Fransa’da yeni nesil dindar yetişiyor!

Ulusal Demografik Araştırmalar Merkezi (İNED) tarafından gerçekleştirilen araştırmada Fransa’da İslamın ikinci din olduğuna vurgu yapıldı. Müslüman sayısının 2,1 milyon olduğu belirtilirken bunun Fransa nüfusuna oranının da yüzde 3,2 olduğunun altı çizildi.

Müslümanlar içinde düzenli olarak dini vecibelerini yerine getirenlerin 800 bini bulduğu belirtilirken, özellikle yeni nesil içinde artan muhafazakarlık oranlarına dikkat çekildi.

Fransa’da 18-25 yaş aralığındaki Müslüman gençlerin yüzde 30’unun 5 vakit namazını kıldığı belirtilirken, bu oran 40 yaşın üzerindekilerde yüzde 20’ye geriliyor. Yine genç Müslümanların yüzde 90’ı da orucunu tuttuğunu ve helal gıda tükettiğinin altını çizdi. Araştırmada Fransa’da doğan yeni nesil Müslümanlarda dini nikah ve din eğitiminin de önemli yer tuttuğu belirtildi.

Yapılan araştırmada Fransa’daki Katoliklerin oranınındaki hızlı düşüşe de vurgu yapıldı. 1966’da Fransa’daki Katoliklerin oranı yüzde 80 iken, son yapılan araştırma da bu oran yüzde 51’e geriledi. Katolikler içerisinde Kiliseye düzenli gittiğini söyleyenler ise sadece yüzde 5’de kaldı.

Katolik ve Müslümanların karşılaştırıldığı araştırmada düzenli dini vecibelerini yerine getirdiğini söyleyen Katoliklerin yüzde 65 inin 50 yaşından yüksek olduğu aktarıldı. Müslümanlarda ise dini vecibelerimi yerine getiriyorum diyenlerin yüzde 75 i 50 yaşından küçük.

İNED’in yaptığı araştırma, Fransızlar arasında Ateist oranının da giderek yükseldiğini ortaya koydu. Hiçbir dine inanmadığını söyleyenlerin oranının yüzde 35’e yükseldiği belirtildi. 18-24 yaş aralığındaki gençlerin ise yüzde 63’ü kendisini ateist olarak tanımladı.

Fransa’da Protestanların oranının da yüzde 2,1 olduğu belirtilirken Yahudi sayısında da 50 yıl içerisinde fazla bir değişiklik olmadığına vurgu yapıldı.

Cihan

Mutlu olmak için eşinize hoşgörülü davranıp ilgi gösterin!

Bireyselliğin çok ön plana çıkartıldığı, herkesin kendini göstermek, ön plana çıkarmak için uğraştığı günümüzde, hep takdir edilen olma isteğinin artış gösterdiği belirtildi. Uzmanlar, bu durumun aile yaşamına yansıtılmasıyla, aile saadetini yakalamanının zorlaştığına dikkat çekiyor.

Psikolog Ümran Akıncı, kadın ve erkeğin ikisinin de çalıştığı durumlarda, eşlerin çok yorgun olduklarını belirterek, birbirlerinden daha çok yardım beklediklerine bunu bulamayınca sorun yaşadıklarına dikkat çekti. Kadınların çalışmayıp evin içinde kendilerini her gün temizlik ve yemek gibi işlerle harap edip, eşleri eve geldiğinde onlardan yardım beklediğine dikkat çeken Akıncı, “Her iki taraf da gerekli yerlerde susmayı, dinlemeyi, alttan almayı, anlayışlı olmayı, eleştirmemeyi ve eksik aramamayı, övmeyi, takdir etmeyi, teşekkür etmeyi, zeytinyağı misali üste çıkmamayı öğrenmeli. Hep tek taraflı övgü, ilgi, anlayış, hoşgörü ve saygı göstermek diğer taraf için hem yorucu hem de bunaltıcı olsa gerek.” dedi.

Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Psikolog Ümran Akıncı, işten yorgun gelen ev reisinin hanımı tarafından mutlulukla karşılanmak istendiğini söyledi.

Akıncı şunları kaydetti: “Türk toplumu modelinde kadınların geneli, eşleri kapıdan girer girmez günün en olumsuz ve kötü haberlerini verirler; çocukların yaramazlıklarını, kavgalarını, ödevlerini yapmamaları gibi ne kadar can sıkıcı haber varsa bir çırpıda sayarlar hemen. İyi güzel de; akşama kadar bin bir türlü insanla karşılaşmış, ekmek parası kazanmak için çalışıp didinmiş aile reisi evine gelir gelmez bunları duymak ister mi acaba? Kadınlar kendilerini beylerinin yerine koyarak bir düşünsünler bakalım.

Kendilerini güler yüzle karşılayıp, gününün nasıl geçtiğini halini hatırını soran bakımlı bir hanım karşılasa daha iyi olmaz mı? Hanımlar akşama kadar yorulmuş, yorulmadıysa da sıkılmış, ‘bey gelsin de konuşalım’ diye beklerler, beyler işten gelince de; konuşamayıp içlerini dökemedikleri için daralıp bunalıyorlar. Beyler biraz dinlenip de hanımlarının gönlünü alsa, akşama kadar yollarını gözleyen hanımları ile biraz ilgilenseler dünya tersine dönmez elbet.”

AİLE DIŞINDAKİLERE GÖSTERDİĞİMİZ İLGİ, NEZAKET VE SAYGIYI EVDEKİLERE DE GÖSTERELİM

Aile dışındaki insanlara gösterilen nezaket, güler yüz, hoşgörü, anlayış ve sabrın evdeki eş ve çocuklara da gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Akıncı, ‘nasıl olsa evdekiler çantada keklik’ anlayışının yanlışlığına dikkat çekti. Evde saksıdaki bir çiçeğin bile gerekli su, güneş ve ilginin verilmemesi halinde kuruduğuna işaret eden Akıncı, hanımların eşleri ile iletişim yolu bulamamaları halinde kayınvalidelerini gözlemlemelerinde yarar olduğunu dile getirdi.

Aile saadetinin empati yapmaktan geçtiğine işaret eden Akıncı, eşlere şu tavsiyelerde bulundu: ‘Kayınvalideler oğulları ile nasıl iletişim kuruyorlar? Her annenin oğlu paşadır, kraldır, padişahtır. Biz hanımlar da beylerimize evin padişahıymış gibi davransak daha çok hoşlarına gitmez mi acaba? Tabii bu arada erkekler de çok havaya girip hatunlarına köle muamelesi yapmadan onların kraliçesi gibi davranmaları gerekir. En nihayetinde her hanımda kendi anne ve babasının nazlı çiçeği, prensesi, gözünün nuru, kınalı kuzusu değil midir? Her iki tarafta gerekli yerlerde susmayı, dinlemeyi, alttan almayı, anlayışlı olmayı, eleştirmemeyi ve eksik aramamayı, övmeyi, takdir etmeyi, teşekkür etmeyi, zeytinyağı misali üste çıkmamayı öğrenmeli. Hep tek taraflı övgü, ilgi, anlayış, hoşgörü ve saygı göstermek diğer taraf için hem yorucu hem de bunaltıcı olsa gerek. Ancak böyle bencil eşler kendilerinin hiç farkında olmazlar nedense. Genellikle karşıdakini suçlayıp dururlar.

Her insanın her gün yapamasa da arada bir durup kendine bakması gerekir. ‘Ben ailem için ne yapıyorum, onlara nasıl davranıyorum, nerede eksik ve yanlışlarım var?’ gibi sorularla özeleştiri yaparak kendini sorumluluk sahibi bir anne, baba, eş haline getirmek için çaba harcaması gerekir. Unutmayın ki yuvayı dişi kuş yapar ve idare eder. İlm-i siyaset kavramındaki siyaset kelimesinin ‘seyis’likten geldiği gözetildiğinde; idarecinin yükünün ağır olduğu açığa çıkar. Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır. Başarı da mutlu olmanın ilm-i siyasetini bilmekten geçer.”

Cihan

Estetik kategorilerilerin kaynağı: Mutlak

Mutlak bir estetik kategoridir, ama insanların anlamakta zorluk çektiği bir kategoridir. İnsan kayıtlı değerleri, sınırlı algı mekanizmaları dolayısıyla, bütün varlığın kendinden doğduğu, bütün hareketleri organize eden, bütün yaratılışın onun sayesinde oluşturulduğu, biçimlerin, renklerin, kokuların, onun sanatkâr kudretiyle vücut bulduğu mutlakı anlamak için büyük zihinsel gayret sarf etmelidir.

Sartre mutlakla karşılaşan ilk insanı bir şekilde anlatır.

Bildiğimiz şu ki insanoğlu doğayla ilk buluştuğu o ilk zamanlarda, ne çirkinlik ve güzellik, ne beğeni, ne sanatsever ne de eleştiri vardı. İlk olarak bir kaya parçasından bir şeyler oyma becerisi kazanan insan, sıfırdan başlamak zorundaydı” (Sartre, Estetik Üzerine Denemeler, 82)

İnsanlar varlığı ve nesneleri görmüş ve onlar üzerinde düşünmüştür. Kendine bakmış, etrafında kendine yardım eden nesnelere bakmış, gökyüzüne bakmış, onu ilgilendiren tabiat olaylarına bakmış, bunların her biri hakkında bir tapınma durumu düşünmüş.

Suyun kendini kuşattığını görünce ona tapmış, ineğin kendine büyük faydasını düşününce ona tapmış, gökyüzüne, yıldızlara onlar kendi üstünde onu aştıklarından dolayı onlara tapmış, aşkın ne görmüşse onun önünde küçülmüş ve ona saygı duymuş, ateşi düşünmüş ona tapmış velhasıl mutlakı düşünmek için yeterli bir aşkın zeka yok.

ÖMRÜNÜ ŞAŞKINCA DOLAŞIP BİTİRENLER

Karanlıklar içinde fenersiz yürümüş. Nesnelerin düzenini düşünmemiş, nesne ve olayların gayelerini düşünmemiş, nesnelerin birbirleriyle birlikte var olduğu gibi mutlakın izlerini düşünmemiş veya düşünememiş ama bir aşkın gücün etrafında dolaşıp şaşkın ömrünü bitirmiş.

Nerdesin?

Geceleyin bir ses böler uykumu,

İçim ürpermeyle dolar -Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgârlara karışır gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben,

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

Ahmet Kutsi Tecer

Şairimiz Tecer’in bu şiiri mutlak arayan bir insanın şaşkınlığını ifade eder.

Nihat Sami Banarlı, Tecer ölünce “aradığı Tanrı’sına vardı” der.

Bir arayıştır bu şiir. Mutlak Allah mıdır veya onun lazımı mıdır, ayrı bir konu. Ama birbiri ile bağlılığı kesin olarak var.

Bediüzzaman mutlakla ilgili çok şey söyler.

Hakaik-i mutlaka mukayyet enzar ile ihata edilmez “ derken, mutlakın insanı aşan doğasını anlatır.

Varlığı bir başka şeyin varlığına bağlı olmayıp kendi başına var olan, her şeyi çevreleyen bir ilke mutlak.

Kendi varoluş nedenini kendinde taşıyan, kendi kendine var olan demek mutlak.

Şartlardan biri olan kendi şartlarını kendi oluşturan demek mutlak.

Felsefe tarihinde mutlak konusunda düşünülmüş ve münakaşalar olmuştur. Son dönemde Hegel ve Schelling terimi biçimlendirmişlerdir.

Bediüzzaman mutlakın anlaşılmasını bir dizi zihni ameliyeden sonra mümkün görür, yoksa durduk yerde insan idraki mutlakı anlayamaz. Mutlak kapısı açılması gereken bir mahiyet ise onu açacak olan da insanın benidir. Ama anahtar durumundaki enenin yani benin de mahiyeti kapalıdır, onun da açılması gerekir. Şimdi ene açılınca anahtar oluyor, kâinatın muğlâk nitelikli yapısını açıyor daha sonra mutlak yani Allah’ın vucubiyet alanına giriyor, istidadı nispetinde anlıyor, çözmüyor.

Birbiri içinde üç kapalı kapı birbirlerine bağlı.

Mutlakın mahiyetini anlatır Bediüzzaman,

Mutlak ve muhit bir şeyin hududu ve nihayeti olmadığı için ona bir şekil verilmez ve üstüne bir suret ve taayyün vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz.” (30. Söz)

Mutlakı anlamak için iki yol vardır, biri;

Kur’an ve Peygamberin terbiyesi sonucu enenin açıcı bir anahtar olması ile insanın ve kâinatın ve mutlakın anlaşılması sağlanması

diğeri de, mutlakın karşısında onu anlayayım derken terbiyeden yoksun olan enenin mutlaka karşı bir cephe oluşturup olumsuz düşünce ve felsefe silsileleri meydana getirmesidir.

Mutlakı anlamada felsefe silsilesinin mantıklı yol alanları da varsa da Spinoza, Hegel gibi onlar ile Bediüzzaman’ın mutlak konusunu şerhetmesi farklıdır, özellikle farklıdır, onlara girmiyoruz.

Bediüzzaman felsefe ehlinin yolunu da görmüş, onların kabiliyetlerinin yetmediğini, seslerinin kısıldığını söyler, bu ironinin tafsilatına girmemiştir Bediüzzaman biz de girmiyoruz.

Allah, Kadir-i Mutlak, Semi-i Mutlak, Alim-i Mutlak, Hakim-ı Mutlak, Saltanat-ı Mutlak, Rahim-i Mutlak, Kerim-i Mutlak, Mabud-ı Mutlak, Gani-i Mutlak, sıfatları mutlak, Rububiyet-i Mutlak, Uluhiyet-i Mutlak, Cevad-ı Mutlak, Kemal-i Mutlak, istiğna-yı mutlak, Adil-i Mutlak, İrade-i Mutlak, Cud-ı Mutlak, Kamil-i Mutlak, Gına-yı Mutlak, Cemil-i Mutlak, Amir-i Mutlak, Mabud-ı Mutlak, İstiklaliyet-i Mutlak, Sultan-ı Mutlak, Cemal-i Mutlak’dır.

Bütün bunlar varlığa ve kâinata dağılır. Bütün bütün bu mutlak hakikatleri yansıdıkları cüzlerden hareketle bir ilke halinde ortaya koymak mutlakın varlığını anlamaktır yoksa mahiyetini değil.

Sanat ve felsefe bu nesnelere yansıyan ve güzellik addedilen parçaları görmüş ve yorumlamıştır.

Din ise ilkeyi görüp muhayyilede birleştirerek mutlakı hissetmiştir.

Mutlaklar zincirinden yansıyanlar estetik kategorileri oluşturur, mesela hüsün, cemal ve kemal gibi. Beşer o aşağı kısımda kalmıştır, mutlakı anlatan sadece din ve vahyin ışığıdır.

Çok büyük insanlar bile mutlakı anlayamamışlardır. Eğer vahyin ışığı Hira mağarasına yansımasaydı en zeki insanlar bile mutlak konusunda mebhuttu.

Son Güncelleme ( Cumartesi, 03 Kasım 2012 00:15 )

Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer

Kahta Nur dersanesi dualarla açıldı.

Adıyaman’ın Kâhta ilçesi yeni bir Nur dershanesine kavuştu. Kâhta Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından yapılan Nur dershanesinin açılışına Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Abdullah Yeğin ağabey, Kâhta belediye başkanı İ.Yusuf Turanlı, son şahitlerden Dursun Kutlu ve çok sayıda nur gönüllüsü katıldı.

Program Kur’an tilavetiyle başladı. Abdullah Yeğin ağabey İhlas Risalesi’nden yaptığı sohbetten sonra yurtdışına yaptığı ziyaretleri anlattı. Öğle namazı ve yemeğin ardından Şanlıurfa’nın kanaat önderlerinden Mustafa Kılıç Hocaefendi’nin yaptığı dua ile sona erdi.

Kâhta Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından yapımına Mayıs 2010′da başlanan ve Risale-i Nur Talebelerinin de büyük gayret sarfettiği Nur Dersanesi 1000 m2 alana sahip.

Ömer Çelebi / Risalehaber

‘Dünyadaki açlığın sebebi manevi duyarsızlıktır’

Paşayeva, en büyük sorunun maneviyatsızlığın neticesinde oluşan açlığa duyarsızlık problemi olduğunu ifade etti.

Diyalog Avrasya Platformu(DAP) ve Azerbaycan Bilimler Akademisi İktisat Enstitüsü’nün(ABAİE) ortaklaşa düzenledikleri ‘’Dünyada Açlık Problemi ve Çözüm Yolları’’ konulu konferansta konuşan Paşayeva, dünyanın belirli bölgelerinde yaşanan açlık sorunlarına olan duyarsızlığın maneviyatsızlığın bir neticesi olduğunu söyledi.

BEN AÇLIĞI DA İNSANLIĞI DA SOMALİ’DE GÖRDÜM

Ganire Paşayeva geçtiğimiz yaz Somali’ye yaptığı seyahat ve orada gördüklerinden sonra açlığı daha iyi anlayabildiğini söyledi. Paşayeva ’’Açlık insanın neyi yemek isteyip neyi yemek istememesi değil veya kalorisi az şeyleri yemek değil sadece yiyecek hiçbir şey bulamamaktır. Somali’de açlıktan dolayı ölümle burun buruna gelmiş 100 binlerle insan gördüm’’dedi.

Somali’de Türk gönüllülerin yaptıkları çalışmalardan da övgüyle bahseden Paşayeva ’’İnsanlık adına orada yapılanları görünce milletim adına Türk milleti adına çok sevindim’’ dedi. Somali’de insanların bütün ümitlerinin oradaki Türk gönüllülerinin desteğine bağladığını belirten Paşayeva, Türk gönüllülerin hiçbir menfaat beklemeyen ve çok zor şartlar altında tamamen insanlık adına faaliyet gösterdiklerini söyledi. Azerbaycanlı vekil ‘’Her türlü imkanlara sahip, okumuş olmalarına rağmen, rahatlıklarını geride bırakarak hizmet için oralara gitmişler ve inanılmaz güzel işler yapıyorlar’’ dedi.

Milletvekili orada gördüklerinden sonra dünyada insanlığın hala ölmediğine dair inancının daha da arttığını ifade etti. Türkiye adına milleti adına gurur duyduğunu ifade eden Paşayeva en çok da bu hareketi kuranlar adına sevindiğini bildirdi. Paşayeva ‘’Bence bu hareketin adı manevi buhrandan kurtulma hareketi olmalı çünkü, manevi problemleri çözmeden biz insanlık adına istediğimiz manzarayı göremeyeceğiz’’ dedi.

BU KONFERANS BİZİM İNSANLIK BORCUMUZDUR

ABAİE Müdürü Prof İsa Aliyev ise basına yaptığı açıklamada dünyada yaşanan açlık problemi gibi global bir meseleyi DAP ile beraber gündeme getirmeyi ve çözüm yolları adına çalışmalar yapmayı, insanlık adına bir borç olarak kabul ettiklerini ifade etti. Konferans süresince açlık probleminin sosyal, iktisadi ve manevi taraflarının ele alınacağını ayrıca ülke olarak bu konuda yapılabilecek işlerle ilgili fikir alışverişinde bulunulacağını bildirdi.

DAP Azerbaycan Koordinatörü Mustafa Saatçi de dünyada bir milyar insanın aç, 2 milyar insanın da yoksulluk sınırında olduğunu söyledi. Saatçi ’’Dünyadaki her 7 insandan biri açken, tok olan 6 insanın kendini güvende hissetmesi mümkün değil’’ dedi.

Cihan

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version