Hicri Yeni Yılınız Mübarek Olsun (1432)

7 Aralık itibari ile Hicri 1432 yılına giriyoruz. NurNet.Org ailesi olarak tüm kardeşlerimizin hicri yeni yılını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederiz. Bu münasetle Hicri yılla ilgili bir yazı aktarmak isteriz.

Hicri tarih, Hz. Muhammed (a.s.m.)’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlar. Ancak takvim başlangıcı olarak bu tarih, Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Ondan önce arapların belli bir tarihi yoktu. Bazı önemli hadiseleri (Hz. İbrahim’in ateşe atılışı, Fil vakası vb.) tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.

Hicretten on altı yıl sonra (638), dönemin halifesi Hz. Ömer’in emriyle Medine’de bir meclis toplanarak, tarih meselesine bir çözüm bulunması istendi. Hz. Ali’nin teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (a.s.m.)’in hicreti, İslâm tarihi başlangıcı ve Muharremin de bu yılın ilk ayı olması kararlaştırıldı. Böyle bir uygulamanın konulmasına sebep olarak şu iki husus gösterilmektedir. Hz. Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme için vâde tarihi olarak gösterilen Şaban ayının, geçen yılın mı yoksa gelecek yılın mı olduğu kestirilememişti. Ayrıca aynı dönemde Basra valisi olan Ebu Musa el-Eş’arî’den gelen bir yazıda; Hilâfet makamından gönderilen kâğıtların hangisi önce hangisi sonra olduğu ve hangisinin hükmüyle hareket edilmesi gerektiğinin bilinmediği cihetle, bu sorunun acilen halledilmesi isteniyordu. Bu nedenlerle Hicret İslam tarihine başlangıç teşkil etmişti.

Hicrî-Kamerî yıl, on iki aydır. İlk ayı olan Muharrem ile birlikte Receb, Zilkade ve Zilhicceye Araplar “eşhur’i hurum” adı verir ve bu aylarda savaştan ve her türlü şiddetten uzak dururlardı.

Hz. Muhammed (a.s.m.), bu ayın dokuz, on ve on birinci günleri oruç tutmayı ashabına tavsiye etmişti. Peygamber Efendimiz buyurur ki: “Ramazan orucundan sonra, tutulan oruçların en faziletlisi Allah’a izafet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruçtur” (Riyazü’s-Sâlihin, II, 504). Diğer hadislerde, Muharrem ayının onuncu gününe rastlayan ve pek çok önemli olayın cereyan ettiği “Aşûra günü’nde tutulan orucun, bir yıl önce işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olacağı müjdelenmiştir” (Riyâzü’s-Salihin, II, 509).

Emevilerin ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve hicri 61/milâdi 680 yılı Muharrem ayının onuncu cuma gününde vuku bulan Hz. Hüseyin’in şehadeti meselesinden dolayı Şiilerce o gün matem günü sayılmış ve bu matem daha sonraları geniş çapta ve resmi bir hüviyete bürünmüştür.

Aşura günü denilen Muharrem ayının onuncu gününde, tarihte pek çok önemli olayın meydana geldiği rivayet edilmektedir. Bunlar arasında şu olayları saymak mümkündür:
– Nuh (a.s)’un gemisinin tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturması bu güne rastlar. Bilindiği gibi bu olay, Hz. Nuh’a inananların bir gemi vasıtasıyla kurtulduğu ve inkarcıların da bütünüyle yok olup gittiği bir olay olmuştu.
– Bunun yanında, Hz. Adem’in tevbesi,
– Hz. İbrahim’in ateşten kurtulması ve
– Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması bu güne rastlar.
– Öte yandan Muharrem ayının onaltıncı günü Kudüs’ün kıble tayin edildiği ve
– on yedinci günde Fil ashabının geldiği gün olduğu nakledilenler arasındadır.

Muharrem ayının Osmanlılar devrinde de ayrı bir yeri vardı. Bu ay dolayısıyla şairlerin yazdığı ve “Muharremiye” adı verilen manzum şiirlerin sayısı oldukça kabarıktır. Ayrıca yeni sene başı olması hasebiyle bu ayda, devlet erkanı, padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahın “Muharremiye” denilen hediyelerini alırlardı.

Muharrem ayı Osmanlı arşivlerinde “Muharremü’l-Haram” şekliyle geçmekte ve kısaca “mim” rumuzuyla gösterilmektedir. (Mefail HIZLI – Şamil İslam Ansiklopedisinden)

Ayrınca ayrıntılı bilgi için tıklayın

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Çalışmalarınızın ücretini ancak ne zaman tam alacaksınız?

Günün Ayet-i Kerime meali…  

Bismillahirrahmanirrahim  

Her canlı ölümü tadacaktır. Siz ey insanlar, çalışmalarınızın ücretini ancak kıyamet günü tam bir şekilde alacaksınız!   

O vakit, kim ateşten uzaklaştırılıp cennete yerleştirilirse, işte o muradına ermiştir. Yoksa bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir.  

[Al-i İmran Suresi 3,185]  

……..  

Günün Hadis-i Şerif’i…  

Bismillahirrahmanirrahim  

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:  

Sürekli salih amel işleyen bir kimseyi geçmek isteyen, günahlardan sakınsın.  

(Ebu Nuaym, Hılye)   

Not : Takva adı verilen, Allah cc. korkusu ya da diğer bir ifadeyle günahlardan sakınmak da Allah’ın cc. bir emri olması sebebiyle o da salih amel yerine geçmektedir.
Hatta günahların sel gibi her yandan aktığı bir dönemde günahlardan sakınarak elde edilecek sevap, diğer salih amel işleyen kimseleri çok büyük bir rahatlıkla geçebilir.

…….  

Risale-i Nur’dan;  

Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil(denk) sevabı var.   

Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde (hücumunda) bir tek içtinab (sakınmak), az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor.   

Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli âmâl-i salihadır.  

(Kastamonu Lahikası’ndan)  

.…….   

Cevşen’den;  

92.
Ey her şeyden taraf yeterli olan,
Ey her şeyi ayakta tutan, ye kendisine hiç bir şey benzemeyen,
Ey hiç bir şey mülkünü artırmayan,
Ey hiç bir şey kendisine saklı kalmayan
Ey hazinelerinden hiç bir şey eksilmeyen,
Ey hiç bir şey kendisi gibi olmayan,
Ey hiç bir şey bilgisi dışında kalmayan,
Ey her şeyden haberdar olan,
Ey rahmeti her şeyi kaplayan!
Münezzehsin sen,
Ey kendisinden başka bir ilah olmayan…
Kurtar bizi ateşten ey Rabb’im!

  

  

 

  

Kainatın En Kıymettar Meyvesi

Normalde insan vücuduna giren bütün yabancı maddelere karşı lökositler ve lenfositler vasıtası ile , bağışıklık (savunma, immünite) cevabı oluşur. Daha sonra bu cevap bellek hücreleri vasıtasıyla bir sonraki karşılaşmada hazırlıklı olmak için saklanır (aşılar bu mekanizma ile koruyuculuk oluşturur).

Cenin, genlerinin yarısını anneden diğer yarısını babadan aldığından, annenin bağışıklık sistemine göre yabancı bir organizmadır.  Nitekim yapılan araştırmalarda ceninin anneye tutunduğu yüzeyin (plasenta) anne tarafındaki kısmında savunma hücrelerinin bu yabancı organizmaya karşı antikor (yabancı proteinlere bağlanan ve savunma hücreleri tarafından bağlandıkları organizmaların öldürülmesini sağlayan protein) geliştirdiği gösterilmiştir. Buna göre cenin annenin bağışıklık sistemi tarafından saldırıya uğrayacak ve annenin vücudundan atılacaktır. Tam burada hangi mekanizma ile oluştuğu bilinmeyen “nötralizan (durduran, inaktive eden) antikor”  olarak isimlendirilen antikorlar ortaya çıkar ve anne tarafında cenine karşı oluşmuş olan antikorları nötralize ederek ceninin düşmesini engellerler.

Bir cihette bu antikorlar insan neslinin devamına vesile oluyorlar denebilir. Peki annenin savunma hücrelerine adetlerinin dışında olarak bu yabancı organizmaya karşı savaşmamalarını kim öğretmiş olabilir? Organ nakillerinde vücudun yeni gelen organa karşı savaşmasını engellemek için bir sürü bağışıklık baskılayıcı ilaç verilmesine rağmen  bir çoğu başarısız oluyorken nasıl oluyorda hiç bir ilaç kullanılmadığı halde cenin anne tarafından atılmıyor? İnsanın oluşumunun başlangıcı ve bütün aşamaları kainatın en kıymettar meyvesi  olduğunun kanıtıdır.

“O, sizi bir tek candan yarattı. Ayrıca ondan da eşini meydana getirdi. Size etlerini yemeniz için deve, sığır, koyun ve keçiden erkekli ve dişili olmak üzere sekiz çift hayvanın helâl olduğunu vahiyle bildirdi. O sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde, peş peşe yaratır. İşte gerçek İlah olan Allah, bunları yapan Rabbinizdir. Bütün mülk ve hakimiyet O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Hâla nasıl oluyor da hak yoldan vazgeçiriliyorsunuz?” (Zümer Suresi 6. Ayet)

“Evet, sırr-ı vahdetle insan, bütün mahlûkat içinde büyük bir kemâl sahibi ve kâinatın en kıymettar meyvesi ve mahlûkatın en nazenini ve en mükemmeli ve zîhayatın en bahtiyarı ve en mes’udu ve Hâlik-ı Âlemin muhatabı ve dostu olabilir ( 2. Şua )”.


Cuma Sohbetleri (Gıybet)

Bu hafta Dr.Burhan Sabaz ağabeyimiz, güzel anlatımıyla,  hem şahsi hemde  toplumsal bir yaramız olan “gıybet meselesini ” ele alıyor. Bu hastalıkla mücadelede bakış açımızın nasıl olması gerektiğini kuran-ı kerim’in o i’cazlı ayetini risale-i nur’un penceresiyle gösteriyor.

“YİRMİ BEŞİNCİ SÖZÜN Birinci Şulesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının, makam-ı zem ve zecrin misallerinden olan birtek âyetin, mu’cizâne altı tarzda gıybetten tenfir etmesi, Kur’ân’ın nazarında gıybet ne kadar şenî birşey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur’ân’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.”
“Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez.”
 

Mektubat, Yirmi İkinci Mektup, Hatime

Aile Boyu Hizmet

Son zamanlarda psikologlar eşlerin çok fazla beraber vakit geçirmesindense ”kaliteli vakit” geçirmenin daha önemli olduğunu vurguluyorlar. Bir amaç için beraber vakit geçiren çiftlerin aynı evde kopuk bir beraberlikten daha önemli olduğunu savunuyorlar.

Şirinevler hanımlar dershanesinde her Cuma yapılan akşam dersleri işte bu “kaliteli beraberlik”in resmini oluşturuyor. Eşleri,  Nur dershanesinde  olan hanımlar aynı mana için kendi Nur dershanesinde toplanıp, her hafta farklı imani bahisleri müteala ediyorlar. İki tarafın toplandıkları mekanların birbirlerine yakın olması ise ayrı bir nimet.

Bu derslerle İmani ve islami birikimlerini arttıran hanımlar, eşleriyle beraber  bir aktivitede yapmış oluyorlar.

Zaman zaman bu derslerin konusu erkekler dershanesiyle aynı konular seçilip ailelerin aynı konular üzerine iki ayrı bakış açısı  yakalanmış oluyor. Bu şekilde akşam beyler ve hanımlar birikimlerini birbirlerine aktarırken her iki gözdende bakış açısını öğrenmiş oluyorlar.

Bu ders sadece evliler için bir artı olmayıp, oğlu yahut erkek kardeşi aracılığıyla katılanlar içinde aynı kazanç sağlanmış oluyor. Bilhassa çalışan hanımlar için akşam dersleri kaçırılmaz bir nimet oluyor. Tüm gün iş hayatında manevi ortam eksikliğini hisseden fakat vakti olmadığından gündüz derslerine katılamayan hanımlar akşam derslerini kaçırmamaya dikkat ediyorlar.

Kısacası, Şirinevler’deki akşam dersleri aileler için kaliteli beraberliğe farklı bir bakış açısı kazandırıyor.

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version