Etiket arşivi: bayram yüksel

Bayram Yüksel Ağabeyin Vefat Yıldönümü (19 Kasım)

19 Kasım 1997′de Avrupa hizmetleri için yaptığı bir seyahat esnasında trafik kazası geçiren; Seyyidü’l-Mürselîn’e (s.a.v) ve Üstadına kavuşan ve kabri Barla Mezarlığında bulunan Üstadımızın “manevi evladım, fedakar hizmetkarım” dediği Bayram Yüksel Ağabeyin şerefli ruhuna Cenabı Hak nurların harfleri adedince rahmet eylesin.

Bayram Yüksel Kimdir? için Tıklayınız..

Ruhu mübarekeleri için el-fatiha..

Saflık ve Sadakat Sembolü; “Bayram Yüksel”

Afyon’un Bolvadin  ilçesinin Kemerkaya köyünde doğdu.1948’de Bediüzzaman’ın hizmetine girdi. Askerlik dönüşü Bediüzzaman “Ben seni vermeyeceğim , ben seni vermeyeceğim“ der kendisine. Bediüzzaman onun köyüne kadar gider. Köyüne iki defa gitti, ikincisinde razı oldu ve geldi. Bediüzzaman’ı ilk defa on altı yaşında Afyon Hapsinde görür. Emirdağ’da Salı günleri gelir Üstad’ın evini temizler yemeğini yapar ve gider. Kore’ye gönderir Bediüzzaman onu . ilk defa Zübeyr , Ceylan ve Bayram Abi Üstadın yanında kalmaya başlarlar, ondan gönce Üstad kimse ile birlikte kalmaz. Bayram için Bediüzzaman “ Ceylan Abi’ye Bayram’ı kerih görme , ileride büyük hizmet görecek. Menderes gelse Bayram’ı bana şöför olarak ver dese , Risale-i Nurları neşredeceğim “ dese ben Bayram’ı vermeyeceğim”  der. 27 numarada bizimle sabah eder, uyuyanları gül suyu ile uyandırırdı. Hizmete gidecek imkanların şahıslara gitmesine kızardı.

Tuvalet temizlemek de hizmettir , yemek yapmak da “der. Üstadın elinin öpülmesine ve yüzüne bakılmasına karşı çıktığını söyler. Hediyelere karşı bizde nefret uyandırmıştı. Kendisine hediye gelen karpuzu on beş gün bekletir ve sonra onlara yedirir, çürümüş karpuz yenmez, böylece onlara hediye almamaları konusunda ders verirdi. Bir gün eve gelen komsere “Ahmak  herifler , asıl polis biziz, siz polis değilsiniz. Risale-i Nur kalplere bir yasakcıdır” dedi. Çorba, patates, yumurta ve yoğurt arada sırada da et yerdi. Yaptığım yemeği benden satın alırdı, ben yüz para isterdim, o da beş kuruş verirdi. Konya’dan gelen talebelerine “bana hizmet değil tesanüd lazımdır”der.”Kardeşim Risale-i Nur bir fabrikadır, bu fabrikada ecnebiler bile çalışır” derdi.

Bir gün  Ağlasun dağına çıkmıştık,  orada yüksek bir kale vardı,  oraya çıktı, o hep yüksek yerlere çıkardı. Ben o sırada Cevşen okuyor “ Benim sonum ne olur, benim sonum  ne olur “ diye düşünüyordum.  Onda Üstad ona bir şamar vurur “keçeli sen sonu düşünme senin sonun iyi olacak “ der. Kardeşlere “ Risale-i Nur’un şaşaalı bir devri gelecek , fakat inşallah ben görmeyeceğim. Mustafa Sungur kabrimde bana nurları okuyacak , ben temaşa edeceğim, kabrimde toprağın altında daha halisane dinleyeceğim “ derdi.  Çayı kıtlama içer ve öyle içmeyi tavsiye ederdi. Limon isterdi çaya yoksa limon tuzu aldırırdı. Muallim gelince muhakkak kabul eder ve “öğretmenin ortası olmaz,. Ya minarenin ucundadır,  veya dibindedir.  Param olsaydı muallimlere hergün on altın verirdim “  der.Dindar bir muallim alayı illiyin de dinsizi de esfeli safilindedir” derdi.

Eserler yazılırken Üstad bir noktaya bakar ve” yaz kardeşim “ diye başlar.Şamlı Tevfik “ çok süratli söyler ve ben de süratli yazardım” der.  Bir saatte yazdığı eseri bir günde temize çekemediğini söyler. Şamlı’nın eşi “ Efendim bunu sana veriyorum. Bu sana yardım etsin , onun yapacağı işleri ben yaparım” Bediüzzaman o hanımı has talebeleri içinde sayar ve ona dua eder.

Üstad Arapça risaleleri izah ederek okur.Risale-i Nur Risale-i Nur’u izah etmiş derdi. İnönü “Elli bin lira vereceğim onu zehirleyin “demiş. Bayram Abi  Üstad’la şehrin dışına çıktığımızda , birimiz elli metre sağında , solunda , önünde arkasında dört kişi olarak yürürdük. Kim gelse yanına sokmazdık, biz konuşurduk.

1926 da Nurun ilk Kapısı isimli eserini yazar. Barla’dan Eskişehir hapisanesine giderken eseri Sıddık Süyelman’ın tavanına saklamışlar, 1957 de kitap bulunmuş , Üstad kitabı görünce o kadar sevindi ki “Yazık vallahi billahi böyle bir kitap olduğunu unutmuştum, çabuk bunu yazın “ dedi. Üstad eve gelince fareler ve kuşlar haber verirdi, fareler zıplarlar, kuşlar cama vururdu. Üstad Bayram Abi’nin Cevşenine yazmış. “ Benimle gelen  perişan kalmaz. Benimle gelen ruzi mahşerde perişan olsa  o benim sırtımın yükü olsun. Yeterki bu daireye olan ahdini bozmasın” ve “Risale-i Nur’un bir yerden biri yere götürmek on komünisti öldürmekten  daha sevaptır”derdi. Bayram Abi’ye “ Senin hizmetin bana dokunmuyor, Sungur ile Ceylan’ın hizmeti dokunuyor “ derdi. Çünkü onlar Üstadın makamını biliyorlardı. Dua listesi beş metre boyundaydı. Ne  kadar işi acele olursa olsun tesbihatı yapardı.

Dershanelere çok önem verirdi Üstad, bir deshane açıldı mı  mutlaka kendi giderdi. Gidemezse bizleri gönderirdi, o benim evimdir “ derdi. Üstad “ şunu yapın bunu yapın demez şöyle yapsak nasıl olur “ diye sorardı. Ondan habersiz bir yere çıkamazdık ve konuşamazdık kimseyle , döndüğümüzde bize sual sorardı.Bir dakika boş durduğunu görmedik, ya okur ya tashih ederdi.” Tashih ederken hafızam  telif anındaki gibi aynen geliyor “ , “Sizin gibi gazete gibi okumadım , anlayarak okudum “ derdi.  Bir veya iki günde çamaşır değiştirirdi, çamaşırlarını ben yıkardım, kirli ile temizi fark edemezdim. Mübarek teri çok güzel kokardı. Bu talebelerine defalarca Kur’an ‘a el bastırarak yemin ettirir, davaya sadık kalacaklarına , meşrebe sadık kalacaklarına dair. Tarihçei Hayat için  “ on ordu kuvvetindedir, onu okumayan bilmeyen risalelerden tam feyiz alamaz” derdi. Hemen namaza durmaz tekrar tekrar tövbe eder sonra başlardı.

Şafii olduğu halde Cuma namazına gider ve bizi de gönderirdi. “Said yaşlanmış demesinler  diye iki günde bir bazen bir günde traş olurdu. Aslına bakmadan tashih eder hiç hata yapmazdı. Barla’daki çınar ağacına çok önem verir, Menderes dese şu ağacın bir dalını kessek, Risale-i Nurları bütün dünyaya dağıtacağız dese razı olmam “ der ve o ağaca dua ederdi. Üstadımız hayatta iken ne söylemişse o çıkmıştır. Kore savaşı sırasında açıkca inayet altında olduğumu gördüm, on bin Çinlinin arasında kaldım yine beni görmediler.Havan topu kafama değdi gitti başka yerde patladı. Üç şeyi sevmezdi , hastalığı , yorgunluğu ve işi havale etmeyi.  Hayvanlara bakar bunlara sizin kadar önem veriyorum , derdi. Bayram Abi bu kitapları bir yazıyor biz okuyoruz , derdim, o da  “Bu kitapları kainat okuyacak dünya devletleri Risale-i Nuru kanun olarak kabul edecekler” derdi. Ben Hüsnü Bayram ve Zübeyr Abi ile Urfa’ya gittik, aynı arabada.İpek Palas’da herkesi kabul etti, elini öptürdü, adeta vedalaştı. Sembolik paraları bile hizmete katardı.  Hiç gıybet ettirmezdi.

Dua ederken ellerini omuzlarına kadar kaldırır elleri omuzuna bakardı.

Bayram Abi 19 Kasım 1997 de  Almanya dönüşü Bulgaristan’da geçirdiği bir trafik kazasında öldü.

24 Kasım da Barla’ya defnedildi. Defin sırasında çok hazin haller yaşandı, gözyaşları içinde defnedildiler. Sungur Abi konuşma yaptı. Üstad’ın bir hatırasını nakletti. “ Hafız Ali’yi kabirde müşahade ettim , kabir suallerine tıpkı mahkemede yaptığı müdafaalar gibi cevap veriyordu. Ayakta  kollarını yukardan aşağıya , aşağıdan yukarıya  baştan başa sallayarak  ve işaret parmaklarını uzatarak  Risale-i Nurlardan cevaplar veriyordu. ”Üstad’ın da vefatında Kayalar Ağabey “üstadın münker nekire bütün nurları birden okuduğunu “söyledi.

Allah onlara rahmet  bize merhamet etsin.

Prof. Dr. Himmet Uç

ww.NurNet.Org

Git Bediüzzaman Sana Nasihat Etsin…

Eski Van Müftüsü Abdürrahim Kaya:

“Efendimiz (a.s.m.) bana “Git Bediüzzaman sana nasihat etsin!” dedi

Bediüzzaman Said Nursî’yi Isparta’da ziyaret ederek görüşen, uzun yıllar Van’ın çeşitli ilçelerinde müftülük yapan Abdürrahim Kaya, bu ziyaretini Efendimizin (a.s.m.) tavsiyesi üzerine gerçekleştirdiğini söylüyor.

Uzun yıllar Van’ın çeşitli ilçelerinde müftülük yapan Abdürrahim Kaya, Bediüzzaman Said Nursî’yi Isparta’da ziyaret ederek kendisiyle görüşmüş birisidir.

Geçtiğimiz ay yaptığımız Van ziyaretinde kendisiyle görüştüğümüz Abdürrahim Kaya, bize Üstad’ı nasıl ziyaret ettiğini anlattı. Kaya’nın anlatımıyla Üstad’ı ziyaret etmesi şöyle:

Ben 1955’ten 1958’e kadar Van’da imamdım. Akşam ile yatsı arasında camide Risale-i Nur okurdum. Cemaat da dinlerdi. Caminin bir hücresi vardı, orada okurduk. Hatta o odanın ismine guref-i cinan derdik. Benim talebelerim de orada Arapça ders okurdu.

Bir gün ders okurken bazıları dediler ki:

“Biz Üstad’ı Mehdi olarak biliyoruz.”

“Valla dünyada en büyük âlim olduğunu biliyorum, ama Mehdi olduğunu bilmiyorum” dedim.

O gece yattım, rüyada çok susamışım. Su arıyorum. Bulanık su buluyorum ama içilecek gibi değil. Yine gidiyorum, büyük havuzlar görüyorum, yine bulanık içilmez sular. Gittim bir bağ evine, baktım bir testi su, testinin dışına da sızmış, oturdum, testiyi ağzıma kaldırdım. O kadar hoş bir suydu ki, hayatımda öyle tatlı ve hoş bir su içmemiştim. Uykumda rüyayı “Üstad Hazretleri’nin kitaplarının yanında çok kitaplar var. Ama Üstad’ın kitabı o testideki tatlı su, diğer kitaplar da havuzlardaki bulanık suya benziyor. Öteki sular bana yaramadı, o bana yaradı” şeklinde tabir ediyordum. Uyandım, dedim bu rüyanın tabirini rüyada iken yapmışım.

Bediüzzaman, nasihat etsin

Aradan birkaç gün geçtikten sonra bir kitabında diyor ki: “Beni on dört kere zehirlediler. Ecel birdir, tagayyür etmez, hastalık ise devam ediyor!” Buna da bir türlü inanamadım. Dedim belki bunu talebeler yazmıştır. Bunun üzerine bir rüya daha gördüm.

Rüyada Devr-i Saadet’teyiz. Peygamberimiz (a.s.m.) hayatta… Bir şehre gidiyor. Ben tek başıma ziyaret etmek istiyorum. Şehrin ortasında bir tepe var. Bir yol o tepeden aşağı gidiyor, biri geliyor. Bir dere kenarında bir katlı ev, iki oda bir salonu var. Yolun üstündeki bu evin Peygamber Efendimizin (a.s.m.) evi olduğunu biliyorum. Dedim, gidip ziyaret edeyim. Fakat orda bir çimenlik vardı. Elli-altmış metre, tek olduğum için utanıyorum gitmeye… Baktım yukarı yoldan iki kişi geliyor. Birisi sarıklı sakallı, evin içinde bir tarafa geçti. Dedim bu peygamber değildir. Baktım bir tane daha geldi, tam pencerenin önüne sakallı sarıklı, içimden onun Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olduğuna kanaat getirdim. İkisi birbiriyle musafaha yaptılar. Ben dört-beş metre yaklaştım. Baktım onlar dere kenarındaki yola girdiler, gidiyorlar. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) beni görünce geldi. O çimende oturdu, “Sen de otur” dedi. Ama yine ziyaret edemedim. Sohbete başladı. Tam bir saat sohbet yaptı. Uyandım, o bir saatlik sohbetinde bir cümleden başka hiçbir şey hatırımda kalmadı. O da şuydu: ‘Bediüzzaman’a git, sana nasihat etsin!

Bediüzzaman’ı ziyaret

O sıralar her ayın başında Ankara’da diyanette müftülük imtihanları vardı. Nurşin Camii imamı Molla Ali ile beraber imtihan için Ankara’ya gittik. O zaman Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu idi. Makamına girdik, ikramda bulundu. “Zahmet etmiş gelmişsiniz. Şimdiye kadar her ayın başında imtihan yapılıyordu, Fakat şimdi her altı ayda bir yapılacak. Ankara dışında on bir vilayette olacak. Altı ay sonra nerede isterseniz imtihana girebilirsiniz” diyerek personel müdürünü çağırdı. “Bunların imtihan giriş vesikalarını yap ver, altı ay sonra nerede isterlerse orada girsinler” dedi. Biz giriş vesikalarını aldık.

Ayrılacağımız sırada arkadaşa, “Molla Ali, biz Ankara’ya gelmişken Üstad’ı ziyaret edelim!” dedim.

“Valla çok iyi olur” dedi. Orada bulunan talebelere “Nerededir?” diye sorduk. “Bir hafta önce buraya gelmişti. Buradan Eskişehir’e gitmiş” dediler.

Biz biletimizi Eskişehir’e kestik, gittik. O gece orada kaldık. Bize orada, “Bir gece burada kaldı, ertesi gün Emirdağ’a gitti” dediler. Sabahleyin Emirdağ’a gittik. Bir kahvede oturduk. Yaşlı bir adam vardı, ona sordum. Bir yer gösterdi, “Bak bu oda ona mahsustur. Bir hafta önce gelmiş, bir gece kalmış, Afyon’a gitmiş” dedi.

Biz kalktık Afyon’a gittik. Otelci gence sorduk. “Valla bir hafta önce gelmiş, benim otelin odasında bir gece yatmış, onun yattığı odayı ben size vereyim” dedi.

O gece orada kaldık. Sabah erkenden namazdan sonra tren istasyonuna gittik. Biletimizi Isparta’ya kestik. Biz bir otele valizimizi bıraktık. Birkaç gün burada kalırız diye düşünüyorduk. Bir kaç sefer gidip ziyaret ederiz diyorduk. Rüştü Çakın Bey’in adresi vardı. Gittik onu bulduk. Çay ısmarladı, çay içtik.

“Üstad burada mı?” diye sorduk. “Buradadır, ama ben heyecandan gidip ziyaret edemiyorum!” dedi. Üstad’ın kaldığı yeri tarif etti, gittik. Baktım çocuklar orada oynuyorlar. Onlara “Şark’tan gelen çok derin bir âlim var. İsmi Molla Said-i Meşhur, siz tanıyor musunuz, nerede oturuyor?” diye sordum. “Biz tanımıyoruz!” dediler. Baktık bir hanım başını çıkararak, “Ağabey kimi soruyorsunuz?” dedi.

“Derin bir hocadır onu arıyoruz” dedik. “Siz Üstad Bediüzzaman Said Nursi’yi arıyorsunuz. Bediüzzaman’ı yediden yetmişe herkes bilir, gidin orada bir sokak var, kime rastlarsanız size gösterirler.”

Hakikaten oraya vardık, “Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin evi nerededir?” diye sorduk, bize “Numaraları say, 36 numaradadır” dediler.

Gittik 36 numarayı bulduk. Kapıyı çaldık, Allah rahmet etsin Bayram Yüksel açtı. Kapıya bir levha yapıştırmışlar, onu bize okudu. Levhada, “Bugünlerde ben çok hastayım. Beni takip etmektedirler. Risale-i Nur’un talebeleri dünyanın her yerinde bulunmaktadır. Uzaktakiler ve yakındakiler ziyarette birdir. Beni ziyaret etmek isteyen Risale-i Nur okusun. Her bir risale bir Said hükmündedir!” yazıyordu.

Bu yazıyı okudu bitirdi. Ben gördüğüm rüyaya güvenerek, “Sen lütfen git söyle, bakalım ne diyecek” dedim. “İsminiz nedir, nereden geliyorsunuz?” dedi. “Van’dan geliyoruz, imamız” dedik. “Orada bir cami var, kapalıdır, gidin on beş dakika orada bekleyin, gelin zili çalın!” dedi.

Gittik, geldik, zili çaldık. İkinci kattan pencereden başını çıkararak, “Gidin on dakika daha bekleyin!” dedi. Gittik on dakika daha bekledik. Ceylan ismindeki talebesi gelerek, “Üstad sizi bekliyor” dedi.

Gittik içeri girdik. Üstad somyada iki yastık arkasında yarım yatmış gibi duruyor. “Gelin oturun” dedi. Oturduk. Tıpkı Peygamberimizi (a.s.m.) tam ziyaret edip elini öpemediğim gibi onun da elini öpemeden oturdum. Zübeyir Ağabey yanına çağırdı. Üstad, “Konuşmalarımı anlamayabilirler, sen tekrar et” dedi. Gerçi ben yüzde doksanını anlıyordum ama yine de Zübeyir Ağabey hepsini bize tekrarlıyordu. Derken konuşma sırasında, “Zındıklar beni on dokuz kere zehirlediler!” dedi. Demek okuduğum kitaptan sonra beş defa daha da zehirlemişler, on dokuz olmuş. Eğer Peygamberimiz, rüyada “Git Bediüzzaman sana nasihat etsin!” demeseydi, ben buna tesadüf diyecektim. Peygamber Efendimiz beni gönderdiği için tam kanaatim geldi ki bu bir keramettir.

Ben sormadan cevap verdi. Epey daha sohbet etti. Van’da Nurşin’de, Erek’te kaldığını söyledi. Arvasileri sordu, kim var, kim yok dedi. Duvarda bir resim asılıydı. “Bunlar Avrupa’da Risale-i Nur’un bereketiyle hidayete gelen kimselerdir!” dedi. Bize “Paranız var mı?” diye sordu. “Var” dedik. “Bizi zındıklar çok takip ediyorlar, bu gece kalmayın, gidin istasyona, ikindi namazını kılın, tren gelecek, binin gidin. Beni soranlara da selamımı tebliğ edin!” dedi.

Zübeyir Ağabey’e Üstad’ı ziyaret edemediğimi söyledim, “Yaklaş” dedi. Tam elini öpeceğim sırada o benim alnımı öptü. Arkadaşımın da alnını öptü. “Ben sizi buradaki talebelerim gibi talebeliğe kabul ettim! Fakat o şartla ki daima beni duanızda dâhil edeceksiniz” dedi. O şekilde çıktık geldik.

İhsan Atasoy / Moral Dünyası

Almanya Hückelhoven Medrese’sinden Binler Selâm Var

Cenab-ı Erhamurrahimine hadsiz şükürler olsun ki, bizi kendisine muhatap seçmiş ve kendisini her bir vesile ile tanıttırıyor ve sevdiriyor. Kâinattaki zerreler adedince Rahman ve Rahim olan Rabbimize hamdu senalar olsun ki, bizi hizmet-i imaniyede istihdam eylemekle beraber, bu hizmet-i nur ile müşerref eyledi.

Avrupa’daki ve bilhassa Almanya’daki hizmet-i nur ve imaniye yıllara dayanmaktadır.

Merhum Ali Uçar, Bayram Yüksel ve diğer sadik ve sebatkâr olan ağabeylerimizin gayret ve fedakârlıkları ile bugünlere geldik, elhamdülillah. Risale-i nur’un güzel hakikatleri ilk başta “isçilerin yurdunda” başlamıştı, fakat bugünlerde ise, risale-i nur’un güzel hakikatleri mülk medreselerde okunmaktadır.

Evet, nur’un hakikatleri yurtlardan çıkmış ve üniversite talebelerin ellerine kadar ulaşmış. Hem nur’un dersleri, başta isçilere anlatılır iken, bugünlerde ise Risale-i Nur’un yüzlerce, belki de binlerce genç hayranları bulunmaktadır. Eskiden, bugünkü-genç-ihtiyar-ağabeylerimiz Hizmet-i Nur’a sahip çıkar iken, bugünlerde ise Nur’un genç kahramanları kendilerini meydana atmış ve Nur’a sahip çıkmaktadır. Cenab-ı Hakkı ne kadar güzel kelamlar ile övsek ve iltifatlarımızı sunsak ve de ne kadar çok secde-i şükran etsek azdır.

Bu hizmet raporunda Avrupa’daki gençlerin yapmış olduğu faaliyetleri ve hizmetleri, elimizden geldiği kadarıyla sunmaya çalışacağız. Sizlere kısaca Almanya’nın Hückelhoven Kasabası’nın haftalık ders programı ve nur hizmetlerinden bahsetmek istiyorum.

Burası Almanya’nın kuzey batısında ve Hollanda Belçika sınırına yakın çok sayıda Türkün ikamet ettiği bir kasabadır. 1978-79 senelerinden bu yana Risale-i Nur hizmeti yapılmaktadır elhamdülillah. Ali Uçar ağabeyimizin sıkça ziyaret ettiği ve Üstadımızın talebelerinden Bayram Yüksel abi, Hüsnü Bayram abi, Aytimur abi ve Abdullah Yeğin ağabeylerimizin ziyaret ettiği medresemizdir.

Medresemizin ismini Bayram Yüksel ağabeyimiz ‘Beyaz Köşk Medresesi’ koymuştur.

Şimdi haftalık hizmetlerimizden bahsedelim.

Pazartesi günleri;
Üç dershanenin birleşimiyle gençlerle almanca Risale-i Nur dersi yapıyoruz. Bu derslere diğer milletlerden de Müslüman kardeşlerimiz katılmaktadır. Müslüman olan Alman kardeşlerimiz, Polonyalı kardeşlerimiz iştirak etmektedirler.

Ayrıca her ayın ilk pazartesi günleri de yedi sekiz şehrin dershaneleri ile birleşip aylık Almanca Risale-i Nur derslerimizi de yapmaktayız.

Salı günleri; düzenli bir şekilde ev derslerimiz devam etmektedir.

Çarşamba günleri; en yakınımızda bulunan Mönchengladbach Şehrindeki dershanemize gençlerle iştirak ediyoruz. Bu dersler gece saat iki üçlere kadar sürmektedir.

Perşembe günleri; dershanemizde Kur’an dersi ve aynı zamanda Risale-i Nur dersi yapılmaktadır. Bununla birlikte dershanemizin üst katında alman kardeşlerimiz Almanca Risale-i Nur dersi yapmaktadırlar.

Cuma günleri; Cuma namazından sonra yine gençlerle medresemizde derslerimiz olmakta.

Cumartesi günleri; saat 19.00 da başlayan dersimiz üç bölümden oluşmaktadır.

a) Zemin katta 9-12 yaş arası gençlerimiz Risale-i Nur dersi yapmaktadırlar.
b) Birinci katta, umumi Risale-i Nur dersi yapılmaktadır.
c) İkinci katında da, cemaatimizin Alman Müslümanları Risale-i Nurları almanca
okumaktadırlar.

Pazar günleri; saat 16.00 ile 19.00 arasında 6-12 yaş arası çocuklarla Elif Cüzü, ilmihal, Kur’an-ı Kerim ve sure dersleri yapılmaktadır.

İki senedir haftanın ortalama beş günü gençlerle medresemizde gece 12’den sonra derslerimiz yapılmaktadır. Bu derslerimiz kışın gece iki üçlere kadar, yazın ise beş altılara (sabah namazına) kadar sürmektedir.

Her Ramazan ayında medresemizde Ramazan geceleri aralıksız ihya edilmektedir. Bu gece derslerimiz vesilesiyle birçok kardeşimiz, kötü ortamlardan uzaklaşıp Risale-i Nurlarla tanıştılar ve daha sonra bu tanışma vesilesiyle hayatlarında birçok iyi yönde değişmeler gerçekleşti elhamdülillah.

Bütün bu derslerimiz ve programlarımız dışında; Hollanda’da ev derslerine iştirak etmekteyiz Bir bölümümüz de Hollanda’nın Roermond şehrinde derslere katılmaktadırlar. Medresemiz, Fransa’nın Gray Kasabasında bulunan medreseyle de yakından ilgilenmektedir ve açılmasına vesile olmuştur.

Hückelhoven Medrese’sinden binler Selâm.

Dua eder dualarınızı bekleriz inşâALLAH.

NurNet.Org

Nurun Kahramanı Yapan Hakikatlar

Kuran ve sünnet yoludur bu yol

Bu yola girmek candan canandan geçmek..

Daba beteri tevkif takip mahkeme idamla yargılanma..

Daha niceleri var bu yolda çekilen sıkıntıda..

 

Nice canlar feda edildi bu yola nice..

Asımlar, aliler.. her birisi bu yolda can verdi..

Bu yolda yürümek hem kolay hem de bıçak sırtı..

Ayağını kaydırmamak istikameti muhafaza etmek

 

Üstadın meslek ve meşrebine sağdık kalmaktır..

Sadakat, ihlas, muhabbet, uhuvvet, tesanüd, istihdam..

Daha nice mehasin vardır bu yolda..

Sebat eden bu yolun sadık yolcularına muştular olsun..

 

Neler var neler bu yolda. Hoş ve hoş..

Nurani hadiseler meseleler var yürüyene..

Bu yolda Hafız Alileri o makama getiren tefanidir..

Binbaşı asımı kahraman yapan sıdktır..

 

Ahmed hüsrevleri yapan metanettir..

Mustafa sungurları yapan istihdamdır..

Bayram yükselleri yapan muhabbettir..

Nur talebesini bu mefhumlardır..

Allah hepimizi sadık eylesin davamıza..

 

Muhammed Numan