Etiket arşivi: selam

El kol işaretiyle selam, sözlü selam yerine geçer mi ?

Bilindiği üzere, selam verme ve alma bizim karşılıklı sevgi saygımızı pekiştiren ihmal edilmez sosyal görevlerimizden birini teşkil etmektedir.

Hem ayet hem de hadislerle selamın verilip alınması ısrarla istenmiş, ihmal ve terkine ise hoşgörü ile bakılmamıştır. Aleyhissalat-ü ves’selam Efendimiz:

“Aranızda sevginizi çoğaltacak bir söz haber vereyim mi size?” diye sorduğunda, “Ver ya Resulallah” denilince: “Öyle ise” demiş, “Selamı aranızda yayın; karşılıklı sevginizin arttığını anlayacak, kardeşlik duygularınızın kuvvetlendiğini göreceksiniz.” buyurmuştur.

Nitekim Müslümanlar, devam ettikleri bu selam sünneti ile aralarında sevgi köprüleri kurmuş, herkesle kolayca konuşup yakınlık tesis etme kolaylığı sağlamışlardır. Hatta cennet halkının dahi karşılaştıkları cennetliklere söyleyecekleri ilk sözleri “Esselam-ü aleyküm!” cümlesi olduğuna da dikkat çekilmiştir.

Çünkü bu cümlenin içerdiği külli dua manası, başka türlü söz ve davranışlarda bulunmamaktadır. Ne el kol işareti ne de günaydın gibi başka saygı ifadeleri Allah’ın ismiyle yapılan selam duasının yerine geçmemektedir.

Bundan dolayı büyüklerden birinin huzuruna selamsız giren bir adam, ‘nasılsınız efendim’ diyerek söze başlayınca şöyle karşılık almıştır:

– Söze Allah’ın ismiyle selam vererek başlasaydın sen 10 sevap kazanırdın, ben de o selamı almakla 10 sevap elde etmiş olurdum. Böylece 20 sevaplı bir sözle sohbetimizi başlatmış, ikimiz de kazanmış olurduk.

Şimdi ise böyle bir sevaptan mahrum olarak konuşmamızı başlatmış bulunmaktayız.

Selam konusunda bazı ayrıntılar:

– Peygamberimiz bir hadislerinde Müslüman’ın Müslüman üzerinde 6 hakkı olduğunu hatırlatırken birinin de selamlaşma hakkı olduğuna dikkatimizi çekmiştir.

Bundan dolayı selamlaşan Müslümanlar, karşılıklı haklarını ödediklerini düşünerek mutluluk duyarlar.

– Uzaktan verdiği selamı duyuramayacak durumda olanlar ise el kol işaretiyle selam verdiğini anlatmaya gayret edebilirler. Bu caizdir. Hatta mekruh bile değildir. İmam-ı Birgivi Hazretleri’nin hadisi erbain şerhinde bu türlü selamın caiz olduğu yolunda görüşü mevcuttur. Yeter ki el kol işaretiyle selam veren, bu işaretlerle yetinmeyip ağzıyla da selam sözlerini söylemeyi unutmasın. Zira Allah’ın ismini içeren selam cümlesini söylemeden el kol, kaş göz işaretleriyle yetinmek, selam yerine geçmez, ayet ve hadislerin işaret ettiği sevap getiren selam da böyle işaretlerle gerçekleşmez.

– Yolda karşılaşanlardan selamı ilk veren kim ise sevabı en çok alan da odur, diye düşünülür.

– Çocuklara ve yaşlı hanımlara -yanlış yorumlanmayacaksa- selam verilir.

– Eve giren kimsenin ilk sözü, ev halkına selam vermek olmalıdır.

– Yanında hanımıyla birlikte yürüyen beyle selamlaşma isteği, beyden gelmelidir. Şayet istemediği anlaşılırsa ille de selamlaşmaya zorlamamalıdır. Selam verilip hal hatır sorulacak kadar konuşulacak olursa, hanımın birkaç adım geriye çekilip sohbetin bitmesini beklemesinde saygıya aykırı düşen bir durum söz konusu olmaz.

– Bir Müslüman’a günahkâr diye selam verilmezlik edilmez. Aksine onlara daha çok ilgi gösterip kazanma ve bağımlılığından kurtarma niyeti ile muhatap olunabilir.

– Gayrimüslime: (Esselamü ala menittebeal hüda!) diyerek selam vermekte mahzur olmaz. Çünkü “Selam doğruya tabi olanların üzerine olsun” diye dua edilmiş olunur ki, böylesine güzel duadan rahatsızlık değil, aksine memnuniyet duyulması gerekir.

Ahmet Şahin / Zaman

İslam’ın Toplumu Kucaklaştıran Emir ve Tavsiyeleri…

Toplum olarak birlik beraberliğimizi güçlendirmenin önem kazandığı bir devreden geçmekteyiz.

Böyle devrelerde Peygamber Efendimiz’in (sas) bizi kucaklaştıran emir ve tavsiyelerine daha fazla ihtiyaç duyup uygulama lüzumu hissetmeliyiz.

Geçmişte halka mal olmuş fakat şimdilerde zayıflamış gibi görünen bu önemli emir ve tavsiyeleri bir bakıma tazeleyerek dikkatinize sunmaya çalışacağım bugün.

İlginizi çekmek için konulara sorularla girmek istiyorum:

1- Toplumun her kesimiyle sevgi saygı köprüsü kurmak istiyor musunuz? Sakın bunun çok zor olduğunu sanmayın. Yeter ki vardığınız her yerde ilk sözünüz ‘önce selam sonra kelam’ olsun. Bunun için bakın Efendimiz (sas) Hazretleri ne buyurmaktadır:

– Toplum içinde ilk sözünüz önce selam sonra kelam olsun!.. Tanıdığınız tanımadığınız herkese selam verin, aranızda selamı yayın…

Evet, İslam’da selam, toplumun her kesimiyle kurulan ilk dostluk köprüsüdür. Bu köprü asla yıkılmaz. Çünkü Müslümanlar bu köprüyle irtibat kurarlar birbirleriyle.
‘Önce selam sonra kelam!’

Selamını veren sevap almış, duyup da almayan günahla kalmış demektir.

2- Allah’ın sevdiği kamil bir Müslüman olmak istiyor musunuz? Öyle ise toplumda incinip incittiğiniz kimselerle üç günden fazla küs ve dargın durmayın. Bunun için de Efendimiz (sas) Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

– Kamil Müslüman, toplum içinde üç günden fazla küs durmayan Müslüman’dır!

Demek ki kırdığımız, yahut da kırıldığımız kimselerle en fazla üç gün dargın ve kırgın durabiliriz. Daha fazlası bize de yakışmaz, Müslüman toplumun fertlerine de…

Şayet kamil manada Müslüman olmak isteniyorsa tabii…

3- Toplumda sevilen ve sayılan bir Müslüman olmak istiyor musunuz?

İstiyorsanız, çevrenizdeki insanları sevin, sevdiğiniz insanlar tarafından da sevilmeye değer verin.

Efendimiz (sas) Hazretleri, bu konuda da şöyle buyuruyor:

-Mümin çevresini sever, sevdiği çevresince de sevilir!..

Ancak hadisin sonundaki ikaza da dikkat edin:

– Çevresini sevmeyen, sevmediği için de sevilmeyen müminde hayır yoktur!

Öyle ise toplum içinde çevremizi sevmeli, çevremizce sevilmeye de değer vermeliyiz.

4- Maruz kaldığınız küçük günahlarınızın sararmış yapraklar gibi dökülmesini istiyor musunuz? Öyle ise karşılaştığınız dostlarınızla önce elinizi uzatıp musafaha yapacak kadar yakınlık gösterin, sıcak davranın. Bu konuda da Efendimiz (sas) Hazretleri’nin uyarısı şöyledir:

– Karşılaşan iki mümin el uzatıp da sevgi ile musafaha ederlerse, ağaçların sararmış yapraklarının döküldüğü gibi küçük günahları dökülür! Günahsız olarak ayrılırlar birbirinden.

5- Zorda kaldığınız yerlerde Allah’ın yardımının size de ulaşmasını mı istiyorsunuz?

Öyle ise siz de çevrenizde sıkıntıda kalanların yardımına koşun. Bunun için de Efendimiz (sas) Hazretleri şöyle buyuruyor:

– Allah kuluna yardım eder, kul kardeşine yardım ettiği takdirde!

Evet, Efendimiz (sas) Hazretleri toplum içinde karşılıklı tutum ve tavırlarımızı böyle tespit ve tavzih etmekte, insanları da bu tutum ve tavırları uygulayarak içinde yaşadığı toplumla kucaklaşmaya davet etmektedir.

Ne dersiniz, insanları toplumla kucaklaştıran bu gibi sosyal insani ve İslami davranışları her yerde yaşamalı ve yaymalı değil miyiz? Özellikle birbirimize selam vermekten bile çekinir hale geldiğimiz yabancılaşma ve çözülmelerin başladığı şu devrelerde bu türlü sıcak yakınlaşma örneklerine daha çok ihtiyacımız yok mu?

Bazı çevrelerin çekindiği İslam, bizi uzaklaştırıyor mu, kucaklaştırıyor mu?

Ahmed Şahin
Zaman

 

Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke yâ Resulallah

“Bu da güzeldir”

 

اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ

 

cümlesi, namaz tesbihatında okunurken inkişaf eden latif bir nükteyi uzaktan uzağa gördüm. Tamamını tutamadım, fakat işaret nev’inden bir iki cümlesini söyleyeceğim.

Gördüm ki:  Gece âlemi, dünyanın yeni açılmış bir menzili gibidir. Yatsı namazında o âleme girdim. Hayalin fevkalâde inbisatından ve mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alâkadarlığından, koca dünyayı o gecede bir menzil gibi gördüm.

Zîhayatlar ve insanlar o derece küçüldüler, görünmeyecek derecede küçüldüler. Yalnız o menzili şenlendiren ve ünsiyetlendiren ve nurlandıran tek şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) hayalen müşahede ettim. Bir adam yeni bir menzile girdiği zaman, menzildeki zâtlara selâm ettiği gibi, “Binler selâm {(Haşiye): Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) gelen rahmet, umum ümmetin ebedî zamandaki ihtiyacatına bakıyor. Onun için gayr-ı mütenahî salât yerindedir. Acaba, dünya gibi koca, büyük ve gafletle karanlıklı, vahşetli ve hâlî bir haneye birisi girse; ne kadar tedehhüş, tevahhuş, telaş eder; ve birden o haneyi tenvir ederek enis, munis, habib, mahbub bir Yaver-i Ekrem sadırda görünüp, o hanenin Mâlik-i Rahîm-i Kerim’ini o hanenin her eşyasıyla tarif edip tanıttırsa ne kadar sevinç, ünsiyet, sürur, ışık, ferah verdiğini kıyas ediniz. Zât-ı Risaletteki salavatın kıymetini ve lezzetini takdir ediniz!} sana Ya Resulallah!” demeye bir arzuyu içimde coşar buldum.

Güya bütün ins ü cinnin adedince selâm ediyorum, yani sana tecdid-i biat, memuriyetini kabul ve getirdiğin kanunlarına itaat ve evamirine teslim ve taarruzumuzdan selâmet bulacağını selâm ile ifade edip; benim dünyamın eczaları, zîşuur mahlukları olan umum cinn ve insi konuşturup, herbirerlerinin namına bir selâmı, mezkûr manalarla takdim ettim. Hem o getirdiği nur ve hediye ile, benim bu dünyamı tenvir ettiği gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalarını tenvir ediyor, nimetlendiriyor diye, o hediyesine şâkirane bir mukabele nev’inden “Binler salavat sana insin!” dedim. Yani senin bu iyiliğine karşı biz mukabele edemiyoruz, belki Hâlık’ımızın hazine-i rahmetinden gelen ve semavat ehlinin adedince rahmetler sana gelmesini niyaz ile şükranımızı izhar ediyoruz, manasını hayalen hissettim.

O Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) ubudiyeti cihetiyle -halktan Hakk’a teveccühü hasebiyle- rahmet manasındaki salâtı ister. Risaleti cihetiyle -Hak’tan halka elçiliği haysiyetiyle- selâm ister. Nasılki cinn ve ins adedince selâma lâyık ve cinn ve ins adedince umumî tecdid-i biatı takdim ediyoruz. Öyle de, semavat ehli adedince, hazine-i rahmetten herbirinin namına bir salâta lâyıktır. Çünki getirdiği nur ile herbir şeyin kemali görünür ve herbir mevcudun kıymeti tezahür eder ve herbir mahlukun vazife-i Rabbaniyesi müşahede olunur ve herbir masnu’daki makasıd-ı İlahiye tecelli eder. Onun için herbir şey, lisan-ı hal ile olduğu gibi, lisan-ı kali de olsaydı, “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resulallah” diyecekleri kat’î olduğundan biz umum onların namına “Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin aleyke yâ Resulallahi biaded-il cinni ve-l insi ve biadedi-l meleki vennücum” manen deriz.

 

فَيَكْفِيكَ اَنَّ اللّهَ صَلَّى بِنَفْسِهِ وَ اَمْلاَكَهُ صَلَّتْ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَتْ

(28.Lema’dan)

Selamın Fazileti

Esselamü aleyküm!

Esirgeyen ve bağışlayan Yüce Allah(c.c.)’nün adıyla…

Aziz Okuyucularım, bu yazımızda selamın faziletinden söz edeceğiz İnşaallah.

Selam, Mü’minlerin birbirleri üzerindeki karşılıklı haklarıdır. Hakkını ödeyen, ebedi âlemde büyük mükâfatla sevinir, ödemeyen ise, azapla dövünür.

Dinimizde selam vermek sünnet, almak ise farzdır. (farzı kifaye) Bir yere girerken de çıkarken de selam verilir. Selam Allah(c.c.)’nün ve Resulü(s.a.v.)’in bildirdiği şekilde verilip alındığı müddetçe selamdır. Verilen selamı daha güzeli ile almak da farz değil ise de, çok sevaptır. Selamın manası; yani ben Müslüman’ım, benden sana zarar gelmez, selamettesin demektir.

Cenabı Allah(c.c.) Kuran-ı Kerim’de: “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyle mukabele edin. Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisa: 86)

Başka bir ayet-i kerimede de: “Evlere girince, kendinize, ehlinize Allah’tan bereket, esenlik ve güzellik dileği olarak selam verin.” (Nur: 61)

Bu nedenle eve girince de evdekilere selam verilmeli, evde kimse yoksa “Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin” (Allah’ın selamı bizim ve Salih kulların üzerine olsun) demelidir. Çünkü Müslüman’ın evinde rahmet melekleri vardır.

Bir Hadis-i Şerif’te de: “Evine girerken selam veren, Allah’ın himayesinin garantisi altındadır.” Diye buyrulmuştur. (Ebu Davud)

Selam, İslam’ın sevgi ve rahmet kapılarının anahtarıdır, mü’minin gönüllerdeki sevgi hazinelerine o anahtarla girilir. Allah(c.c.)’nün rahmet ve mağfiret deryalarına o anahtarla girilir.

Selam hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir Hadisi Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. İşlediğiniz takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim, Tirmizi, İbni Mace.)

Başka bir Hadis-i Şerif’te de: “Ey insanlar! Selamı ifşa ediniz. Başkalarına yemek yediriniz, Akrabalarınızı ziyaret ediniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız. (Bunları yaparsanız) selametle cennete girersiniz.” Buyurmaktadır.

Yukarıdaki hadisi şeriflerden de anladığımız gibi Peygamber efendimiz selamı emretmiş. Selam verdiğimizde hem bir farzı yerine getiriyor hem de Peygamber efendimizin sünnetine uymuş oluyoruz.

Selamda sünnet olan öncelik sırası şöyledir: Rütbe ve nimeti çok olan önce selam verir. Büyük küçüğe, bir araç üstündeki yerdekine, yürüyen durana, ayakta olan oturana, az olan çok olana, amir memura, hoca talebesine, baba oğluna, ana kızına, telefon eden edilene, odaya giren odadakine selam verir.

Selam; emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manalara da gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılan en güzel duadır.

Selam, birbirlerini tanıyanlar arasında muhabbet arttırıcı bir özelliği olmasının yanı sıra, birbirlerini tanımayan insanların ise birbirlerine karşı muhabbet beslemelerine sebep olmaktadır. Selam verilmek suretiyle bireyler arasında sevgi meydana gelmektedir. Selamlaşmak dostluğun, birlikteliğin başlangıcıdır. Selamlaşmak sevgiyi, sevgi kardeşliği, kardeşlik birlik ve beraberliği doğurur. Mü’minlerin birbirlerini sevmesi ise imanın alametidir.

Selam, sadece dünya hayatının değil, Cennet hayatının da esenlik ifadesidir. Kuran-ı Kerim’de, Cennette meleklerin inananlara, inananların birbirlerine selam verecekleri bizlere şöyle bildirilmiştir: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapılar açıldığında, bekçileri onlara: – Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin. Derler.” (Zümer: 73)

Bu nedenle aziz Dostlar; birbirimize karşı –her türlü afet ve musibetten selamette olmak- dileği olan selamlaşmayı, hiçbir zaman ihmal etmeyelim. Umulur ki bu sebeple, Allah(c.c.)’nun gerçek selamet yeri olan ve Kuranı Kerim’in beyanına göre “selam”dan başka söz işitilmeyecek olan cennetine nail oluruz. Zira hakiki saadet orada, sonsuz huzur orada ve ebedi mükâfat yalnız oradadır.

Yüce Rabbimiz bizleri, birbirini seven, dostlukları pekiştiren, günahları afolunan ve cennete nail olan kullarından eylesin.

Selam Hidayete Tabi Olanlara.
Akibet Muttakilerindir.

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Günlük Hayatta Uygulayabileceğimiz Sünnetler

1. Hayırlı işlerde sağı kullanmak.

2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.

3. Yemeğe besmele ile başlamak, Allah’ın sonsuz ikram ve nimetlerini tefekkür ederek yemek, sonunda da hamd etmek.

4. Yemekte tabağın kendi önümüze gelen tarafından yemek.

5. Yemeğe sofradakiler ile beraber başlamak.

6. Acıkmadıkça yememek, tam doymadan yemeği bırakmak.

7. Tabağa az yemek koydurtup artık bırakmamak.

8. Selâmı yaymak. Eve girince ilk söz olarak ev halkına selâm vermek.

9. Selâmla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunmak.

10. Hediyeleşmek ve gelen hediyeye aynıyla veya daha güzeliyle karşılık vermek.

11. Az gülmek, gülünce kahkaha ile değil, tebessüm ederek gülmek. Mütebessim olmak.

12. Çoğu zaman susmak, tefekkür etmek, ihtiyaç olunca konuşmak.

13. Tane tane, orta bir ses tonuyla konuşmak. Çok mühim şeyleri üç defa tekrar etmek.

14. Nefsî ve dünyalık bir şey için öfkelenmemek; buna mukabil bir hak zâyi olduğunda ve uhrevî meselelerde yeri geldiğinde Allah ve din hakkı için öfkelenmek.

15. Doğru sözle şaka ve mizah yapmak.

16. Boş işler (malayani) ile iştigal etmemek.

17. Ayakkabı giyerken önce sağdan başlamak, çıkarırken de önce soldan çıkarmak.

18. Takke ve sarıkla başı kapatıp namazı öyle kılmak.

19. Soğan ve sarımsak kokusuyla mescid ve meclislere yaklaşmamak.

20. Misafire elinde bulunandan ikramda bulunmak. Misafir ve ziyaretçileri temiz bir kılık kıyafetle karşılamak.

21. Esnemeyi mümkün olduğu kadar gizlemek. Ağzı elle kapayarak gidermeye gayret etmek.

22. Dâvete icabet ve hediyeyi kabul etmek.

23. Kapıyı üç defa vurmak, cevap verilmezse geri dönüp gitmek.

24. Emin ve muttakî insanlarla istişare etmek, neticedeki karara tevekkülle uymak.

25. Cömertlik. “Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır. Cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır. Kim o dala tutunursa, o dal onu cennete çeker.”

26. Çok tefekkür etmek. “Tefekkür gafleti izale eder. Ölümü tefekkür etmek fani lezzetleri acılaştırır. Eşyanın üzerindeki fena damgasını gösterir.”

27. Borçlanmalarda durumu yazıyla veya bir şahitle tevsik etmek. Böyle bir tedbir asla itimatsızlık sayılmaz. Anlaşmalarda değişik tevil ve tefsirlere yol açacak boşluklar bırakılmamalıdır. Durumu net olarak tesbit etmek lâzımdır.

28. Ölmüş kimseleri hayırla yad etmek.

29. Mevtanın ardından yüksek sesle ve çırpınarak, saç baş yolarak ağlamamak. Böyle yapmak kadere itiraz ve Cenâb-ı Hakk’ın takdirini itham etmek olur.

30. Hasta akraba, dost ve arkadaşları ziyaret etmek. Onlara tesellî ve ümit vermek. Ziyareti uzun tutmamak. Hastanın hoşa gitmeyecek hallerini başka yerde anlatmamak.

31. Sıla-i rahimde bulunmak. “Akrabayla alâkayı kesen bir kimsenin bulunduğu meclise Allah’ın rahmeti inmez.”

32. Anne-babaya itaat etmek, onlara ihsanda bulunmak, kalplerini kırmamak ve hayır duâlarını almak.

İşte sünnet-i seniyyenin yaşanmasında daha bunlar gibi birçok hikmetler vardır. Bu sebeple, her Müslüman sünnet-i seniyyeyi yaşamayı ve yaşatmayı kendisi için en mühim vazife olarak görmelidir.

Risale-i Nur Enstitüsü