Etiket arşivi: Afrika

II. Afrika Müslüman Dini Liderler Zirvesi Yapıldı

II. Afrika Müslüman Dini Liderler Zirvesinin İstanbul ayağı 21-22-23 Kasım 2011 tarihlerinde İstanbul Conrad Hotel’de yapıldı. Zirveye; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı ve 46 Ülkeden 125 Dini Lider iştirak etti.

Ruba vakfı olarak zirveye, bir sivil toplum kuruluşu iştiraki manasında Şemsettin Türkan abinin de içinde olduğu bir grupla iştirak ettik. Toplantı hizmet açısından son derece önemliydi zira yaklaşık 30 Afrika ülkesinin dini önderlerinin iştirak ettiği bir toplantıydı bu.

Günlerimiz ve gecelerimiz toplantıya gelenlerle irtibat halinde olarak, onlara Risale-i Nurları ve Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatarak geçti. Bir kısmı Risale-i Nurları bilirken bir kısmı da bilmiyordu. Haiti Müslüman Cemiyetini temsilen gelen dini lidere Fransızca meyve risalesini verdik. Bir müddet inceledi. Nasıl bulduğunu sorduğumuzda eserin dilinin son derece etkileyici olduğunu ve daha önce hiçbir eserde rastlamadığı bir üsluba haiz olduğunu belirtti.

Yine Somali Devletini temsilen gelen gruptan bir Somalili dini lidere arapça Hutbe-i Şamiyeyi verdik. İnceleyip size fikir bildireyim dedi. Ertesi gün rastladığımızda, eserden son derece etkilendiğini, elimizde başka eser varsa memnuniyetle alabileceğini belirtti. Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen toplantıya katılan bir İlçe müftüsü hocamız yanımıza gelerek; Cibuti Dini Liderinin kendisine, Bediüzzaman Said Nursiyi çok sevdiğini, onu daha iyi tanımak için kendisine materyal verip veremeyeceğini sorduğunu söyleyerek bizden bu hususta yardım talep etti. Biz de kendisine İngilizce Risale-i Nurları verdik. Teşekkür ederek yanımızdan ayrıldı.

Yukarda da anlattığımız gibi ülkelerinde, bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı seviyesinde makamları olan birçok insanla dialoglarımız oldu. Çoğu Risale-i Nurlara teveccüh ettiler. İlk defa bu eserleri okuyan insanların bu sözleri bizleri son derece memnun etti ve geleceğe yönelik umutlarımız ziyadeleşti.

Kitap dağıtımında yaşadığımız bir tevafuk da bizlerin gayretlerini ziyadeleştirdi. Şöyle ki; aldığımız kitapları zirvenin son günü, davetlilerin odalarına bırakmak için odaları dolaşmaya başlamıştık. Her odaya İngilizce, Fransızca ve Arapça risale-i nurları veriyorduk. Bir de ne görelim;  kitaplar son odadan ayrılırken bitmişti!

Geleceğe dönük hizmetlerimizde, katılmış olduğumuz bu toplantı bizlere bir bakış açısı kazandırdı kanaatindeyiz. Eğer bizler gerekli gayretleri gösterirsek, İnşallah gelecekte hizmet manasında çok daha sevindirici neticeler hasıl olacak ve Bediüzzaman’ın; ‘bir gün bu eserleri tüm Dünya okuyacak’ müjdesi tahakkuk edecektir.

Ruba Vakfı Yurtdışı Hizmet Ekibi (www.rubavakfi.org)

www.NurNet.org

Doğu Afrika’nın Siyah İncisi’nden Nurlu Haberler

Kenya; doğası, tarihi ve coğrafyası ile zengin bir ülke…. Hint Okyanusu’na kıyısı olan bu doğu Afrika ülkesi’nde Mayıs ayından beri iman ve Kur’an hizmeti için gayretler artarak devam ediyor…

Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, Afrika’nın gözde ülkesi Kenya’dan İyi Haberler’i Mevlüt Altun aktarıyor…

Dost TV – İyi Haberler:

Kenya Hizmet Notları ve Dersane Açılışı

Bismillahirrahmanirrahim

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve bereketuhu

Türkiyedeki yurtdışı meşveretlerinin tesiri ve teşviki ile illere taksim edilen ülkelerden Mersin iline Cenab-ı Hakkın ihsanı ile Kenya nasip olmuştur.

Kenya, Hint Okyanusu’na kıyısı olan bir doğu Afrika ülkesidir. Güneyinde Tanzanya, batısında Uganda, kuzeybatısında Sudan, kuzeyinde Etiyopya ve doğusunda Somali ile komşudur. Başkenti Nairobi’dir. Kenya

Afrika’nın en önemli ülkelerinden birisi olup nüfusu 45 milyon civarındadır. Eski bir İngiliz sömürgesi. 1963 yılında bağımsızlığını kazanıyor. Uhuru Bahçesi onların bağımsızlık meydanı. Bu ülke Doğu Afrika’nın lokomotifi. Ekvator çizgisinin üzerinden geçtiği ülke. Yarısı kuzey yarımkürede yarısı güney yarımkürede. Komşuları Uganda, Tanzanya, Sudan, Somali ve Etiyopya. Afrika’nın en büyük ikinci dağı 5,199 metre ile Kenya dağıdır.

Kenya’yı oluşturan 42 etnik grubun, farklı kabilelerin her birisinin ayrı kültür ve gelenekleri var. En ünlü kabilesi Kikiyu. Kenya ayni zamanda dünyanın en iyi atletizm sporcularını çıkaran bir ülke. Ayrıca Kenya safarisi ile çok meşhur bir ülke her zaman dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin ziyaret ettiği bir yerdir.

Ayrıca Kenya için vize gerekli değil. Her türlü hayvanın bulunduğu çok büyük National (Milli) Parkları var. Yerel dilleri Swahili Bantu ve Arapçanın karışımı bir dil. Bu dil Kenya’nın milli, İngilizce ise Resmi dili. Swahili, Doğu Afrika’da sadece bir dil olarak kalmamış aynı zamanda çok açık bir swahili kültürü oluşmuş bu coğrafyada.

Nairobi Afrika’nın en gelişmiş şehirlerinden birisi. Modern ve yüksek binalar şehri diğer Afrika şehirleri arasında çok önemli bir yere getirmiş. Başkent sadece Kenya’nın değil komşu ülkelerinde kalbi konumunda bir şehir. Nairobi Masai dilinde “serin suların yeri” anlamına geliyor.

Yıl boyunca, yaz kış, hava, ne sıcak ne soğuk. Dünyanın en güzel iklimlerinden birisine sahip. Diğer ülkelerde görmeye alışık olduğumuz çatılardaki bacalar ise soba yâda kalorifer olmadığı için bu şehirde hiç yok. Yazınsa klima kullanılmıyor. Öğle arası parkta çok sayıda şekerleme yapan insana rastlıyoruz. Bu Nairobi’nin sıradan manzaralarından. Aceleleri hiç yok çünkü hayat öyle de olsa böyle de olsa sürüp gidiyor.

Swahili dilinde “Haraka haraka hayna baraka, no hury in Africa” Yani Afrika’da her şey yavaş yavaş hallolur. Hiç acele etmeye gerek yok. Hala telaşa devam ederseniz size dönüp “Hakuna Matata” Yani Problem yok her şey yolunda diyorlar. Nairobi’nin tam ortasından Güney Afrika’dan başlayıp, Kahire’ye kadar giden Trans-African otobanı geçiyor. Afrika’nın en uzun yolu bu. Kenya’daki Adı Uhuru Otobanı, Yani özgürlük yolu.

Kenya, Afrika’nın en eski yerleşim bölgelerinden biridir. Kenya’ya ilk defa Arap tüccarlar gelerek, Malindi ve Mombasa şehirlerini kurmuşlardır. Sonraki yıllarda Portekiz boyunduruğundaki yerel emirlerin talebi üzerine Yemen Valiliği Emir Ali Bey’i 1584 yılında bölgeye göndermiş, Emir Ali Bey de beş kadırgadan oluşan filosuyla tekrar buraları alarak buralar Osmanlı devletine bağlandı. Emir Ali Bey kazanımları Portekizlilere karşı koruyabilmek için Mombasa’da limana hakim birde kale inşa ettirdi.

Tekrar Portekizliler buraları ele geçirerek burada ticaret merkezleri kurmuşlar, kaleler yaptırmışlardır. On sekizinci yüzyılda Araplar Kenya’ya tekrar hakim olmuşlar ve Portekizlileri bölgeden çıkarmışlardır.

1887’de bir İngiliz şirketi Kenyayı Araplardan kiralamış 1895’te de bölgeyi tam kontroluna almıştır. Bundan sonra maalesef Kenya tam bir İngiliz sömürgesi olmuştur İngilizler 1890’larda Kenya Uganda demir yolu inşasına başlamış, bu dönemde inşa için deneyimli işçi gereksinimi karşılamak amacıyla çok sayıda Hintli Kenya’ya yerleştirilmiştir. Ve bu Hintliler bugün Kenya da çok sayıda bulunup Kenya’nın ticaretine hakim durumdalar.

Ülkede çok sayıda dini inanış var.. Nüfusun yaklaşık yüzde altmışı Hristiyan, yüzde otuzu Müslüman, fakat bazı kaynaklar ve politika gereği Müslümanları yüzde on gibi düşük değerlerde gösteriyorlar, geri kalanı da Hinduizm, Budizm ve yerel dinlere mensup.

Özellikle her adım başı bir kilise görmek mümkün. Kenya’daki dinsel çoğulculuğu, Nairobi’de attığınız her adımda görmek mümkün; kiliseler, camiler ve Hindu tapınakları yan yana yükseliyor. Kenya’da Hindistan’a benzer çok-hukukluluk düzeni var; yani dinsel gruplar özel hukuk, aile hukuku alanında dinsel kurallarını uyguluyor.

Kenya hakkında çok geniş bilgi var şimdilik bu kadarı ile iktifa ediyoruz.

Mersinden birkaç ehli hizmet fedakar esnaf ağabeyler ve Ankaradan Şemsettin TÜRKAN abi ile beraber altı kişi 9 Mayısta Kenya nın başkenti Nairobi ye ulaştık. Bizi karşılayacak ve bizimle ilgilenecek ve onun ismi ile geldiğimiz zatın aynı günde Türkiye’ye döndüğünü öğrendik. Tahayyürde kaldık fakat neyseki Cenab-ı Hak uzun yıllar burada ticaret ile iştigal eden ve Risale-i Nurlar ile hizmet eden ve bir nur talebesi olan Hasan ağabeyimizi tevafuken karşımıza çıkardı.

Ne o bizi ve nede biz onu biliyorduk Allah razı olsun bize her noktadan mihmandarlık ve rehberlik ve yardım etti. Afrika’da resmi işlerin ve prosedürlerin ne kadar geç işlediği bilen kişilerce malumdur buna rağmen üç gün içinde dershanemizi bulduk eşyaları ile beraber yerleştik ve ilk derslerimizi yapmaya başladık elhamdülillahi haza min fadli rabbi.

Ve bu ise Hasan abi ile fedakar esnaf ağabeylerimizin sayleri ile olmuştur. Bu üç dört gün içerisinde Şemsettin abinin burada tanıdığı kişiler ile tanışarak Üstadımız ve Risale-i Nur hizmetinin esasları anlatıldı ve Risale-i Nurlar takdim edildi.

Mesela bunlardan bir tanesi Nairobinin en büyük ve merkez camiinde İslam Cemaatler Birliği başkanı ve Meclisi Ulema azası olan Abdullahi Abdi ile tanıştık. Risale-i Nurları ve Üstadımızı bilen bu zat Türkiye’den gelmemiz hasebi ile Türkiye’nin elan Alemi İslamın her noktadan lideri olduğunu vs. takdir ve sena etti.

Kenya’da faaliyet yapan İslam cemaatleri Türkiye’yi, Devleti Hilafeti Osmaniyenin devamı olarak biliyorlar ve buda Risale-i Nur’ların hüsnü tesirine vesile oluyor elhamdülillah.

Sonra Küresel Barış Vakfı merkezine ve buranın Orta Afrika ülkeleri temsilcisi ve azaları ile tanıştık. Üstadın fikirleri ve Risale-i Nurların ehemmiyeti anlatıldı ve eserler takdim edildi. Aynı Müslümanlar gibi tanıştığımız bu Hristiyanlar da Türkiye’yi sevdiklerini Hristiyanların ve Müslümanların barış ve ittifak etmek zorunda olduklarını ifade ettiler.

Daha sonra dershanemize gelip Risale-i Nur derslerini dinleyen ve okuyan bu zatlar “Kenya Orta Afrika da nasıl ehemmiyetli ise Asya ve Avrupa ortasında bulunan Türkiye de bizim için gayet ehemmiyetlidir. Bu yüzden biz Türkiye’de de bir şube açmak, Türkiye-Kenya arasında kültürel ve bilimsel ve dostluk ilişkilerimizi artırmak istiyoruz.”dediler.

Sohbet esnasında Risale-i Nurları izah eden Hasan abiye bu zat “Sen İlhami konuşuyorsun bu söylediklerini ben ilk defa duyuyorum ve hepsi de çok enterasan ve ehemmiyetli. Şu anda yurtdışında bulunan Genel başkanımızı sizinle tanıştırmam gerekiyor bu hakikatları mutlaka onada anlatmalısın” dedi.

Ve bunun gibi pek çok zatlar aynı itirafı yani Risalelerdeki hakikatlerin asrımızın problemlerinin çözümü için birer formül olduğunu Müslümanlar gibi Hristiyanlarında itiraf ve ikrar ettiklerini bilmüşahade gördük ve görüyoruz.

Ve bundan anlıyoruz ki BU RİSALELERE BÜTÜN DÜNYA İNSANLARININ İHTİYACI VAR.

Kenya Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Afrika’yı bu hale Avrupa getirdi..

Afrika kıtasının bu günkü sefil ve perişan hali Avrupa medeniyetinin eseridir. Yılarca sömürdükleri ülkelerin ne hale geldiği ortadadır. Artık Afrika, muhtaç olmaktan kurtarılmalıdır.

2010 BM İnsani Gelişmişlik Sıralamasında, “Az Gelişmişlik” başlığı altında yer alan 35 ülkenin 27’sinin Afrika ülkesi olması, kıtanın ne kadar vahim bir durumda olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

Milletimiz, muhtaçlara kendi imkânları doğrultusunda yardım etmeyi şiar edinmiş necip bir millettir. Afrika’ya yardımlar sürecektir. Ama yardımdan daha önemlisi, onları muhtaç olmaktan çıkaracak işler yapmaktır.

Açılıma devam edilmeli.
Afrika’nın ileride insanlık dramlarıyla değil, başarı hikâyeleriyle gündeme gelebilmesi için bu büyük kıtayı kriz dönemlerinin dışında da tanımalıyız. Afrika Açılımı’nın arkasını getirmeliyiz.

Açlığın ve salgın hastalıkların pençesinde kıvranan Afrikalılar yardım bekliyor. Ramazan ayının başlamasıyla birlikte, Afrika’ya yardım kampanyaları da hız kazandı. Kıtada dönemsel olarak ortaya çıkan bu felaket tablosu karşısında kalıcı tedbirler alınmadığı takdirde önümüzdeki yıllarda da benzer durumlarla karşılaşacağız.

Afrika’nın dünyanın en fakir, en geri kalmış ve en çok yardıma muhtaç bölgesi haline gelmesinin arkasında, bilhassa 19. yüzyılda kıtayı parsel parsel ele geçiren emperyalist ülkelerin politikaları yatmaktadır. Türkiye, Afrika’nın geri kalmışlığından zerre kadar sorumlu değildir. Ama Türk milleti vicdan sahibidir. Dünyadaki en sistematik yardım kampanyalarından biri Türkiye’de başlatılmış ve ilk yardım kafileleri, felaketi en derinden hisseden ülke olan Somali’ye ulaşmıştır.

Afrika’nın ileride insanlık dramlarıyla değil, başarı hikâyeleriyle gündeme gelebilmesi için bu büyük kıtayı kriz dönemlerinin dışında da tanımalıyız. Afrika Açılımı’nın arkasını getirmeliyiz.

Afrika’yı Avrupa yağmaladı.
Afrika, dünyadaki karaların yaklaşık yüzde 20’sini kaplayan ve Asya’dan sonra ikinci büyük kıtadır. Dünya nüfusunun yüzde 15’i Afrika’ya dağılmış 55 bağımsız devlette yaşamaktadır.

Sadece yüzyıl önce bu 55 devletin 53’ü bağımsız değildi. Liberya ve Habeşistan dışındaki tüm Afrika toprakları Avrupalı emperyalistlerin kontrolü altındaydı. 1884’teki Berlin Konferansı’nda “Afrika Sorunu”nu (!) masaya yatıran Avrupalılar, çözümü kıtayı tamamen işgal ve nüfuz bölgelerine bölmekte bulmuşlardı. Böylece 19. Yüzyılın son yıllarında, Afrika kıtası neredeyse tamamen Avrupalı güçlerin idaresine girdi. Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve Portekiz yer altı zenginliklerinden, beşeri sermayesine kadar Afrika’nın her şeyini yağmaladılar. Onları daha kolay idare edebilmek için, suni biçimde böldüler. Misyonerler yoluyla, Afrika halklarının dinlerini değiştirdiler. Akıllı çocukları Avrupa’daki okullarda okutup, kendi ülkelerinde Batı’nın çıkarlarına hizmet eden işbirlikçi burjuvaziyi meydana getirdiler.

Kenya milli kurtuluş mücadelesi kahramanı Jomo Kenyatta, Avrupalıların Afrika’yı nasıl ele geçirdiğini çarpıcı bir biçimde anlatıyor: “Avrupalılar geldiklerinde, bizim topraklarımız; onların elinde İncil vardı. İncil’i bize verdiler. Gözlerimizi kapatmamızı istediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onlarda ise topraklarımız vardı…

Afrika’yı sömürgeleştirirken, Avrupalılar kendi yaptıklarını çok kolay biçimde meşrulaştırmanın yolunu da bulmuşlardı: “Yabanileri, medenileştirmek Beyaz Adam’ın göreviydi.” İngiliz Şair Rudyard Kipling, orijinalini Emperyalizm tarihinin sembol isimlerinden Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının 25. Yıldönümü için kaleme aldığı Beyaz Adamın Yükü başlıklı şiirinde, “yarısı insan, yarısı şeytan olan vahşilerin Hristiyan Beyazlar tarafından kurtarılmalarından övgüyle bahsediyordu.” Kipling yıllar boyunca Avrupa merkezli ırkçılığın ve emperyalizm düşüncesinin edebi referanslarından biri olarak kaldı.

Afrika için seferberlik başlatılmalı.
20. yüzyılın ikinci yarısı Afrika’nın sömürgeden kurtuluşuna sahne oldu. Jomo Kenyatta (Kenya), Kwame Nkrumah (Gana), Leopold Senghor (Senegal), Patrice Lumumba (Kongo) gibi isimlerin öncülüğünde yürütülen kurtuluş mücadeleleri sonucunda yeni devletler kuruldu.

1905’te sadece iki bağımsız devletin bulunduğu Afrika’da 1960’ta 9, 1970’te 42, 1980’de 52 devlet vardı. Sömürgeden kurtuluş ve siyasi bağımsızlığın elde edilmesi Afrika halklarının yüzlerinin gülmesine yetmedi. Muazzam yer altı kaynaklarına rağmen, sömürgeci dönemden miras kalan uygulamalar ve bir türlü dinmeyen etnik ve dinsel çatışmalar sebebiyle ortaya çıkan istikrarsızlık, birçok Afrika ülkesinin dünyanın en az gelişmişleri listesinde hep üst sıralarda yer almasına yol açtı.

AIDS başta olmak üzere salgın hastalıklar, kıtlık ve açlık, cehalet, insan hakları ihlalleri, yolsuzluklar, iç çatışmalar ve kronik yoksulluk vb. kriterler dikkate alındığında 2010 BM İnsani Gelişmişlik Sıralamasında, “Az Gelişmişlik” başlığı altında yer alan 35 ülkenin 27’sinin Afrika ülkesi olması, kıtanın ne kadar vahim bir durumda olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Hal böyle olunca da, bugün milyonlarca insanın yaşadığı açlık felaketini önlemek için gönderdiğimiz yardımlar Afrikalıların çaresizliğini bir nebze olsun giderse de, kalıcı ve rasyonel tedbirlerin alınmaması durumunda kıtanın ileride daha büyük felaketlere ev sahibi olması kaçınılmazdır.

Yardımlar siyasileştirilerek engellenmemeli.
Dolayısıyla, Türkiye gibi, bölgede herhangi bir sömürgeci geçmişi bulunmayan, dolayısıyla halkların ön yargısından uzak ülkelerin uluslararası platformlardaki öncülüğünde, konjonktürel yardım kampanyalarının ötesine geçilmeli, çok yönlü bir Afrika seferberliğine girişilmelidir. Türkiye’nin diplomasi, ticaret, ulaştırma ve eğitim alanlarında başlattığı Afrika Açılımı’nın tüm Afrika ülkelerini ihtiva edecek şekilde genişletilmesi, Afrikalıları mutlu edecektir.

Son olarak, insani bir meselenin sorumsuzca siyasileştirilmemesi gerekir. “Türkiye’nin bu kadar sorunu varken, Afrika’ya neden yardım ediyoruz?” diye sormak; sormakla da kalmayıp yürüyen yardım kampanyalarını engellemeye çalışmak, “aydın garabeti“ veya “siyasi şaklabanlıkla” değil, sadece “vicdansızlıkla” izah edilebilir.

Milletimiz, Türkiye’de ve dünyada yardıma muhtaç olan herkese, kendi imkânları doğrultusunda yardım etmeyi şiar edinmiş necip bir millettir. Böyle olunca da, Afrika’ya yardımlar sürecektir.

Ama yardımdan daha önemlisi, Afrikalıları yardıma muhtaç olmaktan çıkaracak işler yapmaktır

Çağrı ERHAN / www.nurdergi.com