Kategori arşivi: Hizmet Haberleri

Balkanlar’dan Nurlu Hizmetler

Esselamu Aleyküm ve Rahmetullah,

Mehmet Şaylan ağabeyimizin tavsiyesi ile Balkanlardaki hizmetlerden biraz bahsedeceğim:

Hizmetleri anlatmadan önce siz abilerimize bu davada nasıl bir istihdam var diye kendimi tanıtayım,  adım Abdülkadir Haktanır, 1937 de Sırbistan’ın Osmanlı kasabacığı olan Bilaç’ ta doğdum. 1953-1958 arası türklerin Türkiye’ye gelebilmeleri için Adnan Menderes ile oranın lideri Tito’nun anlaşması ile, Boşnak, Pomak, Arnavut nüfus dairesinde rüşvetle kendini Türk yapıp Türkiye’ye 2 milyon nüfus göç etmesine rağmen, evladı Fatihan’dan olduğum halde, Türkiye’de dine karşı yapılan reformlar sebebi ile oranın mütebahhir âlimleri müslümanların Türkiye’ye gitmelerine müsaade etmedikleri için, biz gitmedik. Allah’ın rahmet eli olan Risale-i Nurlar 1959’da bizlere gelince fetva mesabesinde hoca efendiler: “Biz fetvamızı geri alıyoruz, kim isterse gidebilir, çünkü Türkiye’de maneviyata ait her şey ayaklar altına alındığı halde, ayakta dim dik duran bir Bediüzzaman varmış” dediler.

İşte ondan sonra bizim kararımız değişti. Ağır şartlarla  ancak 1965’de Nur Talebelerini görmek için Türkiye’ye geldim, Bursa’da akrabalarımız olduğu için oraya gittim ve orada Nur Talebelerinden ilk olarak,  rahmetli Sami Pala ağabeyi gördüm. Ondan sonra ona “İstanbul’a gideceğim orada dershane var mı ve nasıl bulurum?” diye sorunca, “Süleymaniye müezzinlerinden Ahmed Şahin hocayı bulup o seni Kirazlı mescit sokağında 46 numaradaki Nur dershanesine götürür” dedi ve öyle yaptık.

1968’de tekrar misafir olarak geldikten sonra, 1970’de çok az parayla, 8 nüfuslu ailemi (Ailemde sadece ben çalışıyordum), ufak tefek eşya ile bir minibüse atarak Türkiye’ye geldim. Hatta Sırp sınırında gümrükçü “bunları nereye, denize mi götürüyorsun?” dedi, bende Allah’ıma teslim olduğumu ona söyleyecek değilim ya,  “evet” diyerek yoluma devam ettim.

Evet, böyle bir gayretle hicret eden birine tabii ki Nur talebeleri sahip çıkacaktır. O zaman Türkiye’de yeterli hoca olmadığı için kardeşlerden olan Bakırköy müftüsü Ali Aktürk hoca efendi, beni imam veya müezzin olarak Diyanet’e almak istedi,  kabul etmedim ve ona “Hocam benim nüfusum kalabalık, muhtaç olurum, hatim okuyup Kur’an’ı parayla satmak zorunda kalırım, ben bunu yapamam” dedim ve Allah rahmet eylesin bir müslüman kardeşim bana 1000 lira verdi ve o parayla dükkan açtım ve birkaç meslekte çalıştım.

Allah beni kimseye muhtaç etmeden yaşattı ve Allah’a şükür beş katlı ev yaptık. İşte, 15 senedir evimizin bir katı Nur dershanesidir. 1995’de Bağkurdan emekli oldum ve aynı yıl Celal Tetiker bana “iki gönüllü kardeşle beraber Makedonya’ya hizmete gidermisin?” dedi, bende “evet giderim” dedim. Nasıl kabul etmeyeyim ki bugün, Allah’a karşı benim kadar şükürle mükellef kul göremiyorum. Evet Allah’tan dileğim, sonuna kadar bizi devam ettirsin. Ailemde 29 nüfus var ve hamdolsun ki firesiz hepsi Nur Talebesi .

İşte Celal Ağabeyin teklifinden sonra, ilk olarak Makedonya’nın Gostivar şehrine gidip orada iki ay kaldıktan sonra, baktım ki;

Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Sırbistan’da kalan Müslümanların % 90’ı Arnavutça konuşuyor. Ondan sonra Allah beni istihdam etti, onlar da kendi dillerinde Risale-i Nur eserlerinden istifade etsin diye, bilgisayarın başına oturup tercüme etmeye başladım, Allah’ıma binler şükür, derlenmiş 400 sahifelik bir Tarihçe-i Hayat, İman Küfür Muvazeneleri, Haşir ve Meyve Risaleleri dahil, küçük Risalelerden 16 adet Risaleyi tercüme ettik.

Risaleler dışında biraz Kırkıncı hocamızın ve Hekimoğlu Ağabeyin kitaplarından derleyip çoğunu kendim yazdıklarımdan “Kalpten Dökülen İnciler (şiir)”, “Materyalist Felsefecilere cevap”, “Kadın ve erkeğin hayati meseleleri”, “İnsan nedir”, “Vecizeler” ve ”Avrupa’nın 50 tane meşhur profesörlerinden 34 tanesi ne için Allaha inanıyoruz, 16 tanesi islamiyeti nasıl methediyor” kitabını tercüme ile tam 22 kitap bastık. Risalelerin çok az bir kısmını Sözler Yayınevi bastı, sattırdı, ötekilerini Gelenek yayınevi ve Envar Yayınevinde biz bastırdık ve bütün bunları o halka hediye ettik.

İşte 15 senedir, yılda iki sefer, 1- 1,5 aylığına, bazen tek, bazen hanımla gidip oralarda kalıp, ev kiralayıp davamıza hizmet etmeye çalıyoruz. Böylece benim tercüme ettiğim ve yazdığım kitaplardan şimdiye kadar 70.000 adedi Arnavutların yaşadığı Balkan devletlerinde dağıtıldı, elhamdülillah.

Şimdi davamızdaki şahs-ı maneviden çıkan makbul duaların makbuliyeti neticesinde: 30 Ekim 2010 ile 28 Aralık 2010 tarihleri arasında,  oralarda dört ülkeye yapılan geziler neticesinde hizmetlerin nasıl geçtiğini kısaca sizlere arz edeceğim:

İlk önce Arnavutluğa gittik, Arnavutluk’ta dershane yok. Ama oralarda Türkiye’de okurken misafir ettiğimiz birçok kardeşimiz var. “El-insanu abidul ihsan” kaidesince vefalı kardeşlerimizi oralarda da bulduk. Bizim evde program yaptıkları için ve çoğu bizim kitaplardan istifade ettiği için orada bizi yalnız bırakmadılar. Her akşam birkaç kişi bizi davet ediyor. Mesela, kitaplarımızdan istifade edip imanını kurtaran bir genç kadın, “hoca gelirse muhakkak benim evime, çayımı içmeye gelsin” demiş,  gittik çok güzel bir ders okuduk.

Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’ya daha gitmeden kargoyla 10- 12 şer paket kitap gönderdik. Onlar bize hizmet için çok iyi bir fırsat verdi.

Şimdi buradan giderken ilk olarak Arnavutluğun başkenti Tiran’a gittik. Tiran’da zamanımız, talebelerle görüşmeler, toplantılar, kitap vermelerle geçti. Diyanet binasındaki memurla bir araya gelip onlarla bir ders yaptık. Dinler arası diyalog sempozyumuna da katılmak sureti ile 5 gün orada geçirdik.

Sonra Arnavutluğun ikinci büyük şehri ve daha önce başkent olan İşkodra’dan bizi almaya geldiler. Orada daha önceden tanıştığım İbrahim isimli birinin evinde konaklarken, bir akşam, ev sahibi, “bugün akşam ile yatsı arasında Tophane camisinde müftü vaaz edecek, dinlemeye gidelim mi?” dedi. “Gidelim” dedim ve gittik. Müftü beni görünce namaz kıldırmamı teklif etti, istemedim ama ısrar ettikten sonra çıktım namaz kıldırdım.  Namazdan sonra zorla beni vaaz etmeye çıkardı, onu da yaptık. Bir dua da yaptırdıktan sonra müftü bana, “Cumartesi öğrenciler, memurlar ve profesörler evde oldukları için Otel Avrupa’da bir salon kiralayacağım, orada da konuşma yapacaksın” dedi. Peki deyince,  “nasıl bir mevzudan bahsedeceksin?” diye sordu.  “İman” dedim. “Tamam” dedi ve öyle oldu. Tam bir saat deliller getirerek Allaha iman ve haşirden bahsettik.

Ondan sonra Kosova’nın Priştine kentine gittim. Priştine’de ve Prizren’de Nur Dershanemiz var. Prizren’de Ferit abi vakıflık yapıyor, Priştine’de vakıf yok, talebeler kalıyor. Orada  beş gün kaldım.

Ondan sonra, Sırbistan’da, kız kardeşime gittim, Kurban Bayramını orada geçirdim. Her ne kadar Sırplarla aramızda vize daha kalkmamışsa da, sınırdan değil, Kosova’yla oranın aralarında dağdan geçit var. Pasaporta mühür vurmadan sadece kontrol edip geçirdikleri yerde, kız kardeşimin damadı orada polis olduğu için bana “geç dayı” diyor ve geçiyorum. Orada 8 gün kaldım ve ölüm, düğün, ziyaret toplantılarında durmadan konuşuyordum ve gençlere kitap veriyordum.

Ondan sonra tekrar 2 günlüğüne Priştine’ye gittim ve oradan Makedonya’nın başkenti Üsküp’e gittim. Üsküp’te iki katlı dershane var.  Ankara’dan gelen Yusuf kardeş, dershanede  birkaç sene kalarak çok güzel bir metotla çocuklara Kuran-ı Kerim öğretti ve Risale-i Nur dersleriyle halkın muhabbetini topladı. Şimdi Kosova’da Erdoğan isminde bir vakıf kardeş var.

Gostivar’da da dershane var ama orada vakıf yok. Makedonya’nın Üsküp şehrinde hizmetler çok iyi, pırıl pırıl tahsilli gençler geliyor, her zaman ders var sayılır. Gençlerle bir gün umumi, bir gün hususi ders oluyor.

Risale-i Nurlarda nasıl bir istihdam olduğu malumunuz olsun diye biraz uzattım.

Abdülkadir Haktanır

www.albnur.com


Edirne Okuma Programının Ardından

Daha öncede duyurduğumuz üzere 25-26 Aralık tarihleri arasında Edirne’de Okuma Programındaydık. Büyük bir iştirakin gözlendiği programa Yunanistan’dan 20, Bulgaristan’dan 15 kişi olmak üzere Edirne, Kırklareli, Tekirdağ merkez ve ilçelerinden ve İstanbul’dan gelenlerin de katılımıyla gerçekleştirildi.

Programa Cuma akşamından gelip katılanlar olduğu gibi, sadece Cumartesi ya da sadece Pazar günü iştirak edenler de oldu. Toplamda ise yüzden fazla kişi programa iştirak etti.

Program içeriğini dafa önce sayfamızın duyurular kısmında vermiştik. Ayrıca Yunanistanın Gümülcine ilçesinden gelen ve Üstad Bediüzzaman Hz.lerini hayatında görme şerefine nail olmuş Müezzin Hasan ağabey hem Üstad’ı ne zaman ve ne şekilde gördüğünü anlattı  hem de o zamandan bu zamana cereyan eden Risale-i Nur Hizmetlerinden bahsetti. Yine Yunanistan’da bulunan ve Risale-i Nur’ları Yunancaya çevirme gayretinde bulunan Uhuvvet Kültür Eğitim Derneğinden Muharrem bey Yunanistan’daki hizmetlerden bahsetti.

Bulgaristan’dan gelenler yakın zamanda yapılan kitap fuarını ve Bulgaristan Cumhurbaşkanına kitap hediye ettikleri anları anlattılar ve kısaca Bulgaristan’daki İslamiyet’in ve Müslümanların eski halinden ve şimdiki halinden bahsetiler. Camilerdeki cemaatlerin yeni dönemde daha çok gençlerden oluştuğunu ve bu gençlerin nasıl bu şekilde camilere ilgi gösterdiğini anlattılar.

Risale-i Nur’ları Arnavutçaya çeviren ve yıllarca oralarda hizmet etmiş olan Abdulkadir Haktanır hoca’da hizmet ettiği dönemlerden ve metotlardan bahsetti.

Ayrıca Selimiye Camii, Üç Şerefeli Camii ve Edirne Eski Camii’leri namaz vakitlerinde ziyaret edildi.

Şu an sadece fotoğrafları ekliyoruz, videolarda ileride müstakil olarak eklenecektir.

Bulgaristan’dan Nurlu Hizmet Haberleri

25-26 Aralık’ta Edirne’de yapılan Esnaf Okuma Programına Bulgaristan’dan da gelenler olduğunu söylemiştik. İşte Bulgaristan’daki Hizmet haberleri.

  • Bulgaristan camilerindeki gençlerin hızla artması.
  • Yapılan kitap fuarında yaşanan hadiseler.
  • Cumhurbaşkanına Risale-i Nur ve Kur’an-ı Kerim’in Bulgarca Mealinin hediye edilmesi.
  • Posterlere olan ilgi ve alakalar.
  • Ruba Vakfı ve Hizmet Vakfı ortak çalışması olarak basılan Kur’an-ı Kerim’in Bulgarca Mealine gösterilen aşırı ilgi ve alaka. (Bu meal Hizmet Vakfı bünyesinde basılan ilk yabancı dildeki mealdir.)

Ve daha fazlası aşağıdaki videoda İhsan, Mehmet ve Nurettin ağabeyler anlattı.

Kilisede İslam Konferansı

İbrahim (A.S.) ve Risale-i Nur’da Diyalog

Risale-i Nur bu asrı ve gelecek asırları nurlandıran bir nurdur. Rabbim bizleri perde etmesin. Nurun paklığına, aydınlığına bizimle gölge düşürmesin. Hidayet Rabbimizin elinde, kalpler de Onun yed-i  tasarrufunda. Şahıslar, kabiliyetler, yetenekler, istidatlar, planlar, projeler, büyük fikirler vesaire değil, Rabbimiz ve Halıkımız, Kerim ve Rahman isimleri ile Hadi ve Halim isimleriyle bu millete muamelede bulunuyor. Bizlerde şahitlik ediyoruz. Ya Rabbi bizi şahitlerden yaz diye diliyor ve dileniyoruz. Perişan halimiz, ihlastan yoksun tavırlarımız, bir şey biliyor edamız ve hodfuruşluğumuz için de Rabbimizden af diliyoruz.

Bu gibi hizmet haberlerinin nakli bir derece lahikalardaki iman hizmetlerinin kardeşler arasında şevke ve ümide medar olması içindir. Yoksa birilerini nazara vermek, birilerini ön plana çıkarmak gibi çok süfli ve gayet adi, pespaye, riya ve sum’a için değildir.

Zira nefis cümleden edna, vazife cümleden aladır. Rabbim dudaklarımızla değil nefsülemirde batınımızda bu manayı bize hissettirsin. Amin.

25 Kasım 2010, saat 18.30 da  kendilerine Mormon Hristiyanları ismini veren bir grup tarafından ikinci kez kiliselerinde konferans vermek uzere davet edilmiştik.

Akşam namazı vaktine tevafuk eden konferans öncesi, kilisede bir oda temizlenmiş, resimler dışarı çıkartılmış, yerlere halılar serilmiş ve mescid yapılmıştı.

Bundan iki üç sene evvel plaza denen bölgede bir debate (tartışma) programına davet edilmiştik. Bu toplantıda papazlar incili anlatıyor, kutsal ruhtan dem vuruyor, İsa’ya inanmayanların ebedi hüsrana uğrayacaklarından bahsediyorlardı, müslüman ulema da buna karşın, İncildeki tenakuz ifadelerini, hristiyanların şirk içinde olduklarını, İncilin uydurma olduğunu vesaire anlatıyorlardı, hatta iş hakarete kadar varıyordu.

Bize sorduklarında İsa kimdir diye, evvela diyorduk, hristiyanlık  semavi bir dindir. Hristiyanlık tevhid dinidir ve İsa (as) tevhid peygamberidir, bunun dışında ki tüm öğretiler beşeridir, semavi değildir.  İsa (as) kim değildiri değil İsa (as) İslamda kimdir Onu anlatmamız lazım. İsa (as), Ruhullahtır, Mesihtir, babasız olarak mucize eseri olarak dünyaya teşrif etmis en büyük –ululazm- beş peygamberden birisidir. Annesi kainat hanımları içerisinde en değerli hanımlardan birisidir. Biz böyle Hz.İsa ve Hz.Meryem Annemizi anlatınca kiliseden gelen papazlar gelip kilisede bunları anlatmamızı istemişlerdi. Hz.İsa (as) ın tevhid üzere olduğu, en büyük davasının tevhid olduğu, İncilde buna dair yüzlerce ayetler bulunduğunu anlatıp İncildeki tevhide dair ayetleri okumaya başladık. Mesela; “işitin ey israiloğulları, sizin de Rabbiniz benimde Rabbim olan Allah birdir. Onun eşi ve benzeri yoktur.”   “en büyük iki esas; Allah birdir ve bütün mevcudiyetinizle Onu seveceksiniz, ikinciside komşunuzu seveceksiniz” bu ve buna benzer tevhid ayetlerini incilden okuduk.

İşte bu konuşmalardan sonra artık kiliselerde dersler mutad hale geldi, hatta bir kaç sene içerisinde 10 kadar hristiyan misyoner papaz, İslam ile şereflendi.

Dün ise Mormon kilisesindeydik. Buraya tebliğimizin özetini almak istiyoruz;

Tebliğimiz Kuran’da diyalog, Bediüzzaman ve diyalog, tevhid Peygamberi, Allah dostu Hz.İbrahimden oğreneceğimiz 7 husus ve Hz. İbrahimden dualar diye dört bölümden oluşmaktadır.

Bu tebliğin bir kilisede sunuldugu unutulmamalıdır.

Kuran ve Diyalog

Bir ayeti kerime de Rabbimiz “ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık birbirinizi tanımanız içinde sizleri kabile kabile, millet millet halkettik, doğrusu Allah katında sizin en ustun olanınız, en takvalı olanınızdır. Muhakkak ki Allah Alimdir Habirdir.…” burada 26.mektuptaki milliyetçilik bahisleriyle alakalı bir kaç cümle zikrettik.

Daha sonra Maide Suresi 82.ayet-i kerimede Hıristiyanlarla alakalı kısmı okuduk ki orada Rabbimiz; “Muhakkak ki iman edenlere sevgi cihetiyle en yakını olarak da, “doğrusu biz Hıristiyanız” diyenleri bulacaksın. Bunun sebebi onların içinde âlimlerin ve ibadet ehli rahiplerin bulunması ve gerçekten onların mütevazı olup kibirlenmemeleridir.” buyuruyor.

Hemen akabinde ki ayette ise o rahiplerin Kuranı dinledikleri zaman gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün buyurmaktadır Rabbimiz.

Ankebut suresi 46.ayet-i kerimede Rabbimiz bize ehl-i kitap ile nasıl muamelede bulunmamız gerektiğini öğretir ve bize der; “İçlerinden zulmedenler hariç, ehl-i kitapla ancak o en güzel olan suretle mücadele edin ve deyin ki; “biz bize indirilene de ve size indirilene de iman ettik; bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz ancak Ona teslim olanlarız.”

Bediüzzaman Said Nursi ve Diyalog

A-      İmam Nursi son asrın en mükemmel sulh temsilcisi, en berrak diyalog numunesidir. Bediüzzamanın  hayatı evvela Rabbisiyle diyalogdan, sonra mahlûkat ile diyalogdan ve belki çok ender insana nasip olacak kendisiyle diyalogdan ibarettir. Risale-i Nur Külliyatı baştan sona bir diyalog seyyahının müşahedatıdır.

B-      İmam Nursi cehalet, zaruret ve ihtilafı asrın üç hastalığı ve insanlığın üç düşmanı olarak tespit etmiş, tedavi için ise Kuran eczanesinden aldığı su ilaçları tavsiye etmiştir; sanat, marifet ve ittifak.

C-      21.asrın  dalalet ve cehalet ummanı inancın yeniden keşfi ve imanın tecdidini zaruri kılmaktadır.  Risale-i Nur ise İmanın ve inancın bu fen ve dalalet asrında yeniden inşası için, değil yalnız Müslümanlar mabeyninde hem Hıristiyanlar ve hem bütün insaniyet için yazdırılmış Kuranın bu asrın fehmine bir dersidir.

D-       20. Lem’a’da Üstad Bediüzzaman ahirzamanda hakiki dindar İseviler manasında bir Hıristiyan cemaatin vücud bulacağından bahsetmektedir ve bunu da hadisin manalarından anladığını söylemektedir.

E-      2.dünya harbinden sonra yazmış olduğu mektuplarda diyalogdan öte Müslümanların Hıristiyanlarla işbirliği yapması gerektiğini de ifade etmiştir.

F-      Yine 1946 da yazmış olduğu mektubunda, hem nurcuları hem dindar Hıristiyan misyonerlerini teyakkuza davet ediyor ve Doğu Avrupa’ya doğru yayılan kominizim tehlikesine karşı beraber mücadele etmekten söz ediyordu.

G-      Vefatından beş yıl önce Bağdat Paktını müdafa edip tebrik eden bir mektubunda; bu pakt ile sadece 400 milyon Müslümanı değil 800 milyon Hıristiyanı da kendinize dost edeceksiniz ve her zamandan daha ziyade ihtiyacını hissettiğimiz sulhu umumiye mühim hizmet edeceksiniz diye beyanda bulunmaktadır.

20.Lema’dan 9 Emir

Bu esasatı belirttikten sonra Nurun en mühim risalelerinden olan İhlâs Risalesinde Üstadımızın ders verdiği 9 emri sunum tarzında dinleyicilerle paylaştık;

1.    Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun  fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.
2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,
3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır” yahut “daha güzeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek,
4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,
5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüt sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevinin dehasıyla hücumu zamanında, o şahs-ı maneviye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı manevi çıkarıp, o müthiş şahs-ı manevi-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,
6. Ve hakkı, batılın savletinden kurtarmak için,
7. Nefsini ve enâniyetini,
8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,
9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.

Bu dokuz emir içinde bir haşiye var; “Hatta hadis-i sahihle,  âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.

H-      Ve Bediüzzaman kendi şahsi gayretleriyle 1950 senesinde bizatihi hazırlatmış olduğu el yazma Risale-i Nur Külliyatından 25.Söz ve 19.Mektup gibi Kuranın mucizeliğini ve Efendimizin (a.s.m) nübüvvetini anlatan eserlerini  Papa 12. Pius’a göndermiştir.

J-      22 şubat 1951 tarihli Papalığın göndermiş olduğu teşekkür mektubunu da yine Risale-i Nur Külliyatından Emirdağ Lahikası 2 mektupları arasına dercetmiştir.

K-   Bediüzzama’nın kitap hediyelerinden takriben 10 sene sonra ikinci Vatikan konseyi toplanmış ve Müslümanlar ilk defa Hak Din takipçileri olarak zikredilmiştir.

L-   1953 senesinde Bediüzzaman İslam Hakikatlerini anlatmak ve bir diyalog zemini arayışı için İstanbul’da Patrik Atenegoras’i ziyaret etmiştir.

Hz. İbrahim, Allahın dostu ve Tevhid Peygamberi

1-      Eski Atik Yaratılış kısmi 12.bolum 1.ayetten itibaren  Rabbisinin İbrahimden memleketini terk edip başka bir diyara (Harrandan Mısıra) gitmesi emriyle başlar. Bildiğin her şeyden ayrıl, tanıdıklarını terk et, ünsiyet ettiğin vatanını, aileni, tanıdığın bildiğin memleketini terket, yeni bir diyara git, yeni insanlarla tanış, farklı insanları gör.

21.yy da bu öğretiden alınacak çok büyük dersler olacak. Kendi ruhani dünyamızdan başkalarının ruhani dünyasına seyahat etmek. İkinci elden başkalarıyla- ötekiler hakkında- öğrendiklerimizi bizatihi kendilerinden dinlemek. Ve bizimle alakalı başkalarının başkalarına anlattıkları şeyleri başkalarının yeniden gözden geçirmelerine vesile olmak. Ruhani hicretler içerisinde bulunmak kısacası.

Günümüz dünya problemlerinin çözümü kata ve asla bir milletin veya bir ideolojinin tek başına çözemeyeceği kadar büyük ve karmaşık. İslam dünya problemlerinin çözümünde hususiyle Risale-i Nur ile bu asırda çok büyük bir açığı kapatmakla birlikte daha yapılacak ve ulaşılacak çok yer ve çok şey olduğu unutulmamalıdır. Dünya bugün Hıristiyan ve İslam dünyasının dört şey için birlikte çalışmasını beklemektedir; adalet, ahlak, barış ve insan hürriyeti.

İbrahim Peygambere hicretinde verilen söz; “şüphesiz biz seni büyük bir millet yapacağız” idi. İste bizler İbrahimi Milletin ahfadıyız. İshakiler ve İsmaililer olarak söz verilmiş milletler bizleriz. Bu büyük milletler büyük sorumluluklar taşımaktalar. Bizler âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir millet olarak sorumluluğumuzun bilincine varmamız gerekmektedir.

2-      İbrahim (a.s) İncil’de de Kuranda da kerim bir ev sahibi olarak karşımıza çıkar ve öyle tanıtılır. 11,5 milyon insanin hala kamplarda, 25 milyon insanın ise evinden edildiği, toplumundan şu veya bu sebeple sürüldüğü dünyada İbrahim’den öğrenilecek, bir kerim ve misafirperver Nebiden öğrenilecek çok şey olmalı.

Hz. İbrahimin kendi şehrini terk etmek zorunda bırakılması, Hz. Musanın bir gece vakti İsrailoğullar ile Mısırdan kaçmaları, bebek İsa’nın Herodun askerlerinden Mısır’a annesi tarafından kaçırılması, ilk inanan Müslümanların Etiyopya’ya sığınmaları,ve sonrasında Bizatihi Resulullahın (a.sm) Medine’ye hicreti…ve şimdi bu asırda Afgan ve ıraklı muhacirlerin hali ve dünyanın dört bir tarafında hicrete zorunlu bırakılmış insanların hali. İbrahim (a.s) bizi ikrama davet etmiyor mu sizce de…

3-      İbrahim(a.s) Allah’ın dostudur. Halilullahtır fakat İbrahim (a.s)  insanlarında dostudur. Dost canlısı bir insandır. Darusselam Meliki Melkizedek ile yaptığı anlaşma, karşılıklı saygı ve sevginin en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır.

4-      İbrahim (a.s) barış tesis eden ve bu uğurda hak ve hukukundan feda eden bir peygamber olarak karşımıza çıkar, kendi teyze oğlu Lut’a ey Lut Rabbimin mülkü geniştir, sen nereyi alırsan al, geri kalan da banadır demiş, hakkından feragat etmiştir. Fakat bu feragat kabileler arasında dostluk ve kardeşliği pekiştirmiş, nefret ve savaşın önü alınmıştır.

5-      Davası uğruna ateşlere atılan ve sonrasında o ateşlerin gül bahçelerine döndüğü İbrahim’in (a.s) da bize anlatacağı çok şey var. Son asırda dünyanın en ücra köşelerine kadar maddiyunluk ve seküler eğitim götürülmüş ve din tamamıyla hayatin her alanından çıkartmaya kadar varmıştır. Fakat görüldü ki ne dünya savaşları, ne ideolojik çatışmalar, ne soğuk savaş ne sıcak çatışmalar beşerin hafızasından din hakikatini atamadı. İbrahim (a.s) gibi ateşlere atıldılar ama o ateşlerden güller gülistanlar saçıldı. Din temsilcilerine ve fikir önderlerine yapılan haksızlıklara karşı bütün dini grupların beraber hareket etmeleri de İbrahim’in (a.s) kıssasının bir öğretisi olduğunu düşünüyoruz.

6-      İbrahim (a.s) kıssasında herhalde en mühim noktalardan biride Hacer annemiz olmuştur, olmalıdır. Şefkat Kahramanı hanımlar. Acz ve fakr içerisinde fakat irade-i ilahiyeye tam teslim olmuş muttaki hanımlar.

Hz. İbrahim kıssası ile alakalı daha birçok noktaya değinildi ve konuşma şu ayetlerle son buldu;

Şuara Suresi 69- 104

69.       Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.

70.       Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

71.       “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.

72.       İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”

73.       “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”

74.       “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.

75,76.  İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”

77.       “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”

78.       “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”

79.       “O, bana yediren ve içirendir.”

80.       “Hastalandığımda da O bana şifa verir.”

81.       “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”

82.       “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”

83.       “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”

84.       “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”

85.       “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”

86.       “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”

87.       “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”

88.       “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

89.       “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”

90.       Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.

91, 92, 93. Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.

94, 95.  Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.

96.       Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:

97.       “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

98.       “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”

99.       “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”

100.     “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”

101.     “Candan bir dostumuz da yok.”

102.     “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”

103.     Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

104.     Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.

Bu ayetler ile bir hitamuhul misk oldu. Konferanstan sonra çokları kitaplarımızdan istediler. Kurandan sordular. Hz. İbrahim kıssasının bu denli güzel anlatılmış olması şaşırtıcı dediler. Ve birçoğu bugün 1 saat içersinde o kadar çok şey öğrendik ki diyenler oldu. Bir çokları adres ve telefonlarımızı istiyordu. Hatta bir Hollandalı 50 yaşlarında bir Misyoner yanımıza gelerek, çok sasırdım, bu ne kadar güzel bir ders, bu ne kadar güzel bir tebliğ, o kadar meraklandım ki simdi Kuranı okumaya ve bahsettiğiniz kitapları almaya. Bana size ulaşabileceğim bir adres veya telefon verebilir misiniz? Diyordu.

Rabbim kalplerimizi ve kalplerini Risale-i Nur’a musahhar etsin ve iman nasip etsin inşaallah.

Muhammad Rıza  DALKILIÇ
Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü

Malezya’da bir okuma programının bereketi

Malezyadan binler selam ve dua ile

Değerli ağabeylerim,

Malezya’da üniversitelerin ara tatilinde yaptığımız okuma programı inşallah Cenab-ı Hakkın rızasına nail olmuştur.

Okunan Nur Risaleleri hem dünyada hem ahirette saadete mazhar semerelere inkılâp edeceği emeli ve arzusundayız. Çok farklı ülkelerden katılan kardeşlerin katılımı nurların istikbalde farklı mecralarda intişarına bir kanaat-i yakine vermek ile beraber; kader-i bir remzi ilahidir diye ümit  ediyoruz.

Ayrı gruplar şeklinde yaptığımız okuma programının ilk bölümüne dershanede kalan birkaç kardeş ve Arap ülkelerinden gelip üniversitede lisans ve mastır yapan kardeşlerin katılımıyla gerçekleşti.

Moritanya, Çad, Eritre, Irak, Etiyopya, Arnavutluk, Türkî ülkeler ve Türkiye. Bütün ülkelerden birer kişi sanki temsilen gönderilmişler gibi….

Ayrıca Program yerine ev sahipliği yapan Malay Hüseyin Ağabey ve Yeni Zelanda asıllı Ressam Birdy Amcada ayrı bir renk kattı okuma programına.

Bu okuma programında çok okumaktan ziyade bilakis Arap kardeşler ile olan ihlâs, uhuvvet ve diğer küçük kitapların mütalaaları feyze ve istifadeye medar olduğu kanaatine vardık. Zira bu kardeşler okuma programı anlayışını bittecrübe bilmediklerinden biz de dönerli okutarak ve mütalaa ederek nurlardan istifade ve istifaza yolunu aradık. Neticede Arap kardeşlerin nasıl istifade ettiklerini sorduğumuzda Risale-i Nura olan birçok övgüyle beraber Bediüzzaman’ın birçok ilmi birleştiren tarzı beyanları olduğunu itiraf ettiler. Ve yine diyorlardı ki nasıl yıllarca Osmanlılar İslamiyetin bayraktarlığını yaptı ve halifeliği yıllarca devam ettirdi; şimdi bunu yine devam ettirecek Türkiye milletidir diye kanaatimiz geliyor dediler. Bunlara bu fikri veren elbette Risale-i Nurun parlak hakikatleri ve bu hakikatlere ayinadarlık eden dershanedeki kardeşlerimizin hüsnü misal olmasıdır. Hakikaten dershanedeki kardeşlerimiz bu noktada ciddi gayret içerisinde bulundular Allah razı olsun. Bu bizim nazarımızda şunu da ifade ediyor ki bu zamanın farz bir vazifesi olan ittihad-i İslamı Risale-i Nur bu şekilde yerine getirmiş oluyor.

Bu Arap ve Afrikalı kardeşlerimiz program sonunda birer ikişer risale aldılar ve bitirdikten sonra yenilerini istinsah edeceklerini söylediler ve inşallah başka programlara katılacaklarını vaat ettiler.

Hafta sonu esnaf ve diğer ağabeylerin katılımı, şahsı manevinin ahengine daha güzel bir mana katmış oluyordu.

Program boyunca Avustralyalı Ressam Birdy amca hep bizimle olmaya çalışıyordu, yemeklerde yanımıza gelir bizde ona imani mevzulardan bahisler eder o da dikkatlice dinlemeye çalışır “sizleri dinlemek ve beraber olmak çok hoşuma gidiyor bunu ruhen hissediyorum” derdi. Namazlarda yanımıza gelir kendisi kılmasa da seyreder “manevi âlemde sizinle beraber olmaya çalışıyorum” derdi. Hatta bir defasında abdesti merak etmiş bir kardeşimizde ona öğretmeye çalışmıştı. Her ne ise çok mübahaseler oldu. En nihayet o İslamiyeti sizinle daha iyi tanıdım ve bu dostluğunuzu ve samimi arkadaşlığımızı gittiği yerlerde anlatacağını ve sizleri daima hatırlayacağını söylüyordu.

Program yerine ev sahipliği yapan Yazar Malay Hüseyin Ağabeyde bizimle beraber olmaktan memnun olmuş ve her zaman bizleri misafir edebileceğini memnuniyetle ifade ediyordu. Kendisine verdiğimiz İhtiyarlar Risalesini okumuş ve bunlardan 10 tanede başkalarına da okutmak üzere sipariş vermişti. O da bize sürekli ikramlarda bulunur ve bizle mütalaalara çay ve yemeklerimize katılmaya çalışırdı. Ve nihayet program sonunda ayrılırken Avustralyalı Birdy Amca çok duygulandığını ve Malay Hüseyin Ağabeyin de gözyaşlarını tutamadığını bilmüşahade tanık olduk.

Dualarınıza çok muhtaç Malezya Nur Talebeleri