Yılın İlk Ay Tutulması Bu Gece Gerçekleşecek

2011’deki ilk tam Ay Tutulması’nın tamamı Türkiye, Orta Asya, Doğu Afrika ve Batı Avustralya’dan gözlenebilecek. Tam tutulma evresi yaklaşık 100 dakika sürecek olan ay tutulması Türkiye saati ile 20:24-02:00 arasında gerçekleşecek. 22:22 – 00:02 saatleri arasındaki tam tutulma evresinde Ay gökyüzünde bakır rengini alacak.

Ay tutulması zamanlarında kılınması sevap olan husuf namazı hakkında bilgiyi aşağıdaki linkten alabilirsiniz:

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/8335/kusuf-ve-husuf-namazi.html

Ekmek Parası Mı?

İnsan denilince ruh hatıra gelmekte, ceset ise ruhun elbisesi veya evi mesâbesinde kalmaktadır. Nasıl ki biz, kendi işimizle uğraşırken evimizi düşünmüyor ve onun her köşesiyle alâkadar olmuyoruz, aynı şekilde bede­nimizin de bütün faaliyetleriyle zihnen alâkadar olmuyoruz. Meselâ; insan yürürken, otururken veya çalışırken mutlaka bir şeyler düşünür, fakat o anda bedeninden habersizdir.

Bu hale göre, bizim için en önde gelen mes’ele, ruhen terakki ve onu lâyık olduğu kemâlata tevcih etmektir. Nitekim, büyük insan denilince de, ruhen terakki etmiş ve kemale ermiş kimse anlaşılır. Yoksa bedenen büyük kimseye “büyük insan” denilmez. Bir insan, apartmanına kat ilâve etmekle kendisi yükselmediği gibi, bede­nen veya maddeten ilerleme de insanı terakki ettirip olgunlaştırmaz.

Sadece evde oturmak veya evin ihtiyaçlarını görmek bir kimsenin ger­çek vazifesi olamayacağı gibi, bedeni beslemek ve onun levazımatını teda­rik etmek de ruhun esas gayesi olamaz. Bir kimse bu daireyi aşamadığı müddetçe, hangi dünyevî makamda bu­lunursa bulunsun, dar bir dairede boğulmuş ve büyümemiş demektir.

Bir ağaç dahi sadece kendini beslemekle kalmayıp, başkalarını da bes­lemek için harice meyveler uzatıyor ve bu meyvelerle kıymet kazanıyor. Elbetteki bir insan da ancak, kendi ihtiyaç dairesinin dışına taştığı ve baş­ta iman ve ibadet olmak üzere, ilim, fazilet, lûtuf ve ihsanlarla dolduğu takdirde kıymet kazanacaktır. Mes’eleyi biraz daha vuzuha kavuşturmak maksadıyla bir misâl verelim:

Bir zatın bir kamyonu olduğunu ve bununla kum taşıdığını farzediniz. Bu kamyonun aylık kazancı ancak kendi yakıt parasını ve boya, tamir gibi masraflarını çıkarıp, hiç kâr bırakmasa o zat bu kamyonu kaç ay ça­lıştırır?

Bir kamyon dahi, kazanç itibariyle kendi masrafını aşamadığı takdirde kıymetten düşüp faaliyetten menedilirse, biz hangi akılla bu dünyaya geli­şimizin gayesini sadece ekmek parası kazanma olarak mütalâa edebiliriz. Elbette ki Hâlik-ı Hakim, biz insanları böyle cüz’i bir iş için bu dünyaya göndermemiştir.

İnsanın fıtrî vazifesi, ancak Allah’a (C.C.) iman ve ona itaat etmektir. Çünkü maddesi itibariyle şu koca kâinatla beslenen, diğer bir ifadeyle, masrafı şu kâinat olan insanlar bilbedahe bu dünyaya maddî bir gaye için gönderilmemişlerdir. Yani, insandan beklenen netice maddî değil, mânevî olacaktır. Bu ise, Hâlık-ı Küll-i şey’e iman, kâinattaki mu’cize-i san’atı te­fekkür, ihsanat-ı Rabbaniye’ye karşı şükür ve ibadetle mukabele gibi ulvî hakikatlardan başka ne olabilir?

Mehmed Kırkıncı / mehmedkirkinci.com

I Love Abdur Rahman…!

The sooner I heard about you I developed this extremely passionate love for you; when I saw your photo with your uncle, I found myself captivated by it. The photo might have been taken some nine decades ago in a modern studio of your time, when digital technology was not even invented. But your turban, your bulbous cheek, the elegant cloak you were in with the dagger attached to your waist………. above all, your face!! It’s shiny as some olive oil was applied, it’s so innocent, your eyes too show your innocence….. You stature also caught my attention. I felt as if you were still standing alive out there, but when I turned over the page I was disappointed. When the photographic machine caught your figure, you were smiling, right? Oh Lord! Your smile too has its own exceptional beauty!! What was in your mind at that time? Who asked you to appear for a pose with your beloved uncle? Have you ever thought that there will be a tool called the internet in the future time and your photo will be circulated among millions of people? Have you ever thought that it will be printed in some sacred Islamic literatures, which millions of others still continue to read?

I love you, not because you are Abdur Rahman, nor that you looked pretty elegant in the picture, but I love you for several other sacrosanct reasons.

When your beloved uncle, Imam Bediuzzaman Said Nursi rose against a powerful anti-Islamic tyrant force, in defence of faith, you joined him as a helper, as some of the disciples of Jesus (Peace be upon him); you were around him when he waged his ideological Jihad; you took some prudent steps to write down the scholarly articles of your beloved uncle; How foresighted you might have been at that time, in your young age, to write a biography of your beloved uncle?

When I read through the history lines and found you had departed to the Mercy of your Creator at the tender age of 27, I could not control my emotions; of course, we do not have control over the time of our death, but my heart pained hearing your death. I feel you are my younger brother, because you died at the age of 27 which is lower than my present age. If you were still alive you would be in the age of my grandpa!!!

Do you know what happened to your uncle afterwards?

Do you know how did he describe your loss? What a painful loss it was for him? It had a great effect on his entire life. I too pained reading his description of you in the following words of him:

….one time I was being held in the district of Barla in the province of Isparta in a distressing captivity under the name of exile, in a truly wretched state of suffering both illness and old age, and absence from home, and in a village along and with no one………… the All-wise Quran…. was a means of consolation for me. With it a tried to forget my pitiful, grievous and sad state. I was able to forget my native land, my friends and relations, but alas, there was one person that I could not forget, and that was Abdurrahman, who was both my nephew and my spiritual son, and most self-sacrificing student, and my bravest friend. He had parted me six or seven years previously…… Then out of the blue someone gave me a letter. I opened it, and saw that it was from Abdur Rahman, written in a way showing his true self….It made me weep, and it still makes me weep. ……..he also wanted to help me with his capable pen in spreading the mysteries of the Qur’an, my true duty in this world. He even wrote in his letter: ‘send me twenty or thirty treatises and I will write twenty or thirty copies of each and get others to write them…(Lem’alar, 232-5)

But Abdur Rahman! Do you know that your uncle was prevented from attending your funeral?! How pitiful an experience it was?

Abdur Rahman! life was not easy for your uncle, because he chose a path not full of roses and wool, but full of thorns and sharp spikes. Your uncle emerged as a great Mujaddid (Redeemer) and a heroic defender of faith at a time when Islam faced one of its greatest challenges in history since the time of our beloved Prophet Muhammad (Peace be upon him). Risale Nur had shattered all the schemes of the enemies of Allah. Your uncle was tormented, exiled, humiliated, threatened, intimidated and left to suffer all sorts of unbearable pains; equally he was offered all kinds of perks, worldly comforts, earth and sky, and positions.

All in return for a simple request, that he abandons his mission!!! He was asked by the anti-Islamic schemers to leave them peacefully, so they can keep propagating their evil ideas and keep misguiding people….

Oh God! The earth would have quaked; the army of Satan would have erupted into rapture, had your uncle abandoned his mission!!

Indeed your loss was unbearable for him, but his pain did not stop at that. He faced worse situations…… however he continued in his mission fearlessly, until his last breath left his body.

Allah almighty protected His Deen (Religion) through the selfless and sincere struggle of your uncle, Imam Bediuzzaman.

The seedling, Risale Nur, that you helped and watered to grow has now become a grand tree, whose root is firmly fixed, and whose branches reach the sky………..No Satan can approach it now…

Abdurrahman, I begged my respected friends to show me any traces of you other than the photo I mentioned earlier; I asked them to show me your graveyard, so I can visit and say Salam to you!

I pray Allah almighty that he gives me an opportunity to meet you in the Hereafter, a world no doubt can be cast on its existence.

Asim Alavi

www.NurNet.org

Eğlencelerimiz, Pikniklerimiz, Değerlerimiz!

Her eğlence bizi kaldı‎rmıyor. Biz de her eğlenceyi kaldı‎ram‎ıyoruz. Çünkü bu gün eğlencelerin bir çoğu bid’at olmu‏ş, masumiyetini kaybetmiştir.

Bu gün dünya, maalesef ya gayr-i meşru eğlence peşinde, ya da hile, kavga, savaş ve katliam peşinde. Biz böyle bir dünyanın peşinde ve içinde olmak istemiyoruz.

Umarım gayr-i meşru eğlence ve katliam peşinde olan bu çılgın dünya, kendi elleriyle kendi kıyametinin kopmasına sebep olmaz. Umarım bu çılgın dünyanın, çılgın ve müstehcen eğlencelerine benim gibi boykot edenler çoğalır. Umarım benim gibi boykotçulara sahip çıkan vefalı insanlar, kurumlar ve dernekler artar.

Bu yolda ben ve benim gibi düşünenler az olsak da, tek kalsak da haklıyız. Çünkü şu kâinatın ve Kur’an’ın sahibi olan Allah, açık açık buyuruyor ki:

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun oynamak için (veya oyuncular olarak) yaratmadık!” (1)

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri, (göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ı) hak ile (ansın ve anlatsın diye) yarattık!” (2)

Siz zannediyor musunuz ki biz sizi boş yere yarattık, başıboş bırakacağız? Ve siz zannediyor musunuz ki siz bize döndürülmeyecek (ve hesap vermeyecek)siniz?” (3) “Hayır hayır, ben insanları ve cinleri beni tanısın ve bana kulluk etsinler, ibadet etsinler diye yarattım.” (4)

Ağzımızdan çıkan her söz, yaptığımız her iş, sergilediğimiz her hareket düzenlediğimiz her eğlence, harcadığımız her kuruş kayıtlar altına alınmaktadır. (5) Bunlar kabrin öbür tarafında ya kurtuluşumuza vesile olacak, bizi cennete kavuşturacak, ya da ceza almamıza vesile olacak, -bir şefaat yetişmezse- alıp bizi cehenneme götürecektir.

KUR’AN, BİZE ŞİMDİDEN HABER VERİYOR

Cehennemdekilere sorulacak:

-Sizi cehenneme sürükleyen ne oldu? Cevap çok enteresan. Dediler ki:

-“Biz namaz kılanlardan olmadık, açları yedirip doyurmadık, (zekât ve sadaka vermedik), hesaba çekileceğimiz bir günü hesaba katmadık, ahireti inkâr ettik ve batıl eğlencelere dalanlarla beraber daldık gittik. Şimdi de cehennemle baş başa kaldık.” (6)

Bu ayetler ve uyarılar bizim ödümüzü koparmalı, düğünlere, pikniklere, partilere giderken çılgınlaşmamalı ve çıldırmamalıyız. Gecelerimizde gecelerin sahibine isyan etmemeliyiz. Bahar ve yaz aylarında o baharı ve yazı bize lutfeden Latif’i gücendirmemeliyiz. Pikniklerimiz, o sevinçli günleri bize lutfeden Allah’a isyana dönüşmemeli, tam tersi zikrimizi, şükrümüzü, artırmalı. Allah’ı anlatan, Peygamberi sevdiren, birlik-beraberliğe davet eden, anarşi ve terörü sindiren-söndüren sohbet ve nasihatlarla süslenmeli.

Biz bid’at eًğlencelere, gayr-i meşru eğlencelere pirim veremeyiz, vermemeliyiz. Biz de bunlara pirim verirsek kıyamet kopar. Yanlış yaşayanlar kadar doğru yaşayanlar da olmalı. Soyunanlar kadar, örtünenler de olmalı. İmansızlığı ve ahlaksızlığı hayat biçimi haline getirenler kadar, ahlaklı ve imanlı yaşamayı hayat biçimi haline getirenler de olmalı. Din ve maneviyat düşmanları kadar, dindarlar ve dini yaşayanlar da olmalı. Olmalı ki dünya ayakta durabilsin. Dünyanın sahibi dünyanın yaşamasına izin versin. Aksi halde dünyanın yaşamasının bir anlamı kalmaz. İşte o zaman kıyamet kopar.

Allah, neden kendisini tanımayanlardan razı olsun ve onlara böyle muhteşem bir konak hazırlasın ki? Hangi fabrikatör, kendisini tanımayan, takmayan işçilere fabrika açar? Veya açtığı fabrikayı ayakta tutar? Veya hangi fabrikatör, kendisine isyan edenlere maaş verir ve cezasız bırakır?

Bu mübarek Anadolu toprakları, veliler otağı‎, ş‏ehitler yata‎ğıdı‎r. Hâla bu vatan için ‏şehit vermeye devam ediyoruz.

Şüheda gövdesi bir baksana dağlar, taşlar,

O rükû olmazsa dünyada eğilmez başlar” diyor Âkif bu topraklar için.

Kurtuluş gecelerimiz, yılbaşı gecelerimiz, eğlencelerimiz, düğünlerimiz, pikniklerimiz bizi, değerlerimizi, evliya ve ş‏ehitlerimizi incitmemeli, Allah’ı‎, peygamberi, melekleri, velileri ve ehl-i nâmusu gücendirmemelidir.

Burası‎ imtihan dünyası‎dı‎r. İmtihanda kimseye dokunulmaz. Allah sabreder, mühlet verir ama unutmaz. Hiç kimsenin yaptığını, hiç bir zalimin zulmünü, hiçbir fasığın fıskını, hiçbir münafığın nifakını, hiçbir kâfirin küfrünü yanına koymaz. Şimdi bu çılgınların, asilerin, anarşist ve teröristlerin yaptıkları yanlarına kalacak mı sanıyorsunuz? Asla.

Biz, onların hesabını gözlerin kamaşacağı bir güne bırakıyoruz” (7) diyen Allah,“Ben onlara -adam olsunlar, akıllarını başlarına alsınlar diye- mühlet veriyorum. Benim tuzağım çok kuvvetlidir” (8) sözüyle de ihtarını çekmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman, meyve aًğaçları‎nı saran‎ karı‎ncaların durumunu Zenbilli Ali Efendi’ye sorar:

– Aًğaçlar‎ı sarsa eًğer karı‎nca,

Zarar var m‎ı karı‎ncayı‎ kı‎rı‎nca.

Zenbilli Ali Efendi’nin cevabı‎ âlime yakışı‎‏‎r tarzda olur:

– Yar‎ın Hakk’ı‎n divan‎ına var‎ınca

Süleyman’dan alı‎r hakkı‎n kar‎ınca

Eko sistemde her varlığın bir faydası ve hikmeti vardır. Zararlı‎ olmadıkları takdirde hiçbir şeye zarar vermemeli ve incitilmemelidir.

Üstad-ı Muhterem ne güzel uyarıyor:

Ey insan! Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun? Sen kabiliyet açısından bütün canlıların üstünde olduğunu ve dünya hayatının levâzımatını tedârikte, bir serçe kuşu kadar bile güçlü olmadığını biliyorsun. Öyleyse neden anlamıyorsun ki, asıl vazifen hakikî bir insan gibi, hakikî ve ebedî bir hayat için (ahiret için) çalışmaktır. En lüzumlu vazifeleri bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz şeylerle vakit geçiriyorsun.

Geceleriniz, gündüzleriniz, baharınız, yazınız, piknikleriniz, düğünleriniz, eğlenceleriniz hayırlı ve bereketli olsun; olsun ama içinde isyanı, haramı ve günahı barındırmasın. Sizi Allah’tan, Peygamberden, güzel ahlaktan ve namazdan uzaklaştırmasın.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Enbiya, 21 / 16

2-Hicr, 15 / 85

3-Mü’minûn, 23 / 15

4-Zariyat, 51 / 56

5-Bkz.Kaf, 50 18

6-Müddessir, 74 / 42-47

7-İbrahim, 14 /42

8-A’raf, 7 / 183

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler.

Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir.

Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

“Bakara Sûresi 212. Ayet Meali”

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdular ki:

Allah bir kimse hakkında hayır dilerse, onu dinde bilgi sahibi kılar, dünyaya değer verdirmez ve kusurlarını kendisine gösterir.

Hadis-i Şerif Meali – Camiü’s-sağir – 377

.…….

Risale-i Nur’dan;

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

…….

Cevşen’den ;

Ey dilediğini yaratan,
Ey dilediğini yapan,
Ey dilediğine hidayet eden,
Ey dilediğini saptıran,
Ey dilediğini bağışlayan,
Ey dilediğine azap eden,
Ey dilediğinin tövbesini kabul eden,
Ey anne rahimlerindeki yavruları dilediği gibi şekillendiren,
Ey yaratıklarında dilediği şeyi ziyade kılan,
Ey rahmetini dilediğine tahsis eden,

Bütün kusurlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok! Affet bizi. Bizi Cehennemden kurtar.

…….

Esma-ül Hüsna’dan;

El-Muğnî: Bütün mevcudatın bütün ihtiyaçlarını tükenmez servet ve hazinelerinden karşılayan ve varlık sahibi her bir yaratığa servet ve zenginliği ihsan eden; kullarından dilediğini lütfü ile zengin kılan.

El-Mani’: Varlıkları hadlerini aşmaktan ve saltanatına ortaklıktan men eden; zararlı ve tehlikeli sebepleri izni dışında yaratıklarına zarar vermekten alıkoyan; dilediğinden dilediği şeyi esirgeyen.

www.NurNet.Org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version