Paraguay’da Nur’lu Seyahat (Hizmet Mektubu)

Latin Amerika’nın okyanusvari geniş topraklarındaki hizmetin lezzetine “hel min mezid” (daha yok mu?) dememek elde mi? İşte bu heyecan ve şevk ile Brezilya’dan bindiğimiz taksi bizleri Paraguaya getirdi. Ellerimizde İspanyolca Risale tercümeleri ve çok sayıda da Risalelerden vecizelerin olduğu broşürler…

İşte Kuran-ı Kerim, Cevşen, Risale kıraatleri ile şehre giriyoruz.

Ciudad del este yani Paraguay’ın Brezilya’ya komşu şehrindeyiz.

Hudut vazifelileri “haydin hizmete” dercesine pasaportlara damgaları basıyorlar.

Bizde bilmukabele ellerine Nur Risalelerini zer ediyoruz.

Gece yarısında Ciudad del este’den bindiğimiz otobüs bizi Acunsion’a sabahın ilk ışıkları ile beraber getiriyor.

Paraguay deyince ilk intiba tevazu oluyor samimiyet oluyor muhabbet oluyor; tamamdır bu iş Allahın izniyle diyoruz.

İlk hizmet sahamız Acunsion’da otobüs terminali oluyor. Ellerimizdeki içinde Nurlardan vecizeler içeren broşürleri neşrediyoruz. İlk broşür alanlardan bir Psikolog bize “elinizde kitap var mı?” diyor ve ne kadar çeşit varsa satın alıyor. İlk anlar bu şekilde şevk içinde geçiyor.

Risale broşürlerindeki hakikatleri okuyan Paraguaylıların gözleri doluyor ve özleri de Nurlanırken sözlerine bu terennüm geliyor; “İnananlar kardeştir”. Bizde bir olan Rabbe iman ediyoruz…

İnşaAllah şeref-i İslam ile de şerefyab olacakları işaretlerini alıyoruz.

Bu arada şunu da söylemeden geçmeyelim. Burdaki insanların kalbi sıcaklıkları sözlerine şöyle yansıyor. Latin Amerikada insanlar birbirlerine genelde Arkadaş manasında Amigo diye hitab ediyorlar. Fakat Paraguay insanları birbirlerine Hermano yani Kardeş diyorlar…

paraguay asuncion merkez camii iciEvet, Acunsion’un merkezinde bir çok Araplar var. Arap kardeşlerimizlede tanışıyoruz ve caminin adresini öğrenip Mısırlı bir imamın vazifeli olduğu camiyede gidip namazlarımızı eda ediyoruz.

Belki oranın tek camisi olduğundan mıdır, caminin duvarlarından sanki Nur fışkırıyor gibi geliyor bize. Namazdan sonrada herkeste aynı hissiyatın olduğunu görünce hakikaten bu gibi mahrumiyet bölgelerinde bir cami bir medrese ne kadar ehemmiyet arzediyor bunu müşahede ediyoruz.

Ve kıldığımız namazdan sonra Arjantine dönmek üzere ellerimizdeki broşür ve kitaplardan cami imamına hediye ederek ayrılıyoruz.

Buralara tekrar tekrar gidip geleceğiz inşallah.

Sungur Ağabeyi hatırlamadan geçemeyeceğiz.. Malum ağabeyimiz dünyanın bir çok yerini gezdi, Türkiyede derslere iştirak etmediği köy kasaba kalmadı hatta defaatle mekik dokur gibi.

Bizlere de İspanyol alemi ile alakalı verdiği işaret ve beşaretleri unutmuyoruz, unutmayacağız. Onların tarz-ı hareketi gölgesinde bizde inşallah karınca kararınca Nurları neşre devam edeceğiz İnşaAllah!

Latin Amerika Nur Talebeleri

www.NurNet.Org

Âlemi İslam’a inen darbeler Üstadı kalbinden hançerler! (Şiir)

Avrupa devletini doğurmakta Osmanlı

Kıvranıyor yatakta çekiyordu çok sancı

 

Hain planla, evlatlıkları başında bekler

Canı gönülden hemen ölmesini ister

 

Vefat edince, miras parça, parça edilecek

Osmanlı’nın Dünya’ya hükmü sona erecek

 

Yıllarca tatbik edilen sinsi plan gerçekleşti

Şefkati büyük olan baba artık vefat etti

 

Çok yazık Sevr anlaşması ile Osmanlı biter

Düşmanlar dört bir yandan ülkeyi işgal eder

 

Âlem-i İslam, Osmanlı’nın öz evladı idi

Acıyla dolu kimsesiz yetim kaldı şimdi

 

Üvey çocuklar neşe içinde mirası paylaştı

Hakiki has evlatları yas tutup ağıt yaktı

 

Âlemi İslam’a inen bu müthiş darbeler

Üstada, çok acı verir ta kalbinde hisseder

 

Sene bin dokuz yüz on dokuz

Kaybettik savaşları mağlubuz

 

Allah’a, peygambere çok mahcubuz

Yok, başka yol kurtuluşa mahkûmuz

 

Kâinatta, sanki kopmuştu kıyamet

Devam ediyor Anadolu’da zulmet

 

Herhalde Âlem-i İslam’ın güneşi battı

Ufukta yok aydınlık her yer karanlıktı

 

Yıl Bin dokuz yüz on dokuz eylül ayı

Üstad şöyle anlatır gördüğü “sadık rüyayı”

 

“O zamanda hadiselerin verdiği yeisle”

“Nur arıyordum karanlık zulmet içinde”

 

“Mübarek bir cuma gecesinde”

“Uykuyla girdim misal âlemine”

 

“İslam’ın geleceği için toplanan meclise”

“Çağrıldım, icabet ettim bu kutsi davete”

 

“Muhterem ve muhteşem bir meclisti”

“Münevver kişilerden teşekkül etmişti”

 

“Dünya da dahi görmemiştim hiç emsalini”

“Gördüm asrın mebuslarını selef-i salihini”

 

“Hicap edip saygıyla durdum kapıda”

“El pençe bekliyordum ayakta”

 

“Muhteşem o ulvi meclis adına”

“Onlardan bir zat dedi ki bana”

 

“Ey felâket helâket asrının sahibi”

“Seninde reyin var söyle fikrini”

 

Sanki Üstad’ın gördüğü bu sadık ulvi rüyada

Aldı Sahibüzzaman namıyla bir unvan daha

 

Açıklandı kıyamet asrının söz rey sahibi

Fatinülasır oldu Bediüzzaman Said Nursi

 

Mühür Fahrüddeveran Molla Said’ in elinde

Nurla kurtulacak gelecek nesil onun dilinde

Bekir ÖZCAN

www.NurNet.Org

Bediüzzaman’ın 5 Talebesinden Ortak Açıklama

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebeleri Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayramoğlu, Salih Özcan, Mehmet Fırıncı, Abdülkadir Badıllı ağabeyler son günlerdeki tartışmalar üzerine kamuoyuna ortak açıklamada bulundular.

“İman hizmetinin töhmet altında” kaldığının belirtildiği açıklamada, Risale-i Nur talebelerinin siyasete bakışına dair metinler yer aldı.

Açıklamada şöyle denildi:

Risale-i Nur Külliyatının müellifi ve Risale-i Nur hizmetinin müessisi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hizmetinde bulunmuş ve bu Kur’ân ve iman hizmetinin esaslarını bizzat ondan ders almış talebeleri olarak, aşağıdaki hususları muhterem kamuoyuna duyurmak ihtiyacını hissetmiş bulunuyoruz:

1. Risale-i Nur’un hizmet esasları içinde Bediüzzaman Hazretlerinin en fazla üzerinde durduğu ve büyük bir hassasiyetle riayet etmeyi bize ve bütün Nur talebelerine ders verdiği husus, bu hizmetin sadece ve sadece iman hizmetinden ibaret olduğudur. Pek çok mektuplarda tekrar tekrar zikredilen bu husus, bir Emirdağ mektubunda da şu şekilde ifade edilmiştir:

“Risale-i Nur hiçbir şeye âlet olamadığını ve rızâ-yı İlâhiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya herşeyden evvel iman hakikatlerini ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu elbette sizin gibi Nur’un has şakirtleri biliyorlar.”

Bu hakikat muvacehesinde kamuoyuna şunu arz etmek isteriz ki, insanlara hiçbir tarafgirlik gözetmeksizin ve hiçbir menfaat gütmeksizin Risale-i Nur’la iman hizmeti vermek ve muhtaç olanların imanlarını her türlü tehlike, vehim, vesvese ve şüphelerden korumaya çalışmak ve bu hizmetin mukabilinde ne maddî, ne de manevî hiçbir karşılık beklememek, Risale-i Nur mesleğinin olmazsa olmaz esasıdır. Bu esas feda edildiğinde, ortada Risale-i Nur hizmeti de kalmaz.

2. Risale-i Nur hizmetinin gaye ve mahiyeti münhasıran iman hizmetinden ibaret olduğundan, onun dışındaki faaliyetler tarafgirlik mânâsına gelebilecek her türlü davranıştan şiddetle kaçınmak gerekeceği izahtan vareste olmakla beraber, Üstadımız bu hususu müteaddit mektup ve müdafaalarında tekrar tekrar hatırlatmıştır. Bu mektuplardan birinde, “İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost, düşman derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nur’u – Risale-i Nur’u – hiç bir şeye âlet etmediler, siyaset topuzuna el atmadılar” denmektedir.

İman hizmetinde bulunanların hariç cereyanlardan niçin uzak durmaları gerektiği, Bediüzzaman Hazretleri’nin şu ifadelerinde de çok net bir şekilde açıklanmıştır:

“Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki hâlisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor. Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak… Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında, Kur’anın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatleri bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.”

Siyaset yoluyla vatana, millete, İslâmiyete hizmet de elbette ki ihmal edilecek bir mesele değildir. Ancak herkese eşit şekilde hizmet sunması gereken bir iman cereyanının mahiyeti, siyaset yoluyla hizmetten bütün bütün farklıdır. Onun içindir ki, cemaat adına siyasî faaliyette bulunmak, siyasî partilerle pazarlıklar içine girmek, devlet içinde kadrolaşmak, iktidara ortak olmaya çalışmak gibi faaliyetlerin tamamı Risale-i Nur’un iman ve Kur’ân hizmetiyle tam bir tezat teşkil etmektedir. Risale-i Nur talebeleri böyle faaliyetlerde bulunmayı Üstadlarından miras aldıkları kudsî hizmetin kudsiyetini bozmak olarak görürler ve bundan şiddetle kaçınırlar. Aynı şekilde, milletin reyiyle iş başına gelen meşrû iktidarı muhafaza etmek ve memlekette asayişi ihlâl etme istidadı taşıyan hareketlerden şiddetle kaçınmak da Risale-i Nur talebelerinin Üstadlarından ders aldığı en mühim esaslar ve düsturlardır; ancak onlar bunu hiçbir zaman bir menfaate âlet etmezler, bir tarafgirlik haline getirmezler.

Nitekim Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derste:

“Aziz kardeşlerim, bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet İmân hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz” denilerek, asıl yapmaları gereken şey ifade edilmiştir.

3. İman hizmetinin mahiyeti kadar metodları da menfi siyasetin icabı telâkki edilen âdet ve uygulamalardan uzaktır. İmanın esası olan doğruluk, iman hizmetinin de en mühim esasıdır; yalan, iftira, iki yüzlülük, hile gibi fiil ve metodlar hiçbir zaman iman hizmetine yanaşamaz. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, yol, sıdk ve doğruluk üzere olmaktır, der:

Sual: Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?

Cevap: Doğruluk.

Sual: Daha?

Cevap: Yalan söylememek.

Sual: Sonra?

Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.

Sual: Yalnız…

Cevap: Evet…

Sual: Neden?

Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır?

Bir müdafaasında da “Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz” demek suretiyle, Risale-i Nur hizmeti ile diğer faaliyetler arasındaki bu temel metod farkını ayrıca teyid ve tasrih etmiştir.

4. Siyasî tarafgirliğin en dehşetli neticesini, Bediüzzaman Hazretleri bir hatırasında şöyle anlatır:

“İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi, bu hadis-i şerifin, “(Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini sımsıkı tutan bir bina gibidir)” hakikatidir. Yani, hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı, dahildeki adâveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hattâ en bedevî tâifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki, hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde, o dahildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman def oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki, benlikten, hodfuruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lânet edecek gibi hâdisâtlar görünüyor. Hattâ, bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği; ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle senâ ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi, otuz beş seneden beri siyaseti terk ettim.”

İşte bu sebepten, tıpkı Bediüzzaman Said Nursî gibi, onun talebeleri de siyasî tarafgirliklerden uzak durmakta ve bu iman ve Kur’ân hizmetine hiçbir siyasî tarafgirlik gölgesi düşmemesi için azamî itina göstermektedirler.

5. Biz Risale-i Nur talebeleri, hizmetimizin prensiplerini kaynağı Kur’an ve Hadisten ibaret olan Risale-i Nur’dan ve onun müellifi olan Bediüzzaman Said Nursî’den alırız. Mevkii, maddî veya manevî makamı, şöhreti, ünvanı ne olursa olsun, hiç kimsenin indî tevilleri Risale-i Nur talebeleri için bir ölçü teşkil etmez. Risale-i Nur memleketimizin ve dünyanın en buhranlı dönemlerinden geçerek bugünkü muzaffer konumuna ulaşmışsa, Bediüzzaman Hazretlerinin büyük bir hassasiyetle muhafazasına çalıştığı “hizmet düsturları” sayesinde bu mümkün olabilmiştir. Yoksa, zamanın ve zeminin şartlarına göre hizmet tarzında birtakım değişiklik ve ayarlamalar yapılsaydı, şimdi Risale-i Nur hizmeti diye bir şey kalmazdı.

6. Son zamanlarda cereyan eden ve hepimizi üzen bazı gelişmeler, siyasî mahiyet taşıyan ve Nur’un safî hizmet telâkkisinden çok uzak düşen bazı hareketlerin Risale-i Nur ile karıştırılmasını ve bu menfî hareketler sebebiyle bu iman hizmetinin töhmet altında kalmasını netice verdiğinden, biz Risale-i Nur talebelerinin böyle hareket ve faaliyetlerle hiçbir surette alâkamızın bulunmadığını ve bu tür sakat anlayışların asla Risale-i Nur’dan kaynaklanmadığını açıklamak zorunda kalmış bulunuyoruz.

Aziz milletimize saygı ile duyurulur.

ABDULLAH YEĞİN, HÜSNÜ BAYRAMOĞLU, SALİH ÖZCAN, MEHMET FIRINCI, ABDÜLKADİR BADILLI

Haber7

Noel ve Yılbaşı

25 Aralıkla başlayan ve 1 ocak yılbaşına kadar kutlanan noel ve yılbaşı, başta Avrupa ve Amerika kıtası ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yerinde batı Hristiyan topluluklarca kutlanmaktadır. Özellikle yılbaşı kutlamalarının Türkiye’de son dönemlerde gittikçe artan bir ilgi, alaka ve özenti ile kutlanmakta olduğunu müteessirane müşahede etmekteyiz. Zira batıda farklı anlamlar ifade eden Noel ve yılbaşı kutlamalarının Türkiye’de ikisinin birleştirilmesi ile Hristiyanların batıl inançları olan ve her yıl 25 Aralık Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunun yıl dönümü kabul edilerek bir hafta boyunca dinimizce gayri meşru olarak addedilen Noel baba, hindi yemeği, çam ağacı ve ismini sayamadığımız çeşitli etkinlikler yılbaşı adı altında düzenlenip onların sefihane eğlenceleri ile kutlanıyor.

Elbette yeni yıl, her insan için önemli zaman dilimi olması hesabı ile sürür ve sevince vesile olmalıdır. Ancak Cenab- ı Hakkın lütfu ile yeni yılı hayatımızın bir yılını daha geride bırakarak yeni bir yılı idrak etmenin sevinç ölçüsü Müslüman nezdinde nasıl olmasını başta Kitabımız Kuran ı Kerim , rehberimiz Hz. Muhammed(S.A.V)’ın sünnetine uygun olması gerektiğini unutmayalım.

Günümüzde sözlük anlamı hesaplaşma, karşılıklı hesap görme olan ‘muhasebe’ kelimesini hep kullanır. Ve muhasebenin şirketler nezdindeki önemine vurgu yapar, istisnasız uygularız. Ancak ömür sermayemiz olan ve ebedi bir hayatın mahsulatını taşıyan şu kısacık fani ömrümüzün muhasebesini yapmıyoruz. İşte mümin olarak yeni yıla girerken geçmiş yılın muhasebesini yaparak eksileri ve artılarını değerlendirip, yapmış olduğumuz hata ve günahları tövbe ve istiğfar ile temizleyip yeni yılın hakkımızda hayırlı olması için Cenab-ı Hakka karşı tazarru ve niyazda bulunmalıyız.

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin ve tartılmadan önce amelerinizi tartın.”Hz.Ömer(r.a)

 Peygamber efendimiz şu hadisi şerif ile hem vaktin kıymetini anlatmak hem de fırsatları değerlendirmek ile ilgili bize rehber olmaktadır.

“Ölümden önce hayatın, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, ihtiyarlıktan önce gençliğin, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini bir ganimet olarak biliniz.”

Ayrıca batıl inançları taklitle ilgili aşağıdaki hadisi şerif ile bize ihtarda bulunmuştur.

“Kim yaşantısıyla bir topluma benzerse o toplumdan olur.” HZ. Muhammed(S.A.V)

Bu hadisi şeriften anlaşıldığı gibi başka milletlerin dini inançlarını taklit edenler onların safına iltihak etmiş olurlar. Bununla ilgili Said Nursi eserlerinde aşağıdaki ifadelere yer vermektedir.

“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız!.Aya, Avrupanın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahat ve batıl efkarlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip, kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Agah olunuz ki, siz ahlaksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz!..Çünki, şu surette ittibanız milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bi istihzadır.”

…”Avrupa’yı her cihetle taklid ederek, hattâ çok mukaddesatları o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Halbuki her milletin kamet-i kıymeti başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa; tarzı, ayrı ayrı olmak lâzım gelir. Bir kadına, bir jandarma elbisesi giydirilmez. Bir ihtiyar hocaya, tango bir kadın libası giydirilmediği gibi.. “Körü körüne taklid dahi, çok defa maskaralık olur.”

Ve cemiyetimizi sefahet ve dalalet ile zehirlendiren Avrupa’ya şöyle sesleniyor;

“Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalaletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dava edersin ki, beşerin saadeti bu ikisi iledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek.”

Bediüzzamanın yukarıda bahsettiği ikinci Avrupa, hakiki İsevilikten çıkan, tamamen sefahet ve dalalete irtikap eden Avrupa’dır. Yoksa İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile toplum hayatının sanaat ve terakkiyatına vesile olan birinci Avrupa’yı kastetmediğini belirtiyor.

Kısacası bu yeni yıla girerken yukarıda zikredilen ölçüleri dikkate alarak ebedi hayatımızın mahvına sebep olan gayri meşru eğlencelerden kendimizi muhafaza edip, yaratılış gayemiz  olan zikir, ibadet, tefekkür ile istikbalde namzet olacağımız nimetlerin şükrünü eda ederek ve geçmiş günahlarımızın affı için tazarru ve niyaz ile  geçirmek aklı selim her müminin vazifesi olduğunu düşünüyor ve yeni yılımızın tüm alemi İslam için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Mehmet Naci Sönmez

www.NurNet.org

Üstadın Yeni Said Dönemine Geçişi (Şiir)

Hamiyetinden, İstanbul un siyasetine daldı

Esaret hayatını hatırlayıp hemen uyandı

 

Çok şaşaalı geçerken İstanbul’daki hayatı

Çamlıca’daki köşkte bir gün aynaya baktı

 

Saçında sakalında görür beyaz kılları

Canlanır, Kosturma’daki firar hatıraları

 

Esaretteki halet-i ruhiye başladı yine

Dünya hayatına küsmek geldi kalbine

 

Üstadın, cesedi ruhuna dar geldi

Bütün latifeleri ise feveran etti

 

Sanki bataklıkta hisseder kendini

Kurtulmak ister fakat yollar çeşitli

 

Şaşırır bir an, kalben tereddütte kalır

Gavs-ı Âzam Geylânî’nin eserini alır

 

Fütûhu’l-Gayb kitabını tefe’ül edip açar

Karşısına şöyle acayip bir ibare çıkar

 

“Sen Dârü’l-Hikmet’desin güya”

“Kalbini tedavi edecek tabip ara”

 

Gavs-ı Âzam şeyh Abdülkâdîr Geylânî

Sekiz asır sonra, Üstad’ı etmişti tedavi

 

İmam-ı Rabbânî’nin Mektubatını alır eline

Birden tefe’ül edip açar halis bir niyetle

 

İmam-ı Rabbânî, iki mektup yazmıştı üstada

Hem de “Mirza Bediüzzaman’a mektup” namıyla

 

Gavs-ı Âzam üstadı tedavi edip, şifa verdi

İmam-ı Rabbânî “tevhidi kıbleyi” tavsiye etti

 

Yalnız olmadığını anlamıştır Bediüzzaman

İnsanlığın tek yolu var, oda Hazreti Kur’an

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version