Hz. Peygamber’e (sas) Hakaret Filmine “Anlamlı” Tepki!

Malatya Kent Konseyi Gençlik Meclisi üyeleri, Peygamber Efendimiz’e (sas) hakaret içeren filme tepki amacıyla gençlere, ‘Peygamberimizin Hayatı’ adlı kitabı dağıttı.

Gençlik Meclisi üyesi Mustafa Akyıldız, şehir merkezindeki otobüs duraklarında ve üniversite durağında dağıtılan kitaplara gençlerin büyük ilgi gösterdiğini belirtti. Hz. Peygamberin (sas) hayatını anlamanın ve anlatmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Akyıldız, Gençlik Meclisi üyelerine, bu kapsamda 2 bin 500 kitap dağıttıklarını kaydetti.

Akyıldız, “Peygamberimize (sas) hakaret içeren filme, dünya genelinde gösterilen protestolar, yine aynı şer örgütleri tarafından provoke edilerek, dünya insanlarına Müslümanların şiddet yanlısı oldukları lanse edilemeye çalışılmıştır.” dedi.

Şefkat ve merhamet timsali bir Peygamberin (sas) ümmetinin asla şiddet yanlısı olamayacağını, zalimce tavırlar içerisine giremeyeceğini vurgulayan Akyıldız, Peygamberimizi (sas) öldürmeye gelen birçok insanın İslam ile şereflendiğini, hiçbir Müslümanın zihninden çıkarmaması gerektiğini söyledi. Akyıldız, şöyle dedi:

Dünyada yapılan protestolardan ziyade, biz Müslümanlar olarak ilk önce şunu diyebilmeliydik. Biz Peygamberimize (sas) sahip çıktık mı? O’nun (sas) sünnetini yaşadık mı? Sahip çıkmak, O’nun (sas) sünnetini yaşamak ve hayatını anlamakla olurdu. Bu gün protesto yaparak sadece günü kurtarmış oluyoruz. Peygamberimiz’in (sas) sünnetini yaşatarak, çok daha hayırlı bir iş yapmış oluruz. Buna karşılık verilecek en güzel cevabın, O’nun (sas) hayatını anlatan kitapları okumak ve Peygamberimiz’in (sas) sünnetini hayatımızda uygulamak ile verilecektir.’

Peygamberimiz’in (sas) hayatını anlamak ve anlatmanın çok önemli olduğuna dikkat çeken Akyıldız, ‘Gençlik Meclisi üyelerine bu kapsamda 2 bin 500 adet kitap dağıttık. Gençlik Meclisi olarak bu imkânı tanıyan Kent Konseyi Genel Sekreteri Av. Ali Yıldırım’a teşekkür ederiz. Hakaret filmine karşı yapılacak en güzel protesto, bu kitapları okumak ve Peygamberimiz’in (sas) sünnetini yaşamaktır.” diye konuştu.

Cihan

Bediüzzaman’ın şefkat ve siyaset anlayışı

Bediüzzaman’ın ‘siyaset’ ile ‘şefkat’ arasında ortaya çıkan zıtlığa binaen, ‘şefkat’in safında yer aldığını; siyasetle doğrudan veya dolaylı temas durumunda ise siyasetçilere iki Kur’ânî ilke olarak ‘adalet’i ve ‘merhamet’i hatırlattığını görüyoruz. Bediüzzaman’ın bu duruşunun, siyasetçilere de, iman hizmetinin mümessillerine de söyleyeceği çok şey var.

Bediüzzaman’ın siyaset âlemine Yeni Said nazarıyla bakışının en ziyade dile geldiği eser olarak Emirdağ Lâhikası’nın sayfaları arasında dolaşırken, siyasetin uzağında durmakla birlikte sosyal hayata ve siyasete dair tazammunları da bulunan bir büyük iman hizmetinin hangi şartlarda, hangi temeller üzerinde kurulup hangi mecrada geliştiğini gözler önüne seren mektuplar çıkar karşımıza. Bu mektuplar, içlerinde, hayata dair üzerinde henüz hakkıyla durulmamış nice sağlam imanî ölçü barındırır. Ve yine bu mektuplar arasında dolaşırken, insan, bir nevi Bediüzzaman’ın hayatını onun dilinden dinliyor olduğu hissini içinde uyandıran ipuçlarıyla karşılaşır.

İşte böylesi bir ipucu, Afyon mahkemesi safahatında ‘kanunca ifadesi alınması lâzım geldiği halde;’ bunun hem kendi haksızlıklarını ayan beyan ortaya koyup Bediüzzaman’ın hakkı müdafaa etmesine imkân tanıyacağını bildiklerinden olsa gerek, ‘ifadesinin alınmaması’ gibi bir kanunsuzluk karşısında Adliye’nin sorumlularına ve İçişleri Bakanına hitaben yazılan şikâyet mektubundadır.

Bu mektubun ikinci sayfasında, kendi duruşunu tarif ederken, “otuz seneden beri ‘euzubillahi mine’ş-şeytânirracîm deyip siyasetten bütün kuvvetiyle kaçan” ifadesini de kullanır Bediüzzaman. Nitekim, Bediüzzaman’ın siyasetten bu istiazesinin hikmetini ilk olarak Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın mağlubiyetinin hikmetinden sual bâbında yazılan “Rüyada Bir Hitabe”nin sonunda dile getirdiğini; dolayısıyla otuz sene evvel siyasetten gerçekten ictinab ettiğini görürüz.

Mektubun bir sonraki sayfasında ise, dikkat çekici başka bir ifade daha vardır: “Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat…”

YA ŞEFKAT YA SİYASET

Birbirini takip eden iki sayfada gelen iki ‘otuz sene’ bitiştirildiğinde, bu otuz seneye beraberce rengini veren iki unsur da birbiriyle eşleşir. Bediüzzaman otuz senedir siyasetten ictinab etmektedir ve otuz seneden beri şefkat onun için bir hayat düsturudur. Bu da, onun siyasetten ictinabı ile şefkati bir hayat düsturu haline getirmesi arasındaki birebir ilişkiye; dolayısıyla, siyaset ile şefkat arasındaki zıtlığa işaret etmektedir. Demek, siyasetin şefkati zayi eden bir tarafı vardır; aklın merkezine siyaset yerleştiğinde kalbin merkezinden şefkat yitip gitmektedir.

Bediüzzaman’ın bu iki ifadesiyle işaret ettiği ‘ya şefkat ya siyaset’ denklemi, onun başkaca mektuplarında daha açık ifadelerle çıkar karşımıza. Yine Emirdağ Lâhikası’nda, “Neden ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun?” şeklinde bir soruya verdiği cevapta Bediüzzaman açıkça, “İçtinabımızın çok sebeplerinden bir sebebi de; Risale-i Nur’un dört esasından biri olan ‘şefkat etmek,’ zulüm ve zarar etmemektir” demektedir. Yine Emirdağ Lâhikası, her iki cildinde, “Umumun selameti için cüz’î hukuklara bakılmaz. Cemaatin selameti için ferd feda edilir. Vatan için herşey feda edilir” anlayışını ‘merhametsiz, gaddar siyaset’in bir ‘kanun-u esasîsi’ olarak zemmetmekte; bu anlayışın Kur’ânî adalet ilkesiyle çelişkisini ısrarla dile getirmektedir.

Aynı lâhika içerisinde yer alan ve modern zamanların topyekün savaş anlayışının simgesi ve merhametsizliğin sofistike kılıfı olarak işgören ‘reelpolitiğin’ vazgeçilmez bir aracı olarak ‘bomba’ya dair satırlar, şefkati hayat düsturu kıldığı andan itibaren Bediüzzaman’ın neden siyasetten ictinab ettiğinin kalbleri ihtizaza getiren bir izahı niteliğindedir. Bu satırlarda Bediüzzaman, “insanın bir kısım sun’î kuşlarının bir bomba yumurtası ile bir köyü harap edip bin adamı mahveden cinayeti”nden ve “cehennemî zakkum yumurtaları taşıyan o insanî kuşların tahripçi kısmının hem küre-i arza, hem nev’-i beşere müstebidâne, merhametsiz tahribatı”ndan şikâyet etmektedir.

Şualar’da yer alan ve mahkeme müdafaatı içerisinde dile getirdiği bir meseleyi kayda bağlayan bir başka mektubunda Bediüzzaman pekâlâ ‘elinden geldiği’ halde siyasetten içtinabını “Risale-i Nur’daki şefkat, hakikat, hak bizi siyasetten men’ediyor” diye başlayan satırlarla izah etmektedir.

Bediüzzaman’ın siyaset ile şefkat arasında gördüğü bu ters orantı, onun başkaca mektuplarında ve risalelerinde sadece modern zamanlara mahsus olarak değil, tarihin daha önceki safhalarına da bakar şekilde irdelenmektedir. Meselâ sultanların ve padişahların kendi saltanatlarını ikame için kardeşlerinin ve hatta çocuklarının ölümüne sebebiyet vermeleri siyasetin ‘merhametsiz’ veçhesinin bir örneği olarak zikredilmektedir. Yine, Bediüzzaman’ın İslâm tarihine dair en kritik okumalarından biri olarak Hz. Ali ile Muaviye arasındaki hilâfet-saltanat geriliminde ikinci tarafın ‘siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını’ gözeterek adalet esaslarını zayi edişlerine dikkat çekilmektedir.

KALBİN MERHAMET ÇAĞRISI

Bütün bu satırlar, insana, Bediüzzaman’ın yine Emirdağ Lâhikası’nda dile getirdiği, “Siyasetçi ekserce tam müttaki dindar olmaz, tam müttaki dindar siyasetçi olmaz” hükmünü hatırlatıyor. Hemen belirtelim, burada bir ‘ekserce’ kaydını düşüyor Bediüzzaman ve ondan öncesinde ‘güneşler gibi iman taşıyan bir kısım sahabe ve selef-i salihîn’i bu genel kuralın bir istisnası olarak zikrediyor. Böylece, sahabilerin içinde dahi ‘bir kısmı’ nı bu kapsama alanı içine dahil ediyor. Emevî siyasetinin sahabiler arasında yer alan öncülerinin siyasî maslahat adına yaptıkları, Bediüzzaman’ın ‘bir kısım’ kaydıyla bu ‘istisna’ya düştüğü istisnanın hikmetini bize ifşa ediyor.

Özetle, istisna kaydı düşmekle birlikte Bediüzzaman’ın ‘siyaset’ ile ‘şefkat’ arasında sadece modern zamanlara mahsus olmayan, ama modern zamanlarda daha bir aşikar surette ortaya çıkan zıtlığa binaen, ‘şefkat’in safında yer aldığını; siyasetle doğrudan veya dolaylı temas durumunda ise siyasetçilere iki Kur’ânî ilke olarak ‘adalet’i ve ‘merhamet’i hatırlattığını görüyoruz.

Bediüzzaman’ın bu duruşunun, siyasetçilere de, iman hizmetinin mümessillerine de söyleyeceği çok şey var.

Gönül ister ki, her siyasetçi, Ömer misali ‘Dicle kenarında ayağı incinen kuzudan dolayı dahi hesaba çekileceği’nin idrakiyle hareket etsin…

Ve böylesi bir dünyada, köşeleri ‘reelpolitik’le dolduran siyasî analizcilerin ve ekranlarda reelpolitik dersi veren siyaset vaizlerinin karşısında kalbin ve vicdanın merhamet çağrısını dillendiren hakikat kahramanlarının da sesinin gür çıkması gerekiyor.

Tâ ki, şefkat-siyaset ilişkisinde siyaset lehine şefkati zayi edenleri doğrultmak mümkün olsun.

Bediüzzaman’ın siyaset karşısındaki duruşu, bu açıdan, bir kez daha okunmalı, yeni baştan irdelenmeli…

Metin Karabaşoğlu / Moral Dünyası dergisi

Salamworld Uluslararası Bilbord Yarışmasına Katıl

Salamworld, İslamideğerleri temel alan global sosyal platform olarak “DUYGUSAL DAVRANMA, EYLEME GEÇ” başlığıaltında, İfade Hürriyetinin kötüye kullanılmasına karşı Müslümanların bir cevabı olmaküzere Uluslararası Billboard TasarımYarışması başlatıyor.
Düşükbütçeli “Müslümanların Masumiyeti” filmi İslam dünyası genelinde büyük tepkilere yolaçtı. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’e  (sav) iftira ve saldırıları içeren İslam karşıtıfilm dünyanın dört bir yanında büyük protesto gösterileri düzenlenmesine sebep oldu. Maalesef bu gösterilerin bir kısmı duygusal tepkilerdi ve yapıcı Müslüman bakış açısını yansıtmaktan da uzaktı.
Biz SALAMWORLD olarak, ifade hürriyetine tam anlamıyla saygı duymaklabirlikte; hangi dinden olup olmadığına bakılmaksızın tüm peygamberlere saygı duymanın önemine inanarak nefreti ve hoşgörüsüzlüğü kınıyoruz.Uluslararası toplumun, basın yayın yoluyla ifade hürriyetikisvesi adıaltında işlenen nefret suçlarına karşı ciddi ve somut adımlar atmasının gerekliliğine inanıyoruz.
Atılması gereken somut adımlara bir katkı sunmak bakımından SALAMWORLD şimdi Uluslararası Billboard TasarımYarışması başlatıyor.Bunu yaparken sloganımız “DUYGUSAL DAVRANMA, HAREKETE GEÇ”. Bu yarışmaaracılığıyla yapmak istediğimiz Batılı Değerleri kullanarak diğer din ve inançlara yapılan saldırıların anlamsız ve rencide edici tarafını göstermektir. Kazanan tasarımlar New York, Los Angeles, Washington DC, Londra, Sydney, Paris, Madrid, Roma, Cape Town ve Kahire gibi büyük dünya metropollerinin meydanlarında Billboardlara asılacak.
Billboard TasarımYarışması’nın katılımcıları yapıcı ifade ve inanç hürriyeti ile ilgili bir poster (tasarım ve slogan), ya da sadece tasarım, veya sadece slogan oluşturacaklar.Tasarımlar ve sloganlar Türkçe, Arapça, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Urduca, Malezya-Endonezya dilinde teslim edilebilir; daha sonra bunlar billboardun uygulanacağı ülkenin diline SALAMWORLD tarafından çevrilecek.
Yarışmayı kazananlar Büyük Jüri’nin oylarıyla belirlenecek. Büyük Juri İslam İşbirliğiTeşkilatı’ndan(İKÖ) 3, ve SALAMWORLD’den 2 üyeden oluşacak.
Yarışmanın süresi:
Posterlerin teslimi 22 Ekim 2012 ve 22 Kasım 2012 tarihleri arasında olacaktır.
Posterlerin oylanması 25-29 Kasım tarihleri arasında olacaktır.
Kazananlar 30 Kasım, 2012’de ilan edilecektir.
Ödüller:
Yarışmayı kazananların tasarımları 5 Batı metropolünde billboard olarak uygulanacaktır.
Kişisel ödüller de SALAMWORLD tarafından verilecek.1.lik Ödülü    MacBook Air
2.lik Ödülü   
 IPad2                                                                                        
3.lük Ödülü   IPhone 4S
Yarışmaya katılmak isteyenler adaylar SALAMWORLD Resmi websitesi’ndeki (www.salamworld.com) başvuru formunu doldurabilirler. Ya da SW facebook ve twitter hesaplarından girebilirler.Form Doldurmak İçin Tıklayınız
Daha fazla bilgi için lütfen SALAMWORLD Halkla İlişkiler Müdürü Yavuz Selim Kurt ile irtibata geçiniz.Telefon: +90 212 2668203; +90 549 626 00 73; ys.kurt@salamworld.com
 
07.11.2012
Risale Ajans

Nefislere İlişkin Güzel ve Etkili Söz Söylemek İbadettir

Deccal, insanların imanını alan kişi, felsefe ve akımlardır. Ahir zamanda deccalin de etkisi ile insanlar dinden uzaklaşacaklardır. Dinin yaşanmadığı toplumlarda merhamet, hoşgörü, sevgi, saygı gibi güzel ahlak özellikleri yerini; sevgisiz, hoşgörüsüz, merhametsiz, bencil duygulara bırakacaktır.

Çevrenize bakın; insanların çoğu tahammülsüz, sevgisiz, asık yüzlü, kaba ve kavgaya hazırlar. Kuran ahlakının gereği olarak karşıdaki kişiye iltifat edip güzel söz söylenmesinin dahi altında bir çıkar ya da fitne arar oldular. Tüm bunlar şeytanın telkini ve oyunundan başka bir şey değildir. Şeytan insanların mutsuz, umutsuz, birbirine düşman, kıskanç, şüpheci ve olumsuz olmasını ister. Bu hedefe ulaşmak için, güzel olan her şeyi yanlış gösterir. Bunu yaparken de sözde ahlak kurallarını kullanır ve Allah’ın adıyla kandırır insanları.

Allah ayette, tebliğ yaparken karşıdaki kişiye; ”onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.” (Nisa Suresi, 63) buyurur.

Nefis övülmekten hoşlanır. Mesela karşımızdaki kişi bir bayan ise nefsinin duymak istediği şey güzelliğinin övülmesidir. Elbette mümin kişi övgüyü temelde Allah’a yapar. Sözün en güzelini söylemek Allah’ın emridir. Allah güzel sözü, dalları göğe ulaşmış bir ağaca benzetir. Kötü sözü ise, kökü yerden koparılmış, tutunma imkanı kalmamış bir ağaca benzetir.

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24)

Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim Suresi, 26)

Malesef insanlar şeytanın da telkinleri ile birbirlerine güzel söz söylemekten kaçınırlar. Çünkü güzel söz söylemek nefsi ezen bir ibadettir. Karşıdaki kişinin güzelliğini, başarısını, zekasını övmek nefse ağır gelir. Bunun sebebi karşıdaki kişiye benlik vermek, onun başarı ve güzelliğini Allah’tan bağımsız görmektir. Oysa mümin yaşadığı hiç bir olayı ve kişileri Allah’tan bağımsız görmez. Güzelliği, başarıyı, zekayı verenin Allah olduğunu bilir. Allah’ın tecellisi olarak gördüğü kişiyi överken, aslında övgüyü Allah’a yapar. Bu nedenle övgü dolu güzel sözler söylemek nefsine ağır gelmez.

Artık öyle bir toplumda yaşar olduk ki insanlar her şeyin altında bir fitne arar oldular. Herkes birbirine sui zan ediyor. Anne çocuğuna tahammülsüz, baba eşine merhametsiz, öğretmen öğrencisine hoşgörüsüz, doktor hastasına anlayışsız… Trafikte adeta herkes birbirinin düşmanı. Saygı yok, sevgi yok. Materyalist eğitimin etkisi ile kim güçlü ise diğerlerini her anlamda eziyor. Zayıf ve güçsüz olanın korunması, yaşlıya saygı, çocuklara sevgi ve merhamet, kadınlara kıymet vermek sanki unutuldu.

Artık şeytanın oyununu bozalım lütfen. Kuran ahlakının gereği olan bu güzel ahlak özelliklerini yaşayalım ve yaşanmasına vesile olalım.

Birbirimize hoşgörülü ve sabırlı davranalım. Sevgiyle yaklaşalım ve sözün ‘en’ güzel olanını söyleyelim. Birbirimizi yermeyelim, övelim. Tartışmadan kaçınalım, sesimizi yükseltmeyelim, laf sokmayalım, nezaketli olalım.

Bunları yaparken karşımızdaki insanlardan bir karşılık beklemeyelim. Karşılık beklemek, karşılık görülmediğinde bu güzel ahlak özelliğinden vazgeçmenize sebep olur çünkü. Davranışınızla örnek olmanız, kötü söze güzellikle karşılık vermeniz, bir süre sonra karşınızdaki kişilerde de olumlu etkiler yapacaktır inşaallah. İbadetlerin karşılığı Allah Katında saklıdır…

Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Ali İmran Suresi, 103)

Bu yazıyı okuduktan sonra mutlaka bu hatırlatmaları hayata geçirebileceğiniz imkanlarınız olacaktır. Lütfen şeytanın size bu uyarıları unutturmasına müsaade etmeyin. Ve güzel ahlakta, sevgide, sabırda ve nezakette kararlı olun. Unutmayın, uyarıları Allah yapar, kişi ve olayları vesile kılar.

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

İbrahim Akın

“Hikikomori”nin şifası: Aile sohbeti

Japonya’da sayıları 300 bini aşan genci etkisi altına alan ‘hikikomori’ hastalığıyla bir kayıp kuşak yetişiyor. Japon psikiyatristlerin üzerinde çalıştığı hastalığın kelime anlamı ‘Elini ayağını çekmek.’ Bu gençler, hayattan el ayak çekip odalarına kapanarak zamanlarının çoğunu bilgisayar başında geçiriyorlar.” (Hürriyet, Teknoloji, 13.9.2007)

Son zamanlarda, ülkemiz gençlerinde de böylesi bir durum kendini gösterdi. Maalesef gençlerimiz, adeta hayattan elini ayağını çekip, kendilerini bilgisayar karşısında internetin veyahut televizyon programlarının esiri haline getiriyor. Bu da, gençlerin ruh dünyasında menfî sonuçlar doğuruyor. Onları kendi dünyalarına hapsederek yalnızlaştırıyor, bireyselleştiriyor.

İçine kapanan gençler, sıradan sorunlarını bile aileleriyle paylaşmıyor. Zamanla biriken sorunlar, içinden çıkılmaz hale gelince de, gençlerimiz farkına varmadan büyük bir bunalımın içerisine giriyorlar.

Pek çok problemde olduğu gibi, gençlerimizi bu girdabın içinden çıkarmanın çaresi, onlarla sorunlarını konuşmak. Aslında aileler, daha en baştan, problemler büyümeden bu konuşmaları yapsalar, hem gençlerin sorunları büyümeyecek, hem de ideal ve mutlu bir aile yuvası oluşacaktır.

Ama ne yazık ki, anne ve babalar, kendilerini, internet olmasa bile televizyonun başından çoğu zaman alamayınca, bu ailevî sohbet gerçekleştirilemiyor ve zamanla aile bireyleri arasındaki irtibat da zayıflayarak, problemler içinden çıkılmaz hale geliyor.

Tam bu noktada, Bediüzzaman’ın, mutlu bir aile hayatının oluşması adına ortaya koyduğu şu tespit, ailelere çok güzel bir tavsiye niteliğinde:

Sizin hanenizdeki masum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”

Evet, ne sinema, ne başka bir tv programı, ne de internet… Hiçbiri yavrularımızın ruh sağlıklarından önemli olamaz. Eğer bu saydığımız araçlar, onların ruh dünyalarını olumsuz yönde etkiliyorsa-ki araştırmalar aşırı ve kontrolsüz kullanımlarında böyle olduğunu ortaya koyuyor-o halde çocuklarımızı, onların koynuna bırakmak yerine, kendi aile yuvamızın sıcacık sohbetiyle mutlu etmek en doğru hareket olacaktır.

 İsmail Tezer / Zafer Dergisi

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version