Etiket arşivi: rusya

Risale-i Nur’lar Rusya’da Yasak mı?

risale-i-nurlar-rusyada-yasak-miBizdeki din ve ahlak karşıtı gazetelerin neşriyatı üzerine Rusya’nın bazı bölgelerindeki Nur Talebeleriyle irtibata geçtik. Başta Moskova ve St. Petersburg olmak üzere önemli merkezlerle haberleştik. Böyle bir yasağın pratikte söz konusu olmadığını söylediler. Mahiyeti henüz bizce de meçhul Kaliningrad’taki bir mahkeme kararından yola çıkan RIA NOVOSTİ ajansı böyle bir haberi geçmiş.

Halbuki başta Avrupa, Türkiye ve Orta Asya olmak üzere dünyanın dört bir yanında Rusça neşredilen eserler pratikte böyle bir yasağın olmadığını gösteriyor.
Hatta Bediüzzaman’ın önemli talebelerinden merhum Mustafa Sungur’u özel davetiyle Moskova’daki İslam Konferansına çağıran Medvedev’e rağmen böyle bir yasak söz konusu olabilir mi? Gençliği komünizm, materyalizm ve masonların imansızlık ve sefahet girdabına kapılmış Başkan Vladimir Putin de, bütün gayretiyle dini ve insani değerleri Rusya’da inşaya çalışırken, bazı yerel mahkemelerin eski bolşeviklerden kalma din düşmanı bilirkişi raporuyla Risale-i Nurl’u yasaklamaya yeltenmeleri ister istemez dikkatimizi çekiyor.
2008’den bu yana Türkiye basınında mason destekli gazetelerde propaganda edilen bu yasağın mahiyetini doğru anlayabilmek için, Sovyetler’in dağılışından sonraki “Yeni Rusya’da” olup bitenleri dikkatlice takip etmekte fayda mülahaza ediyoruz.
KOMÜNİZM BUHARLAŞTI MI?
12  Eylül’e kadar başta Türkiye olmak üzere birçok hür ülkenin gençliği “Kahrolsun komünizm!” diye kükrüyordu. Sonra bu sesler birden kesildi. Bu meselede sağcıların dış güçlerin tezgahına geldiğini biz de kabul ediyoruz. Fakat bu kabul, komünizmin veya inkarcılığın “sırra kadem basması” sorusuna cevap vermiyor. Yani 12 Eylül’den sonraki tezgaha “inkarcı, ihtilalci ve sefaheti teşvik eden” cereyanlar başka renk, ton ve formatlarda geleceklerdi. İdeoloji gömlek değiştirince komünistler Neocon veya Troçkist, masonlar da neoliberal veya turuncu olarak ortaya çıkacaklardı. İşe Yeni Rusya’nın bu iki cereyanla yıllardır nasıl boğuştuğunu takip etmeyenler, Kaliningrad gibi yerel mahkemelerin arkasına gizlenmemiş “dinsiz ve ahlaksız” cereyanları tanıyamazlar.
Neoliberallerin sahneye sürdükleri George Soros ile Rusya arasında yaşanan ekonomik savaştan sonra, Rus idarecileri, bu cereyanlara destek olan iş adamlarının, gazeteci ve STK’ların tezgahlarını bozdu. Brzezinski ve Kissinger’e rağmen bilhassa Musevi kökenli tüccarlar petrol, medya, orman ürünleri ve bankacılıktan el çekmek zorunda kaldılar. Rusya Bediüzzaman’ın tabiriyle bin senelik tarih, kültür, din ve milli değerlerini tahrip eden eski bolşevik ve komünistlere yol vermedi. Rus idarecileri aleyhinde bilhassa neoliberallerin kontrolündeki medyada çıkan haberler; Murdoch, Soros veya Springer gibi barış karşıtlarının kuyruk acılarından başka birşey olmamalı. Bilhassa rüşvetlerle Rusya’daki dinsiz, serseri ve sefahetçileri organize edip Avrupa Mahkemesine dökenlerin maksatları, elbette hukuk değildi.
“RUS DA DİNSİZ KALAMAZ”
Rusların Risale-i Nur’a ilgileri sebepsiz değil. 1909’dan itibaren Bediüzzaman Ruslarla ilgilidir. Rothschild’lerin kışkırtmasıyla Van Ermeni devletini kurdurtmak üzere vatanımızı işgal eden Rusların başına gelecek musibetleri Kur’an’ın yardımıyla keşfeden Bediüzzaman, Ruslardan önce Troçki ile Lenin’in mahiyetlerini dünyaya haber veriyor. 1909’da Tiflis’te Ruslara söylediklerini 1916´da Sibirya’da daha yakından söylecekti. İngiltere’nin oyununa gelen Rusya’nın bütün serencamını satıraralarında haber veren Said Nursi’nin Rus entellektüelince artık tanındığına inanıyoruz. Rus generallerinden siyasetçilerine kadar Risale-i Nur’un kıymetini idrak etmiş ülkenin aydınlarıyla Said Nursi üzerinden kavga vermeye çalışan neoliberaller, Kemalist yoldaş ve biraderleriyle küçük bir istişare etselerdi, böyle gülünç duruma düşmezlerdi.
Dijital medyanın dünyayı bir köye çevirdiği zamanlarda kitap yasağı… Başta Avrupa, Amerika ve İslam aleminin en saygın üniversitelerinin en üst mahfillerine yerleştirdikleri Kur’an tefsirlerini iftira ve karalama ve yalanlarla yasaklatayım derken Rus mahkemelerinin ve hukunun kanına giriyor neoliberal kaosçular… Risale-i Nur üzerinden kavga vermek tam bir nifak işi… Mert olsalardı; Perle, Fallacini, Huntington, Sarrazin ve Giordano gibi direkt Kur’an’a hücum ederlerdi. Rusya coğrafyasında Hıristiyanlığı bütün temelleriyle tahrip eden komünistler, gençliğin İslama dönüşünü engelleyebileceklerini zannediyorlar. Kaldı ki Bediüzzaman “Müslüman İseviler” ifadesiyle, iki dini de “barışta” mezcetmiş. Onların bütün gayretleri de Said Nursi’nin müjdesini öteleyemeyecek: “Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Ancak İslamiyetle barışır ve Kur’an’a teslim olur.”
NETİCE
Risale-i Nur’u okuyanlarda başlayan kişisel tekamül, elbette çevrenin dikkatini çekiyor. Bu ahlaklı, çalışkan ve güvenilir insanları kim istemez ki… Tüccarlar, siyasetçiler, global cereyanlar ve hatta devlet bile… Risale-i Nur’dan kuvvetli imani dersler alan bu insanlar, sosyal hayatta dost ve düşmanlarıyla nasıl muamelede bulunacaklarını, hangi prensiplerle hareket edeceklerini ve kırmızı çizgilerini de yine Bediüzzaman’ın eser ve hayatından çıkaramazlarsa, kendilerini kuşatacak fitne, fırıldak, dış mihraklı cereyanların tetikçileri ve global dinsizlerin ajanlarıyla mücadelede elbette zorluk çekerler.
Mason, dinsiz ve sefahetçilerin ittifak halinde karşı koymaya çalıştıkları Risale-i Nur´un yasaklanamayacağını onlar da biliyorlar. Yalan, fitne ve iftira ile zihinleri bulandırmayı ve Rus idarecilerini zora sokmayı hedefleyen neoliberallere karşı Türkiye Nurcuları başta olmak üzere Avrupa ve İslam alemindeki Müslümanlar elbette maddeten ve manen yardım edeceklerdir. Diyanet’imizin sık sık birlikte toplantı yaptığı “Rusya Müftüler Konseyi”ne bu meseleyi taşıyacağına da inanıyoruz. Bünyelerinde Risale-i Nur ile alakalı konferanslar düzenleyen üniversitelerimizin temsilcileri ve kıymetli öğretim üyeleri de ilmin ve hürriyetin namusunu kurtarmak için Rus meslektaşlarıyla bu konuyu müzakere edeceklerdir. Hukukçularımız da üyesi oldukları AİHM’deki hakimleri doğru bilgilendirerek; mason ve komünistlerin bu kıymetli müesseseyi boş ve insanlığa zararlı şeylere alet etmemelerini sağlayacaklardır. Risale-i Nur elbette yasaklanamaz. Fakat dünyanın gündemine oturması için demek ki böyle davalara ihtiyaç oluyormuş…
saidnursi.de
Şükrü Bulut / saidnursi.de

Beyaz Rusya Kitap Fuarında Nurlar Sergilendi

Beyaz Rusya’daki Kitap Fuarından Hizmet Haberleri
Rusya’dan sevindirici hizmet haberleri gelmeye devam ediyor. Kaliningrad Mahkemesi’nin Risale-i Nur’ları yasaklaması, çok fazla bir şey değiştirmemiş, Rusya’nın orta yerinde düzenlenen kitap fuarlarıyla insanlara Risale-i Nurlar hızla ulaştırılmaya devam etmektedir.
6-10 şubat 2013 tarihleri arasında Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te düzenlenen 20. Uluslararası Kitap Fuarı’nda, Sözler Neşriyat’ın öncülüğünde Türkiye Eğitim Kültür Vakfı adlı standımız çok verimli ve müjdeli hizmetlere vesile oldu. Standımızda Rusça Risale-i Nur eserleri, Kuran-ı Kerim, Türkiye’yi tanıtan broşürler ve bunların yanında diğer dillere ait eserler takdim edildi.
25 ülkeden 645 kuruluşun temsil edildiği fuar, başta Beyaz Rusya devlet başkan yardımcısı, Kültür ve Enformasyon Bakanlığı yetkilileri olmak üzere çok sayıda akademisyen, yazar ve öğrencinin  katılımıyla gerçekleşti. İlk günden itibaren standımız büyük ilgi gördü.

EN BÜYÜK TELEVİZYON KANALINDA MÜKALAT GERÇEKLEŞTİ

İlk gün Başkan yardımcısı ve bakanlık yetkililerine Risale-i Nurlar anlatındı ve takdim edildi. 6 televizyon kanalı fuardaki  bu gelişmeleri takip etti ve haber yaptı. Ayrıca Beyaz Rusya’nın en tanınmış televizyon kanalı Kanal 1 ile bir mülakat gerçekleştirdik. Standımıza Türkiye Bayrağı asılmadığından büyük elçilikle temasımız oldu. Büyükelçimiz Ahmet Bey’e faaliyetlerimiz hakkında bilgi verdik ve Türkiye’ye ait broşürler, posterler tedarik ettik.

Yurtdışından gelen yayınevleri kendi ülkelerinin kültürünü aksettirecek şekilde stantlarını düzenliyorlar ve kendi medeniyetlerine ait değerleri de tanıtıyorlardı. Biz de standımızda gerek tanıtıcı broşürlerle gerekse Türkiye’den götürdüğümüz lokumlarla bu hizmeti verdik. Hatta ilk gün çok büyük ilgiden dolayı lokumlarımız tükendi. Tanışılan ziyaretçilere kitaplar sunulup gerekli malumat verilmesinin yanı sıra irtibatın devamlılığını sağlamak için adreslerini alıyorduk. Risale-i Nur adına katıldığımız diğer ülkelerdeki kitap fuarları ile kıyaslandığında bu kitap fuarı katılımcı seviyesi ve sayısı itibariyle daha büyük bir organizasyondu. Bu yüzden ilginin yoğun olması bizleri de ziyadesiyle sevindirdi.

Bunlara ek olarak iki üniversite kütüphanesine Rusça ve İngilizce külliyatlar hediye ettik. Ayrıca barındırdığı 9 milyon kitapla dünyanın en büyük üçüncü kütüphanesi olarak kabul edilen diğer bir kütüphaneye 19 eserden oluşan bir set hediye ettik . 
KIZIL KİLİSE RAHİBİ RİSALE-İ NUR STANDINI ZİYARET ETTİ !

Standımızı şehrin en büyük kilisesi olan Kızıl Kilise’nin rahibi ziyaret etti. Bize kendisinin kaleme aldığı “Dinimizi Ateizmin Ateşinden Korumak” adlı kitabını hediye etti. Biz de bunun üzerine Üstadımızın ahirzamandaki küfr-ü mutlaka karşı tevhid inancı altında Hıristiyanlığın İslamiyet ile ittifak edip tabi olması hakkındaki izahlarını paylaştık. Daha sonraki gün için bizi kilisesinde kahvaltıya davet etti. Heyet halinde gittik. 2 saate yakın tatlı bir sohbet gerçekleşti. Kendilerini ifade için gruplar halinde Hıristiyan ülkelerine gidip bilgilendirme faaliyetlerinde bulunuyorlarmış. Mazideki konumundan ötürü Hıristiyanlık için büyük anlam taşıyan İstanbul’a gelip gelmedikleri sorduk. Gelmediklerini öğrenince İstanbul’a davet ettik. Bu vesile ile irtibatımızın süreceği ümidindeyiz.

Elhasıl Cenab-ı Hakk’a hadsiz hamd-ü sena olsun ki bu kısa sürede 1-2 yıllık hizmet kadar netice alındığını müşahede ettik.
Risale Ajans

Rusya’da Risale-i Nur Hizmetleri Hızla Devam Ediyor

Kaliningrad Mahkemesi’nin aldığı bir kararla Risale-i Nurların bazı kısımlarının yasaklanmasının ardından, Rusya hizmetlerinde önde gelen bir Nur Talebesi , Risale Ajans’a özel açıklamalar yaptı.  Daha önce de bu tip mahkemelerin olduğunu, Ruslar’ın Risale-i Nur’lara bizzat sahip çıktığını belirtti. Müslüman olan Rusların sayısının hızla çoğaldığını belirterek, dinsizlerin etkisinin bu kararların alınmasında etkili olduğunu ifade etti.

RUSLAR’IN HIZLA MÜSLÜMAN OLMASI ONLARI KORKUTTU
Rusya’da mahkemeler zaman zaman oluyordu ve o mahkemeler çok sıkıntı oluşturmuyordu. O mahkemeleride sıkıntı vermek için açıyorlardı. Şimdi bakıyorlar cemaatler çoğaldı, müslümanların sayısı çoğalıyor..Dinsizlerinde istekleri var ortada. Ellerinde hiçbir delil yok, nurculuk nedir bilmiyorlar, Risale-i Nur nedir bilmiyorlar..Her tarafı böyle karıştgıyorlar.. Aksine iyi avukatlar, adliyede çalışanların çoğu Risale-i Nurları öğrenmiş araştırmış herşeyi biliyorlar.
Avrupada bulunan bir dernek, Rusya’da beraber çalışıyorlar, kitap çıkardı. Rusya’da yapılan bütün mahkemelerin yanlışlarını yayınladı, Risale-i Nurların güzel olduğunu ve Türkiye’deki faaliyetlerini anlattı.  Müspet hizmetler çok, Böyle menfi  yasakları artırmak istiyorlar, halbuki yapacakları hiçbirşey yok. Rusya gittikçe müslüman oluyor, avukatlar müslüman oluyor, polisler müslüman oluyor. Artarak devam ediyor…
Bu mahkemekler Müslümanlara gözdağı vermek için açıldı diyorsunuz ?
Rusya’da müslümanlar organize gibi görünüyor, hep bir aradalar. Bu mahkelemerin nedeni birazda bunu dağıtmak, böylece müslümanların faaliyeti görünmesin, birliği görünmesin, perişan gibi göstermek istiyorlar. Halbuki müslümanların yaptığı çok basit. Bir araya gelip çay içmek, muhabbet etmek. Fakat Rusya’da bu güç gibi kuvvet gibi algılanıyor. Biz yüz kişi olsakta bir kitap okuyoruz bir kişi olsakta bir kitabı okuyoruz.
DERSLERİMİZE KOMÜNİSTLERDE GELİYOR
Komünizm zamanında da mücadele oldu. Risale-i Nur onlara yardımcı oluyor, Risale-i Nur’ları ihtiyaçlarına göre okuyorlar. İllaki sen Risale-i Nur’u oku diye bir baskı da yok. Derslerimize komünistide geliyor, hıristyanıda, poliside geliyor dinliyor gidiyor. Rusya çok serbest bir yer, insanların beraberce yaşamalarına ihtiyaçları olan bir yer. Rusya’da çok millet yaşıyor, yarısından fazlası müslüman olan milletler var. Onlarında din öğrenmesi lazım.
O halde Rusya’da belli bir kesimin Risale-i Nur’lara önyargılı olduğunu söyleyebilir miyiz ? Medvedev ve Putin’in müslümanlara bakışının olumlu olduğunu biliyoruz..
Evet, zaten açık olarak bir şey de diyemiyorlar. Rusya Adalet Bakanlığının en büyük temsilcilerinden Lukin Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında internette birkaç haber yazdı. Bediüzzaman Said Nursi’nin kitapları hiçbir zaman radikal değildir diye açıklama yaptı.
Rusya’nin en büyük öğretmenleri İvorkin, Yizorkif Risale-i Nurları okuyorlar onlarda ayrıca müslümanlar. Bu kitapların yararlı olduğunu bir zararının olmadığını söylüyorlar.
RİSALE-İ NUR’LAR KİTAP FUARLARINDA SERGİLENİYOR
Ayrıca Moskova’da çok büyük kitap fuarları oluyor, onların yasak dedikleri bu kitapları herkese verdiler. Ayrıca Petersburg’da, Beyaz Rusya’da kitap fularları oluyor, bizler bu fualara katılıyoruz. İnsanlar bu kitapları okuyor. Hıristyan papazlar geliyor, öğretmenler geliyor “biz sorularımızın cevaplarını bu kitapta bulduk” diyorlar
PETERSBURG VALİSİ’NE RİSALE-İ NUR VERİLDİ

Petersburg Valisi’ne fuar açılışında kitapları verdiler bir sorun olmadı, hizmetler hızla devam ediyor. Polisler kendi aralarında kitap okuyorlar, ben şahsen hapisane hizmetleriyle ilgileniyorum oralara giderek anlatıyorum. Hapisane müdürü beni özellikle davet ediyor, yasak falan dinlemiyorlar, insanların bu kitaplara ihtiyacı var diyorlar. Kendileri sahip çıkıyorlar. Rusya’nın Risale-i Nur hizmetinde Ruslar bizzat kendileri hizmet ediyorlar. Kendi vatandaşları, kendi insanları hizmet ediyorlar. Kendileri bu kitaplara sahip çıkıyorlar.

Tarih : 09.02.2013
Kaynak : Risale Ajans

Abdurreşid İbrahim Kimdir? (1857-1944)

Abdürreşid İbrahim, bir asra yakın ömrünü İslam’ın ihyasına, İslam dünyasının kurtuluş ve uyanmasına, Müslümanların dert ve meselelerine harcamış bir isim. Avrupa, Asya ve Afrika’yı gezen Abdürreşid İbrahim özellikle Japonya’da İslam’ın tanınması ve yayılması konusunda önemli hizmetler yapmıştır.

Bir asra yakın ömrünü İslam’ın ihyasına, İslam dünyasının kurtuluş ve uyanmasına, Müslümanların dert ve meselelerine harcayan Abdürreşid İbrahim, Sibirya bölgesinde yaşayan Rusya Türklerindendir. 1857 yılında Tobolsk vilayetinin Tara kazasında dünyaya geldi. Babası Ömer Efendi, Tara’nın eski Özbek ailelerinden İbrahim Ahond’un oğludur. Abdürreşid İbrahim soy isim olarak dedesinin ismini almıştır.

Abdürreşid İbrahim, o devirde takip edilen eğitim usullerine göre düzenli bir dinî ve ilmi eğitim gördü. O zamanın meşhur medreselerinden sayılan Kışkar’da okudu. 20 yaşına varıncaya kadar memleketindeki medreselerde temel eğitimini tamamladı. Bir müddet Kırgız bölgesinde dolaşarak dinî dersler verdi, halkı aydınlatıcı irşat hizmetinde bulundu.

Bilgi ve görgüsünü arttırmak ve tahsilini ilerletmek maksadıyla İslam memleketlerindeki ilim ve irfan merkezlerine gitmek üzere yola çıktı. İlk defa 1877’de İstanbul’a geldi. Burada bir müddet kaldıktan sonra Mekke ve Medine’ye geçti. Dinî tahsilinde esas teşkil edecek ilmi bu mübarek topraklarda elde etti.

Abdürreşid İbrahim zihin ve hafızasına yerleştirdiği ilim ve irfan; duygularını doldurduğu yiğitlik ve cesaretle mukaddes beldelerden ayrıldı. 1881’de tekrar İstanbul’a geldi. Sadece bilgi ve görgünün kâfi gelmeyeceğinin farkındaydı. Memleketinde daha faydalı olabilmek, Rus tahakkümü altında mazlum bir vaziyette bulunan milletine hizmet edebilmek ve bütün Müslüman Türkler arasında daha verimli çalışabilmek için tecrübeye de ihtiyacı vardı.

O zamanlar İstanbul’da çeşitli Türk oymaklarından gelmiş, Müslüman Türkler arasında dil ve kültür birliğini kurmayı hedef edinmiş seçkin bir heyet de bulunuyordu. Bu heyetle birlikte bir çalışma ve ziyaret programı tertip ederek İstanbul’da mevcut eğitim kuruluşlarında incelemeler yaptı; ilim, fikir, edebiyat, eğitim ve kültür sahasında isim yapmış şahsiyetlerle görüştü. Namık Kemal, Ahmed Vefik Paşa, Muallim Naci, Cemaleddin Efganî, Ahmed Mithat Efendi gibi kişilerin çeşitli konulardaki tecrübe ve çalışmalarından istifade etti, bilgi aldı. Bilhassa eğitim ve öğretim programlarının tanzim, tertip ve ıslahı; müspet ilimlerle dinî ilimlerin birlikte okutulup öğretilmesi hususunda yaptığı incelemeler sonunda tatbike yönelik kararlar aldılar. Varılan bu kararları bütün Türk bölgelerinde, daha çok Sibirya Türkleri arasında tatbik yollarını araştırdılar.

Bu inceleme ve araştırmalardan sonra düşüncelerini ve alınan kararları kendi memleketinde ve esir Türkler arasında tatbik etmek gayesiyle memleketine döndü. Genç neslin yetişmesi, halkın irşadı ve uyanması, ortak düşmana karşı Müslümanların güç birliği içinde bulunmaları için mühim teşebbüslere geçti. Okullar açtı, tasarlamış olduğu eğitim programını tatbik etme imkânı buldu. Camilerde vaaz vererek, çeşitli toplantılar tertip ederek Müslümanların uyanmasına çalıştı.

“Reşid Kadı”

Dinî ilimlerde derin bir bilgiye sahip olan Abdürreşid İbrahim, Rusya Müslüman Türkleri arasında “Reşid Kadı” olarak da tanınırdı. Resmen de kadılık vazifesi yapmıştı. 1787 tarihinde II. Katerina, Müslümanlara şirin görünmek maksadıyla Orenburg’da şer’î bir mahkeme kurdurmuştu. Bir art niyete âlet gayesiyle kurulan mahkeme Müslümanlara büyük hizmet etti. Milyonlarca Müslüman’ın mercii oldu. Fakat daha sonra Rusya hükümeti, Müslümanları buradan soğutmak için mahkemenin başına cahil ve ehliyetsiz kimseleri getirdi.

1890’lı yıllarda bu mahkemeye aza olarak seçilen Abdürreşid İbrahim, reisin bulunmaması üzerine sekiz ay kadar da mahkemenin reisliğini yaptı. Hükümetin nasıl bir tuzak kurarak mahkemeyi kendi emellerine âlet ettiğini anlayınca daha fazla dayanamadı. Zaten elinden gelen bir şey yoktu. İstifasını vererek 1895’te İstanbul’a geldi.

İstanbul’da bulunduğu sırada Rusya Müslümanlarının geleceğini, Orenburg Şer’î Mahkemesi’nin durumunu, idarî şeklini, mahkemenin ıslahı için yapılması gereken hususları anlatan Çolpan Yıldızı adında bir kitap yazdı. Kitabı gizliden bastırarak Odessa’ya ulaştırdı ve Rusya Müslümanları arasında yayılmasını sağladı.

İstanbul’da daha fazla kalmayan Abdürreşid İbrahim 1897 Nisan’ında başlayıp 1900 yılı Ocak ayının 4’ünde sona eren, Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya’yı içine alan üç senelik uzun bir seyahate çıktı. İstanbul’dan Mısır’a, oradan sırasıyla Tihame (Sina çölünden Kızıl Deniz boyu uzanan bölge), Filistin ve Hicaz bölgelerini dolaştı. Buradan Avrupa’ya geçti. Fransa’dan başlayan bu seyahat, daha sonra İtalya, Avusturya, Sırbistan (Yugoslavya), Bulgaristan ve Batı Rusya’dan Kafkasya tarafına, oradan Hazar Denizinin üst bölgelerinden Buhara, Batı ve Doğu Türkistan, Yedisu ve Sibirya yoluyla asıl vatanı olan Tara’da son buldu. Fakat bu seyahati esnasında tutmuş olduğu notları daha sonraki yıllarda yayınlamaya fırsat ve imkân bulamadı.

1900’de yeniden İstanbul’a geldi. Fakat 1905 yılında Rusya’da meşrutiyetin kabulünden sonra Müslümanları uyandırmak ve birleştirmek hususunda daha serbest çalışma imkânı doğdu. Bunun üzerine Sibirya’ya döndü. Birkaç yoldan faaliyete geçti.

Bu sahadaki hizmetlerini teşkilat kurarak, kongreler tesis ederek, hatta partilerde vazife üstlenerek yaptığı gibi, basın ve yayın yoluyla da ayrı bir cepheden İslamî potansiyeli muhafazaya, aktif hale getirmeye, Müslümanların gasp edilen hak ve hukuklarını elde etmeye, Rusya idaresine karşı varlıklarını kabul ettirmeye gayret etti.

Fakat 1907 yılı ortalarında Rus idaresi başlatmış olduğu hürriyet havasını kıstı, bilhassa Müslümanlar tarafından yapılan bütün faaliyet ve çalışmalara yasaklama getirdi. Matbaaları kapattı, gazetelerin yayınına son verdi, kurulan teşkilatları lağvetti, dağıttı. Bu arada Abdürreşid İbrahim’in Ülfet Matbaası ve aynı adla çıkarmış olduğu gazetesi de kapatıldı. Artık yıllar önce düşünmüş olduğu seyahate çıkmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. Bunun için 1907 sonlarında Batı Türkistan bölgesini, Buhara, Semerkand, Yedisu ve civarını içine alan bir seneyi bulan bir seyahate çıktı. Evinin bulunduğu Tara’ya geldikten sonra ailesini ve çocuklarını Kazan’a yerleştirdi. 1908 Eylül’ünde Sibirya, Moğolistan, Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Hindistan ve Orta Doğu’yu içine alan ve 1910’da İstanbul’da nihayet bulan bu uzun ve yorucu seyahate başladı.

Büyük seyahat

Abdürreşid İbrahim, gayesini ve seyahate çıkış maksadını kendisi şöyle ifade eder: “Ben tiynet ve yaratılış icabı olarak millî hayatım demek olan şu İslamî hayata hizmet yolunu tuttum. Bu uğurda türlü zahmetlere göğüs gerdim. Çoluk çocuğumu feda ederek İslam düşmanlarına karşı ne gibi teşebbüsler münasip görüldüyse, sebeplerine yapışmakta kusur etmedim.”

Bu seyahati esnasında Asya kıtasına serpilmiş vaziyette bulunan, Rusya ve Çin gibi mütehakkim devletler tarafından hak ve hukukları gasp edilmiş, ikinci sınıf vatandaş muamelesine tâbi tutulmuş azınlık halde yaşayan, çoğu Türk olan Müslümanların yurtlarına uğradı. Hayat tarzlarını yerinde gördü, maddî ve manevî meselelerini dinledi, hal çareleri araştırdı. Dinî hayatlarını, İslam’ı nasıl tanıdıklarını, yaşadıklarını, millî ve İslamî hüviyetlerini muhafaza edip edemediklerini müşahede etti. Netice şuydu: Rusya ve Çin idaresi altında yaşayan Müslümanların hem dünya hayatları, hem de dinî hayatları içler acısıydı, eksikti. Birçok hurafe ve batıl âdetlerin, inançların tesiri altında kalmışlardı. Sevindirici tarafı da vardı: Bu kadar baskılara rağmen bütünlüklerini korumuşlar, dinlerini bırakmamışlardı. Az bir gayret ve yardımla uyanabilir, düzelebilirlerdi.

Malezya ve Hindistan gibi birer İngiliz sömürgesi olan ülkelerdeki Müslümanların durumunu da gören Abdürreşid İbrahim, aynı problem ve sıkıntılarla onların da karşı karşıya olduklarını gördü. Buradaki Müslümanların daha çok cehaletlerine kurban gittikleri açıkça belliydi.

Üzerinde durduğu ve ihmal etmediği bir husus da, uğradığı her devlet, her şehir ve hatta en küçük bir yerleşim merkezinde dahi orada bulunan okul ve medreselere uğrayıp hocalarıyla görüşmesi, talebelerini imtihan etmesi, program ve müfredatını tetkik etmesiydi. Bilhassa İslam beldelerinde bu meselenin üzerinde çok durdu. Müslümanların terakkisinin eğitimden geçtiğinin farkındaydı. Hatta bu ihtiyacı hissettiği için, Türkistan’da bir kasabada bir müddet kalıp ders bile verdi. 6-7 ay kadar Japonya’da kaldığı müddetçe en çok meşgul olduğu, alaka duyduğu ve incelediği meselelerden birisi de Japon eğitim usulüydü. Okulların tertip ettiği merasimlere katılıyor, konuşmalar yapıyor, her sahada kurulan okulları geziyor, incelemelerde bulunuyor, teftiş ediyordu.

Japonya’da İslam

Japonya’da bulunduğu sırada bir işçiden, bir köylüden milletvekiline, bakana ve hatta prense varıncaya kadar her kesimden ve seviyeden insanlarla görüştü, fikir alışverişinde bulundu, Japonya’nın tarihi, kültürü, geleceği ve millî hususiyetleri hususunda bilgiler aldı. Yeri geldikçe, münasip bir zemin buldukça da, kendisi İslamiyet hakkında bilgi veriyor, İslam’ın hususiyetlerini anlatıyor, İslamiyet’i onlara tanıtmak ve hoş göstermek için çok ihtiyatlı hareket ediyordu. Nitekim bu çalışmasının neticesini de gördü. Görüştüğü bu kimselerden bir kısmı Müslüman olmuş, büyük bir kısmı İslamiyet hakkında sağlam ve sıhhatli bilgilere sahip olmuştu.

Bu seyahatte dikkate değer başka bir husus da, Abdürreşid İbrahim’in Japonya’yı Japonya yapan millî âdet, ahlâk ve değerleri incelemesi, Japonya’nın terakki sırrını araştırması, yerinde görerek tespit etmiş olmasıydı.

Japonya’da bulunduğu zaman teşebbüs edip tahakkukuna çalıştığı hedeflerden birisi de Japonya’da İslamiyet’in yayılmasına hizmet edecek bir cemiyetin kurulmasıydı. Kurulan cemiyete Asya Gı Kay adını verdi. Bu, Asya Savunması Gücü manasında Asya Kuvve-i Müdafaası demekti. Bu ismi verirken ihtiyatlı ve tedbirli olmayı düşünmüştü. Şayet ilk anda “İslam’ı Yayma Cemiyeti” diyecek olsaydı, pekçok hücumlara maruz kalabilirdi. Cemiyetin başına meşhur Japon diplomatlarından ve Müslüman olarak Ebu Bekir ismini alan Ohara getirilmişti.

Abdürreşid İbrahim seyahati esnasında yapmış olduğu tetkikleri, gezip gördüğü yerleri kaleme alıyor, yazdıklarını Kazan’da yayınlanan ve oğlu Ahmed Münir’in idare etmiş olduğu Beyanülhak gazetesine gönderiyor, orada yayınlatıyordu. Meşrutiyet’in ilanından sonra da seyahat intibalarını İstanbul basınına, bilhassa Eşref Edib’in çıkardığı, başta Mehmed Akif gibi devrin mühim yazar ve şairlerinin yazılar yazdığı Sırat-ı Müstakim mecmuasına gönderdi. Bu yazılar Sırat-ı Müstakim’de yayınlandı.

1910 başlarında İstanbul’a döndü. Fazla bir ara vermeden notlarını bir araya getirdi. Aynı yıl yine Sırat-ı Müstakim aracılığıyla abone kaydı usulüyle Âlem-i İslam isimli kitabını neşretti. Kitap bölüm bölüm fasikül halinde basıldı, daha sonra bir cilt haline getirilerek, son sayfasında çıkan reklamların da yardımıyla satışa sunuldu. İkinci cilt de 1911-1913 yılları arasında yayınlanarak seyahatname tamamlandı. Daha sonra her iki cilt bir araya getirilerek tek cilt halini aldı.

Abdürreşid İbrahim Türkiye’de Meşrutiyet’ten sonra, yani seyahat notlarının mecmualarda neşrinden sonra tanındı ve şöhreti yayıldı. Seyahat dönüşü İstanbul’a geldiğinde başta eğitim olmak üzere çeşitli mevzularda konferanslar verdi, camilerde vaaz etti. “Seyyah-ı şehîr / meşhur seyyah” olarak büyük şöhret kazandı.

Abdürreşid İbrahim’in seyahati bu tarihte de noktalanmış değildi. 1911-12 yıllarında İtalyanlar Trablusgarb’ı işgal edince Afrika’daki cihat hizmetinde bulunmak üzere Trablusgarb’a gitti, bir müddet cephede çalıştı. Cihat fetvasını dağıttı, halkı işgalcilere karşı harekete geçirdi. 1915’te Rusların Sarıkamış’ı işgal etmeleri üzerine Sarıkamış muharebesinde bulundu.

Yine bu yıllarda Teşkilat-ı Mahsusa tarafından görevli olarak Almanya’ya gitti. İtilaf devletleri ordularından alınan Müslüman esirlerin durumunu yakından gördü. Orada bulunan yüz bine yakın esire nasihatte bulundu.

Rusya’da baş gösteren Bolşevik İhtilali üzerine Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çin sınırını aşarak Doğu Türkistan’a geçti, orada yaşayan Müslümanların kızıl tehlikeye karşı uyanık durmalarını temine çalıştı, faaliyetlerde bulundu. Sonradan burada meydana gelen hareketlerde bu faaliyetin izleri göründü.

Yeniden Japonya

Dönüşünde İstanbul’a geldi. 1930-1931 yıllarında tekrar Mekke’ye gitti. Orada Hindistan İslam cemiyet temsilcileri ve Japonya’dan gelen Müslümanlarla temasa geçti. Yıllar önce Asya milletlerinin birleşmesi hususunda attığı temelleri sağlamlaştırmak maksadıyla Japonya’ya yerleşmeye karar verdi. Nihayet 1933’te İstanbul’dan yola çıktı. 1934 başlarında Japonya’ya vardı. Buraya yerleştikten sonra o zamana kadar belli bir mesafeye gelmiş olan İslamî hizmetleri yaygınlaştırmaya, civar ülke ve adalara uzanmasına çalıştı. Daha önce kurmuş olduğu Asya Kuvve-i Müdafaası Cemiyetinin faaliyetini hızlandırdı. Hindistan, Malezya ve Endonezya gibi mühim İslam muhitlerine kadar tesir sahasını arttırdı. İkinci Dünya Savaşı’nda bu milletlerin bağımsızlıklarına kavuşmaları için Japonlarla işbirliği yapmak hususundaki ortak hareketleri bunun canlı bir deliliydi. Bir zamanlar hayal gibi görünen şeylerin sonunda hakikat sahasına girmekte olduğunu sağlığında görmesi o uzun ve yorucu çalışmasının mükâfatıydı.

Japonya’ya İslam’ın kökleşmesine, yerleşmesine yönelik hizmetleri önemli bir gelişme gösterdi. 1937’de Tokyo Camii’nin açılmasını, 1939’da İslamiyet’in Japonya’da resmen tanınması izledi. Bu camide vazife yaptığı ve Japonya’da bulunduğu sıralarda pek çok talebe yetiştirdi. Nihayet 17 Ağustos 1944’te Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Kızı Feyziye Hanım’la yapılan bir mülakatta ifade edildiği gibi, vefatı Japon radyoları vasıtasıyla her tarafa ilan edildi. Cenaze namazına iştirak etmek isteyenlerin her taraftan gelmeleri için cenaze dört gün bekletildi. Muhteşem bir cenaze merasiminden sonra toprağa verildi.

Mehmed Paksu / Moral Dünyası Dergisi

Moskova’ya 3 Yeni Cami Yapılacak

Rusya’nın başşehri Moskova’ya mevcut dört caminin yanı sıra 3 yeni cami daha inşa edilecek. 1,5 milyon Müslüman’ın yaşadığı şehirde, 4 camiyi yeterli bulmayan Müslümanlar yeni camilerin inşası için şehir yönetimi ile görüşmeleri sürdürüyor.

Interfax, yeni camilerle ilgili konuya belediyenin sıcak baktığını ve karar aşamasında olduğunu yazdı. Ajansa açıklamada bulunan Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin, “Butova’ya, İslam Üniversitesi’nin bulunduğu Lyublina’ya ve İslam Kültür Merkezi’nin inşa edileceği Shosse Entuziastov’a birer cami inşa edilecek” dedi.

Moskova şehir yönetiminden Interfax’a bilgi veren kaynaklar, üç ayrı alanda cami kurulmasının uygun görüldüğünü, henüz son kararın verilmediğini belirtti. Kaynak, “Yerel vatandaşlar ve diğer ilgililerle konular müzakere ediliyor” bilgisini verdi.

Gaynuddin açıklamasında, “Moskova’da en azından 1,5 milyon Müslüman yaşıyor. Bunu 10 ayrı bölgeye bölersek, bin 500-150 bin kişi arasında vatandaşa bir cami düşecek. Bu zaruri ihtiyaç” ifadelerini kullandı.

timeturk.com