Endonezya, Bediüzzaman’ın talebelerini ağırladı

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu,

On bin kilometreden dünyanın en kalabalık nüfusunun yaşadığı Endonezya’dan binler selam. Üstad Bediüzzaman’ın halen hayatta olan bir kaç talebesi arasında olan Ahmet Aytimur ve Hüsnü Bayram ağabeylerin Endonezya’yı ziyaretleri münasebetiyle medar-ı şevk olan hizmetlerden bahsetmek istiyoruz. O yaşlı halleriyle buralara kadar gelmeleri bizlere kuvve-i maneviye oldu elhamdulillah.

19 Ocak perşembe günü akşamı ağabeyler Endonezya’ya geldiler. Derslerimize iştirak eden Türk kardeşlerle havaalanından abileri alıp dersaneye geldiğimizde Endonezyalı Profesör Andi Faisal hoca bizi karşıladı. Akşam yemeğinden sonra mezkur profesör Üstad ve risalelerle alakalı suallerini abilere tevcih etti.

Cuma günü kahvaltıdan sonra Güneydoğu Asya’nın en büyük camisi olan İstiklal Camiinde cuma namazını eda ettik. Namaz sonrası Endonezyalı Dr. Muhbib hoca ile beraber Endonezya Alimler Meclisi’ni ziyaret ettik. Bu meclis Endonezya’daki bütün islami cemaatlerin üye olduğu, dini konularda hükümete danışmanlık yapan ve fetva veren bir kurumdur. Kurumun dışişlerinden sorumlu alimi olan Muhyiddin Junaedi bizleri karşıladı. Türkiye’deki islami inkişafı takip ettiklerini memnuniyetle bizlere belirterek Risale-i Nurlar’dan haberdar olduğunu ifade etti.

Ahmet Aytimur ve Hüsnü Bayram abi de bir konuşma yaptılar. Risale-i Nurların ehemmiyetinden, bir iman davası olduğunu ifade ettiler. Risalelerin hangi zor şartlarda yazıldığını ve neşredildiğini izah edip Üstadın alem-i İslamın ittihadını isteyip onun için dua ettiğini aktardılar. Bir takım Arapça külliyat ve Endonezya lisanındaki tercümelerden ağabeyler hediye ettiler. Endonezyalı alimlerin risalelere sahip çıkması temmennisinde bulundular. Cuma akşam Türk kardeşlerle ders oldu.

Cumartesi günü ikindi namazından sonra Prof. Nabila Lubis ablanın daveti üzerine ağabeylerle kendisini ziyarete gittik. Hanımlar dersine istirak eden hanımların da hazır olduğu bu ziyarette Hüsnü Bayram abi hanım hizmetlerine sahip çıktığı için Nebile hocayı tebrik etti. Hanımların Üstad ve risalelerle alakalı suallerine Hüsnü Ağabey cevap verdi.

Cumartesi akşamı yatsı namazına muteakip Endonezyalı öğretim üyeleri ve üniversite talebelerinin iştirakiyle dersanemizde ders oldu. Yaklaşık 35 kişinin iştirak ettigi bu derste 33. Sözden Endonezya lisanında ders okundu. Ders sonrası cemaat ağabeylere soru sordular. Bir sualde “Türk halkının nazarında Said Nursi kimdir? Bir evliya midir?” diye soruldu. Diğer bir sualde “Risale-i Nurlarda egitim prensipleri nedir?” Ve “Ağabeylerin kaç sene Üstad hazretlerine hizmet ettikleri” soruldu. Agabeyler Üstadın kendisi için Hadim-ul Kur’an dedigini ifade ettikten sonra müceddid olduğundan bahsettiler. Sonrasında Risale-i Nurların hangi zor şartlar altında yazıldığını, Risale-i Nur hizmetindeki yaşamış oldukları hatıraları anlattıktan sonra derse son verildi.

Pazar günü öğleden sonra Türk kardeşlerle yapılan mutad Türkçe dersimiz yapıldı. 21. Söz ve 30. Lem’a’dan ders yapıldı. Çay esnasında derse iştirak eden kardeşlerimiz Ağabeylerden hatıralar dinlediler. Pazar günü akşamı Risale-i Nurları Endonezya lisanına tercüme eden Fevzi hocayı ziyarete gittik. Kendisinin evinin ön tarafında her Pazar akşamı sohbet oluyor. Bu sohbete iştirak ettik. Yaklaşık 50 kişinin iştirak ettigi bu sohbette Uhuvvet Risalesinden ders yapıldı. Ders sonrasi niye alem-i İslam’da tefrikalar oldugu ve bunun çözümünün ne oldugu soruldu. Bu suale ağabeyler cevap verdiler. Cemaatle yatsı namazı eda edildikten sonra mezkur sohbetten ayrıldık.

Ayrılık vakti gelmişti. Pazar gününün gecesi abileri Filipinler’e gitmek üzere havaalanından yolcu ettik. Ağabeylerin bu ziyareti buradaki cemaate şevk kaynağı oldu.

Endonezya Nur talebeleri

Hindistan’da Bediüzzaman Rüzgarı

Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde üç farklı üniversite tarafından İİKV işbirliği ile 29 Ocak – 03 Şubat tarihleri arasında Bediüzzaman üç farklı konferans düzenlenecek. İlk olarak Malappuram’daki Darul Huda Islamic University’de başlayacak olan konferanslar daha sonra Calicut’ta Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’de, ardından da Yeni Delhi’deki Jawaharlal Nehru University’deki konferansla son bulacak.

İlk olarak 29 Ocak 2012 tarihinde Darul Huda Islamic University’de yapılacak olan konferansın temel konusu Modern Türkiye’de Risale-i Nur ve İslam olacak. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey ve Abdullah Yeğin ağabeyler de konferanslara katılanlar arasında. İngiltere Durham Üniversitesi’nden Prof. Dr. Colin Turner, ABD Georgetown Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thomas Michel, Kanada Mcgill Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bilal Kuşpınar eski bakan ve milletvekili Rıza Akçalı ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç, Dubai’den Prof. Abdulhakim el Enis, İİKV’den Prof. Dr. Faris Kaya, Ali Katıöz ve Risale-i Nur Külliyatını Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihi de konferansta birer tebliğ sunacaklar. Türkiyeden bu katılımcıların yanı sıra, birçok Hindistanlı yerli akademisyen de Nursi üzerine tebliğler sunacaklar.

Programın ikinci ayağı Calicut’taki Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’de devam edecek. Burada yapılacak olan konferansın konusu ise ‘Çok Kültürlü Bir Dünyada Hayata İman, Anlam ve Barış Getirmek: Risale-i Nur’un Yaklaşımı’ olacak.

Hindistan’daki Bediüzzaman Said Nursi’nin büyük eseri olan Risale-i Nurlar hakkındaki konferanslar zincirinin son bölümü Yeni Delhi’de bulunan Jawaharlal Nehru University’de gerçekleşecek. 1-2 Şubat tarihinde olacak konferansların temel konusu ‘Çok Kültürlü Bir Dünyada Barış ve Ahenk İçinde Yaşamak: Risale-i Nur Perspektifi’ olacak. Bu konferansta dünyanın çeşitli ülkelerinden yerli yabancı 43 akademisyen tebliğ sunacak.

Hindistan’da yapılacak bu konferansların programlarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

1-     Darul Huda Islamic University’deki program

2-     Jamia Markazu Ssaquafathi Ssunniyya’deki program

3-     Jawaharlal Nehru University’deki program

Kaynak: iikv

“Vatan” sevgisi “iman”dandır..

Hangi şey imansız sevimli olabilir ki? İman, bütün yaratılanları, varlığın hepsini, aynı Yaratan’ın yarattıkları olarak kardeşimiz ve ailemiz eylediği için her yeri ve her şeyi bizlere “vatan“ımız eyliyor.

Elbette ki insan vatanını imanından dolayı sever.

Hangi sevgi imansız mümkündür ki?

İman olmasaydı sevme nasıl olurdu? Hangi şey imansız sevimli olabilirdi ki? Hadis diye bildiğim “vatan sevgisi imandandır” sözünü, sınırları siyasi olarak çizilmiş “millî vatan” üzerinden anlamak doğru değil. Şimdiye dek, mümin olanların içinde kendini buldukları vatanı (yani, meselâ, misak-ı millî sınırları içinde kalmış toprak parçalarını) imanlarından dolayı sevmesi tavsiye edildi.

Hal böyle olunca, meselâ Şam, meselâ Mekke, meselâ Kudüs, mesela Bağdat, meselâ Bosna “iman uğruna sevilecekler” listesinin dışında kalıyor. O zaman yurtdışında kalan mazlumlar, yetimler, öksüzler, fakirler, ezilmişler için ağlayacak kalbimiz yok. Öyle mi olmalı peki?

İman, varlığın hepsini, aynı Yaratan’ın yarattıkları olarak kardeşimiz ve ailemiz eylediği için siyasî sınırların dışındaki her yeri ve her şeyi “vatan“ımız eyliyor. Öyleyse müminlerin birlikleri “millî” değil “dinî“dir; “vatan“ları da “siyasî” değil “insanî“dir. Kardeşlik bağları da kanla değil imanla kurulur.

İman, her yeri vatanımız eylediği için her yeri/her şeyi sevdirir bize. Secde edecek özgürlüğün olduğu her yer “vatan”ımızdır.. evet, evet, vatanımızdır. Secde etmemizin çok görüldüğü bir yer ise “vatan”ımızı “gurbet” eyler. Bizi asıl toprağımızdan sürgün eder. (bu bağlamda, hz. peygamberin [asm] secde etmesine izin verilmediği için kendisinden hicret ettiği ‘doğum yeri’ mekke’nin fethinden sonra bir geceliğine de olsa, kendi evinden ikamet etmeyişi, “benim toprakta gözüm yok, ben hürriyetin peşindeyim, iman ile insan arasındaki engelleri fethetmekle/açmakla görevliyim” mesajı olarak okunabilir.)

İman sayesinde, “Allah göklerin ve yerin nurudur” diye/biliyoruz. Yani, sadece misak-ı millî gibi sınırlara göre değil sevmemiz. Bütün bir dünyanın bile denizde kum tanesi kaldığı semâları seviyoruz.

İmanın nuru sayesinde tanıdık, aşina ve sevimli oluyor bize siyasi sınırlarımızın dışında kalan yerler bile.. Hal böyle olunca, önce vatanımızı tanımlayıp sonsuz ve sınırsız imanımızı vatan sınırlarına göre mi tarif edelim? Yoksa, önce imanımızı tanımlayıp “vatan” bildiklerimizi imanın bize aşina ettiği yere göre tarif edelim?

Eğer, birincisini yaparsak, meselâ meriç nehrinin doğu kıyısı sevimlidir mümine, batı kıyısı ise ne kadar çiçekli de olsa tahammül edilmezdir?

Eğer, ikincisini yaparsak, sevmelerimizin arasına değil meriç ölüm bile giremez, vatanımızı değil dağlar kıyamet bile bitiremez.

Mümin için kabir bile sevilecek vatan olur.

Mümin için kıyamet sonrası da ebedi bahar çiçeklerinin süslediği vatan olur.

Dr. Senai Demirci

İstişare etmek hayatı nasıl kolaylaştırır?

İstişare etmek, ayetin emrine uymak ve sünnet-i seniyyeyi tatbik etmektir. Maddi ve manevi olarak hayatımızı kolaylaştıran bir faaliyettir. İştişare etmede rahmet, bereket ve huzur vardır.

Sosyal varlıklar olduğumuzdan, birlikte yaşamaya mecburuz. Fert olarak aciziz, zayıfız. Ömrümüz gibi aklımız ve görüş ufkumuz da kısa; tecrübelerimiz ise, yetersizdir.

Ama cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur.1

Fert dâhî de olsa, cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı sivrisinek kadar kalır.2

Şahıs ne kadar güçlü ve dâhî de olsa, şahs-ı maneviye (fertlerin bir araya gelmesinden hâsıl olan mânevî şahsiyete) karşı mağlûp düşebilir. 3

Yaratılışımızın neticesi olan bu tesbitler, işlerimizi, hizmetlerimizi, meselelerimizi birlikte müzakere ve mütalâa etmeyi gerektirir. Zaten, “Yapacağın işi önce onlarla meşveret et.” 4 “Onların aralarındaki işleri, istişare iledir.” 5 âyetleri ışığında istişare farz derecesinde bir emirdir.

Şahısların, “Ben bilirim, ben yaptım, ben ettim!” veya “Bu işi yap, bu meseleyi hallet!” yaklaşımı, enaniyetin, istibdadın, diktatörlüğün eseridir.

Ben” yerine “biz” anlayışının ve “ekip ruhunun” işletilmesi ise, meşveretin, meşrûtiyetin, hürriyetin, demokrasinin gereği ve neticesidir. Buna binâen Bediüzzaman;

Her meselemizde emir, Risâle-i Nûr’un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirtlerin (talebelerin) ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var” 6 diyerek, meâlini yukarıda verdiğimiz âyetlerin gereğine dikkat çekmiş olur.

İstişarenin bazı özellik ve güzellikleri şöyle sıralanabilir:

* Âyetin emri (âlimlerin çoğunluğuna göre vacip) ve sünnet-i seniyyenin gereği olduğu için vazifemizi ifa etmiş oluruz.

* Farz ve Sünnete uymanın feyzini, sevabını alırız.

* Meşveret üyelerinin her birisi bir süzgeç veya elek gibidir. Dolayısıyla meseleler daha arı, duru ve sâfî olarak belirir. Fikirler, düşünceler dağınıklıktan kurtulur.

* İstişare bir imecedir. Bu sayede yardımlaşır, dayanışır ve kaynaşırız.

* Tek noktaya saplanmaz, çeşitli alternatifler, çözümler üretmiş oluruz.

* İstidat (potansiyel hâlindeki yeteneklerimizi) ortaya çıkar, kabiliyetlerimizi geliştiririz.

* Hayatımızı kolaylaştırırız. Çünkü istişare; gönül, hedef ve işbirliğini netice verir.

* Ekseriyetin görüşüne iştirak etmek, bizi psikolojik olarak da rahatlatır.

* İstişarenin sonucu olumsuz çıksa da, yine bir sevap alacağımızı bilmek, çalışma ve hizmet şevkimizi arttırır. Zirâ, meşveret kararları ortak aklın meyveleridir.

Şu halde, değil şahısların, görüşleri azınlıkta kalan meşveret içindeki bir grubun dahi, çoğunluğun aldığı kararları eleştirmesi, bu kararlarla ilgili olumsuz tavır ve konuşmalarda bulunması doğru değildir.

Çünkü tenkit, istişarenin, cemaatin ruhuna, prensiplerine aykırıdır. İstişareye bağlı olanların vazifesi, istişare kararlarını kabul ile duyurmak, müzakere ve mütalâa ile katkıda bulunmaktır. İstişare âdâbı bunu gerektirir.

Ali FERŞADOĞLU

Dipnotlar:

1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 162.

2- Sünûhat, s. 52.

3- Emirdağ Lâhikası, s. 2 c., s. 120.

4- Kur’ân, Al-i İmrân, 159.

5- Şûrâ, 38.

6- Hizmet Rehberi, s. 175.

Arjantinli Analia ablanın Risale-i Nur mesajı

Rosario şehrinde ve çevresindeki insanların hidayetine vesile olan, hapishaneye Risaleleri koyup orada ders okuyan olan Analia ablanın mektubu:

“Ülkemde iman ve Kur’an hizmeti için bulunan Nur talebeleri vesilesi ile Risale-i Nurlar ile tanıştım. Dünyanın herbir köşesinde yaptıkları hizmetin mahiyetini anlayabilmem için bana bir bir internet adresi göndermişlerdi.

İlk okuduğum kitap “Hastalar Risalesi”ydi ve gerçekten de çok güçlü bir kitap olduğunu anlamıştım. Bu kitap sayesinde, bir insan sevdiği bir kişiye veya bir tanıdığına ya da sağlığıyla ilgili kötü zamanlar geçiren birine kitapta geçen 25 deva ile hakiki bir teselli ve ferahlık verebilir diye düşünüyorum. Dikkatle okuduğum her sayfasında çok büyük tesir olduğunu hissettim.

Ve hakeza “Küçük Sözler”de de aynı hisleri yaşadım. Dördüncü sözde geçen “Namaz dinin direğidir” Hadis-i Şerif mealini okuduğumda ruhumda eşsiz ve hiçbirşeyle kıyaslanamaz bir tesir hissettim. “Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen, ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder!” cümlesini okuduğumda hakikat kalbimin derinliklerine ulaştı. Burada verilmek istenen mesaj oldukça açık ve aynı zamanda son derece etkileyici. Bizi zamanımızı neye harcadığımız konusunda düşünmeye vesile oluyor. Hayatımızdaki bütün zamanı uğrunda harcamayı kim hakediyor? Cevap şu ki; her anımızı Allah’a ibadet ve şükür ile geçirmek zorundayız. O hayatımızda ve kainatta var olan herşeyin tek sahibi.

Bu yüzden bir insan tüm dikkati ve hissiyatı ile okuduğunda bu muhteşem Risale-i Nur külliyatındaki herbir kitapta verilmek istenen mesajı alarak hayatı sonsuza kadar değişebilir. Hayatta bir “önce” ve “sonra” vardır. Ruh renklerle doludur ki bu renkler daha önce insanın anlayamadığı ya da göremediği pek çok şeyin anlamını bulduğu, farklı biçimde var olan günleri boyamak içindir. Aynen 23. Söz, 5.Noktada okuduğumuz gibi; “İnsan, şu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli istidad ona verilmiş; ve o istidâdâta göre, ehemmiyetli vazifeler tevdî edilmiş. Ve insanı o gâyeye ve o vazifelere çalıştırmak için, şiddetli teşvikler ve dehşetli tehditler edilmiş.”

Tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilrim ki; Risale-i Nurları okumaktan hiç bir zaman usanmadım. Çünkü, her sayfasında bizi aydınlatan nurun esintisini hissediyorum. Risale-i Nur bizi hem sosyal hem de ferdi olarak gelişmemize yardım ediyor ve öğretiyor ve ayrıca bunu başkaları ile nasıl paylaşabileceğimizi gösteriyor.

Nurlardan öğrendiğimiz bilgiler ve örneklerle, çevremize nur ve mutluluk yayan bizzat biz olalım. Çünkü bir kulağın duyabileceği en güzel melodi İman nurundan gelen sözlerdir.

Analia / Rosario – Arjantin

Kaynak: Risale Haber

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version