.” (16)

Hakikatler bu iken nasıl oluyor da Müslümanlar birbirlerini öldürerek hem bu hayatlarını, hem de ebedî hayatlarını cehennemleştirebiliyorlar?

9-Hiç kimse, bir başkasının günahından dolayı ayıplanamaz, kınanamaz, suçlu tutulamaz. (17)

10-Adaletin gerçekleşmesine yardımcı olun, yapacağınız şahitlik kendinizin, en yakınlarınızın, ana-babanızın aleyhine de olsa doğru şahitlik yapın. Adaletin titizlikle tecellisine çalışın. (18)

11-Bir topluma olan öfkeniz, sizi haksızlığa ve adaletsizliğe sürüklemesin. (19) Haklı ve doğru olan kimse, sevmediğiniz ve kızdığınız biri de olsa haklının ve doğrunun yanında yer alın.

12-Renklerin ve dillerin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir. Hiç kimse ben şu bölgede ve şu renkte, şu dilde olmak istiyorum, diye Allah’a kendisini sipariş vermiş değildir. Bu iş tamamen Allah’ın iradesinin sonucudur. Allah ise fail-i muhtardır, iradesinde hürdür. Bu sebeplerden dolayı kim kimi ayıplarsa, hâşâ Allah’ı ayıplamış olur. Hiçbir Müslüman bu ayıba tenezzül etmez.

Ey anarşi ve teröre evlatlarını kurban vermiş Türkler ve Kürtler! İşte size çözüm paketi. İşte size demokratik açılım. İşte size orta ve ortak nokta. İşte size demokratik bir ahlâk. Herkes “benim dediğim olsun.” derse hiç kimsenin dediği olmaz ve kavganın sonu gelmez. Bu zihniyet adil ve demokrat bir zihniyet de değildir. Ama herkes: “Söz hakkın ve adaletin olsun yani Allah’ın dediği olsun.” derse ve buna yürekten inanırsa herkes muradına nail olur, akan kanlar durur, yurdumuz cennet ve cennet bize yurt olur.

Allah’tan daha adil, daha demokrat kim var? Sonsuz bir kudrete sahip olmasına rağmen, dileyen inansın, dileyen inanmasın, buyuruyor. Kendisini inkâr edenlere bile yaşama ve nimetlerinden istifade hakkı veriyor. Ne kadar sabırlı ve ne kadar merhametli Allah! Sabrı da merhametindendir. Bu kudret bizde olsaydı taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmazdık.

Ama şunu da unutmayalım: Allah imhal eder ama, ihmal etmez. Yani zaman verir ama unutmaz, kimsenin yaptığı haksızlığı yanına koymaz. (20) Koymaması da Onun şaşmaz adaletinin ve mazluma merhametinin gereğidir.

ÖNERİLERİMİZ:

Bu kurallar çerçevesinde:

1-Hak ve hürriyetin her türlüsü herkese sunulmalı, herkes dilinde, dininde ve mezhebinde serbest olmalıdır. İsteyen istediği gibi kültürünü yaşamalı ve yaşatmalıdır. Herkes, kılık kıyafetinde -başkasına baskı kullanmadığı, ar ve haya duygularını rencide etmediği müddetçe- hür olmalıdır.

2-Adaletin tecellisi bağlamında gelir dağılımındaki dengesizliğe son verilmeli, herkese helal yoldan iş, aş, eş bulma imkânı sağlanmalıdır.

3-Irkçılığı ve bölgeciliği körükleyen söz, tutum ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Hiçbir Kürt’e, “senin aslın Türk” denilmemeli. Onu rahatsız edecek şeyler, onun yaşadığı ve gördüğü dağlara yazılmamalıdır.

4-Müslümanların çocuklarına olgun bir insan, iyi bir vatandaş olmalarını sağlayabilmek için, tâ küçük yaşlardan itibaren onlara sağlam bir din eğitimi verilmeli. Bu din, bu milletin kahir ekseriyetinin dinidir ki o da İslam’dır. Onu yeterince evlatlarımızın istifadesine sunmanın zamanı gelmiştir ve geç bile kalınmıştır.

5- Dinimiz sağda ve solda bütün siyasîlerin ortak değeri olmalıdır. Olmalıdır ki din her hangi bir partinin tekelinde görülmesin veya her hangi bir partinin onu alet etmesine imkân kalmasın.

6-Yeni anayasa yapılırken Kur’an ve Sünnet dikkate alınmalı ve bunlardan yararlanılmalıdır.

7- Yüce İslam dininin bir özeti olan:

a-Allah’ın emirlerine saygı,

b-Allah’ın yarattıklarına şefkat,

herkesin ortak paydası olmalıdır.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Bkz. Cuma, 62 / 8

2-İbrahim, 14 / 42

3-Ahmed bin Hanbel, Müsned,1,91, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili. (Sadeleştirilmiş baskısı)1,223

4-Bkz. Ahzab, 32 / 39

5-Bkz. Hucurat, 49 / 1

6-Bkz. Hucurat, 49 / 6

7-Bkz. Hucurat, 49 / 9

8-Bkz.Hucurat, 49 / 10

9-Bkz.Hucurat, 49 / 11

10-Bkz.Hucurat, 49 / 11

11-Bkz. Hucurat, 49 / 11

12-Bkz. Hucurat, 49 / 12

13-Bkz. Karakaş, Vehbi, Farklı Bir Bakış Açısıyla Kur’an ve Sünnette Çevre, 172

14-Bkz. Maide, 5 / 32

15Buharî, İman 22, Diyat 2, Fiten 10; Müslim, Kasame 33, Fiten 14, 15. Ayrıca bk. Ebü Davüd, Fiten 5; Nesaî.Tahrîm 29, Kasame 7; İbni Mace, Fiten 11

16-Nisa, 4 / 92

17-Bkz. İsra, 17 / 15

18-Nisa, 4 / 135

19-Bkz. Maide, 5 / 8

20-Bkz. A’raf, 7 / 183

Ramazan Duası

Ya Rabbim! Hamdolsun bir Ramazan ayına daha çıkardın, ihsan ettin, oruç tutturdun, namazlar kıldırıp dualar ettirdin. Hepsini Müslüman kardeşlerimle yaptırdığın için de hem birbirimize kuvvet hem de sevaplarda kat kat ziyade olma müjdesi verdin.

Oruçtaki açlıkla midemi, mideme ihsan ettiğin maddi nimetler sofrasını fark ettirdin. Bu aya mahsus ibadetlerle de kalb ve ruhuma gıda olacak alemleri, Cemalinden gelen Rahmetini, yakınlığını hissettirdin, fark ettirdin.

Afrika’da kuraklıkla imtihan olan kardeşlerimizin hallerini bildirip onlara yardım etmeyi, dua etmeyi, bu vesilelerle nefsimin mevhum rububiyetinin tahakkümünden çıkmayı, çeşmeden akan suyuma, sofraya gelen ekmeğime, rahatça kullanabildiğim azalarıma şükretmeyi öğrettin.

Ya Rabbim! Tadına doyulmaz teravihleri, cüz hiç bitmese dediğim mukabeleleri, imam az daha okusa dediğim Kabeden namazları, bizi ayetlerin mana derinliklerine daldıran tefsir dersleri, kulluğu dert edinmiş, gözleri affolur muyum diye ötelere bakan kardeşleri, gafil geçen gecesi bile çok tatlı olan seherleri ile Ramazan’ı bize gönderdin. Elhamdülillah Ya Rabbim..

Kadrini bilemedim, idrakine hakkıyla varamadım, Baki Baki diye atan kalbimi masivadan sıyırıp da secdeye “ben”siz gelemedim ama elhamdülillah, ihsanın büyüktür, lutfun geniştir, affın vasidir; affet, kabul et, eksiğimi tamamla, şuurumu ziyadeleştir, perdelerimi kaldır. Sanki bütün Ramazan huzurunda imişim gibi amellerimi kabul et. Faniyat tasasından sıyrılıp vaktin evvelinde Kabeyi hayalen nazarına alan adam gibi daim dergah-ı izzetinde aczimi, kusurumu, fakrımı ilan eder ve imdadıma yetişeceğine kesin iman ettiğim Rahmetini intizar eder bir vaziyette kabul et.

Kendimde katılık, anlayışsızlık, bencillik gibi kötü ahlaklara sebep olan tüm batıl zanlarımı temizle, kalbimi muhabbetinin nuruyla cilala, Ramazan ile inen bereketin ile aklımı hikmetine aç.

Bizlere bir dahaki Ramazan’a kadar manen ihsan ettiklerinde devam ve terakki ve hakkımızda hayırlı ise ömür ver.

Ya Rabbim! Kelamını anlayacak bir feraset, yaşayacak basiret, anlatacak ilim ve hilm lutfet.

Bu lutf-u maneviyi celbe vesile olan başta Habibullah(ASM) Efendimiz ve Bediüzzaman Hz(RA) ve bütün büyüklerin ruhlarına ve alem-i İslamın bütün efradına bize ihsan ettiğin hasenatı misliyle hediye ediyoruz, ahsen-i suret üzere ulaştır. Bi hürmeti Seyyid-ül Mürselin. Amin. Velhamdülillahi Rabb-il Alemin.

Nâbi

www.Nurnet.org

Ramazan Orucu Hâsılat Toplama Zamanıdır!

Bediüzzaman, Ramazan-i şerifin uhrevi kazanç için verimli bir zemin olduğunu şöyle açıklar:

İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet mümbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir.

Ve öyle olduğundan, yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyâni ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi aynadarlık etmektir.

Evet, Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet, birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kâtıadır.(29.mek.7.nükte)

Ramazan ayı seksen sene bir ömür meyvesini kazandıran ve Leyle-i Kadir ise bin aydan daha hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim’in kesin hükmü ile beyan edilmiştir. Milyonlarla bakiye meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır. İşte böyle kârlı bir ticareti bize kazandıran Cenab-ı Allah, “KURTULUŞ” için bu mübarek ayı bir vasıta yapmıştır.

Nasıl ki bir padişah saltanatında, senede bir tahta çıkışı adına ve görüntü sağlamak için bazı günleri bayram yapar, riayetini o günde genel bir şekilde perdesiz iltifatına mazhar eder, Öylede on sekiz bin âlemin padişah-ı Zülcelal, o on sekiz bin âleme bakan, ferman-ı alışan olan Kur’an-ı Hâkimi, Ramazan-ı Şerifte nazil etmiştir. Onun için Ramazan bir bayram-ı ilahi ve bir İlahi sergi meydanıdır.

Madem Ramazan böyle bir bayramdır. Bayağı adi ve hayvani meşguliyetten insanları çekmek için, oruçla emredilmiştir. Orucun ekmeli mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi insanın organları bir nevi oruç tutturmaktır. Her cihazı ubudiyete sevk etmektir. Örneğin, dilini yalandan, gıybetten uzak tutarak ona oruç tutturmaktır. Lisanını Kur’an ve zikir gibi şeylerle meşgul etmek, gözünü namahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’an’ı dinlemeye yönlendirir, zaten mide bir fabrika benzeri olduğu için oruçla ona ara verilmesi halinde, fabrikanın tezgâhları hükmünde olan organlar da ona tabi olurlar. İnsandaki kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gadabiye gibi ifrat derecesine çıkabilen zararlı kuvveler sakinleşir ve haramdan insanı muhafaza eder.

Orucun insan sağlığı üzerinde de birçok faydaları vardır. Evvela midenin dinlenmesiyle bütün organlar da dinlemeye geçer ve mideyle beraber yenilenirler. Dinlenen ve yenilenen bir vücut ruhsal olarak ta kişide bir sakinlik hali gösterir, işte oruç tutmanın maddî manevî önemi ile ilgili peygamberimiz: “Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız” buyurmaktadır. (Aclûnî)

Netice itibariyle Ramazan ayı ibadet, rahmet ve mağfiret ayıdır. Bereketi bol, hayrı çok yardım, bağış ve ihsan ayıdır. Ramazan ayı, bir yıllık maddî ve manevî kirlerden temizleneceğimiz, insanî duyguların coştuğu, tövbe edip hakka yönelme şuurunun geliştiği bir kurtuluş ayıdır. Her zaman bu fırsat ele geçmez, “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur“ malayani şeylerle vakit kayıp etmemek lazımdır.

“Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve Âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstahak olduğu bir rahmetle, Ramazan ayında okunan Kur’ân’ın harfleri adedince salât ve selâm et.”

Bütün enbiya ve evliyaların ser zakiri, şanı ve makamı âlâ olan peygamberimizin hürmetine bizi onun şefaatine mazhar, sünnettin itibaına muvaffak et. Âmin…

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

www.NurNet.org