Etiket arşivi: müslüman

Ayakları yere basan Müslüman olabilmek…

Dünya fani, fakat ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Uzun ömürlü de olabiliriz, bir saat sonra ölebiliriz de… Mademki ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz, öyleyse ölünceye kadar kimseye muhtaç olmamak için çalışmak zorundayız.

Ayrıca helal kazanç ibadettir. Bu ibadetten gelen sevapları almak için çalışıyoruz. İnsanı cennete götürecek en önemli ibadetler, parada, malda, makamda Müslüman’ca yaşamaktır. Hadis-i şerifte buyruluyor ki: “Doğru tüccar şehitlerle haşrolacak.” Her Müslüman şehit olmak ister. Bunun da en kısa ve kansız olan yolu, doğru tüccar olmaktır. Zekât vermek farzdır. Zekât ibadetinin sevabına nail olmak için zekât verecek kadar malın olması lazım… Bunun için çalışacağız.

Eskiler ‘Bir lokma bir hırka’ demişler; adeta fakirliği yüceltmişler, sanki dünyayı terk etmişler.” deniyor. Peygamberimiz ve sahabenin hayatından anladığımıza göre Müslümanlar para kazanacak fakat bencillikten kurtulacak; akrabalarına, komşularına, milletine yardımcı olmaya çalışacak… Bilhassa gerçekten zengin olan dindarların bu meseledeki sorumluluğu daha büyük! “Devlet, ülkenin kalkınmasında gerekeni yapamıyor!” demek yerine, kolları sıvayıp İslamî hizmetlerin, adam yetiştirmenin peşini kovalayacak… Meyveli ağaçlar meyvesini yemiyor, başkasına ikram ediyor.

Yıllar önce alim, arif bir şahsa sormuştum; “Hocam, mü’minle kâfirin tarifini yapar mısınız?” İki dizinin üzerinde doğruldu, “Evladım, ben beni düşünür, sen de seni düşünürsen, olur gâvurluk… Ben seni düşünür, sen de beni düşünürsen, olur Müslümanlık.” dedi…

Bir lokma bir hırka” düşüncesi Osmanlı İmparatorluğu gibi bir cihan imparatorluğunun içinde olabilir. Binlerce insan milleti, devleti en üst noktaya taşırken bazı şahıslar da fakir bir hayatı tercih edebilir. Fakat Müslümanların geri kaldığı zamanda bu hayatı tercih etmek ve savunmak ihanet olur. Dünya herkese terakki dünyası, bize tedenni dünyası olamaz. Müslüman ülkelerin genel durumuna bakarsak, imanın sadece kalplerde kaldığını, zahire çıkmadığını görürüz. Çabalarımız ibadete dönüşmeli. Karganın ağzından düşen cevizi yeşerten Allah, elbette ki bizim çabalarımızı da boşa çıkarmayacaktır…

Başkası ne yapıyor?” demeden önce, “Ben ne yapacağım?” demelidir. İnsanın insana üstünlüğü yoktur; insanları başarıya götüren, meziyet ve prensiplerdir.

Ben ne yapacağım, sorusuna dört prensiple cevap buldum:

1) Maddi olarak kimseye muhtaç olmayacak duruma gelmek

2) İlmimi artırmak

3) Kimseyi tenkit etmemek

4) Borçlanmamak

Hayatımın kalitesini böylece artırdığımı söyleyebilirim…

Hekimoğlu İsmail / Zaman

Burçlarla Uğraşmak İmana Zarar Verir mi?

Fal ve Burçlar insanları tarih boyu meşgul etmiştir. Gazeteler, Dergiler, Televizyonlar ve Sinemalarda burçların insanları nasıl etkilediği anlatılır. Acaba gerçekten böylemidir? İslam’ın bakışı nasıldır?

”Burçlara nasıl bakmalıyız? Örneğin evleneceğimiz bir kişi hakkında, önceden doğum tarihini öğrendiğimizde o aya tekabül eden burca bakmak sakıncalı mıdır? Eğer kendi burcumuzda yazılan özelliklerin birçoğunu taşıyorsak nasıl yorumlamalıyız? (Abdullah Tuğlu)”

Konunun iyice anlaşılması için sorunuzun cevabına şöyle bir açıklama getirmek mümkün.

Kur’ân, kâinatın muhteşem düzenine, Güneş, Ay ve yıldızlara sürekli olarak dikkatleri çeker. Buradan Allah’ın varlık ve birliğine kapılar açar.

Yeryüzündeki bütün varlıklar Allah’ın emriyle hareket eder. Hiçbir varlığın yaratıcı, etkileyici ve yönlendirici bir gücü yoktur.

İslâm’ın özü olan tevhid inancı, Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini ders verir.

Bu açıdan İslam, insanın kendi geleceği konusunda yıldız ve burç falına itibar etmeyi, onlara bir anlam ve ümit yüklemeyi kabul etmez.

Toplumumuzda bu tür uğraşıların ilgi görmesi ise dini eğitim ve yaşantıdaki boşluklardan kaynaklanıyor.

Bundan dolayı burçların insan üzerindeki etkisine inanmak, İslam’ın, Allah’ın yüce iradesine verdiği mutlak hâkimiyet prensibine aykırı düşer.

Bunun için İslam âlimlerinin çoğunluğu, Güneş, Ay ve yıldızların hareketlerine bakarak bunlardan dünyadaki olayların ve insanların geleceğine ilişkin sonuç çıkarmanın aldatmaca olduğunu, dini bilgi ve inançla çeliştiğini belirtirler.

Dolayısıyla insanın geleceğini, onu Yaratan Yüce Allah belirler, bunları yıldızlar ve burçlar dahil hiçbir varlığa havale etmez. (DİB İslam Ansiklopedisi)

Kur’ân-ı Kerimde “burçlar” anlamına gelen bir sûre ile birlikte, bazı âyetlerde burçlar hakkında bilgi verilir.

Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan, 25:61)

And olsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.” (Hicr, 15:16)

Âyetlerde anlatılan burçlar, yıldız topluluklarıyla gökyüzünün süslenmesidir ve İlâhi kudretin bir haşmet gösterisidir.

Yoksa burada sözü edilen burçların astroloji burçlarıyla, hele o burçlara izafe edilen esrarengiz güçlerle bir ilgisi yoktur.

Bu âyetlerden sonra gelen âyetlere bakınca anlaşılacağı gibi, Kur’ân, kâhinlik, medyumluk, falcılık türünden şeyleri bütünüyle bir şeytan işi olarak kabul eder.

Bu açıdan insanların karakterleri veya geleceği üzerinde burçların birtakım etkilerinin olabileceği şeklinde yapılan yorumlar bütünüyle bir aldatmaca, insanların gelecekle alakalı meraklarını istismar etmekten başka bir şey değildir.

Yüce Kudret bütün insanların parmak uçlarına ayrı ayrı imza basarak müthiş bir farklılık ve zenginlik ortaya koymuşken, aynı burçtan olan veya belli tarihlerde dünyaya gelmiş insanların psikolojik yapılarının ortaya bir karbon kağıdı konulmuş gibi hep aynı özelliklerde olmasına neden müsaade etsin.

Milyarlarca insanın yapısını ve karakterini, kaderini ve geleceğini on ikiyle burçla sınırlamak ne bilimsel olarak, ne mantık açısından, ne de dini bakımdan bir değer taşımıyor.

Bunun için doğum tarihlerine bakarak burç belirlemek ve o burçta yazılan özelliklere bakarak bir kanaate varmak ve hüküm vermek ciddiyetten uzak bir bakış açısı olarak değerlendirilmelidir.

Kaldı ki, zaman içinde aldığı eğitimle insanın ahlaki değerleri ve karakteri değişebiliyor, farklı bir yere gelebiliyor.

Mehmet PAKSU

Darb-ı Mesel Bir Hikâye!

Bu gün ne yazayım, düşündüm: siyasetten mi? Ekonomiden mi? Dünyadaki birçok olumsuz hadiselerden mi? Memleketimizin hal ve ahvalinden mi? Yoksa tarihi olaylardan mı? Neyi yazacaksam zaten akademisyenler, bilginler, yazarlar ve birçok vefakâr insanlarımız her şeyi enine boyuna tarih boyunca yazmışlar, konuşmuşlar, her mesele üzerinde tartışılmış, herkes iyiyi de kötüyü de, faydayı da zararı da çok iyi bilir. Bilinen bir şeyin tekrarını yapmayayım, kendime dedim. Uyduruk, fakat manidar Arapça- Türkçe karışımından derlenen bir söz var, mealen şöyledir: ‘’Güzel şeyin tekrarı güzeldir, velev ki yüz seksen defa da olsa.’’

Veciz bir söz,  ama… İnanıyorum ki, bin seksen defa da güzel söz tekrarlansa herkes bildiği yanlışın üzerinde ısrarlı, kimin canı yanarsa yansın, ölen de bizim, kalan da bizim.’’bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın’’misali. Günlük olayları ve rahatsızlıkları bir iki cümleyle de olsa bir dem vurguyla yetinmek istedim.

Kurbağaya sormuşlar, senin bir derdin, isteğin söyleyecek bir sözün yok mu? Kurbağa: ‘’Olmaz, olur mu?..’’   ‘’Vallahi, ağzımı açarsam boğulurum.’’ Demiş, Bu kıssa bu kadar…

Evimizin Kitaplığında bihayli zaman saklı bulunan, Ziraat mektebinde iken aldığım ders notlarıma nazarımı çevirdim. Bir harikalar dünyası karşıma çıktı, Hayvanat ve nebatat âleminde, Cenab-ı Allah’ın (cc)   öyle mucizeleri var ki, tamamını ne akıl ne de şuur taalluk edemeyeceğini düşünmeye başladım.

Şöyle ki: Bir ağacın çekirdeği, çiçeği, meyvenin oluşumu, keza hayvanların çoğalması hele doğum sonrası kolostrum denilen vitamin dolu bir sütün, yavrunun gelişmesi ve hastalıklara karşı mukavemet göstermesi için Sanii Rezzak tarafından yavruya ikramı, bir litre sütün oluşumu için ortalama 400 litre kanın meme bezlerinde geçmesi, bacasız dumansız bir fabrika misali kan ve fışkı arasında berrak ve temiz bir sütün meme bezlerinden çıkması, beni 1970’li yıllara götürdü.

O zaman ki,  nakıs kafalı, bizar ve duçar muallimlerimiz,‘’sanatın sanii tabiattır,’’ diyorlardı, tabiat bataklığında kuruyan ve Felsefe-i tabiiye silsilesinde bulunan, komünist, Leninist, Marksist, Maoist, Navdemist ve Kaselistlere solcu; Felsefe-i diyanet silsilesindeki Müslüman dindarlara da sağcı diyorlardı, mektebin asıl ruhu olan silsile-i felsefe ve silsile-i diyanetin birleştirilmesi iken,o zamanlar  menfi fikirlerin hâkimiyeti asıl maksat ve gaye yapılıyordu. Günümüze kadar sirayet eden menfi cereyanların sıkıntısını bu millet bugünde çekmektedir.

Bediüzzaman, insanlık âlemi içinde iki büyük zincir olarak tabir ettiği ayrılıkları şöyle izah etmektedir:

‘’İşte, bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı âdemden şimdiye kadar iki cereyân-ı azîm, iki silsile-i efkâr, her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış: İki şecere-i azîme hükmünde, biri silsile-i nübüvvet ve diyânet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet; gelmiş, gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizâc ve ittihad etmiş ise, yani silsile-i felsefe silsile-i diyânete dehâlet edip itaat ederek hizmet etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir sûrette, bir saadet, bir hayat-ı içtimâiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyânet etrafına toplanmış ve şerler ve dalâletler felsefe silsilesinin etrafına cem’ olmuştur…..

İşte, diyânet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum sûretini alıp, şirk ve dalâlet zulümâtını etrafına dağıtır. Hattâ, kuvve-i akliye dalında, dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun meyvelerini beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gadabiye dalında Nemrudları, Firavunları, Şeddadları beşerin başına atmış….’’ Diyor.(sözler. 30. Söz)

Bediüzzaman, vefatına yakın bir zamanda , “Kardeşlerim! Risale-i Nur bu vatana hâkimdir. Mason ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz sıkıntı çekeceksiniz. Fakat sonunda çok iyi olacak” buyurmuşlardır.

Darb-ı mesel bir hikâye:

Rusya’da, bir öğrenci sınıfa girer: Hocam! Bu gece bizim kedi dokuz komünist doğurmuş,

İki gün sonra, öğrenci; Hocam! Kedi yavrularının dokuzu da Müslüman olmuş,

Hoca sorar: İki gün önce komünist doğan kedi yavruları, nasıl iki gün sonra Müslüman olur? Demiş,

Öğrenci: Hocam, Kedi yavruları dünyaya geldiklerinde gözleri kapalıydı, şimdi dokuzunda gözleri açık, ondan biliyorum ki, Müslüman olmuşlar.

Evet, Risale-i nur, Müslümanların gözlerini iman nuru ile açmış, gözleri kapalı olan komünist ve masonların belini kırmıştır. Çünkü: ’’Risale-i Nur Kur’an’ın malıdır. Kur’an ise arşı ferşle bağlayan bir zincir-i nuranidir.’’

Rüstem Garzanlı

Kamu Yöneticisi/Diyarbakır

Amerika’da Risale Dersleriyle Hristiyanlıktan Vazgeçti

Bereketli Ramazan ayının üzerimizdeki tatlı esintisi devam ederken sizlerle Washington`tan yaşadığım bir hatıra etrafında bir kaç noktayı paylaşmak istiyorum. Bu hatıra, şu anda görev yaptığımız üniversitede Tıp okuyan bir kız öğrencinin hatırası, ismi Fatıma. Fatıma, Amerika`da doğmuş büyümüş, anne-babası Müslüman olup aslen Tunuslular. Fatıma`nın ailesi, her ne kadar Müslüman olarak bilinse de hakiki anlamda İslamı yaşamadıkları gibi Fatıma`ya da gerçek anlamda bir İslami eğitim vermemişler. Fatıma`nın yaşadığı bir bölgede görüşüp zaman harcayacağı bir İslami ortam da yok.

Fatıma liseye başladığında maneviyat boşluğunu iyice hissetmeye baslar. İslam hakkında neredeyse hiç bilgisi olmayan ancak maneviyata susamış biri olarak dindar Hıristiyan arkadaşlarına takılır. En yakın arkadaşı dindar bir Hristiyandır. Hatta arkadaşının ailesiyle çokça zaman harcar, ailede gördüğü kısmi dindarlığa sempati duymaya baslar. Fatıma, lise son sınıfta Hıristiyan olmaya karar verir. Konuyu ailesine açar. Çünkü Fatıma kendisindeki manevi boşluğu bu yolla kısmen dolduracağına inanıyordu. Fatıma`nın ailesinin tepkisi çok sert olur. Aile her ne kadar dindar olmasa da böyle bir şey kendi geleneklerinde büyük bir ayıp olacaktı.

Fatıma geçen yıl işte bu tereddüt ve bocalamalar içinde bulunduğumuz üniversitede Tıp okumak üzere kayıt oldu. Üniversitede gerek Müslüman öğrencilerle tanışması gerekse Hanim`in evde her hafta kız öğrenciler için düzenlediği Risale sohbetleriyle, Fatıma aradığını Allah`in lütfüyle buldu. Risale sohbetlerinin en müdavimlerinden oldu. Bir nevi kendini yeniden buldu. Yılsonunda örtünmeye karar verdi. Bununla yetinmedi, Tıp yerine üniversitede İslamı çalışmaya karar verdi. Ona göre İslamı kendi durumuna düşenlere anlatmak Tıp okumaktan daha önemliydi artık.

Bu kıta üzerinde ve başka kıtalarda Fatıma`nın hikâyesine benzer çok hikâyeler var. Fatıma`nın Müslüman bir aileden geldiğini düşünürsek, Müslüman olmayan ailelerde yetişen çocuklardaki maneviyat boşluğunu düşünmek çok zor olmaz. Evet, imansızlık içinde bocalayan, maneviyatça yoksul oluşuna bir çare arayan niceleri bir el bekliyor. Onların içinde bulunduğu elemi Üstadımız Şualarda açık bir şekilde ifade ediyor: “Zulümde, fıskta, kebâirde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiç bir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde azaptır.” Cenab-ı Hak onların içinde bulunduğu karanlığı aydınlatmaya bizleri vesile kılsın.

Bizler Fatıma`nın içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurarak, acaba daha farklı neler yapabiliriz diye düşündük, hem ailelere hem de öğrencilere, bayan erkek daha rahat hizmet edebileceğimiz bir yer nasıl bulabiliriz? Bunun için Risale-i Nurlara muhabbeti olan Üstad üzerine Batı`daki önemli yayınevlerinden üç kitap basan bir İlahiyat okulunun rektörüne, bize üniversite bölgesine yakın bir yerde bir kilisenin salonunu bize tahsis edebilirler mi diye başvurduk? Hamd olsun, bazı yazışmalar neticesinde, hem merkezi hem de çok da iyi bilinen bir kilise haftalık sohbetlerimizi yapmamız için bize bir yer tahsis etti. Yer dediğimiz kilisenin bahçesindeki bir ev. Onlar da orayı kamp yeri olarak kullanıyorlar. Evde ders için düşünülebilecek her şey var, ders salonundan tutun da mutfak ve yemek salonuna kadar. Ev iki katlı olduğu için bayan erkek ayrı katlarda aynı zamanda toplanabiliniyor. Kilise Beyaz Saray`a yakın olup Washington`daki üç büyük üniversiteye eşit mesafede. Hizmet potansiyeli açısından güzel bir muhitte. Kilise`nin başkanıyla tanıştığımız zaman, kendi kilisesinden bir profesörün Üstad üzerine yazdığı kitabı hediye ettik. Bu kitap vesilesiyle bize güvenmeleri daha kolay oldu. Ramazan`ın ilk haftasından itibaren Cumartesi günleri akşam 6`dan 10`a kadar kilisede toplandık. Gerek dünyanın farklı yerlerinden gelen öğrenciler, gerekse yerli halk ve ailelerin kendi imkanlarıyla getirdiği yiyeceklerle iftarımızı açtık. Teravihlerden sonra da İngilizce Risale sohbetlerimizi yaptık. (Duaya vesile olur düşüncesiyle ders salonumuzun resmini de ekledik.).

Bu mektubu Üstadımızın Mesnev-i Nuriye`de dünya`nın mahiyetini çok güzel ve ibret verici şekilde dile getirdiği sözleriyle noktalamak istiyorum: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

Selam ve dua ile

Amerika

NurNetwork

Moskova’da yüzbinlerce kişi sokakta namaz kıldı!

Henüz inşaatı devam eden Merkez Camii’nin yanı başına kurulan prefabrik camiye sığmayan Müslümanlar sabah erken saatlerde evlerinden getirdikleri seccadelerle cadde üzerinde saf tuttu. Tedbirsiz gelen vatandaşlar ise 10 rubleye satılan duvar kağıdından seccadeler üzerinde namazlarını eda etti.

RUSYA TELEVİZYONLARI CANLI VERDİ

Kazak, Kırgız, Azeri, Tacik, Türkmen, Tatar, Dağıstanlı, İnguş ya da Çeçen onlarca farklı etnik topluluktan Müslümanlar Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in İslam dünyasında akan kanın durması için yaptığı duaya amin dedi. Rusya televizyonlarından canlı olarak verilen bayram namazını kıldıran Müftü, barış, birlik ve dirlik temennisinde bulundu. Basın mensuplarının yoğun ilgisi ile kılınan namaz için mekanın belediye tarafından organize edilmesi herhangi bir sıkıntı yaşanmasına engel oldu. Ses düzeneği, lavabo ve diğer ihtiyaçlar için hazırlıklar yapılırken, polis de güvenlik önlemlerini artırdı.

MÜFTÜ GAYNUDDİN TÜRKİYE MÜSLÜMANLARININ BAYRAMINI KUTLADI

Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Gaynuddin Cihan Haber Ajansı’na yaptığı özel açıklamada Türkiye Müslümanlarının Ramazan Bayramını kutladı. Tüm Dünya Müslümanları gibi Rusya Müslümanlarının da bir ay Ramazan orucunu tuttuğuna değinen Gaynuddin, “Bu mübarek ayda teravi namazları kılındı, sadakalar toplandı, hayırsever işler yapıldı. Cenab-ı Hak hepimizin dualarını kabul etsin! Biz Rusya Müslümanları İslam alemi için dua ettik. Suriye, Irak, Filistin ve başka İslam ülkelerinde Müslümanların kanı döküldü, şehit oldular. İslam dünyasında birlik yok. Allah biz Rusya Müslümanları için de birlik kurmamıza yardımcı olsun. Biz bunun için dualar ettik.

Rusya’da Ramazan ayında iftar çadırları açtık, hayırsever faaliyetler yaptık ve ihtiyacı olan Müslümanlara yardım ettik. Biz başka dini temsilcilerine de İslam dinini tanıttık, hoşgörü ve sevgi dini olduğunu anlattık. Allah oruçlarımızı kabul etsin. Rusya ve Türkiye Müslümanları arasında işbirliğimiz iyi ve daha da iyi olmaya devam edecek. Türkiye Diyaneti ve Rusya Müftüler Konseyi arasında işbirliği protokolümüz var ve işbirliğimiz bağlamında Türkiye bize her türlü desteği vermekte” dedi.

GAYNUDDİN, MOSKOVA’DA 10 CAMİ TALEP ETTİ

Rus basının Ramazan Bayramı ile ilgili sorularını yanıtlayan Müftü, Moskova’da 2 milyon Müslüman yaşadığını ve 4 caminin yetersiz olduğunu söyledi. Pekin de bile 70 cami olduğunu hatırlatan Gaynuddin, “10 bin kişilik Merkez Cami yapılıyor. Ama yeterli değil. En az 10 cami daha yapılmalı. Belediye bize yer gösterdikçe yapabiliriz. Rusya Ortodoks Kilisesi gibi 200 ibadethane birden istemiyoruz. Zamanla kurulmasını planlıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Gaynuddin konuşmasında, “Ne yazık ki, ülkemizde Ramazan bayramı öncesinde Kazan kentinde trajik olay yaşandı. Din adam öldürüldü, Tataristan Müslüman dini idaresi Başkanı yaralandı. Ve bugün bu bayram gününde Müslümanlar gayretle çok uluslu ve çok dinli devletimizde barış ve istikrarın olması için yüce Allah’a dua etti. Biz her şeyi anlıyoruz ki, ülkemizin geleceği, dinlerimiz arasındaki barış, rıza ve huzura, halklarımız arasındaki barış ve mutabakata bağlı. İslam dini barış dini ve dolayısıyla bizim dinimiz Müslümanların tüm dünyaya barışı yaymasını talep etmekte.

Fakat ne yazık ki, mübarek Ramazan ayı boyunca biz birçok bölgede kanların aktığının şahit olduk. Biz Suriye, Irak ve Bahreyn’de dehşet verici manzaralar gördük. Zira mübarek Ramazan’da Müslümanlar oruç tutarken sineği bile öldürmeye el uzatmadı, oysa insanlar bu zaman dilimi içinde bir birlerini katlettiler. Biz Rusya Müslümanları tüm dünyanın huzur, refah ve barış olması için yüce Allah’a dualar ettik” dedi.

RUSYA MÜSLÜMANLARI BAYRAM SOFRASINDA BULUŞACAK

Cihan mikrofonlarına bayram coşkusunu değerlendiren Tacikistanlı Abdullah: “Bugün çok mutluyum ki bayram namazına katıldım. Kardeşlerimle geldim. Buradaki tüm Müslüman kardeşlerimle mutluyuz. Görüyorsunuz hava da güzel, oysa dün yağmurlu idi. Şimdi komşu Vladimir bölgesine babam ve annemin yanına giderek bayramlarını kutlayacağım” dedi.

Tacik Aziz Şarifullayeb, Bayram namazına katıldığı ve şenlik havasında kutlamalar yaptığı için kendini mutlu hissettiğini ifade ederken, Ümet Sanzorova da; “Duamızı ediyoruz. Hepimiz dostlarla buradayız. Daha sonra bayram sofrası açacağız, geleneksel pilav yapacağız. Çok mutluyuz.” şeklinde konuştu.

PUTİN: RUSYA MÜSLÜMANLARI ÜLKEMİZİN MANEVİ MİRASINA KATKI SAĞLIYOR

Ramazan Bayramı vesilesi ile bir mesaj yayınlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Müslümanlarının yaptıkları çalışmaların ülkenin ulusal-kültürel geleneklerinin ve zengin mirasının gelişmesine ve korunmasına katkı sağladığını söyledi.

Bayramların yüzyıllar boyu insanların ahlaki açıdan yetkinleşmesine, merhamet ve dine olan saygınlığının artmasına vesile olduğuna değinen Putin, “Rusya Müslüman topluluklarının dini hayatı organik olarak onun toplumsal konumuyla uyuşmakta. Müslüman dini kurum temsilcileri sivil toplumun gelecekteki kalkınmasıyla ilgili tartışmalarda faal görev alıyor, önemli hayırsever projeler gerçekleştiriyor. Cami ve eğitim kurumlarının inşaatlarına devam ediliyor, İslam eğitimi, Hacla ilgili organize ve hazırlık sistemleri geliştiriliyor. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve yurt dışı ülke Müslümanları ile işbirliği geliştiriliyor, dinler arası yapıcı diyalog da sürekli destekleniyor.

Bu parlak bayram günü Rusya Müslümanlarına huzur, sağlık getirmesini temenni ediyorum ve güzel çalışmalarında başarılar diliyorum!” ifadelerini kullandı.

MEDVEDEV: RUSYA MÜSLÜMANLARI YENİDEN DOĞUYOR

Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev de müslümanların Ramazan Bayramını yayınladığı mesaj ile kutladı. Medvedev mesajında şu ifadelere yer verdi: “Mübarek Ramazan ayının sona ermesi ve Ramazan Bayramı vesilesiyle sizleri kalpten kutluyorum. Bu, tüm dünya Müslümanlarının en önemli bayramlarından biri. Bu bayramdan önce manevi açıdan yetkinleşme ve ihtiyacı olanlara ilgi dönemi olmuştu. Bugün Rusya Müslüman topluluğu asıl doğuşunu yaşıyor.

Yeni camiler yükseliyor, üniversite ve medreseler kuruluyor. Önemli olan şudur: bizim çok uluslu ve çok dinli devletimizde geleneksel İslam’ın temsilcileri ülkenin toplumsal hayatında faal görev alıyor. Ve kendi faydalı hayırsever ve eğitim faaliyetleriyle Rusya’da barış ve mutabakatın muhafaza edilmesine katkı sağlıyor. Size ve tüm Müslümanlara sağlık, huzur ve tüm en iyi dileklerimi arzuluyorum.”

Cihan