Üstad Bediüzzaman da mı böyle zehirlenmişti?

Özal ile Said Nursi ‘ye verilen zehir aynı mı?

Bugün gazetesinin Özal’ın vücudunda bulunduğunu iddia ettiği ‘striknin kreatin’ isimli madde köpek ve fare ölümlerinde kullanılıyor. Bu zehirin 15 dakika içinde öldürdüğü ve tüm vücut fonksiyonlarını bir anda kasarak durdurduğu bildiriliyor.

Bu maddenin ismini duyunca yıllar önce Bediüzzaman’ın Emirdağlı talebelerinden merhum İhsan Çalışkan ağabeyin Eskişehir’de bize anlattıkları aklıma geldi.

Hiç unutmuyorum İhsan Çalışkan’ın o günkü anlattıklarını. Çünkü olayın gerçek şahitlerinden birisi idi kendisi. Aynen şöyle anlatmıştı:

‘Üstad’ın kaldığı evin penceresine bir tabakta yoğurt getirip bırakmıştık. O, pencereden alıyordu. Biz ise bir su kuyusundan soğuk su getirmek için oradan ayrıldık. Üstad daha önce de zehirlendiği için soğuk bir şekilde yoğurt ve soğuk suyun kendisine iyi geldiğini ifade ediyordu. Elimizde su ile Üstad’ın odasına çıktığımızda yerde kıvrım kıvrım kıvranır vaziyette onu bulduk. İki büklüm vaziyette idi. (Muhtemelen kusuyordu. Kustuğunu ifade etmiş miydi hatırlayamadım.) Hemen kendisini yatağına kaldırdık. Bize işaret edip abdest almak istediğini söyledi. Oturur bir şekilde leğen içinde abdestini alıp Yatsı namazını kıldı ve yatağa uzandı. Sessizce bekleşiyorduk. Daha sonra zehrin hafiyeler tarafından penceresine merdiven dayamak suretiyle yoğurdunun içerisine bırakılan kuduz köpek ilacı olduğu anlaşıldı.

Üstad, sanki ölmüş gibiydi. Aradan 40 gün kadar geçti. Üstad Allahın koruması ile vefat etmemişti. Bir sabah hiçbirşey olmamış gibi kalktı ama bir başka haber duyuldu bu sefer. Üstad’ı Emirdağ’da her halükârda koruyup kollayan Çalışkanlardan Abdullah Çalışkan’ın vefat haberi geldi. Üstad, ailesinden oğlu Kamil Çalışkan’ı çağırttı. Babaları Abdullah Çalışkan’ın kendisi yerine vefat ettiğini söyledi ve ”babanız benim yerime kurban gitti, o vefat etmeseydi ben vefat edecektim, onun için size bakmakla ben mükellefim, sizin tayinatınız bundan sonra bana ait” dedi ve yarım ekmek üzerine bal sürerek onlara verdi. Aile, babalarının vefatına üzüntüden ve Üstaddan hergün aldıkları yarım ekmek arası bal ve iltifat ve dualara sevinmenin verdiği sevinç ile karışık gözyaşı döküyordu.

Bu anıyı bizzat dinlediğim Merhum İhsan Çalışkan ise Abdullah Çalışkan’ın kızı Şükran Çalışkan ile evlenecek ve o günden sonra Üstad tarafından damat olarak anılacaktı. Hacıannemiz Şükran Çalışkan halen Eskişehir’de yaşamaktalar. Kendileri Üstadın manevi kızı. Genç bayanların bu insanları dünya gözüyle görüp sohbetlerine nail olmalarını ve dua almalarını özellikle tavsiye ederim.

Rahmetli Özal da köpek zehiri kullanıldı mı bilemiyorum fakat Üstad’taki tesirinin ve kıvrım kıvrım yerlerde kasılmalara sebep olduğunu bizzat talebesinden dinlemiş ve çok etkilenmiştim. 

Bu ülkenin kaderinde söz sahibi olmuş tüm büyük insanlar bu imtihanı yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Bediüzzaman’ın Cevşen ile sıkı irtibatı, 6 adet Kur’an genişliğinde Mecmuatü’l Ahzab’ı 15 günde bir devretmesi, manevi sorumluluğu ve kutdsi ızdırap ve davası ve sevenlerinden aldığı dualar nedeniyle ve en başta da Allah, iradesiyle O’nu korumuştu. 19 defa bir rivayette 21 defa hınçla, kinle ve nefretle zehirlenmişti ama ölmemişti. Hatta vefatı 87 yaşında küçük bir otel odasında Ramazan’ın 25.Kadir gecesi acısız, sızısız ve ancak doktorun gelip incelemesi neticesi anlaşılacak şekilde vuku bulmuştu. O’na kin duyanların bazısının ölümü ise çok acı olmuş hatta cenaze arabası bulunamadığı için belediyenin çöp arabası ile taşınmıştı.

Vefatını müteakip 3 ay sonrası hınç ve kin, O’nun mezarına yönelip de mezarı kırılınca 19 defa zehirlenmiş mübarek bir vücudun hala terütaze kefeniyle mezarında bulunduğu görülmüştü. Bu olayın meşhur şahitlerinden birisi merhum Onkolog Haluk Nurbaki’ydi. Anılarında o günlerde Afyon’da askerliğini doktor olarak yaparken uçak ile Urfa’dan getirilen Said Nursi’nin vücudunu kendisinin incelediğini ve vücudunun hala sıcak olduğunu sanki hala yaşıyor gibi olduğunu anlatıyordu. Ve kendisini o mübarek insanı sağ iken görmek nasip olmasa da bu şekilde görebildiği için çok şanslı addediyordu.

Bediüzzaman’ın Peygamberimizin (asm) sakal ve nikah sünnetine -yapılan zulümler, işkenceler, sürgünler ve hapiste saç ve sakalların kesilmesi riski sebebiyle ve daha birçok hikmete binaen- ittiba edememesi dışında her sünnetini hayatına tatbik etmiş olduğunu biliyoruz. Bazı rivayetlerde Peygamber Efendimiz aleyhisselam’ın yahudi kadının hazırladığı zehirli keçi etinin tesirinin nüksetmesi ile şehit olarak vefat ettiğini bize anlatıyor. Sekeratı anındaki şiddetli baş ağrısı ve ateşi böyle yorumlayanlar olmuş. Ve Allah-u a’lem Allah, Habibine o makamı da nasip etmişti. Bu açıdan Bediüzzaman Said Nursi’nin şehit olduğunu düşünüyorum.

 Salih Can / Risalehaber

Ulusal Sempozyum: Risale-i Nur ve Tecdit

 

Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, Haliliye Kültür ve İlim Vakfı
Sempozyum Tarihi  ve Yeri  : 03-05 Mayıs 2013 – Şanlıurfa
TEBLİĞ ÇAĞRISI
Yaşadığımız yakın dönemin en önemli kavramlarından biri olan “Tecdit” dinin bu asırda değer, düşünce ve davranış olarak yeniden ihyası anlamında kullanılmaktadır. İslam Dünyası’nın, Batı’nın teknolojik ilerlemesi karşısında sözde geri kalmışlık anlayışından kurtulma çabaları ile daha da önem kazanan tecdit, ihya kavramı ve hareketleri yakın dönemimize damgasını vurmuştur. Bilhassa Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Hint alt kıtasında bu iddia ile ortaya çıkan hareketler görülmüştür.
Anadolu topraklarında ise Said Nursi ve Risale-i Nurlar bugün birçok alanda somut olarak gözlemlenen tecdidi gerçekleştirmiştir. Birçok dile tercüme edilmiş olan Risale-i Nurlar dünya çapında dini algı ve yaşantıda yeni yaklaşımlara ışık tutar olmuştur. Bu yönüyle İslami alanda çalışan ilim ehlinin ve akademik camianin dikkatini çekmiş, birçok ulusal ve uluslararası sempozyumlara, konferanslara ve akademik çalışmalara konu olmuştur.
Sosyolojik bir gerçek olan bu durum Risale-i Nurların tecdit yönünün bilimsel olarak ele alınmasını zaruri kılmaktadır. Bu amaçla düzenlenecek olan bu sempozyumda Risale-i Nur ve Said Nursi’nin düşüncesindeki tecdidi yönler başta beşeri bilimler olmak üzere birçok bilim dalı açısından ele alınacaktır.
1-Sempozyum Alt Başlıkları
İslami Literatürde Tecdit ve Müceddid Anlayışına Said Nursi’nin Yaklaşımı
Risale-i Nur’un telif döneminde İslam Coğrafyasında Tecdid Hareketleri
Risale-i Nur’un İslam Medeniyetinin Yeniden İnşasına Katkısı
Risale-i Nur ve Modernite
Risale-i Nur’da Günümüz İnsanının Anlam Arayışı
Risale-i Nur’da Allah-İnsan-Kainat İlişkisi
Risale-i Nurun Ehl-i Kitaba Bakışı
Risale-i Nurun Ahir zaman Fitnesine Bakışı
Tefekküri tecdit ve Kainat Kitabını kavrami
Esmau’l-Hüsna’nın Mana Boyutu
Müspet Hareket Ekseninde Dini Hizmet Usulleri ve Cihat Anlayışı
Risale-i Nur’da İman Rükünleri
Cennet ve Cehennem Algısı
Kuran’ın İ’cazı, Kuran’a Bakış ve Tefsir
İçtihad
Sahabeye Duyulan Saygı
Sünnet Algısı ve Hadislere Verilen Ehemmiyet
Fıkıh ve Muamelat
Fert – Devlet iliskisi
Siyasal Düşünceler
İktisat
İhlas
İslam Kardeşliği
Kadınin yeri
Dua ve Münacat
Said Nursi’nin Düşüncesinde Tecdidin Gerekçeleri ve Yöntemi
Epistemolojik Açıdan Tecdid ve Risale-i Nur
Metodolojik Açıdan Tecdid ve Risale-i Nur
İslami Metinleri Yorumlamada Getirdiği Yenilikler
Risale-i Nur Perspektifiyle İslami İlimlerde Tecdid (Konular İtibariyle, Yöntem İtibariyle)
– İlminde Tecdid
– Tefsir İlmine Getirdiği Yenilikler
– Hadis Usulü ve Yorumunda Tecdid
– İslam Tarihi Yorumlarında Getirdiği Yenilik
– Tasavvuf Tarihi ve Tasavvuf  İlmine Getirdiği yenilikler
– İtikadi ve Ameli Mezhepleri Değerlendirmesi
– Felsefeye Bakışı ve Getirdiği Yenilikler
– Farklı Açıdan Sosyolojik Tahliller
– Psikoloji İlmine Getirdiği Yenilikler
Sempozyum Sekreteryası:
Doç. Dr. Celil ABUZER (celilabuzer@hotmail.com)
Doç. Dr. Kasım YENİGÜN (kyenigun@harran.edu.tr.)
Hakan Gülerce (iikv@iikv.org)
Önemli Notlar:
Sempozyum 03-05 Mayıs 2013   tarihlerinde  Şanlıurfa’da yapılacak olup, tebliğlerin Sempozyum Sekretaryasına ulaştırılmasıyla ilgili takvim şöyledir:
a) Tebliğ özetleri, 250 kelimeyi aşmayacak şekilde, en geç 30 Kasım 2012 tarihine kadartecditsempozyumu.com  ( http://www.nursistudies.com/ocs/index.php/tecdid/tecdid ) web adresinden online olarak sempozyum sekretaryasına ulaşmalıdır.
b) Özetleri kabul gören yazarlara 15 Aralık 2012 tarihine kadar bilgi verilecektir. Kabul alan yazarlar 15 sayfayı aşmayacak uzunluktaki tebliğlerini, hakemler tarafından değerlendirilmek üzere tam metin olarak en geç 28 Şubat 2013 tarihine kadar Sempozyum sekretaryasına göndereceklerdir.
c) Sempozyumda sunulmak üzere kabul edilen tebliğ yazarlarına en geç 31 Mart 2013 tarihine kadar bilgi verilecektir.
d) Tebliğler, genelde Risale-i Nur Külliyatı ışığında, yukarıdaki başlıklar çerçevesinde hazırlanmalıdır. Bu kapsama uymayan tebliğler kesinlikle dikkate alınmayacaktır.  Risale-i Nur Külliyatı ve Nursi üzerine yapılmış akademik çalışmalar,  www.www.nursistudies.com www.nuronline.org  ve  www.iikv.org sitelerinde bulunmaktadır. İlave bilgi ve kaynak Sempozyum sekretaryasından temin edilebilir.
f) Sempozyumda sunulacak tebliğler Türkçe olmalıdır.
g) Tebliğleri sunum için kabul edilen katılımcıların masrafları organizasyon tarafından karşılanacaktır.
06.11.2012
Risale Ajans

 

‘Allah Yakar’ ifadesi, çocuğun hayatında derin izler bırakıyor!

Hataya düşen çocuğa ‘Allah yakar’ demek, hem çocuk fıtratına hem de Allah’ın merhametine uymuyor!

Çocuğun din eğitiminde doğru zamanda doğru bilginin verilmesi oldukça önemli. Zira Peygamber Efendimiz (sas) “Çocuk konuşmaya başladığında tabii olarak önce anne-baba der. İradî olarak söyleyeceği ilk söz ise ‘Allah’ olmalı.” buyuruyor.

Hatta bir seferinde Abdülmuttalip oğullarından bir çocuğa konuşmaya başladığında, “Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir.” deyip İsra Sûresi’ndeki ‘Hakimiyetinde hiçbir ortağı yoktur. Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır.’ ayetini yedi defa okutarak talim ettirmiş, tekbir getirerek Allah’ın büyüklüğünü ilan etmesini istemişti.

Uzman psikolog Farika Teymur Artır da çocuklarda Allah inancı temelinin 3 yaşında atıldığını belirtiyor. Artır, kavramları öğrenmeye başladığı bu dönemde ebeveynin çocuğa yaklaşımının dikkatli olması gerektiğini söylüyor. Psikolog Belkıs Ertürk ise küçük yaşta bir çocuğa ‘Allah yakar’ ifadesini kullanmanın, çocuğu korkutan ve Allah’a karşı ürkerek yaklaşmasını tetikleyen bir davranış olduğunu belirtiyor. Zira aile yeni şeyler öğretme telaşındayken, farkında olmadan çocukta suçluluk duygusunun erken dönemde başlamasına sebebiyet verebiliyor.

Ertürk, “Babanın çocuğa çok sert bir disiplinle dini motifleri aktarması ve dinin öğretilmesini disiplinle eşdeğer tutması Allah fikrini çocukta ‘sert, cezalandıran ve aşırı yasakçı bir otorite’ olarak yerleştirebilir.” diyor. Ebeveynin çocuğa din eğitimi verme sürecinde çocuğun gelişim basamaklarının ve geçirdiği bilişsel sürecin önemli olduğunun altını çizen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Mehmet Atalay, tehdit duygusuyla hareket eden çocuğun davranışlarını içselleştiremeyeceğini belirtiyor. Atalay, “Çocuğun somut düşündüğü evrede bu gibi ifadelerle karşılaşması, her davranışını Allah’ın cezalandıracağını hatta küçük yaramazlıklarını bile Allah’ın affetmeyeceğini düşünebilir.” diyor.

PEYGAMBER KISSALARI İLE EĞİTİM DAHA KALICI

İlahiyatçı Mehmet Atalay, çocuğa din eğitimi verilirken öncelikle temel değerlerin öğretilmesi gerektiğini belirterek “Bu değerler özellikle kıssalar yoluyla tanıtılmalıdır.” diyor. Herhangi bir dinî hikâyenin çocukların dikkatini daha başlangıç safhasında yakalayacağını vurgulayan Atalay, hikâye bitene dek çocuklarda dikkat kaybının olmayacağını belirtiyor.

Mehmet Atalay, Peygamber kıssalarının bu bağlamda isabetli bir başlangıç olacağına işaret ediyor. Belkıs Ertürk de dinî eğitimde peygamber hayatlarının örnek teşkil edebileceğini ifade ediyor. Bu konuda en iyi örneğin Efendimiz’in çocuklarla kurduğu bağ olduğunu söylüyor.

Ertürk, Peygamber Efendimiz’in çocukların mescitte koşturmalarına izin verip, onları herhangi bir şekilde incitecek bir ifade kullanmadığına dikkat çekiyor. Bu ilişkiyi ise şöyle anlatıyor: “Çocuğun dilinden anlayan, içinde bulunduğu ortamı sevmesini sağlayan bu yöntemle çocuk, oynayarak Allah’ı tanıyor ve ibadetlere yaklaşıyor. Böylece çocuk da kendisine bu şahsiyetleri örnek alarak ve yaşayarak öğreniyor.”

diyanethaber.com.tr

Fransa’da yeni nesil dindar yetişiyor!

Ulusal Demografik Araştırmalar Merkezi (İNED) tarafından gerçekleştirilen araştırmada Fransa’da İslamın ikinci din olduğuna vurgu yapıldı. Müslüman sayısının 2,1 milyon olduğu belirtilirken bunun Fransa nüfusuna oranının da yüzde 3,2 olduğunun altı çizildi.

Müslümanlar içinde düzenli olarak dini vecibelerini yerine getirenlerin 800 bini bulduğu belirtilirken, özellikle yeni nesil içinde artan muhafazakarlık oranlarına dikkat çekildi.

Fransa’da 18-25 yaş aralığındaki Müslüman gençlerin yüzde 30’unun 5 vakit namazını kıldığı belirtilirken, bu oran 40 yaşın üzerindekilerde yüzde 20’ye geriliyor. Yine genç Müslümanların yüzde 90’ı da orucunu tuttuğunu ve helal gıda tükettiğinin altını çizdi. Araştırmada Fransa’da doğan yeni nesil Müslümanlarda dini nikah ve din eğitiminin de önemli yer tuttuğu belirtildi.

Yapılan araştırmada Fransa’daki Katoliklerin oranınındaki hızlı düşüşe de vurgu yapıldı. 1966’da Fransa’daki Katoliklerin oranı yüzde 80 iken, son yapılan araştırma da bu oran yüzde 51’e geriledi. Katolikler içerisinde Kiliseye düzenli gittiğini söyleyenler ise sadece yüzde 5’de kaldı.

Katolik ve Müslümanların karşılaştırıldığı araştırmada düzenli dini vecibelerini yerine getirdiğini söyleyen Katoliklerin yüzde 65 inin 50 yaşından yüksek olduğu aktarıldı. Müslümanlarda ise dini vecibelerimi yerine getiriyorum diyenlerin yüzde 75 i 50 yaşından küçük.

İNED’in yaptığı araştırma, Fransızlar arasında Ateist oranının da giderek yükseldiğini ortaya koydu. Hiçbir dine inanmadığını söyleyenlerin oranının yüzde 35’e yükseldiği belirtildi. 18-24 yaş aralığındaki gençlerin ise yüzde 63’ü kendisini ateist olarak tanımladı.

Fransa’da Protestanların oranının da yüzde 2,1 olduğu belirtilirken Yahudi sayısında da 50 yıl içerisinde fazla bir değişiklik olmadığına vurgu yapıldı.

Cihan

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version