Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Kurt ve Nefis

kurt.kuzuBir gün bir çoban annesi ölmüş bir yavru kurtu görür. Onu evcilleştirmek için alır ve ahıra götürür. Sütlü bir koyun, ona süt vermeye ve annelik yapmaya başlar. Kurt zamanla büyür ve bu kurt bir gün ahırdan ağzı kanlı çıkar. Çoban onu görünce “ inşaallah anneni yemedin” der. Çoban ahıra girer ve anne koyunu parçalanmış bir halde görür. Çoban da kurdu öldürür.

Hikâye burada bitti ancak “her kıssadan alınacak bir hisse vardır” derler. İşte insanın nefsi bir kurt gibidir. Ne kadar ihtiyacını karşılaşan da en sonunda o yapacağını yapar. Yani senin ebedi hayatını öldürmeye çalışır. Dolayısıyla hiç kimse hiçbir zaman nefsine güvenmemelidir.

Bilindiği gibi Hz. Yusuf, zindanı zinaya tercih eden iffet abidesi bir peygamberdir. O bile nefsine güvenmemiştir. Bediüzzaman bu konuda ne güzel söylemiş : “Düşman istersen nefis yeter. Evet, nefsine güvenen belayı bulur, zahmete düşer. Nefsine güvenmeyen safayı bulur; rahmete gider.”

Ayrıca mümkün oldukça nefis ile baş başa kalmamaya çalışmak lazımdır. Çünkü nefis bir kurt gibi güçlü ve kurnazdır. Seni mağlup etmenin bir yolunu bulur. Nitekim Peygamberimiz (sav) “Ey Allah’ım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar nefsimle baş başa bırakma ” diye dua ve niyazda bulunmuştur.

Cenabı Hak, bizi nefis ve şeytanın şerrinden muhafaza eylesin.  Âmin…
Yazımızı Peygamber Efendimizin konu ile ilgili bir hadisi şerifi ile bitiriyorum: “En büyük cihat, nefis ile yapılan mücadeledir.”

İbrahim Yardım
İlahiyatçı-Yazar

Güneşin Batıdan Doğması, Depremler ve Kıyamet

Basında sık sık gündeme gelen konulardan birisi de kıyametin kopması ve tarihi ile ilgili konular. Son günlerde basında Maya takvimi ne göre 21 Aralık’ta kıyamet in kopacağı söylentileri var. Peki kıyamet tarihinin bilinmesi mümkün mü? Biz o konuyu sonraki yazımıza bırakarak, öncelikle kıyamet nasıl kopacak sorusuna cevap arayalım. Yüce Kuran’da kıyametin yakın olduğu haberi verilir ve kıyamet esnasında vuku bulacak olaylara dikkat çekilir. Şimdi gelişen bilimler, Kuran’ın haberlerini daha ayrıntılı yorumlama imkanı veriyor. Özellikle Karadeliklerin yol açacağı kıyamet ihtimalleri dikkat çekiyor.

DEPREMLER VE KIYAMET

Depremler, Güneş ve Ayın çekim etkisiyle birleştirilmeye çalışılır. Bu konuda bilimsel araştırmalar da vardır; ama henüz bir kaideye bağlandığı söylenemez. Ay ve Güneş tutulmasıyla denizde 7-8 metreye kadar yükselme olabiliyor. Karalarda vuku bulan yükselme ise 35-40 cm kadardır. Bunun depremi tetikleyici bir unsur olduğu düşünülüyor. Karadelik çekim etkisi çok daha şiddetli bir depreme yol açabilir. Örneğin 12 veya 15 şiddetinde meydana gelebilecek depremleri düşünün.

Bugüne kadar dünyada tespit edilmiş en büyük deprem 9.2 şiddetindedir. Ve bu şiddette bir depremin gerçekleştiği bölgede, çok kısa bir süre içerisinde büyük bir felaket ortaya çıkar. 12 ya da 15 şiddetindeki depremlerle ise neler yaşanacağını anlatmak kolay olmayacaktır.

Kur’an, kıyamet günü yaşanacak olaylara dikkat çeker. Dünyada o güne kadar eşi benzeri asla gerçekleşmemiş şiddetteki sarsıntılar, dehşetli olaylar silsilesi halinde anlatılır. Birer kazık gibi yerleşerek yeryüzünü şiddetli depremlere karşı koruyan dağların elbette bu sarsıntıya karşı dayanamayacağı; yerlerinden oynayarak altındaki toprakla birlikte kaymaya başlayacağı açıktır. Kur’an’da o gün dağların hareketlenişini ayetler şöyle anlatır:

Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.” [1]

Dağlar yürütülmüş, artık bir serap oluvermiştir.”[2]

Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarıda bırakmamışızdır.”[3]

Kur’an’da dağların kıyamet gününde alacağı şekil şöyle anlatılır:

“(Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye tutulur ve dağlar, göçüveren bir kum yığını olur.”[4]

Dağlar parçalanıp da toz duman haline geldiği zaman.” [5]

Yine Kur’an’ın haberine göre, dağların parçalanarak çökmesinden sonra yeryüzü hiçbir tümseği olmayan bir düzlüğe dönüşecektir:

Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: ‘Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırılçıplak bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.” [6]

Yeryüzünün büyük bir bölümü dağlarla kaplıdır ve bunların yerlerinden sökülüp devam eden şiddetli ve sert çarpışmaları, kaya ve sert kütleleri un ufak toz haline getirebilir. Yerin altının üstüne gelmesi ile organik kısmı tamamen yanan ve kül olan yeryüzünde, sarsıla sarsıla ince elenmiş hale gelen toprak yeryüzüne yayılır.

DENİZLER BİRLEŞECEK

Bir ateş küre üzerine oturduğumuzu hatırlayalım. Atmosferi meydana getiren gazlar yer çekimiyle arza tutunmaktadır. Suları kaynatacak, dünyaya tutunmuş olan atmosfer gazlarını çekip götürecek etkilerden birisi de karadelik çekim kuvveti olabilir. Kıyamet sürecinde denizlerin birleşeceği ve buharlaşacağı da haber verilmektedir. Ayetlerde “O, sizi çalkalamasın diye yeryüzüne büyük dağlar koydu” [7] “Yer, bütünüyle sallanıp paramparça edildiği zaman,” [8] “Denizler birleştiği (birbiri içine girdiği, kaynaştığı) zaman”[9] buyrulur.

Yeryüzü tabakasını bir arada tutmak için direk ve çivi görevi gören dağların giderek artan sayı ve şiddetli depremlerle, zelzelelerle yerinden oynaması, hareket etmesi, çökmesi, parçalanması sonucunda dağlar bu koruyuculuk görevini yapamayınca dörtte üçü sularla kaplı dünya yüzeyindeki sular yer değiştirecek, denizler birbirine karışacaktır.

Hz. Peygamber (a.s.m.), “Denizin altında ateş, ateşin altında ise deniz vardır”[10] buyurmuştur. Hadiste, “ateş” ifadesiyle yerin altındaki sıcak tabakaya, “(ikinci) deniz” ifadesiyle de kıpkırmızı ateş sıvısı halinde akmakta olan magma tabakasında işaret edilmiş olabilir. Öteden beri sıvı (mayi) maddeler su ile temsil edilmiştir.

Böylece “Yer, şiddetli sarsıntı ile sallandığı, içindekileri dışarı attığı zaman”[11] ayetinin de işaret ettiği üzere, kıyamet sürecinde değişen kuvvet dengelerinin sonucunda olabilecekleri şu şekilde açıklayabiliriz:

Yerin her tarafının çatlama, çökme ve kırılmasının sonucunda denizleri aşmaktan koruyan dağlar yer değiştirecek ve dağılması sonucu tüm denizler birleşecektir. Yer altındaki sıcak magma tabakasının denizlerle birleşmesi sonucu denizler kaynamaya, fışkırmaya başlayacaktır. Denizlerin Yanması Karadeliğin çekim etkisi dağları uçurabilir ve dağların uçmasıyla yerin altındaki ateş ve lavlar ortaya çıkabilir. Büyük depremler meydana gelebilir. Kıyamet esnasında Kur’an’ın bildirdiği gibi yer, ağırlıklarını dışa atacak. Belgesel programlarında yerin altındaki yaklaşık 4.500 derece sıcaklığındaki lavların denizin içindeki çıkışını seyretmiş olanlar, bu kızgın maddenin deniz suyunda oluşturduğu dehşetli manzaralara şahit olmuşlardır. Oysa kıyamet günü gerçekleşecek olan görüntünün, bu manzaradan çok daha farklı, tüm yeryüzünü içine alan dehşet verici bir manzara olacağını Kur’an’ın mesajından anlayabiliriz.

Yer altıyla deniz altında bulunan petrol ve doğalgazların da açığa çıkması ve magma ateşiyle birleşmesi sonucu her tarafta kendini gösteren alev alev yangınlar içinde ısınan su, fokur fokur kaynamaya vesile olabilir. Hawaii kıyalarında sığ deniz tabanında açığa çıkan lavların suyu nasıl ısıtıp kaynattığını belgesellerden izlemekteyiz. Ayetlerde haber verildiği gibi, “yerin altının üstüne çıkması,” kıyamet sürecinin belli bir zaman diliminde, deniz tabanlarındaki çok büyük alanlardan açığa çıkacak olan o müthiş sıcaklıktaki lavların, göllerin, denizlerin, okyanusların kaynamasını ve buharlaşmasını sağlayabilir:

Denizler kaynayıp buharlaştığı zaman.” [12] Kıyametin gerçekte nasıl vuku bulacağı, elbette o fiillerin sahibi ve bu alemi dizgini elinde olan Rabbimizin ilmindedir. Biz sadece mevcut bilgilerimiz ışığında bazı yaklaşım ve tahminlerde bulunmaktayız.

GÜNEŞİN BATIDAN DOĞMASI VE KIYAMET

Başka bir gezegen veya bir kuyrukluyıldız, dünyaya çarparak kendi ekseni etrafındaki dönme yönünü değiştirebilir mi? Batıdan doğuya doğru olan Dünya’nın dönme yönü, bu defa doğudan batıya yön değiştirebilir mi?

Böyle bir çarpışma olayı, Dünya’da büyük bir yıkıma yol açabileceği gibi ayrıca dünyanın dönme yönünü de değiştirebilir. Nitekim geçtiğimiz yıllarda Jüpiter gezegenine böyle bir kuyrukluyıldızın çarpmasıyla gezegenin dönme hızında azalma meydana geldiği tespit edildi.

Venüs gezegeni ise diğerlerinin aksine, ters yönde dönmektedir. Venüs’te Güneş, batıdan doğmaktadır. Venüs’ün atmosferindeki yoğun kaya ve tozdan oluşan tabakanın muhtemel bir çarpışma sonucu oluştuğu tahmin edilmekte ve aynı sebepten tersine dönmeye başladığı ileri sürülmektedir. Venüs gezegeninin 1 günü, 1 yılından daha fazladır. Yani Venüs, Güneş çevresinde, kendi çevresinde dönüşüne göre daha hızlı döner. Venüs her açıdan sırrını koruyan bir gezegen olmaya devam ediyor.

Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursî, kıyamet esnasında Dünya’nın ters dönmeye başlamasını ve dolayısıyla Güneş’in batıdan doğuşunu böyle bir ihtimale bağlar: “Küre-i Arz kafasının aklı hükmünde olan Kur’an, onun başından çıkmasıyla zemin divane olup izn-i İlahî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp garbdan şarka olan seyahatini, irade-i Rabbanî ile şarktan garba tebdil etmekle Güneş garbdan tulûa başlar. Evet, arzı şems ile, ferşi arş ile kuvvetli bağlayan hablullah-il metin olan Kur’an’ın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden Güneş garbdan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir te’vili vardır.”

“Kıyametin gerçekleşme şekli ne şekilde ve nasıl olursa olsun; Kur’an’ın sürekli vurgu yaptığı gibi; ‘Eğer Dünya’nın ecel-i fıtrîsinden evvel, ezelî iradenin izni ile haricî bir maraz veya muharrib bir hadise başına gelmezse ve onun Sâni’-i Hakîm’i dahi fıtrî ecelden evvel onu bozmazsa, herhalde hatta fennî bir hesap ile bir gün gelecek ki: ‘Güneş dürülüp toplandığında, yıldızlar döküldüğünde, dağlar yürütüldüğünde’ (13) manaları ve sırları, Kadîr-i Ezelî’nin izni ile tezahür edip o Dünya olan büyük insan sekerata (ölüm dakikaları) başlayıp acib bir hırıltı ile ve müthiş bir ses ile fezâyı çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek; sonra emr-i İlahî ile dirilecektir.”[14].

Prof. Dr. Osman ÇAKMAK

cakmak.osman@gmail.com

Kaynaklar:

1. Tur Suresi, 10.

2. Nebe Suresi, 20.

3. Kehf Suresi, 47.

4. Müzzemmil Suresi, 14.

5. Vâkıa Suresi, 3-4.

6. Ta Ha Suresi, 105-107.

7. Nahl Suresi, 15.

8. Fecr Suresi, 21.

9. İnfitar Suresi, 3.

10. Ebu Davud, c. 11, s. 3883.

11. Zilzal Suresi, 1-2.

12. Tekvir Suresi, 6.

13. Tekvir Suresi, 1-3.

14. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Söz Basım Yayın, İstanbul 2008, s. 717.

Muhakkak Biz İnsanı Ahsen-i Takvimde Yarattık

Cenabı Allah (c.c.) Kuranı Kerimde: „Muhakkak biz insanı Ahsen-i takvimde (en güzel bir biçimde) yarattık“, buyuruyor.  Bununla beraber İnsanı yeryüzünde halife olarak tayin ettiğini Bakara suresinin 30.ayetinde bildirmektedir. Yaratılışındaki donanım sayesinde Allah’a muhatap bir varlıktır. Bu demek oluyor ki, insan, tüm azaları ve duyguları ile, Allahın tüm isim ve sıfatlarını tanıyıp bilecek bir mahiyeti var.

İnsan, azaları ve duygularıyla, âlemlere bir pencere acar. Mesela gözleriyle renkler âlemini seyreder. Burun sayesinde kokular âlemini seyreder. Kulağın duymasıyla sesler âlemini dinler. Dokunma hissi ile maddi âlemi hisseder.

Bu şekilde insan, Allahın tüm isim ve sıfatlarını anlayıp idrak edecek güce sahiptir. Yaratılışındaki bu donanım sayesinde Allah’a hakiki bir kul olabilmektedir.

Allah insana kâinata halife olacak mahiyeti verdiği gibi, kâinatın en zelil ve en adi konumuna düşecek mahiyeti de vermiştir; tercihi insana bırakmıştır. Ya iman ve ibadet ile kâinata halife olmak, ya da inkâr ve isyan ile mahlûkatın en zelil ve hakiri olmak vardır.

  

“İnsanın mahiyet aynası, kainat aynası ile, mana ve keyfiyet bakımından, birbirine denktir.”

Tasavvuf ilmin büyüklerinden Seyyid Muhammed Efendi (k.s)  insanı tarif ederken şu kıymetli bilgilere rastlıyoruz.

“İnsan’a dikkatlice baktığımızda, kâinatın küçültülmüş bir misali olduğunu da görürüz. Allah’ın isim ve sıfatları kâinatta tecelli ederken, aynı isim ve sıfatlar insanda da, okunaklı bir şekilde tecelli ediyor.

İnsanın bu geniş mahiyet aynasındaki manalar ancak iman nuru ile okunabilir. Küfür ve inkâr hali bu yazıları okunmaz hale sokuyor. Bir benzetme olarak söyle diyebiliriz. Nasıl lambasız ve ışıksız eşya görünmez ise, iman ve hidayet olmadan da insan’a verilmiş manalar görünmez ve okunmaz.

İşte bu manaları göremeyen ve okuyamayan maddeci filozoflar, insanı konuşan bir hayvan olarak tarif ediyorlar. İnsana bu bakış farkı, iman ile küfrün farkıdır. İman, insanı kâinata halife ve sultan yaparken, küfür insanı hayvandan daha aşağı bir mevkie indiriyor.” 

Ahsen-i Takvim Suretindeki İnsan Nasıl Hayvandan Aşağı Düşer?

Kur’an ahlâkının en önemli şartı Allah’ın büyüklüğünü takdir etmek ve yalnızca O’nu ilah edinmektir. Oysa kibirli bir kişi kendisini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak görür ve Allah’ın kulu olduğunun şuuruna varamaz. Allah’ın kendisine vermiş olduğu özellikleri kendi çabasıyla kazandığına inanır, büyüklenerek nefsini yüceltir. Kısacası kendi nefsini ilah edinir, onu Allah’a ortak koşar. Şu ayet ne de güzel tarif ediyor bu olayı: “…Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlarla itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.” (En’am Suresi, 121)

Alçakgönüllülüğün en büyük göstergelerinden biri de Allah’a ve resulüne itaattir.

Kuran’da itaat konusu birçok ayette geçer. İtaatin nasıl olması gerektiği bütün detayları ile  tarif edilir. İtaat, Kuran’a göre kalben ve fiilen, samimiyetle yerine getirilmesi gereken çok hassas bir konudur. Resule itaat etmek büyüklenen kişilerin son derece ağırlarına gider. Oysa takva, güzel ahlak, akıl gibi üstün özelliklere sahip olan resule itaatsizlik etmek,  Allah’a da itaat etmemek demektir.

Müminler ise Kur’an ahlâkını tam olarak yaşamaya çalışırlar, ancak hata yapmaları da çok doğaldır. İnsan tatmin bulmuş melek değildir, birçok eksikleri vardır. Eksiklerini unutup kendini üstün görmek ve büyüklenmek çok büyük yanılgı olur. Kendisini itaatten çıkmış şeytan gibi görmek istemeyen insan, kayıtsız şartsız Allah’a boyun eğmeli, nefsini ezerek itaat etmelidir.

Özet olarak insan, iman olursa, kâinata bir halife, Allah’a aziz bir kul, Peygamberimiz (asv)’e şerefli bir ümmet, insanlığa faydalı bir dost, Ahsen-i takvime tam bir model oluyor. İman olmaz ise; konuşan bir hayvan, zelil bir mahlûk, esfel-i safiline yuvarlanan bir taş gibi oluyor.

Ahsen-i takvim; Allah’a tam ve güzel bir kul olmaktır; esfel-i safilin ise şeytana maskara olmaktır.

Arif Ağırbaş

arif.agirbas@hotmail.de

https://twitter.com/Arif_Agirbas

Nur’a Uçan Pervaneler Sergisine Davet

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile Barla Platformu tarafından düzenlenen “Nur’a Uçan Pervaneler” başlıklı sergi ve müze 14 Ekim 2012 saat 14:00’de Rüstempaşa Medresesinde düzenlenen açılış ile sevenleriyle buluşuyor, Açılışa Üstadın hayattaki talebelerininde gelmesi bekleniyor.

Geçen senelere göre bu sene ana başlıkları arasında Risale-i Nur ile değişen hayatlarıda konuyu alıyor.

Mehmet Fırıncı Ağabeyin davet mesajı;

Muhterem efendim,

Risale-i Nur ile ilgili olarak düzenlemekte olduğumuz sergiler zincirine, bu sene de “Nur’a Uçan Pervaneler” konulu sergimizle devam ediyoruz. 14 Ekim – 4 Kasım tarihleri arasında Rüstempaşa Medresesinde açık kalacak sergimizde, Risale-i Nur’un telifinden bugüne kadar dünyanın dört bir yanında insanlar üzerinde icra ettiği tesiri konu alıyoruz.

Sergimizle beraber, Bediüzzaman Said Nursi ile Risale-i Nur’un tarihini kapsayan ve pek çok tarihi belge ve eşyanın da sergilendiği müzemizin açılışı yapılacaktır

Sergi ve müzenin açılışında sizleri görmek bizi bahtiyar edecektir

Mehmet Fırıncı

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı

Açılış:

Tarih : 14 Ekim 2012

Saat : 14:00

Adres : Rüstempaşa Medresesi, Sururi Mahallesi, Medrese Sokak No:2 Eminönü İstanbul

Not : Açılış, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Talebelerinin Katılımıyla Yapılacaktır.

Tarih : 02.10.2012

Risale Ajans

Kültür Bakanı Nurlara Talip (Sudan Hizmet Notları)

Es-Selamu Aleykum, Sudan nur dersanesinden bütün ağabeylerimize selamlar.

Sudan’da 3 seneye yakın zamandır Risale-i Nur hizmetinde bulunan dershanemizde Cuma günleri Arapça yapılan derslerimize Sudan, Yemen, Irak, Uganda, Fil Dişi Sahilleri ve Gana gibi muhtelif milletlerden ağabeylerimiz katılıyorlar. Derslerimiz dönerli kitap okuma usulünde oluyor.
Ve Çarşamba günleri talebe dersleri olmaktadır. Bu dersler Uluslar arası Afrika Üniversitesi’ndeki talebelere yönelik oluyor. Uganda, Güney Afrika, Gana, Etiyopya, Nijerya ve Çin gibi ülkelerden talebeler var.  Bu dersler İngilizce olmaktadır.

Duaya vesile olması için Sudan’dan bazı güzel haberleri sizlerle paylaşmak istedik.

Sudan’dan güzel haberler

-bir gazeteci abi Risale-i Nur hakkında dergi hazırlamak lazım diyor ve inşallah hazırlayacak. Sudan’da herkesin Risale-i Nur’u duyması lazım diyor. Sudan’ın bütün illerine inşallah dersane açmak istiyor.

-Teşehhüd bahsini okuyan bir Sudanlı abimiz bu kelimelerin toprak, su, hava ve nur ile münasebetini herkesin kuramayacağını söyleyerek hayretini ifade etti.

-bir üniversite hocasının talebesine risale-i nur’u tavsiyesi üzerine talebesi külliyatı ramazanda okuyup bitirdi.

-sırasıyla külliyatı okuyan bir sudanlı abimiz ramazanda lem’alar’ı almıştı, iade ettiğinde üç kez okuduğunu çok istifade ettiğini, hasseten ikinci lem’ayı 4-5 kez okuduğunu ve bazı kısımlarını not aldığını belirtti.

-günde üç saat Risale-i Nur okuyan sudanlı bir kardeşimiz, Risale-i Nur’u bir sene ülkesinden uzak bir yerde okumak istiyor.. İnşallah bir yere gidecek.

-Kültür bakanı ile vakıf ağabeylerimiz görüşme yaptılar ve ağabeylerimizden hutbe-i şamiyeyi birlikte müzakere etmeyi taleb etmiş.

-Hartum Üniversitesi’nde Hutbe-i Şamiye dersleri…..

-Derse gelen Sudanlı bir kardeşimiz iktisat risalesi üzerine yüksek lisans yapıyor.

-Yemenli bir kardeşimiz tıp fakültesini bitirmiş ve hizmet için dersanede bizimle iştigal ediyor. Ve bazı içtimalara katılarak üstadımızdan ve nurlar’dan bahsediyor.

-Derse gelen Iraklı kardeşlerimizin Sudan’daki dersane gibi Irak’ta kendi bölgelerinde da bir dershane açma iştiyakları var.

– Bazı Iraklı kardeşlerimiz master çalışmalarını Nurlar üzerine yapmak istiyorlar.

-Üniversiteside dava ve tebliğ dersi bulunmaktadır ve mezkur derste Bediüzzaman Said Nursi ve Davası anlatılıyor.

-Sudan Üniversitesi’nde sempozyum çalışmaları var inşaallah yapılacak.

-Bir Sudanlı esnaf Ramazan ayı boyunca bizimle birlikte dersanede kaldı.

-Bir abi ile sözler’den birkaç yer okunduğu zaman üstadın üslubunu çok beğendi, Zor meseleleri fehme takrib etmesini hayret ve istihsan ile anlattı.(bu manayı çok kişiden duyduk. Hatta bir felsefe hocası da aynı fikirde)

-Bir kardeşimiz:”Bu okuduğumuz Arapça ve tercüme edilmiş. Ve biz aslından okumuyoruz, tercümesi böyle ise aslı nasıldır” diye taaccub  etti.

-Bir Üniversite felsefe hocası üstadın üslubunu çok istihsan ediyor ve avamın anlayacağı şekilde anlatmış diye beyan etti.

-Dokuz sene evvel külliyatın tamamını okuyan bir ehl-i tarik kardeşimizin  yorumu: “Bediüzzaman’ın üslubu Kuran gibi, temsil yolu ile fehme takrib ediyor”

-Bir üsteğmen: “Risale-i Nur tercüme olduğu halde içinde müellifinin ruhu görülebiliyor.”dedi

-Lemaları okumaya başlayan bir müderris onbeşinci lemaya kadar tevakkuf etmeden okumuş ve sanki üstad bu meseleleri bana yazmış gibi diyor.

-Beşinci sözü okuduğumuz birisine bunlar küçük sözler dedik. “Nasıl küçük olur bunlar çok büyük sözler” dedi.

-Afrika üniversitesinde matematik derslerine giren bir matematik hocası birinci lemayı okumuş ve takdirlerini dile getirdi. Bütün külliyatı okumayı irade ettiğini ve hatta “ezberlemek istiyorum” dedi. Ve o hocayla birlikte mirac risalesinden birkaç yer okuduk ve daima “kelam cemil, kelam cemil bu sözlere dergiler yazılır” diye ifade etmişti. Ders nihayetinde “yevm-ü said, yevm-ü said bugünü kaydetmek lazım” diye ifade etti. Ve ayrılırken miraç risalesini hediye ettik ve bize: “ömrümde aldığım en güzel hediye” dedi.

-Bir üniversitede öğretim görevlisi bir hoca:”Risale-i Nur benim hayatımı değiştirdi.” demiş. Ve şu an derslerinde üstad ve nurlardan ders yapıyor ve imtihanda üstadın bir konu hakkındaki fikirlerini sormuş. İmtihan kağıdını biz de gördük. Hatta Bir doktora öğrencisine tefsir üzerinde master yapar iken( mucize-i kuranı en iyi risale-i nur’dan öğrenirsin) diyerek ona risale-i nuru tavsiye etmiş. Beraber Risale-i Nur’u okuduk çok istihsan ettı ve şöyle dua etti: ”ya rabbi Risale-i Nur’u anlayıp, tatbik edip alem-i islama neşretmeyi nasib et..

-Sudan üniversitesinde bir öğretim görevlisi: “bizim üniversiteye gelen talebelerden risale-i nuru duymayan kalmıyor” dedi. Sonradan öğrendik ki kendisi bütün sınıflara derse giriyormuş ve dersinde risale-i nuru anlatıyormuş.

Sudanlılarda müşahede edilen güzel güzel meziyetleri:

-teravih namazları(hatimsız namaz bulmak zor)

-kuran halkaları (bir çok evlerde gruplar halinde Kuran okunuyor)

-teheccüd namazları: Son 10 günde hatimle kılıyorlar. Yani günde 3 cüz okuyorlar. Teravihi de sayarsak kadir gecesini günde 4 cüz ayakta dinleyerek arıyorlar. Hem de çoluk çocuk, ihtiyar beraber. Bize yakın olan 2 camiye teheccüde gittik. Birisinin bahçesi tam dolmuyor, diğerinin bahçesinde yer bulamadık, 2 3 kez kaldırımda ve 1 kez de yolda kıldık)

-itikaf: itikafa girilmeyen cami bulmak zor. Bır camide itikaftakı bir bakan ile görüştük, kitap verdık, üstadı biliyormuş.

-namaz kılmayan subayların terfileri olmuyormuş!!!

-otuz sene evvel askerler ihtilal yapıyor ama şeriatı getirmek için!!!

-Derse gelen bir ağabeyin babası “otuz sene evvel camilerde, mescitlerde gençler yok idi” diyor, şimdi ise elhamdulillah…

Sudan nur talebeleri olarak sızlerden dua istirham ediyoruz ki

CENAB-I HAK BİZLERİ İHLAS-I TAMME MUVAFFAK EYLESIN ve

İHLASLA SUDAN’A HİZMET ETTİRSIN

SUDAN HİZMETLERİNİ ZİYADELEŞTİRSİN

AMİN

SUDAN NUR TALEBELERİ