Hindistan Başkonsolosu: Müslümanlara Karşı Adil Ve Eşit Mesafedeyiz

Hindistan’ın İstanbul Başkonsolosu Sayın Vanlalhuma’dan aldığımız davetle 18 Ocak günü Ruba, Suffa ve Hamidiye Vakıflarından teşkil edilmiş bir heyetle kendisini ziyarete gittik. Sayın Konsolos son derece sıcak ve misafirperver bir insan.

Tanıştıktan sonra bize ilk olarak, ne gibi faaliyetlerde bulunduğumuzu, Türkiye-Hindistan arasındaki ilişkilerin arttırılması bağlamında faaliyetlerde bulunup bulunmadığımızı sordu. Biz de; yakın zamanda Hindistan’da (Risale-i Nur) Kitap fuarı düzenleneceğini, Hindistan’da faaliyet gösteren birçok vakıf mensubunu olduğunu kendisine anlattık.

Sohbet esnasında Sayın Başkonsolos bizlere özellikle şu hususu belirtmek istedi: “Hindistan Anayasası, Hindistan’da yaşayan bütün topluluklara (Hindu, Sih, Hristiyan, Müslüman vb.) eşit mesafededir. Hiçbir topluluğun diğer bir topluluğa karşı üstünlüğü anayamızca kabul edilmemektedir. Hindistan’da yaşayan bu topluluklar arasında hiçbir sorun olmadığını elbette iddia etmiyoruz. Günümüz itibariyle birçok problem ve anlaşmazlıklar mevcuttur. Ancak bizler idareciler olarak her topluluğa eşit ve adil bir duruş sergiliyoruz. Bu bağlamda müslümanlara da son derece adil ve eşitlikçi bir tavrımız vardır. Hakkımızda varolan önyargılardan son derece rahatsızız. Sizlerden ricamız, bu hususu başkalarına da anlatmanızdır”

Sayın Konsolos son derece dindar bir Hristiyan. Bu münasebetle kendisine Hz.İbrahim’den, Müslüman ve Hristiyanların ortak Tevhid inançlarından bahisler açtık. Bediüzzaman Said Nursi’nin Hristiyanları da kucaklayan bir fikir genişliğine sahip olduğundan, eserlerinden bahsettik. Kendisine İngilizce Risale-i Nurlar hediye ettik.

Sohbet esnasında Şemsettin Türkan; bir defasında Hristiyan dostlarıyla konuşurken, Hz.İbrahim(A.S.)’den bahis açıldığını, Risale-i Nur’daki Hz.İbrahim(A.S.) ile ilgili bahisleri anlatınca, dostlarının son derece etkilendiğini ve Pazar Ayinindeki Hutbeyi kendisinin vermesini rica ettiklerini tebessümle anlattı.

Hindistan, bir milyar ikiyüz milyonluk nüfusuyla devasa, son dönemlerde de Hizmetin gelişmekte olduğu bir ülke. Ülkedeki müslüman nüfus sayısı yaklaşık yüzelli milyon ki bu sayı dünyada müslüman nüfus olarak üçüncü büyük nüfustur. Yapmış olduğumuz bu ziyaretle, ilerde yapılacak faaliyetlere suhuletler sağlamayı, iki ülke halkının her anlamda yakınlaşmasına, önyargıların izale edilmesine hizmet etmeyi amaçladık.

Ruba-Suffa-Hamidiye Vakıfları Hizmet Ekibi

Ocak 2012, İstanbul

www.NurNet.org

Mehmet Kırkıncı’ya göre gençliğin hali..

Erzurumlu İslam Alimi Menmet Kırkıncı, Allah’a giden yolları anlattığı eserinde böyle giderse gençliğin halinin ne olacağını bakın nasıl tarif etti.

Erzurumun manevi önderlerinden ve Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşayan talebelerinden İslam alimi Mehmet Kırkıncı, Hekimoğlu İsmail’in tabiri ile “İslam âlimi olduğu kadar, insan mühendisi” olarak da tanınıyor.

Pek çok öğrenci yetiştiren Mehmet Kırkıncı, Alevilik Nedir?, Siyasette Ölçü, İslam’da Birlik, İçtihad Nedir?, Hikmet Pırıltıları, Nükteler, Kader Nedir?, Ruh Nedir?, Nasıl Aldanıyorlar?, İrşad Sahasında Bediüzzaman, Cihad Sahasında Bediüzzaman, Bediüzzaman’ı Nasıl Tanıdım?, Fikir Damlaları, Gönül Damlaları, İnsan, Millet, Devlet, Peygamber Efendimiz, İslam Birliği ve Yavuz Sultan Selim, Merak Edilen Cevaplar, Dar’ül Harp Nedir?, Rahman’ın Misafiri İnsan, İstikamet, Ölümün Gerçek Yüzü, Terakkide Maneviyatın Rolü adlı kitaplarına da imza atmıştı.

Mehmet Kırkıncı’nın son eseri, Allah’a Giden Yollar, Zafer yayınlarınca neşredildi. Ese, ilmin, ibadetin, duanın ehemmiyeti ile zikir, zekât ve sadaka, edep-haya konularına değinerek, insanı Allah’a götüren yolların ayrıntılarına dikkat çekiyor…

Mehmed Kırkıncı eserinde, “Maalesef bugün, eğitim sistemimiz gençlerin yaralarına merhem sürmekten, ıstıraplarını dindirmekten ve endişelerini gidermekten, onları hamiyetli, edep ve hayalı yetiştirip, vatan ve milletine faydalı fertler haline getirmekten pek uzaktır. Eğer bu camia kendi üzerine düşeni yapamazsa, milletin ve hele gençliğin ne hale geleceğini tasavvur ediniz” diyerek uyarıda bulunuyor.

Kırkıncı eserinde günümüz gençliğini şöyle tanımlıyor: “Bugün gençliğimiz çoğunlukla, tarihine yabancı, mazisinden habersiz, milletini ve vatanını sevmekten haz duymayan, manevi değerlere sırt çevirmiş, yabancı doktrinlere açık, mesuliyet duygusundan mahrum, şehvani arzuların zebunu, behimi hislerin mahkumu, duygusuz, gayesiz, hedefsiz, kozmopolit bir gençlik halini almıştır…

Vatan bir milli ailenin hanesi” olduğundan, Milli Eğitim bu hanenin çocuklarının, gençlerinin kalp ve ruhlarına iman, marifet, istikamet, samimiyet, fazilet, hamiyet, edep, iffet, fedakarlık… gibi mukaddes mefhumları zerk etmekle mükelleftir” diyen Kırkıncı’ya göre bu yapılmaz ise “gençlerimizin hissiyatı ilim, irfan ve vatan sevgisi yerine, sefahat, ahlaksızlık ve sarhoşlukla kuşatılır ve o zaman fikir ve kültür hayatımız süratle hezimete uğran ve neticede yabancı fikir ve kültür hayatımız süratle hezimete uğrar ve neticede yabancı kültür ve adetler karşısında maddi ve manevi hayatımız gitgide erir ve sonunda muzmail olur gider…

Haber7

Ailede Değerler Sisteminin Önemi

İyi evlilik, çatışma olmayan evlilik değil, çatışmaların doğru halledildiği evliliktir.”   Zig Zaglar

Bir ülkede güven ve sükûnet ortamının tesis edilmesi için kural ve kanunların konulması ve uygulanması ne kadar önemliyse bir ailede de eşler arasında ortak değerlerin oluşturulması o kadar önemlidir. Nasıl ki kanunları olmayan veya kanunlara uyulmayan bir ülkede anarşi ve kaos ortamı oluşursa, ailede ortak değerler sistemini oluşturamamış bir evlilikte de kavga ve gürültü eksik olmayacaktır. Ailede “ortak değerler her şeyden önce temel bir güven ve hoş görü üzerine kurulmalıdır.” Sağlıklı ailelerde bu ortak değerlerin içerisinde; muhabbet, merhamet, özür dilemeyi bilme, pişmanlık duyma ve bunu karşı tarafa bildirme, bağışlama gibi davranışlar temel ilke olarak benimsenmelidir.

Sanıldığının aksine eşlerin kişiliklerinin, evliliğin mutlu ya da mutsuz olmasında ki temel faktör olmadığı, esas temel faktörün eşlerin kendi aralarında ki değerler sistemini oluşturup ona bağlı yaşamalarının olduğu söylenilebilir. Çünkü “İnsanları mutlu eden değerler sistemlerinin ortak olmasıdır.

Kendini evliliğe hazırlayan tüm bireylerin kendilerine ve eş adaylarına sormaları gereken bazı temel sorular olmalıdır. Bu sorulara verecekleri cevaplar “Aile şirketinin” sağlıklı yürüyüp yürümeyeceği konusunda kendilerine kılavuzluk edecektir. Bu sorulardan bazıları:

“Aile olmanızın temel amacı nedir?”

“Nasıl bir aile olmak istiyorsunuz?”

“Eşinizin ve siz bir aile olarak topluma neler verebilirsiniz?”

“Evlilik müessesesi hakkında yeterli bilgiye sahip misiniz?”

“Ailenizin geleceği hakkında ortak bir planınız var mı?”

“Evlilikteki ve hayattaki öncelikleriniz nelerdir?”

Bu soruları çoğaltmak ve çeşitlendirmek mümkün, fakat maalesef bizim toplumumuzda evliliklerin genelinde sorulmayan ve sorgulanmayan bu ve benzer durumların ileride eşler arasında sıkıntıların temelini oluşturuyor. Hele bir evlenelim Allah Kerim mantığı ile kurulan evlilikler genelde yürümüyor. “Kervan yolda düzelir” mantığı daha nişanlılık arifesinde sorun yumağı olarak karşımıza çıkıyor.

Ailede temel değerler sisteminin oluşturulmasının amacı elbette ki eşlerin birbirlerini cezalandırması, kısıtlaması ve birbirlerine üstünlük yarışına girmeleri değildir. Bu sistemi oluşturmakta ki maksat; birlikte mutlu olmak, gelişmek, ilerlemek ve olgunlaşmaktır. Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsurlardan biri de; hiç bir kural ve kaide belirlemeden yuva kuran ailelerin yanı sıra koyduğu kural ve kaidelere obsesyon (takıntı) derecesinde bağlı olan ailelerinde yanılgı içinde olduklarıdır.

Ortak Değerler Nasıl Oluşturulmalı?

Eşler arasında oluşturulması gereken ortak değerler, eşlerin kendi kişilik yapılarına ve dünya görüşlerine göre değişiklikler içerebilmelidir. Bununla birlikte en önemli nokta ailede temel kurallar konulurken, bu kuralları bütün ailenin fertlerinin birlikte görüşerek alması gerektiğidir.

Bu kurallara bazı örnekler vermek gerekirse:

•    Kadının çalışıp çalışmayacağı önceden konuşulmalıdır. Bir ailede hem erkek hem de kadın çalışacaksa, eve geldiklerinde aralarında iş bölümünü nasıl yapacaklarının konuşulması daha sonra olası tartışmaları önleyecektir.

•    Günümüz modern evliliklerinde eşler arasında ki en önemli tartışma sebeplerinden biri, eşlerin aldıkları maaşların nasıl harcanacağı, mali idareden eşlerden hangisinin öncelikli sorumlu olacağı ve ya birinin bu konuda önceliğinin olup olmayacağının tespitidir. Önceden konuşulup bir karara varılmayan ailelerde daha sonra bir bardak suda fırtınalar kopmasının en önemli sebebidir bu konu. Hatta birçok aile bu nedenden ötürü boşanmaya kadar gitmiştir.

•    Birçok ailede ihtilaflı konuların çoğu gece geç saatlerde açılır. Tartışmalar bir türlü bitmez. Aile fertlerinin huzuru bozulur. Bu konuda eşler kendi aralarında bir kural koyup “Akşam 22:00 den sonra tartışmayacağız” diyebilirler. Bu kural tartışmalara bir sınır koyar ve havanın yumuşamasına neden olabilir.

•    Tartışmaların büyümesinde ve alevlenmesindeki en büyük etkenlerden biri de; eşlerin tartışırken tartıştıkları konu haricinde geçmişte yaşadıkları veya birbirlerine yaşattıkları konuları açıp olayın büyümesini sağlamalarıdır. Yine eşler önceden anlaşıp “Neyi tartışıyorlarsa sadece o konu hakkında konuşacakları kararını alabilirler.” Bu sayede konuşulan konu dallanıp budaklanmadığı için o konuya bir çözüm bulunması kolaylaşacaktır.

•    Bir başka bir kural dinleme konusunda konulabilir. Mesela taraflar birbirlerini belli bir süre sözünü kesmeden dinleyebilirler. Dinlemek her iki tarafı da daha iyi bir ruh haline sokar ve sorunlara daha iyi çözümler getirir.

……………….

Burada bazı örneklerini sunduğumuz kuralları her aile kendi yapısına göre şekillendirebilir. Ayrıca şekillendirmelidir de. Çünkü “ortak değerler ve bu değerlerden üretilen ortak kurallar, aile şirketini güçlendirir. O şirkete yatırım yapan eşlerde bu sayede yaptıkları yatırımdan meşru olarak nemalanmış olurlar.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Erkeklik adım adım bitiriliyor mu?

Batıyı takip eden batı hayranları; batıdaki gelişmeleri adam gibi güncel takip etseler, belki batının doğrularından faydalanacaklar. Yok bizimkiler, batının nerde İslam’a ters bir yanı varsa onun peşindeler. Batı yeni bilimsel araştırmalarla İslam’a doğru gidiyor. Bilim Kur’an-ı tasdik ediyor. Fakat bizim batı hayranları, adamların; vazgeçtiklerinin, attıklarının, yanlışlarının, çerinin, çöpünün peşinde giderek, batının pisliğini takip etme merakındalar.

Biz feminizm hayranlığıyla kadınları kışkırtırken, batı aile kurumunun çöktüğünü görünce yaptığı yanlışı fark etti; kadın ve erkeğin yaratılışına uygun olan geleneksel rollerine dönmesi üzerine toplantılar düzenliyor. Her geçen gün açıklanan yeni araştırma sonuçları kadın ve erkeğin yaratılış farklılıklarının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Fakat bizim bazı üniversite hocalarımız bile çıkıp, kadın ve erkek arasında çok da önemli farklılıklar olmadığını iddia edebiliyor. Cehalet üniversite hocası olmakla da bitmiyor demek ki.

Amerika, kadın kışkırtmacılığının zararlarını ve erkekleri nasıl tükettiğini fark etti; bu konularla ilgili çalışmalar yapıyor. Konu ile ilgi bir kaç kitap adı ve içinden kısa notlar:

Susan Faludi, “Sertleşmiş Amerikan Erkeğinin İhaneti” adlı kitabında “Erkeğin çıkmazda olma duygusuna değiniyor.” Faludi’nin Amerikalı erkekler hakkındaki çalışmasının temelinde şu soru soruluyor: “Eğer erkekler sıkça söylendiği gibi hükmeden cins iseler, neden bu kadar çok erkek, kendilerine hükmedildiği ve hayat tarafından ezildiklerini hissediyor?

Susan Faludi “Kendimi hadım edilmiş hissediyorum.” diyen erkeklerin erkek stresi, utancı, depresyonu ve şiddetinin, erkeklerin şahsi birer sorunu olmayıp, uğradıkları sosyal ihanetin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor.

Erkek Olmanın Tehlikeleri: “Erkek Olma Ayrıcalığı Masalına Rağmen Hayatta Kalmak” kitabının yazarı psikolog Herb Goldberg “Amerikalı erkekler nesli tükenme tehlikesi olan bir tür müdür? diye soruyor. Cevabı “Kesinlikle evet! Erkekler kendilerini fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak imha etmekteler.

Erkek Çocuk Mucizesi” adlı kitabın yazarı psikolog Michael Gurian “Kızların yaşadıkları, erkeklerden daha kötüdür, demek olaya at gözlüğü ile bakmaktır.” diyor.

Dünya Sağlık Örgütünde danışman olan Dr Devra Lee Davis kitabının “Erkekleri Kurtarın” adlı bölümünde, erkeklerin baba olmakta giderek daha çok zorlandığını ve erkeklerin gerçek bir gerileme içinde olduğunu vurguluyor. “Erkekler toplumdaki önemli rollerini kaybettikçe, fiziksel olmasa bile psikolojik olarak tükenmiş olacaklardır.” diyor.

Babasız Amerika” adlı kitabın yazarı David Blankenhorn “ABD gittikçe babasız bir toplum haline geliyor. Bir önceki nesilde Amerikalı bir çocuğun, babası ile birlikte büyüyeceğini düşünmesi normaldi. Bugün ise bunun tersini beklemesi, oldukça mantıklı görünüyor. Erkekler kocalık ve babalık rollerinden koptukça, ekmek parası kazanmak, koruyuculuk, bakıp büyütmek, öğretmenlik, kılavuzluk gibi rolleri yerine getirmek için gerekli dürtüyü de kaybediyorlar.

Dr. Helen Fisher “Birinci Cinsiyet” adlı kitabında “Kız çocuklar sevilmek, erkek çocuklar saygı duyulmak isterler. Saygı ihtiyacı erkekliğin temelinde vardır.” diyor. Dr. Fisher’ in “Kadın dernekleri; kızların başarısı için okullara para akıtarak, eğitimi kızların lehine çevirdiler ve bu da erkeklerin okul başarısını düşürdü. Kızlar lehine yapılan değişiklikler, erkek çocuklara karşı olumsuz ayrımcılıktır.” diyor.

ABD Eğitim Bakanlığı ve dünyanın değişik yerlerindeki birçok üniversitede yapılan çalışmalardan elde edilen veriler, erkeklerin eğitimde geri kaldıklarını gösteriyor.

Kur’an-ı Kerîm de Hz. Musa peygamberin kıssasını anlatılır. Firavun iktidarını kaybetmemek için her doğan erkek çocuğunu öldürmeye başlar; fakat muvaffak olamaz. Kur’an-ı Kerim bir tarih kitabı değildir, kıyamete kadar yaşanacak pek çok olaya işaret vardır.

Günümüzde erkekleri, o zamanki gibi öldürülmüyor; fakat insan haklarına uygun olsun diye(!) psikolojik olarak erkeklik bitirilmeye çalışılıyor. Modernlik adı altında erkekleri, psikolojik olarak hadım ediyorlar.

Bunun için işe; erkekleri görüntü olarak kadınlara benzetmeye çalışarak başladılar: Önce erkeklerin sakallarını, sonra bıyıklarını aldılar. Sakalsız ve bıyıksız erkek, daha modernmiş gibi gösterildi. Pek çok erkek de oltaya geldi.

Sonra “kadın hakları, kadın hakları” diye diye kadınların haklı olduğuna toplumu inandırdılar: “Kadınlar eziliyor” diye çığırtkanlık yaparak, erkekler üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu suçluluk psikolojisi ile erkekler haksız da olsa kadınların yanında yer almaya başladılar. Dünyanın öteki ucunda bir kadın öldürülse, erkekler utandılar.

Sonra erkekleri kibarlaştırma çalışmaları başladı: “Şöyle romantik olacaksın, böyle romantik olacaksın, kadını mutlu etmek senin görevin” deyip erkeklerin kendilerini, kadınları mutlu edemeyen odunlar, olarak hissetmelerini sağladılar. Suçluluk psikolojisi oluşturuldu.

Sonra eşitlik davası var bir de: “Kadın-erkek eşittir; buna inanmayan erkek; yobazdır, gericidir.” diye medya baskısına maruz kalındı. “Modern erkek, kadın- erkek eşitliğine inanır.” diye inandı erkekler. Modern olmak uğruna pek çok erkek, yaratılışına inat, eşitliği savundu. Kadın- erkek insan olarak elbette eşittir; ama erkeğin evinde “evin reisi” olarak bir söz hakkı üstünlüğü, yani iktidarı olmalıdır; eşitlik davası ile erkeğin elinden reisliğini de aldılar.

Tabi bu kadar baskıya hormonlar dayanamadı. Erkeği erkek yapan hormon testosterondur. Testosteron sadece bir cinsiyet hormonu değildir; erkeğe taşıdığı cinsiyetin özellikleri de bu hormonla yüklenmiştir. Erkeğin cinselliği, sakalı, bıyığı, kası, gücü, saldırganlığı, cesareti, neşesi, özgüveni, düşünce ve duygularla ilgili erkeksi bakış açısı bu hormonun denetimindedir.

Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. Testosteronu düşen erkeklerin cinsel arzuları azalıyor; bunun yanında yorgun, sabırsız, alıngan, gergin, öz güvenleri az, depresyona meyilli oluyorlar, kolay baş eğiyorlar.

Testosteronu en çok etkileyen şey erkeğin evdeki ya da toplumdaki statüsünün özgüvenine yansıması: Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor. Öncelikle de erkeğin evdeki statüsü testosteronu çok etkiliyor. Karısı ve çocukları tarafından değer gören, saygı duyulan erkeğin özgüveni yerinde oluyor, bu da erkeklik hormonunu artırıyor. Erkeğin iş hayatındaki kazancı ve başarısı da testosteronu artırıyor; fakat erkek toplumda saygınlığı olmayan bir iş bile yapıyor olsa, ailesi tarafından takdir görüyorsa; erkeklik hormonu gayet düzgün çalışıyor. Testosteronu normal seviyelerde olan erkek; ailesine karşı korumacı, neşeli, cesaretli ve kontrollü oluyor.

Eşi ve çocukları tarafından değer görmeyen erkeğin özgüveni azalıyor ve testosteronu düşüyor. Testosteron aynı zamanda “cesaret hormonu” olduğu için karısından korkan, çekinen bir erkeğin testosteron seviyesi çok düşüyor. Kendini erkek hissetmediği için karısı ile de cinsel birliktelik arzusu duymuyor. Yani bir yerde iki iktidar olmuyor. Evde kadın iktidarsa, erkek iktidarını kaybediyor.

Aldatmaların çoğunda, değerli olma duygusu, yatıyor. Evde karısı tarafından değer görmeyen, eleştirilen erkekler, dışarıda bir kadın tarafından değer gördüğünde, düşen hormonları yükselmeye başlıyor ve çok çabuk eşini aldatabiliyor.

Erkekliğini kaybetmemek için kadın iktidarına girmek istemeyen erkekler, evlilikten kaçıyorlar. Fakat sevgili hayatı ile de olsa toplumda erkeği hor gören, küçümseyen kadınlarla muhatap oldukça azalan erkekliğini cinsel küfürlerle kapatmaya çalışıyor, bazı erkekler.

Erkeklerde az miktarda “kadınlık hormonu östrojen” kadınlarda da az miktarda “erkeklik hormonu testosteron” vardır. Testosteron aynı zamanda “cinsel istek hormonu” olduğu için kadında olunca, erkeğe karşı cinsel istek duymasını sağlıyor. Az bir testosteron kadına güzel bir cinsel hayat için yeterli oluyor.

Kadınlar feminizm tuzağı ile erkekleşirken hormonları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor, cinsel isteği normalin üstüne çıkıyor. İşin kötüsü; saygı görmeyen, cesareti kırılmış, karısından çekinen erkeğin vücudunda da kadınlık hormonları artıyor.

Bu durumda dengeler tersine dönüyor. Cinsel olarak kadın, çok istekli, erkek isteksiz oluyor. Günümüzde bu durum o kadar yaygın ki. İstekli kadınlar ve isteksiz kocalar. Kadınların en büyük şikayeti. Ev içindeki iktidarı elinden alınan erkek, otomatik olarak yatak iktidarından da vazgeçmiş oluyor.

Allah (c.c) öyle bir sistem kurmuş ki neresinden delinirse, oradan insanın üstünde patlıyor. “Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır. (yönetici ve koruyucudurlar) ve “Saliha kadınlar kocalarına gönülden saygı duyarlar.” âyet-i kerîmesinin evliliklerin temelinde, yatağında, huzurunda, neşesinde ne kadar etkili olduğunu bilim de tasdik ediyor.

Şimdi artık kadın erkek el ele, birbirimizi suçlamadan, herkes kendi üzerine düşen hatayı kabul ederek bu tuzaktan çıkma zamanı.

Batı hangi niyetle kurmuştu bu tuzağı bilmiyorum; ama kendi kurduğu tuzağa düştü, şimdi çıkmaya çalışıyor. Amerika “Erkek olmak büyük imkansız” “Günümüzde erkek olmak kolay değil.” “Oğullarımıza ne yaptık” diye konuşurken, bizimkiler gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak, bir kaç kadın cinayetini delil olarak gösterip, erkekliğin bitirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bir yandan kanunlar, bir yandan hormonlu besinlerle erkeklerin aldığı östrojen etkisi yapan gıdalar ve bir yandan kadın iktidarı, erkekliği bitirmek için uğraşıyor.

Bu vesile ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e tekrar sesleniyorum: Bize gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini göstererek, kanun çıkaramazsınız. Bir yıl içinde toplam kaç cinayet işlendi, kaçında kadın öldürüldü, kadınlar kaç cinayet işledi ve en önemlisi kaç cinayette kadınlar azmettirici olarak kayıtlara geçti. Çünkü kadınlar fiziki güçleri zayıf olduğu için öldürmezler; fakat öldürecek bir erkeği kolayca kandırabilirler. Bunlar açıklansın topluma. Ve lütfen batıyı model alıyorsanız son gelişmelerini model alın, çöpe atmaya çalıştıklarını değil.

Sema Maraşlı – Haber 7

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version