Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Hicret (Şiir)

Asıl hicret, dinsizlikten  imana kaçmak,                          

Sonra, Allah’ı memnun etmeye çalışmak.

 

Ondan sonra, günah yapmamaya alışmak,

Sonra, sevaplı hayatın peşine koşmak.


Bu hayatın hesabına inanan başkadır,

Ona inanmayanın işi kargaşadır

 

Ateistten hayır beklemek, aptallıktır,

Ona güvenmek te, muhakkak bir saflıktır.

 

Haşre iman, kişiyi mutlak değiştirir,

İnsana, Cennet ve Cehennemi gösterir.

 

Sevabın neticesine, çok ümitlenir,

Günahının acısı de, onu titretir.

 

Ondan sonra, büyük günahlardan korunur,

Hedefi: Hâlikını memnun etmek olur.

 

Sonra  kararı, Allaha isyan etmemek,

Allahın rızası dairesine göçmek.

 

Bu durumda dini emirler,  kolay olur,

Böylece, Rabbin rahmetine kavuşulur.

 

Allah yolunda hicreti, emretti Kur’an,

Din yaşanamaz oldu mu, durulmaz bir an.

 

Masiyetten hicret, Müminin hedefinde,

Bâlâdan gelen emir’e uymak, gözünde .

 

Sonra, yapılmaz görünen işler oluyor,

Engel olacak dikenler, birden kuruyor.

******

Bizde, böyle bir imtihana tâbi tutulduk,

Hicret etmek için, hemen iknâ olunduk.

 

Çünkü, hidâyeti ruhuma vermişti Rabbim,

Din muhabbeti ile benim dolmuştu kalbim.

 

Böylece, âcz kuvveti ile çok şey yaptık,

Ne kadar çok kavileri, geride bıraktık.

 

Karar verip az paraya, her şeyimi sattım,

Şehitler diyarı vatana, adım attım.

 

Din için kaçtım, bıraktım o güzel vatanı,

Kabristanımda da, çok kefensiz yatanı.

 

Seyyareye bindirdim sekiz nüfusu,

Biraz eşya ile, ekmeği, soğanı  tuzu.

 

 Komşularla halallaştım, Bismillah dedim,

 Beni yoktan  yaradan Allaha, güvendim.

 

Ya Allah! Diye her şeyi aldım Göze,

Zaten Ona dayanan, ve illa çıkar düze.

 

Eğer bir kula Allahın tevfiki refik ise,

O kimse muhakkak bir gün çıkacak düze.

 

Ganî olan bir cömertten, iste  korkma,

O sana yaşamak için, bulacaktır lokma.

 

Hele Nur aşkı ile yola çıkılırsa,

Karşısında cılız kalır, kuvvet ve kese.

 

Sırp gümrükçü, bana denizemi bunları?

Zavallı bilmez, Allaha kul olanları.

 

Allah için hicret eden pişman olur mu,

Ne kadar zahmetle karşılaşsa yorulur mu.

 

Türkiye de ki Nur, beni kendine çeker,

Onun peşine, şuurlu muhakkak göçer.

 

Evet, ben hiç pişman olmadım geldiğime,

Çok şükretmem lazım, Rahim olan Rabbime.

 

Nurlarla bağlanınca, Allahın dinine,

Sonra acz tezkeresiyle, sığındık Kendine.

 

Gelmekteki  gayem yerini bulduydu,

Bununla benim ana isteğim olduydu.

 

Allaha duamız, bu yoldan ayırmasın,

Sonuna dek ayağımızı kaydırmasın. İnşaallah…

 

 Abdülkadir  HAKTANIR

www.NurNet.org

Allah’a Sığındım (Şiir)

Allah’ım ben günahkarım, sığındım affına,

Karar verdim katılacam tevbekarlar saffına,

Başka yerim yok, ben dayandım Gaffar adına,

Sana sığındım  çünkü Sen Gafuru Rahimsin.

 

Allahım bir hücreden yarattın bu hakiri,

Enva-i ni’metlerle, doyurdun bu fakiri,

Ne yazık ki olamadım, Rabbimin  şakiri,

Bağışla Rabbim, başka kapı yok ki gidilsin.

 

Allah’ım iç ve diş alemimi net görürsün,

Kur’anda dedin, hazır ol bir gün ölürsün,

Eğer günahları bırakmazsan, sürünürsün,

Günahımı afet Rabbim, Gafuru Rahimsin.

 

Beni hiçliklerden alarak, meydana attın,

Behaim yaratabilirdin, insan yarattın,

Bir munkîr yapabilirdin, Mü’minlerden yaptın,

Ümidi kesmedim, çünkü Gafuru Rahimsin.

 

Bizi küffardan alıp, ana vatana attın,

Masıvaya, asla muhtaç  olmadan yaşattın,

Şerefin büyüğü olan, Nurculara kattın,

Günahlardan koru beni, Rahimu Kerimsin.

 

Yine sonsuz şefkatinle, neslimi çoğalttın,

Sonsuz rahmetinle onları, nurlara kattın,

Rahmetinle âilemin, tamamını Nurlattın,

Allah’ım bu hal onlarda sona kadar gitsin.

 

Allahım çok şükür beni istihdam ettin,

Nurları  Arnavut diline çevirtirdin,

Nurları onlara ulaştırmaya Sebepsin,

Duam onları hidayete Rabbim erdirsin.

 

Fitne-i ahır zaman halkı, fazla sıkıyor,

Her taraftan düşmanlar, imana saldırıyor,

Korumazsan Allah’ım, hayatımız bitiyor,

Sen isyandan koru bizi, Rahimu Kerimsin.

 

Laik sistemler mü’minleri fazla eziyor,

Bir ve iki ayaklı şeytanlar saldırıyor,

Öte yandan nefsi emmare bizi boğuyor,

Onların şerrinden sen koru, çükü Hafizsin.

 

Gaffarsın Allahım kabul buyur tevbemizi

Rabbim  İmanımız hatırına koru bizi,

Yardımınızla bırakmayalım Nurlu izi,

Rabbim senden ricam, bu hayat ak yüzle bitsin. İnşaAllah…

 

Abdülkadir.Haktanır

www.NurNet.org

Her Şeyin Ana Maddesi Olan Atomlara Bir Göz Atalım

Bakın, cansız şuursuz gözle görülmeyen minnacık bir vaziyette olan atomların yaptıkları işlere: Onlarda kendi Kudretini ve yaptıkları işlerde kader kaleminin nasıl işlediğini Allah bize gösteriyor. Şimdi o küçücük zerrelerden meydana gelen eserleri Allah’ın Kuvvet ve Kudretinden başka hangi sebebe verebiliriz. Biz Müslümanlar meydana gelen o muazzam ve büyük eserleri tabiatçılar gibi cansız şuursuz atomlara verme hamakatına düşemiyoruz. Çünkü bütün tohum ve çekirdeklerin elementleri hidrojen, oksijen, karbon ve azot olduğu halde, çekirdeklerin ve tohumların içlerinde atomlarla çizilen o muazzam program hiç şaşırmadan bitkilerin vücudunda Allah’ın hikmeti kendini gösteriyor. Atomlardan meydana gelen, buğday tanesi ve o buğday tanesinden, binler buğday tanesi olmasını. Küçük bir çam ağacının çekirdeği, koca çam ağacını sırtında taşımasını görünce, Allah’ın kudretini mülahaza ederken hayretten kendimizi alamıyoruz.

Böyle muazzam bir hakikatin meydana gelmesini, tesadüfen rüzgar esti atomları oralara götürdü de oldu oluştu oyuncağına havale edemiyoruz. Çünkü o zerrecik atomcukların yaptıkları işleri görünce, o işler atomların  kuvvetlerinden milyarlarca büyük yükleri başlarında taşıdıklarını görüyoruz.

Böylece o koca işler ancak Allah’ın kuvvet ve kudretine dayanarak yapılabilir kanaatine varırız. “Çünkü, her bir zerre eğer Allahın memuru olmazsa ve Onun izni ve tasarrufuyla hareket etmezse; o vakit her bir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hatsız bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunmak lazım gelir. Çünkü anasırın (elementlerin) her bir zerresi, her bir cismi zihayatta (canlılarda) muntazam işler yapabilir, veya işleyebilir demek hamakattan başka bir şey değildir. Eşyanın intizamatı (düzeni) ve kavanini teşekkülatı (şekillenme kanunları) biri birine muhaliftir  (zıttır) onların niza matı (ölçüleri) bilinmezse işlenilmez; işlenilse de yanlış yapılır. Halbuki yanlışsız yapılıyor. Öyle ise o hizmet eden zerreler, ya bir İlmi Muhit Sahibinin ( her şeyi bilen birinin) izni ve emri ile ve ilim ve iradesi ile işliyorlar ve yahut kendilerinde öyle bir muhit (her şeyi içene alan) bir ilim bulunmak lazım gelir,” bu da imkânsızdır.     

Evet Nasıl oluyor da bir saksıdaki toprağa yüz çeşit bitki eksen, her birinin dalı, yaprağı, boyu, şekli şemalı, rengi boyası, hiç karışmadan farklı oluyor. Orada bir acı biberin tohumunu eksen zehir gibi acı olur. Aynı  saksıda bir kavun çekirdeği eksen, kokusundan tadından ağzın sulanır. Şimdi o saksıda meydana gelen akıl almaz işleri, zerre gibi küçük sebeplere havale etsek, lazım gelir ki, ya o saksıda küçük küçük, belki çiçekler sayısınca makineler bulunsun veyahut o parçacık topraktaki her bir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, ve çiçeğin çok çeşit inceliklerini canlılıklarını yapmasını bilsin. O zerre âdeta bir ilah gibi sonsuz ilmi ve sınırsız iktidarı bulunsun. Bunu aklı başında olan hiç kimse kabul etmeye yaklaşmadığına göre, Bu işleri yapan ancak ve ancak her şeyi hikmetle yaratmaya Kuvvet ve Kudreti yeten, uzaktan komandolu iş gören yaratma gücüne sahip olan  Şanı yüce Allah yapabilir demeye mecbur oluruz.

Evet o zerrenin  havada yaptığı işleri, gördüğü vazifeleri düşünen insan için o kadar hayret verici ve şaşırtıcıdır ki, tarif edilmez. Mesela bütün dünyada ki telefon, telgraf,  radyo ve cep telefonlarına getirilen sedaları ve konuşulan çok çeşit ve sayısız sesleri hiç karıştırmadan nakledildiğini aklımız kulak vasıtası ile gördüğü zaman, ne diyeceğiz? Yoksa ey hava zerresi! O minnacık vücudunla o kadar sayısız işleri başarıyla yaptığın için, ver elini ayağını öpeyim mi diyeceğiz; yoksa sen bu işlerden anlamazsın, bu işleri sana yaptıran ancak ve ancak, biz insanları çok seven, zerre ile güneşi kudret elinde tutan, ve çok ince  ölçülerle onları döndüren, çeviren ve her şeyi hikmetle yapabilme gücüne sahip olan  Allah’tan başka hiç kimse yapamaz mı diyeceyiz? Bunu siz söyleyin…

Ey aklı başında olan insan! Amerika’da veya diğer yerlerdeki yakınlarınla konuşmak için cebindeki telefonunu kulağına koyduğun zaman, her zaman olmasa da şu sözü demeye unutma ha! Aman Allah’ım ne kadar kudret sahibisin ki, bu havadaki zerrelere öyle bir emir vermişsin ki, bu kadar sesleri karıştırmadan kulağımıza getiriyorlar. Hatta o telefonu ben icat ettim diyenleri de, onların akıllarını da Zatınız icat etti. Her zaman olmasa da bazen abdest al secdeye kapan ki telefonun şükrünü eda etmiş olasın. Çünkü önceden sevdiklerinden uzun zaman mektupla haber alamazken, şimdi telefon sana aynı anda haberi ulaştırıyor. Ne diyorsun, yoksa yanlış mıyım siz söyleyin?  Sakın, bu işleri minnacık hava atomlarına verme ha! Yoksa büyük hata etmiş olursun.

Nasıl ki: Akılsız-deli gözsüz ve işitmesi olmayan bir adam Mercedes fabrikasına gidip orada muntazam işler yapsa. diyeceksin ki o kendi kendine yapmıyor. Muhakkak o işleri ona başkası yaptırıyor. Aynı onun gibi o atom için de diyeceksin ona o şişleri başkası yaptırıyor.

Bu ve buna benzer ciddi meseleleri sizinle paylaşmamın tek sebebi, hem materyalist ve natüralistlerin neticesiz boş fikirlerini öğrenmek, hem de bizi yoktan var eden Allah’ımıza karşı vazifemizi yaparken gayretli olmaya yarar ümididir.

Not: Bu gibi hakikatleri aklı gözüne inmiş materyalistlerden sormayalım mı ne dersiniz? Çünkü bu hakikatte mühim bir  ders var değil mi ?

Bu hakikati dostlarla da paylaşmaya ihmal etmeyelim!

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Bencillikten Uzak Yaşayan Müslümanın Hali

Evet! Biz yalınız insanlara karşı değil, belki bütün mahlukata karşı muhabbetle, şefkatle yaklaşmak lazım olduğunu bilmeliyiz. Bilhassa gençlere karşı o şefkat galip gelmesi lazım. Çünkü bugünkü gençlerin en yakınları olan, anne babaları onlara sahip çıkmadıklarına göre, onlar şefkate çok muhtaçtırlar. Onlara yardım edelim. Çünkü onlar bu  kötü asırda yaşadıkları için, düştükleri olumsuz hayattan kurtulup sadakatle kendi hak dinlerini yaşamağa karar vermenin ehemmiyetini öğretebilsek, büyük bir iş yapmış oluruz. Biz halimizden şikâyet değil, bu kötü devirde dünyaya geldiğimiz için kısmetimize razı olmalıyız. Yeter ki  bize vaat edilen o büyük kazançları kaçırmamaya gayret edelim.

Sakın unutmayalım ki, neticesi alınamayan işler boşa gidebilir. Biz eğer genç isek, hislerin baskılarına mahkûm olmadan, yaşamamız çok önemlidir. Karşımızda hiç âile terbiyesi görmeyen hanımlar vücutlarını sokakta sergiledikleri için, bizi çok üzüyorlar. Hanımlığı gitmiş o hanımlar, çıplak yerlerini kınından çıkarılmış hançerler yapıp onlarla erkeklere saldırıyorlar. O müthiş silahlardan yara almamak için, Allah korkusunu kalbimize yerleştirmeye çalışacağız. Ondan sonra eğer evli değilsek ve elimizde imkân varsa bu saldırıdan yara almamak için, kötü biriyle evlenmemek için, sabır ve teenni ile hareket ederek, iki cihanda bizi mes’ud edecek bir yuva kurma çaresine başvuracağız.

Sizden soruyorum bunun manası nedir? Bir kadın beyinin yanında daha fazla mutfak elbisesi ile durursa, ne zaman misafir gelir veya herhangi yere gittiği zaman, veya pazara çıktığı zaman yeni elbiseleri giyip dudağını kaşını yüzünü boyamanın sebebi nedir, siz söyleyin? Bundan iyi bir mana çıkarmak mümkün mü? Ben başkasını yırtık pırtık, veya kirli elbise ile çıksın demiyorum, Fakat Müslüman ince görüşlüdür, kaba görüşlü olamaz.

Dedim ya! Arkadaşlar la ve yahut hangi toplumda otururken mümkün mertebe boş konuşmakla vaktimizi geçirmeyeceğiz, arkadaşların da faydalanacakları kelimeleri konuşmağa gayret edeceğiz.

Bugün herkesin ana vazifesi kendi imanını kurtarıp, imanın icabını yerine getirdikten sonra, başkasının da imanının kurtulmasına yardımcı olmaya çalışmaktır. Nasıl bir devirde yaşadığımızı bir düşünün! Aynı anne ve aynı babadan doğan iki çocuk, kendilerine arkadaş edindiklerinin te’siri altında kalıp,  doğu ve batı kadar biri diğerinden farklı ahlâka sahip oluyorlar. Biri imansız diğeri melek gibi en ufak bir günaha tenezzül etmez. Kafalarına farklı kültür alan bu kardeşler, beraber yaşayıp geçinmelerine imkân  yoktur. Çünkü biri alıştığı dinden uzak arkadaşı ile hayatını devam etmek ister. Öbürü de, eğer bilgisi yetiyorsa, hem ona ters bakan ağabeyini kurtarmaya çalışacak, hem de ister istemez kendi inancına göre seçtiği arkadaşlarla kaynaşacak.

Şimdi, biz Allah’ımıza  ne kadar şükretsek azdır ki, ortalıkta o kadar çekici olumsuz kuvvetler mevcutken, Allah’ın  rahmet ve hidayeti ile gençlerden bir çoğunu görüyoruz ki, önceden yaşadıkları olumsuz hayata, yeter artık deyip terk ediyorlar. O hayata bir daha dönmemek için, Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserlerinden ders yapılan dinî sohbetlere gidiyorlar. Orada sağlam bilgilerle imanlarını takviye ediyorlar. Görüştükleri arkadaşları, onları sinelerine basıp kendi öz kardeşleri gibi seviyorlar. Onlar yeni gelen kardeşlere, oh benim kardeşim ne kadar cesur ve bahtiyarsın ki, geleceği karanlık olan kimselerden kurtulabildin.

Evet! Hiç alakası yokken, sohbetlerimize yeni gelenlere, daha önce biz de senin gibi idik deyip “muhabbet fedaisi” gibi davranıp, kalp kıracak yerde, gönül yapma yoluna gidiyorlar. Bu kardeşler hedefini sağlam tayin edip, başka genç kardeşlerin manevi yaralarını tedavi etmek için, maddi hiçbir ücret beklemeden çalışıyorlar. Bunlar yeni gelenlerin kurtulmalarına yardımcı oluyorlar. Ben onları görünce çok seviniyorum. Orada devamlı kalanları hem de oraya yeni gelenleri tebrik edip alkışlıyorum.

Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; “Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, bir fiyat ister. Cehennem de lüzumsuz değil. Çünkü bazılarının yaptıklarını görünce, onu yalınız cehennem paklar diyoruz.”Peki cennetin fiyatı nedir? Allah’ın emirlerine noksansız uymak ve her tarafımızdan bizi saran düşmana mağlup olmamaktır. Bize düşen, önceden İslâm dışı yaşadığımız hayatı bir an önce bırakabilme çarelerini arayıp bulmak, ondan sonra Allah’ın yolunda sonuna kadar devam etmektir. Ondan sonra, âile efradımızdan başlayarak, sözümüz geçtiği kimseleri de kurtarmaya çalışarak onlara da te’sirli kelimeler konuşmak,  başkalarını kurtarmak yolunda emek harcamaktır. Evet, İstikbalin teminatı benim Nurlu delikanlı kardeşlerim! Size sesleniyorum!

Unutmayalım ki zaman cemaat zamanıdır, ferdi hayat sürdüren ne kadar dâhî de olsa aile efradını koruyamıyor. Cemaatler içinde bu zamanın şerrinden korunabilme gücü daha fazla olanla irtibat kurabilsek bizim için çok daha faydalı olacak. Yukarıda da dedim, Risale-i Nur eserleri bu zamanın ihtiyacına rahatlıkla cevap verdikleri için, 60 küsur yabancı dile tercüme edilip, başka milletlerde sahip çıktığına göre biz hiç çekinmeden onları okumalıyız. Anlamadım demeden devam etmeliyiz, okumamızı ilerletirken göreceğiz ki okudukça kitapların manasını anlamamız ilerliyor. Çünkü o kitaplar (Türk dil kurumu başkanı)Ermeni asıllı Agop Dilaçarın  uydurukça dili ile yazılmamıştır, belki bizim ana dilimiz olan eski değil eskimez dilimiz olan: asrımızın Mesnevisine yazan Mehmet Akifin dili olan Osmanlıcayla yazılmıştır

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Ahseni Takvimde Yaratılan İnsan (Şiir)

Bu insan kendi şerefıni  bilmeli,

Mu’cize varlık olduğunu, görmeli,

İnsan insanlığın hakkını vermeli,

Sonra, şakirin zümresine girmeli.

 

Allah kâinatı süzerek insan yapmış, 

İnsana “Ahseni takvim,”ismini takmış,

Çok safhadan geçirip, meydana atmış,

Allah’ına şükrünü unutma kardeş.

 

Sonsuz ni’metlere sahip olan insan,

Onun gibi bir mahluk yok, buna inan,

Senin en büyük hasletin olan iman,

Bunlar için, çok şükür de bulun kardeş.

 

Fezalarda yarışan, eşsiz bir mahluk,

Onu, çok cihazlarla süslemiş Haluk,

Onun sırtına yüklemiş, birçok hukuk,

Allah’ına şükürsüz, yaşama kardeş.

 

Neden görmezsin şerefli makamını,

Bilebilsen taşıdığın nişanını,

Sen dikkatli ol koru eşsiz şanını,

Yoksa, hesap gününde işin zor kardeş.

 

Sahip çık, mümtazu bi-misal şanına,

Sakın aldanma, nefisle şeytanına,

Ağır hesapların, toplanır yarına,

Uyan, yoksa pahalıya patlar kardeş,

 

Yakışırmı, hislerin mahkumu olmak?

Cennet gibi bir hayata tekme vurmak?

Sonsuz cehennem azabını haklamak?

Bu insan için ma’kul şey değil kardeş,

 

Nolur hakkını ver, sendeki şerefin,

Takip et yolunu, ecdad ve selefin,

Yoksa çok pişman ettirir, anı “defnin,”

O tatlı canın çıkmadan, uyan kardeş.

 

Ne sebep günaha girmek, varken sevap,

Unutma ki, hayattan verirsin hesap,

Günahkarları bekliyor, çetin azap,

Cennet varken, cehenneme koşma kardeş.

 

Ey mahlukatın en şereflisi insan!

Kur’an’ı dinle, insana o verir şan,

Yoksa, o son günde çok olursun pişman,

Günahtan korun, cenneti haket kardeş.

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org