Etiket arşivi: ramazan özel

Ramazan Tarifesi

ADAMIN BİRİ, köyün meydanlık yerinde anîden fenalaşmış. Boylu boyunca serilmiş çamurların içine. Çevredeki insanlar, genç-ihtiyar, kadın-erkek hemen yarışmış ve:

Her hâlde oruç dokundu, tansiyonu düştüğünden bayılmıştır” diyerek, birbirinden değerli yorumlar yapmışlar.

Adamcağız güçlükle nefes alıyormuş. Rengi de beyaza dönüştüğünden, acilen bir müdahale gerekiyormuş.

Köy sakinleri, bu mübarek Ramazanda sevaba girmek için çok istekliymiş. Zaten köye hiç bir doktor gelmediğinden, ilk yardım konusunda uzmanlarmış.

İlk hamleyi iri-kıyım bir kadın yapmış ve “Yerli Doktorlar” dizisinde gördüğü gibi, ona bir “kalp masajı” uygulamış. Hamur yoğurmaktan iyice güçlenen kolları ve nasırlı elleriyle, adamın böğrünü bir güzel ezmiş ve bu arada birkaç burgu hareketiyle, bir çamaşır gibi sıkmış garibi. Adamın beş kaburgası o an kırılmış, sekizi de çatlamış. Allah’tan ki kadın çok yorulduğu için, bu işten vazgeçerek bir kenara oturmuş.

Oturmuş ama, diğer bir kadın itiraz ederek:

Kız Hatçe!.” demiş. “İşi eksik bıraktın. Biliyorsun o dizide bir hastaya ‘elektroşok’ yapılmıştı. Bu adam başka türlü ayılmaz ki

Bu teklif çok mantıklı bulununca, evlere kaçak elektrik çekilen kablolardan bir kaçı, adamın dört bir yanına bağlanmış ve beş dakika süreyle “uygulama” yapılmış. Zavallıcık bu sırada, Karadeniz ekibinin folklor oyuncusu gibi titreyip durmuş ama, her nedense bir türlü ayılmamış.

O sırada köyün çobanı gelmiş: “Bırakın da bu işi ben halledeyim” diyerek.

Kadınlar bir kenara çekilince, çoban yerde yatan adamın suratına, birkaç tane sıkı tokat patlatmış. Çünkü bayılan birini ayıltmak için, bir filmde öyle yapıyorlarmış. Adam buna rağmen ayılmayınca, çoban “b” planını uygulamış ve aynen sığırlara vurduğu türden, bir de tekme yapıştırmış, adamın en hassas bölgelerine.

Daha sonra onu tekrar muayene etmişler.

Ayılmaya hiç niyetli görünmüyormuş. Adamın etrafında, pervaneler gibi dolaşırlarken, bu sefer de kasap koşmuş imdatlarına. Çobandan aldığı iple, adamı ayaklarından sıkıca bağlayarak, bir hamlede asmış koca çınara, danaları parçalarken astığı gibi. Esasında bunu boşuna yapmıyormuş. Adamın boğazına bir şey kaçmışsa eğer, böylelikle anında çıkacakmış. Bu ihtimal köylülerin aklına yatmış. Zaten birçok filmde, birbirinden değişik “asma sahneleri” görüyorlarmış.

Biraz sonra demircinin en büyük oğlu gelmiş. Bu sportmen genç, hem son derece güçlü, hem de çok iyi bir TV seyircisiymiş. Nefes borusu tıkanan kişilerin göğsüne basınç uygulanması gerektiğini bir gün önceki filmde seyrettiğinden, ağaçtaki adama, tabi ki özellikle göğüs bölgesine, peş peşe yumruklar indirmeye başlamış, bir kum torbasında çalışan boksör gibi. O da yorulduğunda, yağlı güreş şampiyonu girmiş devreye. Yılların başpehlivanı, adam henüz ağaçtayken ona birkaç tane “elense” çekmiş ve gözüne kestirince, anında “çift dalıp” yere indirmiş. Bunları yaparken bütün gayesi, adamın kan dolaşımını hızlandırmak ve onu bir an önce kendine getirmekmiş. Bu arada teşrif eden Ramazan davulcusu, arkadaşı olan zurnacıyla birlikte, güzel bir “güreş havası” çalmaya başlayınca, başpehlivan acayip şevke gelmiş. Ve “paça kasnak” oyununu uyguladıktan sonra, beş tane de “künde” atmış adama. Son olarak “boyunduruk” da çekmiş ama, rakibi “tuş” durumuna geldiği için, daha fazla ezmeye kıyamamış.

Bir “temenna” çakıp kalkmış ayağa, çevredeki halkın alkışlarıyla.

O sırada sokaktan, tekel ürünleri satan bir büfenin sahibi geçiyormuş. Olup biten hiç bir şeyi bilmemesine rağmen, kalabalığı görünce o tarafa yanaşmış.

Yerde yatan kişiyi fark edince:

Kardeşler!.” demiş. “Bu adam biraz önce bizim büfedeydi. Eve götürün de kendine gelsin. ‘Ramazanda içki içme, yoksa başın derde girer’ diye söyledim ama, beni dinlemeyip zil-zurna sarhoş oldu. Neyse ki başına kötü bir şey gelmemiş.

Cüneyd Suavi / Zafer Dergisi

Allah Resulü (a.s.m.): “Ramazan öyle bir aydır ki…”

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü, müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır. Efendimiz (a.s.m.) bu ayla ilgili öyle müjdeler vermektedir ki bu aya lakayt kalmak mümkün değildir.

Ramazan ruhun bayramıdır. Ramazan’la birlikte içimiz sevinçle dolar, serinler, kalbimiz ferahlar, yurdumuz yuvamız şenlenir. Bir ay boyu âdeta cennet hayatı yaşarız, ahiret lezzeti alırız, melek şirinliği duyarız. Bir an için kendimizi Saadet Asrı’nda, Mutluluk Çağı’nda buluruz. Medine’yi soluklarız içimizde doya doya…

Kendimizi sahabenin arasında hisseder, Resulullah’ın (a.s.m.)  yanında, önünde ve huzurunda buluruz. Çünkü O (a.s.m.)  yokken Ramazan da yoktu, huzur ve bereket de yoktu. O (a.s.m.)  yokken oruç da yoktu, oruçla birlikte sıralanan nimetler de yoktu. O (a.s.m.)  geldi, her şey geldi. Ve O’nun (a.s.m.)  getirdiği her şeyle birlikte peş peşe, çeşit çeşit nimetler, öbek öbek rahmetler geldi. Gecemiz gündüze, kışımız bahara döndü.

Her şeyi O’ndan (a.s.m.)  öğrendik, her şeyi O’ndan (a.s.m.)  ders aldık. Namazı da, zekâtı da, haccı da, Kur’an’ı da ve nihayet Ramazan’ı ve orucu da… O (a.s.m.)  namaz kıldı, biz de namaz kıldık, O (a.s.m.)  zekât verdi, biz de zekât verdik, O (a.s.m.) hacca gitti, biz de hacca niyet ettik ve gittik. Ramazan’ın ilk günüyle birlikte O (a.s.m.) oruç tuttu, biz de hemen O’nun (a.s.m.) yanında yer aldık, biz de oruca başladık.

Ramazan’ı kimseden değil, O’ndan (a.s.m.)  öğrenmek gerekiyor. Ramazan’ı kimseye değil, O’na (a.s.m.)  sormak gerekiyor. Ramazan’ın en güzelini, en güzel Ramazan’ı O (a.s.m.)  yaşamış ve yaşatmış. Ramazan’ın ilk gününden son gününe, Kadir Gecesi’nden bayrama kadar neler yapmak gerekiyorsa, hepsini anlatmış, öğretmiş, uygulamış ve uygulatmış.

Öyle bir ay ki…

Selman-ı Farisi (r.a.) anlatıyor:

Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Şaban ayının son gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu:

“Ey insanlar, büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi.

Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.

Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.

Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.

Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.

Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.

Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.

Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden azat olmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”

Sahabelerin bazısı, “Ya Rasulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.):

Allah bu sevabı bir tek hurma ile bir içim su ile bir yudum süt ile oruçlu mümine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:

Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.

Bu ayda her kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse Allah onu affeder ve cehennemden uzak tutar.

Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasletten ikisi ile Rabb’inizi razı kılarsınız, diğer ikisinden ise hiçbir vakitte ayrı kalamazsınız.

Rabb’inizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, Kelime-i Şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.

Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan cenneti istemek, diğeri cehennemden Allah’a sığınmaktır.

Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:94-95.)

Ramazan orucunun sevabı

Amr bin Murre el-Cüheni (r.a.) anlatıyor:

Bir adam Resulullah’a (a.s.m.)  geldi: “Ya Rasulallah! Allah’tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah’ın Resulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutup, gece ibadetini yaparsam kimlerden olurum?” diye sordu.

Resulullah (a.s.m.) “Sıddıklar ve şehitlerinden olursun” buyurdu. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:105.)

Ramazan çok farklı, çok değişik, çok üstün sevaplı bir aydır.

Bu ay Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanının, kerem ve bereketinin sayısız ve sonsuz olduğu bir zaman dilimidir. Bu sevap ve ecirlerden birisi de Ramazan orucunu tutanların sıddık ve şehit sevabını almasıdır.

Şehitleri biliyoruz, sıddıklar ise peygamberlikten sonra gelen yüce bir makamdır. Bu makam Hz. Ebu Bekir gibi mükemmel insanların özel makamıdır.

Haliyle bu sevap sadece oruca bağlı değil, aynı zamanda namaz ve zekât gibi ibadetlerin de ihmal edilmemesine bağlıdır.

Bu konudaki hadis gerçek anlamda büyük bir müjdedir ve bizim için büyük bir mükâfattır.

Ramazan’ı tüm canlılar kutlar

Ramazan’ın ilk günüyle birlikte nur ve feyiz dolu bir mevsimi yaşamaya başlarız. Kâinat şenlenir, dünya cennetten süzülen nurlu bir havayla dolup taşar.

Yüce âlemlerin masum ve mübarek sakinleri olan melekler öbek öbek müminlerin çevresini sarar. Rahmet ülkesinden müjdeler, Kâinatın Rabbi’nden selamlar ve mağfiret esintileri getirir.

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır.

Bu ayın Cenab-ı Hak katında müstesna bir yeri vardır. Yüce Rabb’imiz, Kendisine muhatap olarak seçtiği kullarına sonsuz rahmetinin en geniş tecellilerini bu aya ayırır.

Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere diğer semavi kitapların da bu ayda indirilmiş olması, bu günlerin kıymet ve kudsiyetini artıran diğer bir güzelliktir.

Müminler, Allah’ın bir ihsanı olarak bu günleri kaçırılmaz birer fırsat bilerek değerlendirme, Rablerine olan kulluk derecelerini gösterme, O’na muhatap olabilme gayreti içine girerek tam bir ihlâs ve şuurla ibadet ve taate koşarlar.

Bu gayretin neticesi elbette karşılıksız kalmayacaktır. Oruç tutup, Ramazan ayını bir kulluk şuuru içinde geçirenler, tatlı bir ânı yaşadıkları, huzura erdikleri gibi, pek çok nimete de kavuşurlar.

Mehmet Paksu / Moral Haber

Almanya’dan Ramazan Hatıraları

Kaldığım Hückelhoven isimli kent çok şaşırtıcı hatıralar yaşattı bana; Almanya’da bir şehir olmasına rağmen, buradaki Müslüman Türklerin kendi dinlerini yaşama hususundaki gayretleri ve çalışmaları gelecek adına çok güzel haberler müjdeliyor.

Burası Almanya’nın kuzey batısında Hollanda- Belçika sınırında, bütün Alman kentleri gibi düzenli, yeşillikler içinde o derece sakin, Türklerinde çok yoğun bulunduğu, 40-50 bin nüfuslu bir şehir. Almanya’da bir şehrin nüfusu çevresiyle beraber kabul ediliyor. Merkez, köy nüfusu ayrımı yok. Marketiyle, manavıyla, dönercisiyle sanki Türkiye’den, Anadolu’dan bir belde…

Diğer milletlerden de az olsa insanlar var. Ancak genelde sokakta yürürken, elinde Kur’an-ı Kerimiyle dizine kadar yarım yamalak namaz başörtüsüyle yürüyen melek gibi kız çocuklarını, şuurlu bir ciddiyetle mukabeleden gelirken, cumaya giden bizlere” Allah kabul etsin evladım.” diyen nineleri, her adım başı temizliğinde gusül, yüzünden secde; izlerini hissettiğimiz bizim insanımızı görmek mümkün.

Allah’ın selamı burada adeta ortak dil olmuş, barışı kardeşliği pekiştiriyor. Şu anda cuma namazının eda edilebildiği dört adet camisi olan çok şirin, yeşilliğiyle, gölüyle sanki Karadeniz’den bir şehrimiz…

Bu mülk medrese Hückelhoven’da geniş bir bahçesi olan, üç katı hizmet veren, beyaz köşk lakaplı, Allah’ın nur hizmeti için ikram ettiği mükemmel bir mekandır. Burası diğer nur medreseleri gibi her namaz cemaatle kılınıp sonra nur sohbeti yapılan bir dershanedir. Ramazan ayının girmesiyle beraber kardeşler tarafından sırayla iftar verilmekte ve teravih namazı kalabalık bir cemaatle kılınıp sohbet yapılmaktadır.Esas konumuz olan nur hizmetlerine gelince harika olaylara şahit oldum. Diyebilirim ki hizmet etmeye gelmişken, hizmeti öğrenmeye ve şevkimi artırmaya gelmiş oldum.

Bediüzzaman Said Nursi kültür vakfı mülk medresesinde 15 mayıs 2011’den itibaren sabaha kadar ibadetle meşgul olduklarını vakıf kardeş bize ifade ettiler. 22 temmuzdan itibaren Türkiye’den gelen öğretmen abimizle birlikte bu medresede ve bu şehir çevresinde zaten çok canlı olan, hizmetler keyfiyet cihetiyle daha güzel bir hareket ve şevk kazandı.

Çevredeki Monschengaladbach’da, Köln’de, Aachen’da, Duisburg’da ve Hollanda’da medreseler ziyaret edilip, sohbetler yapıldı. Hele hele Roermond denilen bu Hollanda kentindeki cami, minaresiyle alt kattaki ders salonlarıyla, derneğiyle ve önündeki göl manzarasıyla sanki Osmanlının torunlarının burada Kanuni’nin ruhunu şad ettirdiğini hissettiriyor insana, kişinin camiden hiç ayrılası gelmiyor. Aachen’nın Hersogenrath ilçesinde yeni medrese açılışına katılarak keyfiyetli bir cemaat ile sohbet yapılıp, teravih kılındı. Bu medrese ikramı ilahi olarak ulaşımı öyle müsait ve güzel bir mevkide nasip olmuş ki; O bölgedekiler için derslere iştirak etmek çok kolay… 

Ramazanda geceleri kaim, gündüzler saim kalmanın sevabını kazanmak için işi müsait olan kardeşler, sahura kadar değişik ibadetlerle meşgul olup, beraberce sahur yemeğini yedikten sonra evlerine gidiyorlar. Burada geceleri kaim gündüzleri saim olma ibadeti fasılasız yerine getiriliyor.

Bu hükelhoven medresesinin şakirtleri geçen sene Fransa’nın Gray kentinde bir medrese açılışına ciddi bir destek sağlayarak katılmışlardır. Ramazanın ikinci yarısından sonra buradaki Mahmut kardeşimiz İtalya’nın Modena kentine medrese açılması için gidip bir hafta on günlük iznini oralarda geçirecek…

Bundan üç sene önce tanıdığım Mikail isimli Alman kökenli kardeşimiz; Hem risalelerdeki hem de Türkçe’deki vukufiyetini geliştirmiş. Bu bölgedeki değişik medreselerde derslere oğullarıyla iştirak ediyor. Ayrıca bu Hückelhoven medresesinde haftada iki gün Cem kardeşle beraber, risaleleri Osmanlıca harfleriyle Almanca yazıyorlar.

Bu Alman kardeşimiz ailece islamı yaşıyor. Bu yıl eşi ile birlikte hacca gidecekler ve oğlu Abdullah Said ramazan bayramında Isparta’nın Barla ilçesine gidip, nur hizmetini yakından tanıma imkanı bulacak, bu arada Ispartalı abilere Osmanlıca harfleriyle yazılmış Almanca eserlerden takdim edecekmiş. Kardeşlerimize nur hizmetindeki samimi çalışmalarının daim olması ve sayılarının çoğalması için Rabbimize şükrederek dualar ettik…

Ayrıca her gün 11:30-13:30 saatleri arasında gittikçe sayıları artan on iki on üç çocuğa ve 17:00-19:00 saatleri arasında büyüklere Kur’an dersi verilmektedir. Bu arada ev dersleri haftada iki gün kardeşlerin meskenlerinde devam ediyor. Bayanlar haftada iki gün sohbetlerini fasılasız devam ettiriyor. Medresenin alt katı ayrı bir girişle bayanlar için sohbet mekanı olarak düzenlenmiş. Yakında açılışı yapılacak. Açılışında bir Alman gelinin müslüman olmak istediği sevincimize sevinç kattı.

Samsun’dan gelen üniversite öğrencisi Mehmet kardeşimizin desteğiyle hizmetler daha da hareketlendi. Medresenin kadrolu imamı gibi davranan Erol kardeşi, kendi evi gibi ilgilenen Özcan, Hasan, Tamer ve Ahmet kardeşlerimizi adeta vakıf gibi koşturan Mahmut kardeşimiz ve dershanenin vakıfı Ömer kardeşi tebrik etmek, yapılan hizmetler karşısında hafif kalıyor.

Yukarıda ifade edilen geceleri kaim ve ibadetli geçirilmesini ikramı olan Hüseyin, Sinan ve Muhammet kardeşlerin eski talebeleri geride bırakan ihlası, şevk ve heyecanları alkışlanacak kadar mükemmel durumdadır… Bir kadir gecesi nurları tanıyıp bütün geçmişindeki olumsuzlukları bırakan Kemal kardeşi, nurları tanıdıktan sonra (takribi dört yıl) dersleri asla ihmal etmeyen Şenol kardeşi ve kış-yaz 12 kilometreden bisikletle derslere iştirak eden Cihan kardeşimin ve diğer fedakar şakirtlerin samimiyetlerini söylemeden geçersek vicdanımız rahat etmeyecek.

Dislaken’e giderken ilk önce Duisburgtaki kilise medresesinden ve islama, kurana, imana hizmet müessesi olarak dönüştürülmesinden bahsetmeden geçemeyiz. Burada Türkiye’den okul yıllarındaki saf ve temiz yüreğindeki muhabbet duygularıyla tanıdığımız ihlaslı Hüseyin Yazıcı abimizin iman ve Kur’an hizmetini alkışlamamak mümkün değil… Kilisenin papazının ”bu binayı siz satın aldınız fakat ben işsiz kaldım.” deyince kardeşlerin ”müslüman ol seni buraya imam yapalım.” demesini; Şimdide o kişinin derslere geldiğini duymuş olmamız bizi çok sevindirdi.

Asıl hedefimiz olan Dislaken medresesine giderken Duisburgun meşhur camisini ziyaret edelim dedik. Uzaktan, caminin büyüklüğünün yanında küçükte kalsa minaresini görüp camiye ulaştık.

Camide ikişer rekat namaz kıldıktan sonra avluda ramazan dolayısıyla adeta iftar-sahur çarşısı kurulmuş-kitapçısıyla, çaycısıyla sanki İstanbul’da bir selatin camisi görünümü kazandığını müşahede ettik.

Dönüş yolunda Rabbimizin ziyaretimizi mükafatlandırmasının sevinciyle, Sinan kardeşimizin arabasında yasin okuyarak, ilahi söyleyerek Hückelhoven medresesine ulaştık… Hizmet edenlerden Allah razı olsun. Tebrikler Hückelhoven’ın görünmeyen kahraman nurcuları… Gayretlerinizin daim olması dileğiyle dualarımız sizinle….

Bir Misafir Öğretmenin Almanya Hatıraları

www.NurNet.org

Oruç Tıbben Faydalı Mıdır?

Oruç vücudun bütün sistemlerine tesir yapan, sıhhat veren bir hassayı haizdir. Bir kimse sıhhat için oruç tutarsa orucu kabul olmaz. Allah için tutacak ve hikmet de bir bahşiş halinde zuhur etmiş olacaktır.

1- SİNİR SİSTEMİNE ETKİSİ

Oruçlu kimse gıdaî faaliyetinin azalması dolayısiyle farkına varmadan bir çok lüzumsuz yorgunluklardan kaçınır. Aynı zamanda her fert iktisadî gücü nisbetinde iftar ve sahurda fazla gıda ve vitamin alır. Diğer taraftan şehvet ve cinsî arzunun istirahat halinde oluşu, bütün sinir sistemine açık bir sıhhat sağlamaktadır. Bazı kimselerin oruçken sinirli oluşlarının sinir sistemiyle alâkası yoktur. O cihet nefse ait mânevî bir keyfiyettir.

Karaciğer, oruçlu fertlerde istirahat halinde olduğu için, bir çok zehirli maddeleri tahrip ederek sinir sistemini yorgunluk dediğimiz vahim illetten halâs eder.

2- DOLAŞIM SİSTEMİNE ETKİSİ

Oruçken gündüzleri kanda kolesterolün seviyesi düşer. Damar cidarlarında biriken eski kolesterolün artıklarını yavaş yavaş kan deveranına vererek sertliklerini giderirler. Kezâ bilhassa öğle sonu tansiyon biraz düştüğü için damarlarda az tazyik sebebiyle büsbütün bir istirahat meydana gelir. Böylece bu günün en korkunç hastalığı olan arterioskleroz (kalb tıkanması ve felçlerin sebepleri) oruç ve abdestin müşterek tesiriyle âdeta yok olur. Ben, oruçlu ve devamlı abdest alan 300 ihtiyarın tansiyonları üzerinde yaptığım tetkikte, kendilerinde en ufak bir artioskleroz ârazı olmadığını, 65 ten yukarı yaşlarına rağmen tansiyonlarının 12 nin üstüne çıkmadığını müşahade ettim.

Kalbe gelince: Kalp üzerinde kötü tesir yapan üç etken vardır: Damar sertliği, sinir yorgunluğu ve midenin devamlı tazyiki. Bu üç etken de orucluda otomatik olarak bertaraf olur. Oruçlunun kalbi -mânâsı gibi- maddesi de felâh da kalır.

3-HAZIM SİSTEMİNE ETKİSİ

Doğuştan ölüme kadar durmadan çalışmaya mezun olan hazım sistemi, oruçta vasati olarak günde dört saat mutlak istirahata geçer. Dolayısiyle yıpranan taraflarını tamir imkânını bulur.

Orucun en açık sıhhat tesiri karaciğer üzerinedir: Vücudun çeşitli sahalarında birbiriyle ayrı guruplar halinde karaciğerin 50 ye yakın vazifesi vardır. Yağları hazmeden, safrayı yapmaktan tutun da hastalıklara karşı muafiyet maddesi hazırlamaya kadar bütün işler; daha doğrusu bedendeki kimyasal her hadise karaciğer tarafından yapılır. Buna karşılık karaciğer sıhri bir ölümsüzlük içinde -durmadan- hayat sonuna kadar çalışır. Pek nadir olarak hastalanır -karaciğer- çok yüklenince görevlerinin bir kısmını eksik yapmak zorunda kalır. Bugünün tıbbı, bir çok hastalıkların iptidaî sebebini (yani vücut mukavemetinin kırılması, muafiyet teessüs edemeyişi) karaciğere ve onun yüklü olmasına bağlar.

İşte oruç, karaciğere bir günde üç dört saatlik bir istirahat sağlar. Vâkıa karaciğer vazife ve faaliyetini durdurmaz; ama limit bir yavaşlama gösterir. Böylece her uzuvda olduğu gibi karaciğerde de istirahat yanında umumi revizyon ve yenilenme vuku bulur. Vücudun müdafaa, kan kimyası ve hazım cihazı böylece en ideal şekle döner. İşte oruç, sağlık korunmasının asıl merkezi halinde felâh bulucu mânâsını böylece maddeleştirir.

4- KAN KİMYASINA ETKİSİ

Vücudun en hassas kimya olayları kanda cereyan eder. Çeşitli gıda maddeleri, müdafaa maddeleri ve hayati teneffüs enzimleri muayyen bir nisbette kanda bulunur. Bu maddeler yoğunluklarını arttırdıkça vücut bunu telâfi için çetin bir faaliyet gösterir. Oruçluda bu maddeler en düşük seviyede kalır. Dolayısiyle de kanın kimyasal olayları büyük bir kolaylık içinde seyreder. Zayıf olduğu için oruç yiyen ahmak bilmez ki; kendini kemiren asıl oruçsuzluktur. Çünkü zayıflarda kan kimyası bir türlü denge sağlayamamaktadır.

5- ÜROGENİTAL SİSTEME ETKİSİ

Gerek sinir sistemi sükûneti, gerekse bakışlarda bile cinsi arzuyu franleyen bir şehvet perhizi, şüphesiz ki cinsi hayat için çok kıymetli bir hassa taşır.

Böbreklerin, gıdaların yanma ürünlerini süzdükleri nazarı itibara alınırsa, her böbrek hücresinin her an çeşitli gıdaları süzmekteki güçlüğü yanında, oruçlunun dört saat içindeki mutlaka yakın istirahati açıktır. Demek ki sağlığın topluca hıfzıssıhası orucun en yakın varlığıdır. Bu nokta ilâhî bir emri vâkîdir.

Onkolog Uzm. Dr. Haluk Nurbaki

 

Hurmanın Faydalarını Biliyor Musunuz?

Malum Ramazan ayındayız ve Ramazanda iftar deyince akla ilk gelen hurma oluyor. Hurmasız açtığımız iftar vakitlerini sanki hiç iftar açamamış havasında yaşıyoruz. Bu kadar bağlanmışız hurmalara ama ne için belkide sırf o nur yüzlü Efendimizi (a.s.m) hatıra getirdiği için, onun iftarlarına bir parçada olsa ayak uydurmak için, Ey Habibim senin izindeyiz bizi sahili selamete ulaştır demek için. Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için. Yoksa memleketimizde hurmayı nereden görecektik nasıl bu kadar sevecektik bilemeyeceğiz.

Peki hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

İnternette dolaşırken hurmanın faydalarına görünce hemen sizlere sunmak istedik, aslında biz hurmayı bu faydaları için sevmiyoruz sırf Habib-i Ekremi (a.s.m) hatıra getirdiği için seviyoruz ama isterseniz bir parça faydalarınada göz atalım.

• Bedeni ve zihni gençleştiriyor.

• Vücudun ihtiyarlamasına engel oluyor.

• Kansere karşı koruyor.

• Damar sertliği ve kolestrole karşı koruyucu görevi yapıyor, şişmanlama tehlikesine yol açmıyor.

• Böbrek iltihabına ve kumlarına iyi geliyor.

• Saf hurma cildi besliyor, hamilelik ve güneş lekelerini yok ediyor, vücuttaki yara ve iltihaplara hurma, hakiki zeytinyağı ile krem kıvamına getirilip sürüldüğünde fayda sağlıyor.

• Şeker oranını ayarlayan tek meyvedir.

• İçerdiği demir sayesinde, Anemi hastalığını kaldırdığı tıbben ispatlanmıştır.

• Hurma çekirdeğinden öğütülmüş bir fincan kahve zihin açıcı, dinlendirici etki gösteriyor; asabilik-sinir bozukluğu ve strese iyi geliyor. Stresli ve gergin yaşantısı olanlara sabah, öğle ve akşam saatlerinde üçer adet hurma yemesi son zamanlarda tıp adamlarınca tavsiye edilmekte.

• B1, B2 vitaminlerinin bir arada bulunmasından dolayı karaciğeri kuvvetlendiriyor.

• Hurma berekettir ve açlığı dindirir…

Faydaları hep beraber müşahede ettik ve bir kez daha gördük ki dinimizde ne varsa arkasında hep hayır var nur var… Cenab-ı Hak bizi hak din olan İslamiyet’ten ayırmasın. Amin…

Ahmet Can