Ahirete Hazırlık (Şiir)

İnsan ömrü su gibi yürüyüp akmaktadır
Yavaş yavaş ölüme her an yaklaşmaktadır

Ecel bir gün bizim de kapımızı çalacak
Herkes mutlaka sonsuz yolculuğa çıkacak

Bu dünya canlıların yaşadığı bir handır
Salih amel işlemek için bir imtihandır

Madem her canlı gibi insan ömrü bitecek
Eceli geldiğinde sonsuz yola gidecek

Madem insanın ömrü geçip tükenmektedir
Zaman yıldırım gibi hızlıca gitmektedir

Madem ölüm yok olup bitip gitmek değildir
Mademki şu ölümden kaçmak mümkün değildir

Madem dünya hayatı bir imtihan yeridir
İmtihanı başarmak kulluğun gereğidir

Mademki şu dünyada imtihan oluyoruz
Bir gün biteceğini kesinkes biliyoruz

Madem dünya fanidir hem madem ömür kısa
Fani dünyanın ömrü son bulacak nasılsa

O halde şu ölümü iyi karşılamalı
Ölüm gelmeden önce hazırlıklı olmalı

Can bedenden çıkmadan fırsatı ganimet bil
Allah’ın huzurunda sonsuz hürmetle eğil

Dünya hayatı için ahireti unutma
Keyf-u sefaya dalıp ikisini bir tutma

Sakın ahiretini dünyaya feda etme
Malayani şeylerle ömrünü telef etme

Hayati ebediye burda kazanılacak
İyilik ve fenalık cezasız kalmayacak

Sen de ebedi hayat sermayesini kazan
Sonsuza kadar mutlu olacaksın o zaman

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Psikolojik açıdan Bediüzzaman

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin şahsiyeti ve eserleri ilk kez bir psikiyatrist gözüyle analiz edildi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kaleminden çıkan ‘Çağın Vicdanı Bediüzzaman‘da (Nesil Yayınları) bambaşka bir Said Nursi ile karşılaşacaksınız.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında çok şey yazıldı, çok çalışma yapıldı bugüne kadar. Hayatı kaleme alındı, eserleri tahlil edildi, yaşamını anlatan filmler de çekildi. Ancak Üstad’ın şahsiyetine ve eserlerine psikiyatrist gözüyle hiç bakılmamıştı. Böyle bir çalışma yapılmak istense nasıl bir yol çizilirdi acaba? Hem onunla ilgili yazılmayanları aktarmak hem de psikolojik tahlillerde bulunabilmek… Prof. Dr. Nevzat Tarhan, işte tam da sözünü ettiğimiz gibi bir eser hazırladı: Çağın Vicdanı Bediüzzaman.

Tarhan, Üstad’ın hayatını ve eserlerini incelemeye başladığı ilk zamanlarda şaşkınlığa kapılır. Onu okudukça adeta keşfedilmemiş bir arazide bulur kendini. Bu yüzden onun kadar tarihte yanlış anlaşılmış bir şahsiyete az rastlandığını düşünüyor. Yine bu yüzden ki onun hakkında kalem oynatmayı mayınlı araziye girmeye benzetiyor.

Üstad’ı psikolojik açıdan yazmaya karar vermesinin gerekçesini de şöyle anlatıyor yazar: “Sahici bir insan, şefkatli bir üstad, yoksul ama kanaat zengini bir hoca, müthiş bir bellek, keskin bir zekâ, şaşırtıcı bir muhakeme gücü ile karşı karşıyaydım. Balık okyanusta doğar, büyür, yaşar ve ölür; fakat okyanusu bilemez. İnsanoğlu mucize içindeyken mucize bekler, mucizeyi bilemez. Bunun gibi, hakikatin kölesi olmuş hür adam Bediüzzaman’ı bilememişiz.

Prof. Tarhan, kitapta Üstad’ın karakterini, cümlelerini, hayata bakış açısını psikiyatrist gözüyle inceliyor. İşte Nevzat Tarhan’ın ‘Çağın Vicdanı Bediüzzaman’ isimli kitabından psikolojik analizler…

Neden sıra dışı olmaya çalıştı?

Bediüzzaman Said Nursi, 1907’de İstanbul’a geldiğinde Şekerci Han’daki odanın kapısına “Bütün sorulara cevap verilir, hiç soru sorulmaz.” diye bir yazı asar. Bu cümle halkta yankı uyandırır ve oldukça da eleştirilir. Tarhan, bu davranışın psikososyal analizinin iyi yapılması gerektiğini düşünüyor. Çünkü bu durum bazılarının anladığı gibi ‘her şeyi bilirim‘ durumu ya da ukalalıkla sınırı çizilecek kadar dar çerçevede düşünülmemeli. Üstad, doğudan yöresel kıyafetleriyle gelen bir âlim. Osmanlı ulemasının asırlardır yetiştiği ve ilmiye sınıfının bulunduğu İstanbul’da bu kişiyi kim dinlerdi? Osmanlı’da maliye, mülkiye, ilmiye gibi sınıflar vardı. Said Nursi’nin ilmiye sınıfında gördüğü yanlışlardan biri de taassuptu (bağnazlık). Bu taassup nedeniyle ezberi bozabilmek için sıra dışı bir şeylerin yapılması gerekiyordu. İlmiye sınıfının dikkatini ve ilgisini çekip yeni sorular sordurtmak, yeni yorumlar yaptırtmak, yeni düşünce kalıpları oluşturmak gerekirdi. Üstad da ilmi bilgisini sergilemek ve ilmiye sınıfı arasında merak ve hayret duygusunu uyandırmak istemişti ve bunu başardı.

Şiddete şiddetle cevap vermedi

Bediüzzaman, inandığı dava uğruna defalarca sürgüne gönderildi, şiddet uygulandı, on sekiz kez zehirlendi. Ancak o bütün bunlara karşı cevap vermek yerine, onların vicdanlarını harekete geçirecek, düşünmeye sevk edecek eserler yazdı. Yani onları yalnızlaştırma yöntemini seçerek saldırgan olanların taraflarını azalttı. Tarhan, bu durumu “çatışmalı iletişim” başlığı altında, kişisel savaş stratejilerini örnek vererek anlatıyor. Buradaki amacın bağıran kişinin beyninin öfkelenen kısmı değil, düşünen kısmını harekete geçirmek olduğunu söylüyor.

Güvene dayalı iletişim

Bediüzzman’ın en önemli özelliklerinden biri de öğrencileriyle kurduğu iletişim. Onlarla güvene dayalı öyle bir ilişki kurduk ki, o bağ giderek kuvvetleniyor. Tarhan’a göre güvenin oluşması için karşı tarafın anlaşılması, dinlenmesi ve ona değer verildiği duygusunun oluşturulması gerekir. Bediüzzaman talebeleriyle arasında sınıfsal bir üstünlük düşündürtmeden eşitler ilişkisini başarıyla sürdürdü. Bir taraftan koskoca padişaha itirazını hiç çekinmeden dile getirirken, diğer taraftan eserlerini yazan köylülere çay ikram etti. Çelişki gibi görünen bu davranış onun ‘ego odaklı’ değil, ‘ego ideali odaklı’ yaşadığını gösteriyor.

Bilimsel metotları nasıl kullandı?

Bediüzzaman, din ilimlerine önem verdiği gibi fen ilimlerinin de muhakkak incelenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu sebeple dini ve bilimi bir arada açıklama iddiasındaydı. Tarhan, üstadın eserlerinde bilimsel metodolojiyi nasıl kullandığını da anlatıyor. Bütün mantık kurallarını ve akıl yürütme yöntemlerini uyguladığını, tümdengelim, tümevarım, mukayese, analoji gibi mantık kurallarını kitaplarında kullandığını söylüyor.

Egosunu ön plana çıkarmamayı beynine nasıl kodladı?

Günümüz insanının en temel problemlerinden biri ego. İşte, evde, yolda her yerde ego patlaması yaşıyor insanoğlu. Ego girdabının içindeyiz. Nevzat Tarhan Bediüzzaman’ın insanın egosunu besleyen durumlarla nasıl baş ettiğini, hatta beynine bunu nasıl kodladığını anlatıyor. Nasıl bir ‘ego ideali’ geliştirdiğini, ego savaşlarına izin vermediğini, sözlerini ve davranışlarını örnek göstererek anlatıyor. Mesela asla hediye ve ziyaretçi kabul etmemiş, hastalandığını söylemiştir. Çünkü gerçekten insanların iltifatlarıyla karşılaştığında hastalanmıştır. Bir insanın hayatında en çok çabaladığı, gayret ettiği, gücünü, enerjisini, bütün psikolojik yatırımını yönettiği alanı, idealleridir. Üstad, “Kimin himmeti millet ise, o kimse tek başıyla küçük bir milletir.” der. Ama eğer kişinin himmeti onun egosuna dönükse, o insan sadece egodur. Hz. Peygamber’in “En hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır.” sözünden de hareket etmiştir. İslam dininde “En hayırlınız kendinize en faydalı olanınızdır.” denmez. Kur’an-ı Kerim öğretisinde egosunu tatmin eden insanlar yoktur, bilakis topluma ve çevresine en faydalı insanı yetiştirmek hedeflenir.

 Fatma Turan / Zaman Gazetesi

Bediüzzaman ve İslam Kardeşliği konferansı

Hamidiye Kültür ve Eğitim Vakfı, Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatının 52. yılı münasebetiyle konferans düzenliyor.

İslam Kardeşliği ve Dünyevileşme” başlıklı konferansta Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ‘İslam Kardeşliği‘ ve Safa Mürsel ‘Bediüzzaman ve Sekülerizim‘ konusunda konuşacak.

25 Mart 2012 Pazar günü düzenlenecek konferans İstanbul Başakşehir Çınar Kongre Merkezinde saat 14.30’da başlayacak.

Cemil Meriç, Said Nursî ve Risale-i Nur’un dili

Cemil Meriç’in, Said Nursî’yi tanımaya çalıştığı, Risâle-i Nur’la ciddî mânâda meşgul olduğu ve kanaatlerini açık yüreklilikle, merdâne ifade ettiği günlerde, bazı çevreler Risâle-i Nur’un dili üzerinde bazı istifhamlar uyandırma gayreti içine girmişlerdi.

Bediüzzaman’ın rahle-i tedrisinde yetişen ve hizmetinde bulunan talebeleri o teşebbüslere birlikte neşrettikleri lâhika mektupları ile cevap vermeye çalıştılarsa da camianın dışındaki insanlar üzerinde fazla tesirli olamadılar.

Bunun üzerine Nur Hareketinin naşir-i efkârı olan ve o günlerde Yeni Nesil adı ile yayınlanan Yeni Asya gazetesinin muhabirleri, meselenin mütehassısı olan aydınların görüşlerini sordular. Lâkin her vesile ile her sahada konuşan pek çok kişi kanaatini beyan etmekten çekindi.

Bu hususta en güçlü ses yine Cemil Meriç’ten geldi. Necmeddin Şahiner’in, Risâle-i Nur’un dili hakkında sorduğu sorulara ‘her eserin kendi dili ile doğduğunu, milletimize Rabbanî bir iltifat olan Risâle-i Nur’un dilinin Kur’ânî, İslâmî bir lisan olduğunu, Risâle-i Nur’un kelimeleri ile oynamaya kimsenin hakkının olmadığını’ ifade etti.

O da biliyordu söylediği sözlerin ona muhalif çevreleri rahatsız edeceğini. Muhataplarının, Risâle-i Nur üzerinde yapılacak tahlil ve tefsir çalışmalarına karşı olduğu zehabına kapılmalarına fırsat vermemek için de sözlerini biraz daha netleştirdi:

Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerini, ancak Said Nursî kabiliyetinde ve İslâmî kelime hazinesini onun kadar iyi bilen birisi nihayet tevil ve tefsire kalkışabilir. Bunu da ne kadar yapabileceği, yaptıktan sonra belli olur.” (Nurculuk Nedir s: 17)

Tarihî cihetini, ‘Büyük bir imparatorluğun son sözleri’ diye tavsif ettiği Risâle-i Nur’u Türk dilinin temel eserlerinden biri olarak kabul eden Cemil Meriç’e göre o eserlerin Türkçe telif edilmesi, millet için olduğu kadar dil ve düşünce dünyası için de büyük bir kazançtı.

Nitekim dili tahrip edilerek inancı, mânevî değerleri ve mazisi ile bağlarından koparılıp ‘bir toz yığını’ hâline getirilmek istenen millet, resmî baskılara, fiilî zorluklara ve maddî sıkıntılara göğüs gererek Nurları sahiplenmişti.

Ekseriyeti kırlarda, köylerde yaşayan ve işlerinin çokluğundan düşünmeye bile vakit bulamayan insanların, küçük risâleler halinde ellerine geçen Nurları iştiyakla okumaları, anlamaları, yakın çevreleri ile birlikte dersler yapmaları Risâle-i Nur’un dilinin, günlük konuşma dilleri ile inançlarını imtizaç ettirmesinden ileri geliyordu.

Cemil Meriç, bizzat yaşayanlardan görerek ve görüşerek müşahede ettiği bu hakikati “Risâle-i Nurları okumadan ne Türk dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi. Risâle-i Nurlar bizim millî hazinemizdir” (Nurculuk Nedir s: 13) gibi sözleri ile dile getirdi.

Bu arada, resmî mercilerden destek alan ve onların talimatıyla hareket eden bazı kişilerin hedefinden saptırmaya çalıştığı bir gerçeğe daha işaret etti. O da Risâle-i Nur’un etrafında kenetlenen insanların teşekkül ettirdiği cemaat ve onun ismi altında faaliyet gösteren cihanşümul hareketti.
Said Nursî’nin, ‘küfrün hücumlarının bir şeye yaramadığını anlayarak kendi kendine pişman olmasını sağlayan’ imanî eserler vermesinin yanında güçlü bir cemaat teşekkül ettirmesi de onun dikkatini çeken hususlardan biriydi.

Hâl-i hazırda da, gelecekte de Nur Hareketine makul bir nazarla bakmak isteyen insanların, ancak onun başarabileceği bu gerçeği de görmesini sağlamak maksadıyla Bediüzzaman’ın Nurları telif etme gayretini, Nur Talebelerinin o sıfatı alma mücadelelerini ve cemiyet içindeki yerlerini nazara vermek istedi.

Ülkemizin yüzüstü bırakılan insanları, onun Nur Risâlelerini okuyarak İslâmiyetin ne kadar aydınlık, ne kadar muhteşem, ne derece şerefli bir inanç manzumesi olduğunu idrak ettiler. Zilletleri izzete tahavvül etti. Mukaddes iman ateşini söndürmemek için bütün çile ve işkencelere katlandı. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti. Bediüzzaman ışığı vatan sathına en çok yayılan gür bir meş’aledir. İslâm’ın bayrağını zinde bir imanla gelecek nesillere devretmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Nur Talebeleri hem sayı, hem ihlâs bakımından önde olmak vasfını muhafaza etmektedir.” (Nurculuk Nedir s: 17 )

Cemil Meriç bu ve benzeri sözleri; Said Nursî, Risâle-i Nur, Nurculuk hakkında kimsenin konuşmaya cesaret edemediği, konuşanların istihbaratın sıkı takibine, tacizine maruz kaldığı, kendini aydın diye adlandıran karanlık çevreler tarafından horlandığı, dışlandığı bir zamanda söyledi.

Gazetelerde, dergilerde yayınlanan o sözleri bir mensubiyet hissiyle veya yeni çevre edinme maksadıyla da söylemedi. Her mütefekkirin göstermesi gereken medenî cesareti gösterip yapması icap eden ilmî hareketi yaptı ve düşünceye saygı duymasının, dâvâsının mücadelesini veren insanlara hürmet etmesinin iktizası olarak ifade etti.

Çünkü ‘Said dağ başında va’z eden bir mürşit. O konuştukça laikliğin kartondan setleri yıkıldı birer birer’ dediği Said Nursî de, ‘Nurculuk bir terkiptir. Kısır ve yapma bir üniversiteye karşı medresenin, küfre karşı imanın, Batıya karşı Doğunun isyanı’ (C. Meriç’in Dünyası s: 140) diye tarif ettiği Nur Talebeleri de o saygıyı ve hürmeti hak eden dürüst, mert, fedakâr, ihlâslı insanlardı.

Böylece Cemil Meriç, düşünceye saygının tezahürü olan bu gibi sözleri ve cesur hareketleri ile bir mütefekkirin, haklının yanında yer alıp mazlûmu müdafaa ettiği nisbette her düşünce sahibi tarafından sayılıp sevilebileceğini gösteren güzel bir örnek oldu.

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü

‘Hayırlı cumalar’ twiti rekor kırıyor

7 milyon Türk twitter kullanıyor. Günde 1.7 milyon twit atılıyor. Bu sayı cuma günleri zirveye çıkıyor

Facebook’un papucunu dama atan dünyanın yeni sosyal paylaşım platformu Twitter’ın, Türkiye’deki kullanıcı sayısı da hızla artıyor. Şubat 2012 verilerine göre Twitter’ın dünya genelinde 465 milyonu aşkın üyesi bulunuyor. Merkezi San Francisco’da bulunan şirketin en çok üyesinin bulunduğu ülke de doğal olarak 107.7 milyon kullanıcıya sahip olduğu ABD.

KULLANICILARIN YÜZDE 47’Sİ KADIN

Türkiye’deki kullanıcı sayısı ise 7.2 milyon. Son bir ay içinde en az bir tane tweet atan kullanıcı sayısı, bir başka deyişle aktif kullanıcı sayısı ise 5.3 milyon. Türkiye’de bir aylık süreçte her gün atılan tweet sayısı ise 1.7 milyon. Bu her saniye 20 tweet atıldığı anlamına geliyor. Türkiye’de en çok tweet atılan gün ise Cuma. Kullanıcıların birbirlerine attıkları “Hayırlı Cumalar” tweeti, Cuma gününü ilk sıraya taşıyor. Eldeki verilere göre, Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının yüzde 53’ü erkek, yüzde 47’si kadın. Ülkemizde bir Twitter kullanıcısının ortalama takipçi sayısı ise 151. İllere göre tweet dağılımında ise, İstanbul açık ara farkla önde. Türkiye’deki tweet’lerin yüzde 58’i İstanbul’dan, yüzde 13’ü Ankara’dan ve yüzde 11’de İzmir’den atılıyor. Bursa, Adana, Samsun ve Trabzon ise yüzde 18’lik bir pay oluşturuyor.

Türkiye Gazetesi

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version