Ayetlerin yanlış okunması namazın sıhhatini etkiler

Ezberlenen ayet ve sûreler tekrar edilmediğinde yanlış okumaları da beraberinde getiriyor. Doç. Dr. Fatih Çollak, bu şekilde kılınan namazların sıhhatinin olumsuz etkilendiğini söylüyor. Çollak, namazların daha sahih olması için ayet ve sûrelerin doğru ezberlenmesini, sık sık tekrar edilmesini tavsiye ediyor.

Yıllar önce ezberlenen ayetler ve sûreler, gereği gibi tekrar edilmediğinde zamanla telaffuz yanlışları ortaya çıkıyor. Bu şekilde kılınan namazların da sıhhati olumsuz etkileniyor. Doç. Dr. Fatih Çollak, namazların daha sağlıklı eda edilmesi için ezberlerin doğru bir ağızdan öğrenilmesi gerektiğini ve sürekli tekrar yapılmasını söylüyor. Çollak, tecvidin kalıplaşması, doğru telaffuzun kalıcı olması ve sürekli egzersizlerin yapılmasının, namaza karşı gösterilmesi gereken hassasiyetler olduğunu ifade ediyor. Ezbere okunan ayetlerin tekrar edilmediği durumda, ilk başta ufak bozuklukların olacağını, sonra da ciddi yanlış okumaları beraberinde getireceğini belirtiyor.

Fatih Çollak, namazda yanlış okunan ayetin Kur’an’da bir benzeri olmazsa namazın sıhhatini olumsuz etkileyeceğini aktarıyor. Eda edilen namazların daha sahih olması için namazda okunan ayetlerin doğru ezberlenmesini ve sık sık tekrar edilmesini öğütleyen hafız Fatih Çollak, doğru bir ağızdan dinlenilmeyen sûrelerde mahreç hataları olacağını, bu nedenle Kur’an öğrenirken bu işin uzmanlarından öğrenilmesi gerektiğini belirtiyor.

Ailelerin çocukların Kur’an eğitiminde çok hassas olmaları gerektiğine dikkat çeken Çollak, “Nasıl ki çocuğumuzun üniversiteyi kazanması için özel dersler aldırıyoruz. Bir sürü masraf ediyoruz. Aynı hassasiyetle çocuğumuzun Kur’an eğitimi için de aynı fedakârlığı göstermeliyiz. Çünkü çocuğumuzun bu dünyada kazanacakları için bu kadar çok uğraşıyorsak, ebedi hayatı kazanması için daha fazla çalışmalıyız.” diyor.

Kur’an öğrenmek kadar Kur’an okumanın da önemine değinen Çollak, bazı insanların toplum önünde Kur’an okurken utandıklarını ve bu utanma duygusunu Allah’a karşı olan mesuliyet duygusuyla yenmesi gerektiğini kaydediyor. Doç. Dr. Çollak, “Kur’an’ı okumak ve birine öğretmek Allah’ın emridir. Bu yüzden toplu ortamlarda sesli bir şekilde Kur’an okumak gerekebilir. Bu ortamlarda utanmadan ‘Bu bana Rabb’imin bir emridir.’ diyerek hareket etmek gerekir.” diyerek, sesli okumalarda oluşan utanma duygusunu yenmenin yollarını gösteriyor.

Kur’an okumadaki amaç, amel etmek olmalı

Kur’an okumanın üç aşamadan oluştuğunu aktaran Doç. Dr. Fatih Çollak, birinci aşamanın Kur’an’ı Arapça okuyup sevap kazanmak, ikinci aşamanın okunan ayetlerin anlamlarını öğrenmek ve üçüncü aşamanın okunan ayetlerle amel etmek olduğunu söylüyor. Kur’an okumadaki asıl amacın üçüncü aşama olması gerektiğini vurgulayan Çollak, “İnsanlar genelde birinci ve ikinci aşamaya takılır kalırlar. Ancak Kur’an okumadaki asıl amaç, Allah’ın bize yolladığı ayetleri ahlakımıza yansıtmak ve onlarla amel etmektir.” diye konuşuyor.

Sümeyra Kırca / Zaman Gazetesi

Namaz kılarken sureleri sesli mi okumalıyız?

Namazlarda dilimizle okuduğumuzu kulağımızda duymamızda mı gerekir? Cemaatle yada yalnız namaz kılınca durum farklı mı? Sesli okumayla, sessiz okumanın ne gibi farkları vardır?.

Soru: Kıldığımız namazlarımızda okuduğumuz Fatiha’yı, ayetleri dilimizle telaffuz ederek okumamız yeterli mi, yoksa dilimizle okuduklarımızı kulağımızda fısıltı halinde duymamız da gerekli mi?

Bazıları ‘dille okumak yeterli olmaz, okuduğunu kulağıyla fısıltı halinde duyması da gerekir‘ derken, bazıları da ‘dille okumak yeterli olur, kulağıyla duyması gerekmez‘ diyorlar. Siz nasıl bakıyorsunuz namazda okuyuş derecesine?

Cevap: İnsan, tek başına kıldığı namazında diliyle telaffuz ederek okuduğu ayetleri kulağıyla da fısıltı halinde duyup hissetmelidir ki; neyi okuduğundan haberi olsun, kalbi de okuduğuyla meşgul olarak namazını kılmış bulunsun. Yoksa ne okuduğunu bilmeyecek derecede sadece dudaklarını kıpırdatmakla yetinir, kulağında fısıltı halinde okuduğunu hissetmezse, okuma derecesinde eksiklik söz konusu olur.

Fıkıh alimleri, “Namazın daha başında iken alınan ilk tekbirin dille söylenişini kulağın duyması şarttır!” demişlerdir. (Nimet’ül-İslam)

Bundan dolayı namazdaki okumanın derecesi anlatılırken; “Kelimelerin ağızdaki söylenişini kulağın işitmesi gerekir!” tarifi yapılmıştır.

Ancak okuduğunu işitmesi, kendi kulağında kalacaktır, yanında namaz kılanın kulağına kadar aksederek onu şaşırtacak dereceye ulaşmayacaktır.

Bu sebeple namaza başlarken, diliyle söylediklerini fısıltı halinde kulağında hissederek okuma alışkanlığı kazanmalı, sadece diliyle ifade etmekle yetinmek gibi bir yarım okuma alışkanlığından kurtulmaya gayret etmelidir.

Zaten kemaliyle okumak, diliyle telaffuz ettiği kelimeleri kulağıyla dinlerken, kalbiyle de manalarını düşünerek okumaktır.

Namazını, okuduğu ayetlerin manasını düşünerek kılan kimse, hem kalbi hem de kalıbıyla namaz kılma mükemmelliğine ulaşan kimse demektir.

Bununla beraber, okumanın derecesi konusunda farklı görüş ileri sürenler de olmuştur. Bunlardan İmam-ı Kerhi demiş ki:

Diliyle okuduğunu kulağıyla işitmese de olur. Çünkü demiş, okumak dilin işidir, işitmek ise kulağın işi. Dil görevini tam yaparsa okuma gerçekleşmiş sayılır.

Pek iltifat edilmeyen bu görüşte de, kemaliyle okumaya muvaffak olamayanlar için bir ümit söz konusudur. Çünkü bunda (umumi belva) vardır, demişlerdir.

Ayrıca namazını, okuduklarını kulağında dinleyerek kılan kimse, rekat sayılarında şüpheye düşmekten de korunabilir. Çünkü okuduğu ayetleri hatırlaması, rekat sayısında yanılmayı önler, ‘önce şu ayeti, sonra da şu ayeti okudum‘ gibi hatırlamalarla vesveseye düşmekten de kurtulur. Bu da unutmalara maruz kalanlar için önemli bir yardım manasına gelmektedir.

Namazda ihmale uğrayan önemli bir diğer husus da, alın secdede iken ayak parmaklarının uçlarının da secdede olması şartı. Ayak parmaklarının uçları değil de sırtı yere serili halde yapılan secde, şartı yerine getirilmeyen secde sayılır. Yedi organ üzere yapılması gereken secde, parmakların sırtı değil, uçları yere dikili halde tutularak yapılan secdedir.Bu önemli şart unutulmamalıdır.

Alın secdede iken en azından sağ ayağın başparmak ucu da çivi gibi yere dikili halde secdede olmalıdır ki; yedi organla secde yapılması emri yerine getirilmiş olunsun.

Ömür boyu kıldığımız namazlarımızı usulüne uygun şekilde kılma dikkatimiz, ihmal edilmeyecek görevlerimizin başında gelmektedir. Böylesine önemli konular dikkatten kaçmamalı, gafletle ihmale uğramamalıdır.

Ahmed Şahin

Risale-i Nur’un Bir Hizmeti de Lisanı Muhafaza Etmektir

Nur Risaleleri zengin bir kelime kadrosuna sahiptir. Ben lügatini hazırladım ve bu günkü nesillerle bilinmeyen  on üç bin kelime buldum. Bilinenleri de sayarsak kelime sayısı en az ikiye katlanır. Oysa, sade dille yazınca okumalarını ve anlamalarını umduğumuz insanlar azami bin kelime kullanıyorlar.

Erbabına malumdur ki, dil ile düşünce arasında paralellik vardır. İnsan, sahibi olduğu kelimeler kadar düşünebilir. Risale diline sahip olmak demek aynı zaman da tefekkür alanını genişlettirmek demektir. Bu kıymetli eserlerin önemli faydalarından biride budur.

Risalelerde Bediüzzaman Hazretlerinin kendine has bir üslübu vardır. Belagat, fesahat, cezalet ve selasetten süzülen fevkalade tesirli bir üslüp. Hem akla, hem de kalbe tesir ediyor.

Lisanımız bir asırdır sedmelerle sarsılıyor. Kırpıla kırpıla fakir bırakıldı, tefekkür dili olmaktan uzaklaştırıldı. Nur Risalelerin bir hizmeti de lisanı muhafaza etmek ve ortak bir dil kurmaktır.

Her ilmin kendine has ıstılahları, terimleri, kavramları vardır. O ilmi elde etmek isteyen adam, bu kelimeleri öğrenmek zorundadır. O ilmi bilmek, terimleri sindirmekle mümkündür. Risalelerde de iman ilmi anlatılıyor. Onun da terimleri var. Bu terimlerin günlük dilde karşılıkları yoktur ki yerine konabilsin. Risalelerin dili imanın dilidir.

Sadeleştirme örneklerini inceledim, hakiki metinden hiçte daha anlaşılır olmadıklarını gördüm. Risalelerin anlaşılıp anlaşılamaması sadece kelimelerle ilgili değil ki. Ortada derin ve ince bir ilim var, dikkat ve itina istiyor. Zengin kelime kadrosu onun sadece bir yönü.

Risalelerin şiirli bir dili vardır. Ahengi ruhlara tesir eder, kalbin en derin ve ince hislerini lerzeye getirir. İnsan da sadece akıldan ibaret değildir.

Risalelerin bir gazete yazısı gibi basit olmayışından dolayı bir cazibesi var. O bezme ancak layık olanlar girebilir. İhtiyacını hisseden ve iştiyak duyanlar talebe olabilir. Onu arayanlar bulabilir, bulmalıdır. O, popüler bir meta değildir. Biraz istek, biraz talep, birazda gayret lazım. Ucuz bir mal olmamalı Nurlar. Hemencecik tüketilmemeli. Tüketim kültürü yaygınlaştı. Bu kültürün etkisinde kalanlar kolay elde ettiklerinin kıymetini bilmezler. Pahalı olan ve zor elde edilen daha değerlidir.

Nurlardaki derin meseleleri anlamak ve tam feyiz almak için toplu okumalar ve müzakereler yapılır. Talebeler, birbirinin anlayışından ve uygulamasından istifade ederler. Mesleğimizin mühim bir esası da budur. Zaman cemaat zamanıdır. Bu hususa ne kadar ehemmiyet verilse azdır.

Not:  Ömer Sevinçgül’ün yazısından alıntıdır.

Dubai’de 2011 yılı içinde 1.350 kişi müslüman oldu!

Birleşik Arap Emirlikleri’nin ticari merkezi Dubai’de 2011’de farklı milletlerden bin 350 kişinin İslamiyet’i seçtiği bildirildi.

Dubai merkezli Dar El Ber Derneği İslami Bilgi Merkezi Müdürü Yusuf El Said, ‘İslamiyeti seçen gayri müslimlerin İslam’daki toleranslı, şefkatli ve mantıklı öğretilerden etkilendiğini’ söyledi.

Merkezi her gün İslamiyet hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen yüzlerce kişinin ziyaret ettiği belirtildi. İnsanların İslam’ın öğretilerinin ne kadar toleranslı ve her zaman ve mekana uygun olduğunu anladıkça da bu sayının artmaya devam ettiği kaydedildi.

El Said, ‘Gayri müslimlerin yeni müslüman olan kişilerle tanıştığını ve bu şahısların nasıl İslamiyet’i seçtiğini kendi dillerinde duyduklarında daha da etkilendiklerini’ belirtti. Yetkili ayrıca kişinin mesajı kendi ana dilinde dinlemesi durumunda çok başarılı olunduğunu kaydetti.

Merkezde 16 farklı milletten insanın müslüman olduğu ve yıllık yüzde 80’lik oran ile Filipinliler’in ilk sırada geldiği öğrenildi. Üst sırada gelen diğer milletler Hintliler ve Çinliler oldu. Müslüman olan şahısların geldiği diğer ülkeler ise İngiltere, Amerika, Almanya, Fransa, İtalya, Romanya, Rusya ve Hollanda olarak kaydedildi.

Merkez müdürü, gayri müslimlerin ‘müslümanların birbirlerine karşı din, ırk, dil ve renk ayrımı yapmadan dürüst, adil ve nazik olmaları’ emrinden etkilendiklerini sözlerine ekledi.

Merkezin yakın zamanda ‘Nasıl İslam’a etkili şekilde davet edilir’ konulu eğitim semineri verdiği de belirtildi.

Cihan

Ey Mekke (Şiir)

Ey Mekke-i Mükerrem, Seni çok seviyorum

Emin Mekânsın, Sana çok değer veriyorum

Senin o güven veren değerli toprağında

Sonsuz güven hissettim hiç unutamıyorum

 

Yüce Rabbimin Evi Sende bulunmaktadır

Gücü yeten mü’minler oraya koşmaktadır

Rabbin emrine uyup pervaneler misali

Beyt’i tavaf ederek Hakka ulaşmaktadır

 

Senin sıcaklığını ta ruhumda hissettim

Bağrından fışkıran o zemzem suyunu içtim

İçerken bol rızık ve faydalı ilim için

Rabbime yalvararak içtim, kendimden geçtim

 

Safa, Merve ve Hira, af sembolü Arafat

Orada dua eden kazanıyor katbekat

Mübarek bir beldesin Şehirlerin Anası

Örümceğe ağ oldun güvercinlere kanat

 

Sel olur Müzdelife Meş’aril Haram’a dek

Coşku ile beraber tek yumruk ve tek yürek

Mina’daki şeytanlar ve nefsin arzuları

Birer birer taşlanır, lanetlenirler tek tek

 

Seni çok seviyorum Ey Kâbe’nin Bekçisi

Kucağında büyüdü Allah’ın Hak Elçisi

Kâfirlerin zoruyla Senden çıkartılınca

Hüzün ile çıkmıştı Rabbimin Sevgilisi

 

Hayatın can damarı, huzurun kaynağısın

Sevginin, muhabbetin, sevdaların bağısın

Resul’ümün gençliği, çocukluğu sendedir

O’na gönlünü açan mübarek konağısın

 

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır

26.01.2012

www.NurNet.org

 

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version