Etiket arşivi: nefis

Nefis

Her kademesi bir tuzaktır yedinciye ulaşırsan sırrı anlarsın.

Nefsi Emmare;

Zincirli kilitli ellerHer daim günaha sokmak ister. Günaha meyleder insan, günahtan kaçışın şeytandan kaçışın kadardır.

Nefsi Levvame;

Dayanamazsında girersin günaha sonra anlarsın hata ettiğini pişmanlık duyarsın..

Nefsi Mülhimme;

Hani İbrahim peygamber Hacer’i bırakmıştı ya çöle, korkuyordu .”Üzülme” diye Rabbim ilham etmişti Hacer’e, o an mlhimme mertebelerindeydi işte Hacer…

Nefsi Mutmainne;

İbrahim bırakıp giderken sormuştu Hacer; “Bu kimin isteği?”diye. O da; “Rabbimin”demişti O bizi zayi etmez diyerek teslim olmuştu Hacer…

Nefsi Safiye;

İbrahim gidince su aramak için koşuyordu Merve, Safa tepelerinde acizliğin zayıflığın sırrına erdi fakrını anladı. Kumlara bıraktığı yavrusu susuzluktan ölebilirdi ama o hiçbir zaman düşünmedi isyanı itirazı, sadece ağladı. Rabbim zemzemi sundu. Nefsi Safiye mertebesindeydi Hacer.

Nefsi Marziye- nefsi Raziye;

İsmail büyümüş İbrahim Allah’a verdiği sözü tutacak İsmail’i kurban edecekti Hatice en güzel elbiselerini giydirdi öptü kokladı İsmail’i gönderdi babasıyla, şeytan geldi; ”İbrahim İsmail’i kesecek” dedi,  “hiç baba oğlunu kesermi?”

”Allah istemiş kesecek.”

Hacer Allah istediyse bize ne düşer? Deyip rıza göstermişti işte o zaman Rabbi Hacer’den razı olmuş nefsi marziye ve nefsi raziyeyi bir anda yaşamıştı.

Yaşanan her olay bir nefis mertebesine çıkmak için basamak olur ya da engel.

Duygularımızın hepsinin latifeyi Rabbaniye’nin emri altına girmesini nasip etsin Allah…

Kaynak: Aşkı sükûn-(Nuriye Çeleğen)

Nefislere İlişkin Güzel ve Etkili Söz Söylemek İbadettir

Deccal, insanların imanını alan kişi, felsefe ve akımlardır. Ahir zamanda deccalin de etkisi ile insanlar dinden uzaklaşacaklardır. Dinin yaşanmadığı toplumlarda merhamet, hoşgörü, sevgi, saygı gibi güzel ahlak özellikleri yerini; sevgisiz, hoşgörüsüz, merhametsiz, bencil duygulara bırakacaktır.

Çevrenize bakın; insanların çoğu tahammülsüz, sevgisiz, asık yüzlü, kaba ve kavgaya hazırlar. Kuran ahlakının gereği olarak karşıdaki kişiye iltifat edip güzel söz söylenmesinin dahi altında bir çıkar ya da fitne arar oldular. Tüm bunlar şeytanın telkini ve oyunundan başka bir şey değildir. Şeytan insanların mutsuz, umutsuz, birbirine düşman, kıskanç, şüpheci ve olumsuz olmasını ister. Bu hedefe ulaşmak için, güzel olan her şeyi yanlış gösterir. Bunu yaparken de sözde ahlak kurallarını kullanır ve Allah’ın adıyla kandırır insanları.

Allah ayette, tebliğ yaparken karşıdaki kişiye; ”onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.” (Nisa Suresi, 63) buyurur.

Nefis övülmekten hoşlanır. Mesela karşımızdaki kişi bir bayan ise nefsinin duymak istediği şey güzelliğinin övülmesidir. Elbette mümin kişi övgüyü temelde Allah’a yapar. Sözün en güzelini söylemek Allah’ın emridir. Allah güzel sözü, dalları göğe ulaşmış bir ağaca benzetir. Kötü sözü ise, kökü yerden koparılmış, tutunma imkanı kalmamış bir ağaca benzetir.

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24)

Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim Suresi, 26)

Malesef insanlar şeytanın da telkinleri ile birbirlerine güzel söz söylemekten kaçınırlar. Çünkü güzel söz söylemek nefsi ezen bir ibadettir. Karşıdaki kişinin güzelliğini, başarısını, zekasını övmek nefse ağır gelir. Bunun sebebi karşıdaki kişiye benlik vermek, onun başarı ve güzelliğini Allah’tan bağımsız görmektir. Oysa mümin yaşadığı hiç bir olayı ve kişileri Allah’tan bağımsız görmez. Güzelliği, başarıyı, zekayı verenin Allah olduğunu bilir. Allah’ın tecellisi olarak gördüğü kişiyi överken, aslında övgüyü Allah’a yapar. Bu nedenle övgü dolu güzel sözler söylemek nefsine ağır gelmez.

Artık öyle bir toplumda yaşar olduk ki insanlar her şeyin altında bir fitne arar oldular. Herkes birbirine sui zan ediyor. Anne çocuğuna tahammülsüz, baba eşine merhametsiz, öğretmen öğrencisine hoşgörüsüz, doktor hastasına anlayışsız… Trafikte adeta herkes birbirinin düşmanı. Saygı yok, sevgi yok. Materyalist eğitimin etkisi ile kim güçlü ise diğerlerini her anlamda eziyor. Zayıf ve güçsüz olanın korunması, yaşlıya saygı, çocuklara sevgi ve merhamet, kadınlara kıymet vermek sanki unutuldu.

Artık şeytanın oyununu bozalım lütfen. Kuran ahlakının gereği olan bu güzel ahlak özelliklerini yaşayalım ve yaşanmasına vesile olalım.

Birbirimize hoşgörülü ve sabırlı davranalım. Sevgiyle yaklaşalım ve sözün ‘en’ güzel olanını söyleyelim. Birbirimizi yermeyelim, övelim. Tartışmadan kaçınalım, sesimizi yükseltmeyelim, laf sokmayalım, nezaketli olalım.

Bunları yaparken karşımızdaki insanlardan bir karşılık beklemeyelim. Karşılık beklemek, karşılık görülmediğinde bu güzel ahlak özelliğinden vazgeçmenize sebep olur çünkü. Davranışınızla örnek olmanız, kötü söze güzellikle karşılık vermeniz, bir süre sonra karşınızdaki kişilerde de olumlu etkiler yapacaktır inşaallah. İbadetlerin karşılığı Allah Katında saklıdır…

Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Ali İmran Suresi, 103)

Bu yazıyı okuduktan sonra mutlaka bu hatırlatmaları hayata geçirebileceğiniz imkanlarınız olacaktır. Lütfen şeytanın size bu uyarıları unutturmasına müsaade etmeyin. Ve güzel ahlakta, sevgide, sabırda ve nezakette kararlı olun. Unutmayın, uyarıları Allah yapar, kişi ve olayları vesile kılar.

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

İbrahim Akın

Nefse Karşı En Etkili Silah!

İnsan midesi kadardır. Mide kalp kapısıdır. Her lokmaya açandır ya da kapatan. Bu sırrı bilen ehl-i velayet her lokmada Bismillah ve sonunda elhamdülillah der. Kırk gün bu sır üzere yemek yiyenin de manevi hallerinin inkişaf edeceği söylenir. Tahiri Mutlu Ağabeyin hep bu şeklide yediği belirtilir.

Nefis az yemek ve az uyumak ile emmareden vazgeçer. Riyazet denen az yemenin piri İsa aleyhisselamdır. Tüm peygamberler bu yolu salık vermişlerdir. Yahya peygamber zahitler reisidir. Çocukluğundan beri Allah korkusundan ağlayan, kıl cübbeden başka bir şey giymeyen, yemeyip içmeyen Yahya alehisselam birgün arpa ekmeği ile karnını iyice doyurur. O gece uyanamaz ve gece zikrini de yapamaz. Rüyasında Rabbi ona seslenir,

Ey Yahya! Kendin için benim evimden daha hayırlı bir ev mi buldun? Yahut bana yakın olmaktan daha hayırlı bir muhit mi buldun? İzzetim ve celalim hakkı için eğer Firdevs cennetine muttali olsaydın ve cehennemi hakikatiyle kavrasaydın gözlerinden yaş yerine irin akıtarak ağlar ve kumaş yerine demir elbise giyerdin.

Rabbe giden yolda nefis engeli az yeme ile kırıl ve kalp kapısı midenin yol verdiği kadar açılır. Dünya zevki taama konulmuştur. İnsanda hayvanî kısımları açan taamdır. Taamdaki her çeşit zevk, insanda bir zevk noktasını açar. Her zevk de insanı dünyaya bağlar. Efendimiz bunun için şöyle buyurmuştur:

Kalplerinizi oburca yiyip içerek öldürmeyin. Çünkü aşırı derecede sulanan ekinin öldüğü gibi kalp de ölür.

Yine Efendimiz kalplerin nasıl nurlanacağı ve nefsin nasıl alt edileceği konusunda şu tavsiyelerde bulunmuştur:

Kalplerinizi açlıkla nurlandırınız. Açlık ve susuzluk silahıyla nefsinizle cihat ediniz. Açlıkla cennetin kapısını çalmaya ısrarla devam ediniz. Zira nefsini terbiye etmekle mücadele edenin mükafaatı Allah yolunda cihat edenlerin mükafatına denktir. Allah katında nefsi açlık ve susuzlukla terbiye etmekten daha sevimli bir amel yoktur. Midesini sürekli dolu tutan melekut alemine asla giremez. Oburluğa devam edenler ibadetlerden lezzet alamaz.

Nefis, şeytanla insana karşı müttefiktir. Şeytana karşı kalp kapılarını açan nefistir. Nefse karşı en etkili silah az yemek ve yemekte çeşidi azaltmaktır.

Az yemenin temeli kalbi inkişaf ettirip ruhu güçlendirmektir. Cesedin ağlamasına karşılık ruhun gülmesini sağlamaktır. Nefis dünya ile zevklenir, kalp cennet ile, ruh da Allah ile zevk eder. Nefis bağı olan ceset az yemek ile zayıflatılınca kalp nefse galabe eder. Nefis toprak edilmeli ve nefis toprağı az yemekle sürülmeye başlanmalı ta ki ten incinsin ve incelsin; nefis emmeare ve levvame boyutlarını aşsın.

Aynı zamanda açlık sabır duysunu ve iradeyi güçlendirir. Hz. Fatıma kadar açlığa maruz kalan olmamıştır. Açlıktan çoğu zaman rengi sararır ve bayılır. Çünkü Hz. Fatıma kalp sırrındadır. Velayet silsilesinin büyük anası, kalbi inkişaftaki sırırın en güzel örneğidir.

Hz. Ebu Bekir’in şu sözleri midenin kalp ile araya giren en büyük engel olduğunun güzel bir tespitidir.

İbadetin zevkini almak için müslüman olduktan sonra doyasıya yemedim. Rabbime kavuşma iştiyakından dolayı kana kana su içmedim.

Kalp sırrına erilmezse ibadetten zevk alınmaz. Kalbi tahliyede önce mideden başlamak gerekir.

Dolu mide kalp duvarı, nefis dostudur..

 Nuriye Çeleğen

Ey Nefsim

Beni dinle sen ey nefsim

Birkaç sözüme ne dersin

Birazcık yüz versem sana

Ardından astar istersin

 

Sana gönül bağlayanı

Sırtından atar gidersin

Dostluğuna güven olmaz

Çünkü şeytandan betersin

 

Aklı olan her bir kişi

Sana hiç gönül bağlamaz

Kendini sana kaptırıp

Izdırap çekip ağlamaz

 

Güvendim sanki ne oldu

Halimi ettin perişan

Senin şeytani şerrinden

Korusun O Azimüşşan

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

 

Besmele Ve Nefis

SÖZLER’İN İLKİ olan Besmele bahsinin çoğumuzun ezberinde yer alması ve çokça okunması sevindirici olsa da, diğer bahislerin mukaddimesi olmasından dolayı ve istifadenin artması için üzerinde çok daha fazla durulması gerektiği kanaatindeyim. Her işe başlarken onu anmak, her fiilde esmaya ayine olmak ve tesir-i hakikiyi nefisten çekmek gibi doğrudan imana dair manalar ihtiva ettiğini düşünüyor ve Besmeleden nefse büyük bir atıf hissediyorum, hakkıyla bir Besmeleye niyet ettiğimde.

Gündelik işlerimiz sayılmayacak kadar çoktur. Ülfetin yardımıyla bir robot gibi kalıplaşmış bir şekilde yapageliriz onları. Küçük şeylerdir… Yataktan kalkmakla başlayan, bilgisayarı açmak, kitap okumaya başlamak, otobüse binmek vs. gibi durmaksızın süren.

 Her gün yaptığımız küçük işler…

 Aklımıza geldikçe söylediğimiz, Besmele…

 Niyetimizde vardır elbet Besmelenin önemi, her işe onu eklemek. Unutsak da vardır. Tehlikeli olan bence unutmak değil.

Sonra bu gündelik işimizde bir aksilik çıksa, “Allah Allah, fesüphanallah, hayırdır” gibi gayriihtiyari cümleler dökülür dilimizden. Elimizden geleni yapar ve o işe yeniden başlamak için güzel bir Besmele çekeriz.

 Lafın gelişi, bilgisayarı açarken gelmez de aklımıza, bilgisayar takıldı mı dökülüverir dudaklarımızdan. Evden çıkarken unutsak da, otobüse binerken aklımıza gelir vs.

Sanki bilinçsiz bir bölüşme yaşanıyor. Bu küçük işler, her gün yapageldiklerim, ben bunları iyi-kötü yapıyorum, tâ ki bir sorun çıktı, bu benim gücümü aşıyor, bana yardım et manasında kullanabiliyoruz Besmeleyi. Nefis bu unutuşu sağlayabiliyor üzerimizde. Doğrudan kulluk şuuruna bakan bir mesele oluyor böylece Besmele. Herşey de O’nu görmek, onu bilmek değil mi hakiki iman?

 “Allah” lafzı diğer isimleri içine aldığından, Besmelede birinci sırada yer alması bu küçük işler için bir uyarı belki de. Her işim için ayine olduğum isim var. İlaç alıyorum, Şâfi olan Allah, Senin isminle. Birine yardım için niyet ediyorum, merhameti sonsuz olan Allah, Senin isminle. Yatağıma giriyorum, öldüren ve yaşatan Allah, gecenin gündüzün Rabbi, Senin isminle…

 Bir tefekkür vesilesi oluyor Besmele. Hayatın sahibine, hayatın her işinin kendisine baktığı Yaratıcı ve yöneticisine ayna olduğumuzu hatırlatıyor. Kendimizin ve o işin bizim olmadığını. Sonra?

 Bu güzel başlangıca yaraşır bir “sonra” geliyor arkasından. Besmeleyle başlanılan bir işte, sonuç aciz benlikten mi beklenir? Sonuç mu beklenir veya, ona ayine olmak için yapıldığında? Ve gelene razı olunmaz mı ki, o verdi…

 O’nunla başlayan, O’nunla süren, O’nunla biten herşey ne kadar yükseldi. Mutlak hayır sahibinin ismiyle herşey nasıl da cemale erdi.

 Besmele sadece başlarken hayır değil, bu şuurla başladıktan sonra, hayır kendisi gelir ve sonuca meyletmez bile akıl. Ayinelik ve sığınmışlığın huzuru Besmeleyle gelir. Allah deriz, başlarız bir isme ayine olmaya, sonra anlarız ki o isimle birlikte Rahmân gelir, Rahîm gelir. Niyet hayır olur, akıbet hayır olur. Çünkü; Bismillah ile başlayan, Allah’a ulaşır. Rahman ve Rahîm olan ve tüm isimleri “Allah” lafzında gizli olan Zât’a, isim sahiplerinin en güzeline. Kişi kul olur böylece. O’nun ismiyle isimlenmiş şerefli bir köle…

 Öyleyse, O’nun ismiyle…

 Nuriye Çakmak

 Karakalem.net