Kategori arşivi: Yazılar

Allah katında ‘başarılı kişi’ kimdir?

Herkes bir şeyleri başarmaya uğraşıyor…

Hiç düşündünüz mü, Allah’a göre “Başarı nedir ve başarılı kişi kimdir?

Evvela akıllı olmak önemli değil, aklımızla neye hizmet ettiğimiz önemlidir. Öyle akıllılar var ki; devleti dolandırıyor. Öyle akıllılar var ki; kumar oynuyor, milyonlar kazanıyor. Öyle akıllılar var ki; dünyayı parmağında döndürüyor. Akıl, su gibidir; konduğu kabın rengini ve şeklini alır. Nasıl ki bıçak, doktorun elinde tedavi eder, katilin elinde cinayet işlerse, aynı şekilde akıl da iyiye ve kötüye kullanılabilir.

Mesela “Başarılı olmanın sırları” türünde kitaplar yazıyorlar. Bu kitaplar güzel konuşmanın sırları, zengin olmanın çareleri, tahsili tamamlayıp memur olmanın, amir olmanın yollarını anlatıyor. Demek ki “hayatta başarılı olmuş kişi” vasfını almanın şartları, zengin olmak, şöhret sahibi olmak, üstün bir makam ve mevki sahibi olmak, şimdiki ifadeyle kariyer yapmak vs… ile ölçülüyor.

Zengin olmak başarıysa, Karun da zengindi fakat servetiyle firavun oldu. Mao, Stalin belki çok yüksek makama ulaştılar amma ne oldu? Ölüp gittiler… Bu gibi kişilerin hayatına baktığımızda “başarılıydı” diyebilir miyiz?

Üstad Bediüzzaman buyurmuş ki; “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme!..

Demek ki başarının sırlarını anlatan kitaplar, okullar, öğretmenler, sistemler, sadece maddi medeniyetin sırlarını anlatıyorlar. Allah için başarılı olanlar ise peygamberler, evliyalar, asfiyalar ve İslam alimleridir. Müslümanlar bir ordu gibidir; bir zafer kazanılsa, o zaferde mareşalin de neferin de hissesi vardır. Bu gerçeğe göre başarılı insan, Allah rızası için yapılan her işin bir ucundan tutan kişidir…

Mesela yakinen tanıdığım birisi daima haram yollarla zengin oluyordu. Bir gün yeğeni demiş ki; “Dayı, haram işler yapıyorsun, günah olur, itibarını da kaybedersin.” Adam bağırmış, “Sen daha küçüksün! Bu işlere aklın ermez. Para her şeyin üstünü örter.” O sohbet böyle kapanmış. Arkadaş bilmiyordu ki, hangi söz ve davranış “günah” olarak belirlenmişse, o fiil, pimi çekilmiş bir bombadır. İnfilak ettiğinde insanı parça parça eder…

Seneler birbirini kovalıyor. Bu arkadaş hastalanmış. En iyi hastanelerde tedavi olmuş, doktorlar getirtmiş. Doktorlar, ellerinden geleni yapıyormuş fakat adamın hastalığı hızla yayılmış. Adam bir lokma yiyemez hale gelmiş. Yeğeni demiş ki, “Dayı, hani para her işi hallederdi?” Yolun sonu göründüğü için adam şaşkınlık içinde… Demiş ki, “Bilemedim… Anlayamadım…

Bir düşünürün cümlesi şöyle: “İnsanoğlunun tüm başarıları ve üstün zekâsı onu yine de mezardan öteye götüremeyecek.

Seksen senelik tecrübemle anladım ki; asıl başarı, her şartta ve her an, İslamiyet’i yaşamak, bir adım dahi olsa o dairenin dışına çıkmamaktır.

Ne mutlu Allah rızası için çalışıp Allah rızası için harcayana..

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

Üstad Bediüzzaman Said Nursi: Düşünce ve Değişim

Bediüzzaman Said Nursi taşıdığı fikir zenginliği, çeşitlilik, derinlik ve şumuliyetle tek başına bir ümmettir. Eserleri genelde Türkçe yazılmasına rağmen bütün İslam Aleminde her tarafta yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Bu kitaplar imana susamış gönüllere, hakikat uğruna bağrı yanmış kimselere adeta selsebil gibi nüfuz etmektedir. Zira bu Risaleler; Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isteyen, güneşin balçıkla sıvanmasını yazık, heyhat mümkün gören aldanmış ve aldatılmış bir çok kimsenin zan ettiği zamanlarda; Kur’an-ı Kerimin sönmez ve söndürülemez bir manevî güneş olduğunu ispat etmek için yazdırılmıştır.

Risalelerin bu kadar yayılmasının sebebi ise bu eserler insanı madde aleminden alıp fikir, ruh, iman ve ihsan alemlerine götürdüğü içindir. Bu tarz fikir insanı çeşitli kesim ve katmanlarıyla akıl, kalb, ruh ve duygularla beraber bir bütün olarak zengin konular ve etkili üslüpla muhatap almaktadır.

İnsanların gerçek ihtiyacı

Hiç kimse kendisini Bediüzzamanın fikriyatının dışında bir kenara atılmış göremez. Zira Bediüzzaman Hazretleri eserlerinin şumul ve vüsatiyle çağdaş insanı ilgilendiren bütün konuları detaylı bir şekilde ele almıştır. O Ümmetin derdi ve insanların gerçek ihtiyacı için atan hassas büyük kalbiyle bu eserleri toplumun ister zengin ister fakir, ister alim ister cahil ister hakim ister mahkum olsun bütün kesimlerine sunmuştur. Çünkü Bediüzzamanın kaynağı hikmet-i Kur’aniyenin deryasıdır. O deryadan ise sağnak sağnak yağan marifetten beslenmektedir.

Bediüzzaman üstün mevhibesiyle, keskin zekasıyla, kuvvetli hafızasıyla, âli himmetiyle, sınırsız ihlasıyla, benzeri ancak sabır kahramanı hazret-i Eyyub ve salih evliyalarda bulunan sabrıyla, adeta bir ansiklopedi gibi yeni çağdaş ilim ve teknolojiyi bütün uzmanlık alanlarıyla beraber şeriat, lugat, edebiyatı ihtiva eden, ananelerimize dayanan ilimleri de içine alarak tek hedefi olan hizmet-i Kur’an’a yürümüştür.

İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı

Bediüzzamanın fikirleri kalplerde hep canlı ve taze kalmıştır. O’nun eserleri yalnız kütüphanelerin raflarını süsleyen, gönül eğlendirmek ve fikir zenginleştirmek için yazılan bir eserden ibaret değildir. Aynı zamanda O yalnız bir mütefekkir, şeriat alimi, filozof veya bir şair değildir. Bütün bu sıfatları kendisinde bulundurmasına rağmen O büyük bir Kur’an hizmetkarı, iknada benzeri yok, erişilmez bir müceddittir. Fikirleri hayat saçıyor, hakka hizmette sıra dağlar gibi sabit duruşları ile, asla taviz vermez bir hizmet ehlidir.

İşte Ümmet üzerindeki harika tesirinin sırrı bundandır.

Benim bu sözlerim asla Bediüzzamanın hakkını veren ve hakkıyla O’nu değerlendiren sözler olamaz. Her kim Bediüzzamanı daha fazla tanımak istiyorsa O’nun eserlerine muracaat etsin. Akıl ve kalbiyle beraber okusun. İşte ancak o zaman Bediüzzamana daha yakın olabilir. Allah O’na rahmet etsin. İlminden Ümmeti İslamiyeyi hissedar eylesin. Amin

Dr. Ali Hafif
Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesi
Annaba Üniversitesi – Cezayir

Zübeyir Ağabeyin Aile Efradına Yazmış Olduğu Bir Mektup

Zübeyir Gündüzalp’in Ermenek’teki aile efradına 1950’li yıllarda yazmış olduğu bir mektup.. Ehemmiyetine binaen, biz de bunu sizlerle vefatının sene-i devriyesinde memnuniyet içinde paylaşmak istedik. Buyurun, birlikte okuyalım…

Müşfik ve muhterem pederim, validem, sevgili kardeşlerim ve eniştelerim, Evvela: Haydar’ın Üstadımız Bediüzzaman’a telgrafla yazdığı Ramazan–ı Şerif tebrikini Üstadımıza okudum. Buyurdular ki, Haydar’ın peder ve validesi madem Zübeyir’i Risâle–i Nur’a vakfetmişler, her sabah onlara duâ ediyorum.

Saniyen: Haydar kardaşım, geçenlerde Hazret–i Üstadımız ânî olarak seni sordu. “Haydar’dan mektup alıyor musun?” dedi. Alıyorum dedim. Ama o “Risâle–i Nur’a hizmet edemiyorum. Üstadımın şoförü olamadım. Fani dünya işlerine daldım” diye müteessirdir dedim.

Buyurdular ki: “Evlendirmemişler mi?” Dedim “Evlenmeye niyeti yoktu. Zaman eski zaman gibi olmadığı için… Fakat mecbur olmuş. Peder ve validesi için evlendi.” Şefkatle buyurdu ki: “Allah mübarek etsin” ve “Haydar olmasa idi, seni peder validenin yanına gönderecektim. Senin hizmetine Haydar hissedardır” dedi.

Çok sevindim. Siz de çok memnun olacaksınız. Çok mesrûr kalacaksınız. Büyük Üstadımızın böyle demesi, dünyalara bedeldir. Şefkatli ve kıymetli babam, Cenâb–ı Hak senden ebediyen razı olsun. Cenâb–ı Hak sana imân–ı kâmil versin. Ebedî saadet ve selâmet ihsan eylesin. Benim gibi pekçok Müslümanın “Bediüzzaman eşi olmayan büyük bir zattır. Onun duâsına çok muhtacız. Onun Risâle–i Nur kitapları olmasa idi, belki de İslâmiyet batacak, bizleri gàvurlar mahvedecekti” dediği o büyük zatın hizmetinde bulunmak şerefi ve büyük nimeti, senin sayende olup Allah’ın size ve bana büyük bir lütfudur.

Çünkü, bir evlâdın hayırlı olması, bir cihette babası, atası sayesindedir. Sen beni şefkatle büyüttün. Terbiye ettin. Helâl lokma yedirdin. Anam da senin helâl kazancın sayesinde helâl süt emdirdi. Herkes ihtikârla, haram kazançlarla zengin olurken, sen haram ticarete tenezzül etmedin.

İşte ben ancak böyle bir ata sayesinde Bediüzzaman Hazretleri gibi bütün cihanın alâkadar olduğu büyük bir zatın hizmetine kabul edildim. Senin gibi öyle bir atanın sayesinde, Risâle–i Nur kitapları gibi milyonlarca Müslümanın, kadınların–erkeklerin sarıldığı, aşkla, merakla, sevgiyle okuduğu, dinlediği ve imanını kurtardığı kitapları tanıyıp okumak nasib oldu. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun.

İşte sizin evlâdınız, dünya yüzündeki pekçok Müslümanın “Aman Üstadım bize duâ et. Bizi talebeliğe kabul et” diye yalvardığı bir zata hizmet ediyor. Sizin besleyip büyüttüğünüz evlâdınız, üç–beş kuruşluk fâni menfaat peşinde vakit geçirmiyor. Sizin ebedî âhiret hayatınıza nurlar kazandıran büyük bir hizmette çalışıyor. Siz gibi mübarek bir peder–validenin evlâdı, paşaların, valilerin, meb’usların elini–ayağını öpmeye çalıştığı, hizmetkârı olmaya can attığı fakat, onun kabul etmediği büyük ve eşi olmayan Bediüzzaman gibi bir zâtın hizmetine kabul edilmiş.

Evet, Mustafa Kemal Paşa gibi birisi Hazret–i Üstadı Meclis’e dâvet ederek büyük mevkiler, büyük makamlar teklif etmiş; fakat, o kabul etmeyerek reddetmiştir. “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur” diye Büyük Millet Meclisi’nde söylemiş; bütün askerî kumandanlar, bütün mebuslar onu alkışlarla karşılayarak ayağa kalkmışlardır.

Şimdi bütün dünya Hazret–i Üstaddan medet bekliyor. Bediüzzaman’ın dünyada benzeri yoktur. Müslümanların imânlarını kurtaran, dünyayı felâketlerden kitapları ile muhafaza eden o zattır. Hint’de, Çin’de, Mısır’da, Arabistan’da, her tarafta Risâle–i Nur okunmaya başlanmıştır. Elbette böyle bir zatın hizmetinde olmak, en büyük bir nimettir. En büyük bir şereftir. En büyük bir lütf–u İlâhidir.

Şimdi bana deseler ki, “Sen bu hizmetten bir parça (muvakkaten) ayrıl, on bin lira sarı altın kazanacaksın” deseler, beş para kadar ehemmiyet vermeyerek Üstadımızın hizmetinden bir saat bile ayrılmayacağım. Aç kalacaksın, hapse atılacaksın, sen Risâle–i Nur’dan, Üstad’dan biraz uzak dur deseler, yine “Allah bana kâfidir. Dinsizlerden korkmuyorum” deyip bir kat daha Risâle–i Nur’a ve Üstadımıza sarılacağım.

Sizlere büyük müjdeler veriyorum. Artık dinsizler mağlûp oldu. Bütün mahkemeler beraat kararı verdi. Şimdi (1956–57) Risâle–i Nur Ankara’da matbaada basılıyor. Şimdi Adnan Menderes gibi, hükümetin dine taraftar büyük adamları “Biz Üstadın duâsına dayanıyoruz” diyorlar. Risâle–i Nur’un yayılmasına hizmet ediyorlar. Üstadın ziyaretine çokları gelmek istiyor.

Fakat, Üstad “Risâle–i Nur’u okuyan, benimle görüşmüş olur, Risâle–i Nur’u okusunlar” diyor, kabul etmiyor… Artık korku filân kalmadı; merak etmeyiniz. Bütün millet Risâle–i Nur’a koşuşuyor. Risâle–i Nur bütün ellerde, kadını–erkeği okuyor, dinliyor. İman ve İslâmiyet dersi alarak imanlarını kurtarmaya çalışıyor.

Şimdi milyonlarca Nur Talebesi bayram yapıyor. Daha çok bayram günleri gelecektir. Bütün Müslümanların parlak bir istikbâle kavuşmaları yaklaşmaktadır. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun. Cümlenize binler selâm ederim.
Zübeyir.

Madem ki İslâmın Her Derdine Razı Oldun…

Aziz, muhterem kardeşim,

Mademki İslâmın her derdine razı olduğunu bildiriyor­sun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle:

Vazifen, dikenler arasından güller toplamaktır. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin. Çöllere sürülürsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen ısınla sebze yetiştireceksin.

Yeşilliği sevmeyenler olacak, yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin. Karanlık zindanlara salarlarsa ışık, paslı vicdanları gö­rürsen ümit, imansız kalplere rastlarsan nur vereceksin. Sen verdiğin için suç olacak, sen getirdiğin için ceza gö­receksin, sen konuştuğun için mahkûm olacaksın. Ve buna şükredeceksin.

Anadan, yardan, serden geçeceksin. Candan, gönülden Kur’ân’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep ede­ceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, mecnun olup çöllere dü­şeceksin.

Leyla arar gibi Nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin. Makamlar, servetler verirlerse, nefsini unutacaksın. Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin.

Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma! Nerede olursan ol, küfrün ve cehlin tâtemelini çürüteceksin. Bir gün Kur’ân etrafındaki surların yıkıldığını görürsen, hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin.

Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler fedâi ister, nasıl olsa sen de içinde fedâi olacak­sın. Bu mektubu okuyunca, Mesnevî’yi okuyan Yunus Emre gibi, “Uzun olmuş” diyeceksin. “Onun gibi ben olsa idim, ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, derdim” dediği gibi, sen de “Ne lüzum vardı uzun uzun yazmaya, kısaca Kur’ân talebesi olacaksın deseydin yeterdi” diyeceksin.

Haklısın, zira İslâm yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskincedir. Her kişinin yolu değil, “er” kişinin yoludur. Seni bütün ruh u canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete
düşen din kardeşlerimin kısa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenâb-ı Vacibü’l-Vücud olan Hazret-i Allah’tan niyaz ederim. Âmin!

Pür kusur kardeşiniz
Zübeyir GÜNDÜZALP

Bediüzzaman Emirdağ’da

Emirdağ’daki Hükümet Binası karşısında
Üstad Bediüzzaman’a veriyorlar bir oda

Burada camiye bile gitmesi yasaklanır
Devamlı baskılar görüp takip altında kalır

Emirdağ’daki sürgünü O’na zor geliyordu
Denizli’deki günleri bile aratıyordu

Ziyaretçi görüşmesi O’na yasaklanmıştı
Emirdağ’da tam üç kere Üstad zehirlenmişti

Muhalifleri kanunen O’nu yenememişler
Gizli gizli zehirleyip öldürmek istemişler

Üstad hayatı boyunca çok defa zehirlenmiş
Allah’ın inayetiyle mutlak ölümden dönmüş

Bütün bu zehirlenmeler O’nu yıpratıyordu
Ömrünün sonuna kadar ıstırap çekiyordu

Bu zulümler yaşanırken te’lifler devam eder
Sıkıntıyı hafifletir oluşan gelişmeler

Yargıtay Dairesinden olumlu karar çıkar
Temyiz edilen beraat kararını onaylar

Üstad bazen dışarıda gezmelere giderdi
Birkaç saat kalır sonra evlerine dönerdi

Bazen bağ ve bahçelerde tefekküre dalıyor
Nebatat ve hayvanatı pür temaşa ediyor

Ahmet Tanyeri

www.NurNet.org