Etiket arşivi: abdulhamid oruç

Kırklareli’nde ‘Risale-i Nur ve İnsan’ Konferansı Düzenlendi

Kırklareli Anadolu İmam Hatip Lisesi ile Ruba Vakfi ortaklığında gerçekleştirilen İmam Hatip Lisesi’nin mescidinde öğrenciler ve dışarıdan halkın katılımıyla verilen Konferansta Araştırmacı-Yazar Abdülhamid Oruç’un konuşmacı olarak katıldığı “İnsan nedir? Ne için yaratılmıştır? Gayesi Nedir?” Sorularına Risale-i Nur’dan cevaplar verildi. Ruba Vakfı Kış Kur’an Kursu öğrencileri ve halkında katılımıyla güzel ve hoş bir havada geçen konferans için baçta Araştırmacı-Yazar Abdülhamid Oruç’a Yurt Müdürü Bilal Yesen’e Okul Müdürü Necmi Şimsek ve Kırklareli Kadı Camii Müezzin-Kayyim’i Muhammed Özdere Bey’lere teşekkürlerimizi sunar, devamını Cenab-ı Hak’tan dileriz. “

Kırklareli Ruba Vakfi Temsilciliği

www.Rubavakfi.org

Akraba Evliliği Caiz Midir?

            NİKÂHTA HELÂL HARAM HUDUDU

            Cenab-ı Hak Kur’an-ı keriminde helalı haramı, ancak zatının koymak durumunda bulunduğunu ihtar etmektedir. (EY HABİBİM DEKİ: Allahın kulları için çıkardığı zinetleri ve temiz rızıkları Haram kılan KİMDİR) buyurmakla, harama helâl, helâla haram demenin bir cür’et olduğunu ve din noktasından çok büyük bir vebalin sebebi bulunduğunu beyan etmektedir.

             “İki bayram arası nikâh olmaz” gibi manası tamamen başka ve bayram namazı ile cum’a namazı arasındaki dar zamanı teşmil edip müslümanları dara sokmak, Allahın helal kıldıklarını haramlaştırmak veya helal hudutlarını darlaştırmaktır.

            Halbuki. İslam tamamlanmış kemale ermiştir. Artık ne zam ne tenzilat kabul etmez.

Bu yanlış anlamalardan bir tanesi de benimde bulunduğum Türkiye bölgesinde yaygın bulunmaktadır. Bu yanlış anlama bazan o kadar ileri gitmektedir ki, Dinin muhkematına itiraz ve Kur’na ısyan havasına girmektedir.

            Hem de öyle bilen kardeşlerimize sorsanız, onlar dinin hatırı için, harama uzak olmak için ve takva cihetiye öyle yaptıklarını ifade edeceklerdir. Halbuki niyetin iyi olması kâfi değildir. verilen hükmünde yapılan işinde doğru olması lazımdır.

            Amca kızı, dayı kızı, hala kızı, teyze kızı ile evlenmenin doğru olmadığını zannederek, bu kardeşlerimiz hatta bunu münakaşa bile edebilmektedirler.

            Bu çok yanlış bir harekettir. İnsan kendisi böyle bir evlilik yapmak zorunda değildir. İsterse bu şekilde evlenmez veya kızlarını böyle yakınlarına vermez. Fakat bunu bir dini yasağa dayandıramaz. Çünkü Böyle bir haram yoktur.

            Cenabu Hak Nisa süresinde şöylece beyan buyurmuştur:

(Size anneleriniz ,kızlarınız,  kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları,  süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendileri ile zifafa girdiğiniz hanımların başka kocadan getirdikleri övey evlatlarınız, eger zifafa girmemişseniz onlarda size bir günah yoktur, sülbünüzden gelen çocuklarınızın hanımları (gelinleriniz) ve iki kız kardeşi bir nikâhta de haram kılınmıştır)

            Haramlar belli ve tasrih edilmiştir.

            Bunlardan başka müşrik ve müşrike olanların de nikâhı haramdır. İslam kadınlarının kitabilerle evlenmeleri de haram kılınmıştır.

            Haram olanlar arasında sıhriyyet yolu ile haramlık kazananları da sayabiliriz.

Demek oluyor ki; Bu husus üzerine ihtilaf bulunmayan muhkemattandır. Ortada ilmen ortaya atılmış dini hiç bir iddia da bulunmamaktadır.

            Böyle bir zannın Rumeli yakasında yaşayan kardeşlerimizde uyanmasının sebepleri tam olarak bilinmiyorsa da, Akıncıların Balkanlara aktıkları devreler de akrabaların dayanışma ihtiyacına verdiği cevabın ve ondan doğan kardeşlik hissinin bir şekilde değerlendirilmesi ve o beldelerde bulunan hıristiyanların Müslüman olmalarını temin gayesi ile onların kızlarını almaları fikrinin çok fazla rağbet gördüğünü hatıra getirmektedir.

            Kimlerin evlenmenin helal olduğunu bir ayeti kerimenin meali de şöyledir:

(ey peygamber! Biz sana şunları halal kıldık: mehirlerini verdiğin zavcelerini, allahın ganimet olarak ihsan ettiğinden mülkün olan cariyeleri ve amcanın kızlarından, halalarının  kızlarından, dayının kızlarından, teyzenin kızlarından seninle hicret olanlar,…………..)

Görülüyor ki, Allah (C.C) kendi dininin hudutlarını bizzat çizmiş, yasak olanları, olmayanları beyan buyurmuştur.

            Hiç kimse Allahın hudutlarını onun kitabından ve onun yüce Peygamberinden daha fazla koruyamaz.

            Evvelce de kaydettiğimiz gibi, böyle yakınları ile evlenmemek başka şeydir, helal olan bir hükmü haram saymak  ve bunu hiçbir esasa dayandırmadan (ki zaten böyle bir esas yoktur) münakaşa  ve itiraz etmek çok tehlikelidir.

            Bu gibi yanlış düşüncelerin aslını araştırıp öğrenmek ve itikadımızı tashih etmek zarureti vardır.

Abdülhamid ORUÇ    

Kaynak:YENİ ASYA Gazetesi yıl 5 sayı 1493- sayfa 2

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansı

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansına Davetlisiniz

10 Mayıs Perşembe günü saat: 20:45’de başlayacak program. Kırklareli Üniversitesi Rektörlük Binası konferans salonunda gerçekleştirilecektir. Bu program Ruba Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenecektir.

Program:

Kur’an-ı Kerim

Sinevizyon

Abdülhamid Oruç (Radyo programcısı, yazar ve Kırklareli eski vaizi): Bediüzzaman’ın Üniversite (Medreset-üz Zehra) projesi.

Hamdi Sağlamer (Bediüzzaman’ın talebesi): Bediüzzaman’dan hatıralar.

Dua


Medresetüzzehra ve Eğitim-Öğretimin Niteliği

A- Ukulün yanında en ala bir mekteb kulub yanında en ekmel medrese vicdanlar nazarında en mukaddes zaviye olacaktır. Hem mekteb, hem medrese, hem tekke olacaktır.

B- “Fünun-u cedideyi, ulum-u medaris ile mezc ve derc” etmek ve bu sayede safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek

C- Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir, ikisinin imtizacından hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisin de taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.

D- Bir menzili mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi mecmaü’l-küll, biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şura olacak.

E- Mekteb (Darulmuallimin)’deki “intizam ve tefeyyüz ondan buna (medreseye) geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan (medrese) ona (mekteb) geçsin; tebeddül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun. (1996a, 125-134)

F- “Hem mekteb hem medrese olacak bir üniversite” (1997, 439)

Medresetüzzehra’nın Hedefleri

A- İslamiyete ve İnsaniyete hizmet

B- Maarifi “Kürdistana” medrese kapısıyla sokmak

C- Meşrutiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek

D- Kürt ve Türk ulemasının istikbalini sağlamak

E- İslamiyeti, onu paslandıran hikayat ve İsrailiyat ve taassubat-ı barideden kurtarmak…

F- Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarik ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun açmak

G- Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarıdır. En azından maksatta ittihatı sağlamak.

H- Kürdistan’da adet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek. (1996a, 125-134)

İ- “Arabistan, Hindistan, İran, Kafkasya, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsi ve umumi milliyet-i hakikiye olan İslamiyet milliyeti ile “inneme’l-müminune ihvatun” Kur’an’ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.”

J- “Felsefe fünunu ile ulum-ı diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaikiyle tam müsalaha etsin.”

K- “Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbiriyle yardımcı olarak ittifak etsin” (1997, 439-440)

Medresetüzzehra’nın Açılışı İçin Çabalar

1907 Kasımında İstanbul’a gelen Bediüzzaman, II. Abdülhamid nezdinde teşebbüste bulunmuşsa da, karşılık olarak kendisini hapishane ve tımarhanede bulmuştu.

II. Meşrutiyet döneminde, Sultan Reşad’ın da takdir etmesi ve 20.000 altın vermesi üzerine Van-Edremit’te medresenin temeli atılmıştı. Ancak Medresetüzzehra’nın binası bitmeden ve açılışı gerçekleşmeden I.Dünya savaşı başlamış ve bölgenin savaş alanı haline gelmesiyle de gerçekleşmesi mümkün olmamıştı.

Milli Mücadele sırasında İstanbul’da faaliyet gösteren ve TBMM’nin takdirini kazanan Bediüzzaman, davet üzerine 1922 yılında Ankara’ya gitmişti. Medresetüz-zehra’nın açılışı için yine faaliyetlerine devam eden Bediüzzaman, 200 milletvekilinden içlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu, 163’ünün reyi ile Doğu’da bir üniversite kurulmasını kabul ettirmişti. (1997, 439) Ancak bir ikinci yapım kararında inşaatına bile başlanamamış, kağıt üzerinde bir karar olarak kalmıştı.

Avrupalılaşma döneminde de, Doğu’da Medresetüzzehra’nın açılmasının zarurî olduğuna inanan Bediüzzaman, buna delil olarak ekser Peygamberlerin Asya’da, filozofların ise Batı’da geldiğini ve Asya’yı hakiki terakki ettirecek olanın fen ve felsefe değil, din hissi olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman, “bu fıtri kanunu nazara almayarak garplılaşmak namına an’ane-i İslamiyeyi bıraksanız ve ladini bir esas yapsanız dahi, vatan selameti için dine, İslamiyetin hakaikine katiyen taraftar olmak lazım ve elzemdir” demekte ve buna uyulmazsa “menfi ırkçılık”ın insanları ifsad edeceğini belirtmektedir. (1997, 46-61; Şahiner, 1998, 46-61)

Yukarıdaki yazı Ümit Alparslan’ın “Bir Model Olarak Medresetüzzehra Projesi” isimli makalesinden alınmıştır.

Bediüzzaman Mevlidi Sohbeti

1 Nisan 2012 tarihinde Kırklareli’nde ilk defa Bediüzzaman Mevlidi yapıldı. Bu mevlidde Kırklareli eski vaizi, radyo programcısı, kitap yazarı saygıdeğer hocamız Abdülhamid Oruç’un yapmış olduğu sohbeti sizlerle paylaşmak istedik.

Cenab-ı Hak kainatı neden yarattı?

İnsanların kendisini yani Cenab-ı Hakkı nasıl tanıyacaklarını, nasıl amel edeceklerini, ne için yaratıldıklarını anlamalarını sağlamak için peygamberler göndermiştir.

En son peygamber bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) idi, peki peygamberlik kesildikten sonra insanlık yoldan çıktığı zaman insanları toparlamak için kimler gelecekti.

İşte bu sorular ve cevapları bu videoda.