Kategori arşivi: Yazılar

Kurbanınız mübarek olsun

Kurban lügatte: Arapça; k-r-b harflerinden türeyen bir kelime olup; yakınlık, yaklaşmak, yakınlık kazanmak, bir işi yapmak, işlemek demektir. Hayat rehberimiz Kurân’da bu kelime doksan altı ayette geçmektedir.

Dinde kurban: Allah’a ibadet niyetiyle ve manen yaklaşmak (kurbiyet) için,  hususî bir vakitte, belirli şartları taşıyan hayvanları usulüne uygun olarak boğazlamaya denir. Allah’a yaklaşmaya vesile olan ve bu maksatla kesilen hayvana da “kurban” veya “kurbanlık” denir.

Allah’a yakın olmak, O’nun rızasını elde etmek için kan akıtmak, kurban bayramının ilk üç gününde kurban niyetiyle koyun, keçi, sığır ve deve cinsinden birisini kesmek demektir. Mecazî olarak; bir inanç, ideal, dâva ve amaç uğrunda feda edilen veya kendini feda eden kimseye de kurban denir.

Kurban, Müslümanların zengin olanlarına emredilen malî bir ibadettir. Kişinin kurban kesmekle yükümlü (mükellef) olabilmesi için aranan şartlar şunlardır:

1-Hür ve Müslüman olmak (Aslında bu şart bütün ibadetleri yerine getirmek için gereklidir. Bir kişi kurban bayramının üçüncü günü güneş batmadan önce Müslüman olursa ve diğer şartları da taşıyorsa, bu kişinin kurban kesmesi gerekir.)

2-Akıllı ve buluğ çağına ermiş olmak (Çocuk olmamak). Çocukların ve delilerin mallarından kurban kesilmesi gerekmez  Fetva da buna göredir  Bununla birlikte bir kimse kendi malından çocuğu için kurban kesebilir. Bu da güzel bir davranıştır (müstehaptır).

3-Mukim olmak (seferi/yolcu olmamak)

4-Belirli bir malî güce (nisap miktarına) sahip olmak. Hanefî mezhebine göre, kurban kesmeyi vacip kılan zenginliğin ölçüsü zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynıdır. Zekât ve fıtır sadakası için nisap miktarı 85 gram altın ile 595 gram gümüş veya bu miktarın değerine eşit mal veya paraya/ Fıtır sadakasını vacip kılan zenginliğe sahip olması. Yani borçları ve aslî ihtiyaçları dışında 20 miskal (85 gram) altın veya 200 dirhem gümüş veya değerine kurban bayramının ilk üç gününde sahip olan kadın-erkek her müslümana kurban bayramında kurban kesmeleri vaciptir.(Vacip, lüzumlu, mecburi olan demektir.)

Kurban kesmek, hicretin 2. yılında meşrû’  kılınmıştır. Meşruiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma’ ile sabittir. Kurban kesmeyi şiddetle emreden pek çok hadîs-i şerifler vardır.

Kurban denince aksine bir kayıt olmadığı sürece genelde Kurban Bayramında kesilen kurban ve onun hükmü anlaşılır  Kurban bayramında dinen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmeleri Hanefî mezhebine göre vacip, diğer mezheplerde ise terk edilmesi istenmeyen müekked bir sünnettir  Maliki mezhebinde de bunun vacip olduğunu savunanlar vardır

Kurbanın sünnet olduğunu ileri sürenler de onun önemine ayrıca dikkat çekerler.  İmam-ı Şafii “Kurban sünnettir” cümlesinin hemen arkasından “Onun terk edilmesini istemem (sevmem)” der. (1) Bu itibarla Şafii mezhebinde, sünnet-i müekkede olan hüküm, Hanefilerde vacip bir hüküm ifade etmektedir

Kur’ân-ı Kerimde Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme hitaben şöyle buyrulmuştur: Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver. (2). Hanefî mezhebine göre; Peygambere vacip olan, aksini ispat eder bir delil, bir kayıt olmadıkça ümmetini de kapsar, dolayısıyla onların da kurban kesmeleri gerekir  Zira peygamber, ümmeti için bir rehberdir.

Ayrıca Peygamber Efendimiz tarafından bir çok hadis-i şerifte, hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi gerektiği bildirilmiştir:
“Kurban kesecek güçte olup da kesmeyen, namazgâhımıza yaklaşmasın.”(3) “Her hane halkının senede bir kere kurban kesmesi gerekir.”(4) Bayram namazından önce kurbanını kesen birisine Allah Resulü, yeniden kurban kesmesini emretmiştir  Peygamberimizin yeniden kesmesini emretmesi, kurban kesmenin vacip olduğunu gösterir.

Kurbanın fazileti hakkında Hz. Aişe Hz  Peygamberin (s a s) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde, kurban kanı akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz  Zira kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla tırnaklarıyla gelecektir  Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden, önce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır O halde, gönül hoşluğu ile kurbanlarınızı kesin. “(5)

Sahibinin günahlarını temizleyen ve Allah’a yaklaştıran kurbanın mühim bir faydası da, geçilmesi çok güç olan Sırat Köprüsünde kesen için burak gibi bir binek vazifesi görmesidir. Bediüzzaman Hazretleri bu hususu veciz bir şekilde ifade eder :Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda mücâhede işinde telef olan bir nefere şehâdet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismânî bir vücud-u bâkî vererek Sırat üstünde sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor; öyle de, sâir zîruh ve hayvanâtın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhâniye ve onların istidadlarına göre bir nevi ücret-i mânevîye, o tükenmez hazîne-i rahmetinde baid değil ki, bulunmasın. Dünyadan gitmelerinden, pek çok incinmesinler; belki memnun olsunlar.(6). Ayrıca, adakta (nezirde) bulunan kimseye de, kurban kesmesi vaciptir.

Hacıların, haccın vaciplerinden birini mazeretsiz olarak terk etmeleri, zamanında yerine getirmemeleri veya ihram yasaklarından birini ihlal etmeleri sebebiyle ceza olarak kurban kesmeleri vaciptir.(7)

Kurban kesiminin tarihi; ilk insan, ilk peygamber ve ilk Müslüman olan Hz. Adem’in çocukları (Habil ve Kabil)’e kadar uzanıyor…(8) Ve bütün ümmetlerden yapılması gerekli olan bir ibadet olarak isteniyor.(9)
Habil ile Kabil arasında çıkan ihtilafta hangisinin haklı olduğunu anlamak için, Cenâb-ı Hakk’a kurbanlarını arz ettiler. Kabul olan Habil’in kurbanıydı. Bunu çekemeyen Kâbil, kardeşi Habil’i öldürmüştü.

İnsanların uydurduğu çeşitli inançlarda da, tapındıkları putlar için kestikleri hayvanlara kurban adı verilmiştir. Bu inanç sahipleri, eski çağlarda putları için hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecekleri ve hatta insanları, çocukları da kurban etmişlerdir.

Kurbanın sadece bizim dinimizde olmadığını, bilakis bütün dinlerde bulunan bir ibadet olduğunu Kur’ân bize haber vermektedir  ” Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık “(10)

Neden kurban? Neden “kesmek”, “kan akıtmak”, “sadaka”, “sevinç” ifade eden bir başka kelime değil de; özellikle “kurban” kelimesiyle ifade edilmiş bu müstesna gün? Ya da bir kısım çevrelerin (kasıtlı veya bilmeyerek) et bayramı dediği gibi İdi-i lehm olarak isimlendirilmemiş? Öyleyse kurban kesmekle kulu yaratanına yaklaştıran sır nedir?

Yüce Yaratıcı bütün mülkün sahibidir. Her şey O’nun mülkü..Biz,hem Onun mülküyüz, hem de O’nun mülkünde çalıştırılıyoruz.Ona aidiz, Ondan geldik ve Ona döndürüleceğiz. O Samed’dir. Hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı yok, herkes ve her şey Ona muhtaçtır.

Yalnız kendisine ibadet edip ve yalnız kendisinden yardım dilediğimiz /istiane ettiğimiz Hak Teâlâ, bütün ibadetlerde olduğu gibi, Kurbanda da işin şekli ve görünür yanından öte, asıl amacın Allah’ın rızası olduğuna, takva ve ihlâsın ön plana çıkması gerektiğine işaret ederek kullarına hatırlatmada bulunuyor:
“Onların (kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmaz; fakat sizin takvanız Ona ulaşır. Böylece size yol(unu) gösterdiği için Allah’ı tekbir edesiniz diye Onları bu şekilde size boyun eğdirdi.(Ey Muhammed !) Güzel davrananları müjdele…”(11)

Habil’in, Kabil’e cevabı da dikkatleri takvâya çekmesi açısından ilginç. Kurbanın Allah tarafından kabul edilmeyişini takvasızlıkla açıklıyor: “Allah, (kurbanı) sadece takva sahiplerinden kabul eder, dedi.”(12)

Takva: Allah’ın yasakladığı, hoş görmediği bütün eylemlerden, işlerden, haramlardan ve günahlardan sakınmak; Allah’ın (c.c.) emrettiği hoş gördüğü, beğendiği, sevdiği fiillere yönelmektir… İbadetleri sadece buna vesile kılmaktır. Ve inanışta, düşünüşte, konuşma, hal ve davranışta gösteriş ve başka menfaatler gözeterek değil, Allah için yapmaktır bütün ibadetlerimizi.

Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinap etmek ve amel-i Salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.(13). şirkten takvâ; kebâirden, mâsivâullahtan kalbini hıfzetmekle takvâ; ikapdan içtinap etmekle (azaptan kaçınmakla) takvâ; gazaptan tahaffuz etmekle (kendini korumakla) takvâ. . .Ve keza, ibadetin ancak ihlâs ile ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksudu-u bizzat olduğuna ve ibadetin sevap ve ikap için yapılmaması lüzumuna işarettir.(14). Onun için kalb, takvâ ile seyyiattan temizlenir temizlenmez, hemen onun ardında imanla tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir. (İ.İcaz,s.45)

Kurbanlığı keserken söylediğimiz dua da bunu ifade ediyor zaten:
“Allah’ım, bu sendendir ve yine sanadır. Benim namazım, ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emir olundu.’ Ve ben Müslümanlardanım. Rabbim, bu kurbanı benden kabul buyur.”(15)

“Sizin takvanız ulaşır.” buyurmakla; Rabbimiz, kurbanlığı keserken tefekkür boyutumuzu, niyet çizgimizi, nelere söz verdiğimizi ve hangi ahitlerde bulunduğumuzu ve neler yapmamız gerektiğini sorguluyor ve takvayı istiyor bizden? Kurban kesmekle, bu temsili ibadetle hangi ahitlerimizi yeniliyoruz Kâinat Hâlıkına karşı?

Ayette geçen “nusiki” kelimesi, özel anlamıyla kurban, genel anlamıyla ise bütün ibadetlerin yerine getirilmesini ifade etmektedir. Çünkü kurban, bütün ibadetlerin temsili bir ifadesi, tezahürü ve açıklamasıdır. Sahip olduğum her şeyimi Onun Mâlikine kurban edebilirimin ifadesidir. Tüm hatalarımı, isyanlarımı, yanlışlarımı tövbe ve pişmanlık duygularımla kurban ediyorum demektir.

Âlemlerin Rabbine dehalet ediyorum, Onu arıyorum, Onu istiyorum, Ondan istiyorum, Onun rızası dâhilinde işliyor ve Ona yaklaşmak için koşuyorum, yoruluyorum, demektir. Hayatı ve ölümü Allah Azze ve Celleye adamaktır kurban. İbrahim ve İsmail’in (aleyhimesselâm) rollerini üstlenmektir… İbrahim’in gönlüyle iman etmek, İsmail’in teslimiyeti gibi teslim olmaktır…

Allah (c.c) kendisinden uzaklaşanı uzaklaştırıyor, yaklaşmak isteğinde ve iradesinde  bulunanı da kendisine ve rahmetine yaklaştırıyor, affediyor, seviyor, sevdiriyor, her iki cihanda huzur bahşediyor, hayatını cennetlere dönüştürüyor. İşte bunun için hayatın her anını ibadetleştirmek, tefekkür ve tezekkür nakışlarıyla süslemek, İlâhî Rahmet tecellilerini bayramlarda ve ömrün her zerresinde seyredebilmek bahtiyarlığına erişebilmek… Tazim, tesbih, tekbir, telbiye ve tehlillerle aktâr-ı âlemi cûş u hurûşa getirmek…

Halen yeryüzünde inançlarından, yaşantılarından, kılık-kıyafet, düşünce ve fikirlerinden dolayı imha edilen, yok edilen/yok sayılan genç, ihtiyar, çocuk, kadın-erkek binlerce kurban seçilirken, toplu hayvan katliamlarına zevkleri ve eğlenceleri uğruna seslerini çıkarmıyanların, kurban bayramı yaklaştığında çeşitli propaganda ve saptırmalarla Müslümanların zihnini karıştırma çabaları hep sonuçsuz kalmaktadır ve kalmaya da mahkûmdur. Allah yolunda, Ona yakınlık için şu imtihan meydanında kurban sınavını veremeyenlerin başlarına değişik kurban belaları musallat kılındığını insanlık ibretle seyretmektedir.

Çağımızda o kadar kurban var ki!  Nefsinin, ırkının, şehvetinin, kibrinin, enaniyetinin, şımarıklığının, zenginliğinin, süper güç olma hayalinin, başkalarını yutmakla beslenme ve zulümle/baskı ile üstün çıkma çabalarının kurbanları o kadar çok ki!.. Mahkeme-i kübrada kesin çözümü bekliyorlar!..

Yüzümüz, gönlümüz ve ruhlarımızla Kâbenin Rabbine yönelişimizin bu kutsal günü kutlamalı, tebrikleşmeli, muhabbetle birbirimize sımsıkı sarılmalı ve bayramlaşmalıyız.

Her müminin hakkıdır kurban gününü bayram olarak kutlamak. Dünya Müslümanlarının, mazlum ve masum kardeşlerimizin haline ağlasak da, içimizde onların acısını hissetsek de.  Değil mi ki amaç, bütün dünyadan, hatta cennetten daha güzel (16)  olan kurbiyet-i İlâhiye ve rızâ-yı İlâhî, insan buna sevinmez mi? Bu sebeple mağdur, mahzun, mükedder, mazlum, mahkûm İslâm ümmetiyle birlikte kutlamalıyız bu güzel günü.

Mübarek olsun, barış, huzur, sükûn, esenlik, rahmet ve bereket olsun bayram size; ey bayramı hak edenler!

İsmail Aksoy

Dipnotlar:
1-eş-Şafii, el-Üm, II, 287.
2-Kevser sûresi, 108/2.
3-İbn Mace, Edahi, 2; Müsned, 2/321.
4-Tirmizi, Edahî, 18; Ebu Davud, Edahî, 3.
5-Tirmizi; Edahi, 1.
6-Bediüzzaman Said Nursî, Sözler,17.Söz,186.
7-Mutlu, İsmail, Yeni İslâm İlmihali, s.485.
8-Maide:5/27.
9-Hac, 22/34.
10-Hac, 22/34.
11-Hac, 22/37.
12-Maide, 5/27
13-Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası, s.110.
14-B.Said Nursî, İşaratül-İ’caz, s.154.
15- Bkz. En’âm, 6/162,163.
16- Tevbe, 9/72; Âl-i İmran:3/15

Hodri Meydan (Şiir)

Bu eşsiz kâinatı yarattı yüce YEZDAN

Dünyaya gönderdiği halifedir tüm İNSAN

Yol gösteren olarak rehberimizdir KUR’AN

İbadet etmek için yaratıldı İNS-U CAN

 

Birdir Hak’tır Yücedir Rabbimiz AZİMÜŞŞAN

O’dur Halim ve Kerim O’dur Rahim ve RAHMAN

Tek kurtuluş ümidi O’na etmektir İMAN

Zira hiç seçenek yok başka da yoktur İMKÂN

 

O’nu zikretmektedir zemin ile ASUMAN

Bütün cümle mahlûkat O’nu anıyor HER AN

Zira O yüce zattır mahlûkatı YARATAN

O’dur rızık dağıtan ve her şeye HÜKÜMRAN

 

Günahlara girmeyin sakın etmeyin İSYAN

Zira beklenen o gün yaklaşıyor ANBEAN

İsrafil’in suruyla kurulacaktır MİZAN

Artık çare olamaz faydasız AH-U FİGAN

 

İnsanoğlu boş değil vermektedir İMTİHAN

Bunu başaramayan kişinin hali DUMAN

Canıyla ve malıyla çalışmalı her ZAMAN

Daima çalışkandır tembel olmaz MÜSLÜMAN

 

Tanyeri derki: “ Dünya hem faydasız hem YALAN

İmanlı müminlere hapishane ve ZİNDAN

Bunu kim inkâr eder hangi dil hangi VİCDAN

İman etmeyenlere diyorum “HODRİ MEYDAN

 

 Ahmet Tanyeri -DİYARBAKIR

Kurban Kesimi ve Arefenin Önemi Nedir?

Maddi durumu müsait olan Müslümanlar, Kurban Bayramında kestikleri kurbanla çevrelerinde bulunan ihtiyaç sahiplerine, komşu ve akrabalara gerekli ikramda bulunur. Dağıtılan kurban etinden yararlanan fakirler bu kez zenginlere karşı hürmet ve saygı göstermeye başlar, aralarında bir kaynaşma olur. İmkânı olan herkes bu İslami vecibeye riayet ederse çevreyle güzel bir kaynaşma sağlar. Bireyler arasındaki kin ve adavet ortadan kalkar, haset yerine; kardeşlik bağı perçinleşir. Böylece bayram mutluluğu hep beraber yaşanmış olur.

Kâinatın medar-i iftiharı Hz. Muhammed (a.s.v.) yaşadığı sekiz bayramda da en az iki kurban kesmiştir. Bu da bizlere kurbanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Durumu müsait olanlar tek kurbanla yetinmeyip örnek timsali Peygamberimiz (a.s.v.) gibi iki veya daha fazla kurban kesip çevremizde bulunan evvela fakirlere, komşu ve yakınlarımıza kurban etini dağıtıp yardımlaşma ile birlik ve beraberliği, sevgi ve samimiyeti gösterelim, gösterelim ki sulh çiçeği ebediyen solmasın, kimse kimseye dargın kalmasın, dostluğun ve barışın tek şartı bağışlamaktır. Onun için bağışlamayı bilelim ki dargın kimse kalmasın.

Kurban eti dağıtımı halk arasında sosyal bir yardımlaşmayı sağlayan örnek bir ibadettir. Peygamberimiz (a.sv.) Medine çevresinde kıtlık olduğu senelerde, “Kimse evinde üç günden fazla kurban eti bulundurmasın.” Buyurmuşlardır. Yani çevrede bulunan ihtiyaç sahiplerine yardımcı olunmasını istemiştir. Kıtlık bittiği sonraki senelerde ise bu üç gün müddetini kaldırmıştır.

Kurban kesmek, Şafiilerde sünnet-ı muekede, Hanefilerde ise vaciptir. Bu ibadetin faziletinden kaçınmamak, yardıma muhtaç fakir ve fukaraya en azında kurban eti ile yardım ellini uzatmak lazımdır.

Arefe hangi güne denir ve önemi nedir?

Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicri takvimine göre Zilhicce ayının 9’uncu günüdür. 10’uncu gün ise Kurban Bayramının ilk günüdür.

Cenab-ı Allah, (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de üzerine yemin edilen,(Fecr,2) Zilhicce’nin ilk on gecesinin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmaktadır.

Duanın faziletlisi, arefe günü yapılanıdır. (Beyhaki)

Bediüzzaman, arefe ile ilgili bir hususiyeti şöyle belirtiyor: “Aziz, mübarek kardeşlerim. Bizim memlekette eskide Arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben, şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben, gerçi sizleri göremiyorum ve hususî her birinizle görüşmüyorum. Fakat ben, ekser vakitler, dua içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim.” Şualar, 266

Bugünlerde fazileti yüksek olan: tesbihi (Sübhanallah) tahmidi (Elhamdülillah) tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) bu mübarek zikirleri çok söylemek lazımdır.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

23.10.2012

www.NurNet.org

Ölüme Hazırlıklı Olabilmek

Bediüzzaman Hazretleri “Hayat zannettiğin hâlât yalnız bulunduğun dakikadır” diyor. Evet İnsanoğlu çok aciz. Aciz olduğu kadar iktidarı kısa bir varlık. Hayat zannettiği şey yalnız yaşadığı andır. Ne beş dakika geçmişe gidebilir ne de beş dakika sonra başına gelecekleri bilebilir.

Hepimiz ölümü düşünmeden planlar kurmaktayız.

Kimimiz makam mevki derdine düşmüş.

Kimimiz para pul derdine düşmüş.

Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi ve ölümü aklımıza bile getirmeden ‘’tulu emel ‘’ ile yaşıyoruz.

Sanki dünyada ebedi kalacakmış gibi dünya hayatına aşırı bir şekilde bağlanmışız. Halbuki yarına kadar kalacağımız ne malum? Fakat bizi avutan tulu emeldir. Bu avuntu ile günlerimiz geçiyor. Ölümü aklımızdan bile geçirmiyoruz.

Bir kitapta okumuştum. Osmanlılar zamanında en pahalı olan evler  mezarlıklara komşu olan evlermiş. Bu evlerin pahalı olma sebebi eski insanların ölümü akıllarından çıkarmama düşünceleri imiş.

Tabii bu düşüncenin bir dayanağı var.O da Allah Resulü’nün “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” hadisidir.Eski insanlar bu hadisi kendilerine düstur edinmişlerdir.Bu hadise göre yaşamaya çalışarak yanlış yapmamaya ve gaflete düşmemeye çalışmışlardır.

Ya günümüz insanı olan bizler için ise ölüm,ya akraba ya da dostların taziyelerinde okuduğumuz Fatihalarla aklımıza gelir. Taziye bittikten hemen sonra her şeyi unuturuz.

Rivayet olunur ki:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün eline üç çomak aldı. Onlardan birini önüne, İkincisini yanına dikti. Üçüncüsünü ise yanından uzaklaştırdı.

Sonra buyurdu ki:

-“Bu nedir biliyormusunuz?

Ashab (r.a.):

-“Allah (c.c.) Resulü daha iyi bilir dediler.”

Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:

-“Şu önüme diktiğim insandır, yanıma diktiğim ise ecel, uzağa attığım ise emeldir; Adem oğlu emeli almağa koşar, fakat ecel ona yakın olduğu için emele ulaşmadan onu yakalar.”

Hazreti Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) hadiste açıkladığı gibi eğer emellerimize ulaşmaya çalışırken ecel bizi yakalarsa o zaman ne yapacağız.

Bir düşünelim. Mal, mülk, çoluk, çocuk bizi ecelin elinden kurtarabilir mi?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Sonuç olarak şairin dediği gibi yarın bize musalla taşında yararı olmayacak şeylere kalbimizi bağlamayalım. Günde bir iki saat olsa da vaktimizi kurtuluşumuza vesile olacak olan ibadetlere verelim. O zaman hayatımızı hakkıyla yaşamış oluruz.

Yazımı bitirirken şimdiden Bütün Müslüman Kardeşlerimin Kurban Bayramını tebrik eder.Zulüm altında inleyen  Müslümanlara kurtuluş vesilesi olmasını diliyorum.

Hamit DERMAN

Allah beni beğeniyor mu?

İnsanların hepsinde kendini beğendirmek duygusu vardır. Bunun için güzel giyinirler, güzel konuşurlar, evlerini eşyalarını en mükemmel şekilde yaparlar. Beğenilmeyi çok isterler..

Hakikat-i ihlas, her türlü işimizi Allah için yapmaktır. Asma diyemez ki, bu üzümler benim. Tavuk diyemez ki, bu yumurtalar benim. İnsan diyemez ki, bu akıl benim. Zengin diyemez ki, bu mallar benim. Alim diyemez ki, bu ilimler benim. Müslüman “ben” kelimesini ortadan kaldıracak. Ben yok, ya biz diyecek yahut Allah diyecek.

Necip Fazıl, “Suç bende, aşılmaz duvar bendedir” diyor.

Bediüzzaman “Ben kendimi beğenmediğim gibi beni beğenenleri de beğenmiyorum.” diyor.

İnsanların hepsinde kendini beğendirmek duygusu vardır. Bunun için güzel giyinirler, güzel konuşurlar, evlerini eşyalarını en mükemmel şekilde yaparlar.

Neden? Kendilerini beğendirmek için.

Aslında Müslüman’ın şerefi, şahsi faziletinden olmalı. Fakat şimdi o gitti, Müslümanlar da faziletlerini eşyadan almaya başladılar. Bu hal israfı getirdi, Allah rızasını unutturdu.

Şöyle bir kıssa anlatırlar: Mahkeme-i Kübra’da Allah soracak, “Benim için ne yaptın ey kulum?” Kul diyecek ki:

Namaz kıldım.” “Dindar desinler diye namaz kıldın!”

Oruç tuttum.” “Zayıflamak için tuttun.”

Zekat verdim.” “Cömert desinler diye verdin.”

Kurban kestim” “Zengin desinler diye kestin!”

Desinler diye yapılan amellerin sevabı yok.

Mahşerde Mahkeme-i Kübra’da dünyada yaptığımız işlerin ne için yapıldığı sorulacak: Allah için ne yaptın?

Yirmi yaşımdayken İstanbul’a geldim. Arkadaşlar, çevrem beni beğensinler isterken, herkes bana kulp takıyordu. Çok üzülüyordum. Tabii genç bir insanım. “Böyle de hayat olmaz ki!” diyordum. Ben bir şey bulmalıyım. O prensiplere uymalıyım. İnsanlara önem vermemeliyim. O formülü buldum: İslamiyet!..

Ondan sonra kendimi sadece ve sadece Allah’a beğendirmeye çalıştım. Çok acayip bir durum oldu: Kendimi Allah’a beğendirmeye çalışınca insanlar da beni beğendi. Tabii bana gülenler olmuştur amma onlara da hiç önem vermedim.

İş hayatımda olsun, evlilik hayatımda olsun bir problem olduğunda ‘Acaba nasıl davranırsam Allah beni beğenir?‘ düşüncesiyle hareket etmeye çalıştım. Haklı da olsam, kabahati hep kendimden bildim. O zaman hem ben rahatladım hem çevremdekiler rahatladı. Beraber çalıştığım arkadaşlara, (bu kişilerin hepsi benden yaş olarak küçük) “Ne iş verirseniz yaparım, her türlü çalışmaya hazırım.” diyorum. Oğlum veya kızım bir işte fikirlerini söylerse, o fikre itiraz etmem, Allah’ın hoşuna gitmeyecek bir şey değilse, İslamiyet’e aykırı bir noktası yoksa tamam derim, söylediklerine razı olurum.

İnsanın insana üstünlüğü yoktur. İnsanları üstün kılan prensipleridir.

Üstat bunu şöyle özetliyor: “Allah için işleyiniz. Allah için çalışınız. Allah için görüşünüz. Onun rızası dairesinde hareket ediniz.”

İşte özet bu.

Allah beni beğeniyor mu?

Hz. Ömer buyurmuş ki: “Deseler ki bir kişi cennete gidecek, acaba o ben miyim diye ümitlenirim. Yine deseler ki bir kişi cehenneme gidecek, acaba o ben miyim diye korkuya kapılırım.”

Günahlarımıza tövbe edeceğiz, ibadetlerimize devam edeceğiz ancak ibadetlerimize değil, Allah’ın rahmetine güveneceğiz…

Hekimoğlu İSMAİL