Etiket arşivi: hizmet

Müsbet Hareket Mizacı

Risale-i Nur’un hizmet metodunda en önemli esaslardan biri olan “müsbet hareket esası”nı uzun zamandır düşünüyorum. Hakiki Nur talebelerinde gördüğümüz çöldeki vahalar gibi serinleten, ferahlatan halet-i ruhiyelerin temelini “müsbet hareket”in oluşturduğunu nurları mütalaamız neticesinde görebiliyoruz. Bazen bin ilaçtan daha fazla tesirli ve onarıcı; “yıkıldım” dediğimiz anda Ağrı dağı gibi, bizi dimdik ayağa kaldırıcı; “buraya kadar, pes” dediğimizde tekrar işe koyulmaya teşvik edici; bir kaç kelime veya bir gülümseme ile manevi vücudumuzda elektrik etkisi yapan bu nurlu halet-i ruhiyelerin temelini araştırdım.

Şener Dilek Ağabey’den:

Bir Nur Talebesinin idrakı ve hali Nurcu olacağı gibi, tab’ı yani mizacı da Nurcu olacak. Mizaç, Nurcu olunca sırr-ı ihlasa vasıl olunur. Risale-i Nurun kudsiyyet manası tab’a nüfuz etmezse, o Risale-i Nuru kendi mizacına uydurur. Fakat mizaca Risale-i Nur müessir olursa o vakit mizacı Risale-i Nurda esir olur. Makam-ı rızaya vusül, mizacını da Risale-i Nur’da eritmekle olur.” tesbitlerini de değerlendirince nurcu mizacın yani müsbet hareketin ne olduğu, nasıl kazanılacağını anlamaya başladım.

Ne demek mizacını nurcu yapmak?

Mizac insanın karakteri, bununla bağlı olarak huyları, eşya ve hadiseleri algılama, değerlendirme bakış açısı demektir. Kimimizde kötümser ve sabırsız bir algılama hakimken, kimimizde daha temkinli ve olumlu algılamalar olabilmekte. İşte Şener Ağabeyden nakledilen not bize mizacımızı nurcu, yani müsbet hareket edici bir seviyeye getirmemizi tavsiye ediyor.

Müsbet hareket: yapıcı, onarıcı, tamir edici fikir, his ve davranışlar içinde olmak; dolayısıyla kırıcı, bozucu, tahrip edici, iğneleyici halet-i ruhiye ve lafızlardan uzak durmak; problemi büyütücü değil, çözümleri üretici şekilde hareket etmek demektir. İsminden de anlaşıldığı gibi bu anlayış bir harekettir, yani uygulamada kendi gösteren bir bakış açısıdır. Manen hidayetin taşıyıcısı olan bir nur talebesinin en dar dairede etrafındaki insanların ve daha geniş dairede içinde bulunduğu cemiyetin problemlerine karşı sunduğu çözümler daima yapıcı, onarıcı, iyiye doğru yol aldırıcı nitelikte olmalıdır.

Neden müsbet hareket?

Bu asırda insanlık ve cemiyete en müessir hizmet ancak müsbet hareket yani “nurcu mizac” ile mümkündür. Çok fazla tahribatın olduğu bu asırda, kalp ve ruhların gerek günahlar gerekse enaniyetli tahakkümlerle ezilip yıprandığı asr-ı hazırda, insanlara “Allah’ın kulu ve yalnız Allah’ın kulu olduklarını” ihsas edebilmek öncelikle Allah’ın Rahmetiyle bağlantılarını onlara buldurmakla mümkündür. Bu yüzden nurların mesleği hadiselere ve kainata “hikmet ve rahmet” penceresinden baktırır. Yani hikmet ile akla kapı açar, kalbe rahmeti fark ettirir ve Halık’ını Rahmet tecellileriyle tanıttırır. İnsan ruhu rahmet ile teneffüs edemezse, nokta-i istinad (dayanma noktası) ve nokta-i istimdadsızlıktan (meded bulma noktası) dünyanın çalkantıları içinde güvenecek sağlam bir dayanak bulamadığı için vahşet-i mutlakada kalır; dünya ve hadiseler insanı tazyik eder, azap verir; giderek insan, ruhuna sıkıntı veren bu kadar çok hadiseyi yorumlayamaz hale gelir; yorumlayamadığı için aklı sebepler arasında dönüp durur, uzun vadede çözüm bulamaz ve üstesinden gelemezse  -Allah muhafaza- içsel dengenin tamamen yitirilmesi derecesine kadar gidebilir. Mutsuzluk, yeis, sıkıntı, bunalım gibi hallere giriftar olur.

İnsanı bu girdapta boğulmaktan kurtarmak için Risale-i Nur “insan”ı ilgilendiren problemlerin tamamında hikmet kapısından rahmeti gösteren çözümler sunar. İnsana Rahim ve Kerim Malik’ini buldurur, kadere teslimin verdiği emniyet ve ferah ile insandaki acizlik ve fakirlik yaralarını tedavi eder. Sebepler arasında dönüp durmak değil, hadiselerin asıl kaynağına yani bizim Rabbimizle olan irtibatımıza, yakınlığımıza nazarımızı çevirir. Yaşadıklarımızı dünya denen geçici okulumuzdaki uygulamalı dersler olarak görmemizi sağlar. O zaman hatalarımız dahi, eğer fark edip ders aldıysak, gelecekteki hatalardan bizi muhafaza ettiği için kıymetli ve eğitici olur; iç yakan pişmanlıklar böylece ferahlatıcı tevbe hallerine ve hayat tecrübelerine dönüşür. Mahiyetimize konulmuş ve muhakkak terbiye etmemiz gereken nefsimiz de bu muhasebelerle yumuşar, kusurunu anlar, dergah-ı İlahi’den af istemekle dehşetli Rablik iddiasından sıyrılır. “Hayat musibetlerle tasaffi eder, terakki eder” sırrı anlaşılır.

 Yaşadığımız hayata farklı pencereden bakabilmenin yolu olayları “müsbet şekilde değerlendirmek”ten geçer.

“Bu hadisede Rabbim neyi fark etmemi kast etmiştir?“ ya da “Rabbimle irtibatımda eksik olan hangi noktaya bu hadise vurgu yapıyor?” soruları ile aklımıza kaderin koyduğu hikmeti buldurmaya çalışmak gerektir. Abes, hikmetsiz hiçbir takdiri olmayan kader programı bize insaniyetimiz için en güzel eğitimi kast eder, bunu da hadiselerle bizi eğitmek suretinde gösterir. Bu bakış açısını öğrenmemiz için nurlar bize her hadisede rahmetin izini, özünü, yüzünü görmeyi öğretir. İnsanın bizzat yaşadığı hayat içinde Rabbisinin muhatabı olduğunu fark etmesi, ne kadar üzücü ve sıkıcı da olsa boş anlamsız şeyler yaşamadığını, tersine ebedi seyahatinde gerekli levazımatı almak için, gerekli idmanları yapmak için hadiseler zincirinden geçirildiğini anlaması Allah’ın rahmetiyle kurduğu en önemli ve daimi bağdır.

Rahmetin izini, özünü en zorlu hadiselerde de görmeyi bizzat Nurların Müellifi Bediüzzaman Hz(RA)’nde görüyoruz. “Konuşan yalnız hakikattir” isimli parçada Bediüzzaman Hz. (RA) yirmisekiz senelik tecrid, tahakküm ve sıkıntı ile geçen ömrünü “ihlası bozmamak” noktasında kaderin adaleti olarak yorumlamış, böylece kadere küsmemiş, her şeyde olduğu gibi bunda da rahmet ile muamele gördüğünü vurgulamıştır.  Üstelik nefsini de hissesiz bırakmamış, iki sünneti terk etmeği en büyük bir kusur addedip,  bilkuvve de olsa ihlası kaybetmek tehlikesine karşı kaderin adil muamelelerine maruz kaldığını ifade etmiştir. En sıkıntılı hallerde de “güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır” hakikatine ayine olmuştur. Kendi hayatına dair yaptığı bu hakikatli tahlil ve rahmeti görebilme talimi ile Üstad Hz. “müsbet hareket eden nur talebesi” kavramını en nihayet mertebesinde bize ders vermiştir. Kendisi hiçbir zaman ümitsizlik, bıkkınlık, hayata küskünlük hallerine düşmediği gibi tersine sıkıcı hallerin artmasıyla daha fazla İlahî Rahmeti fark ettiğini, acz ve dua kapısı ile rahmetten istifade ettiğini lahika mektuplarında ifade etmiş, adeta bizim de muhakkak onunkinden çok daha hafif olan sıkıntılarımıza “Rahmeti görmekle ferahlayın” çözümünü göstermiştir.

Müsbet hareketin ilk temelinde yer alan “rahmet ve hikmet penceresinden hayata bakabilmek” düsturunu yakaladık, inşallah Rabbimiz diğer esasları da fark edip anlamayı lutfetsin.

Hayatı güzel görebilmek duasıyla..

Hayırlı Ramazanlar

Nâbi

www.Nurnet.org

Almanya’dan Ramazan Hatıraları

Kaldığım Hückelhoven isimli kent çok şaşırtıcı hatıralar yaşattı bana; Almanya’da bir şehir olmasına rağmen, buradaki Müslüman Türklerin kendi dinlerini yaşama hususundaki gayretleri ve çalışmaları gelecek adına çok güzel haberler müjdeliyor.

Burası Almanya’nın kuzey batısında Hollanda- Belçika sınırında, bütün Alman kentleri gibi düzenli, yeşillikler içinde o derece sakin, Türklerinde çok yoğun bulunduğu, 40-50 bin nüfuslu bir şehir. Almanya’da bir şehrin nüfusu çevresiyle beraber kabul ediliyor. Merkez, köy nüfusu ayrımı yok. Marketiyle, manavıyla, dönercisiyle sanki Türkiye’den, Anadolu’dan bir belde…

Diğer milletlerden de az olsa insanlar var. Ancak genelde sokakta yürürken, elinde Kur’an-ı Kerimiyle dizine kadar yarım yamalak namaz başörtüsüyle yürüyen melek gibi kız çocuklarını, şuurlu bir ciddiyetle mukabeleden gelirken, cumaya giden bizlere” Allah kabul etsin evladım.” diyen nineleri, her adım başı temizliğinde gusül, yüzünden secde; izlerini hissettiğimiz bizim insanımızı görmek mümkün.

Allah’ın selamı burada adeta ortak dil olmuş, barışı kardeşliği pekiştiriyor. Şu anda cuma namazının eda edilebildiği dört adet camisi olan çok şirin, yeşilliğiyle, gölüyle sanki Karadeniz’den bir şehrimiz…

Bu mülk medrese Hückelhoven’da geniş bir bahçesi olan, üç katı hizmet veren, beyaz köşk lakaplı, Allah’ın nur hizmeti için ikram ettiği mükemmel bir mekandır. Burası diğer nur medreseleri gibi her namaz cemaatle kılınıp sonra nur sohbeti yapılan bir dershanedir. Ramazan ayının girmesiyle beraber kardeşler tarafından sırayla iftar verilmekte ve teravih namazı kalabalık bir cemaatle kılınıp sohbet yapılmaktadır.Esas konumuz olan nur hizmetlerine gelince harika olaylara şahit oldum. Diyebilirim ki hizmet etmeye gelmişken, hizmeti öğrenmeye ve şevkimi artırmaya gelmiş oldum.

Bediüzzaman Said Nursi kültür vakfı mülk medresesinde 15 mayıs 2011’den itibaren sabaha kadar ibadetle meşgul olduklarını vakıf kardeş bize ifade ettiler. 22 temmuzdan itibaren Türkiye’den gelen öğretmen abimizle birlikte bu medresede ve bu şehir çevresinde zaten çok canlı olan, hizmetler keyfiyet cihetiyle daha güzel bir hareket ve şevk kazandı.

Çevredeki Monschengaladbach’da, Köln’de, Aachen’da, Duisburg’da ve Hollanda’da medreseler ziyaret edilip, sohbetler yapıldı. Hele hele Roermond denilen bu Hollanda kentindeki cami, minaresiyle alt kattaki ders salonlarıyla, derneğiyle ve önündeki göl manzarasıyla sanki Osmanlının torunlarının burada Kanuni’nin ruhunu şad ettirdiğini hissettiriyor insana, kişinin camiden hiç ayrılası gelmiyor. Aachen’nın Hersogenrath ilçesinde yeni medrese açılışına katılarak keyfiyetli bir cemaat ile sohbet yapılıp, teravih kılındı. Bu medrese ikramı ilahi olarak ulaşımı öyle müsait ve güzel bir mevkide nasip olmuş ki; O bölgedekiler için derslere iştirak etmek çok kolay… 

Ramazanda geceleri kaim, gündüzler saim kalmanın sevabını kazanmak için işi müsait olan kardeşler, sahura kadar değişik ibadetlerle meşgul olup, beraberce sahur yemeğini yedikten sonra evlerine gidiyorlar. Burada geceleri kaim gündüzleri saim olma ibadeti fasılasız yerine getiriliyor.

Bu hükelhoven medresesinin şakirtleri geçen sene Fransa’nın Gray kentinde bir medrese açılışına ciddi bir destek sağlayarak katılmışlardır. Ramazanın ikinci yarısından sonra buradaki Mahmut kardeşimiz İtalya’nın Modena kentine medrese açılması için gidip bir hafta on günlük iznini oralarda geçirecek…

Bundan üç sene önce tanıdığım Mikail isimli Alman kökenli kardeşimiz; Hem risalelerdeki hem de Türkçe’deki vukufiyetini geliştirmiş. Bu bölgedeki değişik medreselerde derslere oğullarıyla iştirak ediyor. Ayrıca bu Hückelhoven medresesinde haftada iki gün Cem kardeşle beraber, risaleleri Osmanlıca harfleriyle Almanca yazıyorlar.

Bu Alman kardeşimiz ailece islamı yaşıyor. Bu yıl eşi ile birlikte hacca gidecekler ve oğlu Abdullah Said ramazan bayramında Isparta’nın Barla ilçesine gidip, nur hizmetini yakından tanıma imkanı bulacak, bu arada Ispartalı abilere Osmanlıca harfleriyle yazılmış Almanca eserlerden takdim edecekmiş. Kardeşlerimize nur hizmetindeki samimi çalışmalarının daim olması ve sayılarının çoğalması için Rabbimize şükrederek dualar ettik…

Ayrıca her gün 11:30-13:30 saatleri arasında gittikçe sayıları artan on iki on üç çocuğa ve 17:00-19:00 saatleri arasında büyüklere Kur’an dersi verilmektedir. Bu arada ev dersleri haftada iki gün kardeşlerin meskenlerinde devam ediyor. Bayanlar haftada iki gün sohbetlerini fasılasız devam ettiriyor. Medresenin alt katı ayrı bir girişle bayanlar için sohbet mekanı olarak düzenlenmiş. Yakında açılışı yapılacak. Açılışında bir Alman gelinin müslüman olmak istediği sevincimize sevinç kattı.

Samsun’dan gelen üniversite öğrencisi Mehmet kardeşimizin desteğiyle hizmetler daha da hareketlendi. Medresenin kadrolu imamı gibi davranan Erol kardeşi, kendi evi gibi ilgilenen Özcan, Hasan, Tamer ve Ahmet kardeşlerimizi adeta vakıf gibi koşturan Mahmut kardeşimiz ve dershanenin vakıfı Ömer kardeşi tebrik etmek, yapılan hizmetler karşısında hafif kalıyor.

Yukarıda ifade edilen geceleri kaim ve ibadetli geçirilmesini ikramı olan Hüseyin, Sinan ve Muhammet kardeşlerin eski talebeleri geride bırakan ihlası, şevk ve heyecanları alkışlanacak kadar mükemmel durumdadır… Bir kadir gecesi nurları tanıyıp bütün geçmişindeki olumsuzlukları bırakan Kemal kardeşi, nurları tanıdıktan sonra (takribi dört yıl) dersleri asla ihmal etmeyen Şenol kardeşi ve kış-yaz 12 kilometreden bisikletle derslere iştirak eden Cihan kardeşimin ve diğer fedakar şakirtlerin samimiyetlerini söylemeden geçersek vicdanımız rahat etmeyecek.

Dislaken’e giderken ilk önce Duisburgtaki kilise medresesinden ve islama, kurana, imana hizmet müessesi olarak dönüştürülmesinden bahsetmeden geçemeyiz. Burada Türkiye’den okul yıllarındaki saf ve temiz yüreğindeki muhabbet duygularıyla tanıdığımız ihlaslı Hüseyin Yazıcı abimizin iman ve Kur’an hizmetini alkışlamamak mümkün değil… Kilisenin papazının ”bu binayı siz satın aldınız fakat ben işsiz kaldım.” deyince kardeşlerin ”müslüman ol seni buraya imam yapalım.” demesini; Şimdide o kişinin derslere geldiğini duymuş olmamız bizi çok sevindirdi.

Asıl hedefimiz olan Dislaken medresesine giderken Duisburgun meşhur camisini ziyaret edelim dedik. Uzaktan, caminin büyüklüğünün yanında küçükte kalsa minaresini görüp camiye ulaştık.

Camide ikişer rekat namaz kıldıktan sonra avluda ramazan dolayısıyla adeta iftar-sahur çarşısı kurulmuş-kitapçısıyla, çaycısıyla sanki İstanbul’da bir selatin camisi görünümü kazandığını müşahede ettik.

Dönüş yolunda Rabbimizin ziyaretimizi mükafatlandırmasının sevinciyle, Sinan kardeşimizin arabasında yasin okuyarak, ilahi söyleyerek Hückelhoven medresesine ulaştık… Hizmet edenlerden Allah razı olsun. Tebrikler Hückelhoven’ın görünmeyen kahraman nurcuları… Gayretlerinizin daim olması dileğiyle dualarımız sizinle….

Bir Misafir Öğretmenin Almanya Hatıraları

www.NurNet.org

Dindarsan, laftan çok işe önem ver!..

Bir gün keserle çalışırken, elime öyle vurdum ki, acıdan fır fır dönmeye başladım. Tam o sırada babam karşıma dikildi, “Oğlum ben sana demedim mi dikkatli çalış, keseri şöyle tut, gözünü dört aç, sağa sola bakma!

“Daha ne zaman keseri tutmasını, iş yapmasını öğreneceksin?” diye uzatıp durdu. Gerçi canımın acısından dinlemiyordum ama bana nasihat ettiğini çok iyi biliyordum. Canıma mı yanayım, onun laflarını mı dinleyeyim, derken asabım bozuldu, “Yeter be! Bana zaten olan oldu, bir de siz…” deyince babamın güldüğünü gördüm. Garibime gitti. Hemen sargı falan getirdiler, sardılar, biraz kendime gelince, babam aynı mütebessim çehre ile dedi ki;

“İşte evladım, nasıl ki bu hata senin canını acıttı ise her günah da insanı zor duruma düşürür. Zor duruma düşmüş adama nasihat etmek hiçbir zaman iyi değildir. Böyle kimselere yardım etmek en iyi nasihattir. Bu bakımdan sen iyi bir dindarsan laftan çok işe önem ver. İşin Müslümanca olmazsa lafın beş kuruş etmez. Hem de başkasının canını sıkar.”

İslamiyet, ölçü ve ahenk dinidir. Ölçü ve ahenk ise “güzel”i ortaya koyar. Güzel yaşanmış bir hayat, aynı zamanda bir eserdir. Hiçbir nazım ve nesir, güzel yaşanan bir hayat kadar güzel ve tesirli değildir.

Peygamber Efendimiz’in hayatı en üstün ve en tesirli bir eserdir. Öyle ki; O’nun biyografisi bile yaşadığı hayatın gölgesidir. Sahabe, “anam babam sana feda olsun” diyor, o kadar hayran bırakmış kendine…

Bir arkadaşım, Amerikalıya demişti ki; “Size İslamiyet’i anlatayım mı?” Amerikalı da dedi ki; “Ben senin hayatını beğenmiyorum ki dinini anlatasın! Bu konuda seni dinlemek istemiyorum. Sen, bira içmeyen Amerikalılara benziyorsun!” Gerçekten o arkadaşın ahlakı çok bozuktu. Şaka yapacağım, milleti güldüreceğim diye kötü şeyler anlatırdı.

Sonuçta bir Hıristiyan, Müslüman’ı beğenmedi.

İnandığı gibi yaşamak, belagatin en tesirlisidir. Dikkat edin, İslam büyükleri, susabildikleri kadar susmuşlar, sadece İslamiyet’i yaşamışlar.

Harf inkılâbından sonra Kur’an yazısını okuyamaz olduk. Risale-i Nur’lar da eskimez yazıyla yazılıyordu. Kitapları aldım, okuyamadım. Okuyanları dinleyemedim. Anlayamıyordum Risale-i Nurları… Fakat Bediüzzaman’ı ziyarete gittim, onun fakir yaşayışını gördüm, çok hoşuma gitti. Hayatını anlatan ağabeyleri dinledim, kitaplar okudum, O’nu çok beğendim. Yani ben Risale-i Nurları okuyarak değil, Bediüzzaman’ın yaşayışının tesirinde kalarak Nur talebesi oldum. Allah demenin yasak olduğu devirlerde Allah deyişine, elinde zengin olma imkânları varken, fakirane yaşamasına hayran kalarak bağlandım ona…

Zübeyir ağabeyi, Bayram ağabeyi, Hüsrev ağabeyi, Tahir ağabeyi düşündükçe diyorum ki; “Bu hayatlara nasıl hayran olmazsın!”

Onlar, dünyaya önem vermedikleri için önemli oldular!

Kesin olan şudur: “Müslüman, zengin olacak, fakir yaşayacak. Bunda öyle bir sır var ki; karşıdakine tesir eder. Debdebe içinde yaşayıp da İslamiyet’i anlamak zor…

Kendi hayatımdan bir misal vereceğim. İslamî çalışmalara başladığımda milleti kurtarmak için işe başlamıştık. Anlattıklarımızı tamamen doğru ve kabule değer şeyler görüyorduk. Bizleri dinleyenlerin bunları kabul etmemesine kızıp, üzülüp ümitsizliğe düşüyorduk. Hatta hasta olduğumuz devirler bile oldu. Bir doktor, “Sen bu beyninden ne istiyorsun!” diye bağırmıştı bana. Bütün meselemiz milletin kurtulmasıydı.

İslamiyet’i zamanla öğrendikçe bizim vazifemizin sadece ve sadece İslamiyet’i öğrenmek, anlamak ve yaşamaktan ibaret olduğunu anladık, çok rahatladık.

Şimdi sohbetlerde soruyorlar, “Hizmet nedir? Nasıl hizmet edebilirim?” Diyorum ki; İslamiyet’i öğren, anla ve yaşa! En güzel hizmet budur.

Hekimoğlu İsmail

Finlandiya Hizmetlerinde Son Durum

Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

Finlandiya, Üstad Bediüzzaman’ın Leyle-i Kadirde ihtar edilen bir mesele-i mühimmede ve Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde zikrettiği ve Tarihçe-i hayatta hariç memleketlerden gelen mektuplarda Habiburrahman Şakirin Tampere şehrinden iki mektubu ile hatırladğımız bir ülke.

25 Kasım 2010 tarihinde görüdüğüm rüyada Üstad Hz.lerinin Ispartadaki evindeydim. Sungur abi ile Fırıncı abi ellerinde bir çuval ile geldiler ve “bu çuvalın içinde Peygamberimiz Hz.Muhammed Sav.’in kabir toprağı var bunu sen ayıklayacaksın” dediler. Bu rüyadan kısa bir süre sonra Finlandiyaya taşındık. Finlandiyaya geldikten sonra hemen buradaki müslümanları ziyaret ettik. Dersler başlattık. Elhamdulillah 7 aydır dersler devam ediyor.

Hastalar risalesi neşredildi. Tashihat aşamasında 4 ay Finlandiya lisanından dersler yapıldı, onlarca finliye bu kitap okutuldu, onlar her defasında şaşkınlıklarını belirttiler.

Biz açlığımızla Cenab-ı hakkın Rezzak ismini mi tanıyoruz? Hastalığımızla Cenab-ı hakkın Şafi ismini tanıyoruz ve Cenab-ı hakkın bu isimleri bizim aczimiz ile tecelli mi ediyor deyip şaşkınlıklarını belirtiyor ve derslere sahip çıkıyorlar.

Hastalar risalesi basıma gittiği zaman bir tanıdığımız, çeviriyi yapan kardeşimizi Nur dağı olan Hira dağında yeşillikler içinde yürürken müşahede etmiş. Hira dağının etrafında çok fazla göl varmış. Dünyada en çok göl 300.000 ile Finlandiyada mevcut.

Polonyada Fırıncı abinin katılımıyla gerçekleşen meşveretin dönüşünde rüyamda uçuyordum, yükseklere , engellleri aşarak o gün 9 dil bilen, doktor , Fince, Arapça profesyonel tercümanlık yapan Gazzeli Ayman abiyi bulduk. Kendisine tabiat risalesini verdik. Okumuş ve Gazzede camii imamı olan babasına “baba bir kitap okudum çok tesiri altında kaldım” babasıda kitabın yazarı kim demiş Bediüzzaman Said Nursi deyince babası büyük bir sevinçle “Oğlum kitaplar 14. Asrın büyük İslam müceddi Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerinindir, ben o kitapları 25 yıldır okuyorum, tercüme et ne gerekiyorsa yap demiş”. Babasının bu teşvikiyle bu abimiz o günden bugüne hizmet ediyor.

Kader-i ilahi ile hastahaneye düştük. Çok üzüldük ama sonra birden farkına vardık ki bir hafta önce, on gün önce intihara kalkışmış insanlara risale-i nurları anlatıyoruz.

Doktorlarla olan bir görüşmemizde doktor bey siz hastaları ilaçlar ile iyileştirebilirsiniz, Psikolog bey sizde hastaların psikolojisini düzeltebilirsiniz ama insanda maneviyat gibi bir şey vardırki hiçbir şey onu tedavi edemez deyip onlara hastalar risalesi verdik. 6. devayı okuduk.

Bu kitaplar teselli verici, rahatlacı dediler ve elhamdulillahi haza min fazli rabbi Finlandiyada doktorlar, psikologlar da Risale-i nurları okumaya başladı. Hastahanenin balkonunda bir finliye risaleleri anlatırken yan odadan dinleyen finli Aleksi yanımıza geldi ve “Dediklerinizi duydum ne kadar güzel şeyler, bende müslüman olup bu kitapları okumak istiyorum” dedi ve Müslüman oldu. Şu an 23.sözü okuyor.

Risalelerde geçen Tampere şehrine 2 koli risale gönderdik. İmam aradı, bütün cemaatin orada Risale-i Nurları okuyor müjdesini iletti. Finlandiyanın farklı şehirlerindede nurlar okunmaya başladı.

Tabiat risalesi ve 23.sözün tercümeleri devam ediyor.

İnşaallah 1 ay içinde Finlandiya Medrese-i Nuriyesini de açacağımızı sizlere iletip başta Sungur abi, Fırıncı abi, Said Özdemir abi ve orda bulunan bütün ağabey ve kardeşlerimize selam eder, dualarınızı bekleriz.

Finlandiya Nur Talebeleri

(www.nurunalanur.com.tr)

www.NurNet.org

İngiltere’deki Hizmetler ve Gelişmeler

Esselamu Aleykum ağabeyler, ablalar ve kardeşler,

Küfür ve sefahatin en önemli merkezlerinden biri olan İngiltere’de birçok kardeşlerimiz cehd ve gayretleriyle İslama Kurana hizmet etmektedirler.

Biz aciz kardeşleriniz de Rabbimizin bize verdiği aşk ve şevkle elimizden geldiği kadar hizmet etmeye gayret ediyoruz.

Daha önce yılbaşı okumaları başlığında buradaki genç talebe kardeşlerle yapılan okumalardan bahsetmiştik. Daha sonra muvakkat bir irtibat kopukluğu oldu. Bundan sonra inşallah daha ciddi olarak bu konuyu takip edeceğiz.

Her dünya ülkesinde hizmet etmek gayretinde bulunan ağabeylerimiz ablalarımız var ve belki de aynı sıkıntıları onlar da yaşamaktadır. Fakat buradaki ülkenin ve ülke insanlarının durumlarını anlatarak buradaki hizmetimizi daha iyi anlayacağınızı ümit ediyoruz.

İngiltere’de insanların hayata bakışı sadece iş, ev ve sefahathaneler arasında dokunan mekikten ibarettir. Haftalık çalışıp kazandıklarını, hafta sonu içerek ve sözde eğlenerek geçiren bir toplum olmuşlar. Maddi imkânların rahatlığı kendilerini hayatın anlamından çok daha uzaklaştırmış.

İnsanların birbirine karşı hiçbir güveni kalmamış. Tamamen menfaat üzerine kurulmuş diyaloglar ve samimiyetler. Burada birine “iyi akşamlar” dediğinde “neden bana böyle diyorsun” diyen, yardım etmek istediğinde sana kızıp, azarlayan bir insan profili.

Burada insanlar kendi milletlerinden olmayanları sevmedikleri ve aralarına almadıkları gibi sonradan bir vesileyle gelenleri muhatap bile almıyorlar. Belki dinledikleri insanlar kendilerince artık kendilerinden bir farkı olmayan burada doğmuş ve büyümüş insanlar.

Belki dünya ülkeleri arasında en önemli ülkelerden birini bu kadar kısa özetlemek çok basit kaçabilir. Fakat bizim Allah’ın dinini yayma konusunda, insanlara bir şeyler anlatmak noktasında ne kadar zor bir durumda olduğumuzu anlamanızı sağlar diye düşünüyoruz.

Biz bu durumu göz önüne alarak buradaki Türk gençlerini hedef kitle olarak seçtik. Çünkü ailelerin maddi kaygılarla gelip yerleştiği bir ülkede çocuklarının yavaş yavaş hem dininden hem kültüründen kopmasından mütevellid arayışlarını ancak bu zamanın tüm ihtiyaçlarını karşılayan Risale-i Nur terbiyesi verebilir. Bu terbiye ile yetişen bir nesil ancak bu ülkeye hakkıyla hizmet edebilir diye düşündük.

Bu himmet ve gayretle tanışılan bir kaç ailenin çocuklarına bir ailenin evinde başlatılan Kuran ve iman hakikatleri dersi çok kısa zamanda fark edildi ve sayı 10-15’leri buldu. Artık evler kâfi gelmediğinden bir derslik aranılmaya başlanıldı.

Bir kilisede hafta sonları çocuklara incili anlatmak için yapılmış ama boş kaldığı için kiralanan sınıflardan iki tanesini kuran kursu olmak üzere tuttuk. Şimdi 40-45 talebeyle hafta sonu Kuran-ı Kerim okumayı, sureleri İslam’ı ve Risale-i Nur derslerini mütemadiyen yapıyoruz. En son güzel bir sertifika programıyla 9 aylık emeğimizi bitirdik.

Buradaki güzel gelişmeler vasıtasıyla Risale-i Nur hizmetini ailelere ulaştırdık, evlerde dersler başlatıldı. Gençler dershanelere gelmek istiyor fakat çok uzak düştüğü için gelemeyen kardeşlerimiz oluyordu. Buradaki kardeşlerimizin ulaşım noktasından sıkıntı çekmemesi ve ailelerin talebi doğrultusunda Batı Londra’da yeni bir dershanemizi büyük zorluklara rağmen açtık elhamdülillah. Kurstan sonra 10 kişiye kadar ulaştığımız bir grupla her hafta sonu dershanede yatılı programlar yapılmaktadır.

İlk tanışıldığında Türkçe bile konuşamayan kardeşlerimizin 40 yıllık Risale-i Nur talebesi gibi risale okumalarını gören bir ağabeyimiz gözyaşlarını tutamayıp, “hizmetiniz büyük, bu gençler İngiltere’nin geleceği, bu gençlerin bu kadar değişebileceklerine hiç ihtimal vermezdim” dedirtecek derecede değişmesi bizleri de geleceğe ait umutlandırıyor.

Küçük kardeşlerimizle böyle güzel gelişmelerle birlikte genç kardeşlerimizle de çok güzel hizmetler başlamıştır. Sportif faaliyet vesile edilerek tanışılan ve yemek davetleriyle samimi olunan 20-26 yaş grubu arası 10 kişilik bir genç grupla her hafta düzenli ders yapılmaya başlanmıştır. Bu kardeşlerimizin diğer şehirdeki arkadaş ve akraba ziyaretleriyle başlatılmış olan 2 dersimiz bulunmaktadır.

Ayrıca yine burada çalışma saatlerinin ters olmasından dolayı hiç bir yere gidemeyen sadece iş ve ev arasında mekik dokuyan esnaf abilerle “kebapçılar dersi” adında haftada 1 gün, saat gece 2 den sonra ders başlatılmıştır.

Her Cumartesi akşamı haftalık derslerimizle beraber her Pazar öğlen İngilizce dersler yapmaktayız. Türkiye’den buraya mastır yapmak için gelmiş kardeşlerimizin yoğun olduğu bir diğer şehirde ikinci bir dershane açmak niyetindeyiz. Bu ülkede maddi kaygılarımız, yapabileceğimiz şeyleri kısmen sekteye uğratsada, elimizden geleni yapmaktayız.

Sempozyumlardan kendisini iyi tanıdığımız Colin Turner editörlüğünde Ramazan ayında tüm İngilizlere hitap edecek bir broşür hazırlığına başladık. “Neden bir ay boyunca aç kalır bu insanlar?” sorusuyla merak uyandırarak ramazanın hikmetlerini Risale-i Nur mizanıyla broşür olarak bastırıp, Oxford Street de dağıtmayı niyet ediyoruz. Maddi ve manevi yardımlarınızı bekliyoruz.

Londra Nur Talebeleri

www.NurNet.org