Lorena’nın Barla Seyahati ve Üstadın Evinde Kalışı

risale-i-nuru-ispanyolcaya-tercume-eden-lorenaBarla’ da hissettiklerimi asla unutmayacağım. Küçük bir yer, ama bir o kadar da haşmetli. Maneviyatta haşmetli, her bir köşede, kaldırımlı sokaklarında teneffüs edilen imanla haşmetli, tek bir kelime etmeksizin tebessümleri ve samimi bakışlarıyla hoşamedi eden, telaşsız, usulca yürüyen her bir sakiniyle haşmetli.

Bu seyahatte öyle duygusal ve etkileyici hadiseler oldu ki; kalbimin hissiyatıyla kendinden geçmiş aklım, imkansız görünse bile, bunları azar azar kelimelere dökmeye çalışacak.

Bir insanın dünyalık her şeyi terk etmesini ve başkalarının imanlarını kurtarmak için ömrünü iman davasına adamasını sağlayan nedir? Nasıl derin ve özel bir aşktır, şefkattir ki hissettiği; zulümlere, işkencelere, sürgünlere, zindanlara tahammül edebilir ve şaşmaz bir iradeyle doğru bildiği yolda ilerleyebilir?

Böyle birini bulmak kolay değildir. Bundan dolayıdır ki, yazdıkları yoluyla Bediüzzaman Said Nursi’ yi tanımış olmaktan kendimi bahtiyar addediyorum. Ancak, eserlerini okumakla bahtiyarlığım, yaşadığı yerleri gördüğümde hissettiklerimi anlatmakta kelimelerimi kifayetsiz bırakıyor.  Tabi, mutlak bir tecrit içinde, sürgünde olmaya yaşamak denebilirse.

Her bir mekanın kendine özgü esansı vardır, farkı teneffüs edilir ve hepsi derinden hissedilir. Risale-i Nur, İslam ve iman hakikatlerinin yayılması için, kuşkusuz Allah tarafından seçilen birinin elinden Barla’da başladı. Barla’da her bir köşe Üstad Said Nursi’den izler taşıyor. Yürüdüğü sokaklarda,  üzerinde dua ettiği ağaçlarda, bulunduğunda kendisine ilham edildiği dağlara, yazdığı bahçelerde, orada her şeyde ondan hatıralar var. Birkaç dakika sadece bunu tefekkürle, bu kadar güzel ve derin mevzuların neden burada yazıldığını anlamak kolaylaşıyor. Şunu açıklayabilirim ki, bulunduğum diğer yerlerin beni etkilememiş olmasından değil ama en çok tesir hissettiğim yer Üstad’ın ikinci evi oldu.

Said Nursi’nin Yirmialtıncı Mektupta yazdığı, kendisine yapılabilecek üç cihetle ziyareti hatırlayarak, hayat-ı dünyeviye cihetiyle ziyaret kapısını kapıyorum, kendisini mübarek bir şahıs olarak görme kapısını da kapatıyorum ve umuyorum ki Allah ziyaretimi, Cenab-ı Hakk’ın bir hizmetkarı olarak Kuran ve imanın dellalı olduğu cihetle, kabul eder.

İlk dikkatimi çeken, odalardan birinde, aralarında diğer dillerden çevirilerin de bulunduğu tam tekmil külliyat oldu. O anda İspanyolca’ya çevrilmiş Sözler’i aralarına bırakma ihtiyacı duydum. Onu külliyatın arasında görür görmez, öyle güçlü bir hissiyat kalbimi ve ruhumu kapladı ki şedit ve engellenemez bir ağlama kendini gösterdi. Aniden zihnimden, İslamiyetle şereflenişimden kendimi Allah’a en yakın hissettiğim o ana kadarki hayatım, film şeridi gibi geçti. Netice de anladım ki, bu hayatta vazifem Risale-i Nur’u İspanyolca’ya çevirmektir.

Tam da bu yüzden, Üstad’a büyük bir minnetkarlık ve derin bir saygı hissettim. İstanbul’da Sempozyum sırasında tanıştığım Fırıncı Abi’nin “Senin geleceğini biliyordum, çünkü Üstad her ülkeden Risale-i Nur’ u kendi diline çevirecekler çıkacak demişti” cümlesini hatırladım ve evinde çeviriyi bırakarak Üstad’a verebileceğim en iyi hediyeyi getirdiğimi düşünmekten kendimi alamadım. Aslında bu, hayatım boyunca benim aldığım en önemli armağandı.

Sözlerin tercümesini külliyatın aslının yanına koyunca, kalbim konuştu ve dedi ki: “Sevgili ve saygıdeğer Üstad’ım, bu İspanyolca çevirinin yapılacağını nasıl bildiyseniz öylece buraya bırakıyorum. Sadece Allah’ın rızasını ve sizden de tercüme sırasında bir kusurum olduysa affını ümit ediyorum. Üstad’ım biliniz ki vazifemin bu olacağını bilemezdim. İnşaallah Allah hatalarımı bağışlar ve ahirette kendisiyle görüşmemi nasip eder.”

Ağlamamı teskin edince, ağabeylere geceyi orada geçirip geçiremeyeceğimizi sormaya karar verdim, çünkü tüm kalbimle buna ihtiyacım vardı. Bu seyahat boyunca nail olduğum lütuflardan bir diğeri olarak bize bir istisna yapıp izin verdiler. Bir ağabey bana, beni Üstad’a bağlayan bu kadar kuvvetli  hissiyata binaen odasında kalmayı hak ettiğimi söyledi, fakat ben istemedim. Hiçbir bayanın odasında uyumamış olmasına hürmetle başka bir odada uyumayı tercih ettim. Ancak uyuyamadım. Bütün bu duygular beni ayık tuttu. Oturup, sadece ayın aydınlattığı yıldızlı gökyüzünü tefekkür etmeye karar verdim. Ben, Üstad’ın evinin balkonundan, Yaratıcının azamet eserlerini temaşa ederken, Barla uyuyordu. Uyumak artık bir şey ifade etmiyordu ve yorgunluk zaten hissedilmiyordu. Sabah ezanı beni bu halette yakaladı. Hakim-i Mutlak’ın yönettiği bir orkestra gibi önce bir camiden ezan sesleri yükseliyordu, sonra bir diğerinden, ardından diğerinden.

Beni doğru yola ilettiği için Allah’a şükürler olsun. Allah’ın selamı ve bereketi, bize gerçek ubudiyet yolu olan İslamı öğreten, kulu ve resulü Hz. Muhammed(s.a.v)’ e olsun. Allah’ın selamı, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin üzerine ve bugün insanlık Risale-i Nur’un manevi nimetlerinden faydalansın diye tüm zulümlere iman kuvvetiyle dayanmış bütün talebelerinin üzerine olsun.

Sadece, bana her şey için elhamdulillah demek kalıyor.

Vacide Lorena Lara

 13.10.2013

www.NurNet.org

Rusya’da Nur Talebelerine Uygulanan Baskılar AGIT Zirvesinde Dile Getirildi (Güncellendi)

RİSALE-İ NUR TALEBELERİNE UYGULANAN BASKILAR

AGİT( Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) toplantısı 23 Eylül-4 Ekim 2013 tarihleri arasında Polonya’nın başkenti Warşova’da icra edildi. Toplantıya 35 üye ülkeden ve sivil toplum kuruluşlarından  üst düzey çok sayıda temsilci iştirak etti. Ülkemizden zirveye katılan heyette; Suffa Vakfı Dış İlişkiler Koordinatörü Şemsettin Türkan, İstanbul İlim Kültür Vakfı icra heyeti başkanı Prof.Dr.Faris Kaya, Rusya Müslüman Haklarını Koruma ve Din İşleri Kurulundan  Dr.Sergey Mikhailov yer aldılar. Heyet tarafından toplantıda iki bildiri sunuldu. ( Metinler aşağıdadır ) Gerek Rusya ve gerekse katılımcı diğer ülkelerin temsilcileriyle yapılan  görüşmelerde Rusya’da süregelen baskı ve tutuklamaların sona ermesi gerektiği anlatıldı. Son dönemlerde Rusya’daki Risale-i Nur talebeleri üzerinde bir kısım yanlış bilgi ve yorumlamaların etkisiyle artan baskı ve tutuklamaların ilk kez böylesine önemli bir toplantıda dile getirilmiş olmasının; Rusya Hükümeti nezdinde tekrar değerlendirilip, haksız muamelelerin sona erdirilmesine katkı sağlayacağı ümit edilmektedir.

Prof.Dr. Faris Kaya, T.C. Varşova Büyükelçisi Yusuf Ziya Özcan, Şemsettin Türkan

AGİT; 55 Avrupa ülkesi, ABD ve Kanada’nın üye olduğu konusunda oldukça etkili olan bir uluslar arası organizasyondur. AGİT’in temelini oluşturan Helsinki Nihai Senedinde; katılımcı devletlerin karşılıklı ilişkilerinde izleyecekleri temel ilkeler yer alır.  Bunların başında devletlerin egemen eşitliği, sınırların dokunulmazlığı, içişlerine karışmama, toprak bütünlüğüne ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı yer almaktadır. İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygının, güvenliğin de bir unsuru haline getirilmesi, Sovyetler Birliği’nin  ve komünist sistemin çözülmesinde etkili bir araç olmuştur. Rusya ve dağılan Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülkeler bu teşkilata üyedir..

AGİT toplantısında yaşanan söz konusu gelişmeler :

TARİH: 2 EKİM ÇARŞAMBA, 2013

YER   : 2.No’lu TOPLANTI ODASI

KONU: İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ.:RUSYA’DA BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ TARAFINDAN YAZILAN KURAN TEFSİRİ RİSALE-İ NUR ESERLERİNİ OKUYANLAR HAKKINDA AÇILAN DAVALAR. İSLAMİ ESER YASAKLARI.

KATILIMCI KURULUŞLAR :

1) SUFFA KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFI (İSTANBUL,TÜRKİYE)

2) ERZURUM KÜLTÜR-EĞİTİM VAKFI(Adına İSTANBUL İLİM KÜLTÜR VAKFI)

3) MÜSLÜMAN HAKLARINI KORUMA VE DİN İŞLERİ  KURULU(MOSKOVA,RUSYA)

OTURUM DİLLERİ : İNGİLİZCE, RUSÇA

OTURUM ÖZETİ:

– DİNİ YAYIM YASAKLARI RAPORU( BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ TARAFINDAN YAZILAN KURAN TEFSİRİ RİSALE-İ NUR ÜZERİNDEKİ YASAKLAR

– RİSALE-İ NUR OKUYUCULARI HAKKINDA  DEVAM EDEN ADLİ TAKİBATLAR

–  AŞIRI UÇTA OLDUĞU İDDİA EDİLEN RİSALE-İ NUR ESERLERİ HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMELER

KONUŞMACILAR:

1) PROF.DR.FARİS KAYA (ERZURUM KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFI’NDAN MUSTAFA OKUR ADINA))

2) ŞEMSETTİN TÜRKAN (SUFFA KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFI )

3) DR. SERGEY MIKHAILOV ( RUSYA MÜSLÜMAN HAKLARINI KORUMA VE DİN İŞLERİ  KURULU)

AGİT(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Konferansı)’nda yapılan konuşma:

Şemsettin TÜRKAN

Suffa Vakfı, İstanbul, Türkiye

İNSAN HAKLARININ KORUNMASI ile ilgili olarak VE TERÖRİZM MÜCADELE hususunda bazı iyi bilinen isimleri size hatırlatmak istiyorum:

“AleksandrePuskin”,“Anton Çehov”, “Maksim Gorki”, “Dostoyevski”, “Tolstoy”, “Mahatma Gandi”, “Nelson Mandela”, venihayet  Türkiye’den bir isim:“Bediüzzaman Said Nursî”…

Onlar ”Barış ve Huzurun” temsilcileri olmuş insanlar! …

Bunların hiçbiri anarşi, şiddet veya terörün yanında ya da destekçisi olmadılar…

Said Nursi;  İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Çince, Rusça ve 50’den fazla dile çevrilen 130 kitaptan oluşan “Risale-i Nur Külliyatı” adlı kitap setinin yazarıdır.

O der ki:  “Bizim düşmanlarımız CEHALET, YOKSULLUK ve BÖLÜNMÜŞLÜK’tür!

“Bu düşmanlara karşı;EĞİTİM, SANAT-TEKNOLOJİ ve DAYANIŞMA ile mücadele edeceğiz!”

O, bütün ömrünü gazetelere kitaplar kaleme alıp makaleler yayınlayarak, çağdaş medeniyetle beraber, düşündüren ve insani değerleri güçlendirerek öğreten, insanlığın eğitimi ve huzuru için hayatını geçiren istisna bir şahsiyetti!

İşte tam da burada bu konuya odaklanmamın bir sebebini size açıklıyorum:

“MAALESEF, BU İNSANLARI BARIŞA VE HUZURA YÖNELTEN YAZARIN ESERLERİ  RUSYA’DA YASAKLANMIŞ BULUNMAKTADIR!”

Yanlış duymadınız; Bu eserler Rusya’da yasaklanmış durumdadır!” Bu durum kesinlikle insan haklarına aykırıdır!

BSN’nin eserlerini  okuyan ve bu ekolü takip eden insanlar ırk, renk, dil, din ve kültür farklılıklarını zenginlik olarak gören, kesinlikle şiddet ve terör fikrine karşı çıkan oldukça yüksek düzeyde saygı görmekte olan kimselerdir.

Birçok önde gelen yazar Risale-i Nur eserlerini bir kültürel ve edebi değer olarak referans göstermiştir. Evrensel ahlaki değerleri, insan olmanın anlam ve sırlarını gösteren Risale-i Nur külliyatı dünyanın muhtelif yerlerinde çok farklı kuşak ve coğrafyalardan milyonlarca insanın dikkatini çekmiştir.

Yakın bir zamanda hatta geçen hafta sonunda İstanbul’da Risale-i Nur ve Bediüzzaman üzerine yapılan bir uluslararası sempozyum yapıldı! Üç gün süren bu toplantıya 50’yi aşkın ülkeden farklı inançlara mensup 100’ü aşkın akademisyen ile 20.000 kişi kadar dinleyici iştirak ettiler.

BU HAREKET SİYASİ ÖRGÜT DEĞİLDİR!

Dünyanın çeşitli üniversitelerinde Risale-i Nur hakkında çok sayıda akademik çalışma yapılmış olup pek çok çalışma halen devam etmektedir. Risale-i Nur hareketi, siyasi bir örgüt olmayıp, hiç bir yasadışı faaliyet ve aşırılık yanlısı eylem taraftarı değildir. Bu kitapları okuyan insanlardan hiç birisi dünyanın hiçbir yerinde asayişi ihlal eden bir duruma sebebiyet vermemişlerdir. Herhangi bir siyasi hareket ya da grupla hiçbir ilişkileri yoktur. Bu durum, mahkemelerde ve akademik tüm çalışmalarda çok iyi bilinen bir gerçek haline gelmiştir. Sadece inanç, moral değerler ve insanlığın ahlaki yönlerini güçlendirmek hedefli eserlerdir. Risale-i Nur talebelerinin hiçbir dünyevi hedefleri de yoktur.

Bediüzzaman her zaman barış ve demokrasiyi vurgulamıştır. İnsan hakları, demokratik özgürlük ve adalet onun en güçlü mesajı haline gelmiştir.

RİSALE- NUR KÜLLİYATI NEFRET YERİNE İNSANLIĞA BARIŞ VE SEVGİ MESAJLARI VERMEKTEDİR!…

Risale-i Nur tüm milletlerin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini müdafaa eder… Bu kitapların ana teması, insanları eğitmek ve ne olursa olsun toplumlarda cehaleti azaltmaktır.

Durum böylesine açık iken Risale-i Nurun diğer bazı kitaplarla ve bazı diğer radikal, aşırı ve şiddet yanlısı gruplar ile karıştırılması çok talihsiz bir durumdur.

Özetle, “aşırılık”, “terörizm”, “şiddet” ve “rejimi değiştirmek” şeklindeki iddialar asla kabul edilemez! Aksine, Risale-i Nur kamu güvenliğini güçlendirmeyi asayişi muhafaza etmeyi amaçlamakta, terör ve kaosa meyilli her türlü niyeti ortadan kaldırır.

SONUÇ: RUS ADALETİNDEN UMUDUMUZ …

Tamamen bilimsel ve etik öğretime dayanan bir eser külliyatı olan Risale-i Nur kitapları hakkında Rusya’da mevcut bulunan ve yanlış anlamalarla yapılan yasaklama kararının tekrar gözden geçirilerek bir an evvel gerçeklerin anlaşılmasını Rus hükümetinden bekliyoruz.

Rus Yargısında oluşan Risale-i Nur kitapları ve okuyucuları üzerindeki radikalizm, aşırılık, anarşi ve terör gibi fevkalade yanlış ve haksız ithamları ortadan kaldıracak bir kararı en kısa zamanda alacaklarına inanıyorum. Rus Mahkemelerinin adil bir karar vermelerini ve tamamen ahlak temelli olan bu eser külliyatı üzerindeki kararlarını güçlü adalet sisteminin bir gereği olarak kendilerinden bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

Duyuru:

Bugün saat 18:00 de 2 Nolu salonda daha geniş bilgilendirme için bir Yan Etkinlik olacaktır.Tüm delegeleri daha fazla bilgi için katılmaya davet ediyoruz.

www.NurNet.org

Resûl’e (s.a.v) Selâm, Kâ’be’ye ihtiram!

Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık nişaneler (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur.

Yol bakımından gücü yetip gidebilenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah âlemlerden müstağnîdir.”(1)

İçinde bulunduğumuz atmosferde,Rabbimizin lütuf ve keremiyle çok mübarek ve önemli zaman dilimleri yaşanmaktadır. Şu günlerdekudsî bir  heyecanın yaşandığı Hac ibadeti ve şeâiri gibi…

İnşaallah cismen, ruhen, kalbenve fikren  havasını tenefefüs edeceğimiz  o mübarek beldelerde bulunmanın aşk ve heyecanı, insana tarifi imkânsız mânevî duygular aşılıyor.

Yukarıda zikrettiğimiz âyet-i kerîme ve diğer âyetlere göre hacc, tek bir ibâdet olmayıp, bir ibâdetler yumağıdır âdeta. Her biri bir takım fiil, davranış, hareket, terk ve yasaklardan oluşan ibâdetlerin bütünü hacc ibâdetini teşkil etmektedir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Çünkü, hacc-ı şerif, bilasâle herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir.” (2)

Bunların başlıcaları ihram, namaz, telbiye, çeşitli zikirler (Allah’ı çeşitli isim ve sıfatları ile anmak, Kur’ân, Cevşen, duâ, vird, zikir okumak gibi), Arafât ve Müzdelife vakfeleri, istiğfar, tavâf, güzel ahlâk, sabır, ihramlı iken yasaklara riâyet, yasakları çiğneme sebebiyle veya bazı mazeretlerden dolayı oruç, kurban, sadaka şeklinde yerine getirilen keffâret ve fidyeler, en hayırlısı takvâ ve amel-i salih olan mânevî azıklar edinmek, imanı tahkîk mertebesine çıkarma adına cehd ve gayret göstermek sûretiyle Rubûbiyet-i İlâhiyenin kemâlatını ilân, tevhidî sadâlara iştirak ile maddî ve mânevî kirlerden arınmaktır.

Bütün bu davranışlar doğrudan doğruya ibâdet olup Allah’a lâyık bir kul olma amacına yönelik olarak ve O’na yakınlık elde etmek için Allah tarafından vazedilmiştir.

Milyonlarca hacıların dilinden ve kalbinden yükselen Tekbir ve Telbiyeler, Arafat dili ve Kâbe kalbiyle Arş’a yükselmektedir.

Haccın “ferdî, ictimâî, iktisâdî, siyâsî…” sayısız faydaları oldukça fazladır.

Said Nursî, şu veciz ifadesiyle bu hususa vurgu yapmıştır:      “…o kudsî farîzayı ve din-i İslâmın kudsî ve semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında olarak bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (3)

Ancak bu faydalar ibâdetlerin âcil (dünyadaki) mükâfatıdır; asl olan sırf Allah için, O’na kulluk borcunu îfa için yapılmış olmasıdır.

Hacc, yüzünü Cenâb-ı Hakk’a dönüşün bir göstergesidir. O, mutlak ezel ve ebedin sahibidir. O, sonsuzdur. O’nun sınırı, ucu bucağı yoktur. “O’na” dönüş, mutlak kemâl, mutlak iyilik, mutlak güzellik, mutlak güç, ilim, değer ve hakikate doğru hareket etmek; yani mutlak doğru hareket, mutlak kemâle doğru mutlak hareket ve sonsuzluğa doğru mutlak kanat açışın bir sembolü, ebedî hareket ruhunun mukaddes mekânlara yansımasıdır. Yani biz, bir “ebedî oluş”un yolcuları, bir “sonsuzluk hareketi”nin kafileleriyiz. Hacc, bu mahşerî kafilelerin tevhid semâsında ve merkezinde zirve yaptığı bir buluşmanın, tanışmanın, bilişmenin ve milyonlarca cismin tek bir ruh haline dönüşmesinin adı…

Bu seyrü sefer çizgisinin en son noktası rızâ-i İlâhîdir. Seferimiz, ebedî hicretimiz, öyle bir cadde, öyle bir yol üzerindedir ki onun son noktası yoktur. Haşir meydanlarında bile son bulmayacak olan bir ebediyettir, mutlak bir vuslattır.

Hac, bu mutlak vuslatın ince sırlarını içinde barındıran ebedîleşmenin bir provasıdır.

Hac süresince icrâ edilen bütün merasimler “ipuçları”dır, “işaret” ve “semboller”dir. Bir kişi secdenin anlamını kavramamışsa, sadece alnını yere koymuş olur! Hacc’ın özünü, ruhunu, hikmet ve önemini anlamayan kimse hediye dolu bir bavul ve boş bir zihinle ülkesine geri döner.

Hacc süresince; Tavafla, tevhid inancını bütün kâinata ilân edeceksin. Sa’y ile Hacer annemizin heyecanını yaşıyacaksın.

Hacer-i Esved ‘i, kulların ezelde Allah’a verdikleri kulluk sözünün bir mührü ve imzası olarak selâmlayacak, yeminini tazeleyecek ve O’na kul olma şerefini bir kez daha te’yîd edeceksin.

Tavâftan sonra Hacer-i Esved ile Kâbe’nin kapısı arasındaki duvara (Mültezeme) karın ve göğsü, elleri ve sağ yanağını bir müddet yapıştırarak bu şekilde bir vuslat neş’esini yaşayacak ve sonra Kâbe örtüsünden tutunarak duâ ve niyazda bulunacaksın, Kâbe’ye yapışan vücudun cehennemde yanmaması için niyazlarını Kâbenin Rabbi’ne arz edeceksin.

Böylece bir büyüğe karşı suç işlemiş olan kişinin, onun eteğine sarılarak affını istemesini temsil etmiş olacaksın. Kulun, bu şekilde mânen ve mecâzen eteğine sarılarak af dilediği, yakınlık ve lûtuf talep ettiği Yüce Zât’tan başka sığınacağı, dayanacağı, yalvaracağı, kulluğunu arz edeceği kimsenin olmadığını samimâne ve ısrarlı bir yakarışla ilân etmiş olacaksın. Çünkü duâda ısrar etmek Mevlâ’nın murâdıdır. İşte bu sarılış ve yakarış o ısrarın bir gereği olacaktır.

Kâbe’den Arafat’a gitmekle Âdem babamızın inişini göstereceksin. Arafat’tan Mina’ya gitmekle insanın yaratılış gayesini, şeytânî tuzaklara meydan okumanın çabasını ortaya koyacak, en sevdiklerini Rabbına kayıtsız ve şartsız kurban edebilmenin şuuruna ereceksin.

Birinci ve ikinci Akabe bey’atlarını Hz. Peygamber (asm) ile Medineliler arasındaki görüşmenin gerçekleştiği yer olarak hatırlayacaksın.

Hz. İbrahim’in sahasına gireceksin Mina’da… O’nun gibi davranmak üzeresin. O, oğlu İsmail’i kurban etmek üzere getirmişti. Şimdi düşünmelisin, senin İsmail’in kim veya hangisi? Servetin mi, makam ve mansıbın mı, sarayların/villaların mı, evin mi, çiftliğin mi, araban mı, şan ve şerefin mi, sosyal statün mü, güzelliğin mi, gençliğin mi? Hangisi? İşte o kimse ve neyse, buraya kurban etmek için getirmelisin.

Seni hizmetten, mânevî cihaddan alıkoyan, sorumluluğu kabule yanaşmayan, nefse firavuniyet veren, fedakârlıktan alıkoyan, ebrârın dâvet çağrılarına kulak tıkatan, rahatın için bahaneler uyduran, seni kör ve sağır eden her neyse… İşte onu çekinmeden kurban etmelisin.

Bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir!

O gül kokulu Medine’nin gül Peygamberine salât ve selâmlarımızı iletirken, yıllar önce makbuliyeti tasdik olmuş bir hizmetin hâdimi olduğunu unutma!

“…Medîne-i Münevverede dahi o derece makbul olmuş ki; Ravza-i Mutahharanın Makber-i Saadeti üstünde konulmuş. Hacı Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yı Mûsâ mecmuasını, kabr-i Peygamberî (asm) üzerinde görmüş. Demek makbul-ü Nebevî olmuş ve rızâ-i Muhammedî (asm) dairesine girmiş.” (4)

Böylesine ulvî ve lâhûtî duyguları yaşayan hacı kardeşlerimize, yol arkadaşlarımıza  ne mutlu.

Arzı ve semayı içindekilerle birlikte dualarına sığdırarak, Kâbe’yi ihlaslı sinelerine yerleştiren Allah’ın misafirlerine selâm olsun.

Selam olsun, Ravza-i Mutahharanın Nur sakini Nur Peygambere ve muvahhid ziyaretçilerine…

Selam olsun dualarını esirgemeyen mü’min kardeşlere…

Dualarımız sizinle ve şirket-i mâneviye ile beraber olacak inşallah…

Haklarınızı helal ediniz lütfen…

İsmail AKSOY / www.NurNet.Org

Dipnotlar:

1-Âl-i İmrân: 3/96-97

2-Said Nursî, Sözler, 16. Söz, 4. Şuâ

3-a.g.y, Emirdağ Lâhikası

4-a.g.y, Şuâlar

İnançlı İnsanın Modern Dünya’daki Kılavuzu: “Risale-i Nur’un Öğrettikleri” (Kitap Tanıtımı)

Hal-i hazırda Georgetown Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Roma’daki Dinler Arası Diyalog İçin Cizvit Sekreteryası’nın eski genel sekreteri Prof. Dr. Thomas Michel’in en son kitabı, “Insights from the Risale-i Nur: Said Nursi’s Advice for Modern Believers” adıyla Amerika’da faaliyet gösteren Tughra Books (www.tughrabooks.com) tarafından İngilizce olarak yayınlandı.

2013 yılında okuyucu ile buluşan 255 sayfalık bu eser, bir Katolik rahibin Müslüman bir âlimle derin bir sohbetinin neticesidir. Yazar, Nursi’den çok şey öğrendiğini belirttikten sonra, onun fikirlerinden dolayı ve azim ve Allah’a teslimiyet açısından örnek bir insan olduğu için ona müteşekkir olduğunu belirtiyor. Risale-i Nur ile tanışması vesilesiyle dinî hayatı dâhil hayatının her alanının büyük ölçüde zenginleştiğine vurgu yapıyor. 19 konu başlığı altında Risale-i Nur’dan öğrendiklerini okuyuculara sunuyor.

Kitabın Türkçeye tercüme edilme süreci devam etmektedir. Kitabın Türkçe yayın haklarının sahibi olan İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, kendi iktisadi işletmesi olan Vakıf Yayınları (vakifyayinlari.com) aracılığıyla çok yakında Türkçesini yayınlayacaktır.

İİKV

Her Günümüzü Nasıl Bayram Yapabiliriz?

Dünya hayatımızda, âkil-bâliğ olduğumuz zamandan başlamak üzere, aklımızla ve irademizle hayatımız boyunca sürecek çok mühim bir imtihanın içindeyiz.

Bu imtihanın muhtelif soruları var.

Onlardan bazıları da, Allah’a ibadette malî mükellefiyetlerimizle ilgili olanlardır.

“Kurban” denilince, bu malî mükellefiyetlerden biri olan “Allah’a ibadet için koyun, keçi, sığır, deve, manda , gibi küçükbaş ve büyükbaş kasaplık hayvanların, İslâm dininde belirtilen usule uygun olarak, kurban bayramının ilk üç gününde Allah için kanlarının akıtılması” akla geliyor.

Bu, aslında “kurban” kelimesinin “Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan şey” olan, ilk ve geniş manâsının içinde yapılan bir ibadettir.

Her Kurban Bayramında ,”Kimler kurbân kes(tir)melidir?” sorusu da gündeme gelir ve buna İslâmdaki dört hak mezhebe göre cevaplar verilir.

Bu cevapların çoğunda, Hanefî mezhebine göre “zengin” tarifine giren kişilerin zekât verdikleri gibi kurban da kes(tir)meleri nin gerektiği ifade edilir.

Hediye kurban” da olabilir ve evli bir bey, kurban kes(tir)mek mükellefiyeti olan hanımına o istemeden, kendiliğinden “hediye kurban” alıp kesebilir/kestirebilir.

Fakat, bilhassa kurbanlık hayvan fiatlarının ülkemizde bazı ülkelere nisbeten birkaç misli yüksekliği sebebiyle, kurban kes(tir)mek mükellefiyeti olan bazı Müslüman hanımlar, beyleri onlara kendiliğinden kurban hediye edeceğini söylemeden;

-Benim kurbanlığımı sen al..” demelerinin, bu malî ibadet mükellefiyetlerini nefislerine kabul ettiremedikleri manâsını taşıması ihtimali sebebiyle, sakınmaları gereken bir hal olduğunu dikkate almalıdırlar.

Tüm masrafları da dahil olarak, ülkemizdekinin yaklaşık üçte bir fiyatında Somali, Kenya, Filipinler, Pakistan , vd . ülkelerde güvenilir kuruluşlara kurban bağışında bulunularak kurban kestirmek imkânı bulunmaktadır.

Kurban ibadetiyle mükellef olduğu halde bu ibadeti nefsine kabul ettirmekte güçlük çeken bazı Müslüman hanımlar, bu ibadetlerini yapmaktan kaçınarak onu beylerine havale etmek yerine, yurt dışındaki bazı ülkelerde , ülkemizdekinin üçte biri kadar fiyatla güvenilir kuruluşlar vasıtasıyla kurbanlarını kendi paralarıyla kestirmeleri çok daha doğru olur.

Arefe günü ,bununla ilgili kuruluşlara kurban bağışlarının yapılması için son gündür.

Kurban bayramında dinimizin usullerine göre Allah’a ibadet için kanını akıtmak üzere kurbanlık almaya malî gücü bu mevzuda mükellef sayılacak kadar bulunmayanların ise, bu sebeble mahzun olmak yerine, “kurban” kelimesini asıl ve geniş manâsıyla ;”Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan şey” olarak gözönüne almakla hem Kurban Bayramlarında ve hem de yılın her gününde, bir defa da değil; çok defa bu ibadeti yapabileceklerini düşünerek bunu gerçekleştirmeleri, kendilerine çok büyük manevî kazanç sağlayabilecektir.

Bu manâdaki “kurban”ı elbette ki, malî gücü iyi olanlar da ihmal etmemelidir.

Halk dilinde; “Deliye her gün bayram” şeklinde bir söz vardır. Halbuki, yukarıda bahsedildiği şekilde, “kurban”ı lügattaki ilk ve geniş manâsıyla idrâk ederek “Allah’ın rızasını kazanmağa vesile olan şeyleri yapmakla yaşanacak her gün”, delinin değil; “aklını en iyi kullananın bayramı” olacaktır ki, en büyük manevî kazanca vesile “Kurban Bayramı”nın da bu olacağını, “hakkı hak bilip ona tabî olanlar” kolaylıkla ve tereddüdsüz kabul eder.

Kurban Bayramınızı Tebrik Ederim.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

NurNet.Org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version