Etiket arşivi: Kırklareli Üniversitesi

Said Nursi’yi Anma Gecesi Yapıldı

 Not: Bu yazı Kırklareli’nde 10 Mayıs’ta yapılan Bediüzzaman Konferansından sonra aylık siyasi bağımsız gazete olan “Sarantalı Köylüm” isimli yerel gazetenin 16. sayısında çıkmıştır. Yazıyı gazetenin imtiyaz sahibi Mustafa Karaca kendi köşesinde bizzat yazmış ve bizlerde harfiyyen yazısını sitemize ekliyoruz.

Kırklareli Üniversitesi Kültür Merkezi Salonu’nda Said Nursi Anma Gecesi

Kırklareli 24 saat içinde çok çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Kırklareli Üniversitesi Kültür Merkezi Said Nursi taraftarlarını konuk etti. Kalabalık bir seyirci kitlesi tarafından ilgi ile izlenen etkinlikte Said Nursi’nin hayatı, eserleri ve “Nur Cemaati“nin zaman içinde seyri anlatıldı.

Said Nursi’ nin talebesi olan konuşmacı efsane ile gerçek tanımlaması güç anekdotlarını anlattı. Kırklareli esnafından bir çok tanınmış ismin katıldığı gece, nur cemaatinin geçmişte çektiği sıkıntıları ve bugün gelinen noktayı vurguladı.

Konuşmacılar “geçmişte merdiven altlarında veya aile meclisleri ile kapalı ortamlarda yapmış oldukları toplantılar ile yetinmek zorunda kaldıkları günlerden, bugün Üniversitelerin Kültür Salonlarında geniş kitlelere ulaşmanın onur ve gururunu yaşıyoruz” dediler. Gerçekten nur cemaatinin geçmişteki sıkıntılı günlerinden, bugün Üniversite Salonlarına taşınması Türkiye’nin ilginç bir yönünü oluşturuyor.

Peki, Türk siyasal yaşamını etkileyen fikirleri ile topluma ayrı bir renk ve görüş kazandırmak isteyen “nur hareketi” ve bu hareketinin lideri olan “Said Nursi” kimdir? Eminim ilgilenenlerin dışında toplumda pek az kimse gerçeği bilmez. Hatta Said Nursi’nin Şeyh Said ile karıştırıldığı zaman ve mekanlar vardır.

Said Nursi 1873 yılı Bitlis doğumludur. Kürt kökenli bir din adamı olmasına rağmen Türk’ler arasında bu kadar yoğun taraftar bulması, örgütlenme çalışmalarının batıda daha yoğun olması ilginçtir. Said Nursi’nin Kuran eğitimi sırasında en büyük ideali 1900 lü yıllarda Van’da bir Üniversite kurmaktır. O yıllarda ilkokul veya lisenin bile olmadığı Türkiye’ de veya o zamanki adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda Üniversite kurma düşüncesi oldukça ileri ve uçuk bir düşünce idi. Doğuda Medresetü-z Zehra adını vermek istediği ve din ve fen bilimlerinin birlikte okutulduğu bir İslam Üniversitesi fikri kulağa hoş görünse de gerçekleşme imkanı çok zor bir düşünce idi.

Acaba böyle bir Üniversite kurulabilse idi doğu bugün olduğu gibi olur muydu veya başka bir deyişle Ülkemiz insanlarını ve kaynaklarını yok eden Kürt kökenli bir terör örgütü bu topraklarda hayat bulur muydu?

O yıllarda Savaşlar ve işgaller ile, dış kaynaklı sorunların sebep olduğu iç sorunlar ile uğraşırken, amaç sadece yaşamak ve Vatanı işgalden koruma iken, eğitim düşünülemiyordu bile. Savaş yeni bitmiş, işgalden kurtuluşun sevincini yasayamadan. İngiliz altınları ile beslenen Şeyh Said isyanı Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşüyordu Şeyh Said isyanından sorumlu tutular Said Nursi batı’ya sürgün ediliyordu. Burdur, Isparta ve Barla’da geçen sürgün günleri, Denizli, Afyon ve Eskişehir’de geçen mahkeme ve soruşturmalar arasında eserler vermeye çalışan Said Nursi 23 Mart 1960 tarihinde vefat eder ve Urfa’ya defnedilir.

Buraya kadar hepsi tamam da 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra, Urfa’ dan bir uçak ile alınan naşının parta yakınlarında bir yere nakledilir ve mezar yerinin bilinmemesi olayı büyük üzüntü yaratır. O günden sonra taraftarları takibe uğrar ve “nurcuk faaliyetleri” yasak faaliyetler kapsamına alınır.

Said Nursi’ yi anma toplantıları bugün Üniversite Salonlarında halka açık olarak yapılabiliyorsa gelinen nokta hayli mesafe kat edilmiş bir nokta oluyor demektir.

Mustafa Karaca / Sarantalı Köylüm

Not 2: 6 sayfayla yayın yapan yerel gazetede manşetten bu haber geçilirken aynı gazetede yer alan bir kaç anasayfa haberininde başlıklarını nakledelim istedik. “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bulunduğu sürmanşet haberi, Türkan Saylan’a özlemle sesleniş vs…”

 

Kırklareli Üniversitesinde Bediüzzaman Konferansı Yapıldı

Vefatının 52. Yıldönümü nedeniyle geçtiğimiz ay Kırklareli’nin Merkez Camiinde “Bediüzzaman Mevlidi” yapılmıştı. Kırklareli’nde yapılan bu ilkin ardından bu seferde başka bir ilk gerçekleşti. Ruba Vakfı ve vakfımızla beraber hareket eden Ulegder’in birlikte çalışması ve Kırklareli Üniversitesi talebelerinin olağan üstü gayretleri, himmet ve istekleriyle 10 Mayıs Perşembe günü saat 20.45’de Kırklareli Üniversitesi Rektörlük binası konferans salonunda “İdeal Üniversite ve Bediüzzaman” konulu konferans yapıldı.

Trakya’yı bilmeyenler için normal gelebilecek bir konferans olarak addedilebilir ama bir şekilde Trakya’nın suyundan içmiş yolundan geçmiş olanlar için Kırklareli gibi bir yerde Üniversite’de Bediüzzaman Konferansının yapılması fazlasıyla takdire şayan bir haldir.

Kırklarelili olup hala Lüleburgaz’da ikamet eden ve konferansa Lüleburgaz’dan kalkıp gelen Çetin abimiz “Allah’ıma şükürler olsun, bugünleri de gördük” demesi azda olsa konuyu özetleyecektir.

Konferans Edirne ve Tekirdağ’dan da gelenler vardı. Kırklareli Üniversitesi talebelerinin konferans başlamadan yarım saat önce salona akım etmeleri ve konferans başladığında salonu tıklım tıklım doldurmaları, hatta merdivenlere oturup oradan izlemeleri görülmeğe layık bir haldi.

Ayrıca üniversitede görev yapan öğretim görevlilerinin de konferansı izlemeğe gelmeleri müşahede edildi. Hatta bir öğretim görevlisi bayanın kitapların dağıtıldığı standa gelip, öğrencileri tebrik etmesi ve “Çok güzel bir konferans düzenlemişsiniz Allah sizden razı olsun” demesi birçok şeyi anlatır nitelikteydi.

Konferans başlamadan önce teknik işlerin yapıldığı salona sunum hazırlığı için gittiğimizde “Ruba” ne demek diye teknik işlerin başında bulunan çalışan sorunca “Rumeli…” diye söylerken “Rumeli ha, çok güzel. Burada bir sürü etkinlik olur ama hiç Rumeli isimli bir kurum buraya gelmemişti” diyerek bu ismin çok hoşuna gittiğini, en azından bizim topraklardan bir vakfın faaliyeti diye bakması bile bizim hoşumuza gitti.

Konferans Kur’an-ı Kerim ile başladı. Akabinde 15 dakikalık bir sunum ve daha sonra Abdülhamid Oruç hocamızın sunumu ve ardından Bediüzzaman’ın talebelerinden Hamdi Sağlamer ağabeyin konuşmasıyla son buldu.

Konferans sonunda ücretsiz olarak küçük boy Risale-i Nur kitapları, Nur The Light dergisi, Peygamber Efendimizle ilgili hazırlanan küçük hadis el kitapçığı ücretsiz olarak dağıtıldı ve Ulegder’in bir çalışması olan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı satıldı. Ayrıca Ulegder ve NurNet.Org sitemizinde buroşürleri dağıtıldı.

Konferansta çekilen fotoğrafları görmek için tıklayınız…

Daha ayrıntılı bilgi için konferanstan kesitlerin yer aldığı aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansı

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansına Davetlisiniz

10 Mayıs Perşembe günü saat: 20:45’de başlayacak program. Kırklareli Üniversitesi Rektörlük Binası konferans salonunda gerçekleştirilecektir. Bu program Ruba Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenecektir.

Program:

Kur’an-ı Kerim

Sinevizyon

Abdülhamid Oruç (Radyo programcısı, yazar ve Kırklareli eski vaizi): Bediüzzaman’ın Üniversite (Medreset-üz Zehra) projesi.

Hamdi Sağlamer (Bediüzzaman’ın talebesi): Bediüzzaman’dan hatıralar.

Dua


Medresetüzzehra ve Eğitim-Öğretimin Niteliği

A- Ukulün yanında en ala bir mekteb kulub yanında en ekmel medrese vicdanlar nazarında en mukaddes zaviye olacaktır. Hem mekteb, hem medrese, hem tekke olacaktır.

B- “Fünun-u cedideyi, ulum-u medaris ile mezc ve derc” etmek ve bu sayede safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek

C- Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir, ikisinin imtizacından hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisin de taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.

D- Bir menzili mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi mecmaü’l-küll, biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şura olacak.

E- Mekteb (Darulmuallimin)’deki “intizam ve tefeyyüz ondan buna (medreseye) geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan (medrese) ona (mekteb) geçsin; tebeddül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun. (1996a, 125-134)

F- “Hem mekteb hem medrese olacak bir üniversite” (1997, 439)

Medresetüzzehra’nın Hedefleri

A- İslamiyete ve İnsaniyete hizmet

B- Maarifi “Kürdistana” medrese kapısıyla sokmak

C- Meşrutiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek

D- Kürt ve Türk ulemasının istikbalini sağlamak

E- İslamiyeti, onu paslandıran hikayat ve İsrailiyat ve taassubat-ı barideden kurtarmak…

F- Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarik ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun açmak

G- Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarıdır. En azından maksatta ittihatı sağlamak.

H- Kürdistan’da adet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek. (1996a, 125-134)

İ- “Arabistan, Hindistan, İran, Kafkasya, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsi ve umumi milliyet-i hakikiye olan İslamiyet milliyeti ile “inneme’l-müminune ihvatun” Kur’an’ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.”

J- “Felsefe fünunu ile ulum-ı diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaikiyle tam müsalaha etsin.”

K- “Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbiriyle yardımcı olarak ittifak etsin” (1997, 439-440)

Medresetüzzehra’nın Açılışı İçin Çabalar

1907 Kasımında İstanbul’a gelen Bediüzzaman, II. Abdülhamid nezdinde teşebbüste bulunmuşsa da, karşılık olarak kendisini hapishane ve tımarhanede bulmuştu.

II. Meşrutiyet döneminde, Sultan Reşad’ın da takdir etmesi ve 20.000 altın vermesi üzerine Van-Edremit’te medresenin temeli atılmıştı. Ancak Medresetüzzehra’nın binası bitmeden ve açılışı gerçekleşmeden I.Dünya savaşı başlamış ve bölgenin savaş alanı haline gelmesiyle de gerçekleşmesi mümkün olmamıştı.

Milli Mücadele sırasında İstanbul’da faaliyet gösteren ve TBMM’nin takdirini kazanan Bediüzzaman, davet üzerine 1922 yılında Ankara’ya gitmişti. Medresetüz-zehra’nın açılışı için yine faaliyetlerine devam eden Bediüzzaman, 200 milletvekilinden içlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu, 163’ünün reyi ile Doğu’da bir üniversite kurulmasını kabul ettirmişti. (1997, 439) Ancak bir ikinci yapım kararında inşaatına bile başlanamamış, kağıt üzerinde bir karar olarak kalmıştı.

Avrupalılaşma döneminde de, Doğu’da Medresetüzzehra’nın açılmasının zarurî olduğuna inanan Bediüzzaman, buna delil olarak ekser Peygamberlerin Asya’da, filozofların ise Batı’da geldiğini ve Asya’yı hakiki terakki ettirecek olanın fen ve felsefe değil, din hissi olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman, “bu fıtri kanunu nazara almayarak garplılaşmak namına an’ane-i İslamiyeyi bıraksanız ve ladini bir esas yapsanız dahi, vatan selameti için dine, İslamiyetin hakaikine katiyen taraftar olmak lazım ve elzemdir” demekte ve buna uyulmazsa “menfi ırkçılık”ın insanları ifsad edeceğini belirtmektedir. (1997, 46-61; Şahiner, 1998, 46-61)

Yukarıdaki yazı Ümit Alparslan’ın “Bir Model Olarak Medresetüzzehra Projesi” isimli makalesinden alınmıştır.

Diyanet: Alkolsüz Bira Olmaz!

DİYANET: ALKOLSÜZ BİRA OLMAZ

Diyanet İşleri Başkanlığı ise biranın alkolsüzünün olmayacağını belirtiyor. İçmenin caiz olmadığı aktarılıyor. Diyanet’in Alo Fetva Hattı, “Bu ürünlere dışarıdan alkol enjekte edildiği ve doğal meyveler gibi kendi kendine olmadığı için oranı önemli değil. Bu alkoldür ve caiz değildir.” diyor. Biranın, alkolsüz olmayacağını belirten Diyanet, “Alkolsüz bira reklam amaçlıdır. İnsanları biraya alıştırmanın çalışmasıdır. Dinen caiz değildir.” bilgisini veriyor.

Alkolsüz olduğu iddia edilen biranın Çanakkale Gıda Kontrol Laboratuvarı’ndaki incelemesi tamamlandı.

Hazırlanan rapor, reklamlardaki ‘alkolsüz‘ ifadesinin gerçek dışı olduğunu ortaya koydu. Üründe binde 26 oranında alkol tespit edildi. Psikiyatri Profesörü Nevzat Tarhan, olayın bir başka boyutuna dikkat çekerek “Sigara nasıl esrara kapı açıyor. Bu biralar da alkol bağımlılığına kapı aralıyor.” dedi. Tüketici Hakları Genel Başkanı Ömer Keser ise bu ürünün piyasadan toplatılması gerektiğini söyledi.

Gazete sayfaları bira, rakı ve alkollü içki reklamlarıyla dolu. Vatandaşlar, alkol tüketmeye çağrılıyor. Bazı bira reklamlarındaki ‘alkolsüz‘ ifadesi dikkat çekici. Kırklareli Üniversitesi öğretim görevlisi ve Yeşilay Kırklareli temsilcisi Ali Karakoç, işte bu ürünlerde alkol olup olmadığının tespiti için geçtiğimiz aylarda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Çanakkale Gıda Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü’nün kapısını çalıyor. Alkolsüz olduğu ileri sürülen biranın incelenmesini talep ediyor. Laboratuvarda yapılan inceleme geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Hazırlanan rapor, reklamlardaki ‘alkolsüz’ ifadesinin tamamen gerçek dışı olduğunu ortaya koyuyor. Buna göre, söz konusu üründe binde 26 oranında alkol bulunuyor.

Ali Karakoç, biradaki alkolün vakumla azaltılması sonucu ‘sözde’ alkolsüz bira üretildiğini anlatıyor. Karakoç, “Tadı normal bira tadına çok benzediği için, normal biraya ve alkole başlamayı kolaylaştırıyor. Çocukları ve gençleri alkol ile tanıştırmanın en masum yolu olarak bulunmuş, daha önce de birkaç kere denenmiş bir yöntem. 2008 yılı ‘Türkiye Ergen Profili Araştırması’ verilerine göre alkolü ilk deneme ve kullanma yaşı ağırlıklı olarak 12-17 yaş aralığında gerçekleşiyor. Bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 11’i yılda bir-iki kez de olsa alkol kullanıyor. ‘Alkolsüz’ denilen bira da bu süreci hızlandıracak.” diyor. İngiltere’de 18 yaşından küçükler için açılan alkolsüz bira satan birahanelere giden gençlerin hepsinin, 18 yaşına girerken alkollü birahanelerin ve meyhanelerin en sadık müşterileri olduğunu anlatıyor.

Kimya Profesörü Mustafa Nutku ise, “Oranı önemli değil, çocuklarımıza alkol ‘alkolsüz’ diye satılıyor.” ifadesini kullanıyor. Nutku, alkolsüz bira adıyla vatandaşın aldatıldığını kaydediyor. İçeceklerde binde 5 alkolü normal gösteren Türk Standartları Enstitüsü’nün mevzuatının değiştirilmesi gerektiğini anlatıyor.

Psikiyatri Profesörü Nevzat Tarhan ise olayın bir başka boyutuna dikkat çekiyor. Tarhan, “Sigara nasıl esrara kapı açıyor. Bu biralar da alkol bağımlılığına kapı aralıyor. Önlem alınmalı. Ürünlerin üzerine ‘alkole başlamada ilk adım olabilir’ yazılmalı.” şeklinde konuşuyor. Tüketici Hakları Merkezi Genel Başkanı Ömer Keser, alkollü biranın ‘alkolsüz’ diye satılmasının tüketiciyi aldatma olduğunu belirtiyor. “Bu biralar piyasadan toplatılmalı.” diyor.

İlköğretimde alkol kullanım oranı yüzde 15,4

Türkiye’de alkole başlama yaşı 11’e kadar düştü. 15 yaş üzeri kişi başı saf alkol tüketimi 1-1,29 litre olmakla birlikte, ilköğretim öğrencileri arasında alkol kullananların oranı yüzde 15,4. Ortaöğretimde yaşamı boyunca en az bir kez alkol kullananların oranı yüzde 45-50, son bir ayda en az bir defa alkollü içki içme oranı yüzde 16,5, (erkeklerde yüzde 31,5 ve kızlarda yüzde 10,6). Üniversite öğrencilerinde alkol kullanım yaygınlığı ise yüzde 43,0-53,9 ve hâlen içenlerin oranı yüzde 22,9.

Meyve sularıyla aynı rafta

Türkiye’de marketlerde alkollü biraların raflarına konulmayan bu ürünler, meyve suyu, meşrubat gibi gıda maddeleri ile aynı rafta satılıyor. Anne-babalar ise bu duruma karşı tepkili. Antalya’da oturan Resul Karakaya, 11 yaşındaki çocuğunun ne olduğunu merak ettiği için bir süpermarketten alkolsüz bira aldığını ancak içmediğini belirtiyor. Karakaya, “Market sorumlusu, alkolsüz bira olduğunu iddia etse de bu iddiasını destekleyecek bilgiye sahip değil. (Bir çocuğa nasıl bira satışı yapabilirsiniz) diye sorduğumda, bunun yasalara uygun olduğunu söylüyor. Bira firması yetkilisi, biranın içinde alkol olmadığını ve çocuklara satılabileceğini iddia ediyor.” diyor.

Çağlar Avcı / Zaman Gazetesi