Etiket arşivi: hizmet

Dr. Sadullah Nutku’yla İlgili Hatıralar..

PEK MUHTEREM MERHUM  VE MAĞFUR DOKTOR SÂDULLAH NUKTU AĞABEYDEN BİRAZ BAHSEDEĞİM

Bu mübarek zatla aramızda bazı hatıraları bahsetmeden önce: Beynelmilel bir da’va olan NUR davasının temeli nasıl atıldı? Sorusunun cevabını araştırmaya gayret edeceğiz.

Bu hak da’vanın yürümesi için hiç tahmin edilmeyen kimseler bile, sürgün ve hapishaneyi göze alarak, yani ne pahasına olursa olsun “Fıtrat fıtri olmayan şeyi red eder” kaidesi gereğince günahlardan korunma gayretini taşıyanlara, Allahın avnu inasyeti yetişip onların mantık ve vicdanlarını bencillikten kurtarıp Hak dava olan Nurculuk davası âleme yayılmasında az da olsa yardımda bulunup, insanlığa iman hakikatlerini yayma davasına ciddi sahip çıkmayı Rabbim onları sevk etti.

Üstadın birinci talebesi olabilen Merhum Hulusi ağabeyden başlayarak, Risale-i Nurların yazılmasında hisse alan Merhum Şamlı Hafız Tevfik ağabey, Merhum Hüsref ağabey, onları takip eden, Merhum Zübeyir Gündüzalp ağabey, Merhum Yahşi Şaban ağabey, Merhum Ali İhsan Tola ağabey; Mustafa Sungur ağabey, Abdullah Yeğin ağabey, Ahmed Aytimur ağabey, Hüsnü Bayram ağabey, Badıllı ağabey, Mehmed Fırınci ağabeyler ve isimlerini sayamadığım daha birçok ağabeyler, tarif edilemeyecek fedakârlıkları yaparak, Nur hizmetleri dünyanın dört tarafına yayılmasına sebep oldular. Hatta sav köyünün iki hacı ve bir hocası hariç bütün köy Risalei Nurları teksir etmeye gayrette bulunmuşlardı.

Bugün Risale-i Nur camaatinin dışında hangi cemaatte Nur hizmetine kendini feda eder gençler gibi vakıf gençlerin eşlerini bulabilirsiniz. Bu mübareklerin sayısı binden fazladır. Yut içinde ve yurt dışında bir dershaneye kapanıp insanların bilhassa laik okullarda imansız bırakılan gençlerin imanlarını kurtarmak gayreti ile, o gençlerin imanlarını tehlikeden kurtarıp onların kalplerine imanı aşılamak için orada, yani dershanelerde sabrederek gençlerin kafalarından şüpheleri silmek için beklerler. Arkadaşları gayri meşru yollarda gece gün koşarken, bu mübarekler harama değil meşru hakları olan evlenmeyi bile ya tamamen terk, veya ne kadar geçe braksalarsa kâr bilerek hedeflerine ulaşmak için devam ederler (Allahıma bin şükür Nurullah isminde benim de bir oğlum 18 sene dershanelerde hizmet etti).

Öteki cemaatlerden çok kimse Ashabı Suffayı ve Peygamberimizin a.s.m.”İnsanların hayırlısı insanlara hayrı dokunandır” Hadisi şerifini unutarak, (nasıl olur evlenmemek) Peygamberimiz a.s.m. evlenmeyi emretmiştir gibi sözlerle tenkide yöneliyorlar. Okullardan gelen dinsizlikten korunmak için evlatlarını okula göndermeyerek, bazıları, imam hatipten çıkan imamlara bile imam hatap yani (odun hoca) diyerek, dinden olmamak için okul düşmanlıği ile hayatlarını devam ettiler. Bir derece haklı olarak, Dinsiz kalmak daha kötü. Çünkü Risale-i Nurlar tam yayılıncaya kadar 1970 şe akar açıkça namaz kılan ilk okul öğretmenini göremezdiniz. Elhamdülililah o putları Risale-i Nurlarla ve Nura talebe olan talebelerin Gayreti ile bugün Çok Profesör Doktorlar takva sahibi olup tadili erkânla namazlarını çekinmeden kılıyorlar. İtiraz eden entel tabayada Nurdan aldıkları kuvvetle mukni cevap verebiliyorlar.

Bu fakir her nekadar evladı fatihandan biriyim ama Türkiye’mizde din aleyhine yapılan inkilaplardan ötürü oranın lideri Yugoslavya lideri Tito ile Adnan Menderesin anlaşmalarıyla Türkler Türkiyeye gelebilir. Bu anlaşmadan sonra Türkiyeye 1952-60 arasında Türkler. Arnavut, Boşnak ve Pomaklarda Türk olmak için nüfus dairesinde memura rüşvet verip o tarihlerde 2,5 000.000 nüfüs Türkiye’ye göç etti .

Bu fakir her nekadar evladı fatihandan biriyim ama Türkiye’mizde din aleyhine yapılan inkilaplardan ötürü 1959 de bize Risale-i Nur eserleri geldikten sonra karar değişti ve 2 defa bu eserleri ve Nur cemaatını görmeye geldikten sonra ancak 1970 te bugünkü parayla 15.000 lirayla benden başka çalışanım olmadıği halde 8 nüfusu bir minibuse atıp geldim.

O zaman Nurcuların gazatesi olan Yeni Asyanın neşriyat binasına gittim ve Dr. Sadullah ağabeyin muayenehanesi gazete binasında olduğu için oraya giderdim Dr. Merhum Sâdullah ağabeyle orada görüşürdüm.

Çok takva sahibi Sadik Nur talebesi Merhum ve magfur Dr. Sâdullah Nuktu Ağebeyden Birkaç hatırayı nakletmeğe başlıyorum:

1- Geldiğim zaman şimdi bulunduğum K. Çekmecede suyu, elektriği, yolu olmayan çayır gibi bir yerde bir evcez yapabildim, evin altı döşemesiz olduğu için 2 yaşında olan Fahrettin oğlum üşüyüp öksürmeye başladı. Dispansere götürdüm bir hanım doktora muayene ettirdim ilaç yazdı ilaçları içti öksürük aynı devam ediyor, tekrar götürdüm gene ilaç yazdı, çocuk ilaçları içtiği halde üksürük kesilmedi. Broşit olacak korkusu ile çocuğu kucağıma aldım trenle Dr. Sâdullah ağabeye gittim. Aldı baktı Buradaki doktorun yazdığı ayni ilaçları yazdı . Fakat reçetenin başında Arap harfleri ile “BİSMİLLAHİŞŞAFİ yazdı ve bana Şifa Allahtandır dedi” sordum borcum nekadar dedi 10 lira, sonra aklına geldi bana sen muhacirsin senden para alınmaz dedi ve para almadan beni uğurladı. Çocuğu eve getirdim çocuk ilacı 2 defa içti hastalıktan öksürükten eser kalmadı.

2- Bir gün gittim muayenesine, bana “kaç evladın var?” dedi. “4” dedim, büyüğü ne yapıyor ikincisi ne yapıyor teker teker sordu? Benim bir kızım var, Laik devletlerin okullarında manen bir şey vermedikleri için onu hiç bir gün okula göndermedim, onu ben okutarak 6 yaşındayken ona hatim ettirmiştim ve çok düzgün mahreç ve tecvit üzere hatasız Kur’an okuyordu. Korkutup bazen dövmek icap ettiği için babalar evlatlarını Hafız yapamazlar bu sebepten hafızlığa çalışırken ben onun derslerini dinleyemedim, evimden 1,5 k.m. uzak çok sevdiğim İbrahim Çetin isimli, Nur talebesi bir cami imamı hocaya 4 sene götür getir elhamdülil-lah Hafize oldu. Şimdi de Üniversite talebelerine Nur dersi verir.

Dr. Sâdullah ağabey evlatların ne yapıyor sorusuna? Kızım hafızlığa çelışiyor dedim. O bana,” Kardeşim! Risale-i Nur okumazsa emeğin boşa gider dedi, çünkü 1000 seneden beri birikmiş bugün önümüze çıkmış bir dalalet var ondan kurtulmak için yalınız Risale-i Nur eserlerinden istifade etmekle olur, çok hafızlar şarkıcı olmuş Sadettin Gökkaynak ta hafız ama şarkıcı olmuş ” dedi.

3- Gene bir gün muayene hanesine gittim çok fazla hastaları olmadığı için, Dava adamı olan Dr. Sâdullah Nuktu ağabey çok ciddi meselelerden bahsetti, bana ders verirdi biz konuşurken Ezan-ı Muhammedi okumaya başladı, bana camiye gidelim mi dedi. Gidelim Ağabey dedim. Nuru Osmaniye camisine gittik. Caminin kapısına geldik, bana sen gir ben şimdi gelirim dedi ben camiye girdim oturdum. Önümden sarıklı cübbeli biri geçti baktım ki Dr. Sâdullah ağabey. Ve yürüyor yavaş yavaş insanları rahatsız etmemeye dikkat ederken saflardan geçerek en ileride bir yer buldu oturdu. Sonradan öğrendim ki Dr. Sâdullah ağabey, alameti küfür olan şapkalının arkasında namaz kılmıyormuş.

4- Merhum Dr. Sâdullah ağabeyin evi Beşiktaş ta zemin katta imiş. Gazete binasından taşındıktan sonra, evinin bir odasını muayenehane yapmış, hastaları orada muayene ediyordu, bir gün bölük çağında kız kardeşim biraz rahatsız oldu, muayene ettirmek için Dr. Sadullah ağabeyden başkasına mı giderim dedim. Adresi öğrendim Beşiktaş’a gittim ve muayene etti. Kadınları muayene ederken elbisesini soymadan elbisesi üstüne kalp atışlarını dinledi ve kadınların yüzüne bakıp görmemek için kafasını yan tarafa çevirdi öyle kardeşimi muayene etti. Ettikten sonra kardeşimin yüzüne bakmadan kardeşime nasihat’e başladı. Ve dedi Kardeşim sen hasta değilsin asıl hasta sokakta tesettüre riayet etmeyip Allahın kanunlarına karşı gelenlerdir. Seni tebrik etmek lazım sen onlara uymamışsın, Allah’ın kanununa uyarak tesettüre bürünmüşsün Maşaallah dedi.

5- Merhum Dr. Sâdullah Nuktu ağabey hayatının son yıllarında Polislere Risale-i Nur dersi yaparken yakalanıp yanlış hatırlamıyorsam 3 ay hapis yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra, Balıkesirli Dr. Mehmet Kardeş ile beraber Fatih semtinde bir muayenehane açmışlardı. O sıralarda epey hocalık yapan teyzemin beyi boğazından hasta olup sesi kesilmişti. Doktorların kararı onun o hastalıktan kurtulması için ses tellerini kesip nafes almasını boğazından değil boğazı altına bir hortum koyup, ancak öyle yaşabileceğini karar verirler. Ben ona çok acıdım ve dedim, gel bizim doktormuz Dr. Sâdullah ağabeye seni götüreyim. Götürdüm muayene etti ve enişteme bunu yiyeceksin bunu içeceksin , sigara dumanı olan yere girmeyeceksin dedi. Halbuki o çok sigara içerdi. Doktor ağabeye muayene ettiği hastası hoca olduğunu anlatınca, sevindi bir yarım saat kadar kendisine güzel bir nasihat etti. Daha önce dediğim gibi reçetenin başına Bismil-lahişşafi ile başlayarak ilaç yazdı. Ondan sonra benim eniştem Ağabeyin tavsiyelerine uyarak iyileşti boğazının ses tellerini kesmekten kurtuldu Elhamdülillah.

6- Bunuda Bir hoca efendiden işittiğimi nakledeyim 1960 li yıllarda Suudi Arabistan, Türkiye den gönüllü Doktor istemiş Dr. Sâdullah ağbey hemen yazılıp gitmiş. Oradayken tabii hac zamanı geliyor. Dr. ağabeyimiz hac ederken, tabii o zaman Beytullah ta Medine-i Münevverede deki cami de şimdi ki gibi gelişmiş vaziyette değil, Yani beton ve çini döşenmiş şeklinde değil. Beytullahın ve Medine-i Münevveredeki camiin dışında, her taraf kum. Dr Sâdullah ağabey kumlarda namaz kılarken buradan giden Türk hacıları Dr Sâdullah ağabeyi kumlarda namaz kıldığını görünce, ağabey namazda iken önüne bir seccade atıyorlar. Dr. Ağabey selam verdikten sonra. “Kardeşim ben seccadede namaz kılmaya gelmedim, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin kıldıği kumlarda namaz kelmaya geldim” demiş. Ve hatırladığıma göre Fatih semtinde muayene hanesinden çıkıp ana yolun karşısına geçerken araba çarpmıştı ve ruhunu Rahmana Teslim etmişti. Cenaze namazında bulunmuştum Elhamdülillah ve Eyüp Sultan kabristanına defnettik.

İşte Öyle bir babanın bıraktığı oğlu olan, Prof Dr. Mustafa Nuktu Ağabeyimiz Nur talebelerinin kendisi ile iftihar edecekleri şahsiyettir. Allah onun neslini de babalarının ve dedelerinin izinde gitmelerini nasip ve müyesser kılsın. Bu yazıyı okuyanlardan Merhum ve mağfur Dr. Sâdullah ağabeyimize bir Fatiha okumalarını rica ederim.

Nurun kemter talebesi: Abdülkadir Haktanır

Moskova’da yüzbinlerce kişi sokakta namaz kıldı!

Henüz inşaatı devam eden Merkez Camii’nin yanı başına kurulan prefabrik camiye sığmayan Müslümanlar sabah erken saatlerde evlerinden getirdikleri seccadelerle cadde üzerinde saf tuttu. Tedbirsiz gelen vatandaşlar ise 10 rubleye satılan duvar kağıdından seccadeler üzerinde namazlarını eda etti.

RUSYA TELEVİZYONLARI CANLI VERDİ

Kazak, Kırgız, Azeri, Tacik, Türkmen, Tatar, Dağıstanlı, İnguş ya da Çeçen onlarca farklı etnik topluluktan Müslümanlar Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in İslam dünyasında akan kanın durması için yaptığı duaya amin dedi. Rusya televizyonlarından canlı olarak verilen bayram namazını kıldıran Müftü, barış, birlik ve dirlik temennisinde bulundu. Basın mensuplarının yoğun ilgisi ile kılınan namaz için mekanın belediye tarafından organize edilmesi herhangi bir sıkıntı yaşanmasına engel oldu. Ses düzeneği, lavabo ve diğer ihtiyaçlar için hazırlıklar yapılırken, polis de güvenlik önlemlerini artırdı.

MÜFTÜ GAYNUDDİN TÜRKİYE MÜSLÜMANLARININ BAYRAMINI KUTLADI

Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Gaynuddin Cihan Haber Ajansı’na yaptığı özel açıklamada Türkiye Müslümanlarının Ramazan Bayramını kutladı. Tüm Dünya Müslümanları gibi Rusya Müslümanlarının da bir ay Ramazan orucunu tuttuğuna değinen Gaynuddin, “Bu mübarek ayda teravi namazları kılındı, sadakalar toplandı, hayırsever işler yapıldı. Cenab-ı Hak hepimizin dualarını kabul etsin! Biz Rusya Müslümanları İslam alemi için dua ettik. Suriye, Irak, Filistin ve başka İslam ülkelerinde Müslümanların kanı döküldü, şehit oldular. İslam dünyasında birlik yok. Allah biz Rusya Müslümanları için de birlik kurmamıza yardımcı olsun. Biz bunun için dualar ettik.

Rusya’da Ramazan ayında iftar çadırları açtık, hayırsever faaliyetler yaptık ve ihtiyacı olan Müslümanlara yardım ettik. Biz başka dini temsilcilerine de İslam dinini tanıttık, hoşgörü ve sevgi dini olduğunu anlattık. Allah oruçlarımızı kabul etsin. Rusya ve Türkiye Müslümanları arasında işbirliğimiz iyi ve daha da iyi olmaya devam edecek. Türkiye Diyaneti ve Rusya Müftüler Konseyi arasında işbirliği protokolümüz var ve işbirliğimiz bağlamında Türkiye bize her türlü desteği vermekte” dedi.

GAYNUDDİN, MOSKOVA’DA 10 CAMİ TALEP ETTİ

Rus basının Ramazan Bayramı ile ilgili sorularını yanıtlayan Müftü, Moskova’da 2 milyon Müslüman yaşadığını ve 4 caminin yetersiz olduğunu söyledi. Pekin de bile 70 cami olduğunu hatırlatan Gaynuddin, “10 bin kişilik Merkez Cami yapılıyor. Ama yeterli değil. En az 10 cami daha yapılmalı. Belediye bize yer gösterdikçe yapabiliriz. Rusya Ortodoks Kilisesi gibi 200 ibadethane birden istemiyoruz. Zamanla kurulmasını planlıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Gaynuddin konuşmasında, “Ne yazık ki, ülkemizde Ramazan bayramı öncesinde Kazan kentinde trajik olay yaşandı. Din adam öldürüldü, Tataristan Müslüman dini idaresi Başkanı yaralandı. Ve bugün bu bayram gününde Müslümanlar gayretle çok uluslu ve çok dinli devletimizde barış ve istikrarın olması için yüce Allah’a dua etti. Biz her şeyi anlıyoruz ki, ülkemizin geleceği, dinlerimiz arasındaki barış, rıza ve huzura, halklarımız arasındaki barış ve mutabakata bağlı. İslam dini barış dini ve dolayısıyla bizim dinimiz Müslümanların tüm dünyaya barışı yaymasını talep etmekte.

Fakat ne yazık ki, mübarek Ramazan ayı boyunca biz birçok bölgede kanların aktığının şahit olduk. Biz Suriye, Irak ve Bahreyn’de dehşet verici manzaralar gördük. Zira mübarek Ramazan’da Müslümanlar oruç tutarken sineği bile öldürmeye el uzatmadı, oysa insanlar bu zaman dilimi içinde bir birlerini katlettiler. Biz Rusya Müslümanları tüm dünyanın huzur, refah ve barış olması için yüce Allah’a dualar ettik” dedi.

RUSYA MÜSLÜMANLARI BAYRAM SOFRASINDA BULUŞACAK

Cihan mikrofonlarına bayram coşkusunu değerlendiren Tacikistanlı Abdullah: “Bugün çok mutluyum ki bayram namazına katıldım. Kardeşlerimle geldim. Buradaki tüm Müslüman kardeşlerimle mutluyuz. Görüyorsunuz hava da güzel, oysa dün yağmurlu idi. Şimdi komşu Vladimir bölgesine babam ve annemin yanına giderek bayramlarını kutlayacağım” dedi.

Tacik Aziz Şarifullayeb, Bayram namazına katıldığı ve şenlik havasında kutlamalar yaptığı için kendini mutlu hissettiğini ifade ederken, Ümet Sanzorova da; “Duamızı ediyoruz. Hepimiz dostlarla buradayız. Daha sonra bayram sofrası açacağız, geleneksel pilav yapacağız. Çok mutluyuz.” şeklinde konuştu.

PUTİN: RUSYA MÜSLÜMANLARI ÜLKEMİZİN MANEVİ MİRASINA KATKI SAĞLIYOR

Ramazan Bayramı vesilesi ile bir mesaj yayınlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Müslümanlarının yaptıkları çalışmaların ülkenin ulusal-kültürel geleneklerinin ve zengin mirasının gelişmesine ve korunmasına katkı sağladığını söyledi.

Bayramların yüzyıllar boyu insanların ahlaki açıdan yetkinleşmesine, merhamet ve dine olan saygınlığının artmasına vesile olduğuna değinen Putin, “Rusya Müslüman topluluklarının dini hayatı organik olarak onun toplumsal konumuyla uyuşmakta. Müslüman dini kurum temsilcileri sivil toplumun gelecekteki kalkınmasıyla ilgili tartışmalarda faal görev alıyor, önemli hayırsever projeler gerçekleştiriyor. Cami ve eğitim kurumlarının inşaatlarına devam ediliyor, İslam eğitimi, Hacla ilgili organize ve hazırlık sistemleri geliştiriliyor. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve yurt dışı ülke Müslümanları ile işbirliği geliştiriliyor, dinler arası yapıcı diyalog da sürekli destekleniyor.

Bu parlak bayram günü Rusya Müslümanlarına huzur, sağlık getirmesini temenni ediyorum ve güzel çalışmalarında başarılar diliyorum!” ifadelerini kullandı.

MEDVEDEV: RUSYA MÜSLÜMANLARI YENİDEN DOĞUYOR

Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev de müslümanların Ramazan Bayramını yayınladığı mesaj ile kutladı. Medvedev mesajında şu ifadelere yer verdi: “Mübarek Ramazan ayının sona ermesi ve Ramazan Bayramı vesilesiyle sizleri kalpten kutluyorum. Bu, tüm dünya Müslümanlarının en önemli bayramlarından biri. Bu bayramdan önce manevi açıdan yetkinleşme ve ihtiyacı olanlara ilgi dönemi olmuştu. Bugün Rusya Müslüman topluluğu asıl doğuşunu yaşıyor.

Yeni camiler yükseliyor, üniversite ve medreseler kuruluyor. Önemli olan şudur: bizim çok uluslu ve çok dinli devletimizde geleneksel İslam’ın temsilcileri ülkenin toplumsal hayatında faal görev alıyor. Ve kendi faydalı hayırsever ve eğitim faaliyetleriyle Rusya’da barış ve mutabakatın muhafaza edilmesine katkı sağlıyor. Size ve tüm Müslümanlara sağlık, huzur ve tüm en iyi dileklerimi arzuluyorum.”

Cihan

Batı Afrika-Sierra Leone Hizmet Mektubu

Bismihi Sübhanehu

Aziz sıddık ağabeylerimiz ve kardeşlerimiz,

Merzifon Cemaati olarak ilgilendiğimiz Sierra Leone % 65 i Müslüman % 35 i Hıristiyan olan fakir-ül hal bir İslam ülkesidir. Sierra Leone Batı Afrika ‘da olup, Dünya elmasının %70 i bu ülkede bulunmaktadır.

Bu ülkeye ilk şubat ayında gitmiş ve medresemizi açıp gelmiştik. İlk gidişimizden bu yana irtibatımız 6 ay düzenli bir şekilde devam etti. Ramazan münasebetiyle 6 Agustos ‘ta  10 günlügüne 300 kg yükümüzle Arapça, Türkçe, İngilizce külliyat, yüzlerce küçük kitaplarla  3 kişi Sierra Leone ye gittik.

Medresemize geldiğimizde nur talebesi gençler balkonda ve kapıda bizleri karşılayıp hemen valizlerimizi alıp dersaneye taşıdılar. Dersanenin dış balkonuna Türk bayrağı ve Sierra Leone bayraklı medreset-ül Zehra yazılı güzel bir levha asmışlar. Dersanenin tefrişatı yapılıp Türkiye’den götürdüğümüz tüller çivilere takıldı. Halı serildi ve 2 metrelik 4 raflı kitaplık kitaplarla doldu. Sierra leoneli nur talebelerinin gözlerinin içi gülüyordu. Sanki birden her taraf nurla doluverdi ve sanki Risale-i nurlar elmas,cevher,nur manalarını kendi lisanı halleriyle anlatıyorlardı.

Dersaneye  40 civarında talebe devam ediyor ve sayıları çoğaldığı için bir kısım talebeler camide ders yapıyorlar. Sayıları 15 civarında Kız talebeleri de ayrıca kendi aralarında ders yapıyorlar. Akşam dersaneye devam eden 40 kadar talebeye iftar verildi.

Dersaneye devam eden kardeşler Aralarında istişare  yaparak iş bölümü yapmışlar Muhammed kardeş 8- 10 yaşındaki 15 çocuğa risale-i nur dersleri yapıyor ve her birisinin bir vazifesi var. 1 ay önce diğer Muhammet kardeş eski ismi Josef iken Müslüman olmuş ve nur derslerine devam etmektedir.

Dersaneye devam eden gençlerde aileleri çok büyük değişiklikler gördüklerini söylediler. Farzlarına daha çok dikkat ettiklerini ve imanlarının inkişaf edip manevi haller ile hallendiklerini ifade ettiler. Derslere devam eden alim bir zat, imanının yenilendiğini ve sanki yeniden iman kazanmış gibi bir hal kendisinde olduğunu belirtti.

Dersanede Şeyh İsa, alimler arasında Arapça külliyattan dersler başlatacak. Ve nurlar  inşallah alimler arasında hızlı bir şekilde yayılacak.

Mile 91 şehrine gittiğimizde aynı renk elbise giymiş çocuklar ve öğretmenleri tarafından   polis eşliğinde karşılama yapıldı. Şehrin dışına gelmişler ve 100 metrelerce kuyruk olmuşlar. Burada 300 kişiye iftar verildi ve 300 kişiye ramazan paketi dağıtıldı. Burası 20 bin nüfuslu bir yer. Her sene kurban kesebilecek 10 kişiyi geçmiyormuş. Türkiye’den gönderilen 2 inek ve  10 koyun kesildikten sonra 300 kişiye dağıtıldı.

Voice of İslam radyosunda yayın yaptık. Hasan abi kuran okudu. geliş gayemizden ve risalelerden, üstattan bahsedildi. Canlı telefon bağlantıları yapıldı. Gelişimize çok sevindiklerini söylediler ve aşırı aramadan dolayı telefonlar kilitlendi ve yoğun istekten dolayı program daha sonra tekrar yayınlanmış.

Daha sonra alimler konseyinde 100 alime iftar verildi. İftardan sonra geliş amacımız, risaleler ve üstattan ittihat-ı İslam manaları üzerinde duruldu. İhlas ve uhuvvet manaları risalede geçen 1111, 4444 misaller, temsiller verilerek anlatıldı. Bu misal ve temsillerden çok etkilendiklerini söylediler. İmamlar konseyinin başı Şeyh Ömer  konuşmasında Amerika ve Avrupa’da İslamiyet adına en güzel hizmeti Türkiye‘nin yaptığını söyledi, Türkiye‘nin alem-i İslamın bayraktarı, başı olduğunu ve Osmanlı‘nın devamıdır diye belirtti. Ve işte kardeşlerimiz bu ramazan da kalkmış gelmişler evlerinden uzak bizimle birlikteler deyip  merhaba merhaba merhaba hoş geldiniz diyerek coşkulu bir konuşma yaptı, konuşması telefon aracılığı ile Voice of İslam radyosundan canlı bütün ülkeye yayın yapıldı. Ondan sonra  Arapça ve İngilizce kitapları onlara dağıttık. Bizleri çok tebrik ettiler.

Sierra Leone‘de 2 radyo da düzenli risale dersleri okunmakta olup bu gidişimizde sesli Arapça külliyat, Cevşen. Tesbihat cd’leri götürdük. Hepsinden düzenli olarak radyolardan yayın yapılacak.

Merkez camiinde cumadan sonra üstat ve risaleler hakkında konuşma yapıldı. Cemaat çok sevinmiş ve geliş gayemizi öğrenen cemaat bizimle sıraya girip müsava ettiler. Medresemizin olduğu yerdeki Ömer Khatap camiinde 300 kişiye iftar verildi. 300 ramazan paketi dağıtıldı. İnşallah bu iftarlar ve ramazan paketleri duaya vesile olur.

Son olarak bu gidişimizin en güzel meyvesi dersanemizde teravih namazından sonra gençler ve aileleri ile uzun uzun risale-i nur mütaalaları oldu. Ve risaleler, hizmet tarzı, okumanın önemi ve Üstadla ilgili çok şeyler öğrendiler. Bizde Allah’a binler şükrettik. İnşallah kurban bayramından sonra geniş katılımlı risale-i nur ile ilgili ülke içi sempozyum yapacağız. Dua bekliyoruz bütün abi ve kardeşlere binler selam

Merzifon Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Balkanlardan Hizmet Haberleri

Bismihi Subhanehu

Esselamu aleyküm ve rahmetullah

Esselamu aleyküm. Aziz ve Muhterem Kardeşlerim! Bildiğiniz gibi şahsi manevinin duasının bereketi ile işte on yedi senedir senede bir iki defa sırf hizmet maksadı ile 1-2 defa Balkanlara gidiyorum. Yine bu sefer de duanızdan kuvvet alarak Balkanlarda yaşayan Arnavutların 4 devlette gitme kararı aldık. Daha gitmeden kargo ile 36 paket kitap gönderdim. Gidişim 26 Nisanda idi, önce Arnavutluğa gittim. Çünkü baş şehri olan Tiran da yeni bir dershane açıldıği için Arnavutlukta 12 gün kaldım. Kosova’da 8 gün, Makedonya 8 gün ve Sırbistan da 7 gün olmak üzere 5 hafta oralarda kaldım ve 31 Mayısta döndüm. Gidişimizden çok memnunum. Allahıma ne kadar şükür etsem azdır.

Oradaki insanlar Sosyo komunizmi yaşadıkları için, bilhassa entel tabakasının çoğunu sistem dinsiz yapmıştı. Ben orada 33 sene yaşadığım için onların dillerini de bildiğim için Nur cemaatinin şahsi manevisinin bereketi hürmetine dir herhalde Allah bu fakiri bu hizmette istihdam etti. Kardeşler Nurları dünyaya yaymaya çalışırken, bu fakir de Nurları o millete yapmaya çalışıyorum, bilhassa üniversitede okuyan kız ve erkeklerle toplantı yapıp, onlara 52 senedir Risale-i Nurlardan istifade ettiğim hakikatleri toplantılarda dile getirmeye çalışiyorum. İnsan nedir? Buraya nereden geldi? Nereye geldi? Onu buraya kim gönderdi? Burada onun görevi nedir ve en son nereye gidecektir? İnsan için ölüm yokluk mudur yoksa ebedi bir hayata geçiş kapısı mıdır? O ebedi hayat dahi iki çeşit olduğunu onlara bildirirken. Mü’min iki şey kazanır. Hem sonu olmayan bir cehennem azabından kurtulur ve mutluluğu hiçbir zaman bitmeyen en ufak rahatsızlığı bulunmayan bir cenneti kazandığını anlatıyorum. Kâfirin ise hem cennet gibi bir mutlu hayat elinden çıkar, hem de cehennemin en ufak azabı ayağının altında bir kor ateş koyulup acısından beynin lok lok yapıp kaynayacaktır, günahkâr mümin ise günahlarını temizleyinceye kadar ateşte yanacaktır kelimeleri ile gençlerin günahlardan çekinmeleri için Allahın azabı da olduğunu önlerine seriyorum.

Onlara bu hakikatleri anlattıktan sonra, çok üniversite talebesi kızlar namaza başlıyorlar Elhamdülillah ve kızlardan daha üniversiteden ayrılmadan tesettüre bürünüp Müslüman bir hanım kız gibi hayat yaşamaya başlayanlar oluyor. Hatta bir Katolik kızın eline kitaplarımdan bazısı geçip okuduktan sonra Müslüman olup namaza başlamış haberini aldım. Allahıma şükür. İşte duanızın bereketi ile bu vazifeleri yapmaya çalışıyorum. Bozmak kolay yapmak zor olduğu için sizde görüyorsunuz, Risale-i Nurların meydana geldiği yer olan ve toprağı şehit kanıyla yoğrulan cennet vatanımızda yaşayan gafillerin hallerine hem ağlayıp gözyaşı dökmeliyiz, hemde en yakın zamanda bu hakikatlerden onlar da hisse almaları için dua ve niyazdan gaflet etmemeye çalışalım!!!…

O beldelerde ki hizmetleri dile getirirken anlatayım Tiran da Adanalı Arnavutçayı bilen Hafız Necip kardeş kendini hizmete vakfetmiş orada kalıyor. Yeni dershane hem merkezi bir yerde hem de çok güzel 150 m kare, 3 oda 1 salon 2 banyo. Orası yeni açıldı ve merkez olduğu için ümitliyiz. Ben daha önce daha fazla Arnavutluğun eski başkenti İşkodra’da şehrinde fazla uğraştığım için Kardeşlerle oraya gittik oradakiler kendileri bir dershane ayarlamışlar Risale-i Nurlara muhabbeti olan 20-30 genç derse geldi ve kardeşlerde onlardan memnun oldu ve her cumartesi oraya gitmeye karar alındı.

Ondan sonra Kosova’nın başşehri Priştinaya geldik oranında 3 katlı müstakil dershanesi var. Orada Konyalı İlahiyat Fakültesini Bursada bitirmiş. Ahmet isminde bir vakıf var, maşallah çok ehli hizmet bir kardeş. Orada ciddi hizmete sahip kardeşlerde var. Oradan Prizren kasabasına gittik. Orada 2 katlı yeni bir dershane kiralandı. Prizrende doğmuş İzmirli Ferit abey orada vakıflık yapıyor. Prizren çok daha dindar ve oranın Arnavutlarıda Türkçeyi bildikleri için oranın hizmeti maşallah Priştineden daha iyi.

Ondan sonra Makedonya’nın Üsküp şehrine geçtim, orada vakıflık yapan çok ihlaslı Prizerenli Erdoğan kardeş var. Başkent olduğu için Üniversiteye giden talebeler de dershanede kalıyor, Nurlara gönül vermiş pırıl pırıl gençler var. Hatta Erdoğan kardeşin onlarla çok samimi geçinmeye bildiği için, Üç Ayları canlı geçiriyorlar. Sahura kadar beraber ders yapıp güle konuşa geçirip ve teheccüd namazını kılıp sahur yeyip, Sabah namazını kıldıktan sonra yatıyorlar.

Birazda hizmeti ilk başlattığımız Makedonya’nın Gostivarın dan bahsedeyim: Orada müstakil 2 katlı bahçeli dershanesi var. Bir müddet vakıfsız kalmıştı. Fakat Bursadaki Ağabeylerin gayretleri sebebi ile: Şimdilik Hataylı Bursada vakıflık yapmış Mahmud isminde çok gayretli bir vakıf var maşallah hergün dersleri var Türkçe Arnavutça ve Pomakça. Çevre köylerden de gelenler oluyor.

Sonra beni doğum yerim olan Sırbistana gittim (Orada yaşadığım Osmanlının Bilaç kasabacığının 633 sene evvel yapılmış camisi var. Camiyi yeniledikten sonra oradan ayrılmıştım) Oradan Türkler Türkiye’ye geldi ama Arnavut kardeşlere Risale-i Nurları tanıtıp sevdirmeye çalışıyoruz. Bu vesile ile, birazda dâhildeki Kardeşlerimle kısa bir sohbet edeyim:

Pek Aziz ve Muhterem Nurlarla Nurlanmış içi dışı Nur Kardeşlerim! Allahın lütfüne mazhar olup, Allah bizi Bu Nurlu daireye girmekle müşerref ettiği için ne kadar şükretsek azdır. Peygamberimiz aleyhisselam Mi’racdan döndüğü zaman, Sahabe-i Kirama: “Cennette bir gurup insan gördüm ki, Onlara hem Peygamberler, hem şehidler gıpta ediyorladı. Onların dışları Nur içleri Nurdu. Onlar, biri diğerini herhangi mal alıp sattıkları için değil sırf Allah Rızası için severler” Ümid ediyoruz ki bu Hadisi şerif Nur cemaatına işaret ediyor. Fakat Allah Ayeti kerime ile “Her ni’mete karşi şükür istediği” gibi, Nur cemaatına dahil olmakla şereflenenlerden de şükür olarak Allahın onlardan istediği olacak. Bunun şükrü nedir acaba sorulduğunda? Evet Namazımızı Kat’iyyen kazaya bırakmamaya çalışacağız ve namazımızı tavuk buğday tanelerini topladığı gibi değil, tadili erkanla kılmaya gayret edeceğiz. Derslerimize aksatmadan devam etmeye gayret edeceyiz. Namazdan sonra (Üstadın tavsiyesi üzere) tesbihatı terk etmemeye gayret edeceğiz. (Hatta zamanında yapamadı isek bile onu kaza etmeye çalışacağız) Ezber edinceye kadar tesbihatı cebimizde taşıyıp terk etmemeye çalışacağız. Birkaç sahifeden ibaret olan tesbihatı ezberleme gayretini mutlaka kafamıza takacayız (Hafız 600 sahife Kur’anı hezber yaparken biz tesbihatımızı hezber yapmazsak Nurculuğumuzda sakatlık var demektir). Çünkü o büyük ve berrak havuzdaki dualardan istifade etmek için oraya bizde tespihatla dua atmak şartı var olduğunu unutmayacağız ve cemaatlarımızda mevcut olan: Kur’an-ı Kerim, Cevşen ve risale okumak gibi manevi ortaklıktan hisse almaktan mahrum kalmamaya gayret edeceğiz.

Şimdi aşağıda oradaki hizmetlerden bazı fotoğraflar nazarınıza arz edeceğim.

Abdulkadir HAKTANIR

www.albnur.com

Ayasofya ne zaman tekrar cami olacak?

Bir 29 Mayıs daha geldi ve geçiyor; İstanbul’un 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinin bir yıldönümü daha.. Fethin sembolü Ayasofya’nın fetihten sonra asırlar boyunca İstanbul’un en mühim camisi olarak ibadete açık olmasından sonra, yakın geçmişte içinde namazın yasaklanmasının üzüntüsünün daha fazla deşildiği bir tarih de oldu 29 Mayıs’lar..

Niçin her şuuru uyanık Müslüman’ın kalbi, Ayasofya denilince burkuluyor, imanî bir ıstırap ifadesi yüzünde beliriyor? Niçin Ayasofya’nın cami olarak açılması için en fazla mücadele edenler bile, hâlâ Ayasofya’nın esaretini giderebilmek meselesinde vazifelerini yapmış olmanın huzurunu hissedemiyorlar?

Kimbilir, belki ortada sadece Ayasofya’nın esareti olarak ona ait bir dava değil, Ayasofya’nın esaretinin ve aslına aykırı kullanılma davasının âbidesi haline geldiği Ayasofya’dan çok daha mühim bir dava olduğu için.. Ayasofya da, bu davaya günümüzde bir sembol olabildiği için.

Taş, kireç, kumdan mamul bir mimarî eserin, Fatih’in cami olarak kullanılması ferman ve vasiyetine rağmen, içinde namaz kılmanın yasaklanıp müze olarak kullanılmakta devamına karşı, Müslümanların direnişle, itirazla, Hak’tan bahisleri onlara vazifelerini yapmış olmanın huzurunu veremiyorsa, bunun sebebi; diğer tarafta et, kan ve kemikten mâmul ve Kâinatın Efendisi Son Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.s), İslâm imanını taşımak ve İslâmiyet’i her haliyle yaşamak vasiyetine rağmen, nüfus kâğıdındaki «Müslüman» kelimesinin manâsından bile habersiz, maneviyatça içi boş insanların mevcudiyetinin çokluğundandır.

Ayasofya’nın tekrar camî olarak açılmasını, fethin sembolü olarak içinde İslâmiyet’in tekrar dirilişini isteyen Müslümanların etrafında, bizim etrafımızda, her gün, her yerde şimdiki Ayasofya misâli milyonlarca insan dipdiri meyyitler gibi konuşur, gezer ve ömür sermayelerini tüketirken, onların içlerinde İslâmiyet’in dirilebilmesi için hakkı tebliğ vazifesi gerektiği gibi yapılmadığı içindir.

Evet, mahzun Ayasofya.. Dört minaresiyle gören ona camidir dese ve içinde namaz kılmağa teşebbüs etse, müze idarecileri onu menederler; Ayasofya’nın halen cami değil, bir müze olarak halka açık olduğunu söylerler. Aslında, müze kelimesi de Ayasofya’nın şimdiki durumunun tam hakikatini ifade etmez. Şimdiki haliyle Ayasofya, bir Müslüman’ın, zevâhirin ardındaki aslîyi görmek melekesi varsa onunla idrâki yönünden, bir semboldür. İçlerinde İslâmiyet’in diriltilmesi icabeden ve nüfus kaydında «Müslüman» da yazılı olmasına rağmen, Müslümanlığı yaşamayan, içi maneviyatça boş insanların sembolü. Sanki o, asrımızda bu durumdaki Müslümanların îmanları kurtarılmağa şiddetle muhtaç hallerine dikkati çekmek istercesine, Kur’an ve iman davasının ehemmiyetine, cesâmet ve ihtişamiyle dikkati çekmeye çalışan bir âbide: Ayasofya Âbidesi!..

Ayasofya’ya yalnız hüzünle değil; içi maneviyatça boş insanlara yapılması gereken hakkı tebliğ vazifesini ikaz edecek bir âbide gözüyle de bakmalıyız. Sultanahmet’ten geçerken veya resimleriyle gözümüze ilişince, dışından veya içinden onu baktığımız zaman, Fatih’in mirâsı olan Ayasofya’nın vakfiyesine uyulup cami olarak tekrar açılarak Fatih’in vasiyetinin tahakkukunun lüzumunu düşünürken, zihnimizi bundan daha mühim düşünceler de istilâ etmelidir.

Peygamberimiz’in (s.a.s) bize emaneti olan İslâm’ı yaşamayan insan cismindeki Ayasofya’ların içlerinde İslâmiyet’in diriltilmesinin lüzumunu ve ehemmiyetini de düşünmeliyiz. Taş, kireç ve kumdan Ayasofya’yı, kendilerinin bir sembolü olarak âbideleştiren, et, kan ve kemikten mâmul, insan bedeni şeklindeki Ayasofya’ların, vakfiyelerine ve emanet şartlarına uygun olarak kullanılmaları için de mücadele etmeliyiz. Yalnız Ayasofya Âbidesi’nin içindeki İslâmiyet’in dirilişi için bu emanetin şimdiki sahiplerine müracaat etmek, elbette ki bu mevzuda vazifemizi yapmış olmanın huzurunu duymamız için kâfi değildir. İslâm imanından ve yaşayışından uzak insan kalıbındaki cesetlerin İslâmiyet’i hakikî bir imanla kabul etmeleri ve yaşamaları için, içlerinde İslâmî dirilişi temîne çalışmazsak; elbette ki bu mevzuda vazifemizi tam yapmış sayılamayız.

Ayasofya Âbidesine acımaktan çok, içinde bulunduğumuz âhirzaman şartlarında sayıları çok artmış olan insan bedeni şeklindeki Ayasofya’lara acımalıyız ve yalnız Ayasofya’nın değil, onların kurtuluşu için de çalışmalıyız. Ayasofya Âbidesini de, bu çok mühim ve farz-ı kifaye olmaktan çıkıp farz-ı ayn haline gelmiş hakkı tebliğ vazifemizi cesameti ve hüznüyle bize ikaz eden bir âbide gibi görmeliyiz.

Kurtuluş bekleyen insan bedeni şeklindeki Ayasofya’lar, emanetçileri tarafından vakfiyelerine uygun olarak kullanılmağa başlanınca; nüfus kâğıdı Müslümanları, İslâmiyet’i hakikî bir imanla kabul edip onu bütün icaplarıyla yaşamayı kendilerine gaye yapınca, Ayasofya’nın da hakkı tebliğ vazifemizi ikaz eden büyük bir “âbide” olmak vazifesi tamamlanacak; vaktiyle tezatlı hallerini sembolize etmeğe çalıştığı insanları, bu inkılâbdan sonra namaz safları halinde bağrına basacağı “Ayasofya Camii” haline geliverecektir.

 Prof. Dr. Mustafa NUTKU