Pendik’te Yeni Bir Nur Fabrikası Açıldı

Eddai vakfının hizmet binasının açılışı, yoğun katılımla gerçekleşti.
Pendik kaynarcadaki , Eddai vakfı hizmet binasının açılışına dün öğlen saatlerinde Kuran-ı Kerim tilavetiyle başlangıç yapıldı.

Açılış oldukça kalabalık geçerken ,katılımcılar arasında Prof. Dr Şener DİLEK, Prof. Dr Ahmet AKGÜNDÜZ ve Prof. Dr Alaaddin BAŞAR ‘ da vardı .

Bediüzzaman Hazretlerinin “Elbette bizlere lazım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususi dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır” sözlerinden yola çıkarak açılan hizmet binasının insanlığın imanının kurtulmasına vesile olmasını istiyor ve hizmet eden kardeşlerimizin muvaffakiyetlerini diliyoruz.

Risale Ajans

Pakistan’da Nursi Enstitüsü Kuruldu

Artuklu Üniversitesi’nde Risale-i Nur ve Said Nursi Enstitüsü kurulmasının haberinin yanında Pakistan’da da aynı doğrultuda bir gelişme yaşandı. Pakistan Nur Talebeleri, “Nursi Enstitüsü”nü Pakistan’da kurdu.

Özellikle Pakistanlı üniversite hocalarının katkı sağladığı enstitü kuruluşunun arından bir üniversitede de “Risale-i Nur Araştırma Merkezi” ve “Said Nursi Kürsüsü” kurulması ile ilgili çalışmaların devam ettiği belirtildi.

Pakistanlı Nur talebelerinden Risale Haber’e gelen müjdeli haber şöyle:

Uzun zamandır hazırlığını yapmış olduğumuz Nursi Institute’nün (Nursi Enstitüsü) açılışı Faisalabad şehrinde Ticaret Odası Konferans salonunda gerçekleştirildi.

Programın hazırlanmasında özellikle Faisalabad’ın en büyük üniversitelerinden olan GC University hocalarının katkıları çok oldu.

Programa birçok şehirden katılımcılar geldi. Bunun yanı sıra Lahore, Minhaj-ul Qur’an, Punjab ve GC Üniversitelerinden profesör ve doktora öğrencileri konuşmacı olarak katıldılar. Katılımın beklediğimizden fazla olması hepimizi çok sevindirdi. Kur’an tilaveti ve Naat-ı şerif ile başlayan bu açılış programında konuşmacı olarak katılan hocalarımızın sunum ve konuşmaları büyük ilgi gördü.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında çok fazla bilgisi olmayan Pakistanlı kardeşlerimize bu vesileyle Üstadımız ve Risale-i Nur hizmetleri tanıtılmış oldu. Ayrıca bunun bizzat Pakistanlı hocalarımız tarafından yapılmış olması daha güzel bir mana oldu.

Lahore Minhaj-ul Qur’an Üniversitesinden katılan Dr.Ali Akbar Al-Azhari Risale-i Nur’larla nasıl tanıştığını, Üstad Hazretleri’nin en çok azami ihlasından etkilendiğini ve Pakistan’da ulusal bir gazete olan Nawai Waqt gazetesinde köşe yazısı olduğunu ve burada devamlı Üstad Bediüzzaman hakkında yazdığını ve bunun dışında farklı çalışmaları da bulunduğuna değindi.

Lahore Üniversitesi’nden katılan Prof. Dr. Muhammed Abdullah hocamız da o güzel hitabetiyle kısaca Üstad Hazretleri’ne ve risalelere değindikten sonra 2010 yılında Adalet Sempozyumu dolayısıyla Türkiye’ye geldiğinde yaşamış olduğu güzel anılarını bizimle paylaştı. Türklerin Pakistan’a olan muhabbetinin geçmişe dayandığını ve bunun hala devam ettiğini anlattı. Özellikle Türkiye ziyaretindeki yağmurlu bir günde kendisinin Pakistanlı olduğunu öğrenen bir Türk kardeşimizin şemsiyesini ona vermesi onu çok duygulandırmış. Bu dostluğun kardeşlikten öte olduğunu anlatarak konuşmasını noktaladı.

Programın sonunda konuşmacılara ve özel konuklarımıza plaketleri verildikten sonra yemeğe geçildi. Katılımın yoğun olduğu programımız medyada geniş yer aldı. 14 ayrı yerel ve ulusal gazetede Nursi Enstitü açılışına yer verildi. Bu programın daha güzel hizmetlere vesile olacağını umuyor ve Rabbi Rahimden niyaz ediyoruz.

Nursi Enstitütü’müz Pakistan’da özellikle Risale-i Nur ve Said Nursi Hazretleri hakkında yapılması planlanan akademik çalışmalar için her türlü teknik desteği sağlayacaktır. Hali hazırda Minhaj-ul Qur’an University’den iki ve GC University’den 6 öğrenci ile başladığımız doktora çalışmalarının artmasını umuyoruz. Yine GC University’de bir “Risale-i Nur Araştırma Merkezi” ve bununla beraber aynı üniversite bünyesinde “Said Nursi Kürsüsü” kurulması ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.

Faisalabad şehrinden başlamak üzere Pakistan’da bulunan üniversitelere ve büyük okullara ve hapishanelere kütüphaneler oluşturulması ve bu vesile ile Risale-i Nur’lardan taksim edilmesi, sempozyumlar düzenlenmesi ve Risale-i Nur’ları tanıtıcı programlar yapılması hedeflenmektedir.

Faisalabad şehrinde Üstad Hazretleri’nin Risale-i Nur’larda bahsetmiş olduğu Medreset-üz Zehra manasında bir külliye projemiz bulunmaktadır. Bu hususta Pakistan yetkilileri ile görüşmelerimiz devam etmektedir.

Diğer önemli bir husus Pakistan’ın eğitiminde önemli bir yeri olan medrese ve cemaatlar ile çalışmalarımız devam etmektedir. Cemaatlar arasındaki uhuvvetin, muhabbetin, samimiyetin ve de ittihadın oluşturulması için çalışmalar yapılacaktır.

Ve son olarak bu program için Türkiye’den bizlere maddi manevi her konuda destek olan başta Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği’ne, işadamlarımıza ve tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.

Risale Haber

Peygamber Konferansında Salon Tıklım Tıklım Doldu

Gaziantep’te Şahinbey Belediyesi tarafından Kutlu Doğum Haftası nedeniyle düzenlenen program vatandaşlardan yoğun ilgi gördü. Dünyaca ünlü Hafız Abdurrahman Sadien’in Kuran-ı Kerim okuduğu programa yaklaşık 10 bin kişi katıldı.

Hafız Abdurrahman Sadien’in Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün, ‘İslam ve Peygamber’ konulu konferansı ile devam etti. Salonu dolduran binlerce kişi, Hz. Muhammed’in (sav) yaşamından kesitler aktaran Prof. Dr. Akgündüz’ü ilgiyle dinledi. Konferans sonunda katılımcılar Prof. Dr. Akgündüz’ü ayakta alkışladı.

Konferansın ardından tasavvuf sanatçısı Mustafa Demirci sahne aldı. Birbirinden güzel eserlerini katılımcılar için seslendiren Demirci’ye zaman zaman dinleyenler de eşlik etti.

Programda Kutlu Doğum Haftası’nın önemine değinen bir konuşma yapan Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, “Peygamber Efendimiz (sav) dünyaya gelmeden önce insanların kalpleri kararmış, her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Kendi öz evladını kız çocuklarını canlı canlı toprağa gömecek kadar kalpler katılaşmıştı. Hayatın gayesi, yaratılışın manası silinmişti. Peygamberimiz(sav)’in gelişiyle birlikte kararan tüm kalpler yumuşadı. Onun sohbetiyle müşerref olan insanlar bütün dünyayı irşad edecek birer sahabe oldular. Alemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimiz(sav)’i anlamaya ve anlatmaya, onun sevgisi etrafında birleşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız.” dedi. Başkan Tahmazoğlu, program sonunda etkinliğe katkılarından dolayı çiçek takdim etti.

Haberler

Herkesin Bediüzzamanı..

Bediüzzaman Said Nursi zamanımızda etkisi gittikçe artan bir İslam alimidir. Herkes Bediüzzaman Said Nursi’de kendince ilginç bir taraf bulur. Herkes kendi penceresinden üstadı sever..

Beni her zaman kendisine hayran bırakan tarafı onun o akıl almaz analitik zihni ve İslam’a duyduğu özgüvendir. İslam bilginlerinden İmam Gazali’de ve Fahruddin Razi’de de benzer analizci yöntem ve özgüvenin başarıyla kullanıldığını görüyoruz. Bediüzzaman da bir konuyu araştırıyorsa, bize sunduğu geniş bilgi ve entelektüel alan içinde konunun tek bir ayrıntısını bile dışarıda bırakmaz. Sistematize eder, ana ve alt başlıklara ayırır, daha alt bölümlerle kılcal damarlarına iner. Bediüzzaman, Gazali gibi metodik yöntemi kullanan o harikulade yeteneği sayesinde bizi kendi hedeflediği sonuca varmaya adeta mecbur eder. Kendinizi kaptırırsanız yöntemi, üslubu ve analiz yeteneği size muhtevayı unutturabilir.

23 Mart 1960’ta aramızdan ayrılan Said Nursi’nin vefatının üzerinden uzun bir zaman geçti. Arkamıza dönüp de “Ondan geriye ne kaldı?” diye sorduğumuzda zengin bir bilgi ve düşünce mirası ile imrenilecek bir mücadeleyi buluyoruz. Ancak miras henüz açılmış, yani keşfedilmiş değildir. “Keşif” sözcüğünü kullanıyorum, çünkü aydın çevrelerin ve genç Müslüman nesillerin onu yeterince tanımadıkları bir gerçek. Bediüzzaman’ın bize bıraktığı miras hakikaten çok zengin ama kolayca harcanabilir. Bugüne kadar yapılageldiği gibi politik ve grup önyargılarından hareketle eğer mirası harcamayıp yerli yerinde kullanacak olursak bunun hayli besleyici bir miras olduğunu anlarız. Onu samimiyetle izleyen, eserleri uğruna acılara ve zorluklara katlanan öğrencilerine, sayısız şakirde, meçhul kahramana minnet borcumuz var.

Bediüzzaman’da gözlediğimiz önemli bir özellik, onu geleneksel İslam tefekkürüne ve ilimlerine olan derin vukufiyetidir. Kuşkusuz modern zaman Müslüman aydınının pek yabancısı olduğu söz konusu vukufiyet, kendinden ibaret kalsa büyük bir anlam ifade etmeyecekti. Buna yaşadığı çağı iyi tanıması, olaylara tanıklık etmesi ve Batılı düşünce ve bilimsel akımlardan yeterince haberdar olması özellikleri de eklenince Said Nursi’de ender bir mükemmellik şeklinde tezahür eder. Son iki yüzyılda İslam dünyasının sorunlarına çözüm arayan diğer Müslüman düşünürlerle mukayese edildiğinde Said Nursi, özel bir yetenek, farklı bir kişilik profili ortaya koyar.

Herkes gibi Üstad da kendi çağının ve İslam dünyasının sorunları üzerinde düşündü. Onun sorunlar üzerinde düşünme tarzının diğerlerinden bazı farklılıklar gösterdiğini tespit ediyoruz; onun teşhisi diğerlerinden farklı. Ona göre ekonomik ve teknolojik gelişmenin doruğuna ulaşan Batılı toplumlarda hakim düşünce materyalizmdir ve onların maddî kalkınmasını transfer etmek isteyen ülkelerde bu işlem ilk etkilerini bu alanda gösteriyor. Bediüzzaman, İslam’ın güç ve enerjisinin Batı’dakinden “daha iyi bir medeniyet“i ortaya çıkaracak kadar potansiyel varlığa sahip olduğuna inanıyor, ama onun hareket noktasını “medeniyet sevdası” teşkil etmiyor.

Şunu da biliyordu ki Müslümanların ve İslam dünyasının iç enerjisi tükenmek üzereydi; çünkü insanlar çoğunlukla farkında olmaksızın İslam’a olan inançlarını kaybetmişlerdi. Şu halde teşhisi doğru koymak gerekirdi ve bu sorunlar askeri, ekonomik, politik, ahlakî ve toplumsal da gözükse sonunda gelip “iman” meselesinde toplanıyordu. Geçmişte Müslümanlara şan ve şeref kazandıran, onlara büyük devletler ve medeniyetler kurduran bu büyük iman gücüydü. Bugünse Müslümanlar kendi öz varlıklarına karşı inançlarını ve özgüvenlerini kaybetmiş bulunmaktadırlar. Yapılması gereken iş İslam dünyasına ve Müslümanlara imanlarını iade etmek olmalıydı.

Bugün bile İslam dininin hakikatinden habersiz çoğu aydın çevre için bu teşhisin hayati değeri anlaşılabilmiş değil. Ama Bediüzzaman, 19. yüzyıl kalkınmasının kendine özgü kültürel, tarihî ve maddî temellerden koparılarak İslam dünyasına aktarılması durumunda katı bir pozitivizme ve materyalizme dönüşeceğini doğru tespit etmişti. O, yeni bir uyanışın peşindeydi. Belki de ilk habercilerden sayılır.

Bugün şu gerçekten eminiz, maddî kalkınmanın arkasında belli bir ruhsal ve entelektüel uyanış yatar. İslam dünyasında da uyanışın özünü oluşturan tevhid inancıdır.

Ali BULAÇ

(Zaman Gazetesi)

Kabul olmuş dualar, kapıyı açan anahtarlar..

Hepimiz dua ederiz. Çeşitli isteklerimizi Rabbimize yöneltiriz. Bazen kabul olur, bazen olmaz. Duaların kabul olmasında farklı etkenler vardır. Çeşitli örneklerle bunu anlamaya çalışalım.

Kabul olmuş dualar ile lgili bir yazı yazmayı çoktan düşünüyordum. Yaşadığım son örnekler artık yazının vaktinin geldiğini gösterdi. Önce sözlerden ilgili paragrafları birlikte okuyalım.

Dua bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczi izhar edip, dua ile ona iltica etmeli. Rububiyyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli. Evet hakikat-ı halde âyât-ı beyyinâtın beyânıyla sâbit olan: Bütün mevcûdât, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer husûsî ibâdet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır. Ya istidad lisaniyledir. (Bütün nebâtatın duaları gibi ki; herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak’tan bir Sûret taleb ediyorlar ve Esmâsına bir mazhariyyet-i münkeşife istiyorlar.) Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır. (Bütün zîhayatın, iktidarları dâhilinde olmayan hâcât-ı zaruriyyeleri için dualarıdır ki; her birisi o ihtiyâc-ı fıtrî lisanıyla Cevvad-ı Mutlak’tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde Bâzı metâlibi istiyorlar.) Veya lisan-ı ızdırarıyla bir duadır ki: Muztar kalan herbir zîruh; kat’î bir iltica ile dua eder, bir hâmi-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-ı Rahîm’ine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa daima makbuldür.

Dördüncü nevi ki; en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır; Biri, fiilî ve hâlî; diğeri, kalbî ve kâlîdir. Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı; müsebbebi îcad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenâb-ı Hak’tan istemek için bir vaziyyet-i marziyye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak’ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabûle mazhariyyeti ekseriyyet-i mutlakadır. İkinci kısım; lisan ile kalb ile dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metâlibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: «Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder

İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, â’lâ-yı illiyyîn-i insâniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi iyyakenestain de. Kâinâtın güzel bir takvimi ol.(Sözler s.331-332)

Bu hafta sonu dört tane kabul olan duaya şahit oldum. İkisi insanda, diğeri hayvanda biri ise bitki de tecelli etti.

Vakıfta eski gazetelerin arasında yaklaşık altı ay önce bir tıp kitabına raslamıştım. Bu kitap tıp fakültesinde okuyan bir kardeşe lazım olur diye eski okunmuş gazetelerin yanıana koydum. O gün bu gündür kitabı verecek birini araıyordum. Cuma günü liseli kardeşlere ders yapmak için davet edilmiştik vakfa gittim, alt katta üniversitelilerin sohbeti olacaktı. O sohbete tıp fakültesinde okuyan bir kardeş geldi. Çağırdım yanıma geldi. Bak bu kitap senin işine yarar mı dedim. Bir karıştırdı.”Hocam Allah (cc.) razı olsun bende böyle bir kitap (kaynak) arıyordum.“dedi.

Diğer olay; evin terasında tam bir haftadır bir kedi durmadan bağırıyor. Biz yanına varınca bir yerlere kaçıyordu. Bu gün komşularla apartman kapılarını açtık. Arkasından da kovaladık. Açık olan kapının birinden çıktı gitti. Aşağıda arkadaşlarından birisi bekliyormuş birlikte çektiler gittiler. Demek ki onun bağırması bir fiili dua imiş yeni fark ettim. O kedi yukarıdan bağırdıkça aşağıdaki kediler Apartman kapısının önüne gelip bekliyorlardı. Aç kalmasın diye, süt ekmek ve ciğerde veriyorduk. Suda koymuştuk. Bunlara çok az rağbet ediyordu. Bağırmaya devam ediyordu. Tüm mahalle bu bağırtıdan rahatsız olmaya başlamıştı. Acıyorduk mahsur kaldı hayvancağız diye. Daha sonra kalan sütü indirdim aşağıya, demek ki onun rızkı imiş ki hemen geldi. Ona verdim artık.

Üçüncüsü ise Lale soğanlarının duası.Üstad hazretlerinin Mesnevi Nuriye’de şöyle güzel bir sözü var.”Her bir varlık için bir kemal noktası tayin etmiştir Rabbimiz. O noktaya varması için o canlıya her türlü yardımı yapıyor. Geçmişteki baş örtüsü yasağı sebebiyle Hollanda’ya okumak için giden kızım. Yaz tatiline gelirken Bursa’ya lale soğanları getirmişti. Biz onları bir kenara koymuştuk. Fakat unuttuk nereye koyduğumuzu. Ev sahibi su sayaçlarını ayırmak istediğini söyledi. Sayaç takılacak yerin önünde de kitaplık vardı. Mecburen o kitaplığın yerini değiştirdik. Bu sırada ortaya çıktı lale soğanları. Hilafsız hepside çillenmiş filiz çıkarmışlardı. Kendilerini isbat etmek istiyorlardı.Ve Rabbim bu gün lale soğanlarını toprakla buluşturdu. Elhamdülillah.

Bu yaşadıklarım bana Üstad hazretlerinin arabasını tamir eden Bursa’daki Ömer Ustanın (Ömer Ekler) bir hatırasını yad ettirdi.

Ömer ağabeye Tahiri Mutlu ağabey üstadın arabasını tamir için getirmiş. Kendi tamirhanesi yok. Tabiki başka birirnin tamirhanesinde tamir etmiş arabayı. Tahiri ağabey Yeşil Şible dershanesinde kalıyormuş. Şimdi Ömer Usta kendi kendine düşünüyor “Ben, şimdi üstadın arabasından nasıl tamir parası alırım.” diye. Bu halde dershaneye geliyor. Kapıdan girerken Tahiri Mutlu ağabey, Ömer Usta’nın sırtını sıvazlıyor. Ömer kardeş üstadın arabasından artık para almazsın değil mi?”diyor. Tamam almayacağım da yalnız bana dua et de benim de bir tamirci dükkanım olsun. ” diyor.

O gece Tahiri Mutlu ağabey güzel bir dua ediyor. Sabah kiralık dükkan ararken; Üstadın arabasının tamir edildiği dükkanın bitişiğindeki Sivaslı birine ait çok büyük bir cam dükkanı boşaltılmış. Normalde çok tembel olan dükkan sahiplerinden biri de o gece canla başla çalışıp dükkanı boşaltmışlar. Ömer Usta soruyor niye boşalttınız diye. Onlarda: Bizde bilmiyoruz niye boşattığımızı.” diyorlar.

Evet duayı yapan kim? Bediüzzaman sadakatle hizmet eden Tahiri Mutlu ağabey. Böyle sadık bir müminin ve talebenin duasını Rabbimiz redder mi?

Son bir örnek: Osman Zengin ağabeyin derse götürdüğü komşusunun Allah cc. razı olsun. Duasından sonra geçirdiği trafik kazasında arabanın işe yaramaz hale gelmesine rağmen kendisinin sağ-salim kurtulması olayı da kabul olmuş bir dua misalidir.

Kısaca dua, rahmet hazinesinin anahtarıdır. Yeter ki Rabbimizden istemesini bilelim. Yani ne isteyeceksek ihlasla, samimi bir şekilde isteyelim. Ve de O’na teslim olup, tevekkül edelim.

İşte ey aciz insan ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış alayı illiyin-i insaniyete çık.

Erdoğan AKDEMİR

erdoganakdemir@mynet.com

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version