Kategori arşivi: Yazılar

Hastalar Risalesi-18 (Şiir)

Hastalar.RisalesiEy kimsesiz ve garip

Ey Hasta-i biçare

Sakın olma ümitsiz

Her şeye var bir çare

 

Hasta ve gurbetteysen

Yalnızsan ve kimsesiz

Katı kalplılar bile                                                                 

Yardımcın olur şeksiz

 

Bütün var güçleriyle

Rikkate gelirlerse

Nazar-i şefkatleri

Tamamen celp ederse

 

Acaba şu Kur’an’ın

Her surenin başında

Geçen “Rahmanir-Rahim”

Sıfat hulasasında

 

Bir lem’a-i şefkatle

Umum yavrularını

Merhametle büyüten

Anne-babalarını

 

Şefkatiyle terbiye

Elbisesi giydiren

Merhamet duygusunu

Onlara bağşeyleyen

 

Ve her yeni baharda

Cilve-i Rahmetiyle

Yeryüzünü dolduran

Türlü nimetleriyle

 

O’na iman ederek

Teslimiyet sözüyle

Sana musallat olan

Hastalığın acziyle

 

Rabbine yalvararak

Gösterilse niyazın

Rahmetini celp eder

Şu elemli marazın

 

Asıl kimsesiz olan

O’na iman etmeyen

Kulluğunu bilmeyip

Ehemmiyet vermeyen

 

Mademki yalnız “O” var

Demek sana her şey var

Başka bir şey arama

Ancak “O” sana bakar

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

(06.07.2013 – Cumartesi)

Kaza

Haşirden sonra mahkeme kurulmuş. Ve Âdemoğulları, birer birer hesaba çekilmişler. Bazıları hiç sorgusuz Cennete giderlerken, diğerleri endişe içindeymiş. Çünkü hemen önlerinde Sırat Köprüsü varmış. Bir çoğunun aşağıya düştüğü, geçenlerin Cennet’e ulaştığı köprü…

Sayıları milyarlara ulaşan bir topluluk, bu köprüye doğru yola çıkmışlar. Bir daha geri dönmemek, gittikleri yer neresi olursa olsun, hiç ölmemek üzere. Hepsinin yüreğinde, korkuyla ümit arası bir duygu varmış. Allah’a ve Peygamberine inananlar, kusurları olsa bile af dileyenler, kâinata iman gözlüğüyle bakanlar, köprüyü de o gözlükle geniş görmüşler. Daha sonra uçar gibi geçmişler üzerinden. Ağırlığı fazla olanların dünya köprülerinden bile geçemediğini iyi bilenler, Sırat’a yaklaşırken, ince ince hesap yapmaya başlamışlar.

“Bu günahım şu kadar, diğerleri bu kadar, toplam ağırlıkları da şu kadar!.” diye. Bu hesabı yapanlardan bir adam:

— Ara sıra namazlara giderdim, demiş. Cuma namazlarına. Bayram namazlarını da hiç kaçırmazdım. Bu bakımdan namaz yüküm fazla sayılmaz.

Adam daha sonra, özellikle yaz aylarında ihmal ettiği oruçlarının; resmî bayramlarda, maaşını aldığında, çok üzüntülü ve çok sevinçli olduğu zamanlarda ya da güzel havalarda içtiği içkilerin; ay başlarında ve yıl sonlarında oynadığı kumarların yükünü hesaplayıp:

— Milletten çalmadım ya!. Bu da fazla bir yük tutmaz herhalde!. demiş. Biraz düşündüğünde, geriye tek bir günahı kalıyormuş ki, o da zaten kaza sonucunda oluşmuş. Bu yüzden de ona göre pek önemli değilmiş. Takımı maç kazanınca şevke kapılmış ve bütün ikazlara rağmen havaya ateş etmiş. Kazayla da küçük bir kızı vurmuş. Adam, dünyada da zaten muhasebeci imiş. Bu yüzden de bilirmiş hesabını. Yükünü gram gram hesapladıktan sonra, biraz da garanti payı koymuş üstüne. Sonuç gayet güzelmiş. Bu ağırlık, Sırat için hiç de fazla değilmiş.

Adam köprüye gelince biraz şaşırmış. Her köprüde hem geliş hem de gidiş varken, burası tek yönlüymüş. Hatta adım başında, “geri dönülmez!.” ikazı yapılıyormuş. Fakat onu şaşırtan şey daha başkaymış. Çünkü her iki yanda da korkuluk yokmuş. Adam, günah yüklerinden emin olduğu için, kenarlara yanaşmakta bir sakınca görmemiş. Zira bu noktalardan, manzara çok farklıymış. Köprünün alt kısmında, Cehennem fokur fokur kaynamaktaymış. Biraz sonra, köprü daralmaya başlamış. Bu yüzden de kalabalık iyice artmış. Adam, orta kısımlara geçmeye çalışırken, ayağı bir yere takılmasın mı? Bir anda uçmuş köprünün üstünden. Bir taraftan bağırarak düşüyor, diğer yandan hesabını kontrol ediyormuş. İçki yükü şu kadar, kumar yükü bu kadar, namaz şu kadar derken, küçük kızın ölümüyle sonuçlanan kazayı hesaba katmıyormuş. Alevlere büyük bir hızla yaklaşırken, bir adam ona köprünün üstünden seslenerek:

Kusura bakma kardeş!. diye özür dilemiş. Ayağım kazayla sana takıldı!.

Cüneyd Suavi / Zafer Dergisi

Suyun Daimi Devri

İçtiğimiz ve hayatımızın her alanında istifade ettiğimiz SUYU, yıllar önce Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto’nun “SU KRİSTALLERİ” adlı kitabındaki hârika belgeselleriyle incelemiştik. Bugün ise, bizlere bahşedilen şu SU nimetinin, şu koca dünyamızdaki, ‘devir daim macerasını’ bir nebzecik inceleyeceğiz. Hem birkaç dakikalığına ‘mutlu bir rüyalar âlemlerindeki gibi’ büyük keyif alacağız. Hem de nafile ibadetlerimizden, yüzlerce kat çok daha avantajlı bir ibadeti, yani tefekkürü, bilimin ve belgelerin ışığında uygulamış olacağız, inşallah…

Şimdi; debisi yüksek olan ve aklıma ilk gelen akarsularımızdan; sadece Fırat, Dicle, Kızılırmak, Yeşilırmak, Seyhan, Ceyhan, Sakarya, Ergene, Tunca, Âsi, B.Menderes, Porsuk, Çoruh, Meriç v.b.gibi nehirlerimizi düşünelim.

Meselâ; sadece Fırat’ımızın debisi; (bir saniyedeki akış miktarı) 635 M3/Saniyedir. Yani tek bir saniyede, yaklaşık olarak 635 ton’dan fazla su, Fırat nehrinden denize doğru akmaktadır.

Dicle’nin debisi; 360 M3/ Saniye. Kızılırmak; 184 m3/Sn. Yeşilırmak; 121 m3/ Sn. Ceyhan; 380 M3/ Saniye. Seyhan; 180 M3/ Saniye. (Kış aylarında 370 M3’e çıkar.) Sakarya; 134 m3/ Sn. (yazın 10 ile kışın 1162 m3/Sn. gibi değişken olup yıllık ortalaması 134 tespit edilmiş.)

Ergene; 27 m3/ Sn. Tunca; 172 M3/ Saniye. Âsi; Sakarya gibi değişken olup yıllık ortalaması; 30 m3/ Sn.

B.Menderes; 110 m3/Sn. Porsuk; 189 M3/ Saniye. Çoruh; 120 (53 ile 569 arası) m3/Sn. Meriç; 200 M3/ saniye (81 ile 460 m3 arası değişkendir) ortalamadır.

* Yani sadece şu 14 nehrimizden, sadece tek bir saniyede 2842 TON/ saniye su akmaktadır.

Bu oran sadece bir dakikada 2842 X 60=170 520 TON/ Dk’dır.

Bir saatte ise 10 231 200 Ton/Saattir. X 24=245 548 800 Ton/Gün demektir. Yani bir günde, sadece şu 14 nehirden, geçtikleri bütün beldelerdeki bağ ve bahçeleri sulayarak, denizlere 245 MİLYON TON su akmaktadır…

..CAN ALICI SORU ŞU:

* Peki bu sarfiyatın bıraktığı boşluk, acaba nasıl dolduruluyor?…

Bu sarfiyatın yerine, her gün aynı miktar su takviye ediliyor ki, binlerce seneden beri bu akış devam ediyor. Bu da, her gün denizlerden bulutlara

yüklenen sulardan sadece şu bölgelere, 245 Milyon TON su sevk ediliyor demektir.

Bu su devir daiminin kabaca hesabı, 200’den fazla ülkeler ve kıtalar için, yani dünya üzerindeki tüm denizlere dökülen tüm nehirler ve ırmaklar için yaptığımızda, HER GÜN MİLYARLARCA TON SUYUN, binlerce yıllardan beri sürekli DEVİR-DÂİM ettirildiği gerçeği, çok net görülüyor.

* İşin çok acı tarafı ise bizler bu ikramın ve bu Yüce Kudretin, pek farkında bile olmuyoruz veya olamıyoruz. Acaba niçin?…

* Oysa O Yüceler Yücesi olan Rabbimiz, böyle bir gaflete düşmememiz için, bakınız Kur’ân-ı Kerimde bizleri nasıl ikâz ediyor:

A’raf Suresi, 57. Âyet:

* “Rüzgârı, rahmetinin önünde müjdeci gönderen de O’dur. Nihayet o rüzgâr o ağır bulutları yüklendiğinde, Biz onu ölü beldelere gönderir, sonra ondan suyu indirir, o suyla da yerden her türlü ürünü çıkarırız. Ölüleri de kabirlerinden Biz böyle çıkaracağız. Umulur ki düşünür ve ibret alırsınız.”

Zuhruf S., 11. Âyet:

* “Gökten, bir ölçüye göre suyu indiren de O’dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz. İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.”

Hicr S., 22. Âyet:

* “Aşılayıcı Rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. Hâlbuki, o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz!…”

Mülk S., 30. Âyet:

* (Ey Muhammed, insanlara) De ki: “Söyleyin bana: şayet suyunuz çekilir, yerin dibine giderse, o akan tatlı suyu, size kim geri getirebilir? ”

Bakara S., 152. Âyet:

* Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!…

..Ve Yüce Allah c.c. Rahman sûresinde de 30 defa “..böyleyken, Rabbinizin nimetlerini, nasıl yalanlarsınız?” ..buyurduğu gibi, birçok ayeti Kerimde de “ne kadar da AZ şükrediyorsunuz!” diye bizleri ikaz etmektedir…

* ..Evet, ne kadar da AZ ŞÜKREDİYORUZ, değil mi?…

Raif Öztürk

moral haber

Bilinçaltı mesajlar kişiliğimizi tehdit ediyor!

Gördüğünüz bir obje aslında size görmediğiniz mesajlar verebilir mi? Veya duyduğunuz bir müzik parçası ile okuduğunuz bir makale size bilmediğiniz bilgileri zihninize gönderebilir mi? İnanmıyorsanız bu bilgilerin hepsini komplo olarak görebilirsiniz.

“Göz gördüğüne inanır” diye bir söz vardır. Bu söz her zaman için geçerli mi acaba? Çünkü gözümüz gördüğü birçok bilgiyi beyne gönderir. Bizim bir anlık gördüğümüz her türlü bilginin bir yerlerde daha  sonra karşımıza çıkabileceğini hiç düşündünüz mü? Bunu ben de şimdiye kadar düşünenlerden değildim. Ta ki Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, Başbakan Erdoğan`ın İstanbul`da düştüğü atın 55 ülkede yasaklanan “subliminal” teknoloji ile ürkütüldüğünü iddia ettiği güne kadar. Ve sayın vekilin bahsettiğine göre Türkiye tam bir subliminal cenneti. Çünkü buna karşı en ufak bir tedbir yok. Ne bir engelleme, ne de bir kanun. Peki bunca ülkede yasaklanan bu teknoloji nedir acaba?

Her ne kadar ülkemizde bilinmese de yabancı ülkelerde subliminal mesaj kavramı birçok kişi tarafından bilinir. Subliminal mesajı kısaca “kişinin bilinçaltına gönderilen gizli mesaj” olarak tanımlayabiliriz. Kişinin bilinçaltına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu var. Bunları sesli, görsel ve yazı olarak aktarabiliriz. Bunlardan en çok kullanılanı, dijital ses dosyalarına gömülen mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği, işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz.

İnsan kulağı belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir. Ama çeşitli hayvanlar, köpekler ve atlar örneğinde olduğu gibi bu sesler verilerek hayvanları çılgına çevirmek mümkün. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin algısı ise daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Subliminal mesaj içeren bir MP3`ü kulağınızla dinlersiniz ancak içindeki gizli mesajı beyniniz dinler. Bu esnada kulağınız hiçbir şey duymaz. Bu tür mesajların da daha çok heavy metal müziklerde verildiği iddia edilmekte. Yine bu iddiaya göre de bu müziklerde satan (şeytan) kavramı çokça işleniyormuş.

Subliminal mesaj göndermenin bir yolu da görüntülü mesajlaşmadır. Siz ekrana bakarken gözünüzün yalnızca “göz kırpma” hızında bir görüntü ekrana gelip kaybolur. Gözünüz hiçbir şey görmez ancak bilinçaltınız bu mesajı çoktan almıştır. Bir dönem sinemalarda bir kola firmasının ambleminin anlık olarak gelip kaybolduğunu savunan kişiler bazı iddialar ortaya attılar. Daha sonradan bu şirketin subliminal mesaj tekniğiyle reklam yaptığı ortaya çıktı. Bu da gizli reklam olarak çok defa kullanılmıştır.

Gerçek görmediklerimiz mi?

Konunun uzmanlarına göre şu an Türkiye`de kızılötesi ışınlar ve düşük frekanslı reklamlarla tüketiciye gizli propaganda yapılıyor. Bunu özellikle büyük markalar ticari kaygılarla yapıyorlar. Büyük marketlerde insanlara alışveriş yapma isteği empoze edilmesinden tutun da terörist gösterilmek istenen kişiyi terörist olarak algılanmasına kadar tam bir yönlendirme yapmak mümkün bu teknoloji ile.

Subliminal, teknik anlamıyla, insanın bilinçaltını etkileyen, duyu organlarının algısı dışında olan sesler ve görüntülerdir. 1964`te İngiltere, 1974`te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke, insanlarını bu tekniklere karşı korumaya alıyor. O zaman ortaya ciddi bir sorun çıkıyor. Subliminal teknikle insanlar etkileniyorsa, o zaman insanların doğal olarak kanun yapıcılar tarafından korunması gerekiyor.

Subliminal mesajlar bir film seansında saliselik görüntüler halinde verilebildiği gibi afişlere de gizlenebiliyor. Ayrıca müzik de etkili bir araç. Hızlı müziğin insanları alışverişe yönlendirdiği söyleniyor. Hatta psikologların yaptığı bir deneyde çalan müziğin alışverişte tercihi değiştirebildiği tespit edilmiş durumda. Siyasi alanda da bu teknoloji çok fazla kullanılıyor. Bununla bir siyasi parti rakip partiyi halkın gözünde kötü gösterebiliyor.

Reklamcılık ve subliminal

Subliminal teknolojisi deyince akla ilk gelen reklamcılık sektörü oluyor. 55 ülkede yasaklandığını bildiğimiz bu teknoloji zihne onun izni olmadan ne düşüneceğini, nasıl bir karar vermesi gerektiğini öğretiyor. Bir çeşit hipnoz diyebiliriz belki bu teknolojiye. Mesela siz sinemada bir film seyrediyorsunuz ve filmin arasında birden canınız kola içmek istiyor. Bunu sizin o beylik keyfinizin karar verdiğini sanıyorsunuz ama olay o kadar masum değil ne yazık ki. Filmin ilk yarısında sizin beyninize filmi seyrederken gönderilen mesajlardan ötürü canınız buz gibi kolayı içmek istiyor. Size gidip kola içmenizi söyleyen bir hayalet var ortada yani.

Sanırım bu teknolojiyi yani bilinci yönlendirmeyi konu alan filmler de – hem de Hollywood filmleri- olmuştur. Bunlardan biri de hem Amerika`nın simgesi olmuş hem de Amerika`yla dalga geçen Simsons isimli çizgi filmin bir bölümüydü. Çizgi filmin bahsettiğimiz bölümünde insanlar çok popüler olan bir şarkıyı dinliyorlar ve ardından da askere yazılıyorlardı. Şarkı televizyon kanallarında radyolarda sürekli çalıyordu ve dinlerken kişinin bilinçli bir şekilde algılamadığı ama zihnin idrak ettiği “savaş” fikri dinlenen kulaklarca benimseniyordu.

Çocuklar da hedef

Subliminal mesaj yöntemi maalesef en çok çizgi film, animasyon ve bilgisayar oyunlarında yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Verilmek istenilen her türlü mesaj, çizgilerle çok rahat bir şekilde işlenebiliyor. Çocuklarımızın saf ve masum zihinleri izlediği bir çizgi filmle, bilgisayarda oynadığı bir oyunla allak bullak olabiliyor.

Çocuklarımıza sevgiyi ve kardeşliği öğütleyen, eğitici ve masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına, edep ve hayâ çizgisinin önüne geçen çizimler kullanılıyor. Şiddet unsuru içeren görüntüler bunun yanında çok basit kalıyor. Zira şiddet içeren bir çizgi film ya da animasyonu çok rahatlıkla kapatırken; sözde eğitici-eğlendirici bir çizgi animasyonu izlemesine müsaade ediyoruz. Eğlenirken neler öğrendiğini, hangi tehditlere, saldırılara maruz kaldığını bilmiyoruz. Çocuğumuz fark etmeden birçok bilinçaltı mesajları beynine konuk ediyor ve kişiliğinin oluştuğu o en önemli yaş diliminde (0-7 yaş arası) bu görüntüler içeride/bilinçaltında hapsolunuyor.

İşin gerçeği çok da önemsemiyoruz. Çocuğumuz nasıl olsa çizgi film izlerken biz rahat bir nefes alıyoruz ya, ondan olsa gerek, “Başımızı ağrıtmasın da ne izlerse izlesin!” diyerek çocuğumuzu televizyonla baş başa bırakıyoruz. Ötesini çok da düşünmüyoruz. “Ne olacak canım alt tarafı bir çizgi film işte!” diyoruz.

Nasıl “dur” diyeceğiz?

O halde bilinçaltımıza yönelik bu saldırılara karşı nasıl dur diyeceğiz? Bunu engellemek için kimlerden yardım alacağız? Yasal ve hukuki zeminde bilinçaltı mesajları durduracak ne gibi bir çalışma var?

Bilinçaltı reklamlarının etkisinin kanıtlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı, diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı.

1964’te İngiltere, 1974’te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusyanın Ekatirinburg şehrinde yayın yapan ATN Televizyonun “Otur ve ATN izle” şeklinde bir gizli mesaj verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden olmuştur.

Ülkemizde RTÜK bilinçaltı reklamı “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır.

Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve bilinçaltı reklamı da yasaklamıştır. 3984 Sayılı Yasa’nın 20. maddesi “Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırdedilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini” hükme bağlamıştır.

Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de “Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır.”

Bunlar da gösteriyor ki bilinçaltı reklamları vardır ve hakkında çareler aranmaktadır. Ancak tüm bunlara rağmen ülkemizde ve dünyada sanal reklam uygulaması kesintisiz devam etmektedir.

Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde bilinçaltı reklam yasaklanmıştır ama tüm reklamların, dizi, film ve belgesellerin; işitsel, görsel dosyaların; çizgi film ve oyunların bilinçaltı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır.

Bundan dolayı mümkün olduğu kadar bilinçaltı kirleticilerinden uzak durulmalıdır. Hızla gelişen ve sürekli değişen teknolojiyi iyi takip etmeli, gerisinde kalmak şöyle dursun, önünde gitmemiz gerektiği unutulmamalıdır. Zira Hazreti Ebu Bekir’in (r.a.) ifadesiyle, “Küfrün duvarı ancak kendi taşıyla yıkılır.”

Kubilay Aktaş

Moral Dünyası Dergisi

Ramazan’da Zuhur Eden Hakikatler

Risale-i Nur’un bir hülasası olan Ayetü’l-Kübra ve Hizb-i Nuriyenin bir Hülasatü’l-Hülasası hükmünde otuz üç kelime-i tevhidin namaz tesbihatındaki eskiden beri okuduğum ve Risale-i Nur’un ekser hakikatleri namaz tesbihatında inkişaf etmesiyle hayalim fazla tevessü ederek, o otuz üç kelime-i tevhid, herbirisini kainatın bir tabaka-i mahlukatının lisan-ı haliyle söylediği o kelimeyi ben o lisan ile söylüyorum gibi, o külli lisan-ı hal, benim cüz’i lisan-ı kalimin aynı olur. Ben, kemal-i zevkle okuyorum. Size de suretini gönderiyorum.

Benim şüphem kalmadı ki: …”Tefekküri saatin…” (Bir saatlik tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır) sırrını taşıyan Hizb-i Nuriyenin on beş dakika zarfında bu Hülasatü’l-Hülasası dahi aynı sırrı taşıyor. Arabi bilmeyenler, Ayetü’l-Kübra’nın mertebelerini güzelce anlasalar, bu Arabi parça tam anlaşılır. Arabi bilmeyen, birkaç defa ikisine baksa, tam anlayacak. Bunu ben yirmi dört saatte bir defa ya sabah namazının tesbihatında veya başka vakitte, en ziyade usandığım ve sıkıntı zamanında okuyorum. Bana ulvi bir inşirah verir, usancı izale eder. Ayetü’l-Kübra ve Hizb-i Nuriyenin ahirinde yazılsa, münasip olur. Manidardır ki, Ayetü’l-Kübra ve Risale-i Nur’un ekser hakikatleri, Ramazan’da ve tesbihatında zuhuru gibi, bu Hülasatü’l-Hülasa, aynen Ramazan’da ve tesbihatta zuhur etti.

***

Kardeşlerim, Ayetü’l-Kübra Ramazan’da zuhur ettiği gibi, zannımca Ramazan’da da matbaadan çıktığını, Isparta’ya geldiğini ve Ramazan’da serbestiyetle okunması ve camilere okutmak için girmesi gibi, bu Ramazan-ı Şerifte Ayetü’l-Kübra’dan çıkan ve bir saat tefekkür bir sene ibadet manasını taşıyan Hizb-i Nuriye Ayetü’l-Kübra’dan çıktığı misilli, bizim tesbihatımızda otuzüç defa “Lailaheillallah” Ayetü’l-Kübra’nın berekatı ve feyziyle on dakikada aynı hakikat-ı tevhidi veren iki sayfa kadar Ramazan’ın nuruyla kalbe ihtar edildi.

risale ajans